19 Mayıs 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 AĞUSTOS 1997 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 .Coen kardeşlerle Tarantino etkisindeki çaylak bir yönetmenin ilk filmi: 'Feeling Minnesota' Yenge-kayınço kaçar, koca kovalarSanı ve Jjaks adındaki Minnesotalı iki düşman kardeşle, ikisinin de âşık olduğu, Freddie adındaki, hoppa, bıç- kın, seksi ve güzel bir genç kadın hak- kmda yapılmış ve malum aşk üçgeni çevresinde dolanan, Bağımsız havalı, ^küçûk bütçeli bir Amerikan fîlmi 'Fe- elingMinnesota'. BirJohnny Cash şar- kısıyla başlıyor 'Feeling Minnesota' |ve bir Bofo Dylan şarkısıyla sona eri- yor). Bütûn jenerik sûresince, 20 yıl öncesinin Minnesota'sına gideriz uzunca bir geriye dönüşle ve akla ka- ra gibi farklı bu iki zıt kardeşin çocuk- luklanndan beri birbirlerinden hiç hoş- laşmadıklannı, hep çekiştiklerini, her bir araya gelişlerinde de sürekli itişip kakışarak hırlaştıklannı anlanz. Ortahk düğünde kanşınca-. Anasının sevgili oğlu Sam (zaten .piknik tip olan Vincent D'Onofrio iyi- ce şişmiş görmeyeli), yapılı, irikıyım, aptal görünüşlü ama uyanığın da önde "gideni, kaba saba, hantal bir ağabey. ,Küçük bir çeteye hükmeden, yörenin zenci bitirimlerinden azılı gangster Red'in (Spike Lee'nin gözde oyuncu- lanndan DeiRoy Lindo) para işlerine bakıyor muhasebeci ayaklarındaki Sam ve bu arada patronundan para da 'tırtıkliyor, onca angut görûnüşûne kar- ,şın. Bütûn derdi, parasını bastınp göğ- ^sünü gere gere, reklam kataloglann- ('dan seçtiği lüks bir evi satın almak. Ev ^alınca malum bir de kadın bulmak ge- tekir diye dûşünüyor besbelli. Benzinci soymak, araba çalmak gi- ^bi küçük voliler vurup sık sık içeri dü- şen, nüfusa kaydedilirken yazım hata- "sı sonucu ortaya çıkmış, garabet bir is- Feeling Minnesota Yönetmen, senaryo: Steven Baigelman / Kamera:WaltUoyd/ Müzik: Karyn Rachman, Los Lobos / Oyuncular: Keanu Reeves, Vincent D'Onofrio, Cameron Diaz, DeiRoy Lindo, Tuesday Weld, Courtney Love, Dan Aykroyd, Arabella Field, Michael Rispoli /1996ABD(Umut Sanat) me sahip küçük kardeş Jjaks (Keanu Reeves de bir hayli irileşmiş, kalınlaş- ıruş bu genç yaşında) da yine hapisten yeni çıkmıştır ve annesinı (gençliği- mizin çıtı pıtı, sanşınfistıklanndanTu- esday VVeJd, ponpon bir pamuk nineye dönüşmüş ne yazık ki) kırmamak için kalkıp angut ağabeyinin ve zorakı yen- gesinin, mafya dayatması düğününe çıkagelir. Küçükken, annesi babası ay- nldığında annesi lapacı Sam'i seçmiş, 8 yaşındaki Jjaks evden gitmiştir ve bu olay belli ki küçük Jjaks'in ruhunda derin yaralar açmıştır! "30'una 20'sinden daha yakuı", yü- rekli. dişli, güzel, seksi sanşın kadın Freddie (bir kaç yıl önceki Jim Carrey güldürüsü 'Maske'yle yıldızı parlayan. oyunculuktan pek nasibini almasa da, çekıciliğiyle seyircinin gözünde ve gönlünde güller açtıran, şeker gibi bir kız gerçekten Cameron Diaz) ise, zen- ci Red'in paralannı arakladığı gerek- çesiyle öfkesini çektıği haşin gangster tarafindan yakalanıp itile kakıla ve yer- lerde sürüklene sürüklene muhasebe- ci Sam'la evlenmeye mecbur edilir. 'Ruh Tanrı'nın, bedense bizim! J Bugün gösterime giren "Ras- putin*", deli papaz olarak tarihe geçmiş, son Rus Çan ve ailesi üs- tünde nüfuz kurarak 1917 devri- miyle yıkılan Rusya'nın 20. yüz- , yıl başlanndaki son döneminde 'etkili olmuş, öldürülmesi de ina- 'nılmaz bir söylenceye dönüşmüş Grigoriy Yefımoviç Raspırtin'in (1865-1916) esrarengiz yaşa- "rripykü^ünü anlatıyor,, tarihsel "gerçefc lefe ^ayanarak. Ashnda ne papaz ne de deli olan, sıradışı yaşamı romanlara, r fılmlere konu edilmış, adı nere- deyse korku edebiyatının ana fi- 'gürlerinden biri olarak 20. yüzyı- hn belleğine yerleşmiş, şehvet düşkünü bu "kanlı papaz". hip- r notize gücüne sahip, ucuz şaraba ve çingene orospulara zaaf du- "yan, Meryem ananm da zaman "zaman kendisine göründüğü(!), Sibiryali, yoksul bir köylü çocu- 1 Tıplcı Rasputin'in söylediği gi- bi. 1917 Sovyet devriminin ar- "dından kilitli tutulduklan evin Ibodrumunda kurşuna dizilerek "katledilen Çar Nikola'yla bütün -ailesinin bir çukura gömülmüş Tesetlerinden geriye kalmış ke- mıklerinin, 1991'de Sibirya'da bulunmasmı gösteren sahneyle /açılan fılmde, çocukluğundan iti- baren ermiş ve iyileştirici olarak 'ünlenen, Pokrovskoylu, din be- -zirgânı. şarlatan, sefil ve sefih Rasputin'in görkemli saray ya- vşamuıa transfer oluşunu izliyo- ruz. Çar 2. Nikolay'ın (lan McKetten) hemofıli hastası oğlu Çareviç Aleksey'i telkin gücüy- le iyileştirince, Alman asıllı Ça- riçe Aleksandra (Grrta Scacchi), kulu kölesi oluyor Rasputin'in (Alan Rickman). "Ruh tannnın, beden bizun" diyerek zevk ve sa- faya dalan Rasputin hem iktida- nn keyfıni sûrüyor hem de ken- disinden lütuf dileyen, aralannda krahyet aılesınden, kocasınca tat- min edilemeyen soylu düşeslerin de bulunduğu kadınlan sıraya di- ziyor, kargaşa içindeki ülkede söylentiler ayyuka çıkarken ve basının eleştirileri de gitgide kes- kinleşirken 300 yıllık Romanov iktidannın son çan 2. Nikolay da, her şeyi bilme ve yapabilme özel- liğine sahip, ünü tüm ülkeye ya- yılan bu şarapçı, kadın düşkünü, uyanık enniş-papazın garip ka- rizmasına karşı koyamayıp tes- lim oluyor sonunda, doktorun (David VVarner) ve başbakanının (John WDO<I) söylediklerini ku- lak arkası ederek, Saraybosna'da, bir Sırplı tarafindan arşidük Fer- dinand'ın katledilmesiyle patlak veren 1. Dünya Savaşı yıllan fo- kur fokur kaynayan Rusya'da Bolşevik İhtılali'nin adımlannı hızlandınrken, artık Meryem anasını sıkça göremez olup sefa- hat hayatına batmış, özellikle Ça- riçe'yle küçük Çareviç üstünde çok etkili, ermiş ayyaş Raspu- tin'in saltanatı da çok tepki alır hale gehniştir. Rusya'yı bu bela- dan kurtarmaya kararh, çann ku- zeni Prens Yusupov (James Fra- in), zehirli şaraba ve yiyecekJere bana mısın demeyen Rasputin'i ancak tabancayla 3-5 kurşun sı- karak öldürebiliyor. Arahk 1916'da. Ve "kutsal pe- der",Petrograd'm Petrovski köp- rüsünden atılarak sulan boylar ölü olarak. Çar'la Çariçe ve kra- liyet ailesi de Rasputin'den bir buçuk yıl kadar sonra öldürüle- cektir Bolşeviklerce... Yaklaşık 10 yıl kadar önce ABD'de başanh "Brooklyn'e Son Çıkış" fılmiyle yaptığı çıkı- şın arkasını getiremeyip Madon- na'ya çektiği "Body of Evidence - Kanıt Vücutlar" gibi paspal seks-gerilim yapımlan imzala- yan Ahnan asıllı üB Edel'in yö- nettiği "Rasputin", sinemasal bakımdan çokça önemsenecek bir eser olmamakla birlikte be- lirgin bir görsel düzey tutturan, gerçekçi bir yaklaşımla kotanl- mış, uzun tutidmuş finaline kar- şın yer yer ilgiyle seyredilen bir biyografik fîbn. Yönetmen Uli Edel'in 3-4 us- ta oyuncuyu bir araya getirdiği kadro ıse göz alıcı. Özellikle Ras- putin rolünde, ustaca yorumuyla filmi sürükleyen Alan Rick- man ın çekici kıldiğı "Raspu- tin", bu tür ele alınan dönemin at- mosferini de duyumsatan, sıra- dışı yaşamöykülerine ve tarihe tutkun seyirciye ilginç gelebilir sanınz. Tarihe Hollywood yaklaşımıy- la bakan fihnlerin kuruluğundan birölçüde sıynlan "Rasputin"ın. sokaktan saraya yükselmiş bu ga- rip, gizemli Rus serüvencinin ka- ranlık yaşamını, klişeleşmiş yan- lannı oldukça törpüleyerek, in- sani ve gerçekçi boyutlanylakar- şımıza getirdiği söylenebilir. Çünküangut Sam'la Freddie'yi evlen- dirmek, Red'in genç kadına verebile- ceği en kötü cezadır! Düğünde gördü- ğü Jjaks'a anında kesılır cam sıkkın güzel Freddie. Tabii Jjaks de genç kadına ilgisiz değildir, her ne kadar ilk görüşte aşka inanmasa da. Tanışüktan 5 dakika son- ra, birbirlerinin çekimine fena kapılan kayınbiraderle yenge, tuvalete kapa- nıp şipşak düzüşürler. Hızlannı alama- yıp vites koluna çarpan ayağın hareket ettirdiği arabada bir posta daha sevişir- ler kıyasıya. Bu arada gidip bir koşu beceriksizce bir soygun yapar Jjaks ve hediye alarak ağabeyinin düğününe döner. Ama memnun etmek için çır- pındığı annesi ansızın ölüverir düğü- nün orta yerinde. Özenti bir çorba Çocukluğunda annesinin götürüp gezdirdiği, üstelik Ann Margret'le de tanıştırdığı Las Vegas'ta, parlak ışık- !ar altında dans eden, kırmızı tüylü, seksi bir şov kızı olarak yaşamanın ha- yalini kuran Freddie'nin derdi imanı paradır aslında. Canını kurtarmak için herkesi kullanır fettanca, gangsterler- ce koluna Slut-Sürtük sözcüğü kazın- mış güzel sanşın. Dilber yengemiz, şaşkm ve aşk vur- gunu yemiş kayınbiraderini kafaya alınca birlikte kaçmaya karar verirler Freddie'yle Jjaks. Sam'ın zenci gangs- terden hortumladığı paralara da kon- mak isterparagöz Freddie. Ve âşık çift kaçar, genelde züccaciyeciye girmiş fil gibi davranan ve güzel kansının kardeşiyle kaçışının, kalbi kınk bir hayvana dönüştürdüğü Sam'la, tüm bu koşuşturmacadan belki ben de bir parsa kapanm hesabındaki, üçkâğıtçı ye- rel polis Dan Aykroyd da çiftin peşinden kovalar... Düğün sahnesinden sonra tam bir 4 yol filmi' bekliyorbizi derken şiddet dozunun (Sam hayvanının şiddet eylemleriyle) gitgi- de yükseldiği, macerayla kanşık birkara komedi de- nemesine dümen kıran 'FeeüngMinnesota'da aşk, nefret, ihtiras, şantaj, cina- yet, soygun, vb. gırla gidi- yor. Sundance destekli ta- ze sinemacı, Kanadalı Ste- ven Baigelman'ın yazıp yönettiği ilk fîlmı olan 'Feeling Minnesota', çok beylik aşk üçgeni kalıbını, iki kardeşin de aynı kadı- na körkütük sevdalandığı 'kardeşimin aşkısm' du- rumlanna uygulayarak eğ- lendırici olmanm yollan- nı arayan ancak özenti bir çorba olmaktan öteye gi- demeyen bir çalışma. YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... New York'ta Bir Çılgın / A Couch In New York ' Henry (William Hurt), New Yorklu yorgın ve nişanını yeni bozmuş bir ruh doktDrudur. Tatil yapmak amacıyla gazeeye verdiği ilanda, New York'taki dairesiyle Paris'teki bir daireyi altı hafUlığına takas yapmak isteciğini belirtir. Gazetedeki bu ilanı göriip fırsatı İcaçrmak istemeyen Beatrice (Juliette Sin«;he), Paris'te yaşayan hayat dolu Ve hıreketli bir dansçıdır. !Herıkisi de kendi kişiliklerini yansıtan .bir syna görünümündeki evlerinden altı lıaftılığma aynlacaklar ve farklı işehrlerde ister istemez birbirlerinin lyaşsdıklan ortama uyum Isağkmaya çalışacaklardır. ;Beance; Henry'nin evinde ^arzna uygun renkli ve dağınık bir ;yaşan süreTken, Henry de Paris'te, ;Bearice'in evini derleyip toplamanın ;yan sıra bir de genç kadınm eski erkek ;arkıdaşlanyla da başetmek zorunda [kalr. Ancak bu iki insanın aşkta ;bulışmalan için kader altı haftanın ;dolnasını beklemeyecektir... •Bıifûnden itibaren sinemalanmızda göserime girecek olan ••Nı* Yorkta Bir Çügm", •Bel:ikalı tanınmış kadın yönetmen jdımtalAkerman'ın 1995 'te çektiği, jfarllı yaratılışta iki insanın ve Paris- •Nev York arasında yaşanan romantik biraklambacın öyküsünü anlatan yer yer komik öğelerin ağır bastığı dokunaklı bir fılm. Ülkemizde birkaç yıl önce tstanbul Film Festrvali'nde gösterilen "Nuit Et Jour / Gece Ve Gündüz"üyle tanıdığımız Akerman, sinemaya ilk kez 1968'de çektiği "SauteMaVılle/ŞehrimiGeç'' adlı filmle adım atmıştı. "New York'ta Bir Çügm"da baş rollerde Kieslowski'nin "Trois Couleurs Bleu / Üç Renk Mavi" ve Anthony Minghella'nın Oscar'lı fılmi "The English Patient / fngiliz Hasta'"nın başanh oyuncusu Juliette Binoche ile ünlü aktör VVUham Hurt var. Bu özgün filmin müziğiyse, Akerman'ın 1991 yapımı "Gece Ve Gündüz" adlı fılminin muziğine de imzasını atmış olan Sonia Wieder Atherton'a ait. Dava / The Chamber Bugün gösterime giren bir diğer fîhn de John GrishanTın, 1994'te yazdığı romanından yola çıkılarak sinemaya uyarlanan "The Chamber / Dava". "The Fırm", "The Cuenf ve «The Pelkan BrieP gibi best-seller olmuş popüler kitaplann yazan olan Grisham. "The Chamber"da, günün birinde ailesinin karanhk geçmişiyle ilgili sırlan öğrenmek zorunda kalan idealist bir genç avukatm öyküsünü anlatıyor. 1967'de iki küçük çocuğun bombalanarak öldürülmesi olayında suçlu bulunduğundan ötürü Mississippi'deki bir hapishanede ölüm hücresine konan Sam CayhaO (Gene Hackman), gaz odasmda idam edileceği günü beklemektedir. Bir gün kendisini ziyaret etmeye AdamHall (Chris O'DonneO) adında genç ve tecrübesiz bir avukat gelir. Sam Cayhall'ı kurtarmaya çabalayan Adam Hall, kısa süre sonra idam mahkûmu bu yaşlı adamın gerçekte büyükbabası olduğunu öğrenecektir... Grisham'ın, herhangi bir entrikaya dayanmadığmı, doğrudan doğruya insanlan anlatan basit formüllere dayalı bir yapıt olduğunu savunduğu "Dava"'da, başrolleri daha önce "Riot" ve "The Domino Prindple" gibi filmlerde de cezaevi sahnelerini canlandırmış olan iki Oscar ödüllü aktör Gene Hackman ve parlak genç oyuncu Chris O'Donnell paylaşıyorlar. *Dava"da kadın başrol oyuncusuysa, eşsiz Faye Dunaway. Belirgin biçimde gerilim unsurlan taşıyan bu görkemli filmin yönetmeniyse James Foley. Senaryo yamah bohça Son dönemin modasına uyarak değışik türleri har- manlayıp esprili, şamatalı. renkJi bir kokteyl yapma- ya soyunmuş çaylak yö- netmen Steven Baigel- man'ın belirgin Tarantino etkisinde kotardığı, yer yer Coen kardeşlerin 'Bto- od Simple-Kansız'ını da çağnştıran 'Feeling Min- nesota'sı, baştan sona tak- lit izlenimini verdı bize. Kara fîlm, yol filmi, po- lisiye macera, kara kome- di, vb. türlerinin klişeleriy- le kahramanlanndan seçil- miş bir yapıya oturtulmuş bu ilk fılminde hem aşk, tutku, aldatma. şiddet öy- küsü anlatmaya girişen, hem de sözümona kara mizah yapmaya kalkışan Baigelman, rahathkla sey- redilen ancak hiç de doyu- rucu olamayan, yavan bir iş kotarmış sonuçta. Filmin orta yerinde öl- dürüp sonra yeniden can- landırdığı (!) Freddie baş- ta olmak üzere tüm karak- terler iğreti ve derinliksiz, senaryo ordan burdan alın- tılı yamah bohça, anlaümı çat pat hecelemeyi sök- müş, ama daha cümle ku- ramayan bir sinema dili, ruhsuz oyunculuklar ve genelde grunge ağırlıklı şmgırdak müzikler... Adını Soundgarden'in bir şarkısından alan 'Fe- eling Minnesota'yı bir çır- pıda izleyip tüketiverdik özetle ama, şarkı sözlerin- deki Minnesota'yı kesin- Hkle hissedemedik sonuç- ta. Tarantino'nun, Coen'le- rin açtığı yoldan giden acemi bir bağımsız sine- macının, günün geçerli modalanna uyarak, yakın dönemin kilometre taşı ol- muş kimi fihnlerinin ner- deyse 'suyunun suyu ve tekran' diyebileceğimiz bu ilk yöneönenlik dene- mesinde yaya kaldığı ke- sin. Seyretmekse size kal- mış. Cameron Diaz sizin de içinizi açabilir belki! KEDİ GOZU VECDİ SAYAR htibin'e Kaç Var? Millryet gazetesinde bir süredir "Türkiye 2001 - Dö- nüşen Türkiye Forumu" başlıklı biryazı dizisi yayım- lanıyor. Çeşrtli alanlardaki değişimi yansıtarak, Türki- ye'nin dünü, bugünü ve yannına ışık tutmayı amaçla- yan bu dizkje, dün de kültür alanının sorunlan yer alı- yordu. Yazıyı okuyan kediler pek bir heyecanlandılar. "Küresel Festivaller Diyan" başlıklı yazıda anlatılanla- ra bakılırsa, "Kültürde etnik kımliklerie küresellik sen- tezhalinegetihliyor. Buanlamda Anadolu'yayayılan uluslararası kültürel faaliyetler devreye g/nyor^muş! Vay canına dedi kediler, meğer biz bu memteketi hiç tanımıyormuşuz! Yazıda, sanatı geniş kitlelere yayma çabasına giren CumhuriyetTürkiyesi'nin olumlu çabalanndan söz edi- lerek, devtetin kültürel etkinliklere verdiği desteği azalt- ması sonucu, özel girisimin bu alanda öncü bir rol üst- lenmeye başladıgı belirtiliyor. Kuşkusuz, özel sektörün desteği ile etkinliklerini sür- düren istanbul Kültür ve Sanat Vakfı gibi kuruluşlann variığı, bugün için küttür alanını çöileşmekten kurtan- yor. Tiyatro'dan caza, müzikten sinemaya, plastik sa- natlara uzanan genış bir yelpazede son derece önem- li etkinliklere imza atıyor İKSV. Ama, toplumumuzun kültürel gelışmesi için sağlan- ması gereken desteği yalnızca özel sektörden bekle- mek ne derece gerçekçi? Hele, Zehra Güngör'ün be- lirttiği gibi "Popülerkültürün tüketicısının oldukça ge- niş olması, sermayenin alt kültüriere daha çokyatınm yapmasına yol açıyor"sa... Türkiye, Bülent Berkman'ın aynı sayfada belirttiği gibi bir çelişkiler ülkesi: "Biryanda her gün sayılan ar- tan ve giderek üç büyük kent tekelinden çıkarak tüm Türivye'ye yayılan festivaller; bu festivallerin birçok Avrupalı organizatöre parmak ısırtacak programlan, yıldızlan; mekânlara sığmayan kalabalıklar... Öteyan- dan, 'Ben onu izlemezsem ölürüm' diyen, ama izle- mek istediği sanatçı ya da topluluğun adını söyleme- yi bile beceremeyen bir kitle... Sanat-kültür dergileri- nin satışlannın yirmiyıl önceye göre yüzde elli oranın- da düşmesi..." Festivallerin işlevini tartışacak değilim elbette. So- ru şu: Festivaller tek başına bir ülkenin kültürel yazgı- sını ne kadar etkileyebilir? Eğitimde sanata yer veril- mediği sürece, kitle iletişim araçlan kültürel gelişme- nin dinamık unsurlan olarak devreye sokulmadığı sü- rece, yaşadığımız küttürel erozyonun önlenmesi müm- kün mü? Kuşkusuz, festivaller aracılığı ile nitelikli bir seyirci kitlesı yetiştinlebilır, hatta bu seyircinin üç bü- yük kent dışına tasması da sağlanabilir. Ama, küttürel gelişmenin salt sponsorlar desteği ile gerçekteşebile- ceğine inanmak için biraz fazla tyi niyetli olmak lazım. ••A- Bu köşede sık sık yinelediğimiz 'sanatsal kurumla- nn özerkliği', 'sivil toplumun kültürel gelişmedeki be- lirieyid rolü' savlan ile çeliştığim sanılmasın. Devletin sanat alanında 'belirieyid' değil, 'özendirici, destek- leyici' bir işlev üstlenmesini istemekle, devletin bu alandan elini çekmesini, bu görevi özel sektöre dev- retmesini istemek aynı şey değil. Tam tersine, devle- tin, Anayasası'nın 64. maddesinde yer alan "sanatı ve sanatçıyı koruma, sanatın yaygınlaşmasını ve sevilme- sini sağlama" görevini anımsayarak, bu işlevin hangi koşullarda sağlıklı btçimde yerine getirilebileceğini tar- tışmakta yarar var. Küttürel gelışmenın ivme kazanabilmesi içjn, toptu- mun farklı kesımlennin el ete vermesı gerekiyor: Mer- kezi yönetım, yerel yönetimler ve özel sektörü, eğitim kurumlan, gönüllü kuruluşlan ile sıvıl toplum mekaniz- malan. Bu üçünün bırlikteliği sağlanabilirse, işte o za- man Türkiye çağdaş uygariık düzeyi ile yanşabılir bir konuma gelebilir. Yalnızca devlete, ya da yalnızca özel sektöre daya- lı bir kültür politikasının sonuçlannı görmek o kadar zor değil. Biraz çevremize bakmak yeterli. Eski sosyalist blok ülkelere, 'gejişmiş' Batı ülketerine... Türkiye'de devletin kimi zaman karariı kimi zaman 'mahcup' birşekilde izlediği küttür politikasınm sonuç- lannı ise hep birlikte yaşıyoruz. Sonuçtan pek mem- nun olduğumuz söylenemez. Öyle ise Amerika'yı mı ömek almak gerekiyor? Ne dersiniz, orta halli bir Amerikah'nın kültür düze- yi pek mi imrenilecek durumda? Fırtınadan kaçarken doluyatutulmak istemeyenlere kedilerin tavsiyesi, Do- ğu Avrupa ülkelerindeki sanatçılann bugün içine düş- dükleri bunalıma bir göz atmalan. Ve "Küttür ve sanatyaşamında beklenti artık tama- men özel sektöre dönüyor" cinsinden aldatıcı formül- lere bel bağlamamalan... ••• Bu toz duman arasında, kedilerin gönlünü ferahla- tan bir haber Devlet Planlama Teşkilatı'nın yönetimi- ne, Türkiye'nin OECD nezdındeki Büyükelçisi, eski DİE Başkanı Orhan Güvenen geliyor. Bu değerlı bılim adamının 2007 ve 2017 yıllanntn Türkiyesi için yaptığı projeksiyonlar ve hazırladığı pro- jeler heyecan verici. Pek çok plancının, ekonomıstin farkında olmadığı ya da önemsemediğı bir şeyı bilryor Güvenen; küttürel gelışme olmadan toplumsal kalkın- manın olmayacağını. Konuşmalannda, çok sık duyma- ya alışmadığımız kavramlara yer veriyor "Bürokrasi, uygulayıcılar, sivil örgütler ve halk arasındaki koordi- nasyonun sağlanması gerektiğinden", "Türkiye'nin bir dünya devleti olmasının önünü açacak en önemli boyutlardan birinin kültürel boyut olduğundan" söz ediyor. Türkiye'nin küttür-sanat yaşamına yepyeni pers- pektifler sunacak gibi görünüyor DPT'nin yeni müste- şan. Paris'li kediler bir dost yitirdi, ama Türkiye, bu işten kazançlı çıkacak gibi görünüyor. Rıfat Hgaz Gülmece Öykü Yapışması sonuçlandı • Kiiltiir Servisi - Türk edebiyatının en büyük adlanndan "Hababam Smıfi". "Karartma Geceleri" ve benzeri birçok eserin unutuhnaz yazan Rıfat Hgaz adına, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Bakırköy Şubesi tarafindan gerçekleştirilen "Gülmece Öykû Yanşması" sonuçlandı. Seçici kurul üyeliklerini Müjdat Gezen, Sulhi Dölek, Kandemir Konduk, Bensu Kaya ve Tuncer Cücenoğlu'nun yaptığı yanşmada Büyük Ödülü, Canan Tan'ın "Sol Ayağımın Başparmağı" isimli öyküsü ile Serpil Ural'ın "Cin Ahmet" isimli öyküleri paylaştı. Özendinne Ödülü'nü alanlar ise şöy\e belirlendi; Ahmet Önel "Rejimzede", Süleyman Ekim "Türbanlı Ceviz", Atay Sözer "KJtap Okuma Sanatı", llkin Acatay "Oykünün Öyküsü", Cemal Erten "Paşa", Atakan Uğur "Dişi Ağnyan Asker", Hikmet Kurter "Doğanın Dengesi", Nazif Kurucu "Kupon". Yanşmada dereceye girenlerin ödülleri ise ekim aymda verilecek. BUGUN • RUMELİ HtSARI KONSERLERİ kapsammda Rumeli Hisan'nda saat 21.00'de Şebnem Ferah' dinlenebilir. • BEYOĞLU StNEMASI'nda yaz şenliği kapsamında "Postacı" filmi izlenebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear