22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 TEMMUZ 1997 CUMARTESİ HABERLER Jet karar Çüler'in dosyasına takipsizlik ANKARA (Cumhuriyet Biirosu) - Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı, DYP lideri Tansu Çiller'in "CIA ajanı~ olduğu suçlamasıyla ilgili dosya hakkında. "gerekli deül olmadığT gerekçesiyle "takipsizlik" karan verdi. Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Çiller'in, "CIA ajanlığı" ıddialan ile ilgili olarak İP Genel Başkanı Doğu Perinçek'in suç duyurusu hakkında takipsizlik karan verdiklerini bildırdi. Savcı Yüksel, "İsnat edilen suçla ilgili dosyada kesin delil yok. Bu nedenle takipsizlik karan verdik. Şimdi dosya tamamen kapannuş oldu. tddia sahibi yeni bir delil verirse dosya yeniden açılabilir" dedi. Konuyla ılgılı ınceleme yapan Genelkurmay Askeri Savcılığı, önceki akşam dosya ile ilgili olarak görevsizlik karan vermiştı. Susurluk Sağlar'dan Yılmaz'a soru ANKARA (Cumhuriyet Biirosu)-TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu uyelerinden CHP lçel Mılletvekılı Fıkri Sağlar, Başbakan MesutYılmaz'm yanıtlaması ıstemiyle verdiğı soru önergesinde, "Susurluk çetesine örtiilü ödenekten ödeme yapüdı nu? Abdullah Çatİı'mn arkasındaki sryasi güç kimdir" sorulanna yanıt ıstedi. Sağlar, önergesinde şusorulan yönelttı: - MlT Kontr-Terör Daire Başkanı Mehmet Eymür duruşmada "Çath, lüks içinde yaşıyordu, bunun kaynağının legal okluğunu biüyonım" demiştir. Bu ıddıa hangi bilgilere dayanmaktadır? Çath'ya tstanbul DGM'de açılan Susurluk çetesı davasına konu olan yasadışı örgütün faaliyetleri için örtülü ödenekten herhangi bir ödeme yapılmış mıdır? Söz konusu kişiye veya ilgili olduğu şırketlere de\ let ıhaleleri venlmış midir? - Eymür ifadesinde, "Çatn'nın bütün eyiem ve ilişkilerini biliyordum. ilgililere birkaç kez söyledim" demiştir. Bu ilgıliler kımlerdir? Bu bilgilere rağmen, Çatİı'mn bakan gıbi gezmesine müsaade eden yetkililer kımlerdir? - Eymür. "Devletin menfaatleri ağır basıyorsa bazı suçlar gözardı edilebilir" demiştir. Bu açıklama hukuk devleti ilkelerine uygun mudur? usak Cezaevinde kavga: 2 kişi öldü UŞAK (Cumhuriyet) - Uşak E Tipi Cezaevi'nde adli tutuklular arasında çıkan kavgada iki kişi öldü. Edinilen bilgiye göre olay. dün sabah saatlerinde adli tutuklu ve hükümlülerin kaldığı 2. koğuşta kumar yüzünden çıktı. Kavgada, Hamdi Keskin(25)iletsmail Ekinbiçer(39) tabancayla vurularak ağır yaralandı. Keskin ve Ekinbiçer kaldınldıklan cezaevi revirinde yaşamrm yıtirirken daha sonra otopsi için Uşak Devlet Hastanesi'nde gönderildi. Olaya Uşak Cumhuriyet Başsavcılığı'nca el konularak soruşturmaya başlandı. Savcılık yetkılılen, olaym meydana geldiği koğuşta görevlilerce yapılan aramada 1 adet 14'lü tabanca ile 2 şarjör ve 6 mermi kovanı bulunduğunu bildirdiler. Ankara Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Sevimli'den cezaevleri gerçeği 'Terör tüccarları var'EVtNGÖKTAŞ ANKARA - Ankara Cumhuriyet Savcısı Zeke- riya Sevimli, cezaevleri so- rununun Türkiye"yi ulus- lararası platformda zor du- rumda bıraktığını belirtti. Sevimlı, cezaevlerinin ge- leneksel yapısını kaybetti- ğini bildirirken "Güceda- yah koğuş ağahğı kurumu, yerini paralı uyuşturucu kaçakçılannın iktidanna terk etmiştir. Gerçek siya- si mahpuslann yerini terör tacirleri ahnışür" dedı. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tutukevleri Genel Mü- dürlüğü'nde uzun yıllar tetkik yargıcı olarak görev yapan Sevimli, "cezaevle- ri" ile ilgili hazırladığı ra- porda, yüzyıllardır insan- lara itici gelen kavTamlar olan "hapBvecezaevrnin, özgürlüğü bağlayıcı ceza- lara alternatif çözümler bulununcaya kadar var ol- maya devam edeceğini be- lirtti. Sevimli, devletin, öz- gürlüğü bağlayıcı cezayı hukuk çerçevesinde yeri- ne getirmekle görevli ol- duğunu anımsatırken, Türkiye'de cezaevlerinin uzun bir süreden beri ken- dilerindeıı beklenen işlev- leri yerine getirmediğini belirtti. Sevimli, Türkiye'de ce- zaevleri sorununun, "sos- yo-poütik ve ekonomik ne- denler, hukuki altyapı ye- 69 gün süren açlık grevini gerceklestirenler 'Uğruna ölünecek idealler olmalı' KEREMILGAZ Kimse öleceklerine inanmıyor- du. Ancak geçen yıl 21 temmuzda TKP-ML örgütü üyesi olduğu id- diasıyla Ümraniye Cezaevi 'nde tu- tuklu bulunan Aygün Uğur'un ölüm orucu direnişinin 63. günün- de yaşamtnı yitirmesinin ardından Türkiye ve Avrupa'nın gündemi değiştı. 69 gün süren ölüm orucu direnişi Türkiye'de cezaevlerinde 12 Eylül sonrası hayata geçirilmek ıstenen antidemokratık uygulama- lara da engel oldu. Cezaevlerinde daha demokratik bir yaşam için ölümü göze alan yüzlerce tutuklu ve hükümlü, ge- çen yılın Türkiye gündemini sars- mıştı. Cezaevlerinde geçen yıl ölüm orucu eylemine katılanlar, "İnsanlann her zaman ölümü gö- ze alacak ktealleri olmaudır" dıye konuşuyorlar. Işçi Hareketi Yazıiş- leri Müdürü olarak görevini sür- dürdüğü sırada gözaltma alınan Mehmet Akdemir, "yardun ve ya- taklık" suçlamasıyla yargılanarak Bayrampaşa Cezaevı'ne konul- muş. 69 gün süren açlık grevinde birinci ölüm orucu ekibinde yer alan Akdemir, eylemin nedenleri- ni şöyle açıklıyor: " Kişinin yaşamını feda etmeyi göze alan eylemi başlatma nedeni- miz bu ölümden beter bir ortamda yaşayıp yaşamamakla ilgilrydi. Sin- dirme poütikasL tek tek hücretere koyup iü'rafçılaşürma. bizteri bu yoİa Hti Cezaevleri dışında da Idt- leierin kendilerini ifade etme aşa- masında da aynı durum söz konu- suydu. Bir korku ortamı yaranl- mak istenrvordu. Bu süreci ancak böyle bir eylemle aşabüecektik." Eylemin Avrupa'da da ses getir- mesi amacuıa ulaştığını gösterdi- ğini anlatan Akdemir, başta döne- min Adalet Bakanı Şevket Ka- zan'la birlikte bürokratlann, anala- nn baskısına dayanamadığını söy- ledi. "SosyaKzmin prestij kaybuıa uğradığı bir süreçte insanlarölmez diye düşündüler. Hatta Sağük Ba- kanlığı bizun yemek yediğimizi dü- şündüğü için hastaneye doktorlar göndertip kanörneklerimizi aktart- n" diye konuşan Akdemir, eyle- min son günlennde çift görmeye başladığmı anlatıyor. Eylemin sa- dece cezaevi için değil. Türkiye için yarar getirdiğini öne süren Ak- demir, cezaevlerinde demokratik- lesmenin orurmasını sağladıklan- ru söylüyor. En büyük mutluluğu direnişin sona erdiği gece yaşadık- lannı belirten Akdemir, "Anlaşma sağlandığı gece koğuşlarda zafer havası ve coşkusu vartü. Zaten ilk şehidimizi verdiğimizde kazandı- ğımLfl anlanuş&k, çünkü kararuh- ğımızı anladılar" dıyor. Direnişe katılanlar, eylemin so- nucunda, baskıyla birtakım şeyle- rin kabul ettirilemeyeceğinin gö- rüldüğünün anlaşılmasının en bü- yük kazaçlan olduğunu düşünü- yorlar ve şöyle konuşuyorlar: "Önemli olan onurhı bir yaşam- dır. Yeniden böyle bir baskry ta kar- şılaşüırsa aynı tepki gösterilir. tn- sanlann özgür bir iilkede yaşama- sı için direndik, öJümleri göze al- dık. Bugün dışandayız ama inanc- larumzdan vazgeçmeyeceğiz. Ölümün içeride veya dtşanda ol- ması çok önemlideğiL Oiene kadar nasü yaşadığın önemli." m orucunda leranüdı tstanbul Haber Servisi - 1996 yılı Temmuz ayında cezaevlerinde yaşa- nan süresiz açlık grevi ve ölüm oru- cunda ölen 12 tutuklu ve hükümlü, bir grup öğrenci ve aileleri tarafından 2 ayn gösteriyle anıldı. Istanbul Universite Öğrencileri Ko- ordinasyonu'na bağlı yaklaşık 50 öğ- renci dün konuyla ilgili açıklama yap- mak için Galatasaray Meydanı'nda toplandı. Öğrencilerbasınaçıklaması- na başladığı sırada meydana gelen po- lis, öğrencilere müdahale etti. Polisin bazı öğrencileri gözaltına alma girişi- mi de Oğretim Oyeleri Sendikası üye- lerince engellendi. Anadolu TtYAD'lı (Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ve lnsan Haklan İçin Yardımlaşma Demeği) ai- leler de ölüm orucunda ölenleri anmak için Osküdar E Tipi Kapalı Cezaevi önünde bir basın açıklaması yaptılar. (Fotoğraf: KAAN SAĞANAK) tersiztikleri, persond veyö- netim sorunlan, maü. fîzi- ki yapı ve donanım yeter- sizfikleri''nden kaynaklan- dığını bildirdi. Cezaevleri sorununa si- yasal yaklaşımlann popü- list, akıl dışı ve medyatik olduğunu kaydeden Se- vimli, sorunun kamu gü- venliğini tehdit edici bo- yutlanna karşın, henüz tu- tarlı ve uzun vadeli bir in- faz politikasının oluşturu- lamadığını belirtti. Sevimli, raporunda, si- yasi propaganda amaçlı is- yan, rehin alma, açlık gre- vi ve firar gibi olaylar kar- şısındaki uygulamalann günübirlik, baştan savma ve tavizkâr olduğunu vur- guladı. Sevimli, şunlan kaydetti: "Bu tutum mafy a baba- lannı ve ve terör tacirleri- ni azdırmış, savunmasız personeli ise yıldırmıştır. Kurumlar, sadece içinde yaşayanlar için değil, tiim toplum için tehlike kayna- ğı haline gelmiştir. Saban- cı suikasündan mafva ci- nayetlerine kadar toplumu sarsan birçok olay, cezaev- lerinde planlanıp yönlen- dirilmiştir. Organize suç faiDeri ve terörist unsurlar yülardır cezae\ lerinde > ar- gısız infazlar > apmaktadır. Devlet egemenliğinin ol- madığı yerde adam öldür- mek, 70 metre tünel kazıp firar etmek, telefonla cina- yet talimatı vermek. gün- lük gazetelere demeç verip devlete ve rejime meydan okumak olağandır. Devlet cezaevlerine hâkim olmak kararlüiğını göstermedik- çe bu durum sürecektir. Iç göç, çarpık kentleşme, si- yasi istikrarsızlık. ekono- mik krider yeni suçlu pro- rüleri ortaya çıkarmışbr. Güce dayalı koğuş ağahğı kurumu, yerini paralı uyuşturucu kaçakçdannın iktidanna terk etmiştir. Gerçek sryasi mahpuslann yerini terör tacirleri almış- ür. Yeni mahpus takipleri- nin sıradan ve geleneksel yöntemlerle muhafaza edi- lemeyeceği yaşadıklanmız- la kanıtlanmıştır.'" Sevimli, afbeklentisinin de kurumlarda huzursuz- luğa neden olduğunu ve cezalann caydıncı etkisini azalttığını ileri sürdü. Açhk grevlerinde 15 yılda 27 can MİYASE tLKNUR 12 Eylül Askeri darbesinin ilk günlerin- de özellikle Diyarbakır ve Mamak cezaev- lerinde siyasi tutuklular üzerinde uygula- nan şiddet ve psikolojik baskı o dönemde uygulanan sansür nedeniyle kamuoyuna ye- terince duyurulamıyordu. Siyasi tutuklular basın ve yayın üzenndeki sansürü delmenin yolunun ölüm oruçlanndan geçtiğine inana- rak açlık grevine başladılar. 14 Temmuz 1982 tarihınde Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde başlayan ölüm orucu. PKK davasından yargılanan 21 yaşındaki AliÇiçek,30yaşındaki KemalPir,27 yaşın- daki Mehmet Hayri Durmuş ve 26 yaşında- ki Aktf Yıunaz'ın ölümüyle sonuçlandı. Bu ölümlerden iki yıl sonra 12 Nisan 1984 yılında Metns Cezaevi'nde Dev-Sol ve TlKB'li siyasi tutuklular tek tip elbise ve cezaevlerindeki baskılan pretosto etmek için açlık grevlerine başladılar. Bir gün son- ra da Sağmalcılar Cezaevi'nde başlayan aç- lık grevine KAWA ve Devrimci Halkın Bir- liği örgütüne mensup siyasi gruplar da otu- zuncu güne kadar destek verdiler. Direniş üzerine Metris Cezaevi'nde ey- lemciler ceza olarak koğuşlanndan alına- rak cezaevinin "Sibirya" denılen bölümüne gönderildiler. Açlık grevleri bu kez kamuoyuna çabuk yansıdı. Hükümet üyeleri, siyasi tutuklu- lann asıl derdinın tek tıp elbise giymek de- ğil, af olduğunu açıklıyordu. Direniş 45. günden sonra ölüm orucuna dönüştü. 10 gün aradan sonra yeniden açlık grevine başlayan eylemciler ölüm orucuna başladıklannı ilan ettiler. Arkasından Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve hükümet sözcüleri "GizH gizli ye- mek yiyorlar" diyerek ölüm orucuna seyir- ci kaldılar. Bu arada Elazığ, Çanakkale ve Bartın Cezaevi'ndeki siyasi tutuklular da tstanbul'daki ölüm oruçlan sonuçlanıncaya kadar eyleme destek amacıyla açlık grevi- ne başladı. Ölüm orucunun 63. gününde 14 Haziran 1984 akşamı Abdullah Meral yaşamını yi- tirdi. 66. gün olan 17 Haziran 1984'tebukez öncc Haydar Başbağ, bir saat sonra da Fa- tih Öktülmüş ölüm orucunda can verdi. Ey- lemin 69. gününde operasyon yapılarak ey- lemciler diğerlerinden tecrit edildi. Met- ris'teki direnişçiler 72. günde Sağmalcılar'a sevk edildi. Operasyon sonrası hastaneye kaldınlan Hasan Telci'nın yaşamı eylemin 73. gününü gösteren 24 Haziran 1996'ta noktalandı. 15 kasımda Sağmalcılar Cezaevi'ndeki siyasi tutuklular tek tip elbise giymeden gö- rüşmeye çıktılar. 11 Şubat 1984'teiseyöne- tim tek tip elbise uygulamasınıresmenkal- dırdı. 1995 yılında Buca Cezaevi'nde cezaevi koşullannın iyileştirilmesi, basın-yayın en- gelinin kaldmhnası ve ailelere yapılan bas- kılann durdurulması istemiyle temmuz ayında açlık grevine başlandı. 21 Eylül 1995 tarihinde Buca Cezaevi'nde üç eylemci ya- şamını yitirdı. Önce Uğur Sanaslan, sonra Turan Kıhç, ardından da Yusuf Bağ'ın eyle- mi ölümle sonuçlandı. Aynı yılın kasım ayında yine aynı talep- lerle yola çıkan siyasi tutuklular, bu kez de Ümraniye Cezaevi'nde açlık grevini başlat- tılar. Yeni yıla gireli dört gün olmuştu ki ya- pılan operasyon sonucunda Abdülmecit Seç- kin. Rıza Boybaş, Orhan Özen ve Gültekin Beyhan dövülerek öldürüldü. 6 Mayıs genelgesinden sonra başlayan ölüm orucu temmuz ayında noktalandığın- da bu yolda can verenlerin sayısı 12'yi bul- muştu. Böylece 12 Eylül 1980'den Temmuz 1996'ya kadar yapılan ölüm oruçlannın bi- lançosu, 27 ölü olarak tarihe geçti. J " -3, ŞIFIR NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR e-mail: oral.calislar@planet.com.tr TEM otoyolu Gaziosmanpa- şa sapağında ters yöne giren saıtıoş kamyon şoförü, yedi aracı hurdaya çevirip bir kişinin de ölümüne neden oldu. Gaze- teler, bu olayı "Sarhoş Şoför Dehşeti" başhğıyla verdiler. Or- talığı kan gölüne çeviren AN Güç'ün yakalandıktan sonra çekilmişfotoğrafına baktm. Yü- zü bana hiç yabancı gelmedi. O yüzlerden trafikte her gün o ka- dar çok görüyorum ki. Otoyollannı mezbahaya çevi- ren bu yüz, ülkemizin vahşetle ne kadar iç içe yaşadığını kanıt- lıyor gibi. Ali Güç'ün sarhoş ol- masına gerek yoktu. Birçok Ali Güç, ağızlarına bir gram içki koymadıkları halde, benzer bir dehşet ve vahşetle ortalığa kor- ku saçıyortar. Araba kullanan sade vatandaşın üzerine hangi Ali Güç'ün ne zaman gelecegi- ni kestirmek mümkün değil. Aslında hepimiz yollardaki trafikfelaketininfarkındayız. Di- reksiyonun başına geçen insan- lar kendilerini iktidarda hissedi- 'Sarhoş Şoför Dehşeti' yorlar. Direksiyondaki iktidar onlan çıldırtıyor. Çıldırmış insan- ların sayısının yüksek olması tehlikeyi büyütüyor. Bu şuur- suzluğun kültürel ve toplumsal bir yanı olduğu kesin. Neden bu kadar çok insan çılgın gibi araba kullanıyor? Bu- nu önlemenin bir yolunu bula- maz mıyız? Toplum olarak ku- rallara uymamayı ve sallapati yaşamayı kendimize ilke edin- mişiz. Trafik ise kuralsızlığı affet- meyen bir alan. 120 kilometre hızla giderken sinyal vermeden şerit değiştirirseniz, sapağa gi- rerseniz betki bir tehlike ile yüz yüze gelmezsiniz. Ama kuralla- ra uymamanın bedelini bir gün gelir odersiniz. Avrupa'da yolculuk yaparken dağ başlannda, kuş uçmaz ker- van geçmez yerlerdeki kavşak- larda sabırta geçiş ışığını bekle- yen Almanı Ali Güç anlayamaz. O basar gaza, geçer gider. Kim- se onu görmez, büyük bir ola- sılıkla bir kaza da olmaz. Bura- da gelişmiş bir insanla geri in- san arasındaki fark ortaya çıkı- yor. Gelişmiş bir insan kurala u- yar, gözü açık kasabah kuralla- ra uymayı çoğu zaman ahmak- lık olarak görür. Trafik sorunu bir toplumsal soaın. Eğer bir ülke göçle att üst oluyorsa, Istanbul her yıl Frank- furt şehri kadar yeni bir nüfus kazanıyorsa, yerleşik kurallara uyan insanların oranı yüksek olamaz. Ali Güç'ün suratına ye- niden bakıyorum. Belli ki çok yakın tarihte göçle gelmiş. Mo- torlu araçla olan ilişkisinin de eski olmadığını sanıyorum. Ali Güç, göçle Istanbul'a ge- len milyonlardan bir isim. Kim bilir hangi dert, hangi açmaz onu bu şehrin varoşlannda ya- Şamaya mahkûm etti. Belki de içinde yaşadığı sert koşullar onu acımasızlaştırdı, sorumsuz bir insan haline dönüştürdü. Kural- sızlığa gelince, en büyük kural- sızlığı devlet vatandaşın gözü önünde yapıyor. Metin Gökte- pe'yi öldürme savıyla yargıla- nan ve haklannda mahkemece tutuklama karan çıkanlan polis- lerin neden yakalanmadığını öğrenince Ali Güç'lerin nereden çıktğını daha iyi anlıyoruz. Mah- keme karan, aradan iki aya ya- kın bir süre geçtiği haldelstan- bul'ailetilmemiş. Haklannda tu- tuklama karan çıkanldığını cüm- le âlemin bildiği polisleri aramak için emniyet kolunu bile kıpır- datmamış. Yeşil diye bir adam, yargısız infazlar yapmış, zor yoluyla pa- ra tahsil etmiş ve bütün bunlan devletin üst düzey güvenlik güçlerinin bilgi ve yönlendirme- siyle yapmış. Yani kanunsuzluk ve hukuksuzluk devletin kılcal damarlanna işlemiş. Kurallara en başta devlet uymuyor. Vergi yüzsüzleri listesi açıklandı, en çok vergi ödemeyen kurumlar devlet kurumlan. O zaman ben- den niye vergi kesiyorsun? Ver- gi kaçıran yurttaşın üzerine han- gi yüzle gideceksin diye sor- mazlar mı? Trafik canavan bir toplumsal canavar. Kuralsızlıkla süren ya- şamımızın bize ödettirdiği bir bedel. Trafikte kısa vadede ya- pılacak, kurallan uygulamaya kararlı bir oolis yetiştirmek. Ku- ral ihlal edenleri sıkı izleyecek bir örgütlenme yaratmak. Gü- neydoğu'da savaşa bütçemizin üçte biri gidiyor Her gün pnlar- ca yurttaşımızın canını yitirdiği trafiğin bir savaş boyutlarına doğru hızla yükseldiği ülkemiz- de daha büyük yatınmlara ge- reksinim olduğu bir gerçek. Uzun vadeli yapılacak iş ise başta devlet olmak üzere hepi- mizin kurallara, kanunlara uyan bir yapılanma içine girmemiz. Ali Güç'ler hızla çoğalıyor. Freni patlayan kamyonlar evlere dalıyor. Elimizi çabuk tutmalıyız. CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Bazı Anılar Bazı anılar unutulmaz. Geçen zaman onlan geri- lerde bıraksa ve her an anımsanmıyor olsalar da bir olay, bir görüntü, bir rastlantı onlan kısa süre önceki bir yaşantıdan daha somut, daha belirgin, bellekte canlandınr. 1982 Marb'nda 12 Eylül yönetimince Banş Deme- ği kurucu ve yöneticisi olarak tutuklanışımın üzerin- den on beş yıl geçmiş. Maltepe ve Sağmalcılar ce- zaevlerinde geçen tutukluluk günlerınin bazı aynntı- lan silinmiş olabilir. Fakat bazı anılar bütün canlılığıy- la belleğimde. Işık Yurtçu'nun kelepçeli fotoğrafı bana bunlan bir kez daha yaşattı. • • • Gözlerimden rahatsızlanarak Haydarpaşa Askeri Hastanesi'ne götürüldüğumde bileklerimde kelepçe- ler vardı. Adımı öğrendiğinde hekım binbaşı "HayAI- lah, sizmiydınız..." diye şaşkınlığını belirtmış, muaye- ne sırasında bileklerimdeki kelepçeler çözülse de beni cezaevine kelepçeli olarak getiren görevlilerin başındaki gözlüklü teğmenın umursamazlığı değiş- memişti... O günü, yıllar sonra dost olarak karşılaş- bğımız bugünkü srvil göz hekimi Engin Arruğ'u ve be- ni karşısında kelepçelerie gördüğünde söylediği o şaşkınhk cümlesıni, gözlüklü teğmeni ve umursa- mazlığını unutmam olanaksız... Bir şeyi daha: Ceza- evi görevlilerinden bir astsubayı ve onun sağladığı olanakla, o gün hastane avlusundaki yakınlarımla yaşadığım özgürlük dakikalarını... Bazı anılan unut- mak gerçekten de olanaksızdır... • • • Minicik Işık Yurtçu'nun, çevresinde bir üniformalı kalabalığıyla kelepçeli fotoğrafı bana bazı başka şey- leri daha anımsattı: Selimıye Kışlası koridortanndan, çevrelerinde bir üniformalılar kalabalığıyla geçirilen, bilekleri kelepçeli genç kızlan... Ve bir başka gün, öz- gür olduğum bir zamanda, Kadıköy Adliyesi önün- deki bir cezaevi aracından ındirilen kelepçeli bir genç kadını... Onun çevresı de bir yığın jandarmayla ku- şatılmıştı... Zalim ve mazlum, güçlüiük ve güçsüzlük karşröığı beni her zaman şaşırtmış, ırkiltmiş, ısyan et- tirmiştir... Bu dengesizlik, oransızlık, her tanık olu- şumda insanlığımdan utandırmıştır... Gazeteci Işık Yurtçu'nun sağlık konfrolüne bıleklennde kelepçeler- le getirildiği, gazeteci Metin Göktepe cınayetı sanık- larının ise yargıç önüne çıkanlamadıklan bir ülkede, aydın olmak bir yana, sıradan bir yurttaş olarak utançsız yaşayabilmek mümkün mü? • • • Bazı anılar unutulmaz... Devlet içindeki çete dava- sı sanıklannın şık kostümlerı, özenle taranmış saçla- n ve gösterişli bıyıklan. mahkeme kuruluna (ve bü- tün ülkeye) meydan okuyan tavırlarıyla fotoğraflan- nı, TV'lerdeki görüntulerıni gördüğümde, Maltepe Cezaevi'nden Sağmalcılar'a getirildiğimiz günü anımsıyorum... Saçlanmız koyun kırkıhr gibi kırkıl- mış, sırtlanmıza kım bilir kaç kişinin sırtında eskiyip rengi solan cezaevi gıysileri geçirilmişti... Ve bunlar, her biri kendi uzmanlık alanlannda seçkinleşmış ay- dınlar, hekimler, avukatlar, öğretim görevlileri, kültür ve sanat insanlarıydı... Tıkıldığımız "kaçakçılarkoğu- şu"ndaki bir "kader kurbanrnm birkaç gün sonra bana söylediği gözü unutmam da olanaksız: "Ağa- bey, koğuşa getınldığıniz gün hepınizde bir mücnm tipi vardı..." • • • Bugün artık ne yazık ki hayatta otmayan, sevgili, çok sevgili arkadaşım. cezaevi ve sonrasındaki sür- gün yoldaşım Nedim Tarhan'ın, asken mahkeme kurulu önünde savunma yaptığı günü unutmam da olanaksız... Sabah saatiydi... Duruşmalar, birbirimi- ze zincirlenerek getirildiğimiz sporsalonu benzeri bir yerde yapılıyordu... Uzun boylu, levent endamlı Ne- dim Tarhan, üzerinde kısa, gülünç, iğreti duran ce- zaevi giysisiyle savunmasına başladı... 12 Eylül yö- netiminin üniformalı ve üniformastztemsilcileri, üzer- lerinden akan uyku sersemliğine rağmen kürsüde azametle sıralanmışlardı... Savunma ilerledikçe Tar- han'ın o gülünç giysiler içinde yüceldiğini, kürsüde- kilerin ise görkemli görünüşlerini gitgide yitirerek kü- çüldüklerini somut olarak gördüm. Oracıkta yazdığım dört dizeyi daha sonra cezaevi avlusunda sevgili ar- kadaşımın avucuna sıkıştırdım: "Bir arkadaşımı dınledim yurdunu savunurken inanç ve güç doluydu, şaşkın yüzlersarkmıştı kür- süden Bizleryannın insanlanyız dıye düşündüm Onlarise ölüdür, şımdiden..." • • • Bazı anılar unutulmaz... Ve zaten unutulmamalan da gerekiyor... Çünkü zalimler "manen" ölü olsalar bile, maddi olarak henüz guçlüler... Başka türtü olsa, düşüncelerinden başka gücü olmayan bir gazeteci sağlık kontrolüne bıleklennde kelepçeler ve çevresin- de bir üniformalılar kalabalığıyla getırılemez ve bir başka gazetecinin dövülerek öldürülmesinden so- rumlu olanlar, ellerini kollarını sallayarak özgurce do- laşamazlardı. RP'li Mehmet Elkatmıs 'Veli Küçük'le ÇatlVnın ilişkisi bilinendenfaılay tstanbul Haber Servisi -TBMM Susurluk Araş- tırma Komisyonu Başka- nı Mehmet Elkatmıs, Tuğgeneral Veli Küçük ile Abdullah Çatn arasın- daki telefon görüşmele- rinin bilinenden daha çok olduğunu açıkladı. Müstakil Sanayici ve Işadamlan Derneği'nın (MÜSİAD) düzenlediği yemekli toplantıya katı- lan Elkatmıs, Susurluk konusunda açıklamalar yaptı. Elkatmıs. ANAP Istanbul Milletvekili Eyüp Aşık'ın komisyona verdiği ifade sırasında kendilerine "Mumcu ci- nayetini çözecek olduk. DGM başsavcısı bu işin ucunu bırakmamızı iste- di" dediğine dikkat çek- ti. Sınırlı yetkilerle dona- tıldıklannı hatırlatan El- katmıs, Jandarma Genel Komutanı Teoman Ko- raan'ı Çatİı'mn en çok kullanıldığı dönemlerde MİT Müsteşan olduğu için dinlemek istedikle- rini, ancak Koman'ın kendilerine tehdit içeren 5 sayfalık bir yazı gön- derdiğıni belirtti. Komis- yonun araştırmalan sıra- sında fazla ilerleme kay- dedemediklerini itiraf e- den Elkatmıs, "Susurhık kazasuun üzenndeki ör- tünün altından 'derin devlet' çıkü" dedı. Elkatmıs, şunlan söy- ledi: "Kontrgerilla, Jt- TEM gibi güçler birta- kım olaylara kanşmışlar- dır. Faili meçhulleıie bun- lann ilgtsi var. Bunlar en yetkili mercilerin ağzın- dan dahi çıkmıştır. Veli Küçük'ü çagırdık gelme- di. Topal cinayeti döne- minde Küçük'le Çatlı anLsındaki telefon görüş- meleri bilinenden daha çok. Çete olayının ortaya çıkanlamamasının en büyük nedenlerinden bi- ri, geçmişteki siyasi parti ve hükümetlerin çoğu- nun, çete ilişkilerinin üze- rine gitmemesi ve bunu siyasal bir rant konusu olarak görmesidir."
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear