23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
EMMUZ1998PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 fazıcıoğlu )rdu Valisi Kemal 'azıcıoğlu'nun son eşi lülya Nevin 'azıcıoğlu, "Abuk tabuk yazıyorsunuz" Jiyerek ölen ilk eşi riahmut Kemal Mpay'ın kamyon joförü değil, toskoca Mimaroba'nın :aşeronu olduğunu açıkladı ve kendi kamyonuyla birlikte 25 kamyon çalıştırıp kum- çakıl taşıdığını bildirdi. Kendisinin üniversite mezunu ve banka müdürlüğü yapmış bir kişi olduğunu da anlatan Hülya Nevin Yazıcıoğlu, babasının ölümü üzerine annesinin felçli bir adama bakıcılık yaptığını yalanlayıp "Annemin kardeşi AN Baysal, 1974 yılında Küçükçekmece'de belediye başkanlığı yaptı" dedi. Bayan Yazıcıoğlu, kocası Yazıcıoğlu'y'a ilgili olarak da "12 EylüTün DAL'cısı mı kaldı" şeklinde konuştu. Ö M Ü R I L I K Akıllı ehliyet kıllı magandaya vız gelir. * Ömür E. Kurum Elektronik posta: som@posta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Milletvekili Kubilay Uygun, Meclis'ten kovuluyormuş... "Saz meclisine transfer olur!" urızm Bakanı İbrahim Gürdal Alanya'da birkaç gün dinlenip Ankara'ya döndükten sonra Alanya'daki turizmcilerin sorunlarını dinlemek üzere Ankara'dan Alanya'ya müs- teşarını gönderıyor. Turızm Bakanlığı Müsteşarı Fer- mani Uygun da yanına yardımcısını ve birkaç genel müdürünü alıp Grand Kaptan Otel'in konferans sa- lonunda turizmcilerin sorunlarını dinliyor. Müsteşar, dinlemeye geçmeden önce kısa bir konuşma yapı- yor: "Turizmde kriz değil, sıkıntı yaşadığımızortada. Sı- kıntıyı özellikle Alanya yöresınde yaşıyoruz." Kolera salgını üzerine ilgıiilerin "Kolerayok, bağır- sak enfeksiyonu var" açıklamasına benziyor müste- şarın saptaması... Ortada bir sıkıntı olduğu gerçek; sıkıntının kayna- ğı da Turizm Bakanlığı, hükümet ve hatta Köşk olsa gerek. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in bile payı var yaşanan sorunlarda. Sıkıntı 100 bine yaklaşan turıstık yatak kapasitesi ıle Tür- kıye'nin en önemli tunzm merkezlerinden biri olan Alan- ya'nın henüz ulaşım sorunu çözülebilmiş değil. Devlet, salt Demirel'in memleketı olduğu içın Ispar- ta'ya haftada ıki uçak insin dıye havaalanı yapıyor. ama Gazıpaşa Havaalanı'nı bitirmıyor. Devlet, Demi- rel'in memleketi Isparta'dan Antalya'ya günde birkaç yüz taşıtın geçtiği ikinci bir yol yapıyor (heyelan ne- deniyle de her yıl çöküyor) ama yüzlerce kişinın öl- düğü Antalya-Alanya yolunu çift şerıtli yapmıyor. Ül- kenin kaynakları kişilerin ihtiraslanna heba edılıyor. Ihtiras, turizmcilerin toplantısından sıkılıp dışarı çı- kınca Alanyalı gazetecilerin anlattığı bir öykü ile ken- dinı gösteriyor: "Geçen gün İbrahim Gürdal Alanya'ya geldiğinde Demirel aktif politikaya girerse ANAP'tan istifa edip Demirel'in yanına geçeceğini açıkladı. Merkez sağ- dan ve merkez soldan bırçok isim Demirel'in etrafın- da toplanacakmış. Aralarında Murat Karayalçın bi- le varmış." Tekrar salona girince. kriz yaşamayan tunzmin sı- kıntısız bakanlığının müsteşan, bakanlığın görevini an- latıyor: "Turizm Bakanlığı'nın görevi, turizm ürünlenmizeyurt- dışındatalep yaratmaktır. Bakanlığımız Türkıye'nin tu- rizm imajını da, siyasi imajını da değiştirmiştir." Yurtdışında Türkiye'nin siyasi imajını bıle değişti- ren Turizm Bakanlığı'nın kapılarının turizmcilere her zaman açık olduğunu söylüyor müsteşar... Ajda'nın şarkısındaki "Kapı açık, arkanı dön ve çık" sözleri akla gelirken, müsteşar, turizmcilerin yü- reğıne son suları serpiyor: "Turizmin kötüye gittiğini yazan gazete haberleri- ne kendinizı kaptırmayın." SESSİZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Irticayla mücadelede hükümetin imanı gevriyor. Onsekiz Mart rektörüne bakın hele Çanakkale'deki Onsekiz Mart Üniversitesi'ne bağlı Biga Iktı- sadi ve Idari Bilimler Fakültesı Dekanı Prof. Dr. Harun Erdoğan ve 50 öğretim görevlisı hakkında irticai faaliyetlerde bulunduklan ıd- diasıyla soruşturma başlatılmış. YÖK denetçilerinin sürdürdüğü so- ruşturma üzerine üniversıtenin rektö- rü Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, "Kımsenin gözünün yaşına bakmam, ırticaya karışanın boynunu vururum" demiş. Breh... Breh... Breh... Aynı rektör, aynı fakültede aynı id- dıalarla açılan soruşturmayı "yeter- lı olmadığı" gerekçesıyle kapattır- mamış mıydı? Şimdi ne oldu da has adamları- nın boynunu kendi elleriyle vurma- ya hazırlanıyor. Pes doğrusu! Rektör yakında Ilahiyat Fakültesi Dekanı Hüsnü Ezber'in, Zıraat Fakül- tesi Dekanı Ahmet Gökkuş un, Fen ve Edebıyat Fakültesı Dekanı Ali Pa- şa Aydın'ın boyunlarını da vurmaya kalkarsa hiç şaşmamalı... Hatta, gü- zel birfırsatyaratıp Abdullah Çatlı'yı bile yerden yere vurabilir. PALAS PANDIRAS 1980'lenn Kenan Paşa'sını göz önüne alırsak; şu başkanlık sistemi çok evrenösel bir şey. Müfit Bozacı CED KOŞESI )KTAY EKİNCİ [kiyorgunkadm... Bugünlerde. ıkı çok se\ dıgım in- an. ıkı bılge kadm. hasta y ataklann- a birbırlennden \e dünyadan ha- •ersız, denn bir uykuda gıbıler. Tü- nüyle "özveri" üzerıne kurulmuş murlu bir \aşamın sanki en uzun 'yorgunluk uykusu" bu. tkısını de »ylesıjıe .sarmalaıruş. kı en yakınja- ının o u umut" dolu bakışlantu bi- e galiba hıç fark etmıyorlar... Birisi, annem. 27 Mayıs 1960 devrimıni gerçek- eştıren yurtsever subaylar arasında v'eraldıgı içın Alparslan Türkeş'ın <ara listesine gınp ordudan tasfiye :dılen "Emekli Inkılap Subayı" ;Emin-Su)Topçu Kurmay Albay Sü- leyman Ekinci'nın kibirli eşi. Kocasının değışık Anadolu kent- lenndeki göre\ leri nedeniyle e\ ku- rup e\ taşıma>a \e yenıden yerleş- tırmeye. sankı sofra kurup kaldınr gı- bı alışmıştı. tlk erkek çocugunu he- nüz bebeklıkçagındayken 1940"lar- dakı deprem sonrası Erzincao kışı- nm soğuga karsı korunaksız lojman- lannda yıtırdıgınde ıse 18 yaşında- kı bir anne olarak belkı de hıç dın- meyecek en büyük sarsmtıyı \ üregı- ne gömüp yola çıkıyordu... Feruze Hanım, hemen her günü beş. on dakıka da birlikte olabılmek içın. önce Handan Hanım'ın "u\- gun bir zamanı ayarlaması" ge- rektıgını ögrenmıştık Bu ılı^kı. kı-.a sürede vakınlıga. sonra da hemen her \ıl doyumsuz anılarla zenginleşen "yaz arkadaş- lıklarına" dönüştü. Hangi akşam, nerede \e kımlerle bırlıkte yemek yenıleceğını, o gün Göko\ a"nın han- gi köşesınde denıze girilecegıni:yö- re a> dınlanyla. gençlern le. Cumhu- nyet okurlarıy la ne zaman görüşüle- cegını.. hep Handan Abla ayarlardı tlhan Ağabey 'e dü:,en sadece > azı- lannı yaznıak. dınlenmek \e Cum- hurıyet'm \azıışlerı\le görüşmele- nnı \ apmak. bıze du^en ıse bu prog- rama uygun hareket etmektı... Handan Abla'nın dısıplını \e gü- leryüzlü. se\ecenotontesı.dı\ebılı- nm kı Muğia'nın Saburhane sem- tınde satın aldıklan küçük gelenek- sel e\ ın restorasvon çalışmalannın da "önceden belirlenen sürede" ve önceden tahmın edılen malnette ta- mamlanmasını sağladı lnşaat süre- sinee bıze hemen hıç kanşmamı:, ol- sa bıle. yaşamın tüm yönlerını en ufak aynntısına kadar planlayan ve bu planlara herkesin uymasını sag- Handan Abla ve İlhan Ağabey, Saburhane'deki Muğla evle- rinin verandasında... hep "görev yaparcasına" geçen uzun yıllann ardından şımdı yorgun- luk atmaya çalışırken haftalardır yo- gun bakım odasındakı "direnişini" de aynı ınanç ve duygularla sürdü- rüyor. Bızler ise böylesi bir dırenı- şin çaresız tanıklan olmaktan öteye geçemey en ganp varlıgımızla. yaşa- mın dayanılmaz gerçeklerini yine ondan ögTeniyoruz... Sevgili ablamız... Bugünlerde, sankı aynı yazgıyı paylaşan dığer çok saygı duyduğum kadın ise Handan Selçuk... Ya da. İlhan Selçuk'u sadece ay- dınlanma devTimının öncü bir fikır emekçısi olarak degıl. aynı zaman- da "tlhan Ağabey" olarak tanıyan hemen herkesın sevgılı Handan Ab- la'sı... Bızler, Handan Hanım'ı ılk kez lstanbul'da degıl, yıllar önce Muğ- la'da tanıdık. Göko\a Körfezi'nı süsleyen !Sail Çakırhan'ın e\len- nın bulunduğu se\ ımlı Akyaka Kö- yü'nde o küçük yazlık daırelennde başladı dostlugumuz... O ılk yazlarda, tlhan Selçuk"a "hojgeldiniz" dıyebılmek. belki bir layanbövlesıbırev sahıbmın "uzak- tan denetimi" de zaten en güçlü kontrollük ortamı demektı. llerle\en yıllarda. ortak dostları- mız. Handan Abla'nm İlhan Aga- bey'le ılk e% Itlik dönemlerınden bu yana se\ gılı eşiyle benzen görülme- miş bir "dayanışma" ıçınde de\- rimci mücadeleyi paylaştıgını. renk- ~Ii anıTafTa^aiTe getîrdîîerffeîe^Tîne" İlhan Selçuk"un 12 Mart dönemin- dekı "Ziverbey Köşkü" dırenışın- de Handan Selçukun "dışardaki" \arlığı. çabaları ve y oldaşlıgı o den- lı dıllere destandı kı.. • • • Geçenlerde. Saburhane Meyda- m'ndakı yaşlı bakkaldan Cumhuri- \et'ı ahrken "Yazar bevin karısı bu yaz gelmejecek mi" dı>e sordu \e ekledı: "Her gün bir Cumhuri- > et fazla alıyorum. bir keresinde bu- lamamıştı da bir daha a\ ıp olma- sın. geldiğinde bulsun di>e..." Muğia'nın bu \efalı ıhtı\anna "is- tersen bir süre bekleme" dıyeme- dım. Neden susup kaldığımı bıle söy - leyemedim. Tıpkı sızlere, bu yaznı neden yazdığımı da sö\ leyemedığım gıbı. HAYVANLAR ISMAIL GİLGEÇ KİM KİME DUM DUMA turk.net ,-u> H A R B İ SEMİH POROY BüLUT BEBEK MRAYÇIFTÇİ TARİHTE BLGÜN MLMTAZ ARIKA\ 19 Temmuz DEV B/Z ÇÂMLZ4Ş/.. İ893 're 8U6UN, KÂŞİP W. G. GOSSE, YA'DA, "DEV ÇAKILTHŞI " Nl gLlt-DU. AVuSTRALYA'UlU OR.TALAe.INDA YER ALICS SPGJUGS'TEN B'£>CAÇ YÜZ &LO- Mere& UZAKLIKTA euLufJAAj ga KAYA, DÜMDuZ. BilS. AOAZ/DeKl 7~SK YİİKSBK- YÜzyiLLAR BOVUMCA AVUSTTSALYA KOfJA/ULAMA ÇŞ gUL-UNMA<TADte., R./U ON K'/-OteET/£.E PANO DEISİZ KAVUKÇLOGLU 'Onlap' O güneşlı ilkbahar günü istiklal Caddesi her zamanki gibı canlı, renkli ve kalabalıktı. Çoğu kez yaptığım gibi ingiliz Konsolosluğu'nun önünden geçıp Galatasaray'a doğru sapmış. Aynalı Pa- saj'a gırmiştim. Yan yana dizilmış şırin dükkân- larda satılan eskı kıtapların sayfalarını karıştırmış, küçuk antıka eşyalara bakmış. sonra pasajın Ba- lıkpazarı kapısından sağa kıvrıhp, solumaya do- yamadığım taze balık kokusu burnumda, İstiklal Caddesı'ne çıkmıştım. Taksim'e doğru yürüyor- dum. Öğrencilerokullarındançıkmış, ellerindesand- viçleri itişip kakışıyorlar, şakalaşıyorlardı. Burun- ları sümüklü, kâğıt mendil satan küçük kız çocuk- ları turistlerin eteklerinı çekıştiriyor, taşra delikan- lıları yanlarından gülüşerek geçen genç kızlara laf atıyorlardı. Sokak başlarını tutmuş ışportacıların çığırtkan sesleri kasetçi dükkânlarından yükse- len müzık seslerine karışıyordu. Düzenlı aralıklar- la tramvaylar geçiyordu. Caddede bırden beliri- veren resmi plakalı arabalar insanları korkutuyor, dalgın yayalar kendılerıni sağa sola atıyorlardı... Lokantalar, kafeteryalar, pastanelerdoluydu.Tez- gâhtarlar dükkân kapılarında müşterilerini uğur- luyorlardı. İstiklal Caddesi'nde her şey, her gün- kü gıbiydi. "Her şeyin, her günkü gibi olmadığını", yanıl- dığımı Parmakkapı'ya doğru yaklaşırken, "On- lar"\a karşılaştığımda anlayacaktım. Çok kalaba- lıktılar. Elleri telsizlı, koyu renk gıysili, kimisı sa- kallı, birtakım öfkelı adamların peşinde yürüyor- lardı. Önce caddeyi Sıraselviler'e bağlayan sokak- lardan birinın girişindeki dönerci büfesine saldır- dılar. Dönercınin beyaz plastık koltukları, masa- ları havada uçuştu. Ofkeli kalabalık masaları, kol- tukları tekmeliyordu. Dönerci, "Yapmayın! Yapma- yın!" dıye bağırdıkça, "Onlar" daha yüksek ses- le bağırıyorlar, daha çok öfkelenıyorlardı... Insan- lar kaçışıyordu. Korkmuşlardı. Sonra "kepçelı bir kamyon" geldi. Öfkelı kalabalık bağırmaktan, yal- varmaktan yorulmuş dönercınin masalarını, kol- tuklarını kamyona yükledi. Acımasızdılar. Öfkeli kalabalık daha sonra İstiklal Caddesı'nin karşı tarafındaki yan sokaklardaki cafelere yö- neldı. Gözlerinde kin okunuyordu. Beyoğlu'nun, yaşamlarında bir gün olsun uğramadıkları, uğra- mayı hiç düşünmedikleri bu "uğrak yerleri"ne. oradaki ınsanlara büyük bir hınç duyuyorlardı. "Onlar"\n dünyalarında ne bu mekânların ne de bu insanların yerı vardı. Kendi dünyalarını egemen kılmaya kararlıydılar. Bunlar kaldırılmalı, Beyoğ- lu bu "pisliklerden" arınmalıydı. Kepçeli kamyonu yıne masaların. sandalyele- rin üzerine sürdüler. Süs bitkilerine, çiçeklere kar- şı da acımasızdılar. Saksıları kırıyorlar, çiçekleri ezı- yorlardı. izleyenlerüzüntülüydü. Hiçbirşeyyapa- mıyorlardı. Öfkeli kalabalık konuşanların, soran- ların, karşı çıkanların üzerine yürüyor, susturuyor- du. "Onlar" Beyoğlu'nun yeni "bey/eri"ydi. Başar- dılar. İstiklal Caddesi'ni, Beyoğlu'nun yan sokak- larını "pislıklerden" temızlediler. Bu.şokakJaçdakı cafeler, lokantalar. pastaneler artık kapılarının önüne tek bir masa olsun, koya- maz oldular. Bu kentin insanlarını, uygar dünya- datüm insanların paylaştığı, küçük zevklerinden, günlük özgürlüklerınden yoksun kıldılar. "Nasıl olsa kanıksartar, unuturiar", dıye düşündüler. Hak- lı çıktılar. Sesimizi çıkartmadık. Boyun eğdik. Ara- dan dört yıl geçti. Kanıksadık. Unuttuk. "Onlar"a sorsanız, "Tahrik oluyoruz" diyorlar- dı. Gerekçeleri buydu! O masalarda oturan baş- ları. kolları açık kadınları, genç kızları görünce bir türlü bastıramadıkları "cinsel dürtüleri" harekete geçiyor, "tahrik oluyorlardı". Içki içen insanları gördüklerinde, ölüme erteledikleri "cennef'leri, "cennetteki kevser şarapları". "havuz başlarında- kı turunç memeli bakireler" gözlerinin önüne ge- liyor, heyecanlanıyorlar, "günahişliyorlardı". Dür- tüierinin, günahlarının bedelini, "Onlar" gibı ya- şamak istemeyen. "Onlar" gibi düşünmeyen biz- lere ödetiyorlardı. Tuhaf bir "demokrasi" anlayışları vardı. "Onlar" için demokrasi. "tahrikolmayacakları". "pislikler- den arınmış", "günahsız" bir dünya yolunda ba- sitbiraraçtı!.. Başlarıderdegirdiğınde, "tümpis- liklehn kaynağı" biz "günahkârlara" dönüp, "Ge- lin, yardım edin!" diyorlardı. Öte yandan da öz- gürlük alanlarımıza el koymayı, "bedel ödetme- y/"sürdürüyorlardı. Kendilerınceçokakıllıydılar!.. Ne var kı, içımızden üç beş "şaşkın"ı fire ver- sek bile bız de akıllanıyorduk!.. Faks:0216-418 84 10 B U L M A C A SEDAT YAŞAYAS 2 3 4 5 6 / 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Bir müzık parçasım kısa ve çarpıcı görüntü- lerle sunan fılm... Doğu Karademz yöre- smeözgübırtür tekne. 2/ V'er- di'nm tamnmış g bir operası... Soy. sülale. 3/ Bir soru sözü... Arsız. sırnaşık. 4/ Serbest mes- ° lek adamlarını ıçınde toplayan resmı bırlık. . Kaba. bıçımsız. 5/ Kapa- lı bir yenn ısısını ayar- 2 layan aygıt. 6/ Lç bent- 3 ten oluşan bir Batı şıırı 4 türiı... Mımarlıkta ""sa- huı" anlamında kulla- nılan sözcük. II Bellı bir taşınır malın kullanıl- masının, gerı verılmek 8 koşuluyia bedelsız ola- 9 rak bir kımseye bırakıl- ması... Molıbden elementının sımgesı. 8/ Kenar, uç... Pa>. 9/ Nâzım Hikmet'in bıroyunu... Şarap yapmak ıçin kullanılan bir çeşıt uzun fıçı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kürekle yürütülen dar. uzun ve hafif tekne... ''Avazenı bu âleme Da\ ud gıbı sal kalan bu kubbede bir hoş sada ımiş." 2/Bir şı- ırden şarkı olarak söylenmek üzere yapılmış beste... Ka- zıyerı. 3/ tlkelbenlık... Akılhastalıklanylaılgıli hekim- lık kolu. 4/ Eşıt bölüm... Bir sey 1 elde etmeye hak kazan- mış olan. 5/ Agızda güç emen bir şeker cınsı 6/ Cfle- melı bir çalgı.. Hafıf \ e gözeneklı bir çökeltı taşı. 7/ Ga- zıantep'ın bir ılçesı... Bir nota. 8/ Dantel ya da nakış ıp- liği yTomagı... Kütahy a'nın bir ılçesı 9/ Aşık \ e bılye oyun- lannda kullanılan. kurşun akıtılarak agırlaştırılmış bo- yalı kemik... Tombul bir fındık çeşidı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear