23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27ŞUBAT 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 KITAP TIRTILI SELtM İLERİ 'Çahkuşu' yetmiş beş yaşmdaVakit gazetesinde tefrika edilen Çah- kıuubugûn tam yetmiş beş yajında. "Yal- nızirnparatorluğun son gûniennde derin birheyecan ve geleceğe yönelik bir umut yantmamış. Bır \andan da Cumhuriyet kusaklannın gözbebeği olmuş. 0 kadarki 1922-1930aıasında doğrnuş pek çok hanıma Fende adj verilmiş. Fe- ride'lenn yurda aydınhk saçacak öğret- mealer olması temenni edilmiş. Çalıkuşu'nu ilk ne zaman, nerede oku- dugumu artık haürlayamıyonım. Bula- ruk birtakım anılar beliriyor, ama hepsi degişik zamanlara, değişik yerlere alıp götûrüyor. Cihangir'deki evimizolabilir, Galatasaray Lisesf nin loşkoridorlannda avluya bakan bir pencere altı olabilir, kâm- bilir belki de Teşvikiye'deki son anababa evidir. Hatırladığım hep Feride ve yaşadıkla- n. istanbul'da çocukluk ve se\da masah gibı başlayan bu romanm Anadolu'ya, biranlamda 'çıphk' gerçekliğe açılışı, birçok okurda olduğu gibi muhakkak ki bende de derin, silınrneyecek bir iz bırak- mıştır. Şimdı şu yazıyı yazarken evirip çervir- diğrni Çalikuşu romanı, romanın yirmi dör- düncü basımı. Kitabm ince kâğıt pembe kapaği hem solmuş, hem kınşmış, hem de bir ucundan yırtılmış. Birçok satır mavi kalemle. kırmızı mü- rekkeple, fosforlu yeşille çizilmiş. Yeni- den yeniden okumuşumdur Çalikuşu' nu. Bugûn bir kez daha tatlar alarak okuya- bilirim. Değişik bir renkle altıni çizece- ğim satırlar yine karşıma çıkacaktır. Yi- ne bir Reşat Nuri Güntekin nrtınasmda sûrüklenip gideceğim, besbelli. Çalıkuşu'nu bunca etkileyici kılan ne- dir sorusunu Prof. Birol EmB şöyle yanıt- lıyor "Reşat Nuri Güntekin. Çahkuşu ile ro- mancıl^HiınnıihverinikurmuşnırveTiirk okuyucusu, bu eserde, kendi romanını ve romancısını bulmuştur. EUi Mİdır yapılan değeriendirmeler de umumiyetle bu vön- dedir." Ama yalnız o yönde mi? Çalikuşu'nıın ününe gölge dûşürülmek de istenmiştir. Romanın bir Bulgar romanından esinler- le yüldü olduğu söylenmıştır. Romanla- n salt konu, oiay örgüsü açısından irde- lerneye kalkışan bu kısır bakış açısı, Ça- lıkuşu'nun o kadar 'veru" dünyasını el- bette duyumsayamayacaktır... Romanın romanı Edebiyat tarihleri, Çalıkuşu'nun başlan- gıçta 'piyes' olarak tasarlandıgını saptar- lar. Oyunun adı İstanbul Kıa'ymış. Re- şat Nuri. tstanbul'da iyi egitim görmele- rine karşın, toplumda kendilerine horgö- rüyle balalan kızlan sevdirmek amacı gû- dûyormuş. tstanbul Kızı oyunu ne oldu, doğrusu bilmiyorum. Bugüne kadar ya- yımlanmadığına bakıhrsa ya yazan orta- dan kaldırdı, ya da, metin kaybolup git- ti. Acaba Feride orada da Dame de Sion mezunu muydu? O zamanın tstanbul Şehir Tiyatrosu 'Darüibedayi',İstanbul Kızı'nı biraz 'ağff' bulur. O gûnün yan aydın tiyatro seyirci- sı daha çok 'salon komedüerTnden, 'san- SmantaT eserlerden, melodramlardan hoşlanmaktadır. Bütün yurdu ardı sıra sü- rükleyecek Çalıkuşu'nun çekirdeği tstan- Bul Kızı herhalde 'tedmsel' başansızlığa uğrayacak sanısıyla oynanmaz. Reşat N uri oyununu bir romana dönüş- tûrmeye karar verir. Çalıkuşu'nun tefri- kasma başlandığında imparatorluk can çekişmekte, Ankara hükümetinin müca- delesi istanbul için en büyük umut ol- T a d ı m 1 ı k " f...)Ağaç yapraklannm içinden süzülerek giren bir ikindı güneşi odaytpartak bir hayatla dolduruyordu. Dı- şarıda kuşlar. ağustosböcekleri ötüyor, uzaklardan bir gramofon sesi geliyordu. Odanın içi karmakanşıktı: Sandalyede, mflardaşiseler,pamuklar;yerlerde, duvar- larda Munise ye ait bin türiü eşya sürünüyordu. Ayna- nın kenannda onun, doktonın bahçesindeki çiçekler- den eliyleyaptığı birdemet, konsolun üstündedenizke- narından topladığı bir avuç renkli tas, sedef kabukla- rı, sandalyelerden birinin altında iskarpininin bir teh, duvarda B.'da evimizin içinde suluboya ileyaptığı res- mi (başında hr çiçeklerinden bir çelenk, kucağında Mazlum ileyaptığım o resim); sonra, bin türlü boncuk- lar, kumaş parçaları, cam küpeler, duvaklı gelin kart- postallan, bır ku çocuğu kalbinin bütün bu masum ve biçare sevgileri... "Munise, artık çarşaflı birgençktz oluyordiye iki haf- ta evvel ona sarı yaldızh bir karyola almış, bir bebek yatağı hanriar gibi özene bezene muslinleriesüslemiş- tim. "Küçüğüm, bu ipeklerin içinde bir başka ipek küme- sı gibi bembeyaz yatıyor, başı ağır bir rüyanın rehave- ti içinde bimzyana düşüyordu. Karyolasınm demirin- den, nefti çarşafinın daha bitmemiş pelerini saHayor, baş ucundala rafta B..'de satın aldığım bebeği -küçü- ğümün buselerinden solmuş yüzü. iri mavi gözleriyle- ona bakıyordu. Hastahğımn bütün acıları, azaplan durmuştu. Yorgun bir uyku içinde uyurken ağzının et- rafinda son bir hayal titriyor, gülümsergibi aralanmıs dudaklan. inci dişlerini gösteriyordu. Bu zavallı güzel şeyler. karanlık bir köy mektebinde, ruhumun içine dö- küldükleri dakikadan bugüne kadar beni mesut etmiş- lerdir. (...)" (Reşat Nuri Güntekin, Çahkuşu) r y alıkuşu, Feride'nin Anadolu'ya açılması kadar, kendisinin, roman kişilerinin ve en önemlisi, romanı okuyanlann 'özveriye" açılmalarının da kılavuzudur. Bu eserde 'bencillik', 'kişisel hırs', 'menfaat düşkünlüğü' git git çürür, silinip gider; herkesin birbirine özverisi ışıldayıp durur. ^anınm yetmiş beş yıl sonrasında.Çalıkuşu bu yüzden "güncellik' kazanıyor, ediniyor. Dostlanm. Çalikuşu romanı bütün canhhğıyla yaşıyor. Yeter ki onu günümüzden okumayı kuşanabilelim. Osman Seden'in yönetâği 1966 yapımı 'Çalıkuşu'nda Serpil GüL Kartal Tibetve Türkan Şoray. maktadır. Çahkuşu Feride'nin de Ana- dolu'ya açılması Istanbulluokurlaraola- ğanûstü anlamlı gelecektir. O günleri bize anlatan Ahmet Hamdi Tanpınar, tefrikayı okuyanlann nasıl, ne çok heyecanlandıklannı, Feride'nin mut- luluğuyla yurdun aydınlık geleceğini ade- ta bir tuttuklannı kaleme getirmiştir. Çalikuşu aşk romanı gibi başlar. Haşa- n öğrenci Feride'yle teyzeoğlu Kâmran arasında bir aşk. Gelgelelim romanın baş- langıcmda aşk, aşk kırgınlığına dönüşür; düğün günü eve gelen si>ah peceli birka- dın, Feride'ye Kâmran'm bırbaşka gönül ilişkisi içinde olduğunu söyler. Çalikuşu da evden kaçar. Çahkuşu nun Anadolu serüveni Sonra Anadolu serüveni başlayacak- tır. Eğitiminden, Fransızcasından başka 'al- ün bikzigi" olmayan Feride, Dame de Si- on'un haşan öğrencisi kendini birdenbi- re asıl hayatın ortasında bulur. Böylece romancı -askeri doktorolan ba- basının görevi dolayısıyla- tanıdığı, gör- düğü Anadolu'dan söz açma fırsatı bulur. Refik Halid'ın Memleket Hikâyeieri öl- çüsünde sert bir anlatımla kaleme getiril- miş değildir Çalıkuşu'ndaki Anadolu. Am? vrvgi aşılamak, memleket sevgisi- nın gelişmesine olanak sağlamak isterce- sine duyarlı çizilmiş sayfalar birbirini ko- valar. 'Çizflmiş sayfalar' diyorum, çünkü her yeni sayfada memleketin bir başka pey- zajı, memleket insanının bir başka port- resi karşımıza çıkar. Bakın Zeyniler Kö- yü'ne giriyoruz: "Araba inişli yokuşhı dağyoflanna gir- mişti. Kâh kurumuş sel çukuıianndan geçryor, kâh boş tarlalann. bozulmuş bağ- ların kenarlannı takip edryordu. Seyrek fasılalarla tek tük köylülere. yorgunluk- tan inlergibi sesler çıkaran kağrulara, sırt- lannda çalı demetteri taşıyan çıplak ayak- bkadınlara tesadûfedivnirduk. İnce brbağ yolımdan eşkiya gibi korkunç tayafetH, uzun bıyıkh iki jandarma getivordu. Ya- nımızdan geçerken arabacrya 'Selâmûn aleyküm' dediler, dik dik bana bakrJar." Çalikuşu için daha önce de yazdım. Bir alıntı yapacağım: "Her kesiınden okunın tat alabileceği özellikte yazıtmış Çahkuşu, hiç şüphesiz, pek çok yeni roman okurunun yetişmesi- nedeolanaksağlamıştır.Duygulubirger- çekçiliğin yanı sıra, sevgi, acıma, şefkat bu romanın içdürryasmı oJuşrurmuş; ay- nı içdünya romancımn sonraki eserlerin- de de yaşamasını sürdürmüştür." 'Ozveri'yi yazık ki unutmuşum. Çali- kuşu, Feride'nin Anadolu'ya açılması ka- dar, kendisinin, roman kişilerinin ve en önemlisi, romanı okuyanlann 'özveriye' açılmalannın da kılavuzudur. Bu eserde 'bencfflik\'kişisdhın\'nıenf^ düşkün- lüğü' git git çürür, silinip gider, herkesın birbirine özverisi ışıldayıp durur. Sanınm yetmiş beş yıl sonrasında Ça- hkuşubuyüzden 'günceBk' kazanıyor, edi- niyor. Çahkuşu esldyecek mi? Çalikuşu günümüzün genç okurlannı, genç romanseverleri ne ölçüde ilgilendi- riyor? Okul kitaplanrruzın dar kapsamlı hatırlatmalan ve yaklaşımlan dışında, Çahkuşu için dünün coşkusunu duyan okurlar da var mı? Doğrusuöğrenmek, bil- mek isterdim. Gözümün önünde hep Fende'nin ha- şanhklan, siyah peçeli İcadın, düğünevi, sonra Eyüpsultan. Anadolu'ya gidiş, Mu- nise-hele Munise. Doktor-babacan- Hay- rullah Bey,Şe>h Yusuf EfendLhele o za- nf şeyh Yusuf Efendi, erkânıharp binba- şısı thsan,savaş, Munise'nin beni herde- fasmda ağlatan ölümü, öteki sayfalar, öte- ki sahneler, öteki kişiler... Çal'.kuşu'nun günün birinde 'eskiyece- ğini' sanmıyorum. Zeyniler Köyü'nün yobaz öğretmeni Hatice Hanım'İa Feri- de'nun usul usul gelişen yakınlıklan, o ya- kınhğın sonucunda kalbinin çok başka yönlerini keşfeden Hatice Hanım'ın hi- kâyesi sanınm bugüne bir çığlık gibi ses- leniyor. Sonra Mevlevi şeyhi, bestekâr Yusuf Efendi... Öyle bir Şeyh Yusuf Efendi ki, yaşamasını musikiye ve sanata adamış. Ça- lıkuşu'nun ona aynlmış sayfalannda evi betimleniyor, bu evdeki çalgılan, nota defterlerini, sanatın kutsallaştığı o hava- yı nasıl unutabilirim?! "Alelade bir tahta parçasma dokunsa ODU feryada" getıren Şeyh Yusuf Efendi bir 'kültür'ü şimdi ne hale getırdiğimize acı acı tanıklık etmiyor mu? Özünü, dün- den bugüne söylemeye çahşmıyor mu? Sonra Munise... Munise'yi kısacık mut- luluğu içinde görebiliyorum. Onun gülüş- lerini, üzüntülerini, gözyaşlanm, Feri- de'ye sanhşlannı yıllaryılı sanki yanım- dahissettim. Feride'yle Munise.. birbiri- ni hiç tanımayan bu iki ınsanın kurduğu anne- kız, abla-kardeş ilişkisi kimbilir ne çok zaman gönlüme dokundu. Dostlanm, Çalikuşu romanı bütün can- hhğıyla yaşıyor. Yeter ki onu günümüz- den okumayı kuşanabilelim. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Kabuğunu Kıran Toplum... Türkiye'de toplum, kabuğunu kırryor. On yıllardır içine kapatıldığı ve daha kaç on yıl için- de kalacağı sanılan uyku kılrflannı yırtıp atıyor. Demokrasi adına bu topluma yönertilen söytem- lerin odak noktasını hep 'vetmek' sözcüğü oluştur- muştu. Topluma demokrasi veriliyordu; özgürlükler veriliyordu, insan haklan veriliyordu... Gelgelelim 'vetmek' eyleminden bunca bağımlı olmak ve bağımlı kılınmak, beraberinde 'verenin' an- cak 'istediği kadannı' vereceği, 'alanın' da 'verilen' ile yetinmek zorunda olduğu düşüncesini de getirir. Bizim toplumumuz da, on yıllar boyunca bundan farklı bir yazgıyı paylaşmadı. Ona hep 'birilerinin' vermesine alıştınlmak istenikJi. Veren, hep devletti ve devlet, hep kendi adına, buna koşut olarak da an- cak kendi yaran gerektirdiğı ölçüde verirdi. Türkiye'de devlet, kendini hep dünyanın en kınl- gan nesnesi gibi sergiledi. Vatandaşlannı korumak- tan çok, kendini vatandaşlanna karşı korudu. Ve so- nunda devlet, kendi için var olur konuma geldi. Dev- let karşısında bireyin bağımsız söz soyleme, daha- sı düşünme hakkı bile hep göze battı. Peki kimdi bu devlet? Sanki Türkiye Cumhuriye- ti'nin sınırian içerisinde yaşayan bütün insanlar için değil, hep kendi için varolurmuş, öyle olması gere- kirmiş gibi gösterilen devlet, kimdi? Devlet, hep 'dev- letliler'dl Okullarda belletilen demokrasi, hep temsil teme- line dayanan bir yönetim biçimiydi. Vatandaşın de- mokratik hak ve görevleri, onun sandık başına git- me tarihleriyle belirienmişti. Başka deyişle vatandaş, hep temsil edilen olma- lıydı; sanki vatandaşın seçimlerde vekillerine verdi- ği yetki de hukukta 'geri alınamaz temsil yetkisi' de- nen turdendi. Vatandaş, bu yetkıyi birilerine bir kez verdi mi, artık su bile isteyecek olsa bu isteğini ken- disi değil, fakat vekilleri aracılığıyla dile getirmeliydi. Çünkü onun 'devletliler' katında yer alan vekille- ri, her zaman her şeyi temsil olunanlardan daha iyi bilirierdi... 'Devletliler' ve 'vekiller', Batı'da çoktan tarihe ka- nşmış olan bu düzmece demokrasi anlayışıyla halkı hep uyutabileceklerine gönülden inandılar. Bu inançlannı, sınırsız iletişim olanaklanyla Avust- ralya'daki birtrafik kazasmın aynı saatlerde Afrika'da haber alınabildiği bır dünyada bile ayakta tuttular. Köyünün kahvesindekı televizyonda, falanca ülke- deki balıkçılann, filanca ülkedeki tanm emekçilerinin haklanna nasıl sahip çıktıklannı izteyen Türk insanı- nın, hâlâ kendisi için ne uygun görülürse, ona razı olacağına inandılar. Devlet boyu yolsuzluklan televizyondan ve basın- dan her gün izleyenlerin yine de "Aman bunlardev- letlidir!" diye ses çıkartmayacaklanna inandılar! Ama Türk halkı, artık bu kabuklan kırdı. Bundan böyle uyumayacağını ve uyutulamayaca- ğını haykırmaya başladı. 'Böyle gelmiş' olanın 'böyle gitmek' zorunda ol- madığını haykırmaya başladı. Üstelik bunu kaba güçte ya da "Kan/ı mı, yoksa kansız mı olsun?" gibi ortaçağ tartışmalanyla değil, "Sûrekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık" gibi bu- ram buram banş kokan bir türküyle her gece kol ko- tegfrerek bütün insanlanna tanış çıkaraktertemiz bir Türkiye için yakılan mumlaria yaptı... Bu mesaj karşısında 'devletlilehn' bunca telaşı ne- dendir dersiniz? Mesaj, yerine tam anlamıyla ulaştı- ğı için! 'Böyle gelmiş' olanın 'böyle' gitmeyeceğini onlar da anlamaya başladıklan için! Gerçi onlar, "Böyle gelmiş, böyle gider" inancını yaymakta direnmekteler. Ama karşılannda artık her şeyin böyle olmak zorunda olmadığını biien ve inan- dınldıklanna göre değil, fakat bildiklerine göre yaşa- mak isteyen bir kitle var! Şimdi 'devlettiler' için zaman, nicedir çok gerisin- de kaldıklan halka yeniden ulaşma zamanıdır; söz- de adına hareket ettikleri halkın bir kapıkulu kitlesi olmadığının, hep adına konuşmayı şart kılacak ka- dar da dilini yitirmediğinin bilincine vaıma zamanı- dır! Tarih, değişik biçimlerde yorumlanabilir. Ama ta- rihte olanlar, olmamış kılınamaz. Türkiye'nin insanlan, bir Milli Mücactete'yi, bir Ata- türk'ü ve onun çağı yakalamayı hedefleyen devrim- lerini hiç yaşamamışçasına yola devam etmek zo- runda bırakılamaz. Bunun aksi, 'gaflet, dalalet ve hatta htyanet' The Kosh Türkiye'de • Dramatik dans topluluğu The Kosh 'Nesli Tükenmekte Olan Türler' oyununu 7 şehirde sahneleyecek. ANKARA (CumhuriyetBûrosu)- The British Council'in davetlisi olarak Tür- kiye'de bulunan dünyaca ünlü The Kosh drama-dans topluluğu "NesK Tüken- mekteOlanTürler" adlı oyununu 3 mart- tan başlayarak 7 kentte sahneleyecek. Dans, akrobasi, söz ve müzik bileşi- minden oluşan koreografi ile dinamik ve kolay anlaşılır bir dans tiyatrosu yarat- mayı amaçlayan The Kosh'un yapıtlan genellikle insanlar arasındaki ilişkılenn duyarlıhğı üzerine kurulu. Görsel ve fi- ziksel olarak heyecan verici ve ilgi çe- kici hikâyeler anlatarak, halk kültürü ile daha geleneksel sanat dallan arasında- ki aynmı ortadan kaldırmayı hedefle- yen The Kosh, 1995/ 1996 sezonunda Edinburg Festivali'nin de aralannda bu- lunduğu îngiltere'nin birçok kentinde, Küba, Brezilya. Meksika, Kolombiya. Pe- ru, Venezüella, Sri Lanka ve Yunanis- tan'da toplam 92 temsil verdi. Kosh, bugüne kadar sergilediği oyun- larla, Manchester Evening News Dans Tiyatrosu Ödülü, New York Film ve Te- levizyon Festivali Bronz Madalyası ile Kahıre Deneysel Tiyatro ödüllerini ka- zandı. The Kosh. 3 mart pazartesi günü sa- at 20.0O'de Trabzon Devlet Tiyatrosu Atapark Büyük Sahne, 5 mart çarşam- ba saat 20.30'da Ankara Küçük Tiyatro, 7 m£rt cuma saat 20.00'de Adana Hacı ÖrrKr Sabancı Kültür Merkezi Sahnesi, 10 rnart pazartesi saat 20.30'da Antarya Devlet Tiyatrosu Sahnesi. 12 mart çar- şarrra saat 20.30'da tzmir Konak Sah- nesi 14 mart cuma saat 20.30'da Bursa Tay^are Kültür Merkezi ve 15 mart cu- maresi günü saat 20.00'de de tstanbul Takiim Sahnesi'nde sahneye çıkacak. ^Harika çocuk^tan büinıkurgusal şov! FEZA TANSUĞ Müzikte eleştiri, müzik sanatı üzerine yargılann sözcüklerle ifa- desi anlamına gelir. Dünyadaki müzik ikliminde en büyük değış- meyi yaratan radyo ve televiz- yonda yeni kaynaklann ortaya çı- kışı konser verme ve eleştiri uy- gulamalan üzennde beklenebi- lecek olandan daha az etki yarat- mıştır. Radyodaki müzik prog- ramlannda genel söyleşiler. mü- zikolojik tartışma ve eleştiriye çok az yer vermektedir. Yayında- ki, konser salonundaki veya sine- ma, tiyatro salonundaki güncel müzik olaylannın eleştinsine ay- nlan zaman azdır. Ayakta, yanlış notalarla Gazetelerde ve dergilerde. rad- yo ve televizyonun yayımladığı müzik üzenne pek eleştiri de yok- tur. Medyanm gücü göz önüne ahndığında bu ciddi bir eksiklik- tir. Tersine, radyo ve televizyon- daki röportajlann bir anlık mal- zemesi, ciddi eleştirilerin yer al- masının uygun olacağı saygın ga- zetelerin sanat sayfalannı istila etmiş bulunmaktadır. Tüm sanatlann dağınık bir du- rumda olduğu ve kamuoyunun ivedi bir eleştiri hızmetleri gerek- sinimi içinde olduğu bir zaman- da gazetelerin bebeklerin ağzına mama verir gibi ıvırzıvır gereç- leri yutturmaya çahşması hızlan- maktadır. Müzikte suya sabuna dokunma- yan eleştinnin dışında. eleştiri ör- neği olarak gösterilebilecek çok azyazıyarastlayabiliriz. Eleştiri- lerin pek dikkate alınmadığı ve eleştirmenlerin görevlerini tam olarak yerine getiremedıği bıror- .saac Asimov'un, Carl Sagan ve Hans van Aiberg'in adlannın geçtiği Tuluyhan Uğurlu'nun piyano resitali bir bilimkurgu-müzik bireşiminin kornik bir çeşitlemesi olarak mı düşünülmüştü? Hop oturup hop kalkan. dinleyici ile bayağı bir iletişim kurmayı hedefleyen bu sanatçının sahnede edindiği 'showmanship' karakteri ile bu 'harika çocuk' daha ne kadar seyirciyi uyutmaya kalkacaktır? tamda konser eleştirisı yazmak da kolay değildir. Özellıkle eleş- tiriye açık olmayan sanatçı ve ya- zarlann çoğunlukta olduğu bir ortamda. Durum böyle iken, ge- çen hafta Çemal Reşit Rey Kon- ser Salonu'nda yer alan bir kon- ser olumsuz eleştirileri fazlasıy- la hak etmıştir. Bu konser 6 şubat akşamı Ce- mil Reşıt Rey Konser Salonu'nun Özel Etkınliİder Dizisı içinde ger- çekleşen Tuluyhan Uğurlu'nun piyano resitalidir. Amerikan Uzay Araştırmalan Merkezi NASA'nın kâinat görüntüleri eşliğinde su- nulan bu resitalin ilk bölümünde Uğurlu'nun "Saf Siyahın Erişil- mez Ayduıhğı" ve "Güneşle Ta- ntşma'adlı parçalan yeralır. Sa- natçıya göre NASA'nın görüntü- lerinin vurgulandığı ve kendi re- sitalinin arka planda kaldığı ıddia edildiyse de. kendisinin piyano başındaki hareketleri de NA- SA'nın görüntülerine katkıda bu- lunur ve dinleyicilerin oldukça dikkatini çeker. Böylece, yaptığı müziğin zayıflığından olsa gerek, sanatçı böyle bir görsel gerece gereksinım duymaktadır. Yıne de resitaldeki bu görsel boyut, tele- vizyon müzik kanallannda izle- diğimiz en ucuz kliplerden daha zayıftır. Sanatçı. kendisini "sen- timental" olarak ilan edip ilk bö- lüme son verir. Resitalin ikinci yansı "Ruhla- nn Ruhu" adlı parça ile başlar. Bu parçayı sanatçının "KubbeJer" ve "Gece veSonsuzIuk'' adlı doğaç- lamalan izler. Tarih ve bugünön bilincine vararak, yannı irdele- yen ve 21. yüzyıhn bir uzay yüz- yılı olacağına inanan Uğurlu, bu düşüncelerini kuvantum fiziği, süper uzay, kâinat bilinci, mikro ve makro kozmos dünyalar için ortaya atılmış kuramlan sanatsal ilham olarak değerlendirmiştir. Bu bilinçten kaynaklanıyor olsa gerek, sanatçı konser boyunca pi- yanoyu oturarak çalamaz, sık sık ayakta çahşmaya çalışır. Hem de ayakta iken yanlış notalan çalma pahasına. Uğurlu'nun yerçekimı- ne meydan okuduğu bu konse- rinde dinleyiciler sanatçının her türlü gösterisine tanık olmuştur. Uğurlu'nun seslendirdiğı par- çalann niteliği ise bir başka eleş- tiri konusu olabilir. Kimi zaman ımpresyonistik ve romantik, kimi zaman yan klasik-yan çağdaş ya- pıdan oluşan doğaçlamalar ne NASA'nın görüntülerine uyum sağlamakta, ne de dinleyicilerin beklediği 20. yüzyıl müzik akım- lanndan örnekler oluşrurmakta- dır. Bu eserleri son olarak Demet Sagjroğlu'nun solist olarak sahne- de yer aldıgı" Yağmurla Get" ad- lı parça izler. Yine müzikal açı- dan ne olduğu tam olarak anlaşı- lamayan, Antarktika'yı keşfeden Amundsen'in öyküsünün anlatıl- dığı bu arya ile konser sona erer ve sanatçı yerçekimine yenik dü- şerek Satif Keita'dan hatırladığı- mız selamlama şekliyle yere uza- nır. Uzay ninnileri Bu şekilde sunulan bir konser yalnız salonu dolduran binin üze- rindeki seyirciye değil, aynı za- manda Cemal ReşitRey'in de adı- nı taşıyan bir konser salonu için büyük bir saygısızlıktır. IsaacAsi- mov'un, Carl Sagan ve Hans van Aiberg'in adlannın geçtiği bu konser birbilim- kurgu-müzık bi- reşiminin komedi bir çeşitleme- si olarak mı düşünülmüştü? Hop oturup hop kalkan, dinleyici ile ba- yağı bir iletişim kurmayı hedef- leyen bu sanatçının sahnede edin- diği "shovrnıanship" karakteri ile bu "harika çocuk" daha ne kadar seyirciyi uyutmaya kalkacaktır? Konser salonundan aynlırken dü- şünmeden edemedik: Acaba bu konseri düzenleyen yetkililer, sa- natçı ile anlaşmasürecinde Uğur- lu'ya ait kayıtlan dinlememiş mi- dir? Eserlerinin niteliği değerlen- dirilmemiş midir? Pierre Laurent Abnard BHkenfte • Kültür ServBİ - Bilkent Senfonı Orkestrası(Basso), 4 martta daımi Şef Vitali Katayev yönetiminde piyanıst Pierre Laurent Aimard'ın katılacağı bir konser düzenliyor. Macar besteci Bela Bartok'un 'Birinci Piyano Konçertosu'nu yorumlayacak olan sanatçı aynca, 20. yüzyıhn sevilen Rus bestecilerinden Prokofiyef ve Şostakoviç'in yapıtlannı da seslendirecek. Bilkent Konser Salonu'nda yapılacak olan konser saat 21 .OO'de gerçekleştirilecek. Mungan'dan yazarlık dersleri • KüHür Servisi - Murathan Mungan, Boğaziçi Cnıversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde 'Yaratıcı Yazarlık' (Creativ Writing) dersleri vermeye başladı. Yazar, bir sömestr boyunca sürecek olan ve yalnızca üçüncü smıf üstü öğ^encilerin devam edebildiği bu derslerde, kimi teknik uygulamalar, kurgu, kompozisyon, dramatik yapı, dramaturjik eğriler, kişileştirme düzeni, ve yazınsal çözümleme konusunda alıştırmalar yaptıracak. BUGÜN • CRR'de saat 19.30'da keman-piyano ikilisi Isabelk V'an Keulen ve Ronald Braungam'ın konsen yer alıyor. • AKSANAT'ta saat 12.30'da vıdeodan 'Lady Day' (The Many Faces of Billie Holiday) adlı film ve saat 18.30'da Prof. Dr. Semavi Eyice'nin katıldığı 'Kigrthane ve Sadabad' başlıkh seminer izlenebilir. • ELEŞTİRİ KİTABEVt VT KÜLTCR MERKEZt'nde saat 14.00'te gazeteci Dursun Özden'in saydam gösteri eşliğinde 'Küba İzfenimleri' konulu söyleşisi izlenebilir. • AHMET ŞİMŞEK KOLEJİnde saat 13.30'da Fatih ve Şebnem Kısaparmak'ın katıldığı söyleşi izlenebilir. • TAR\NTA BABU KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 16.00 da Tarkovski' nin yönettığı 'Kurban've saat 19.00'da Erkan Oğur ile yapılacak söyleşi izlenebilir. • İFSAK'ta saat 19.00'da Ahmet Öner Gezgin'in sunduğu 'Deneysel Fotoğraf 1A3' öğrenci çalışmalan sergisi üzerine söyleşi izlenebilir. • YAPI-ENDÜSTRI MERKEZİ tarafından düzenlenen Perşembe Toplantılan kapsamında saat 17.00-18.30 arası Prof. GündüzÖzdeş'in katıldığı 'Arularda Mimarhk' başlıklı söyleşi izlenebilir. • AKM Küçük Salon'da saat 19.00'da Cerrahpaşa Çocuk Sağlığı yaranna, Viyolonsel'de Sevil Gökdağ ve piyano'da Canan Gûrmen'in resitali izlenebilir. • AKM'de Autürk Barajı Su Sporlan Şöleni konulu sergi bugün saat 18.00'de açılıyor. • MLTFAK DOSTLARIDERNEĞİ, saat 17.00 de The Marmara'da 'Akdeniz Mutfağının Beslenme Bilincindeki Yeri] konulu bir konferans düzenliyor. Konuşmacı Prof. Dr. Üsrün Korugan.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear