Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 EKİM 1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
15
Hyatt
Recency
Istanbul Büyükşehir
Belediyesi'nin
olanaklarından
yararlanıp ele
geçirdikleri Kanal 7'ye
şimdi de "halkın
televizyonu" adını
r takmışlar; yeni
yayın dönemi için
de Hyatt Recency
otelinde bir akşam
yemeği düzenlemişler!
Dışanya dönük bir
yemek. Bana da
davetiye gönderdikleri
için açıp sordum;
yemekte alkollü içki
verilmeyecekmiş...
Kanal 7'cilerin ve
benzerlerinin işi
yasaklarta dolu bir
dünya yaratmak
olduğu için onlara
söyleyecek fazla bir
şey yok... Fakat...
Içtiğimden değil ama
benim içki içme
özgürlüğümü
engellemek üzere
onlarla işbirliği
yapanları kınıyorum!
Ancak fazla haksızlık
da yapmamalı çünkü
Hyatt Recency ve
benzeri çokuluslu
şirketler; şeriat
düzenine çoktan
şerbetlileıi
Ö M Ü R İ L İ K
Eskiden zeytin barışın
simgesiydi şimdi eze
eze banka soygunları-
na meze yapılıyor!
Ömür E. Kurum
Elektronik posta: som@posta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Seçime attyapısız
gidiliyormuş...
"Ovlanmızı sandık verine
CÖD kutusuna mı
atacaöız voksa!"
cumhuriyet Halk Partisi Içel milletvekili Fik-
ri Sağlar'ın. Yeniyüzyıl ve Milliyet gazete-
lerini de satın alan işadamı Kokmaz Yiğit'in
ülkücü mafya babası AJaattin Çakıcı ile yap-
tığı telefon görüşmelerinin bant kayıtlarını açıkladı-
ğı günün gecesi Ikitelli'de iki farklı olay yaşandı...
Yiğit'le ilgili "kaset" haberi iki gazetesinde de bi-
rinci sayfada küçük bir şekilde yer almış, hatta Ye-
niyüzyıl haberini Yiğit'in açıklamasına ağırlık vere-
rek düzenlemişti. Milliyet'e gece ekibi geldiğinde
gündüz hazırlanan sayfaya itiraz edip Genel Yayın
Yönetmeni Derya Sazak'la görüştükten sonra "ka-
set" haberi manşete taşındı. Yeniyüzyıl'da ise say-
fa değişikliği konusu gündeme gelmediği gibi o ge-
ce Genel Yayın Yönetmeni Okay Gönensin yanına
bir grup yazarını da alarak Korkmaz Yiğit'in daveti-
ne icabet etmek üzere Çırağan'a gitti. Ancak yeni
patron yoktu. Yeniyüzyılcılar tam 1 saat 40 dakika
çıtları çıkmadan beklediler. Korkmaz Yiğit geldiğin-
Ikitelli'de
de kimse "kasef'le ilgili tek kelime etmeden önüne
konan yemeği yedi. Yeniyüzyıl'ın aralarında profe-
sör ve profelady de bulunan yazarlarının en önem-
li sorusu ücretlerine yapılacak yeni zamlardı. Ye-
mek bittiğinde bir tek Kerem Çalışkan, "ka" diye
söze başlamak istedi ama "sef'i getiremeden laf ağ-
zına tıkanıp konu kapatıldı.
Ertesi gün Yeniyüzyıl'da rutin mesai devam eder-
ken Milliyet'te 30 kadar yazar ve yönetici toplanıp
yeni patronla gazetenin yürümeyeceğini ve kendi-
lerinin de bu koşulda çalışmak istemediklerini eski
patron Aydın Doğan'ın, en eski patron Erol Sima-
vi'den alıp koordinatör olarak Korkmaz Yiğit'e dev-
rettiği Yaşar Eroğlu'na ilettiler. Gazete satışlarından
aldığı komisyonlarla ünlenen Eroğlu da durumu es-
ki ve yeni patronlanna yansıttı; Aydın Doğan'ın Mil-
liyet'i geri alacağı beklentisi doğdu.
Krizin üçüncü günü DSP Genel Başkanı Bülent
Ecevit, "Medyada kara para aklanıyor" yolunda
açıklama yapınca ortalık yine karıştı.
Yeniyüzyıl, Ecevit'e karşı Korkaz Yiğit'in yaptığı açık-
lamayı çerçeve içine alıp makale şeklinde birinci
sayfasından verdi. Milliyet'te ise sayfa çizilirken Yi-
ğit'in açıklamasına altta küçük bir şekilde yer veril-
mişti. llk baskı döndüğünde açıklamanın Yeniyüz-
yıl'daki gibi sayfaya girdiği görüldü. Bunun üzerine
Derya Sazak, evinden telefonla talimat vererek şe-
hir baskılan için sayfayı yeniden çizdirip Yiğit'in açık-
lamasını alta indirdirti ve ardından telefonunun fişi-
ni çekti. Bu arada Yiğit'in yazılı açıklamasının Milli-
yet ve Yeniyüzyıl'a "Doğan Holding"ten fakslanmış
olması da dikkat çekiciydi.
Bu satırlar yazılırken Milliyet'tekilerin onur sava-
şı, Yeniyüzyıl'dakilerin rutin mesaisi sürüyordu.
SESSİZ SEDASIZ (!) MJRİKURTCEBE
Yüksek Yerilim Hattı
Erdinç UTKU Enine boyuna düşün; düşünmekten vazgeç!
Otoyol gişeleri özelleştirildi mi?
Geçen cuma saat 15 sularında Bo-
lu'dan otoyola girmiş ve fakat bilet
alamamıştı. Çünkü bilet yoktu, bit-
mişti. Yeniçağa'dan çıkarken cezalı
ücret ödedi. Başka sürücüler de ay-
nı durumdaydı. Girişte olmayan bile-
ti alamayanlardan çıkışta cezalı tah-
silat yapılıyordu. Gişedeki "görevli",
otoyol gişelerinin işletmesinin özel-
leştirildiğini söyleyince cep telefonun-
dan Istanbul'daki gazeteci arkadaşı-
nı aradı...
Gazeteci de konuyu araştırmak üze-
re An kara'daki Karayolları Genel Mü-
dürlüğü'nün Basın ve Halkla llişkiler
Müdürlüğü'ne telefon etti. Telefona
çıkan kişi konunun kendilerini ilgilen-
dirmediğini söyleyip Otoyollar Daire
Başkanlığı'na havale etti. Otoyollar
Daire Başkanı "toplantıdalar efendim"
olduğu için Otoyollar Daire Başkan
Yardımctsı'na bağlandı. Yardımcının te-
lefonu yanıt vermiyordu. Doğrudan,
Genel Müdürü aradı. Genel Müdür
Ankara dışındaydı ve yerine vekil bı-
rakmıştı. Genel Müdür Vekili'ne ulaş-
mak mümkün olmadı çünkü "Sayın
Bakan'ı" ağırlıyordu. Genel Müdür Ve-
kili'nin sekreteri, Otoyol Bakım Işlet-
me Şube Müdürü ile görüşmesini
önerdi. Şube Müdürünü aradı ama
müdür bey Istanbul'agitmişti. Otoyol
Bakım Şefi ile görüşebileceği söylen-
di. Otoyol Bakım Şefini aradı ancak
şef de yoktu ve telefondaki kişi "Ku-
sura bakmayın size bilgi vereme-
yiz" dedi. Zaten, herhangi bir ko-
• J nuda bilgi almak için Basın ve
T< Halkla llişkiler Müdürlüğü'nün
^ aranması gerekiyordu.
ÇED KOŞESİ
3KTAY EKİNCİ
Mimarlığın 'etik' ödülleri...
Radikal gazetesi ile yazarlann-
lan Perihan Mağden ve Göksel
İzkövlü. kent ve çevre sorunlan-
ıa yönelik duyarlıhklarından ötiirü
»limarlar Odası İstanbul Büyük-
;ent Şubesi'nden 1998 yılı basın
•dülünü aldilar. 9 Ekim 1998 Cu-
IUL şeoesi'Caiata Konaklan Apatf.
)teli'nde düzenlenen "Kuşaktan
(uşağa Mimarlar" yemeğindeki
3rende. Şube Başkanı Prof. Dr. Afi-
e Batur ödülün gerekçesini şöyle
'zetledi: "Tarih ve doga değerle-
imizin korunmasıyla mimarlık
tiğinin de gündeme geldiği yayın-
arınızdan ötürii sizlere teşekkür
diyoruz..."
Bu teşekkürün önemine değin-
neden önce. ödülün verildiği "ye-
nekle" olan "anlam birliği" üze-
inde durmalıyım.
Çünkü o gece Radikal'i ve iki
azannı aldıklan plaketlerden ötü-
ü alkışlayanlar sadece oda yöneti-
ıleri değildi. Mesleklerinde 50 yı-
kente karşı sorumluluğun örnekle-
ri arasında yer aldı.
Perihan Mağden'in "Gökka-
fes'Me ilgili yazıları ise sadece bir
kent suçuna "kentlinin isyanı" ol-
masıyla değil, Prof. Dr. Âfife Ba-
tur'un ödülü verirken dile getirdiği
"mimaritk etiğinin sorgulanma~
sına" olan katkılarıyla da çok özel
bir değer taşıyor.
Çünkü Gökkafes, sadece "hu-
kuk dışı bir rant kulesi" olarak
yükselmiyor. Aynı zamanda ve en
azonun kadar önemlisi "İstanbul'a
yakışmayan bir çirkinlik yarata-
rak" gerçekleşiyor. Perihan Mağ-
den de işte bu bırbirini tamamla-
yan iki karakteri Mimarlar Oda-
sı'ndan sonra yıllardır "ilk kez"
ortaya seren yazar olarak. "farkı-
nı" da göstermiş oluyor.
Aslına bakılırsa vaİctiyle Gökka-
fes'e karşı dava açan Sözen döne-
mindeki belediye avukatlan da
"ruhsat yetkisi tartışması" yeri-
îöksel Özköylü, Perihan Mağden. Afıfe Batur ve Salim Alpaslan,
>alata Konaklarf ndaki ödül buluşmasında...
, 40 yılı ve 30 yılı geride bırakmış
e bu nedenle de odanın gelenek-
el "emek ödüllerini" alma sıra-
ın gelmiş İstanbullu mimarlardı
sıl çoğunluğu oluşturan.
Her yıl bu ödüller için düzenle-
en geleneksel yemekte bir araya ge-
m "kuşakta kuşağa" mimarlar, bir
andan 50 yıla varan bir birikimin
nılanyla buluşurken öbür yandan
ynı birikimin "yıllanmış gerilim-
Mİne" neden olan İstanbui'un yağ-
ıalanması sürecinde "meslek oda-
ınnı yalnız bırakmayanlan" da
ucaklama fırsatıru buldular.
Sorumlu" gazetecilik
Radikal gazetesi, örneğin son or-
ıan yangınlanna ait haberleri ve-
rken tstanbuFun "kaçak kentle-
;n'' yörelerine "komşu"' konum-
îki bu yangınlann açıkça "yağma-
a ödün veren politikalar" yüzün-
în yaygınlaştığını da Cumhuri-
et'le birlikte kamuoyu bilincine
.şıyan ender gazeteler arasınday-
ı. Yayın Koordinatörü Salim Al-
aslan. o gece gazetenin plaketim
dıktan sonra "Mimarlar Oda-
'mn teveccüh gösterdiğini" söy-
diyse de Radikal bunu gerçekten
hak eden" bir tutum sergilemiş-
. Hele Göksel Özköylü, bu ha-
;r'erin derlenip yayimlanmasında
; ladar da inançlı, özverili ve ba-
ıriıydı!
İtanbul'daki imartalanı ile yan-
nar arasındaki bağlantılar bu den-
otada ve "iç içe" iken. artık ger-
; j ! göstermek yerine yine de
PCK". '•Yunanhlar" gibi yağma-
Laın ekmeğıne yağ süren spekü-
td' haberlerin hâlâ elden bırakıl-
alığı bir dönemde, Radikal'deki
ösel Özköylü imzası hem bilinç-
^ızeteciliğin hem de topluma ve
ne. böylesi bir kulenin Dolmabah-
çe Vadisi'ndeki konumunu " mi-
marlık ve şehircilik ilkeleri" açı-
sından sorgulamaya öncelik verse-
lerdi yargı sürecinde hiçbir bilirki-
şi ve hiçbir mahkeme "Yanılıyor-
sunuz. bu kule oraya çok yakışı-
yor" demezdi. diyemezdi.
Nitekim. Gökkafes "in sahipleri
de bu konuda öylesı "bilinçli" idi-
ler ki, örneğin "Ruhsat yasal de-
ğil" diyenlere aldırmazken ve bu
konuda hemen Turizm Bakanlığı'nrn
onaylanna sanlırlarken. "Bu bina
tstanbul'a saplanmış haçer gibi
duruyor" diyen bizleri ise mahke-
meye \ ererek "tazminat" istediler.
1992"nin parasıyia 2 milyar lira
"maddi ve manevi" tazminat iste-
dikleri kişi ve kurumlar arasında
benimle birlikte Mimarlar Odası
ve Cumhuriyet de vardı. Dönemin
Genel Yayın Yönetmeni Özgen
Acar. bu dava üzerine "Tazminat
Terörü" başlığıyla yayımladığı ya-
zısında: "Topluma gerçekleri yan-
sıtmak şimdi de bu yöntemle mi
engellenmek isteniyor" diye so-
ruyordu (16.11. î992). Mahkeme de
zaten "Bir binanın kente yakışıp
yakışmadığını tartışmak. yakış-
madığını söylemek, suç değil gö-
revdir"' şeklinde karar veriyordu...
(30 Eylül 1993).
Yıllarca dile getirilen bu mima-
ri kaygılar, şimdi bina bittikten son-
ra herkesin ortak kanısı haline gel-
di. Mağden ise hâlâ ruhsat yetkisi-
nin peşine düşenlere Radikal'deki
köşesinden "estetik dersi" veri-
yor. Üstelik, sadece ruhsat verenle-
ri değil. "mimannı" da tartışma-
yadavet ederek...
Odanın ödülü de işte bu davetle
birlikte Batur'un altını çizdiği o
"etik değeri" taşımıyor mu?
HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ
KİM KtME DÜM DUMA BEHIÇAK behicakio turk.net
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI
HARBİ SEHftH POROY
TARİHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 18 Ekim
İST/INBUL TEMSİLCİSIYLE BULUŞMA
4 8İ/6UA1, fr
SİnıfİÇTİ. e/GKAÇ SÜN lÇWOey SU fCGMlTE, ISTAM.
BUL f/ü<ÛM£r?/vt'A/ g/iHerre U4zte/(PEN(2C/Lt:BUL
ŞA
LİY£ İL£ İUZ
DOUJ IS£ &UMEL/ MÜOAf*/)-! Ut/t&K. C£A*/Y£-
rr AP/MA u4R£K>er- e&iyoeou.s/iL/n tvı&ı,**/
r-/ MfU./ SM/KM/g/, /MSAAfCt GtsÇL£G£ r£-
PANO
DENİZ KAVUKCUOGHJ
Yiiz Kırk Sekiz Bin
Kere 'Hayır!'Bir süre önce dinlectiğim bir konferansta, konuşma-
cının, "Çocuklar on s&iz yaşma gelene kadar yüz kırk
sekizbin kez 'Hayır1
sözcüğüile karşılaşırlar" dedığinı duy-
duğumda, bu sayıyı abartılı bulmuştum. Ne var ki insa-
na ilk duyduğunda abartılı gibi gelen bu sayı, hesaba
vurulunca hiç de sanıldığı gibi yüksek gelmiyordu. Ko-
nuşmacı da söylediklerini bilimsel bulgularla, uzun araş-
tırmalar sonucu elde edilmiş bilimsel verilerle destekle-
mişti. Buna göre çocuklar; büyüklerinden, yetişkinler-
den ya da çevresindeki yaşıtlanndan, bir yılda 8.222, bir
ayda 685, bir günde ise ortalama 23 kez 'Hayır sözcu-
ğü işitiyordu.
"Anne... Mama..." Hayır, bebeğim! "Birşekerdahaala-
bilirmiyim?" Hayır tatlım! "Baba, baknegûzeloyuncak..."
Hayır, canım! "Sokağa çıkabilir miyim?" Hayır, canı-
kom! "Arkadaşıma gidebilir miyim?" Hayır, güzelim!
"Kravatını ödünç verirmısin?" Hayır, oğlum! "Rujunu kul-
lanabilirmiyim?" Hayır, kızım! "Topunu versene!" Hayır,
kardeşim! "Hocam yazılıyıhaftayaerteleseniz..."Hayır,
evladım! "Hafta sonu birlikte olacak mıyız?" Hayır, ha-
yatım! "Seni öpmek istiyorum..." Hayır, sevgilim!
Gerçekten de çocuklugmuz, gençliğimiz binlerce 'Ha-
yır'\a geçti. Yaşamı 'Hay/r'larla öğrendik. Bu sözcük,
dünyayı ilk algılamaya başlamamızla birlikte yavaş ya-
vaş bilincimize yerieşti. Çevremizi bu sözcüğün çizdiği
sınırlarla tanımaya başladık. Yaşamımızın önemli bir bö-
lümü, yıllarca işittigimiz 'Hayır' sözcüklerinden, hangi-
lerinin 'haklı', hangilerinin 'haksız' olduğunu irdelemek-
le geçti. Kişiliğimizi, kimliğimizi, -bir ölçüde-, bu soru-
yu tartışarak, bu soruya bir yanıt vermeye çalışarak bul-
duk. Ne dersiniz? insanın, bir yaşam boyu süren sin-
mişliklerinin, ezikliklerinin, bastırılmışlıklannın kaynakla-
n bu yanıtta yatmıyor mu?
Bana kalırsa sonuçta, iyiyi de kötüyü de bu sihirfi söz-
cüğün yordamıyla buluyoruz. Çevremizi dikkatlice göz-
lemleyince, yanlış 'Hayr'larla yetişmiş insanların ya-
şamlannın da yanlış' otduğunu görüyoruz. Böyleleri, ço-
cukluk yıllannda, ilk gençlik yıllannda birbiri üstüne bi-
nen, biriken sindirilmişliklerini, ezikliklerini, bastınlmış-
lıklannı, daha ilerideki yıllarda ellerine geçen ilk olanak-
larda 'saldırganlık' olarak dışa vuruyorlar. Toplumbilim-
sel, ruhbilimsel anlamlanyla bir kişinin 'saldırgan', ola-
rak nitelenmesi için mutlaka eline sopa alıp, birilerinin
kafasına indirmesi gerekmiyor. Sosyologlar, psikolog- ,
lar 'ertrin hertürlü olağandışı kullanımını 'saldırganlık"
olarak tanımlıyorlar. Bu açıdan bakıldığında öğrencisi-":>
ni tokatlayan ögretmenin, kansını döven kocanın, kale--
minden küfür akan gazetecinin, yurttaşı tartaklayan gü-
venlik görevlisinin, darbeci generalin, karşıtına söven po-
litikacının, vatandaşı ezen bürokratın, insan canına kı-
yan katilin, orman yakan kundakçının, iletişim araçlan-
nı silah gibi kullanan medya patronunun davranışlannı,
-geniş anlamıyla- bu ortak kavramın içinde değeıiendi-
rebiliyoruz. Ozellikle son aylarda televizyonlarda, ga-
zetelerde izlediğimiz, bizi şaşırtan, şaşırttığı kadar da deh- .
şete düşüren haberlere konu olan insanların davranış-'
lanndaki benzerlikler de bence birer rastlantı değil. On
üç, on beş yaşındaki çocuklar, insanın hayal gücünü zor-
layacak vahşette cinayetler işliyoriar. Insanlar, başka in-
sanlan, üzerine kolonya dökerek yakıyorlar. Yine insan-
lar, hiç tanımadıklan başka insanlan, bombayla havaya
uçuruyorlar. Bir tiyatro sanatçısı televizyon ekranlanna
çıkıp, kadınlar dövülebilir, çoğu zaten dayak istiyor, di-
yebiliyor. Büyük sermaye sahipleri ihale başvurulannda
mafyayı kullanıyor. Ateş, kan, ölüm 'insan'm üzerine çı-
kıyor. Belli nüanslar dışında bu insanların davranışJann-
da ortak yanlar görmüyor musunuz? Kaçırdığı masum
bir genç kadını öldüren bir tinerci çocukla, girdiği iha-
lede rakiplerini sindirmek için mafya tetikçisi kullanan
işadamı arasında, son çözümlemede, ne fark var? Bi-
risi 'tiner' öbürü 'Guicci formen' kokuyor! Başka?..
Gelenekçi, baskıcı aile yapılarına dayanan otorrter
toplum, sürekli 'Hayır'\ar\a eğitilen, suç işlemeye yatkın
bireyleryetiştiriyor. Bu bireylerte, 'otoritarizm', toplum-
da yeniden üretiliyor. Böyle olunca da yaşamımızın tüm
alanlarına egemen olan şiddet, günlük siyasal, ekono-
mik, toplumsal sorunlann çözümünde 'tekgeçehi araç'
konumuna geliyor. Sopa, 'söz'ün yerine geçiyor. Ger-
çek demokrasiyi içine sindiremeyen, dışlayan otoriter
yapı, doğası gereği hiçbir can alıcı sorunun üstesinden
gelemeyince iç politikada da dış politikada da 'şiddet'e
çağn yapıyor. 'Söz'ü kullanmasını bilmeyen koca, kan-
sını dövüyor. Milletyekilleri parlamentodayumruklaşıyor.
Oğretmen öğrencisine dayak atıyor. Yazarlara, çizerle-
re, düşünürlere, annelere 'şiddet' uygulanıyor. Insanlar
savaş çığlıklan atıyor. Işin daha da vahimi, 'şiddet', top-
lum yeniden yeniden otoriterleştikçe, daha geniş kesim-
lerden 'ortak kabul' görmeye başlıyor. Önceleri yavaş
yavaş kanıksanmaya başlayan şiddet, bir noktadan
sonra giderek hızla 'meşrulaşıyor'... Ve bir gün geliyor,
bakıyoruz ki bir zamanlar karşı çıktığımız, direndiğimiz
şiddetin içinde artık 'kendimiz' de vanz. Kendi 'önce-
miz'e, bundan utanç duymayacak kadar yabancılaşmı -
şız... Bunda, yaşam merdivenimizin ilk on sekiz basa-
mağında, üç aşağı beş yukan, yüz kırk sekiz bin kez duy-
duğumuz 'Hayır' sözcüğünün ne kadar payı var? Bunu
bilemiyoruz.. Keşke bilebilseydik?.. Ama insan, bir ba-
kıma da bilinmeyenin üstesinden gelebilme becerisiy-
le insanlaşmıyor mu?
B U L M A C A SEDAT YASAYAN
SOLDA.N SA-
ĞA:
1/ Verdi'nin
tanınmış bir
operası. II Is- 2
kandinav mi-
tolojisinde.
Wotandade- 4
nilen savaş
tannsı... Ku-
maşlardaki be-
nek. 3/ Bacak
ile baldır ke-
miklerinin
bağlanma ye-
ri...Siyahabo- 9
yanmış Sibir-
ya tilkisi kürkü. 4/ Bir
organımız... "Kuş
olam —• çırpam se- 2
malarda / Emreyle gü-
zelim ferman sende-
dir" (Cahit Sıtkı Ta-
4
rancı). 5/ Endonezya 5
ve Malezya'da çeşitli
tiplerdeki deniz taşıt-
lanna verilen ad. 6/ Ya-
hudi... Evrensel alıcı
olan kan grubu. 7/ 9
Dağda yaşayan ve ge-
çimini odun satarak sa?
ıa y a n
kimse... Derebeylik Ja-
ponyasrnda en aşağı s.mfı oluşturan halk. 8/ Asya'da
bir ulke... Muzıkte an,1O
ni kurallanna göre üst üste
bmdınlmış sesler. 9/ fcjr lspanyol dansı
YUKARIDAN A Ş A ^ I Y AŞ I Y A
1/ Bir binicinin yaban.l a t y a da öküz üzerinde uzun
sure durabılmesıne da)anan Amerikan oyunu Bah-
çelenn yeşıllendınlm(Sinde kullanılan bitki. 2/ Şır-
nak ıhnın bir 1 çesı... K.asvetli gönlümün gamın eri-
hk k l b ı , ' ^ 1 » (K
ç K.asvetl g g
ten / Karanhk kalbımı, _ _ ' s l ^1^» (Karacaoğlan)
3/ Sır... Vuruşma, bırbnnı öldürme. 4/ Bir sayı Lü-
fer bahğının ınsı. 5/ tjr olguyla ilgili verilen bilgi.
6/ KJavsenın ilk şeklı <lan çalgı... Altının simgesi. 7/
Ağn nın bir ılçesı... Kjtrnaz, açıkgöz. 8/ Yerinde ko-
nuşma ya da davranm<... Güneş kursu biçiminde be-
tımlenen eski Mısır tainsı. 9/ " O " adılının yönelme
durumu... Tarlalarda â;ılan su yolu.