25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 1 KASIM 1998 PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Once ekmek ver, sonra ahlakYıne 'Nataşa edebiyan'. Cstelik artık abonesi olduğumuz televizyon haberleriyle. Bazı kanallann ucuz 'rating kaynağf. Zaman zaman tek bir bültende iki 'Nataşa baskutT. Türk polisi baskınlarla ahlakımızı kurtanyor. Özel hayatlannın tam ortasında çıplak yakalanan insanîann güdüsel örtünme çabalan. Arada bir bacak, bir göğüs görme heyecanı ile pür dikkat olan zavallı 'sayın izJeykfler'. Baskının kararlı ve acımasız olduğunu anlatan sözler, sataşmalar, devletin tok sesi. "Yasadışı cinsel birleşme ha!" Yüzünü kapatan ınsanlar. Kameramanlara saldıranlar. O an orada yakalanma ihtimali güçlü olmasına karşın tesadüfen olayı dışardan izleyenlerin, gizli bir İcorku da eklendiği ıçin artık iyice keyifli baknamussuzun! Namussuzluk mu cazibeyi irttinyor, cazibe mı namussuzluğa dönüşmeye meyil ediyor? Işıltılı günahlann dayanılmaz çekiciliğini teninde hisseden her bir birey için toplumsal güdülere dayalı rengârenk şemsıyelerimiz \ar; kimisi açık, kimisi koyu. Herkes el ele tutuşup "Namus elden gidiyor" diye bağırsın, "Şerefimiz ayaklar alünda" diye yakınsın. Bembeyaz elleri ve ayaklan nasıl ama? Ya çıplak omuzlan ve sivilcesiz sırtı? Kadınlardan biri - kimbilir Rus mu, Romen mi; hiç de önemli değil aslında - öğrenebildığı MOSKOVA HAKAN AKSAY hale gelen heyecanı. Şaşıranlar. gülenler, ağlayanlar, kızanlar, sözümona kızanlar... Tekrar çekimler, yavaşlatmalar, yılışmalar, 'montaj ustakklarT, 'hızlı' gazetecilikler... Seslere kulak kabartıyorsun. Spikere göre hepsi Nataşa. yani Rus halkının 'ortalama kadın temsikisi" Duyduğun dilter Romence. Gürcüce, Moldavca, Rusça, Ukraynaca. Türkçe... Ama ayıklamaya ne gerek var? Hepsi Nataşa: işte o kadar! Bize milyarlar getiren 'bavul turizmi' nasıl oldu da bittı? 'Nataşa edebiyaü' hiç mi rol oynamadı bunda? Bırakın bu sorulan! Bize rating ve et gerek! Para ve heyecan solumak istiyoruz. Bakın kadınlardan birinin uzun bacaklanna! Nasıl da kedi gibi saklanmaya çalışıyor! Ne kadın ama! Böyleleri ... böylelerini smırdışı edeceksin! Asacaksın keseceksin! Şu güzelliğine kadar Türkçeyle ortak trajediyi gözler önüne sermek isterken 'rating canavan' tarafından sansürlenıvor: "•Etini satanlar pis de, alanlar temiz mi? Siz erkeklerinize çok bayıldığunızı mı sanıyorsunuz? Memkketimizde aç kaldığunız için, mecbur olduğumuz için buralara geliyomz. İnsanca yaşamak istiyoruz." Heyhat! İnsanca yaşam için önce para gerekiyor. Ahlaktan da önce para! "Önce ekmek ver, sonra ahlak!" diyen Bertolt Brecht'i anında mat etmeye hazır milyonlarca 'namus abidesi" hep birlikte haykırmava kurulu: "İnsan namusu için yaşar!" Şereflı ve mert gözler biçımli kalçalann tarif edılemez davetıne takılarak gevşiyor, yayıhyor. Hele şu kalkıİc burunlar, ma\ i gözler, dolgun dudaklar! Ah alçaklar, yaktınız bizi, mahvettiniz! Namusumuzu kirlettinız! K.anımıza girdinız! Kahrolası ve kahredici Nataşalar! Derhal defolun \e lütfen bizi bırakmavın!.. Frankfiırt'ta akşamın yalnızlığına doğru... d a d a n s . e d e r ^ j ş UU Ulins VUer |os Menem, Londra'dayap- tığı tango gösterisiyle izleyenleri kendisine hayran bırakü. Resmi bir zrya- ret için Londra'da bulunan Menem, önceki gün İngiliz-Arjantin Demeği'nin 50. kuruluş yıldönümüne katıldı. Orkestra başlar başlamaz yerinden fir- layan Menem, konuklar arasındaki bir Arjantinli hanımı elinden tutarak piste fırladı. Menem, Arjantin'in geleneksel dansı tangoda ne kadar usta olduğunu izleyenlere kanıtladı. (Fotoğraf: REUTERS) Bir kadın. Römerberg Katedrali'nin önünde yere çömelmiş. Gözleri yabanıl bir orman görünümünde. Belli ki, yerinden devinme güçlüğü içinde. Belli ki, bulunç ezikliğinden kurrulmanın yolunu "yazılan bozulmaz"da bulanlardan. Çiçek satıyor. Tann adını ağzından düşürmeyen, küçücük işlerde Tann adının ardına gizlenen insancıkJar katedrale giriyorlar, dua edip, günah çıkartıyorlar. Çiçek satan kadının önünde çiçekler. Manolya, yasemin, karanfil... tçimden, anı olarak bir tane alsam "o"na göndersem ya da götürsem diyorum. Aklıma san gül sevdiği geliyor. Frankfurt kentinde aylak adamı oynuyoruz. Kalabalığız. Ibrahim mibrahim Çetin metin, Hüseyin müseyin. Akşam TV'de bir program izledim. Sunucuya göre, doğan ilk insan düzensiz ve hayvanca bir yaşam sürmüş; ilk insanlar birer birer yaşamlannı sürdürmeye kalkışrruş, beslenmek için hem en yumuşak otlan, hem de yabanıl ağaçlann meyvelerini toplamışlar. Bunlan anımsarken bir de bakıyorum, o ünlii gotik biçeminde kiliselerin kapılanndan da içeri insanlar giriyor, dua edip, günah çıkanyor. "MJymıntı bunlar" diye düşünüyordum. Tüm eksiklik ve uyuşukîuklann, beceriksizliklerin Tann adı ardına saklanarak örtülmeye çalışılması bu kere kızdınyorbeni. "O"nun yanımda olmamasının, bende çok sık bir yalnızhk duygusu yarattığını da duyumsuyorum. Geçen ve geçmekte olan zamanı ise düzensiz ve hayvanca buluyorum. Akşam gene Yorgo'nun lokantasına gidilecek. Ahtapot bacagı, bir şişe kırmızı (kötü) Yunan şarabı. (Beğenmediğim "Recina"ya razıyım vallahi.)... "Ahtapot Yunanistan'dan gekli abiler" diyecek Yorgo. Ben de: "Ulan, hepsi aynı deniz. Ne fark eder? Ha Atina'dan çıkmış, ha Bodrum'dan. Ahtapot aynı be" diyeceğim. Çipil FRANKFURT ÜSTÜN AKMEN yağmurlu bir Frankurt akşamına sürgün gitmekteyiz. On beşinci yüzyıldan kalma Rathaus'un (Belediye Binası) önünde yürüyoruz. Frankfurtlu bir serseri omuz atıp geçiyor. Akşam TV'den ilk insanîann yabanıl hayvanlann saldınsına uğradıklan için, kişisel çıkarlannın farkına vanp birbirlerine yardım ettiklerini, böylece, duyduklan korku nedeniyle bir araya geldikleri için de giderek birbirlerinin özelliklerine tanık olduklannı, öğrendigimi arumsıyonım. Yapay cinsel uzuvlar, sevişme fılmleri, uyancılar satan üç katlı dükkânda genç çiftler yapay erkekJik organlannı birlikte mıncıklıyor. Yaşlı biri, elinde fır fir çevirip üzerinde bir bardak suya yirmi damla damlatılıp içildiğinde insana "Allah! Allah!" çektirip, "nara" attırdığı yazılı şışeleri inceliyor. Siyah dudak boyalı bir kadın, kamçılan kurcalamakta. Sağında duran uzun boylu sanşın "hatun" yanındaki erkeğe önü mü, yoksa arkası mı delik olanı alsam diyerek elinde tuttuğu kırmızı donu gösteriyor. Aramızda Türkçe konuşuyoruz. Almanya'nın Frankfurtlulan, bu dili sanki yeni duymu$ gibi garip garip bakıyor. tlk insanîann (taktım bugün ilk insana) çıkardıklan seslerin birbirinden ayırt edilemediği ve anlaşılamadığı olgusundan devinerek konuşmaya başladıklan savına vanyorum. Karşılanna çıkan nesneler için ayn birer simge kullanma konusunda aralannda anlaştıklannı, hangi terime hangi anlamı vereceklerini birbirlerine bildirdiklerini varsayıyorum. O sırada, Heerstrasse'nin altına. metroya iniyoruz. Tam ortahk yerde. ulusal giysileri içinde bir Rus kjzı, ayakta ve yontu devinimsizliği içinde öylece duruyor. Yanında, iki kolundan geçirdiği kayışlarla kendine bağlı olduğu çalgıyı göğsünün üstünde tutan, sarkık bıyıkh, sarkık gözlü bir adam. Metronun kendine özgü kokusu ve yağmurlu günlerin aşağılara sinmiş, o benim romatizmalanmın düşmanı aşağılık nemi sarmalıyor bedenlerimizi. Ibrahim ile gidip karşılanna dikiliyoruz. Hüseyin daha yufka yürekli bizden. "Koca ülkenin ahalisi bu durumlara mı düşecekti" deyip aynlıyor bizden. Ibrahim, çalsana diyor. bizim dilden. Adam. "Ne?" der gibi bön bön bakıyor. Ben, sanki sağ elimi tuşlara bastınyor, sol elimle de çalgının körüğünü çekiyor gibi yapıyorum. lbrahim, dudaklannın kenannda donmuş bir gülücük taşıyan kıza doğru ellerini kaldınp: "Dans, dans" diyor. Anlıyorlar, anlamasına da çevrede başka izleyici görmeyince biraz ağırdan alıyorlar. Sanşın Rus kızı, gidip adamm sol yanında duran çalgı kutusunun üzerindekı tefi eline alıp, şöyle bir şıngırdatıyor. Çalgıcı, ağzındaki sigarayı -isteksiz- tükürür gibi yere atıyor. Körüğü açıp kapatarak ve de çalgının üstündeki düğmelere ve tuşlara basarak, çalgının metal dilciklerini titretiyor. Bir Rus ezgisi beklerken... Nerden nereye, bir de bakıyoruz ki, çalgıdan hani o bizim düğün marşı diye bildiğimiz La Comparsita dökülmez mi! Rus kızı, parmacıklannın üstünde yaylanıp, bir ceylan süzülmesiyle dönüyor, bir o yana. bir bu yana kayıyor, belki de uçuyor. Çalgıcının önündeki metal çanağa üç mark atıyorum. Çanaktan üç kez "çuı" sesi geliyor, hatta metronun duvarlannda yankılanıyor. Çöken bir kültürün çıngırdayan çanağına, lbrahim de iki mark atıyor. Yürüyoruz. Akşamın yalnızlığına doğru... 'hın PÎT'î, , ( ( • « . ,'I-S ^ , , , ( < Türkiye'de MtT varsa Danimarka'da da PİT var. Yani Polis Istihbarat Teşkilatı. İşte bu PİT, yasadışı icraatlanyla aylardır Danimarka kamuoyunun gündemıni meşgul ediyor. Gün geçmiyor ki basında PlT'in vasadışı işleriyle ilgili yeni bir ıddia daha ortaya atılmasın. Danimarka'nın TRT si DR'nin lelevizyon ikinci kanalı geçen gün tüm yayınını PlT'in yasadışı ışlerine ayırdı. Danimarkalı solcu gençler bir iki ay önce İCopenhag'daki PİT binasmın önünde kızlı erkekli toplanıp, -Bizim saklayacak bir şeyimiz yok. Sizin neyiniz var?" yazılı bir pankart açarak anadan üryan gösteri yaptılar. Tabii PtT görevlileri baldın çıplak gençlerin bu sorusunu ciddiye alıp cevap \ermediler, ama önümüzdeki günlerde bu ve benzer birçok soru karşısında oldukça terleyecekler. Sosyal Demokrat ağırlıklı hükümet üst üste gelen bu skandallar üzerine, PlT'in tasarruflannı ameliyat masasına yatırmayı kabul etti. Parlamento tarafından oluşturulacak bir yargıçlar kurulu. şimdi PlT'in geçmışteki icraatlannı ince eleyip sık dokuyacak. Olup bitenler, Türkiye'yle karşılaştınhnca pek masum gelebilir ama. bu Danimarka'da da ortaya çıkanlan ve çıkanlabılecek her türlü yolsuzluk. kanunsuzluk ve üçkâğıtçılık için gecerli. Ama yine de yazmak lazım. çünkü bir dev let kuruluşunun demokratik denetimden uzak işler yapması buralarda hayli ciddiye alınıyor. Bir de işin ucu. ıktidardaki Sosyal Demokratlara dokunmaya başladı. hatta ClA'ya kadar uzanıyor. Baştan alalım. Her şey bundan bırkaç ay önce. eski bir PtT ajanının. artık hangi saiklerle yaptıysa, televizyon ikinci kanalına, 70'li ve 80'lı yıllarda şiddet eylemlerine kanşmayan yasal sol gnıplar ıçine sızarak, PİT adına izlediğini anlatmasıyla başladı. Şimdi "Ne var bunda? MİT'ler, PİT'ler zaten sol gruplan izlemek için kumlmuş teşkilatlar değil midir?" diye soracaksınız ve sokulardan "Evet, ntoyu da hükümeti de takmâfîiîştzaten biz de şaşırmadık. tzlendiğimizi biliyorduk ve hep söyledik" di\e cevap alacaksınız. Mesele sol partı üyelerinin PlT'in kendilerini izlemesine feci şekilde bozulmasından kaynaklanmıyor. Aksine solcular arasında PtT tarafından izlenmemiş olmak, adam verine konmamak anlamına geleceği için prestij kaybına bile yol açabilir. Solcular bu yüzden her ne kadar PtT'in adam fışlemesini onaylamasalar da pek ciddiye almıyorlar iddialan. Zaten PtT'in solculan fjşlediği ortaya çıkınca, artık var olmayan bir çevreci grubunun yöneticılerı PlT'ten. "Kuruluş yıldönümümüzü kutiamak için bir parti düzenlemek isri>oruz ama eski üyelerünize ulaşamnoruz. Sizde onlann adresleri var. Bize de verin de davetijelerini göndereüm" diyerek eski üyelerinin adres listesini istediler. Yani meseleyi çıkaran solcular değil. Ne var ki ortada Sosyal Demokrat ağırlıklı hükümetin önerisiyle 1968 yıhnda ahnmış bir KOPENHAC FERRUH YILMAZ parlamento karan var. Parlamento bu kararla, PtT'in yasal siyasi partileri ve gruplan izleyip fişlemesinı yasaklamış, elindeki belgeleri de ortadan kaldırmasını istemişti. PtT'in karara rağmen bu tarihten sonra da yasal sol gruplan izlediğinin ortaya çıkması, parlamentoyu ve hükümeti takmadıği anlamına geliyor. Ama bu işte bir bit yeniği var. PİT müdürü, kendi başına aldığı bir kararla hükümetten ya da en azından teşkilattan sorumlu adalet bakanından habersiz böyle bir işe kalkışmış olabilir mi? Hükümetin haberi vardıysa, bu sefer de hükümet parlamentoyu takmamış olacak. tçinde PtT'in izlediği solculann da bulunduğu parlamentonun olan bitenden haberdar olmuş olması ise pek mümkün görünmüyor. Pandora'nın kutusu bir açıldı mıydı açılacak kutu sayısı bitmiyor. Danimarka'da da öyle oldu. Iş vicdan azabı duyan PtT ajanının ifşaatlanyla sınırlı kalmadı. Önce, 1974'te hükümetin PlT'e gönderdiği bir genelgeyle, artık yasal gruplan izlememesini istediği ortaya çıktı. tyi ama zaten 1968'de yasaklanmış bir şey, 1974'te tekrar nasıl yasaklanır ki? Biz bunlan tartışırken geçenlerde buranm önde gelen günlük gazetelerinden Jyllands Posten, dönemin başbakanının günlüğünden bölümler yayımladı. Başbakan, günlüğüne, 1968'de alınan karara rağmen PlT'in elindeki belgeleri mikrofilmlere yükleyerek Washington'daki Danimarka Büyükelçiliği'nde sakladığını yazmış. Günlüğe göre başbakan bunu öğrenince mikrofılmlerin yok edilmesi için 197 l'de tekrar emir vermiş. Mikrofilmler yok edilmiş mi, bu arada bir kopyası da CIA'ye verilmiş mi, bunlar cevaplan meçhul sorular. Ama geçen pazar günü televizyon birinci kanalının ortaya attığı başka bir iddia var ki. işin üzerine ruz biber ekiyor. Habere göre soğuk savaş döneminde Danimarka'daki solculan sadece PtT değil, sosyal demokrat hareketin oluşturduğu, "tşçi Hareketi Bilgi Merkezi" de fışlemiş. Bu merkez bilgileri, işyerlerindeki işçi temsilcilerinden toplamış. Peki bu bilgiler ne mi olmuş? Ne olacak canım, PtT'e ve CIA'e devredilmiş. tşçi hareketinin haberalma merkezinin Danimarkacadaki adı AIC. Yani ClA'nın tersinden okunuşu. Kaderin garip bir cilvesi olabilir mi? Şimdi sosyal demokrat ağırlıklı hükümetin adalet bakanı. PlT'in (geleceğini değil tabii sadece) geçmişini soruşruracak bir yargıçlar kurulu oluşturmaya söz verdi. Bundan sonrası bildik hikâye. Araştırma sonucu yine bir sürü yakası açılmadık bilgi ortaya çıkanlacak ama daha fazlası 'devlet sırn' olarak kalacak. Daha da önemlisi, soruşturma yeni bir 'el yıkama' operasyonu olacak. "Geçmişimizi temizledik. artık sorun kalmadı" denilecek. Film kaldığı yerden devam edecek. PtT'in daha önce de defalarca hükümeti ve parlamentoyu hiçe sayıp kafasma göre adam fişlediği ortaya çıkanlmıştı. Her defasında bunlar 'o dönemin icraadan' olarak kınanmış ve sadece tarihi değeri olan bilgiler olarak kalmıştı. PtT'lerle, MtT'lerle, CIA'lerle ilgili ortaya çıkan her skandal da böyle olmuyor mu? Bu işlerden bizzat sorumlu olan hükümetler bile, "Ah vah, ne kadar yanlış yapılmış. Ama artık yaptırmavacağız" demiyorlar mı? Mesela siz eskıden darbeler yaprınp hükümetler yıktıran ClA'in artık bu ışlere bulaşmadığına inanıyor musunuz? Ben inanmıyorum. Ama ben PtT'in artık yasal gruplan fişlemediğine inanmıyorum. MlT'in kokusu çıkan o kirli işlerine devam etmedığine de. Peki va siz? e^L VURULDUK EY HALKIM S UNUTMA BİZİTURKULERİMİZ-3-1971 . UTAN UTAN Söz ve Mûzik- Muhlis Akarsu Bağlamalar Arıf Sağ, Muhlis Akarsu, Yavuz Top 2. BUNDAN SONRA Söz ve Müzık. Muhlis Akarsu Bağlamalar Arii Sağ, Muhlis Akarsu, Yavuz Top 3. MAOEN DAĞI Anonım Gitar (açıs). Selda Bağcan Bağlama. Osman Bayşu Kaval: Arıf Sağ 4. BERİ GEL HALO Anonım - Derleyen. Asık Yoksuli Bağlama- Osman Baysu 5. O YANA DÖNDER BENİ Anonım Elektro Bağlama- ArlfSağ 6. KARAOĞLAN Anonım Elektro Bağlama: Arıf Sağ Bilgi için tel- (0.212) S27 61 28 1. MADEN İŞÇİLERİ Şıır Nacı Oelendost - Beste: Selda Bağcan Duzenleme. Tımur Selçuk 2. GEZ. GÖZ, ARPACIK Şıır Enver Gökçe - Beste: Selda Bağcan Gitar: Selda Bağcan 3. GARDAŞIM HASSO Şıır Turgut Yarkent Beste Şelda Bağcan Çalanlar Moğollar 4. ACIYI BAL EYLEDİK Şıır Hasan Hüseyin Korkmazğil Beste. Selda Bağcan Gitar: Selda Bağcan 5. VURULDUK EY HALKIM, UNUTMA BİZİ Şiır Zulfu üvanelı - Beste: Selda Bağcan Gitar Selda Bağcan 6. HASAN KALESİ Anonım (Hakkân Türküsü) Derleyen Selda Bağcan Duzenleme. Timur Selçuk ÎHALE BAŞVURU SÜRE UZATIMI Bodrum Belediye Başkanhğı'ndan: 22/08-1998 günü 23441 sayılı ve 24 08 1998 günü 23443 sayılı Resmi Gazete ile 21/08'1998 ve 24/08/1998 tanhlerinde Cumhunyet ve Ateş gazetelennde ılan edılmış bulunan. Beledıyemize ait "Bodrum Yanmadası'nm Uzun Dönemlı Su Ihtıvaçlannm Karşılanması işinin Yap-tşlet-De\Tet Modelı ile yaptınlması." thalesi ile ilgili olarak: 1- Teklıfleri ıçeren başvuru dos\asının verilebıleceğı son tarıh 16 11 1998 Pazartesi günü saat 16.00'ya, 2- Başvuru dosyalannın görevlendirme komisyonunca açıklanması 20 11 1998 Cuma günü saat 14.00'e, görüler lüzum üzenne ıkıncı kez uzatılmıştır. thale ile ilgili olarak daha önce ilan edilmiş bulunan dığer husus ve şartlar aynen geçerlıdir. Keyfıyet ilgililere ve kamuoyuna. duyurulur. Basın: 52677 3 Kasım 1998 SALI Günü ALANLARDAYIZ Çetelepe, Özeteştrmetere, Rantiyetiere, Yağmaotar» I|AKI1 ifBPnİOVOCOflSa ^^M Artık YoHk r ^^M SUSUHJK KAZASIYU ORTKffl ÇMN ÇETHflff KARŞI 1 O/uıırlük. \ıl;ıl«'l. K;ırıs \«> l)«>nı<»kr;ısi İciıı L_^ H ltirlikl<>>i/ ^ H m , KE», TB, TMMe, TORMOB, TTB, MÜUdYTiİB» BfeJÖ, ÇCD, ÇHD, M , PSJUO, IUUIEVLBV, BP,DBP,HMH>ta>tt>,T>İP ALANYA ASLtYE 1. HUKUK MAHKEMESİ Sa>ı: 1998 264 Davacı Orman genel Müdürlüğü vekili A\. Oya Pelit ta- rafından davalılar Eşşe Demir ve arkadaşlan aleyhine açı- lan tapu iptali tescil davasının yapılan yargılaması sırasm- da; Davalı Kemal Demir'e, dava dilekçesi ve duruşma gü- nünü bildinr davetiyenin adresi tespit edilemediğinden tebliği yapılamamıştır. Davalıya dava dilekçesi ve duruş- ma gününün ılanen teblığıne karar venldığinden dava di- lekçesi ve 22.12.1998 günü saat 10.10'da yapılacak olan duruşma gününün tebliği ilan olunur Basın: 52566 NÂZEVI HİK3IET KÜLTÜR VE SANAT VAKFI CUMHURtYET'tN 75. YILINDA KÜLTÜR SANAT Aydın Aybay, Cevat Çapan: Açış konuşması Doğan Hızlan: Currihunyet'uı kuruluşundan bugüne; kültür yapımız. Adnan Ozyalçıner: Öykü Tahsin Yücel: Roman Ataol Behramoğlu: Şıır Feridun Andaç: Eleştiri/Deneme Cevat Çapan: Tıyatro Tunca Arslan: Sınema Evin tlyasoğlu: Müzik.' Opera/Bale/Dans Namık Denizhan: Heykel Ali Akay: Resim Semih Balcıoğlu: Karikatür Nevzat Şenol: Sunan-tiyatro sanatçısı Tarih: 3 Kasım 1998 - 1830 Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı - Sıraselviler Cad. 48/1 Taksim/tst. Tel: (0212) 252 63 14-15 ŞEBİNKARAHtSAR ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞl'NDEN Mahkememızin 1997 108 Esas, 1998/69 Karar ve 8. 10.1998 tarihli ilamı ile Şebinkarahisar ilçesi, Küt- küt mahallesi, cilt: 008/01, sahife: 48 ve kütük sıra no: 31 'de nüfusa kayıtlı Osman ve Sulhife'den olma, 1945 doğumlu tsmet Tiryaki ile aynı hanede nüfusa kayıtlı Ahmet ve Şahinde'den olma, 1969 doğumlu Hasibe Tiryaki'nin boşanmalanna karar verilmiştir. Keyfiyetin yasal olarak ilanına. Basın: 52283 TOKAT (1) ASLtYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN EsasNo: 1998-337 Karar No: 1998/346 Davacı Ali Raşıt Ulu- soy vekili tarafından Gül- zade L'lusoy ale>hme mahkememize açılan bo- şanma davasının yapılan duruşması sonunda; 6.10.1998 tarihindeTo- kat Güneşli Mahallesi nü- fusuna kayıtlı 1. Rıfat oğ- lu, 1950 do- ğumlu Ali Raşıt Ulusoy ile Ali kızı 1954 dlu Gülzade Ulu- soy'un boşanmalanna. çocuklan Alper'ın vela- yetinin anneye verilmesi- ne, baba ile münasebet te- sisine. Alper ıçın ayhk 15.000.000 TL ıştirak na- fakasının davacıdan alınıp davalıya verilmesine karar verilmiş, ış bu karar dava- lı Gülzade Ulusoy'a tebli- gat verine kaim olmak üzere keyfiyet ilan olunur. Basın: 52108 Emekli eczacı Bostancı çevresinde tam ya da yanm günlük eczane işi anyor. Muvazaa için aramayınız. Te- (0216)361 38 44 Reşitpaşa Spor Kulübü'ne ait futbolcu lisansımı kaybettim. Hükümsüzdür. YALÇINYELER
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear