29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYTA CUMHURİYET 27EKİM1998SJ 12 KULTUR PORTAL DtKMEN GÜRÜN Cumhııriyet sanatçısı Semîha BerksoyKutJuğAtaman'ın Semiha Berksoy'un yaşamı üstüne vaptığı ve 5. Uluslararası İsianbul Bienali'nde yer alan çalışması "kutluğ ataman's semiha b. unplugged" dünyanm önemli sanat etkinliklerine da- vet edılıyor. Yapım, Lüksemburg'da dü- zenlenen "Manifesta2"den sonra (Avru- pa Sanatları Bıenalı) Montreal Bienaii ve VkJeobrazü'edegıttı. Geçen günlerde de Milano'da açılan Marino Alla Scala Ga- Jerisi'ndeki "UptoDate-GüncdSanafser- gisine alındı. Modacı Trussardi ve Scala Operası 'nın ortak yaptırdığı galennin açı- lışı için Semiha Berksoy ve Kutluğ Ata- man, Milano'ya davet edıldiler. Küratör- lerin "gerçeküsrücü eşsiz belgesel" olarak nitelendırdıklen çalışma. Berlin'debulu- nan Alman Sinemateki'nde de göstenldi ve tstanbul-Berlın toplu gösterisi kapsa- mındakı "İskorpit-İstanbul'dan Giincel Sanat" sergisi programına alındı. Lüksemburg ve Milano izlenimlerinı dinlemek iizere Semiha Berksoy'a gidi- yorum. Onunla birlıkte olup onun büyü- süne kapılmamak olanaksız. Bu kentler de kuşkusuz aynı büyüye kapılmış. Ön- ce, Lüksemburg'u dinliyorum ve çoğun- luğunu gençlerin oluşturduğu izleyiciler- le yaptığı bir söyleşinin videosuna göz atıyorum. Gördüklerim, dinlediklerim Berksoy'un ne denli ender bulunur bir sanatçı oldu- ğunu bir kez daha ortaya koyuyor. 88 ya- şında. "Tosca" ve "SaJoroe"den okudu- ğu aryalar v e performansındaki cesur yo- rumlaronurı "aüşılmamışperlormansgü- cü"nü orada da basma yansıtıyor. Semi- ha Hanım, Milano'da ise Marino AJla Sca- la'da \enlen bir yemekte Trussardi'nin ısran üzerine daveliilere "Tosca" opera- sından ttalyanca bir arya okuduğunu an- lattıktan sonra "semiha b. unplugged "a dö- nüyor ve "fenomenal birolay" diyor gü- lerek. u Ne neşem. ne arzum ne de tarnm kaybolmuş. Herkes şaşıyor beni izierken. Kutluğ da çok isrkiath. çok zekL çok mo- dern bir sanatçı. Takdir etmesem dünya- da oynamazdım. Ben burada rol yapnu- yorum, hayatımı yaşıyorum. Zoriama fi- lan değü. Allah tarafindan geien bir şey, tuhaf bir şey bendeki istidaU" Gerçekten de bir fenomen Semiha Berksoy. Sesi, • "5. Uluslararası Istanbul Bienali'nde Kutluğ Ataman'ın çevirdiği 'semiha b. unplugged' filmiyle ve resim sergimle yine dünya çapında kariyer yaptım. Cumhuriyetin 75. yılında, bir dâhi olan Atatürk'ün seçtiği bir opera elemam olarak dünya çapında bir sanatçı olarak, varım. Ben Atatürk'ün yüksek sanat görüşünü temsil ediyorum." oyunculuğu, çizgisi. renkleri birbiri içine girmiş. Ona yetişmek. onu yakalamak zor. Tükenmeyen enerjisi, hiç sönmeyen sanat aşkı çevTesine elektrik saçıyor. Za- ten onu dimdık ayakta tutan da bu ener- ji. bu tutku, bu aşk. Kuntshaus Zürich'in sanat yönetmeni Harald Szecman'dan gelen mektubu gös- teriyor. Szeeman "patlamaya hazır bir bomba" olduğunu söyliiyor. Semiha Berk- soy, 1999başındaDresden'egitmehazır- lığı ıçinde, ardmdan "GekcekMBenyum'a Bakış" adlı sergı ıçın Bonn var sırada. Düşlerini Nevv York da siislüyor... "Ama belki deÖlürünT diyor, "vakında 89olu- yorum''. Sonra ona hiç yakışmayan bu karamsarlığı üzerinden atmak istercesine bir arya söylüyor v e devam edıyoruz. "tş- te hayatböyledir. Ölüme lüzum yok pren- sesim_" Öylesine dolu bir yasam ki... O kadar çok şey var ki anlatacağı... Bir yaşayan ta- rih Semiha Berksoy. O anlanrken. arya söy- lerken. sinirlenirken, gülerken hep karşım- da duran kocaman kıımızı tabloya kayı- yorgözüm. "AteşkuşıT... Zaten İcendi de "Ben bir ateşkuşuyum" diyor. Tablolann- "kutluğ ataman's semiha b. unplugged" dünyanın önemli etkinliklerine davet ediliyor. dakj kadınlarda annesinin bakışlannı ya- kalıyor gibiyim. "Şarkı söylemeyi, tiyat- royu annemöğretti bana. Kesmideondan öğrendûn. Annem öldüğünde 8 yaşınday- dım ve resim çizmeyi ölüm döşeğinde öğ- retti. Babarrun da sesi çokgüzeldi Yani sa- nat yetenekJerimi annem ve babamdan aküm." Sankı bugün de annesinin özle- mini duyuyor, birazhüzünJü... Sonra gü- lerekortaokulgünlerinegeçiyorve 1928'de Beyoğlu'nda Balık Pazan'nda ScareceJti adlı yaşlı bir şan hocasına sesini dinleti- şini, Şehzadebaşfnda bulunan Istanbul Belediye Konservatuvan 'na ücretsiz ola- rak kabul edilişini, 19 yaşında ilk konse- rini anlatıyor. Anlattıklan, o dönemin sa- nat yaşamını da yansıtıyor. I929'da Gü- zel Sanatlar Akademisi Namık lsmail Atölyesi'ne yine ücretsiz olarak alınıyor genç sanatçı. 1930 yılında Muhsin Er- tuğrul'un açtığı belediye tiyatro okuluna 50 lira maaşla kabul ediliyor. Böylesine zengin bir sanat yaşamını bu satırlara sığ- dırmak olanaksız. Hangı birinden söz etmeliyün? 1931 yı- lında ilk sesli Türk fılmini çevirmek üze- re Paris'e gidişinden mi? Şehir Tiyatro- su'na onun sesinın mükemmellığı nede- niyle operet konmasından mı? "Liiküs Hayat"ın onun için yazılmış olmasından mı? Ya da 1934'te Atatürk'ün emnyle Ankara'ya giderek ilk Türk operası "Oz- soy"dabaş,rol Avşim'ı oynamasından mı? "Operaiarunızuı önüne Atatürk'ün hey- keü dikilmelidir" diyen Semiha Berksoy, bunun nedenlenni şöyle açıkhyor: ''Ata- türk, Özsoy' operası için "Bu bir ınkılap hareketidir, Ankara'da Özso\'un bu tem- sili, milli operamızın başlangıcı sayılmak- tadır. Özsoy'un ilk temsil edıldıği gün millı sahne ve musiki hayatımızın bir dö- nüm noktası olacaktır" dediler. Bu sözler odevrin Hâkinırvfti MiDKegazetesindeçık- mıştır. fşte bundan dola\ ı operalanmızın önüne onun heykeli dikiimek zorunda- dır." Semiha Berksoy'un, Ankara Devlet Konservatuvan'nı kurmak üzere Türkı- ye'ye gelen Caıi Ebert v e Paul Lohmann gibi uzmanlar tarafindan ımtıhan edılıp hü- kümet tarafindan Avrupa'ya gönderılışı. Von Ribbentrop'un onuruna konser ven- şi, 1938'de Berlin Operası'na kabul edi- lişi, Berlin Radyosu'naçıkışı, Berlin Dev- let Yüksek Müzik Akademisi'nden yük- sek dramatik soprano olarak mezun olu- şu ve 1939'da Berlin'de yapılan Richard Strauss'un 75. doğum kutlamasında "Ari- adne auf Naxos" operasında başrol Ari- adne'yi oynaması, Semiha Berksoy'un sanat yaşamındaki dönüm noktalanndan sadece birkaçı. Sararmış gazete kupürlerinden Alman basınında çıkan eleştirileri okuyoruz.. "Çok boştuıılı birsoprano- Eşineaz rast- lanan büyük birsesvt auşılmamış bir tem- sil kabiliverL. Mukadderat tarafindan se- çilmiş, birinci sınıf klasik bir U'agner yo- rumcusu—'" 1939 da Almanya'daki teklifleri redde- derek Atatürk'ün kurmuş olduğu Anka- ra De\ let Operası 'nın baş artısti olmak üze- re Ankara')adönüş... > '1940jilındaşefPre- atorius idaresindcCumhurbaşkanhğıSen- foni Orkestrası ileCumhurbaşkanı Ismet İnönü hu/umnda Richard Y\agner'in ope- ralanndan analar sövledim. Salondan Carl Ebert'in "Nıhayet operaya başlaya- bılirim' sesi yükseldi. Zirâ o tarihte dev- let konservatuvannda birinci sınıf opera talebeleri vardı. Cumhurbaşkanı tnönü beni huzurlanna kabul ederek takdirieri- ni sundular ve Cari Ebert'e Tosca opera- sının ovnanmasını emir verdiler. Tosca operasınıntercümesini,Nâzırn Hıkmet'in davısı olan Nafıa Vekili Alı Fuat Cebe- soy 'asöj leyerek.Çankm Cezae\i'ndeya- tanNâzMnHikmet'everdirdim." 1940 tan başlayarak 1972 'de yüksek dramatik sop- rano olarak operadan emeklı olduğu gü- ne dek uzanan biryol. Zaman zaman önü- ne çıkanlan engellere karşın hep başan- Iarla kat edilen bir yol ve yolun sonunda Ük Türk Opera Sanatçısı olarak TBMM tarafindan kendısine venlen Atatürk Ope- ra ÖdüJü. "5. Uluslararası Istanbul Bienali'nde Kutluğ Ataman'ın çevirdiği "semıha b. unplugged" fılmiyle ve resim sergimJe yi- ne dünya çapında kariyer yaptım. Cum- huriyetinıizin 75. yılında bir dâhi olan Ata- türk'ün seçtiği bir opera elemanı olarak, dünya çapında bir sanatçı olarak varım. Ben Atatürk'ün yüksek sanat görüşünü temsil ediyorum*' diyerek noktalıyor, bu- güne kadar olan sanat yaşamını Semiha Berksoy, yannlara açık kapılar bırakarak. 'Paris Çağdaş Sanat 98 'den mektup ÖMERULL'Ç Bu saurtyı.FİÂC'ın banndatryaziytr" rum. Bu büyük sergiyi bir büyük kalaba- lık dolaşıyor. Bu Barılı bir kalabalık: bi- raz biliyor, biraz yargılıyor. biraz şaşın- yor, biraz eğlenıyor, ölçülü. Avrupa'nın merkezinde zenginlik devam ediyor. Sanat toplumlann bir çeşit rüyası oldu- ğundan, sırasında gelecekten haber ve- ren. sırasında bir kâbus, sırasında pembe, bu zengin toplumlann ne, nasıl oluyor... Burada hepsi var. Her şey var, endüstri, bi- lim, teknoloji, antiteknoloji, moda, eski- lik, iletişim. yalnızlık, alay, başkaldın, in- tihartehdidi, saJdın vb... Tümefilimler sa- nat, antisanat. Müzeleri göımüş, büyük ser- gilerden geçmiş. marjinal gösterilere ka- tılmış bir sanat da bu. Ancak burada, ya- ni başlıca galerilenn kanldığı bu fuarda hep- sinin bir fıyatı var, ışın enerjisıni belki de biraz bu sağlıyor. Aynca kalabalık eği- timli. Büyük sergilerin düzeni ve bireyi kıs- tıran boyutlan içinde sergiyi belli sükûnet- le geziyorlar. Ben bunlan giderek hayat sü- relerinin uzadığı, genlerinin tazelendiği, kopyalannın yapıldığı, cinsel ve fıziksel güçlerinin arttınlmış olduğu bir kişiler toplulufu olarak görüyorum. Batı'da Rönesansm doğayı, dönemin sineması gibi ruvale yansıtan sanatçısm- dan. yirminci yüzyılın kendi, bireysel en derin işaretlerini ortaya koyan büyük sa- natçısına gelindi bugüne kadar, sanatın küçük seyircisi önünde. Aynca sanatçmın öldüğü, sanatı ashnda seyTedenin yaptığı, hiç değilse sanatçıyla sanatı seyredenin bir çeşit suç ortağı olduğu da söylendi. Sonuçta fizik olarak, fizyolojik olarak güçlenmiş, kopyalanmış. hayatı uzarruş yeni insan kalabalığıyla ancak sado-ma- zo ilişkiler kurabilecek bir başka sanatçı tipi de çıkacak ve bu canavarlar kalabalı- ğını ancak eğlendirebilecek. Ben yaptğım resimlerin isimlerinde, •yıllaFaıfM tesımlerde görülen fıgürlenn bence neler olduğunu hep belirttim. Ay- nca bu isimlerin benım için ve resimlerin anlamı için önemJi olduklannı söyledim; yaratıklar, canavarlar, ziyaretçiler, robot- iar vb... Atlann, kedilerin, kuşlann, in- sanlann yanında. Bugün anlıyorum ki bunlann hepsi bu yeni insanlar. Prehisto- rik ya da kurgu tipleri gibi, ama değil, çok gerçek, yakında ortaya çıkacak olan bu ye- ni insan. Onlann bana düşer gölgesi. Ya- kında, sürekJı zaman-insan yapısı ilişkisi • "Buyıl Paris resim- heykel sergimdeki bir heykel ile FIAC 1998'deki yapıtın kahramanlan aynı, ancak senaryo biraz değişmişti, gene de bir senaryo vardı. Hızla oluşma, bu senaryonun, sekans diyebileceğim, bu dili kuUanmaya başlamışsak, parçalannda olabildi ancak." üzerinde yoğunlaşan ve sonuçta insanın kendisini de değiştirmiş olacak olan yeni bir dünyanın kültüründe yaşanacak. Tür- kiyebanaçoközel gözüken çılgınlığını ora- ya taşıyabilecek mı? Yoksa kendisi Hin- distan ya da bugünün Rusyası gibi büyük sergilerden biri mi kalacak? Yoksa sergi- lerden en kötüsübir taklit sirki mi olacak? Ben zaman sorunsalını belli bir hız bo- yutu içinde ortaya koymaya çahştım re- simlerimde. Bu yıl Paris. mayıs ayı resim - heykel sergimdeki bir heykel ile FIAC 1998'de sergilenen yapıtın kahramanlan aynı, ancak senaryo biraz değişmişti, ge- ne de bir senaryo vardı. Hızla oluşma, bu senaryonun, sekans diyebileceğim, bu di- li kullanmaya başlamışsak, parçalannda olabildi ancak. Konu diyelim, Lucy ile (antropologlann Doğu Afrika çukurunda bulduklan 2.5 milyon yaşındaki ilk kadın) bir güney Türkiye, Akdeniz kaplumba- ğası, karetta arasmdaki aşk. Tabii bunlar benımhaJatlayapıimış sonra poryestere dö- külmüş biçimlere taktığım adlar. Lucy 'nin isim babası antropolog YevsCoppeiin Do- ğu Afrika'daki büyük kuraklık sonucu ön- insan yaratığın yer değiştırmek için aya- ğa kalİcügını, kalıntısını bulduğu Lucy'nin ilk bilinçli insan olduğunu söylüyor. FIAC'ta sergilenen yapıtta, larmızı renk- te, bir çeşit tırmalanmış dört satıh üst üs- te gelmiş, aradan polimerresimJer çıkıyor. bunlar tavşan, ceylan gibi iki hayvan, ko- lajlar olarak yapıimış. Lucy bu satıha ası- lı oturuyor. Önde iki kaplumbağa var, aynı kaplum- bağa. ona Lonesome George adını tak- tım. Gariban George gibi bir şey. îki kap- lumbağadan, daha doğrusu benim kap- lumbağa diye algıladığım iki formdan bi- risı genci, diğeri yaşlısı. Aynı kalıptan çık- ma polyesterler, yaşlısı için kalıp biraz deforme edilmiş. Bir çeşit zamansız iki ya- ratık olan Lucy ile George zamansız, za- man ötesi bir aşk yaşıyorlar. Bütün bunlarbana resim ile heykeli bir yapıttayan yana getirme, dolayısıyla hep- sini; tırmalamayı, polimer üzerinde ren- gi döndürmeyi, kolajlan yerleştirmeyi, halatlan bükmeyi, kalıplamayı, kalıplan deforme etmeyi vb. gibi beni ilgilendiren birçok şeyi bir araya getirme ya da geti- rilişini seyretme zevkini veriyor ve belki yeni birtakım yollar açıyor. Burada bana asistanük etmiş olan genç arkadaşım Umut Arslan'ın adını da anmak isterim. Ömer Uluç, Paris'te dûzenlenen FL4C 98'e kaühyor. Sanatçılar 75. yıl kutlamalan kapsamında, sanat treniyle yapacaklan Anadolu turuna dün uğurlandı Cumlımiyet Sanat Ekspresi Ankara yolunda OZANYAYMAN IZMİR/MANİSA/BALIKEStR - Cumhuriyetin 75. yılı kutlamalan kap- samında, Izmir'den Ankara'ya gidecek ve yol üzerindeki istasyonlarda sanatçıla- nn çeşitli etkinükler gerçekleştireceği Cumhuriyet Sanat Ekspresi, dün coşkuy- la uğurlandı. Izmir Vali Yardımcısı Ra- mazan Urgancioğlu. bir kültur olayını daha tzmir'de başlatmaktan mutluluk duyduklannı belirterek "Atatürk'ün çağ- daş uygarlık düzeyini aşmak için verdiği emirle ve inançla. Türk milleti Ata'sına kosıryor'' dedi. Izmir Cağdaş Kültur Sanat Etkinlik- leri Demeği'nce (İZÇAKSED) dûzenle- nen. çeşitli kurumlardan 90 sanatçmın ka- tıldığı Cumhuriyet Sanat Ekspresi'nin Ankara'ya hareketi nedeniyle Alsancak Gan'ndadünbırtörendüzenlendi. Izmir Valı Yardımcısı Ramazan Urganaoğtu, törende, Izmir'de hep ilklerden söz edil- diğini belirterek şunlan söyledi: "Izmir Anadolu'ya her zaman ışıkounuşrur. Yi- ne bir külturolayınıIzmir'den başlatma- nın mutiuluğunu yaşıyonız. Atatürk'ün çağdaş uygarlıkdüzeyini aşmak için ver- diğiemirievv inançla,Türk milletiAta'sı- na koşuyor." İZÇAKSED Başkanı Prof. Dr. Aydın Bıçakçt Cumhuriyet Sanat Ekspresi "nde. Dokuz Eylül Üniversıtesi Devlet Konser- vatuvan, Meditarif Dans Toplulugu. Gü- zel Sanatlar Fakültesı Tiyatro Bolümü, Ege Cniversitesı Dev let Türk Müziği Konser- v atuvan, Izmir Devlet Senfoni Orkestra- sı. Izmir Devlet Opera ve Balesı ile lz- mirli ressamlardan oluşan toplam 90 sa- natçı bulunduğunu bildirdı. Sanatçüann Manısa. Balıkesir. Kütah- ya, Eskişehir ve Ankara tren garlannda gösteriler sergileyeceklerini kaydeden Bıçakçı. 28 Ekim'de Anıtkabir'in ziya- ret edıleceğini, 29 Ekim'de ise lzmir'de- ki kutlama etkinliklerine katılacaklannı bildirdi. Sahne halıne dönüştürülen 3 yük. 4 yolcu vagonundan oluşan ve 9O'ı sanatçı 120 kışiyi taşıyan sanat ekspre- si, Onuncu Yıl Marşı ile ve alkışlar ara- sında coşkuyla uğurlandı. Menemen'de çiçeklerle karşılanan Cumhunyet Sanat Ekspresi, daha sonra Manısa'ya hareket etti. Tren yolu boyun- ca yurttaşlar, ellennde Türk bayTaklany- la sanatçılan selamlayıp karanfıllerattı- lar. Manisa'ya Onuncu Yıl Marşı'ylagi- ren sanat ekspresini Manisa Valisi Mu- zaffer Ecemiş. Belediye Başkanı Adil Aygül ile coşkulu yurttaşlar karşıladı. Et- kinükler öncesi sanatçılar adma bir ko- nuşma yapan Prof. Dr. Ergun Ayters, "Cumhuriyet fazilettir. Herkesi kucak- layan modern. çağdaş yaşam biçimidir. Cumhuriyet Sanat Ekspresi'yle .4nka- ra'ya 0den sanatçılarunıztüm İ/mirlile- rin Ata'ya olan baglılıkiannı gösterecek- ler" dedı. Daha sonra sanatçılar tren va- gonlannın üzerinde gösterilerini sundu- lar. Saat 15.30'da hareket eden tren ak- şam saat 19.30'da Balıkesir Gan'na gir- di. Burada da coşkuyla karşılanan sanat- çılar gösterilerini yinelediler. Geceyi Ba- lıkesir'de geçiren sanatçılar bu sabah Kütahya^ya doğru yol aldılar. YAZI ODASI SELİM İLERİ Onlann Yazıları... Cumhuriyet'imizin yetmiş beşinci yılı... Bol bol konser duyurulan. Popülerşarkıcı hanır lar ve beyler Cumhuriyet'imizin yetmiş beşinci \ lı için 'sahne alıyortar'. Cumhuriyet'e giden mücadeleli yolun öykü: üzerinde yeterince duruluyor mu? Cumhuriyet'irr zi kimler hangi savaşlardan, hangi çabalarda hangi ölümlerden, hangi iç sızılarından geçere gerçekleştirdiler? Şimdi bir kitabın sayfalannı karıştınyorum ve ü pererek satırlar arasında geziniyorum. Bu kitabın hazırlayıcılan arasında ben de yarın Böylesı bir kitapta imzam değil, adım var. Övün duymadiğımı söylemeyeceğim. Gerçi Kurtuluş Si vaşı ve Edebiyatımız (Oğlak Yayıncılık) aslında Ir ci Enginün le Zeynep Kerman'ın emegı; ben çc mezleriydim. Bununla biriikte o çalışma günlerimı'2 de duyduğum heyecanı şimdi güzel anılar aras na katıyorum. Geçen yıl, aralık sonuydu galiba, Oğlak Yayın cılık'ın Beyoğlu'ndaki binasında çalışmalarımı başladı. Haftada bir kez buluşuyor, bütün öğledeı sonra, bütün akşamüzeri Kurtuluş Savaşı'mızı yaz mış kişilerle adeta bir arada oluyorduk. Inci Hanım'ın getirdiği 'yeni' bir yazı, geçmiştı kalakalmış, bir gazetenın, bir derginin sayfaların da sönüp gitmiş, gerçekteyse, günümüzü aydın latabilecek bir yazı. Örnekse, Müfide Ferit Tek'i/ "Geçen Seneki Ramazan " yazısı: Yazıyı tüylerimi. diken diken olarak okuyorduk. Kitaplar birikiyordu, kitapları paylaşıp antolo için en seçkın sayfalan saptamaya çalışıyorduk. Şiirlerakıyordu, Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcın dan günümüze birçok şaırin verimleri, Nâzım Hik met'inyanında Necip Fazıl, Melih Cevdet'inya nında Ömer Bedrettin (Jşaklı... Karşıt dünya gö rüşleri, farklı kuşaklar, değişik şiir-sanat anlayışla rı burada, Kurtuluş Savaşı'nın sözünde birieşmi: gibiydiler. Bundan büyük heyecan duymuştum. Öyküler, oyunlar, romanlar, birbiri ardınca akar edebiyat birikimlerı. Onca elemeye karşın kosko ca bir antoloji çıkacaktı ortaya. Son şekli vermek için tartışmalanmız: O kada dostça tartışmalarımız, akşamüzerieri, çay ve ku rabiye. Yazılara baktıkça kâh cephe belirir, kâh An kara'daki günler, Istanbul'daki bekleyiş, kâh Ana dolu'dan gelen zafer haberieri. Ruşen Eşref Bey, "Gazasını Tebrik" diyor; Fa- lih Rrfkı Bey, Anadolu'dan haberleri, "Ankara mat baalarmdan birinde kaba bir kâğıt üzehne iptida ve fena basılmış bir risaleden", ama Halide Edit Hanım'ın rötuşlarından okuyordu... Önce "Ateş Çemberindekiter": Kurtuluş Sava şı'mızı günü gününe yaşamış olanlar; Atatürk'ür Nutuk'ta anlattıklarıyla başlayan bu bölümde, kim- ler çıkmıyorkı karşımıza; Süleyman Nazif'in "Vah- dettin'e" mektubu, mektup-yazısını "Ateş Çem- berindekiler"den öğrenıyorum, zehir zemberek biı yazı. Imparatoriuğun yıkılmaya neden yazgılı oldu- ğunu bu yazı neredeyse tek başına söylüyor. Sonra, "Ateş Çembermden Uzaklaşırken": Ar- tık Cumhuriyet çocukları konuşmaya başlamışlar Savaşın panoramasına romanlardan, şiırterder yaklaşıyortar. Attilâ llhan, llhan Selçuk, GöJter Akın. Ceytiun Atuf Kansu; ve sayfalar birbirine seslenip duruyor. Antolojinin son bölümüne "Simgeler" başlığın yeğledik:Sımgelerimiz, "IstiklalMarşı", "Bayrak", "Atatürk", "Vatan" ve "Millet Fertieri". Düşündüktaşındık ki, bö'ylesi bir antolojinin sor sayfalan yine Nutuk'tan olmalı: "Efendiler, bu beyanatımla, millî hayatı hitarr. bulmuş farz edilen büyük birmilletin; istiklâlini na- sıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esaslanna müstenit, millî ve asrî bir devleti, nasıl kurduğunu ifadeye çahştım." Isterseniz modern bir roman gibi okuyun bu an- tolojiyi, ısterseniz geçmişin duyariılığına kapılıp gi- din; bazı sayfalannda, birçok sayfasında mutlaka irkilip kalacaksınız. 'Onlann yazılan' bize bu yur- dun nasıl yaşam bulduğunu bütün sadelikJeriyle anlatıyor. O yaşamı anlamak ve korumak, 'onlann yazıla- n'nı okumakla bağdaşık. Takvimde h Bırakan: "Belki şimdi sana son I Sözlerimi yazmadan ı Gözlerim kapanacak I Belki var daha beş, on I Da- kikalık bir zaman. I Anne için yanacak I Mektubum okunurken." Kemalettin Kamu, "Izmir Yollann- dan Son Mektup". latin Rüzgân' İstanbul'da • KüJtür Scrvisi - Istanbullu müzıkseverler, kasımda Alfredo Panebianco & V'ania Del Monaco Gitar Ikilisi'ylebuluşacaklar. Müziklerinde Avrupa ve Arnerika kıtalannm kültürel bileşimini yansıtan ikili, aralannda Havana Uluslararası Gıtar Festivali ve Ingıltere Uluslararası Gitar Festivali'nin de bulunduğu pek çok seçkin festivale katıldı. Ingiltere. îspanya, Fransa, Italya, Martinik, Küba ve Meksika gibi ülkelerde on beşin üzerinde ulusal ve uJuslararası ödül kazanan ikili; Roma, Madrid. Viyana, Salzburg, Barselona gibi sanat merkezlerinde tanınmış orkestralarla solist olarak çalıştı. Klasik eğitimlerini ve tecrübelerini, Latin müziginin sıcaklığında ve popülaritesinde birleştirerek eleştirmenlerden ve sanatseverlerden büyük övgüler alan topluluğa vıırmalı sazlarda Humberto Perdomo eşlik ediyor. Panebianco & Del Monaco tkilisi'nin konseri 3 Kasım günü saat 19.00'da Destek Reasürans'ta gerçekleşecek. (Aynntılı bilgi için te!: 231 28 32.) 'Sınıplı Mekanda Sonsuz Anlam' • Kültür Servisi - Heykeltraş Abuzer Calışkan, 'Sınırlı Mekanda Sonsuz Anlam' başhklı ilk kişisel sergisini Dr. Füsün Kahveci Sanat Galerisi "nde açıyor. 1950 doğumlu sanatçı 1983- 985 yıllan arasında Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi'nde heykeltraş Tankut Öktem ve heykeltraş Haluk fezonar Atölyelerinde çalıştı. 1985-995 yıllan arasında mimar, heykeltraş ve Eskişehir lületaşı işlemecisi Eyüp Sabri Yegül'ün atölyesine devam eden Çahşkan, daha sonra Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Seramik Bölümü'nde Şerif Günyar'la çalıştı. Bugüne kadar üç karma sergiye katılan sanatçı çalışmalannı kendi açtığı Kommagene Sanatevi'nde sürdürüyor. Gelirinin yüzde onu Çevre Gönüllüleri Platformu'na bağışlanacak olan Abuzer Çahşkan'ın sergisi, 29 Ekim-7 Kasım günleri arasında pazar hariç her gün 9.00-16.30 saatlerinde gezilebilir. (305 27 25)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear