22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 EKİM 1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Hyatt Recency Istanbul Büyükşehir Belediyesi'nin olanaklarından yararlanıp ele geçirdikleri Kanal 7'ye şimdi de "halkın televizyonu" adını r takmışlar; yeni yayın dönemi için de Hyatt Recency otelinde bir akşam yemeği düzenlemişler! Dışanya dönük bir yemek. Bana da davetiye gönderdikleri için açıp sordum; yemekte alkollü içki verilmeyecekmiş... Kanal 7'cilerin ve benzerlerinin işi yasaklarta dolu bir dünya yaratmak olduğu için onlara söyleyecek fazla bir şey yok... Fakat... Içtiğimden değil ama benim içki içme özgürlüğümü engellemek üzere onlarla işbirliği yapanları kınıyorum! Ancak fazla haksızlık da yapmamalı çünkü Hyatt Recency ve benzeri çokuluslu şirketler; şeriat düzenine çoktan şerbetlileıi Ö M Ü R İ L İ K Eskiden zeytin barışın simgesiydi şimdi eze eze banka soygunları- na meze yapılıyor! Ömür E. Kurum Elektronik posta: som@posta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Seçime attyapısız gidiliyormuş... "Ovlanmızı sandık verine CÖD kutusuna mı atacaöız voksa!" cumhuriyet Halk Partisi Içel milletvekili Fik- ri Sağlar'ın. Yeniyüzyıl ve Milliyet gazete- lerini de satın alan işadamı Kokmaz Yiğit'in ülkücü mafya babası AJaattin Çakıcı ile yap- tığı telefon görüşmelerinin bant kayıtlarını açıkladı- ğı günün gecesi Ikitelli'de iki farklı olay yaşandı... Yiğit'le ilgili "kaset" haberi iki gazetesinde de bi- rinci sayfada küçük bir şekilde yer almış, hatta Ye- niyüzyıl haberini Yiğit'in açıklamasına ağırlık vere- rek düzenlemişti. Milliyet'e gece ekibi geldiğinde gündüz hazırlanan sayfaya itiraz edip Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak'la görüştükten sonra "ka- set" haberi manşete taşındı. Yeniyüzyıl'da ise say- fa değişikliği konusu gündeme gelmediği gibi o ge- ce Genel Yayın Yönetmeni Okay Gönensin yanına bir grup yazarını da alarak Korkmaz Yiğit'in daveti- ne icabet etmek üzere Çırağan'a gitti. Ancak yeni patron yoktu. Yeniyüzyılcılar tam 1 saat 40 dakika çıtları çıkmadan beklediler. Korkmaz Yiğit geldiğin- Ikitelli'de de kimse "kasef'le ilgili tek kelime etmeden önüne konan yemeği yedi. Yeniyüzyıl'ın aralarında profe- sör ve profelady de bulunan yazarlarının en önem- li sorusu ücretlerine yapılacak yeni zamlardı. Ye- mek bittiğinde bir tek Kerem Çalışkan, "ka" diye söze başlamak istedi ama "sef'i getiremeden laf ağ- zına tıkanıp konu kapatıldı. Ertesi gün Yeniyüzyıl'da rutin mesai devam eder- ken Milliyet'te 30 kadar yazar ve yönetici toplanıp yeni patronla gazetenin yürümeyeceğini ve kendi- lerinin de bu koşulda çalışmak istemediklerini eski patron Aydın Doğan'ın, en eski patron Erol Sima- vi'den alıp koordinatör olarak Korkmaz Yiğit'e dev- rettiği Yaşar Eroğlu'na ilettiler. Gazete satışlarından aldığı komisyonlarla ünlenen Eroğlu da durumu es- ki ve yeni patronlanna yansıttı; Aydın Doğan'ın Mil- liyet'i geri alacağı beklentisi doğdu. Krizin üçüncü günü DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, "Medyada kara para aklanıyor" yolunda açıklama yapınca ortalık yine karıştı. Yeniyüzyıl, Ecevit'e karşı Korkaz Yiğit'in yaptığı açık- lamayı çerçeve içine alıp makale şeklinde birinci sayfasından verdi. Milliyet'te ise sayfa çizilirken Yi- ğit'in açıklamasına altta küçük bir şekilde yer veril- mişti. llk baskı döndüğünde açıklamanın Yeniyüz- yıl'daki gibi sayfaya girdiği görüldü. Bunun üzerine Derya Sazak, evinden telefonla talimat vererek şe- hir baskılan için sayfayı yeniden çizdirip Yiğit'in açık- lamasını alta indirdirti ve ardından telefonunun fişi- ni çekti. Bu arada Yiğit'in yazılı açıklamasının Milli- yet ve Yeniyüzyıl'a "Doğan Holding"ten fakslanmış olması da dikkat çekiciydi. Bu satırlar yazılırken Milliyet'tekilerin onur sava- şı, Yeniyüzyıl'dakilerin rutin mesaisi sürüyordu. SESSİZ SEDASIZ (!) MJRİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Enine boyuna düşün; düşünmekten vazgeç! Otoyol gişeleri özelleştirildi mi? Geçen cuma saat 15 sularında Bo- lu'dan otoyola girmiş ve fakat bilet alamamıştı. Çünkü bilet yoktu, bit- mişti. Yeniçağa'dan çıkarken cezalı ücret ödedi. Başka sürücüler de ay- nı durumdaydı. Girişte olmayan bile- ti alamayanlardan çıkışta cezalı tah- silat yapılıyordu. Gişedeki "görevli", otoyol gişelerinin işletmesinin özel- leştirildiğini söyleyince cep telefonun- dan Istanbul'daki gazeteci arkadaşı- nı aradı... Gazeteci de konuyu araştırmak üze- re An kara'daki Karayolları Genel Mü- dürlüğü'nün Basın ve Halkla llişkiler Müdürlüğü'ne telefon etti. Telefona çıkan kişi konunun kendilerini ilgilen- dirmediğini söyleyip Otoyollar Daire Başkanlığı'na havale etti. Otoyollar Daire Başkanı "toplantıdalar efendim" olduğu için Otoyollar Daire Başkan Yardımctsı'na bağlandı. Yardımcının te- lefonu yanıt vermiyordu. Doğrudan, Genel Müdürü aradı. Genel Müdür Ankara dışındaydı ve yerine vekil bı- rakmıştı. Genel Müdür Vekili'ne ulaş- mak mümkün olmadı çünkü "Sayın Bakan'ı" ağırlıyordu. Genel Müdür Ve- kili'nin sekreteri, Otoyol Bakım Işlet- me Şube Müdürü ile görüşmesini önerdi. Şube Müdürünü aradı ama müdür bey Istanbul'agitmişti. Otoyol Bakım Şefi ile görüşebileceği söylen- di. Otoyol Bakım Şefini aradı ancak şef de yoktu ve telefondaki kişi "Ku- sura bakmayın size bilgi vereme- yiz" dedi. Zaten, herhangi bir ko- • J nuda bilgi almak için Basın ve T< Halkla llişkiler Müdürlüğü'nün ^ aranması gerekiyordu. ÇED KOŞESİ 3KTAY EKİNCİ Mimarlığın 'etik' ödülleri... Radikal gazetesi ile yazarlann- lan Perihan Mağden ve Göksel İzkövlü. kent ve çevre sorunlan- ıa yönelik duyarlıhklarından ötiirü »limarlar Odası İstanbul Büyük- ;ent Şubesi'nden 1998 yılı basın •dülünü aldilar. 9 Ekim 1998 Cu- IUL şeoesi'Caiata Konaklan Apatf. )teli'nde düzenlenen "Kuşaktan (uşağa Mimarlar" yemeğindeki 3rende. Şube Başkanı Prof. Dr. Afi- e Batur ödülün gerekçesini şöyle 'zetledi: "Tarih ve doga değerle- imizin korunmasıyla mimarlık tiğinin de gündeme geldiği yayın- arınızdan ötürii sizlere teşekkür diyoruz..." Bu teşekkürün önemine değin- neden önce. ödülün verildiği "ye- nekle" olan "anlam birliği" üze- inde durmalıyım. Çünkü o gece Radikal'i ve iki azannı aldıklan plaketlerden ötü- ü alkışlayanlar sadece oda yöneti- ıleri değildi. Mesleklerinde 50 yı- kente karşı sorumluluğun örnekle- ri arasında yer aldı. Perihan Mağden'in "Gökka- fes'Me ilgili yazıları ise sadece bir kent suçuna "kentlinin isyanı" ol- masıyla değil, Prof. Dr. Âfife Ba- tur'un ödülü verirken dile getirdiği "mimaritk etiğinin sorgulanma~ sına" olan katkılarıyla da çok özel bir değer taşıyor. Çünkü Gökkafes, sadece "hu- kuk dışı bir rant kulesi" olarak yükselmiyor. Aynı zamanda ve en azonun kadar önemlisi "İstanbul'a yakışmayan bir çirkinlik yarata- rak" gerçekleşiyor. Perihan Mağ- den de işte bu bırbirini tamamla- yan iki karakteri Mimarlar Oda- sı'ndan sonra yıllardır "ilk kez" ortaya seren yazar olarak. "farkı- nı" da göstermiş oluyor. Aslına bakılırsa vaİctiyle Gökka- fes'e karşı dava açan Sözen döne- mindeki belediye avukatlan da "ruhsat yetkisi tartışması" yeri- îöksel Özköylü, Perihan Mağden. Afıfe Batur ve Salim Alpaslan, >alata Konaklarf ndaki ödül buluşmasında... , 40 yılı ve 30 yılı geride bırakmış e bu nedenle de odanın gelenek- el "emek ödüllerini" alma sıra- ın gelmiş İstanbullu mimarlardı sıl çoğunluğu oluşturan. Her yıl bu ödüller için düzenle- en geleneksel yemekte bir araya ge- m "kuşakta kuşağa" mimarlar, bir andan 50 yıla varan bir birikimin nılanyla buluşurken öbür yandan ynı birikimin "yıllanmış gerilim- Mİne" neden olan İstanbui'un yağ- ıalanması sürecinde "meslek oda- ınnı yalnız bırakmayanlan" da ucaklama fırsatıru buldular. Sorumlu" gazetecilik Radikal gazetesi, örneğin son or- ıan yangınlanna ait haberleri ve- rken tstanbuFun "kaçak kentle- ;n'' yörelerine "komşu"' konum- îki bu yangınlann açıkça "yağma- a ödün veren politikalar" yüzün- în yaygınlaştığını da Cumhuri- et'le birlikte kamuoyu bilincine .şıyan ender gazeteler arasınday- ı. Yayın Koordinatörü Salim Al- aslan. o gece gazetenin plaketim dıktan sonra "Mimarlar Oda- 'mn teveccüh gösterdiğini" söy- diyse de Radikal bunu gerçekten hak eden" bir tutum sergilemiş- . Hele Göksel Özköylü, bu ha- ;r'erin derlenip yayimlanmasında ; ladar da inançlı, özverili ve ba- ıriıydı! İtanbul'daki imartalanı ile yan- nar arasındaki bağlantılar bu den- otada ve "iç içe" iken. artık ger- ; j ! göstermek yerine yine de PCK". '•Yunanhlar" gibi yağma- Laın ekmeğıne yağ süren spekü- td' haberlerin hâlâ elden bırakıl- alığı bir dönemde, Radikal'deki ösel Özköylü imzası hem bilinç- ^ızeteciliğin hem de topluma ve ne. böylesi bir kulenin Dolmabah- çe Vadisi'ndeki konumunu " mi- marlık ve şehircilik ilkeleri" açı- sından sorgulamaya öncelik verse- lerdi yargı sürecinde hiçbir bilirki- şi ve hiçbir mahkeme "Yanılıyor- sunuz. bu kule oraya çok yakışı- yor" demezdi. diyemezdi. Nitekim. Gökkafes "in sahipleri de bu konuda öylesı "bilinçli" idi- ler ki, örneğin "Ruhsat yasal de- ğil" diyenlere aldırmazken ve bu konuda hemen Turizm Bakanlığı'nrn onaylanna sanlırlarken. "Bu bina tstanbul'a saplanmış haçer gibi duruyor" diyen bizleri ise mahke- meye \ ererek "tazminat" istediler. 1992"nin parasıyia 2 milyar lira "maddi ve manevi" tazminat iste- dikleri kişi ve kurumlar arasında benimle birlikte Mimarlar Odası ve Cumhuriyet de vardı. Dönemin Genel Yayın Yönetmeni Özgen Acar. bu dava üzerine "Tazminat Terörü" başlığıyla yayımladığı ya- zısında: "Topluma gerçekleri yan- sıtmak şimdi de bu yöntemle mi engellenmek isteniyor" diye so- ruyordu (16.11. î992). Mahkeme de zaten "Bir binanın kente yakışıp yakışmadığını tartışmak. yakış- madığını söylemek, suç değil gö- revdir"' şeklinde karar veriyordu... (30 Eylül 1993). Yıllarca dile getirilen bu mima- ri kaygılar, şimdi bina bittikten son- ra herkesin ortak kanısı haline gel- di. Mağden ise hâlâ ruhsat yetkisi- nin peşine düşenlere Radikal'deki köşesinden "estetik dersi" veri- yor. Üstelik, sadece ruhsat verenle- ri değil. "mimannı" da tartışma- yadavet ederek... Odanın ödülü de işte bu davetle birlikte Batur'un altını çizdiği o "etik değeri" taşımıyor mu? HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ KİM KtME DÜM DUMA BEHIÇAK behicakio turk.net ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI HARBİ SEHftH POROY TARİHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 18 Ekim İST/INBUL TEMSİLCİSIYLE BULUŞMA 4 8İ/6UA1, fr SİnıfİÇTİ. e/GKAÇ SÜN lÇWOey SU fCGMlTE, ISTAM. BUL f/ü<ÛM£r?/vt'A/ g/iHerre U4zte/(PEN(2C/Lt:BUL ŞA LİY£ İL£ İUZ DOUJ IS£ &UMEL/ MÜOAf*/)-! Ut/t&K. C£A*/Y£- rr AP/MA u4R£K>er- e&iyoeou.s/iL/n tvı&ı,**/ r-/ MfU./ SM/KM/g/, /MSAAfCt GtsÇL£G£ r£- PANO DENİZ KAVUKCUOGHJ Yiiz Kırk Sekiz Bin Kere 'Hayır!'Bir süre önce dinlectiğim bir konferansta, konuşma- cının, "Çocuklar on s&iz yaşma gelene kadar yüz kırk sekizbin kez 'Hayır1 sözcüğüile karşılaşırlar" dedığinı duy- duğumda, bu sayıyı abartılı bulmuştum. Ne var ki insa- na ilk duyduğunda abartılı gibi gelen bu sayı, hesaba vurulunca hiç de sanıldığı gibi yüksek gelmiyordu. Ko- nuşmacı da söylediklerini bilimsel bulgularla, uzun araş- tırmalar sonucu elde edilmiş bilimsel verilerle destekle- mişti. Buna göre çocuklar; büyüklerinden, yetişkinler- den ya da çevresindeki yaşıtlanndan, bir yılda 8.222, bir ayda 685, bir günde ise ortalama 23 kez 'Hayır sözcu- ğü işitiyordu. "Anne... Mama..." Hayır, bebeğim! "Birşekerdahaala- bilirmiyim?" Hayır tatlım! "Baba, baknegûzeloyuncak..." Hayır, canım! "Sokağa çıkabilir miyim?" Hayır, canı- kom! "Arkadaşıma gidebilir miyim?" Hayır, güzelim! "Kravatını ödünç verirmısin?" Hayır, oğlum! "Rujunu kul- lanabilirmiyim?" Hayır, kızım! "Topunu versene!" Hayır, kardeşim! "Hocam yazılıyıhaftayaerteleseniz..."Hayır, evladım! "Hafta sonu birlikte olacak mıyız?" Hayır, ha- yatım! "Seni öpmek istiyorum..." Hayır, sevgilim! Gerçekten de çocuklugmuz, gençliğimiz binlerce 'Ha- yır'\a geçti. Yaşamı 'Hay/r'larla öğrendik. Bu sözcük, dünyayı ilk algılamaya başlamamızla birlikte yavaş ya- vaş bilincimize yerieşti. Çevremizi bu sözcüğün çizdiği sınırlarla tanımaya başladık. Yaşamımızın önemli bir bö- lümü, yıllarca işittigimiz 'Hayır' sözcüklerinden, hangi- lerinin 'haklı', hangilerinin 'haksız' olduğunu irdelemek- le geçti. Kişiliğimizi, kimliğimizi, -bir ölçüde-, bu soru- yu tartışarak, bu soruya bir yanıt vermeye çalışarak bul- duk. Ne dersiniz? insanın, bir yaşam boyu süren sin- mişliklerinin, ezikliklerinin, bastırılmışlıklannın kaynakla- n bu yanıtta yatmıyor mu? Bana kalırsa sonuçta, iyiyi de kötüyü de bu sihirfi söz- cüğün yordamıyla buluyoruz. Çevremizi dikkatlice göz- lemleyince, yanlış 'Hayr'larla yetişmiş insanların ya- şamlannın da yanlış' otduğunu görüyoruz. Böyleleri, ço- cukluk yıllannda, ilk gençlik yıllannda birbiri üstüne bi- nen, biriken sindirilmişliklerini, ezikliklerini, bastınlmış- lıklannı, daha ilerideki yıllarda ellerine geçen ilk olanak- larda 'saldırganlık' olarak dışa vuruyorlar. Toplumbilim- sel, ruhbilimsel anlamlanyla bir kişinin 'saldırgan', ola- rak nitelenmesi için mutlaka eline sopa alıp, birilerinin kafasına indirmesi gerekmiyor. Sosyologlar, psikolog- , lar 'ertrin hertürlü olağandışı kullanımını 'saldırganlık" olarak tanımlıyorlar. Bu açıdan bakıldığında öğrencisi-":> ni tokatlayan ögretmenin, kansını döven kocanın, kale-- minden küfür akan gazetecinin, yurttaşı tartaklayan gü- venlik görevlisinin, darbeci generalin, karşıtına söven po- litikacının, vatandaşı ezen bürokratın, insan canına kı- yan katilin, orman yakan kundakçının, iletişim araçlan- nı silah gibi kullanan medya patronunun davranışlannı, -geniş anlamıyla- bu ortak kavramın içinde değeıiendi- rebiliyoruz. Ozellikle son aylarda televizyonlarda, ga- zetelerde izlediğimiz, bizi şaşırtan, şaşırttığı kadar da deh- . şete düşüren haberlere konu olan insanların davranış-' lanndaki benzerlikler de bence birer rastlantı değil. On üç, on beş yaşındaki çocuklar, insanın hayal gücünü zor- layacak vahşette cinayetler işliyoriar. Insanlar, başka in- sanlan, üzerine kolonya dökerek yakıyorlar. Yine insan- lar, hiç tanımadıklan başka insanlan, bombayla havaya uçuruyorlar. Bir tiyatro sanatçısı televizyon ekranlanna çıkıp, kadınlar dövülebilir, çoğu zaten dayak istiyor, di- yebiliyor. Büyük sermaye sahipleri ihale başvurulannda mafyayı kullanıyor. Ateş, kan, ölüm 'insan'm üzerine çı- kıyor. Belli nüanslar dışında bu insanların davranışJann- da ortak yanlar görmüyor musunuz? Kaçırdığı masum bir genç kadını öldüren bir tinerci çocukla, girdiği iha- lede rakiplerini sindirmek için mafya tetikçisi kullanan işadamı arasında, son çözümlemede, ne fark var? Bi- risi 'tiner' öbürü 'Guicci formen' kokuyor! Başka?.. Gelenekçi, baskıcı aile yapılarına dayanan otorrter toplum, sürekli 'Hayır'\ar\a eğitilen, suç işlemeye yatkın bireyleryetiştiriyor. Bu bireylerte, 'otoritarizm', toplum- da yeniden üretiliyor. Böyle olunca da yaşamımızın tüm alanlarına egemen olan şiddet, günlük siyasal, ekono- mik, toplumsal sorunlann çözümünde 'tekgeçehi araç' konumuna geliyor. Sopa, 'söz'ün yerine geçiyor. Ger- çek demokrasiyi içine sindiremeyen, dışlayan otoriter yapı, doğası gereği hiçbir can alıcı sorunun üstesinden gelemeyince iç politikada da dış politikada da 'şiddet'e çağn yapıyor. 'Söz'ü kullanmasını bilmeyen koca, kan- sını dövüyor. Milletyekilleri parlamentodayumruklaşıyor. Oğretmen öğrencisine dayak atıyor. Yazarlara, çizerle- re, düşünürlere, annelere 'şiddet' uygulanıyor. Insanlar savaş çığlıklan atıyor. Işin daha da vahimi, 'şiddet', top- lum yeniden yeniden otoriterleştikçe, daha geniş kesim- lerden 'ortak kabul' görmeye başlıyor. Önceleri yavaş yavaş kanıksanmaya başlayan şiddet, bir noktadan sonra giderek hızla 'meşrulaşıyor'... Ve bir gün geliyor, bakıyoruz ki bir zamanlar karşı çıktığımız, direndiğimiz şiddetin içinde artık 'kendimiz' de vanz. Kendi 'önce- miz'e, bundan utanç duymayacak kadar yabancılaşmı - şız... Bunda, yaşam merdivenimizin ilk on sekiz basa- mağında, üç aşağı beş yukan, yüz kırk sekiz bin kez duy- duğumuz 'Hayır' sözcüğünün ne kadar payı var? Bunu bilemiyoruz.. Keşke bilebilseydik?.. Ama insan, bir ba- kıma da bilinmeyenin üstesinden gelebilme becerisiy- le insanlaşmıyor mu? B U L M A C A SEDAT YASAYAN SOLDA.N SA- ĞA: 1/ Verdi'nin tanınmış bir operası. II Is- 2 kandinav mi- tolojisinde. Wotandade- 4 nilen savaş tannsı... Ku- maşlardaki be- nek. 3/ Bacak ile baldır ke- miklerinin bağlanma ye- ri...Siyahabo- 9 yanmış Sibir- ya tilkisi kürkü. 4/ Bir organımız... "Kuş olam —• çırpam se- 2 malarda / Emreyle gü- zelim ferman sende- dir" (Cahit Sıtkı Ta- 4 rancı). 5/ Endonezya 5 ve Malezya'da çeşitli tiplerdeki deniz taşıt- lanna verilen ad. 6/ Ya- hudi... Evrensel alıcı olan kan grubu. 7/ 9 Dağda yaşayan ve ge- çimini odun satarak sa? ıa y a n kimse... Derebeylik Ja- ponyasrnda en aşağı s.mfı oluşturan halk. 8/ Asya'da bir ulke... Muzıkte an,1O ni kurallanna göre üst üste bmdınlmış sesler. 9/ fcjr lspanyol dansı YUKARIDAN A Ş A ^ I Y AŞ I Y A 1/ Bir binicinin yaban.l a t y a da öküz üzerinde uzun sure durabılmesıne da)anan Amerikan oyunu Bah- çelenn yeşıllendınlm(Sinde kullanılan bitki. 2/ Şır- nak ıhnın bir 1 çesı... K.asvetli gönlümün gamın eri- hk k l b ı , ' ^ 1 » (K ç K.asvetl g g ten / Karanhk kalbımı, _ _ ' s l ^1^» (Karacaoğlan) 3/ Sır... Vuruşma, bırbnnı öldürme. 4/ Bir sayı Lü- fer bahğının ınsı. 5/ tjr olguyla ilgili verilen bilgi. 6/ KJavsenın ilk şeklı <lan çalgı... Altının simgesi. 7/ Ağn nın bir ılçesı... Kjtrnaz, açıkgöz. 8/ Yerinde ko- nuşma ya da davranm<... Güneş kursu biçiminde be- tımlenen eski Mısır tainsı. 9/ " O " adılının yönelme durumu... Tarlalarda â;ılan su yolu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear