25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9 AĞUSTOS 1997 CUMARTESİ HABERLER Cindoruk: Yalanla siyaset olmaz • ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) - DTP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk. siyasi hareketin halkın içınden gelmesi gerektığini belirterek, "Halka yalan söyleyerek siyaset yapılmaz" dedı. Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir ile birlikte partısinin Eskişehir'e bağlı Sivrihisar ilçe binasmı hızmete açan Cindoruk, burada bir konuşma yaptı. Partisinin, yıllardır sûrdürülen bir davanın önemli bir sımgesı olduğunu ifade eden Cindoruk şunlan söyledi: "Siyasi hareket mutlaka halkın ıçinden gelmelidır. Burada önemli olan devlet ve ahlaktır, siyaset ve ahlaktır. Hepimizin aradığı budur." RPr Yılmaz'ı hedef alıyor • ANKARA (Cumhuriyet Biirosu) - RP Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadır Aksu. Başbakan Mesut Yılmaz'ı "zorbalıkla" suçladı. Aksu, 8 yıl kesintisiz eğitim tasansının yasalaşması durumunda iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvuruda bulunacaklannı söyledi. Abdülkadir Aksu, düzenlediğı basın toplantısında, hükümetin yangından mal kaçınrcasına ikı günde bu kadar önemli bir tasanyı Meclis'ten geçirmeye çalıştığını belirtti. Tasanya karşı tepkisıni dile getirmek isteyenlerin engellendiklerini, Başbakan Yılmaz'ın ise "Bu zorbalıklar bizi durduramaz" dediğini kaydeden Aksu. "Söyler misiniz Allahaşkına zorba kim? Zorbalığm timsali Delı Dumrura taş çıkartılıyor" diye konuştu. DYP'de 8 yı! çatlağı • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)- 8 yıllık kesintisiz temel eğitim konusunda "çarkeden" DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, bu uygulamayı savunan milletvekillerini tutamıyor. CHP kökenli olan DYP Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, tasanya destek veTeceğini bildirmesinin ardından Eski Milli Eğitim Bakanı da olan Bursa Milletvekili Turhan Tayan, bakanlığı döneminde yapılan 15.Milli Eğitim Şurası'ndaki "kesintisiz temel eğıtime geçilmesı" yönündeki karara uyacağını açıkladı. Tayan, "Bu konu, bilimsel ve pedagojik yönden tartışılmak yerine, siyasi ve ideolojik tartışma konusu yapılmaktadır. Bu yaklaşım çok yanlış ve mahsurludur" dedi. Eskı Milli Eğitim Bakanı ve DYP Genel Başkan Yardımcısı Nahit Menteşe de tasanyı savunarak. konunun "imam hatip meselesi" yapılmaya çalışıldığını vurguladı. Rafet Genç anılıyop • ANKARA (AA) - Çağdaş Gazeteciler Derneği fÇGD) eski Genel Başkanı Rafet Genç, ölümünün 8. yıldönümünde mezan başında anılacak. ÇGD'den yapılan açıklamaya göre, Cebeci Asri Mezarlığı'nda düzenlenecek törende, Rafet Genç anısına konulan "Rafet Genç Haber Ödülü" de sahibine verilecek. Açıklama • Haber Merkezi - Devlet Bakanı Işılay Saygın, gazetemizin 03 Ağustos 1997 tanhli sayısında yer alan "Tapu Kadastro'ya RP'lıler akın etti" başlıkh yazıyla ilgili olarak bir açıklama yaptı. Yazının gerçeği yansıtmadığmı savunan Saygın'ın açıklaması şöyle: "Yazıda adı geçen Kamil Eren ve Zeki Adlı"nın bakanlığıma bağlı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile alakalan bulunmamaktadır. Hüseyin Kavlak ise 54. hükümet döneminde Başbakanlıkça yürütülen bir proje için geçici olarak görevlendirilmiş olup proje uygulaması durdurulmuş olduğundan eski görevine iade edilmıştir. Başmüfettiş Kavlak, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığının en kıdemli elemanlanndan olup inceleme ve sonışturmalann daha sağlıklı yürütülmesi ve kısa sürede sonuçlandınlması amacı ile görülen lüzum üzerine bu göreve atanması yapılmıştır..." Şırnak'ta görevli iki geçici köy korucusu, Mersin'de para karşılığında cinayet işledi KoruculdrahkkatüYurt Haberleri Senisi - Kanştıklan olaylar nedeniyle sürekli tartışılan korucular. bu kez "kiralık katil" olarak kullanıldılar. Şırnak'ta görevli iki geçici köy korucusunun Mersin'de, para karşılığında adam öldürdüğü ortaya çıktı. Doğu ve Güneydoğu'da PKK'ye karşı kullamlmak üzere silahlandınlan korucular. gün geçmıyor ki yasadışı bir olaya karışmasınlar. Devletin silahlanyla kız kaçırmak, gasp. cinayet, hırsızlık. yol kesme gibi yüzlerce olaya kanşan korucular, son olarak Cizre'de bombalarla katıldıklan bir düğünde 7 kişinin ölümüne, 52 kişinin de yaralanmasına yol açmışlardı. Devletin. bulunduklan yerleşim biriminde terör olaylanna karşı güvenliği sağlamakla görevlendirdiği iki korucu ise Şırnak'ta ^kirahk katü" olarak polise yakalandı. Esld PKKTüer Emniyet yetkililerinden edinilen bilgiye göre, Şırnak'ta, bir taksi şoförü, otomobılinin çalındığını belirterek polise başvurdu. thban soruşturan polis, Adil Aitan ve Mehmet Güngör adlı geçici köy koruculannı gözaltına aldı. Sonışturma sonunda, iki korucunun, çaldıklan otomobılle Mersın'e giderek burada Abdülhadi Zeyrek adlı yurttaşı iple bogarak öldürdükleri saptandı. Polis yetkilileri. PKK adına eylem yaparken, -Pişmanlık Yasası"ndan yararlanarak itirafta bulunan iki korucunun daha sonra Şırnak'ta köy korucusu olarak görev yapmaya başladığına dikkat çekerek cinayetle ilgili şu bilgiyi verdiler: "Diyarbakır Cezaevi'nde bir süre tutuklu kaJan Adil Altan. tahliyesüıden sonra, akraba zhareti için sık sık MersiıTe gitmeye başladı. Aitan, bu ziyareder sırasında. cezaevinde tanıştığı Ismet Zeyrek'ten, babası Abdülhadi Zeyrek'e mektup da götürdü. Ziyaretler sırasında, Abdülhadi Zeyrek'in eşi Emine Zeyrek ile dini nikahlı eşi Hanım Ebren, kendilerinf kötii davrandığuu öne sürdiiler. İki kadın, Adil Altan'a para teklif ederek eşini öldürmesini istediler. Bir süre sonra, Adil Altan ve korucu arkadaşı Mehmet Güngör, Şırnak'ta çaldıklan bir otomobil ile Mersin'e gittiler. 27 temmuz günü, iki kadının yardımıvla Abdülhadi Zeyrek'i oldüren korucular, cesedi de Erdemli \akınındaki çaulıklara attılar." Polis yetkililen, Adil Altan ve Mehmet Güngör adlı köy koruculannı kiralık katil olarak kullanan Hanım Ebren. Emıne Zeyrek ile Abdülhadi Zeyrek"in kızlan Zahide ve Nezahat Zeyrek'in de gözaltına alındığını söylediler. Sonışturmanın derinleştırilmesiyle, Adil Altan'ın bir yurttaşa sattığı tabancanın da ele geçirildiğini belirten polis yetkilileri, iki korucunun Güneydoğu'da karışmış olabileceklen başka olaylarla ilgili de kapsamlı bir soruştuıma yapıldığını sövlediler Arifiye'de w ekmek' peşinde... "Sen bilmezsen babo ekmeğe yolcılığı... Fınn gibi bir tren vagonun- da sabır çekmeyi..." Ekmek uğruna yüzlerce kilometreiik tren yoku- luğundan sonra Adapa/an'na ulaşnuşlardı Divarbakırü ırgadar_ Ur- falı meslektaşlangibi kamyon üzerindeÇukurova'ya giderkenölme- dikleri için se>inçli> diler... Aına hcr yıl yaşanan bir draının içindev- diler yine... Trenle > aptıklan zorlu bir yoltuîuktan sonra AriİRve fs- tasyonu'na inmişlerdi. Denklerini yere indirir indirmez ekmek yolu gözlemeye başlamışlardı. Işçi simsarlannın peşinde800 bin lirahkyev- mh'e içinfindıkbahçelerine gidebilenler şanslıydı. Ya gidemeyenler?._ Onlar sefaletin tam ortasında, sac ekmeğine kaç gün un yetiştirebi- leceklerini hesaplı\oriardı. Arifiye İstasyonu'nda her yıl tekrarlanan bu dramın içindekilerden biri de çoluk çocuğuyla findık ırgatiığı için gurbete çıkan Mehmet Bozak'ü..."İkinci suııfinsan" muameiesi gör- dükleri ""vSgonlan finn gibi yanan" tren yokuluğunu, Arifiye tstas- yonu'ndakisefil vaşamlannı bir tarafa bırakmış.. "Asılçileşimdi baş- uyorbabo..."diyor.(Fotoğraf: ILHAN UYGUN) Dindkitabı Tarım Miidürü pazarhyor GAZİANTEP(Cumhıı- riy«t)-REFAHYOL iktida- n döneminde Tanm Ba- kanlığı'na genel müdür yardımcısı olarak atanan Mustafa Akgün'ün yazdı- ğı "Yahudinin Tahta Kıb- a" adlı laiklik karşıtı kıtap, Gaziantep Tanm Müdürlü- ğü tarafından satılıybr. Ki- tapta, Mustafa Kemal Ata- türk "masoniukla* suçla- nırken, Hasan Tahsin için de "Yahudi dönmesi" de- niliyor. Mustafa Kemal Ata- türk'ten Cumhurbaşkanı Sükyman Demirel. Başba- kan Mesut Yümaz ve Baş- bakan Yardımcısı Bülent Ecevit'e kadar birçok kışi- ye yönelik ağır hakaretle- rinyeraldığı kitapta, RP li- deri Necmettin Erbakan'a ise övgüler düzülüyor. Ki- tapta Erbakan için "Afyon- lanmtş İslam âlemine, Isla- mın devlet sisteminin de ol- duğunu asil mücadeiesi ile öğreten Necmettin Erba- kan, Abdülhamit'te kalan yerden mücadeleye devam ediyor" deniliyor. Chantal Zakari'yi 'provokatörlükle' suçlayan belediye başkanına tepki yağıyor Burhan Ozfatura'ya istifa çağrısı SERDAR KIZIK İZMİR- Büyükşehir Beledi- ye Başkanı Burhan Özfatura. tzmir'i bir kez daha kanştırdı. Ankara'da 8 yıllık kesintisiz eği- time karşı düzenlenen cumhuri- yet düşmanı şeriatçı gösteriyi protesto eden Chantal Zakari'yi "provokatörlükle' 1 suçlayan Öz- fatura'ya sert tepkiler gelıyor. Kentlinin belediye başkanı ol- ma niteliğini, en son Zakari'ye yönelik tutumunda da ortaya koyduğu gibi giderek yıtıren Öz- fatura, faks yağmuruna tutulu- yor. Atatürk aleyhtan ve ırkçı ol- makla suçlanıyor... Hafta başında gazetecilerle yaptığı sohbet toplantısında Za- kari ve aılesine ağır hakaretler- de bulunan Özfatura. şu cümle- leri kullanmıştı: "Atatürk, Chantal'ın değil, başı öıtülü Zübeyde Hanım'm Atatürk'ü. Chantal Zakari, bir provokatördür. Kendisi Ata- türkçü de biz değil miyiz? Türk pasaportuyla Türkiye'de yaşa- masuıa izin verdiğimiz biri, kal- kıp Atatürkçü olduğunu söylü- yor. Atatürk'ü ticari amaçlar doğrultusunda kullanıyoriar. Bugün Türkiye'de anlaolan Ata- türk'ün değil, tsmet tnönü'nün fikirlerdir. Atatürk'ün izlerini silmek istevenler bunlan söylü- yor_" Bu sözler geniş tepkilere yol açtı. CHP'den yapılan açıklama- da u Özfatura'nın gericilik da- marlan' ? nın kabardığı vrırgula- nıyordu. "Bu davraruşıyia çag- daş ve aydınnk tzmir haikına la- yık olmadığı bir kez daha kamt- lannuştır~ denıliyordu. Cumhuriyet Kadını Nesrin O- ran Mavitan' ın başkanlık maka- mma ılettiği şu faks mesajı ise "utançverici" bir durumu sergi- liyordu: "Dr. Burhan Özfatura. Gaze- telerde çıkan demeçlerinizden bir Türk ve İzmirii olarak utanç duyuyorum. Siz bugün bulundu- ğunuz mevldyi işgal etmeye bile layık olmadığınızı. kendi sözleri- nizle ispat etmiş oldunuz. Ata- türk'ün ismini dahi agzuuza al- maya layık degilsiniz. Türk ot- mak demek. Müslüman ounak demek değildir. Asıl provokatör sizsiniz»" ^Atattirk^û Sevmek' Yüzyıllardır Anadolu toprak- lannda yaşayan aileyi ve onun bir üyesini " Türk pasaportuy- la Türkiye'de yaşamasına izin verdiğimiz biri" diye tanımla- manın ırkçılık olduğu belirtili- yordu. Hukukçular. Özfatura'nın bu sözlerinin, kişilik haklanna sal- dın, ağır bir hakaret ve aynı za- manda suç olduğunu vurguladı- lar gecikmeden. Bu arada Özfatura'nın deme- cinin TCK'nin 312. maddesine göre halkı sınıf, ırk, din, mez- hep veya bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden bir suç olduğunu vurgulu- yor.cumhuriyet savcılannı göre- ve çağnyordu Özkan. Bu ve benzer tepkiler üzerine Özfatura, dün Yeni Asır gazete- sinde. köşede "Atatürk'ü Sev- mek" başlığıyla bir vazı kaleme aldı. Türkiye'de yapılan bir dizi yanlışlıktan söz ederken sanki yapan kendisi değil gibi ülkeyi bölmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürüldüğünü, özellikle laik- lik ve Atatürkçülük kavramlan- nın istismar edildiğini, bunlara karşı çıkanlann susturulmaya çalışıldığını savunup şu görüşle- reyer verdi: ".»Chantal Zakari'yi tasvip etroemek, tenkit etmek niçin ırk- çılık olsun_Biz yapılan hareketi tenkit ettik. Bu bayanın televiz- yon kameralannda görünen da\i-anışlannı irdeledik. Olayuı başında açıkça görülmektedir ki arkadan biri veya birileri yönet- mektedir. Ne >apacağı sufleedil- mektedir. Kalabalığı tahrik et- mesi istenmektedir...Çok açık söylüyorum, bu ülkede inançlı kesimi ille de Atatürk'e karşı göstermek büyük vebaldir. Bü- yük valandır..Atarürk kimsenin tapuhı malı değildir." Acaba Özfatura doğru mu söylüyor? Gerçekten Mustafa Kemal 'i seviyor mu? Zakari'ye yönelik sözleri, eleştiri sınırlan içinde mi? Sorulann yanıtlanna yardım- cı olmak için 11 mayısta Sulta- nahmet Meydanf nda şeriatçılar tarafından organize edilen. yeşil bayraklann açıldığı,"Kahrolsun laiklik, yaşasın şeriaf sloganla- nnın atıldığı mitinge ilişkin söy- lediklerini anımsayalım: u l Mayıs mitingini gördük, pazar günkü mitingi de gördük. Buradaki rezalet öbür taraftaki nezahat...Dini eğitimden kimse korkmasın. Çocuklann inançlı olarak \eriştirilmesinden bu ül- keye fevkalade yarar sağlanaca- ğını düşünüyorum ve bu Mec- lis'ten bu kanunun çıkacağını da tahmin etmivorum." SIFIR NOKTASIIORAL ÇALIŞLAR e-mail: oral.calislar@planet.com.tr "Sevgili Oral, seninle yıllar- dır (belki de 16 yıldtr) görüşe- medik. Geçenlerde bir gün es- ki bir dostla kulaklannı çınlattık. Bursa'da olduğunu böylelikle öğrendim. Yakında görüşmek umuduyla bayramını kutlar, gözlerinden öperim. Tuncay ARTUN. Istanbul, 27.05.1987" Tuncay'dan bu küçük notu, Bursa Özel Tip Cezaevi'ndey- ken almıştım. Notu bana yaz- dığında, ya Yapı Kredi Banka- sı Genel Müdür Yardımcısıydı ya da Genborsa Genel Müdü- rü. Tuncay Artun'un komaya gir- diğini birtatil yolculuğundaara- banın radyosundan dinlediği- mizde İpek'le birlikte "eyvah" diye hüzünlü bir çığlık attık. 0- nun öldüğünü ise eve dönün- ce öğrendik. Çaresiz şekilde birbirimizin yüzüne baktık. Bi- zim kuşaktan, kıymetli birdos- tumuzu yitirmiştik. Tuncay'ın bankacı kişiliğinin, Türkiye'nin borsa sistemine yaptığı katkılann çok önemli ol- Tuncay Artun'un Ardmdan duğunu biliyoaım. Ekonomi aianında araştırmalar yapmış, kitaplar yazmıştı. Tuncay, önemli bir yönetici olmanın ötesinde, benim 1968'li kavga arkadaşımdı, kardeşimdi. Önümde sararmış bir fotoğ- raf duruyor. Malatya'da bir mi- ting öncesi topluca poz vermi- şiz. Tuncay, hafrf kamburunu çıkaımış, incecik bedeniyle alaycı alaycı gülümsüyor. Üze- rinde bisiklet yakalı, çizgili ko- yu renk bir kazak. Siyah ceke- tine SBF rozeti takmış. Yanı ba- şında Siyasallı, MAS Matbaacı- lık'ın patronu Lokman Yine Siyasallı Cengiz Çandar, Mehmet Memik, Mahmut Zeren... Malatyalı Terzi Kadir Usta, Süleyman Kırteke, Ha- cı Tonak, Hüsamettin Kurul- tay... Tarih Eylül 1969. Tam 28 sene önce. 0 yıllarda 20'li yaş- lann başındayız. Dünyayı de- ğiştirme, haksızlığa isyan etme ruhuyla doluyuz. Aradan uzun yıllar geçti. O sararmış resimdeki arkadaşla- nn bir kısmı başka yeriere sav- ruldular. Tuncay, bu düzenin en üst düzey kurumlanndan birisi- nin başına geçti. Birçok arka- daşımızla yollanmız aynldı. Tuncay, hangi düzeyde olursa olsun, belli birçizgiyi hep koru- du. llkeleri vardı, iktidarlann de- ğişmesi, onun tavnnı degiştir- medi. 1988 Ağustosu'nda Bur- sa'dan tahliye olmamdan son- ra Tuncay'la daha sık buluştuk. Yüz yüze görüşmeye fazla fır- sat bulamasak bile telefonla neredeyse haftada bir konuşur, Türkiye'nin siyasi ve ekonomik durumu hakkında sohbet eder- dik. Onca yoğun programlan- mız arasında dertleşir, siyasi yorumlar yapardık. Tuncay Artun'un, toplumun gözü önündeki yaşamıyla ilgili fazla şey söyleyecek değilim. Tuncay'ın ölümünü duydu- ğumda 19681i yıllardaki Siya- sal Bilgiler Fakültesi'ndeki kar- gaşalı, heyecanlı günlerimizi hatırtadım. Onun yakın arkada- şı Sebahattin Kurt'la neşeli sohbetleri gözümün önüne geldi. Sebahattin Kurt, Vanlıy- dı. Bir eczacı kalfasının oğluy- du. Sessiz, efendi, herkesin yardımına koşan, içten, özveri- lı bir arkadaşımızdı. Sebahat- tin'in sırdaşı iseTuncay'dı. Tun- cay, kısa bir Aydınlıkçılık döne- minden sonra Mahir Ça- yan'lara daha yakın bir tutum almıştı. Sebahattin de o grup- tandı. 12 Mart döneminde Tuncay, Mahir'lerin başlattığı eylemler- de yer almadı. Sebahattin ise Mahir Çayan'la birlikte Kızılde- re'deki kontrgerilla operasyo- nunda öldürüldü. Sebahattin ölüme giderken, onun yakın ar- kadaşı Tuncay, ülkenin önemli bir bankacısı ve borsacısı hali- ne geldi. "7968 Başkaldınnın Yedi Rengi" başlıklı kitabımda bu iki arkadaşın öyküsünü an- latmıştım. 1988 yılında cezaevinden çıktıktan sonra Tuncay'la bir araya geldiğimizde o günleri konuşmuş, Sebahattin'ı an- mıştık. Yaşam, nerelerden ne- relere sürüklemişti hepimizi... Tuncay, bizim kuşağın sevilen isimlerinden birisiydi. Dün cenazesinde iş ve siya- set dünyasının önde gelenleri yer almıştı. Bizim için daha önemlisi 1968'li SBF'lilerin önemli bir kısmının orada ol- masıydı. Artık Tuncay aramızda yok. Ölüm insana ne kadar yakın, ne kadar uzak. Onun öleceği kimin aklına gelırdi ki? Daha dün 8 yıllık eğitime yaptığı 32 trilyonluk katkının sevınci için- deydi. Ölüm onu daaramızdan alıp götürdü. Tuncay'ı sevgiyle ve dostlukla hep anacağım. CUMARTESİ Y4ZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU 'DenizKra ve Sarhoşlar Masalı' Bu yılın Kurban Bayramı Nisan ayı ortalannday- dı. Bahann nasılsa baharlığını gösterdiği günler- den birkaç tanesiydi. Istanbul'da ve yalnızdım. Belli ki taşralı öğrenciler memleketlerine gitmiş, Is- tanbul'un varlıklı, sonradan görme varlıklı, bûrju- va, sonradan olma burjuva, entelektüel ya da en- telektüel özentili sakinlerinden birçoğu da böyle zamanlarda hep yaptıkları gibi kenti boşaltmışlar- dı. Ve yine böyle zamanlarda hep olduğu gibi va- roşlar patlamıştı. Bayram nedeniyle bedava ser- vis yapan belediye otobüsleri salkım saçaktı. Ara- da bir, yüzlerinde bir bayram gününün ve boşal- mış kentte özgürce dolaşmanın sevinci ışıldayan, türbanlı, boyasız papuçlannın topuklan çarpık ge- cekondulu kızlara, kadınlara rastlansa da, sokak- lan, otobüslen ve görmek istedığim birfilm için Be- yoğlu'na çıkmak üzere Kadıköy'den bindiğim va- puru dolduran insanların çoğu erkek, bunlann ço- ğu da otuzlu yaşlann altındaki gençlerdi. Yüksek- kaldırım'dan Tünel'e doğru yürüdüm. Yine çeşitli yaşlardan erkek grupları... Birkaç erkek çocuk, terk edilmiş eski bir binanın demir parmaklıklı av- lu kapısına tırmanıp tekrar aşağı inerek eğlenme- yeçalışıyorlardı. Yüksekkaldınm'dan aşağıya, bü- yük olasılıkla genelev sokağına doğru inmekte olan 'a^aöey'lerin oluşturduğu bir başka erkek grubundaki delikanlılardan biri, çocuklan, uçlan sivri demir parmaklıklar üstünde oynamanın teh- likeleri konusunda, bir erkeğın başına gelebilecek en utanç verici durumu açıkça dile getirerek uyar- dı. Tünel çıkışında ve Istiklal Caddesi'nde de er- kek egemenliği vardı. Pera, çocukluğumun bir bö- lümünün ve ergenlik yıllarımın geçtiği Orta Ana- dolu kentine benzemişti. Istanbul'un kadınları, sözleşmışler gibi, sanki yer yanlıp içine girmişler, buharlaşıp uçmuşlardı. Sonuçta, o anda kendimin de yalnız bir erkek ve o yalnız erkekler topluluğu- nun bir parçası olduğumu düşündüm. • • • Gece TV haberierinden birinde Antalya'da bir devenin kurban edilişi gösteriliyordu. Deve gelin gibi süslenmişti. Yol kenarına dizilmiş izleyenlerin ve eli bıçaklı cellatlannın arasında ilerlerken, an- nesiyle babasının arasında, bayramlık giysileri içinde şımarık ve saf bir sevinçle adımlar atan bir küçük kız çocuğuna benziyordu. Cellatlar birden saldırdılar. Hayvancık sarsıldı ve direndi. Adamlar- dan birkaçı (yedi sekiz kişiydıler) onu zaptedip ye- re yıkmaya çalışırlarken ötekiler boynuna sapla- mak üzere bıçaklarını kaldırdılar. TV'yi kaparlım. • • • Arkadaşım ressam Orhan Taylan'ın annesi, ressam ve heykelci Seniye Fenmen'i o günlerden ya birkaç gün önce ya birkaç gün sonra Rumeli- hisarı'nda toprağa verdık. Seniye Hanım'la Or- han'ın Cihangır'deki atölyesinde karşılaşırdık. Bil- dim bileli yalnız yaşayan bir kadındı. Tanıdığım en ipeksi insandı. En ipeksi kadındı. Soylu, mahzurv, sade, zarif ve çok güzeldi. Konuşurken ipeksi se- sini bir kez bile yükselttiğine tanık olmamıştım. Yüzünde, bakışlarında sanki hep ipeksi bir gü- lümseyiş, ipeksi bir anlam vardı. Yıllar var ki gö- rüşmemiştik. Levent'te yalnız yaşadığı atölye- evinde büyük olasılıkla hırsızlık amacıyla gelmiş bi- ri tarafından, kendi ürünü heykellerden biriyle ba- şına vurulup öldürüldüğünü gazete haberlerinden öğrendim. Bu haberierden çoğunda da 'haber de- ğeri' olarak öne çıkarılan Seniye Hanım'ın kişiliği ve olayın acılığı değil, kendi ürünü heykelle öldü- rülmesindeki 7/g/nç'likti. istanbul'un ender bahar günlerinden birinde Seniye Fenmen'i Rumelihisa- n'nda, Boğaz'ın sularını gören bir mezarda topra- ğa verdik. Neruda'nın, yıllar önce çevirdiğim 'De- niz Kızı ve Sarhoşlar Masalı' adlı şiiri o günlerde bir kez daha aklıma düştü ve onu artık hep Seni- ye Hanım'la birlikte anımsıyorum: "Içerdeydi bü- tün o hehfler/ Girdiğinde o, çınlçıplak,/ Içmişler- di ve tükürmeye başladılar onal Nehirden az ön- ce çıkmıştı, hiçbir şey anlamadı/ Yolunu yitirmiş bır deniz kızıydı ol Parıldayan etinin üstüne yağ- dı hakaretler/ İşledi altın göğüslerine çirkefl Ya- bancıydı gözyaşlanna, ağlamadı/ Giysilere yaban- cıydı, giyinmedi/ Izmaritler, yanmış mantariardürt- tüler vücuduna/ Yuvarladılar döşemesinde mey- hanenin kısık gülüşlerle/ Konuşmadı, çünkü ne- dir konuşmak bilmezdi/ Upuzak bir aşkın rengin- deydi gözleri/ Kollan safirdendi/ Dudaklan bir mercan ışıltısıyla kımıldadı, sessizce/ Ve çıkıp git- ti sonunda o kapıdan/ Nehre girergirmez temiz- leniverdi/ Işıklar saçarak, yağmurun yıkadığı be- yaz bir taş gibi, bir kez daha/ Ve bakmadan geri- ye yüzdü bir kez daha/ Yüzdü hiçliğe, yûzdü ölü- müne. " ••• Daha sonra, bir gazetede Orhan'la yapılan söy- leşiyi okudum. Böyle bir ölümü annesine yakıştı- ramadığını söylüyordu. Bence yanılıyordu. Kadı- nıyla erkeğiyle, insan ilişkilerinin böylesineyozlaş- tığı, değersizleştiği bir ortamda, böyle bir kentte; acımasızlığın, kabalığın, katılığın gittikçe daha çok doğal davranış biçimi sayılır olduğu bir ülkede Se- niye Fenmen'e en çok böyle bir ölüm yakışırdı. Ecevit'ten Alevilere enstitü ve cemevi sözü ANKARA (Cumhuri- yet Bürosu)-55. hükümet, 34. geleneksel ve 8. ulus- lararası Hacı Bektaş Ve- li'yi Anma Törenleri'ni düzenleme komitesine 12 milyar liralık katkıda bu- lundu. Başbakan Mesut Yılmaz'ın toplam 150 milyar lira ödenek verdiği Hacıbektaş Beledıye- si'nin Başkanı Mustafa Civan, Başbakan Yardım- cısı Bülent Ecevit'ten Ale- vı kültüriinü araştırmak ve yaşatmak amacıyla ensti- tü ve cemevi laırma sözü aldığını açıkladı. Hacıbektaş Belediye Başkanı Civan, 16-18 ağustos tarihlen arasında' 34'üncüsü düzenlenen geleneksel Hacı Bektaş Veli'yi Anma Törenle- ri'ne >aırdun çeşitli yerle- rinden gelen Alevi yurt- taşlann kalmalan için ça- dırkent kuracaklannı söy- ledi. Civan, siyasi partile- nn Alevi oylannı hedefle- dıklennin bılincinde ol- duklannı belirterek, "AJe- vüerarukseçmekdeğl,se- çilmek istiyoriar" dedi. Civan. önceki gün Baş- bakan Yardımcısı Bülent Ecevit'le görüştüğünü be- lirterek, hükümetin buyıl- ki etkınliklere büyük ilgi gösterdiğini söyledi. Ece- vit'in düzenleme komite- sine 5 milyar, Başbakanlık Tanıtma Fonu'nun 7 mil- yar lira katkıda bulundu- ğunu kaydeden Civan, bu paranın kültürel faaliyet- leri desteklemek amacıy- la venldiğini belirtti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear