Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 7 EKİM 1998 ÇARŞAMBi
12 KULTUR
Lavvrence Till, îstanbul Devlet Tiyatrosu'nda 'Karanlıkta Komedi' adlı oyunu sahneledi
4
Bir volkanla karşılaşnıış gibiyım'
EMRE KOYUNCUOĞLU
LawrenceTill, 1991 'den itibaren Octagon Tiyat-
rosu'nun genel sanat yönetmenligini sürdürmek-
te. Yeni yazarlann oyunlannı sahneleyen yönet-
men olarak tanman Till, sağır dilsiz oyuncularla
Shakespeare'in "Tîtus Andronicus"unu yaptık-
tan sonra bu oyunla Britanya'da birçok ödül almış.
1995 ve 1997"de Tiyatro lşletmecileri Birliği'nin
"En lyi Yönermen" ödülüne layık görülen Law-
rence Till. Philip Ridley in "The Fastest Clock in
theUnrverse"ini ("Dünvadaki En Hızlı Saat") yö-
nettikten sonra bu oyunîa da Manchester Evening
gazetesinin verdigi 1995 yılının "En lyi Oyunu"
ödülünü almış. Ülkedeki Oyun Yazarlan Birli-
ği'nin üyesi olan Till, aynı zamanda Heinemann
Plays Tiyatro Kitaplan Serisi'nin de editörü.
- fstanbul De\let Tiyatrosu'ndaki çalışmanız
British Council aracıüğj} la başladı. Daha sonraki
gelişimi anlatır mısınız?
British Council' ın görevlerinden biri, eğitim ve
kültür alanında ülkesinin en iyilerini tanıtmak ve
farkh ülkelerin sanatçılanyla Britanyalı sanatçı-
lan ortak çalışmalara özendirmektir. Ben, Îstan-
bul Devlet Tiyatrosu'nda misafiryönetmenlik gö-
revi için British Council tarafından lstanbul'a da-
vet edilen birkaç yönetmenden biriyim. Davet edi-
len yönetmenlerin hepsi lstanbul'a geldiler ve on-
larla burada birçok görüşme yapıldı. Daha sonra
da bana Devlet Tiyatrosu'nda bir oyun yönetmem
teklif edildi. Şimdi de "Karanlıkta Komedi" ad-
lı oyunun çahşmalannı sürdürüyorum.
Gerçek karakterler durum yaratmalı
- Oyunun metnini İngilizce'den takip ediyorsu-
nuz, ancak oyun Tiirkçe oynanıyor. Dil probiemi-
ni nasıl çözüyorsunuz?
Daha önce yurtdışında oyunlar sahneledim. Bri-
tanya'da işaret dilini kullanarak yaptığım oyunlar
oldu. Bu yüzden sahnede dil kullanımı konusuy-
la çok ilgilenen bir yönetmenim. lspanya'da Sha-
kespeare'in "Bir Yaz Gecesi Rüyası"nı sahneler-
ken gerçek dünyanın aniatıldığı bölümlerde Ingi-
lizce, fantastik bölümlerde ise Ispanyolca'yı kul-
landım. Bu oyunda Ispanyol bir yönetmenle or-
tak çalıştık. Böyle ortak bir çahştna yalnızca dil
problemini değil, birçok şeyi daha kolaylaştın-
yor.
Bir dilden öbür dile çeviri yapıldığında dilin
müzikalitesi değişir. tngilizce'yle Türkçe'yi kıyas-
ladığımda öncelikle ses dengelerinin çok farklı ol-
duğunu söylemem gerek. Tiirkçe'de tüm ekleme-
lerfiile yapıldığından kelimeler, lngilizce'ye gö-
re daha uzun oluyor. Bu da oyunun ritmini kaydı-
nyor.
(Fotoğraf: UĞUR DE1Y1İR)
Laranlıkta Komedi'yi çok zekice yazılmış, komik
olmaktan çok entelektüel bir fars olarak niteleyen
yönetmen Lavvrence Till, Türk oyunculann çok
farklı eğitildiklerini ama çok heyecanlı ve istekli
olduklannı belirtiyor.
Türkçe'nin farklı bir ritmi var. lngilizce teks-
ten oyunu okuyup farkiı bir ritim buluyorum, bu
ritim, tabii ki Türkçede tutmuyor. Bunun bir den-
gesini oluşturmak istiyorum. lngilizce metindeki
müzikalite vurgulardan ve sessizliklerden oluşu-
yor. Türkçedeki ses çok aydınlık, ancak aralıksız
devam ediyor. Ses ve sessizliklerle oluşan ritim,
sessizlik tarafı neredeyse yok denecek kadar az.
Aktörlerin sessizliğin gücüne güvenmelerini sağ-
lamam çok zaman alıyor. Belli bir dil mantığı üze-
rine yazılmış bir komedinin farklı bir dil mantı-
gında aynı durumu oluşturması gerekmekte.
- "Karanlıkta Komedi~nin sizin için dikkat çe-
ken özellikleri neler?
"Karanlıkta Komedi"yi altı haftada çıkaraca-
ğız. Oyun kısaca bir kara mizah. Cok zekice ya-
zılmış, komik olmaktan çok entelektüel bir fars.
Sonuçta herkes gülecek, ancak aniden gelişen du-
rumlara ve sonucunda oluşan acayipliklere güle-
cek. Şaşırtıcı tarafı olan bir komedi. Çalışma sı-
rasında daha önce bahsettiğim dil farklılığına ben-
zer bir zorlukla karşı karşıya geldim. oyuncular-
laaramızda komik anlayışlanmızda da farklılık or-
taya çıktı. Türk komedisinin "karakter" üzerine
temellendirildiğini düşünüyorum. Bizde ise daha
çok "durum" üzerinde gelişir. Komik. beklen-
meyenden. olanaksız olanın gerçekJeşmesinden or-
taya çıkar. Bu nedenle ben kendi açımdan baktı-
gım zaman. oyunculardan istediğim şey, sahnede
gerçek karakterlerin oluşması oluyor. Onlann üret-
tiği karakterler bana çizgi film karakterleri gibi gö-
rünüyorlar. ben onlan gerçek karakterlere dönüş-
türmek için uğraşıyorum. Gerçek karakterler olup
bir durum yaratmalannı istiyorum. Çünkü bu oyu-
nun komiği bir durum üzerine kurulmuş.
- Oyunu siz mi seçtiniz?
Oyunu ben seçmedim. Istanbul Devlet Tiyatro-
su repertuvanna almış. Oyuna yönetmen arandı-
fı için lstanbul'a geldim.
Tiyatroda
4
sanat politikasr izleri yok
- Çalışmalannız nasıl gkJiyor?
Birvolkanla karşılaşmış gibiyim. Üç haftadırpro-
va yapıyoruz. Bu zaman dilimi benim için bu oyun-
dan daha uzun oyunlar için bile yeterli bir süre. Çün-
kü "Karanlıkta Komedi'' 75 dakikalık bir oyun. Türk
oyuncular çok yavaş açılıyorlar. Tabii ki yalnızca
çalıştığım grubu tanıyorum, o yüzden Türk tiyat-
rosu için bir genelleme anlamına gelmesin söyle-
diklerim. Oyunculanm metinden çok çabuk kopup,
daha merni çözümlemeden oyundaki karakterin
performansını, rolünü yaratmaya çalışıyorlar. Bi-
zim eğitimimizde metin çok önemlidir. Burada,
metin ya da bir karakterin söylediği sözler "dcger
söz konusu oMuğunda" en son sırada yer alıyor.
Oyuncular ezberlerini bitirmeden sahnedeki düze-
nin kurulmasını istiyoriar ve sahnede sözlerini ha-
tırlamaya çalışırken vakit harcıyorlar. Yanlış yer-
lere odaklanıyorlar. Karakterlerin ne söylediğine,
kim olduğuna değil, metin onlara ne çağnştınyor-
sa, onu canlandırmak istiyorlar. Çok farklı bir şe-
kilde eğitilmişler. Ancak oyuncular bir yandan da
çok heyecanlılar ve çok istekliler. Aynca yetenek-
liler de.
- İstanbul'dakiçahşmamzdan memnun musunuz?
lngiltere'de olsaydı memnun olamazdım. Daha
üç hafta var, yine de hızlı ilerleyemediğimi düşü-
nüyorum. Çeviriyle çalışıyoruz, o yüzden uzama-
sı normal sayılır. SürekJi karakterlerin gerçek ol-
malannı istiyorum, ancak bir duvara çarpıyorum.
Sanki komedi gerçek içermiyormuş gibi bir anla-
yış var. Bence komedi, zekânın ürettiği espriyle be-
zenmiş olmalı, kişilerin karikatürize edilmesinden
komik doğmamalı.
- Oyuncularmızj nasıl seçtmiz?
Onlarla konuşarak. Önceleri kimlerle çalıştıkla-
nnı, neler oynadıklannı araştırdım, güvendiğim
insanlara sordum. Başka şansım yoktu. lngilte-
re'de aktörlerle tek bir iş için anlaşma yapılır. Bu
nedenle de oyuncunuzu 1 OO'lerce aktör arasından
seçersiniz. Bana oyunculanmı 130aktör arasından
seçme olanağım olduğu söylendi ve çoğuyla da ça-
Iışmam olası değildi. Oyuncu seçimi için 20-25 ki-
şilik bir kadroyla karşı karşıya geldim, sekiziyle
de çalışıyorum.
- Başka şaşırdığınız gözlemleriniz var mı?
Tiyatroda bir "sanat politikası"nın izlerini gö-
remiyorum. Teoride elbette vardır. ancak çalışma
ortarrumda bunu yakalayamadım.
Çocuk edebiyatını
biçimlendirenyazar
The British Council, Lewis CarrolVın 100.
doğumyılını çeşitli etkinliklerle kutluyor
Kültür Servisi - The British Co-
uncil. 1998'in'AlkeHarikalarDi-
yannda' adlı kitabın yazan Lewis
CarroU'ın 100. ölürn yıldönümü
olması nedeniyle Lewis Caroll'ı
anmak hem de Alis'ı bir kez daha
hatırlatmak amacıyla bir dizi etkin-
lik düzenliyor. Etîdnlıkler sırasın-
da Laurance Raw ve Pınar Uşşak-
h'nın bugün saat 14.00-15.30 ara-
sında Ayşeabla Koleji'nde. yarın
• Laurance Raw ve
Pınar Uşşaklı bugün
Ayşeabla Koleji'nde,
yarın Yüzyıl Işık
Lisesi'nde, cuma
günü de yazarlar ve
yayıncılar için
Nâztm Hikmet
Vakfı'nda
konuşmalar
gerçekleştirecekler.
11.30-13.30 arasında Yüzyıl Işık
Lisesi'nde, cuma günü de saat
17.30-19.30 arasında Çocuk Ya-
yınlan Demeği'nin işbirliği ile ya-
zarlar ve yayıncılar için Nâzım
Hikmet Vakfi 'nda konuşmalar ger-
çekleştirecekler.
Etkinlikler kapsamında konuş-
malann yanı sıra dia gösterileri,
kitap sergisi ve Lewis Caroll anı-
sına hazırlanmış olan 14 parçalık
bir poster sergisi düzenlenecek.
Devlet Opera ve Balesi Modern
DansTopluluğu da Lewis Caroll'ın
anısına 'AliceAnkara'da adıyla ye-
ni bir oyun sahneleyecek. Yapıtın
ilk gösterisi 19 Ekim günü gerçek-
leşecek.
100 yıl önce aramızdan aynlan
Levvis Carrol'ın gerçek adı Char-
ksLurmdgeDodgson'dı. Babası In-
giltere'deki Cheshire'da din görev-
lisi olan Dodgson, 11 çocuklu bir
ailenin en büyük oğluydu. Oxford
Üniversitesi'ndeki Chris Church'te
matematik öğrenimi gördükten
sonra 1855 'te aynı kurumda mate-
matik ögretmenliğine başladı. Hiç
evlenmeyen Carroll yaşamının bü-
yük bölümünü Christ Church'teki
odasında matematik öğreterek ma-
tematik kitaplan yazarak geçirdi.
Sanatçının matematik dışındaki bir
başka merakı da portre fotoğrafla-
n çekmekti.
Alis Harikalar Diyannda, Tıl-
sımlı Ayna, Snark'ın Avı gibi ya-
pıtlara imza atan Carroll, sanatıy-
la yerleşik çocuk edebiyatı anlayı-
şının yanı sıra büyüklerin mizah an-
layışını da tamamen değiştirdi. Bir
anlamda da 20. yüzyılın çocuk ede-
biyatı anlayışını biçimlendirdi ya-
zar. Humpty Dumty'nin okurun
bakıs açısıyla anlam kazanan söz-
leri yepyeni bir dünya görüşü su-
nuyordu.
Kabuslan yıkan bir yapı
Ilk komik şiirleri 1856 yılında
Londra dergilerinde yayımlanan
Carroll, çocuklan çok seviyordu.
Küçük arkadaşlan arasında Chris
Church'ün baş rahibi Dr. LiddeB'in
üç kızı da bulunuyordu. 4 Tem-
muz 1862 'de Lorina, Alice ve Edith
adlanndaki bu üç kızla Oxford ya-
kınlanndaki bir ırmakta kayık ge-
zintisme çıktıklan sırada yazar on-
lara Alice adında küçük bir kızın
öykülerini anlatmaya başlamıştı.
O zamanlar on yaşında olan Alice
Liddell eve döndüklerinden Car-
roll'dan Alice'in serüvenlerini ken-
disi için yazmasmı istedi. Alice'in
bu dileği geri çevrilmedi. Carroll
Noel'de küçük kıza elyazısıyla ka-
leme aldıgı, resimlerle bezedigi
'Alice'in Yeraltmdaki Serü>ı
enleri'
adlı bir kitap hediye etti.
Carroll bu kitabı Alice'i mutlu
etmek için yazmıştı ancak ortaya
çıkan yapıt bir çocugu mutlu etmek-
ten çok daha derin bir felsefe sun-
du okurlara. Lewis Carroll, ölü-
münün 100. yılında da gerek kü-
çük gerek büyük okurlar, gerek de
sanat eleştirmenleri tarafından ta-
bulan yıkan bu zekâ ve düşünce ya-
pısıyla anılıyor.
Gülsin Onay, Vietnam, Tayland, Tokyo, Bangkok ve Manila'ya gidecek
Türkiye'de maddiyat öncelik taşıyor'
BAHAR TANRISEVER
ANKARA - Dünyaca ünlü
piyano sanatçısı Gülsin Ona>,
Vietnam, Tayland, Manila,
Bangkok ve Tokjo'yu kapsayan
bir turne düzenliyor. Türkiye'de
müzikle ılgilenilmesi için önce-
likle maddı durumun halledil-
mesi gerektiğinin düşünüldü-
ğünü vurgulayan Onay. "Para
çok büyük bir ideal gibi görü-
nüyor. Bunun düzeltilmesi için
insanlara daha çok idealizm aşj-
lanmab. Bilgi v«ilerlemeninzev-
kininasılanmasıgerekir" dıyor.
Cumhurbaşkanlığı Senfonı
Orkestrası'nın piyano sanatçı-
sı Gülsin Onay'ın katılımıyla
şef Gürer Aykal yönetiminde
verdiği 1998-1999 sezonuaçı-
lış konseri büyük beğeni topla-
dı. Konserde, Beethovoı'ın "Co-
riolan Uvertür"ü, Mozart'ın
"Prjano Konçertosu" ve Ça>-
kovski'nın "6. Senfoni"si seslen-
dirildi.
Ilk öğretmeni annesi olan
devlet sanatçısı Gülsin Onay,
Harika Çocuklar Yasası ile gön-
derildiği Paris Konservatuva-
n'ndan birincilik ile mezun ol-
du. Uluslararası yanşmalarda
çeşitli derecelerkazanan ve bu-
güne kadar 33 ülkede konser
veren Onay. 8. turnesini Viet-
nam, Tayland, Manila. Bang-
kok ve Tokyo'ya gerçekleştire-
cek. Onay. Zagrep Filarmonı
Orkestrası, Çukurova Devlet
Piyanist Gülsin Onay, ülkemizde müziğe
maddi olanaklan sağladıktan sonra başlamak
gerektiğini düşünenlerden yakınıyor: 'Hiç bir
şeye sahip olmayan bir insan müziğe çok
yaklaşabilir ve ilgi duyabilir. Müziğin
zenginlikle ilgisi yok.'
Senfoni Orkestrası ve Oxford'ta
City of London Senfoni Orkest-
rası ile yapacağı konserlerin ar-
dından 30Aralık'ta Almanya'ya
gidecek.
1999 Ocak a>ında Istanburda.
mart ayında da Izmir'de bırer
konser vereceğini anlatan Onay.
"Vietnam ve Filipinler-Mani-
la'ya ilk defa gidrvorum. Çok
güzel bir şey iilkemi orada tem-
sil etmem. Şimdhe kadar gör-
medikleri bir yönüyle Türki-
ye'yi keşfedecekler" diyor.
Türkiye'de sanat konusunda
çok büyük aşamalar gerçekleş-
tirildiğini kaydeden Onay şöy-
le konuşuyor:
"Türkiye'de sanki müziğe
yaklaşana kadar önce her şeyi
haUetmiş ohnak gibi bir yakla-
şım var. Once araban. evin ola-
cak.durumun düzelecek ondan
sonra müzikle ügilenebilirsin.
Halbuki hiç alâkası yok. Hiçbir
şeye sahip olmayan bir insan
müziğe çok yaklasabilir ve ilgi
duyabilir. Müzik, insanlann ön-
ce maddiyaa hallettikten sonra
başla> abiiecekleri bir şeymi; gi-
bi görünüyor."
Türkiye'de paranın çok büyük
bir ideal gibi göründüğüne işa-
ret eden Onay, müziğin zengin-
likle ilgisi olmadığını söylüyor.
Onay, "Bunun düzeltilmesi »cin
insanlara dahaçok idealizm aşı-
lanmah. Bflgiveilerlemenin zev-
kinin aşılanması gerekir. Eği-
tim gerekiyor. Genç bir insan
çok Uerlemeyi kendi branşında
olaganüstü bir düzeye gelmeyi
ha\al etmeti.'Şu kadar daha pa-
ram olsun, şu kadar daha rahat
edeyim, böyle de evim olsun';
bu otmamalı insanlann haval-
leıt Oda ohırama diğerleri da-
ha kıynıetli. Onlar çok fazla ih-
mal edilmiş gibi gelivor bana"
görüşünü dile getiriyor.
Çok büyük olan piyano re-
pertuvannın tümünü çalmaya
bir ömrün yetmeyeceğini belir-
ten Onay, müzik eserlerini da-
ha degişik biçimde yorumla-
mak istediğini anlatıyor. Onay,
"Okfuğum yerde gelecek olan-
lann eksikliğini hissederek değil
de arzulayarak çalışıyorum"
divor.
6
Atatürk9
ün Türkiyesi' sergisi Ankara'da
Kültür Servisi - Kadıköy Belediyesi,
Cumhuriyetin 75. yılı anısına
'Atatürk'ün Türkiyesi' başhkh bir
fotoğraf sergisi düzenliyor.
Bugün Ankara'da açılacak olan sergi,
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna
objektifı ile tanıklık eden Othmar
Pfcrschy'nin fotoğraflanndan oluşuyor.
Serginin açılışmda, Pferschy'nin
'Atatürk'ün Türldyesi' albümünün
tanıtımı da yapılacak. Çankaya
Belediyesi, Ankara Çağdaş Sanat
Merkezi'nde düzenlenen sergi 14
Ekim'e dek sürecek.
Atatürk'ün isteğiyle 1936 yılında
basılan 'Fotoğraflarla Türkiye'
albümünün fotoğraflannı çeken
Avusturyalı sanatçı Pferschy'nin
Türkiye'de yaşayan kızı Astrid Von
Schell'de bulunan özel koleksiyon,
Kadıköy Belediye Başkanı Selami
Oztürk tarafından sergiye
dönüştürülüyor. 105 fotoğraftan oluşan
sergide Atatürk dönemine ait Türkiye
• Bugün Ankara'da Çağdaş
Sanat Merkezi'nde açılacak
olan sergi, Atatürk'ün isteği
üzerine Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluşuna
objektifi ile tanıklık eden
Othmar Pferschy'nin
fotoğraflanndan oluşuyor.
manzaralan yer alıyor.
1898 yılında doğan Avusturyalı
fotoğraf sanatçısı Pferschy, 1926'da
lstanbul'a geldi. Atatürk'ün isteğiyle,
Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı
Imparatorluğu arasındaki büyük farkı
Batı ülkelerine anlatmayı amaçlayan
fotoğraf albümünü hazırladı.
Pferschy, 1930'lu yıllann ilk yansında
Ankara'daki yeni imar faaliyetleri ile
Îstanbul 'un taribi yapılannı
görüntüledı. Anadolu'yu kanş kanş
gezerek fotoğraflar çekti.
Dönemin Matbuat Umum Müdürü
Vedat Nedim Tör'le birlikte çalışan
Pferschy, 1936 yılında, içinde 153
fotoğrafın yer aldıgı 'Fotoğraflarla
Türkiye' albümünü yayımladı.
Türkçe, Fransızca, Almanca ve
lngilizce sunuş yazılanyla Almanya'da
basılan albümün 20 adedi
numaralandınlıp Atatürk tarafından
yabancı devlet adamlanna armağan
edildi.
Pferschy'nin çektiği, elinde şapkası ile
Atatürk ve üzüm salkımlı üç köylü kızı
fotoğraflan posta pulu olarak basüdı.
Manavgat Şelalesi fotoğrafı 5 liralık
banknotun üzerinde, diğer birçok
fotoğrafı da ders kitaplannda
kullanıldı.
1951 yılında Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlığına geçmek isteyen
Pferschy'nin başvurusu geri çevrildi.
Sanatçı, 43 yıl yaşadığı Türkiye'den
1969 yılında aynlarak Almanya'ya
yerleşri. 1984 yılında, 86 yaşında öldü.
DEFNE GÖLGES1
TURGAY FİŞEKÇİ
Hasat
Geçen hafta Cumhuriyet Kitap Kulübü'nün Tak-
sim Salonu'nda düzenlenen Mehmed Kemal'i an-
ma toplantısında konuşmacılardan sonra söz alar
Sıdıka Su, öğrencilik yıllanndan beri tanıdığı arka-
daşı üstüne duygularia gerçekliğin birbirine geçti-
ği güzel bir konuşma yaptı.
Bir yerde "Bizlerüniversite öğrencisiyken yaz ay-
lannda köylere gider, hasat etkinliklerine katılır, bir-
likte türkü söyler, çalışırdık", dedi.
Bu cümledegünümüz insanlannın hayatlanndan
çoktan çıkıp gitmiş bir gerçekle karşılaşıverdim.
Sanayinin buncagelişmesi, insanlann sudan sü-
te, meyveden ekmeğe gereksinimleri olan her şe-
yi büyük satış yerlerinden satın alıp evlerinde tüket-
tikleri birer "mal" durumuna getirdi. Dağlar içinde-
ki bir pınar başının, memelerinden damlayan süt-
lerin beline bağlanmış torbalara toplandığı loğusa
bir keçinin, meyve ağaçlarının baharda çiçeklenip
ardından meyveye duruş süreçlerinin günümüz kent
insanlannın hayatlannda bir yeri ve anlamı yok.
Oysa insan dediğimiz yaratık, milyarlarca yılda olu-
şan yeryüzü tansığının, belki de en gelişmişi. Ken-
disini var eden doğadan bunca uzaklaşması, onu
düşüncesinden ve eyleminden çıkarması süreci
yeryüzüne yapılan kötülüklerin de giderek çoğalma-
sına neden oluyor. Insanlığın bugün geldiği nokta
şudur: Ben daha çok tüketeyim, yeryüzü ne olur-
sa olsun. Bu anlayış giderek yerküreyi yaşanamaz
bir yer olmaya sürüklüyor.
Bir arkadaşım, çocuğunu alıp kent dışına tatile
gitmiş. Çocuk bahçeyi görür görmez heyecanla
seslenmiş: "Kayısılan kim böyle ağacın dallanna as-
mış!"
Böylesi doğadan kopuk yetişen, kayısıyı bir do-
ğa ürünü değil, "market ürûnü" olarak tanıyan ku-
şaklar, gelecekte yeryüzünü nasıl korurlar? Önleri-
ne nükleer enerjiyle rüzgâr enerjisi santrallan seçe-
negi geldiğinde, nasıl sağlıklı karar verebilirler?
Ülkemizde de sevilen, çağımızın önemli yazaria-
nndan John Berger, yıllardır Fransa'nın bir köyün-
de yaşar. Ev sahibine kirasını da her yıl hasat za-
manı onun tarlasındaki ekini biçmeye katılarak öder.
Bu olaya bir yazann fantezisi deyip geçebilir mi-
yiz? Yazar, belli ki bu eylemi mesleği, dahası ken-
di dünyası için gerekli görüyor. Biçilen ekinin kuru
saplannın kokusu, ekinlerin demetler yapılıp gü-
neşte kurumaya bırakılması, topraktaki degişim
onu besliyor.
Yine bir başka büyük yazar, D. H. Lavvrence ın
butün yaprtlan bu kopuşun insanlarda yarattığı yok-
sunluk duygusunu anlatmaz mı?
Anna Karenina'mn bir yerinde de koca Tolstoy,
kahramanlarından Kont Levint'in, çiftliğinde ekin
biçen köylülerini görünce dayanamayarak onlann
arasına kanşmasını, onlann küçümseyici bakışları
altında eline orak alıp ekin biçmesini anlatır.
Bizim iki büyük yazanmız da Sait Faik ve Yaşar
Kemal, insan-doğa ilişkisini çok boyutlulukla işle-
mişlerdir. Doğa her iki yazarımızın yapıtlannda da
kişiler denli yer alır. Doğa ve insan, yapıt kahra-
manlan gibi birbirlerini etkilerter.
Doğadan ve insandan kopuş, öylesine uçlara
ulaştı ki bugün sınırlannı çizebilmek bile olanaksız
görünüyor.
Sözgelimi tıp eğrtimi sırasında Öğrenciler, kitap-
lardan gerekli kuramsal bilgileri öğrenirken bir yan-
dan da "hasta takibi" yaparak bilgiyle onun kulla-
nımını bir arada sınarlar. Son yıllarda ise uzmanlık
giriş sınavlannda (TUS) başanlı olabilmek için bü-
tün çabasını kitaplardan yeni bilgiler öğrenmeye
yönlendiren öğrenciler, sonunda hasta görmeden
hekim olma noktasına gelmekteler. Eskilerin "sen-
se clinique" dedikleri klinik deneyimleri gelişeme-
den kendilerini hastaların karşısında bulmaktalar.
Bizler, yani bütün insanlar doğanın bir parçası-
yız. Bu özelliğimizi yitirirsek yeryüzünde bir yaban-
cı gibi yaşamaz mıyız? Dahası bu yabancılık duy-
gusu, kendimizi dünyada çok yalnız hissetmemize
neden olmaz mı? Insanın, başka insanlara olduğu
kadar doğaya da gereksinimi var.
Yurdakul Kayacan'ın yarış
fotoğraflan sepgileniyor
• Kültür Servisi - 27 Eylül pazar günü koşulan
Türkiye Jokey Kulübü Kupası koşusu nedeniyle
açılan 'Dünden Bugüne Türkiye Jokey Kulübü
Kupası Koşulan' fotoğraf sergisi, Türkiye Jokey
Kulübü Şeref Salonu girişindeki sanat galerisinde
izleyicilerin ve yanşseverlerin beğenisine sunuluyor.
Yurdakul Kayacan'ın bu ilk kişisel sergisinde, 1981
yılından bugüne kadar Türkiye Jokey Kulübü
Kupası koşulannın bitişi ve seremonileri
sergileniyor. Yıllardan beri Türkiye Jokey Kulübü
takvimlerinin sayfalannda yer alan Kayacan'ın
fotoğraflanndan oluşan 'Ayaklan Yere Basmayan
Atlar' isimli sergi de önümüzdeki günlerde
hipodromdaki aynı galeride açılacak.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I
I
1
" İLJf
-
f
\
i