25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22 NİSAN 1997 SALI 10 DIZIYAZI Gülten Akın çocukluğunu şöyle anlatıyor: Yere göğe sığmaz çocukluk artı özgürlük, elde var sevimli haşanlık Yozgatlı kîiçük lozuı türküsü I Ş I K K A M S U Sunuş Yakın tarihten beş portre: Gülten Akın, Mümtaz Soysal, Kerim Afşar, Aydm Menderes, Halil Tunç. Bu beş kişiyi aynı yazı dizisinde buluşturan ne? Bir anlamda hiçbir şey. Sanat dense Mümtaz Soysal'ı, Aydın Menderes'i, Halil Tunç'u nereye yerleştireceksiniz. Politika dense Kerim Afşar'la Gülten Akın'ın yeri neresi? Çocukluk? Belki. Sanatın, siyasetin, sendikal savaşımm üst basamaklannda yer almış beş Anadolu çocuğunun çocukluk yaşamlanndan kesitler... Hepsinin ortak noktası 2. Dünya Savaşı. Savaşın acımasızlığından habersiz, ama ekmeğin karne ile verilmesinden sonuna kadar etkilenen çocuklar. Bir de savaşın katmerlediği yokluk, yoksulluk günleri. Belki Aydın Menderes hariç, çocuklann hepsinin anılannda 2. Dünya Savaşı'nın izleri var. Çocukça izler. Bir de 30'lu yıllann Türkiyesi'nin yürek burkan yoksulluğu. Ve çocukluk anılanndan derlenmiş bu portrelerde tt adam olacak çocuk.J' özdeyişini bir kez daha doğrulayan küçük yaşam dilimleri. Parasız yatılılar, akranlanndan aynlan okuma tutkusu ve kazanılmış, hak edilmiş başan. Beş portre, yetişkinlik ve çocukluk dönemlerinden anılar ve fotoğraflarla ete kemiğe bürünmüş, tanımlanmış beş Anadolu insanı. En altta ise Anadolu bozkınnda bir halkın kaderini değiştirmeye yönelmiş o şanlı devriîn günlerinin nabzı atıyor... •jr^^ ünyaya ilk # 1 çığlığını; m M Yozgat'ta * S çardaklı. sekili. konuk ve tandır odalı, kilerli bir küçük evde atmış Gülten Akın. Bu ev, Bekir EfendL Bekir Ağa ya da Bekir Kahya'nın. yanı özlemi hâlâ burunda tüten baba tarafından "dede"nın evı. Annesinın babası ıse Hoca Nuri Efendi. Ulum-u dıniye öğretmenıyken, cumhunyet ile birlikte Yozgat'ta sanğı atıp şapka gıyen ilk aydın din adamı. Annesinın adı "Emsal". Adı kişiliğıne eş. Soylu bir aileden geliyor. Şarkılarla ış göriiyor, kızına Monte Kristo Kontu okutuyor. Gülten Akın doğduğunda 18 yaşındaymış. Ölüm; yaşamın seherinde, 43 yaşında savurmuş acımasız tırpanını anneye... Gülten Akın'ın çocukluk bilincinden koşup gelen kınntılar, hep dede gölgesinde bir babayı taşıyor bugüne. Dedeye isyan içinde baba. Nurettin Bey'in. çoluk çocuğu ile ata evinden aynhp bir süre Sorgun'a göçmesi, dedenin erkine başkaldınşın belki de yalnızca bir örneği. Dahası var. Gülten Akın'dan dınleyelim: "Dedem bana. "Hanım. hatun' derdl annesinden yadigâr. Zaten bana annesinin adını koymuş: 'Zeynep.' Okula gidinceye dek adımın Zeynep olduğunu biliyordum. Okula başladığımda nüfus cüzdanına bir bakuk ki 'Gülten'. İşte bahamın dedeme karşı tepkilerindcn biri daha. Bana kalsa Zeynep daha güzeldi. 10 yaşıma değin evde Zeynep, okulda Gülten, idare ettim. Ankara'va taşuunca Zeynep bitti." Ve dede. Bekir Efendi. Dağ çıçeklerinin, derelerin, hayratlann. oyunlann, gizli sevdaîann imgesi. Gülten Akın. derin bir ' tutkuyla bağlı olduğu dedesını söy le anlatıyor: "Dede harika bir adamdı. Daha doğrusu, bana göre ö>ieydL Elimden tutardı, gezcrdik. Mezarhğa gklerdik. Bütün aüenin mezarian vank Sonra kentin kryısında dağlar başlardı. Ondan önce geniş çimenlikler. çayıriıklar anımsryonım. Bir de bir dereyi. Duru. şıkır şıkır akıp kentin içine girince kirlenen Çatak Deresi'ni. Dedemle çeşmeleri, hay rarJan dolaşırdık. Dedemin usanmadan cksiğini. gediğini incekdiği çeşmeleı; sarmçlardı bunlar." Ya dede evinın bahçesine ne demelı? Bozkır emekçisi annın ilk vurulduğu bademın çiçeği olur. Hani, işveli bahara aldanan, o denli de acelecı bademin beyaz üzenne kırmızı oyalı çiçeği. O bahçedeki kovanlardan leğen leğen bal kesilir güz yüzünü gösterdımi... Bademler toplanır, ağır geçecek kış gecelerinde dedenin söyleşilerine çerez olsun diye: "Mangal başı söyleşileri olurdu. Aşağı yukan her gece evimiz dolar boşatırdı. Bir yanda yüzük oynanır, bir vanda dedem çocukluğundan, gençliğinden anlatır. kırar geçirinn?' Ya ev boşaldığında? O hoş, o konuşkan insan birden perdesinı kapatıverirmiş: "Benden başkasına karşı suskun. özeflikle babaanneme karşı biraz sertti Kendince, onun da nedenleri varth herhalde. Anladığıma. babaannemin söylediğine göre. sevmeden evlenmişti." Dede. yüreğinin kuytusunda sakladığı sevdayı torunu ile paylaşırmış: 14 Dedem o yaşta bfle dayısırun kızına, Uhiye Eme'ye âşıktı. Elimden tutup götürdüğü evlerden bir tanesi onun eviydi. Uzun süre o evde yatalak bir anne vanü. Sonra öldü, Urviye Eme tek başına kaldı. E\inin onanlacak yeri mi var, komşusu ile tatsızhk mı oldu. çarşıdan bir şey mi istedi hemen yerine getirilir, bövlece dedem söytenmedik bir biçimdc aşkını belli ederdi. 14 yaşında evlenmek istemiş onunla. Uhiye Eme varmamış. Eve gittiğimizde yan yana bir sedire oturuıiardı. Dedem yakın durmaya çahşbkça. o kaçardı. Urviye Eme, enfîye kutusunu ortaya koyar, konuşur. sigara içerlerdL Yazın çambğa bakan pencere aralanırdı. Çam kokııhı rüzgâriar eserdi hafif hatlf. Biz öyle, üçümüz otunırduk." Gülten Akın, "Zeynep" iken adı. akranlanndan farklı bir çocukluk geçirdiği kanısında: "Çok güzel ve çok renkli bir çocukluk geçirdim. Sürekli onunım kollandL Dedemin ya da başkalanmn 'Hanım, hatun' demesinin dışında hatam. eksiğim oiabildiği kadar örtülür, kişiliğünin hoş taraflan çıkanlırdı öne. Zeki bir çocukmuşum. Hep şunu anlaüriardı: Bir yaşıma gebneden, benüz yürümeden Gülten Akın lisede. (Ayakta duranlardan soldan 5., öğretmenin yanındaki) tamamen konuşmuşum. Hoşlanmışlar bundan." Yere göğe sığmaz çocukluk artı özgürlük, elde var sevimli haşanlık: "O zaman lazlara pek Ldn verilmezdi. ama ben çelik çomak oynardun oğlanlarla. Farkım bu. Bana gözyumuluyordu. Seslenirlerdi, 'Kızım yeter, ayıptır' diye nkeden sonra da zaten ben oyunu bitirmek üzere olurdum. MahaDede kizlar vanü. Leyla. Fitnat, Mecla. Evcilik oynardık belki, ama ben daha çok hareketü oyunlar oynadığımı haüriıyorum. Dayı evieri vanh, oralara giderdik. Çocuklar, yaşıtlanm vanü bütün evlerde. Onlann bahçesinde oynardık. Hoşgörülu, geniş insanlardı. Nigar Yengenu bir bey kızıy dı. Cvey anneannemin de yeğeni. Bize kendi çocuğu gibi dav ranırdı. Sanki kapah, gizli yerkri yoktu. O denli çizmişliğinden söz edflirdL Okumuşluk öne çıkanlırdı. Dayuanmın tavan arasındaki bavuUannda kitaplar bulurdum. DostoyevskL Tolstoy. klasikler. Nânm'u Sabahattin Ali'yi çok erken tarudım." Evin kadınlan cumhuriyetçı. Mne ve anne Atatürk'e hayran. Genç kadınlann saçlan, alagarson kesiliyor, şapka giyiliyor. Görünüşteki yansımalar böyle. Kültürde de okumaya merak var "'Bir yanı ik Anadolu'nun geçmiş kültürü. öte yanıyla Atatürk'ün açtığı yoldan giren Ban kültürü aikmi yakından etkilemiş. Ben de böyle bir ortamın içine geünişim. Bir \andan da dedem, arada bir. yan şaka yan ckkü takılırdı: An. ah Atatürk. kadınlan özgür. serbest bıraktı. Şimdi bize karşı geJiyorlar. Eskiden böyle mi olurdu?" Yozgat'tan anımsadığı en mutlu gün •l 2.3 yaşmdaydım, ilkokula götürürlerdi beni. Amcam, ilkokula başlamadan önce gittiğim bu okulun müdürüydü. Masalann üzerine çıkanrlar, şiirler okuturlardı. Diğer amcam da lise öğretmeni. Ailede onlann okumuşluğundan, yazmışhğından, çizmişliğinden söz edilirdi. Okumuşluk öne çıkanlırdı. Dayılanmın tavan arasındaki bavullannda kitaplar bulurdum. Dostoyevski, Tolstoy, klasikler. Nâzım'ı, Sabahattin Ali'yi çok erken tanıdım.' merakhydık ki dolaplar. sandıklar açdır, bütün gjyecekler çıkanlırdı. Giyinirdik büyüklerin elbiselerini filan. Varamaz okiuğumu da söylemem gcrekir. İtiraf etmekten utanıyorum, ama sokaktan çpcuk çevirip dövdüğüm de olmuştur hani." Gülten Akın'ı. yaşıtı yumurcaklardan ayıran kitaba düşkünlüğü, okumasıdır. Pınl pınl karneler getirirmiş hep. Yaz günlerinde anneye okunan Kerem ile Aslı, Monte Kristo Kontu ile başlayan bır serüven bu. Üstüne üstlük bir dede de kitaplık müdürü. Halk öyküleri, destanlar, babanın çok sevdiği, Yozgat'ta öğretmenlik yapmış Sabahattin Ali'nin kitaplan... Sayfalardakı gizler açılır: ~2-3 yaşınday dım, ilkokula götürürlerdi beni. Amcam, ilkokula başlamadan önce gittiğim bu okulun müdürüydü. Masalann üzerine çıkanrlar, şiirler okuturlardı. Diğer amcam da lise öğretmeni. Ailede onlann okumuşluğundan, yazmışhğından. hangisı? Şöyle anlatıyor Gülten Akın: "'Dedemin akrabası olan bir aile vanh. Her nedense aranuza soğukluk. küslük ginnişti. Oysa. o ailede çok sevdiğim bir abla \ardı. Çok da güzel babçeü, aviulu bir evleri vardL Hep içime dert olurdu o eve gidememek. Bir gün, o abia beni gizüce evlerine götürmüştü. En mutlu olduğum günlerden birisi odur işte_" Küçük kızın türküsü değî$iyor Gülten Akın. yıllar sonra yazdığı -Küçük Kızın Türküsü" adlı şiirinde şöyle diyecektir: "Şimdi de onulmaz korkundur Evde ekmeğin tükenmesi l n biter. ekmek biter. gehin ödünçJer Unutacak mısın yüreğim Başın dönerdi sabahlan Her aülan bomba bir parça Vıyecek alır giderdi Gülten Akın ilkokuida, (Onden ikinci sıra, soldan üçüncû, eti yanağında olan) Ikinci Dünya Savaşı sutından geçti Lnutacak mısın yüreğim'' Yozgat'taki on yıllık çocukluk geride kalmıştır. Ankara. Baba Nurettin Bey. "SaracoğhTnun kullan" denilenlerden. Memur. Dışanda da içeride de savaş var. Dışanda dünya savaşı sürüyor. içeride ekmek: "Ikinci Dünya Savaşı. biz Yozgat'tayken başlamıştı aslında. Ama sıkmblannı Yozgat'ta, ortamımızda pek hissetmiyorduk. Akrabalann bağından bahçesinden geHrdi buğdayu üzümü. bulgunı. Ekmek kıtlığını ise hiç çekmedik. Fakat. 1942'de, Ankara'da başta ekmek, her şey karneyle. Ayda ancak iki kik) pirinç, üç kik) un. O kadar. Günde yanm ekmekten fazlası yok. Yani dört kişilik bir aile günde iki ekmek alabOiyor. Vetmiyor o da. Araşbnhr, asker tayuu bulunurdu o zamanlar. Ekmek 30 kunışa ise asker tay mı 90 kunışa. Daha büyük, binu daha sert, 4§ha kara siyah bir ekmekti. n, Sabahlan çoğu kez kahvalosız çıkbğımız olurdu evden. Okula gidiyorduk, öyle aç aç. Oğlene kadar da bir şey yemeden duruyorduk. Nasılsa alışıyordu insan. Ankara'va ilk geldiğjmizde uzaktan akrabamız olan iki kardeşin evlerinde kiray la oturmuştuk. Biri konsolostu. O evde üç çocuk vardı. Onlarla kara üzüme dadanmıştık. Elimize geçen parayla gider kara üzüm aurdık. Sabah akşam onu yenfik." Ankara'daki ilk ev Yahudi mahallesine yakın, Denizciler Caddesı'ne komşuydu. Daha sonra Hamamönü ile Ulucanlar'ın orada, bir küçük çıkmaza taşındılar. Gülten Akın için çocukluk gökkuşağının her rengi taşıyan günleri bitmiştır. Kent sıkıcı, kısır ve kurudur: "Ankara'da en çok okulumu seviyordum. Anafartalar'daki Atatürk İlkokuİu beşinci suuftay dım. Öğretmenim çok îyiydi. Bir de hemen fark ediküm. Arkalarda oturuyordum, ön sıraya aldılar beni. Yozgat'ta böyle bir şey olsaydı. doğal sayılabilirdi. Çünkü orada herkes bizi tanıyordu. Ama Ankara'daki bu özel ilgi, epey moralimi yüksettmişti." lÜc şiirler Cebeci Ortaokulu'nda uç verir: "Oğretmen, bir kompozisyon ödevi verdL Konu. tabiat Ben unurmuşum. Herkesin ödevi var. benim yok. Hemen şiir biçiminde dört satıria bir şeyler yazrverdim. Oğretmen çok beğendL Ben de tam anlamıyia ödev yapmamış olmaktan vırtom. İlk şiirim budur_" Ardından anneye, babaya. kardeşlere yaalan şiirler geldi. Lisede ise daha çok taşlamalar ve mizahi şiirler başladı. ".Ateya bir döneme giriyonım demek Id" diye tanımlıyor şimdilerde. Sınıf dergilerine yazılan ısmarlama, öğretmenlere. onlann davraruşlarına yönelik şiirlerle sürdü şairlik. Gülüyor, o günleri anımsadıkça: ~ "Okulun resmi şairi ben—" Lıseyle birlikte klasiklere ginş. Lisedeki öğretmenlerim. SamahatYaJkın'ı. Mualla Anıl'ı ve özellikle de \ahit Fuaüı'yı saygıyla, sevgiyle anıyor. Kitaplar getirirmışler, bir solukta okur geri verirmiş. Sonra gençlik ve üniversite. Burada bitiyor Gülten Akın'ın çocukluğuna ilişkin sözümüz. Gülten Akın'ın bugününe gelince. Yazılannda bulduk. Yıllar önce sormuşlar, yarutlamış: "Hayaün ve doğanın benden geçen şiirierini yaayorum..." Omeğin şu şiiri: Dünya uçurtmayla balonken Kırmızı ve mavi tayfin bütün renkkri Sana zehir zından edenleri Bağışiayacak mısın Yarın: Mümtaz Soysal ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ AH Yüce'yle Tanilli Günleri... Ali Yûce, "Damar" dergisinin ocak sayısında, kapak- ta "Mutsuzluk Gezegeni" şiirinı yazmış. Dostum Mus- tafa Coşturoğlu, telefon etti: - Ali Yüce'nin senden istekleri var, ne olur, onun is- teklerini yerine getir! dedi. Damar'ın ocak sayısı bana gelmemişti, nisan geldi o yok. Coşturoğlu, dergiyi de göndermiş. Şöyle diyor Ali Yüce "Mutsuzluk Gezegeni"nöe: "Bir isteğin varmı diye I Telefonda sordu bana I Sö- zü güleç yüzü güleç I Sanat akrabam Ekmekçi Bu gezegende gökyüzü yok I Bir gökyüzü gönder bana I Yıldızlan şsşı olmasın I Kör doğmasın güneşi ayı I Kız yüzü gibi güleç olsun I Gelin mendili gibi in- ce / Katlanıp cebe konsun. Bir yeryüzü gönder bana I Dört mevsim bahar ol- sun I Zeytin olsun bütün ağaçlar I Bütün kuşlar gü- vercin I Bütün savaşlar banş olsun I Saksılara dikilme- sin mutluluk I Herkes yaşamaya doysun. Alo Ekmekçi / Bir dünya gönder bana I Kimse kim- seyi yemesin I Öldürmesin insan insanı I Yediden yet- • mişe herkesin I Karnı doysun yüzü gülsün I Çocuklar . kediler gibi sokaklarda ö/mes/n. Bir isteğım daha var senden I Tuvalet kâğıdı gön- der bıraz I Demokrasinin altını sileceğim I Sayın eş- şek buyurdular ki I Anırmak bır sanattır I Sayın sokak kedileh I Haydin hep birağızdan I Siyaset miyavlaya- lım" Aylık kültür-sanat-edebıyat dergisi Damar yedi yıldır çıkıyor. (Derginin yönetim yeri: Ozveren Sokak 3/8 De- mirtepe / Ankara, telefonu: 0312 232 01 11, faks: Ay- nı. Yıllık abonesi 1 milyon TL. Avrupa 50 DM, ABD 40 dolar.) Derginin nisan sayısı Ali Yüce'ye ayrılmış. Ali Yüce, dergide yaşamöyküsünü şöyle anlatıyor, özetle: "1928'de Yayladağı'nın Hisarcık köyünde doğdum. Doğar doğmaz başladı kavgam. 18 yaşıma dek köy- de çobanlık, ırgatlık yaptım. Keçileri kurt boğdu, kötü sözyedım, silleyedim. Birkilo unluk için sabahtan ak- şama dek sırtımda taş çektim. Kök sürdüm kör kazma ile. Birhasırparçasının üstünde başladı öğrenimim. Öte dünyayı kanş kanş dolaştım. Hatay Fransızlardan kur- tanldığı zaman Atatürk u öğrendim. Yeni abece ile köyümde açılan 'Gece Mektebi'nde tanıştım. Okuma yazmayı öğrendim. Şapka giyme kampanyasında şap- ka alacak 25 kuruşum olmadığı için çerçi kâğıdından şapka yapıp giydim. Öte dünyadan kaçıp bu dünyaya ayak bastım. Hem davar güttüm hem ilkokulu dışardan bitirdim. Düziçı Köy Enstitüsü'ne kaçarak gittım. Köyyerinden oynadı. 'Molla Ali Gâvur yazılmış' diyerek hayıflandı- lar. Şimdi de sürüp gıder bu hayıfianma. 'Eğer eski mektebi okusaydı, şimdi büyük bir müftü olurdu. Ya- zık ettı kendıne' diyerek acırlar. 1951 de Düzıçi Köy Enstitüsü'nü bitirdim. Hatay'ın köylehnde, kasabala- nnda on yıl ilkokul öğretmenliğı yaptım. Bıryandan da on yıl boyunca boş zamanlanmda kendı kendime in- gilizce öğrendim. 1961'de Gazi Eğitım Enstitüsü Ingi- lizce Bölümü'nü dışardan bitirdim. 1977'de Antakya Ticaret Lisasi Ingilizce öğretmeni iken emekliye aynl- dım. Hemingway'/n ihtiyar Balıkçı romanını anımsa- nm hep. Balıkçı, ölçüye gelmez korkunç bir çabayla köpekbalığını yakalaytp kıyıya çıkanr ama, elinde yal- • nızca balığın iskeleti kalıc Emekliye aynldığım zaman j "Öe'n/m de etimde yaşattnh yalnızca iskeleti kalmıştı..."' 25 nisanda Damar dergisi yedi yaşını kutluyor. Bu ne- denle o gün saat 18.30'da Harp-iş salonunda bir şö-1 len düzenlenıyor. Burada ıkı ozana, Ali Yüce ile genç ozanlardan Aydın Şimşek'e "yazın emek ödülü" ve- rilecek. Çankaya Belediye Başkanı Doğan Taşdeten'le kültür danışmanı Nart Bozkurt a da plaket venlecek. Izlence, oldukça zengin... • • • 25 nisanda bir önemli toplantı daha var. Bu toplan- tı Strasbourg'da. Konusu: "Türkıye'de aydınlanma gı- rişimi - Dünü, bugünü, sorunlan." Düzenleyenler "Ser- ver Tanilh'ye Saygı" diye yazmışlar çağrıya. Toplantı iki gün sürüyor. Toplantının yapılacağı salon: "Salle Fustel de Coulange, Üniversite des Sciences Huma- ines, Palais Universitaire - Strasbourg." Toplantı saat 09.00'da, Albert Hamm'ın konuşmasıyla başlayacak. Daha sonra Türk Etüdleri Enstitüsü Müdüru Paul Du- mont, konuyu açıklayan bir konuşma yapacak. Üçün- cü konuşmacı, "Vısa-vis" Derneği Başkanı Ragıp Ege. İlk gün saat 09.30'da "Insana bakışlar" konusunda irene Melikoff "Türkıye'de aydınlanma ve Bektaşılı- ğin rolü"nü anlatacak. Onun arkasından Ithan Selçuk konuşuyor. Onun konusu: "Türkiye Aydınlanması: Ye- ni İnsan "\ yaratmak. ilk günün konuşmacılan şöyle: Paul Dumont, Hü- seyin Batuhan, Temour Mohidine, Bülent Tanör, Ragıp Ege, François Georgeen, Fakir Baykurt, Ser- ver Tanilli, İlber Ortaylı. İkıncı gun (cumartesi) bıldıri sunacaklar da şöyle: Louis Bazin, Şirin Tekeli, Se- mih Vaner, Ufuk Doğrusöz, Demir Ozlü, Ahmet Ok- tay. Çağnyı yollayan Server Tanilli, şunlan yazmış: "Sevgili Ekmekçi, Buralardan bir haber de işte bu. Bilvesile gözlerin- den öper, sağlık ve afiyetler dilerim. Kendine iyi bak. Hoşçakal şimdilik!.. Not: Dostlara selamlar; bu davetiye onlar içindir de..." B U L M A C A SEDAT YAŞÂYÂN SOLDANSAĞA: 1/ Göllerde ve ba- takhklarda yaşa- yan küçük bir ör- „ dek cinsı. 2/ Öz- lL su... Bazı yerlerde kadınlann boydan boya örtündükleri 4 çarşaf. 3/ Takım- lar grubu... Bir gosteri ya da top- lantı binasındakı dınlenme yeri. 4/ Bira yapmak için „ çimlendirılip ku- ö rutularak hazırlan- g mışarpa...Duman lekesı. 5/ Bır şeyı yapma- ya hazır.. Fütüvvet şeyhi. 6/ Fas'm plaka işareti... "'—- Gündüz'': Ünlü yaza- nmız... Satrançta bir taş. II 3 Dıl tutukluğu. 8/ Aldatma işi. hile... Nesnerun gerçe- ğine değıl, bıreyin düşünce ve duygulanna dayanan. 9/ 6 Yalancı safran, papağan j yemi gibi adlar da verilen bırbıtki... Uğraş. ° YUKARIDAN AŞAĞI- 9 1/ Üzerine kebap edilmiş koyun, kuzu, dana ya da çeşitli kümes haj^vanlan etı konarak yenen pilav. 2/ Hatay ilinde bir ırmak... Kırgızlar'ın ünlü destanı. 3/ Yerin ıçınde, sıvı ya da hamur kı- vamında uçucu gazlarla doymuş bulunan enyik... Yiğit, kahra- man. 4/ Tümör... "Zaman, vakıt" anlamında verel sözcük. 5/ Işığı yansıtmakta kullanılan çeşıtlı bo\ ve biçimlerdeki yüzey- ler 6/ Utanmaduygusu... Yeryüzü. II k.uynıksokumukemığı.. Küçük erkek kardeş. 8/ Ücret karşılığı ölünün arkasından ağ- layan kadın... Birbirinin aynı olan iki şeyden her biri. 9/ Tek bir sanatçınm tek bir çalgı\la \erdiğı konser.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear