22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 KASIM 1997 ÇABŞAMB 10 KULTUR Ünlü virtüoz Giora Feidman klarnetiyle kendi iç sesini iletiyor dım İnsiin',yaşm 'şimdi' FECÎR ALPTEKİN KJarnetin usta ismi Giora Feidman bir yıl aradan sonra yeniden Istanbuj- lu müzıkseverlerle buluşru geçen pa- zar akşarru. Yine tek birmüzik vardı, yine hep bir ağızdan şarkılar söy- lendı CRR konser salonunda. Insanlar arasında sınırlar ya da sosyal, dini ve kültu- * rel aynlıklar bulunmadıği- na: tek bir 'insanhk aiiesi- nin'. sevgınin ve miizı- ğin varlığına inanan Feidman, oryantal Yahudi ezgileri, caz, swıng ve hatta klasik mü- zık esintileriyle süslediğı gele- neksel klezmer müzığinde buluş- turdu izleyiciyi. Bizde Feidman'la sadece 'müzik' üzerine konuş- tuk... -Müzik ileya- şam arasında nasılbirbağvar sizce? (Fotoğraf: UĞÜR DEMtR) GİORA FEİDMAN- Böyle bir bag yok; çünkü müzik ve yaşam zaten bir fek', bir bütün. Müzik, ya- şamın aynası. Müzik ruhun dısavurumu; fiziksel ola- nın değil. Fiziksel olan geçicidir, ruh ise sonsuz. Salt bir bedene sahip olmak fikri hjçbirsey ifade etmez. Beden, ruhumuzun şarkısmı söylemek için vardır, ona buyüzden ihtiyaçduyanz. Beden bir araçtır. Asıl varlık ise ruh ve müziktir. Yaşam ıle müzik arasında- ki ilişkiyi de 'ruhumuzun ölümlü bedenlerimiz yo- luyb dişavurumu' olarak niteleyebiliriz. Mfizik ile nefret vanyana durmaz - FeJd _va insanın varoiuş düzieminde nasıJ bir an- laın tasıvor miizik? Insan için 'beslenmek' ne demekse müzik de o de- mek işte. Müzik bir ihtiyaç. Müzik gerçekten de ru- hun gıdası. Hava, su ve müzik... Bu — — — — üçü olmadan yaşayamaz insan. Bir- birimizle konuşurken de bir şarkıdır aslında söylediğimiz. Bu tinsel gıda- yı paylaşır, bu tinsel gıdarun alışve- rişini yapanz. Müziğin anlamıdır bu, insanlan birbirineyaklaşnnr. Bi- zim bir tek' olmamızı, tek bir insan- lık ailesi oluşturmamızı saglar. Mü- zik ve nefret yanyana duramaz. Şar- kı söylerken hiçbir şeyden nefret edemezsiniz. - O haJde mfizik sizin için benzer- siz bir iletişim aracı_ Müzik tinsel iletişimin tek yolu. Müziğin esas işlevi bu zaten. Bugün öylesine yüzeysel bir dünyada yaşı- "~"""""~~""""*" yoruz ki, insanlarartık görmedikleri şeylere inanmı- yorlar. Müzik de göremedigimiz bir yerden. ruhtan geliyor ama ona inanıyoruz. Küçük bir bebeğin bile bildıği tek dil müzik; o da annesinden ninni dinlemek istiyor. Ancak müziğin yardımıyla ruhJanmız ara- sında iletişim kurabiliyoruz. Müzik. insanın sahip olduğu beş duyudan çok daha güçlü. Sevginin keşfi ise kesinlikle fiziksel bir an değil. - Müziğinizk-insanlara anlatmakistediğiniz şey ne- dir? 'İstemek' değil...fstemek ıle tutku duymak' ara- sındaki fark çok önemli. Örneğin yasamuı özü nefes almaktır, nefes almak füm tutkulann üzerindedir. Ben insanlara bir şey anlatmak istemiyorum; daha fazla- sı var... Ben, 'paylasmak' tutkusuna sahibim. BiJinç- lı olarak insanlarla müziği paylaşma rutkusu duyu- yorum. İstemiyorum, buna ihtiyacım var. Insan gü- X#ilinçli olarak insanlarla müziği paylaşma tutkusu duyuyorum. insanlara tek bir akıl ve tek bir ruh olma mesajını veriyorum. KJarnetimJe kendi iç sesimi insanlara iletebiliyorum. O, ruhumun mikrofonu. zel bir araba ya da büyük bır ev almak isteyebılir: a- ma bu bir tutku olamaz. Benım tutkum bir "tek' oi- mak, tekbirenerjı, tek bir insanlık ailesi. Bilinçli ola- rak, insanlara tek bir akıl ve tek bir ruh olma mesa- jını veriyorum. Kullandıgım dil ise müzik. - Kendi bedeninizie kullandığımz enstrüman olan kiarnet arasında nasıJ bir ilişki var? KJarnet ile fiziksel temas içinde olmak, ona dokun- mak, dış dünya hakkmda daha fazla bılgi sahibi ol- mamı sağlıyor. Beni dinJeyenlerin ruhlanyla buluşa- bıliyorum. Benim için erkek, kadın. güzel ya da çir- kin yok. Benim için herkes bir 'aura', bir ruh ve be- nim başka ruhlann mesajını almaya ihtıyacım var. Ta- bii bu arada ben de klarnetim ile kendi ıç sesimi in- sanlara iletebiliyorum. O benim ruhumun mikrofo- nu. Bu anîamda özellikle konserler her ıki taraf için • de tınsei birer deneyim oluşturuyorlar. O müthiş. alışveriş sonunda herkes kendisi hakkında yeni bır şeyler keş- fetmiş olarak aynlıyor konser salonun- dan. - Bize birazda Klezmer'i anlahr nu- sınız? İnsanlar arasında çok yanlış bir ka- nı var; 'Klezmer müzigi'nden sözedi- livor. Ovsa kı klezmer bır müzik de- ğıl, bır enstrüman. KJezmer'in kelime anlamı da bu. fbranı kültürünün klez- mer'i kendi müziği olarak benımse- mesı. "İtahanlar'dan baskası pizza yi- yemez' demeye benzer. Pop, caz, ya da klezmer yoktur: bunlar sadece bazı —————• baslıkJardır. Varolan tek şey ise müzik- tir, hepimizın müziği. Banaadımı sorarsanız 'insan' derim; yasımı sorarsanız 'şimdi'... İstanbul yaşamın ta kendisi - Türk insanı kendini size çok yakın hissediyor- Türklerle müzik aracılığıyla çok ıyı iletişim kura- bılıyorum. Türkler heyecan dolu insanlar. Dışardan baktığınızda hemen anlayabileceğiniz, 'bu adam mutiaka Türk'tür' dıyebileceğınız bır tarz var ger- çekten de. Aynı heyecana dünyanın başka bir yerin- de rastlamadım. Bundan birkaç yıl önce bir arkadaşım bana şöyle demişti: "İstanbul'u görmediysen yaşamın aniamını bilmivorsun demektir'. Burada bir yanda bir kilise, dığer yanda bır türbe ya da camıyle karşılasıyorsu- nuz. Kentin tam ortasında ise deniz var. istanbul ger- çekten de yaşamın ta kendisi Pasternak'ın 6 Lara'sı KGB için çalışmış! Kiiltür Servisi - KGB arşivleri, 20. yüzyıluı büyük asklanndan birinin da- ha yalan ve hile üzerine kurulduğunu gûn ışığına çıkardı. Boris Pasternak'ın ünlü yapıtı Dr Jrvago'ya ilham kaynağı olarak 'Lara' karakterinin bıçimlenme- sinde ro! oynayan Olga Ivinskaya'nın, romanın Batı'da basılmasını engelle- mek üzere çalışmalarda bulunduğu KGB arşıvlerinde bulunan mektuplar tarafından ortaya çıkanldı. 1995 yılının eylüi ayında 83 yaşın- dayken yaşama veda eden Olga Ivins- kaya. komünist baskı karşısında sıvnl- miş, ve cezaya mahkûm olmuştu. Pasternak'ın şiirlerini yazmasına ıl- ham kaynagı oian Olga Ivinskaya ile ilişkisi 1946yılmda başladı. Tanışma- lannın ardından büyük aşk yaşayan ve Pastemak'ın metresi olmayı kabul eden Ivinskaya. Dr Jivago'nun yazılma asa- masında da yazara yardımcı olarak sek- reterliğini üstlendi. Pasternak'ın şiirleri. dönemin \etki- ülerinın öfkesini üzerine çekti. Fakat yetkililer, Pastemak ile uğraşacaklanna, IJons Pasternak'ın ünlü yapıtı 'Dr. Jivago'nun Lara'sı ve yazann sevgilisi Olga Ivinskaya"nın KGB ile ilişkisi ortaya çıktı. Moskovsky Komsomolets gazetesinde Ivinskaya'nın Pasternak hakkında biJgi veren ve KGB arşivlerinde bulunan mektuplan yayımlandı. metresi üzerinde baskı kurmayı yeğle- düer. Ivinskaya, 1949yıhndatutuklana- rakdörtyıllığınaçalışmakampınagön- derildi. Sorguya çekılırken Paster- nak'tan olan çocugunu düsürdü. I953'te kamptan salıverıidikten ve Stalin'ın ölümünden sonra çiftler. tekrar birleşti. Ivinskaya. bunun üzerine Pastemak'ın ikinci eşi Zinaida ile yaşadığı Mosko- va'nın dışmda bir kasaba olan Peredel- kino'ya yerleşti. tlişkileri, Pasternak'ın 1960'ta ölümünedek sürdü. Bu olaydan üç yıl önce yazann Dr Jivago adlı yapı- tı Batı'da yayımlanmış ve 1958'de No- bel EdebiyatÖdülü'nü kazanmış ve şa- ire daha dofrusu sevgilisine yapılan baskı daha da arrmaya başlamıştı. Ir- vinskaya, tekrarturukJandı, fakat bu kez kızı Irina ile birlikte. Ikısı birlikte kam- pa gönderildi ve îrina iki. Olga ise dört yıl daha kampta kaldı. Bu bilinen öykü geçen günlerde KGB arşivlerinde Olga Ivinskaya'nın mek- tuplanaın Moskova'nın önemli gazete- lerinden biri olan Moskovsky Komso- molets'te yayımlanmasıyla yeni bir ni- telik kazandı. Olga Ivinskaya'nın. 1960'ta tutuklandıktan sonra dönemin liden Kruşçev'e bir mektup yazarak Pastemak'ın yabancı yayımcılarla iliş- ki kuımasını önlemek istediği ve yaza- n ve ailesini bu konuda suçladığı belir- riliyor. Ivinskaya. Pastemak'ın kitabmın yurtdışmdaki basımından pay aldığını ve ailesıyle birlikte yaşadığ;ını da yaz- mış. Olga h inskaya aynca Pastemak'ı yabancılarla kurduğu ilişkiler konusun- da uyardığını, fakat yazann bunu dik- kate almadığını da mektuplannda dile getiriyor. Moskovsky Komsomolets'te yayımlanan mektuplar, Olga Ivinska- ya'nın Pastemak hakkında dahabirçok açıklama yaptığını da kanıtlıyor. Özay Fecht, şarkıcı olarak ülkemizde ilgi görmediğinden yakınıyor 'Türltiye, benibirtüdü tanımtyor' NURDAN CÎHANŞUMÛL AJmanya'da yaşayan Türk caz sanatçısı Ozay Fecbt cumartesı gecesi CRR'de bır konser verdi. Özay Fecht'e saksofonda David Murray. davul- da Pheeroan AklafT. pi_\ anoda Isaac Ben Ayala \ e basta Stefan "VVieeke eşlik etti. Konser için hazır- ladığı ve hepimizin iyi bildiği parçalara da yer ve- ren Özay, "Ağlama Değmez Hayat" ve Baehın flüt konçertosunu seslendırdı. 1971 yılından bu yana Almanya'da yasayan. oyunculuğu ve müzisyenlıgi aynı anda başan ile sürdüren Özay, Almanya serii\'enini şöyle anla- tıyor: "Kafamda sürekli AvTTipa'ya gitme fikri vardı, tesadüfen Berlin'e girtim ve orada kaldım. Son alt JTIUD ise Paris'te ve >ew Vbrk'ta geçtL" Müziği katıldığı workshoplar. seminerler ve sahne deneyimi sayesinde ögrenen Özay Fecht. Jasper Van't Hoff,TonyLakatos,Chico Freeman, Jim Pepper, David Friedmann,Okay Temiz, Hans Sauer ve Alan Praskingibi önemli ısimierle bir- likte çalışmış. '•Müziğe basladığırnda hiçbir tec- riibem yoktu, bu işi usta sanatçıiardan öğrendim ve bu sayede kendinıi geu'ştirdim"' diyor. Koro şar- kıcıhğı yaparak müzik yaşamına başlayan Öza\r . çeşitli yanşmalara katılmış ve bulunduğu kentle- rin önemli kulüplennde şarkı söylemış. Kanye- rinde Bülie Holliday'in büyük etkisi olan Özay Fecht, Billıe Holliday'in şarkılanndan oluşan bir repertuarla bütün Avrupa'yı dolaşmış. Isviçre, Hollanda ve îtalya gibı ülkelerde de konserler ve- ren Özay, 15 yıldır uluslararası caz festivallerine de katılıyor. 'NoMore', 'Moves' ve 'Antiquated Love' isım- li üç albümü bulunan Özay 'ın bu albümknni Tür- krye'de bulmak mümkün degıl. Geçen mart ayın- da fstanbul-Berlin Kültür Festivali çerçevesinde Istanbul'da Berlinli müzısyenlerle bır konser ve- ren Özay. bunun dışında Türkiye'de düzenlenen herhangi bir müzik festivalinde de yer almadı. • "Türkiye'de hiçbir festivalde yer almadım. Herhalde beni tammıyorlar. Konser sırasmda albümlerimi satmak için getirdim, ancak CRR Konser Salonu'nda yasakmış. bu yüzden de olmadı. Albümlerimin Türkiye'de de çıkması için birkaç plakçıyla konuştum ondan da bir sonuç alamadım. Herhalde uzun süre burada bulunmadığım için." Bu yüzden de Türkiye'ye kırgın. "Tahsin Ünü- var ile Hayai Kabvesi'nde program vaptım, daha sonra ise Berlin-İstanbul Kültür Festivali kapsa- muıda konser verdim. Bunun dışında hiçbir fes- tivalde ver almadım. Herhalde beni tamnııyoriar. Almanya'dayken ,\rda Aydoğan'la iletişime geç- dm. daha sonra da beni bu konser için davet etti- ler. Konser strasında albümJerinıi satmak için ge- tirdim. ancak Cemai Resit Rey'de vasakmış, bu vüzden de olmadı. ,\Ibümlerimin Türkiye'de de çıkması için birkaç plakçıyla konuştum,ondan da bir sonuç alamadım. Herhalde Türkiye'de uzun süre bulunmadığım için. Yurtdısında girriğim yer- lerde tanınıvorum. Mesela Gramafon'u kuran ço- cuklar.beni I985yılında Vıyana'da verdiğimkon- ser sırasında tanımışlar. Nevv York, Almanya. Pa- ris, İspanva..Nereyegitsem,her yer hem evim hem de değil. Nereye jpteem hem oralıyım hem de de- güim." "Hep oyuncu olmayı istedim. Şarkı söylemeyi desevivorum.ama ovunculukher zaman dahazor ve ulasılmaz gibi görünüyordu" diye anlatan Özay, Berlin'de üç yıl boyunca amatör bir tiyat- ro gmbuyla birlikte sahneye çıkmış. Bu üç yıl içinde de konservatuvardan gelen öğretmenler- den dersleralmış. Daha sonra ise Nevv York'taki Actor Studio ya devam eden Özay, bir süre son- ra Nevv York'tan aynlmak zorunda kalmış: "Nevv York'ta kaküğun süreiçindefüm çekimleri içinsü- rekli ,\lman>a 'ya gitmem gerekiyorda Eğer New York'ta kalsaydım garsonluk vapmam gerekecek- ti, Almanya'da para kazanıp Nev* York"a geri dö- nüyordum. Ancak Nevv York'ta uzun sûreti kala- madığun için insanlarla uzun süreü ilişkiler kura- madım." Oyunculuk alamnda da oldukça başanlı olan Özay, Hanna Schygulla, Liv l llmano, Masimilli- an ScbelL Klaus \Veruiemann ve Mario Adorf gi- bi ünlü oyuncularla da birlikte çalışmış. AJman- ya, Hollanda, Isviçre, Fransa ve Îtalya'da birçok film ve TVprodüksiyonunda yer alan Özay. Tev- fîk Başer'in '40 Metrekare Almanya' isimli fil- minde canlandırdığı Tuma rolü ile Corna Film Festirah "Gûmiiş Leopar", "Alman Ulusal Film Ödûlü" ve Erden KıraJ'ın yönertığı "Mavi Sür- gûn" isimli filmdeki rolüyle de 'en hi yardımcı kadın oyuncu' ödülünün sahibi. Özay, şimdilerde ise Yıbnaz Asian'm rejısör- lüğünü üstlendiği bir film projesinde rol alıyor. Bunun yanı sıra da baharda tekrarTürkiye 'ye ge- lip, bir vvorkshop düzenlemeyi düşünüyor: "Bir hafta süreyie vaklasık 20 Idşilik bir grupla bir vvorkshop düzenJemeyi düşünüvorum. Bu sûre içinde vvorkstıopa kauianlaria istedikleri parçalar üzerine çalışıp, sonunda da bir konser vermeyi planlıyorum. Banagöreworksboplar önemh. çün- kü bu sayede her alandan farklı insanlan tanıyor- sunuz." Özay Fecht, gelecek projelerini ise şöyle açık- lıyor: "Şubat ayında Goethe Enstitüsü tarafından düzenlenen bir rumeye katılıyorum. Bu turne çer- çevesinde Bangladeş, Pakistan, Hindistan, Sri Lanka'ya gideceğiz ve buralarda vvorkshoplardü- zenleyeceğiz. Daha sonra ise Nevv York'a gide- ceğim. Mart ayında Berlin'de vereceğim konse- nn ardından bir Avrupa tumesi düzenlemeyi dü- şünüyorum. Bundan sonra da Türkiye'de bir vvorkshop çalışması gerçekleştirecegim." DEFNE GOLGESI TURGAY FİŞEKÇİ Sanatçının Olgunluğu Bir sanatçının olgun ürünler vereceği zamanı kestirebilmek her zaman olanaklı değil. Onca yıl- lık yazın yaşamından sonra, adı hemen herkes- çe kuşağının önemli şairleri arasında sayılan Ba- nş Pirhasan, Körebe, Amansız Yol, Aahhh Be- linda filmlerinin senaryo yazan olarak girdiği si- nema dünyamız için bır kazanç olmuştu. Ne ki, koşullar ortadaydı. Sinema endüstrimiz oluşamamış, film yapmanın olanakları Muhsin Ertuğrul'dan bu yana pek değişmemiş, yıllar için- de sinemadan para kazananlar, film stüdyolan kurmak gibi mesleki yatınmlar yerine işhanlan al- mayı yeğlemişlerdi. Makine, ışık vb. kullanan bü- tün teknik ekip, ustalanndan gördüklerini sürdü- ren eğitimsiz "alaylı"lardan oluşuyordu. Klasik ve modern sinemayı tanıtıcı etkinlikleriy- le bir okul sayılması gereken Sinematek yıllann- dan da (1965-1980) sinemamıza gereksinim duy- duğu ivmeyi kazandıracak kişiler çıkamadı. Banş'ın Yeşılçam olanaklanyla yönetmen ola- rak gerçekleştirdiği ilk filmi Küçük Balıklar Üzeri- ne Bir Masal, (1990) doğrusu kendisine duyulan umutlara karşılık vermiyordu. Bu çıkmazı kendi de duymuş olmalı, yaşı kırka dayanmışken gidip In- gittere'de beş yıl ciddi bir sinemacılık okulunda okudu. Şu günlerde sinemalarda gösterilen Us- ta BeniOldürsene, işte bu ögrenim sonrasının ilk ürünü. Yazın uyarlamalannda köy gerçekçiliği çizgisi- ni aşamamış sinemamız için filmin getirdiği ilk yenilik, Bilge Karasu gibi öncü bir yazanmızın bir öyküsünden kaynaklanıyor olması. Bu kısa öykü, uzun metrajlı birfîlme dönüşürken elbet yan olay- larla desteklenmiş. Sirkin gerisindeki sıkıyönetim ortamı, askerler, sj'rkesığınan bir askerkaçağı, çı- rak-deniz kızı aşkı vb. Filmin bir aşk filmı olarak tanımlanmasını pek anlayamadım. Bir sirk filmi demek daha doğru geliyor bana. Çırak-deniz kızı aşkı da sirkte ya- şanan olaylardan yalnızca biri. Çok sayıdaki yan olaylar filmin bir ana ekseninin olmasını engelle- miş bence. Ancak bu, film için olumsuz bir yan değil. Rengârenk sirk dünyasının görüntüleri is- ter istemez seyircinin gözünü boyuyor. Bu renk- liliğin tıpkı Emir Kustirica'nın YeraJtıfilmindeol- duğu gibi, filmin ana temalarını bir parça örttüğü söylenebilir. Usta Beni Öidürsene'nin bence asıl başansı kusursuz anlatımında. Baştan sona, oncaolayın, kişinin arasında hiç aksamadan akan, son dere- ce başanlı bir kurguyla desteklenmiş pürüzsüz bir anlatımı var. Başanlı oyuncularve müzik de bu ku- sursuzluğu destekliyor. Sonuçta dünyanın her yerinde gösterilebilecek ve her yerde seyirci bulabilecek bir ürün -üstelik de yaygın olma kaygısı taşımadan- ortaya çıkmış. Bu sonuç sinemamız için yol gösterici olmasıyla da özel bir önem taşıyor. Zaman ve mekân duygusu vermeyen filmin Türkiye'de Ingilizce gösteriliyorolması izleyici için bir yabancılaşttrma öğesi oluşturuyor. TÜrkfye gösterimi için Türkçe bir seslendirme sanınm fil- mi daha yakın kılardı. Filmin senaryosu da Yapı Kredi Yayınlan'nca yayımlandı. İlgi duyanlar, sinema öğrencilerifilm- le birlikte senaryoyu da inceleyebilirier. Kitabın başındaki şiir ise şair Banş Pirhasan'dan okur- lara bir armağan. Banş'ın öyküsü, kahvelerde ve bariarda değil, okullarda eğitimle, masa başındaçalışmayla, alın teriyle başanlı olunabileceğınin bir göstergesi. Kaderciliğe kendini kaptırmaya eğilimli toplumu- muz için de aykın bir örnek. Sinema Vakfı'ndan seminer ve atölye çal»şmalan • Kültür Servisi - Sinema Vakfı tarafından .! düzenlenen Seminer ve Atölye çalışmalan 22 Kasımda başlıyor. Sinema kültür ortamı'nın programı, sinema kültürüne ilgi duyan kişilerin eğitileceği, sinema ortamında çalışan veya bunun eğitımini almış öğrencılerin sektörle olan kopuk ilişkilerini gidermeye yönelik olarak hazırlandı. Üçer aylık, haftada bir gûn, hafta içi veya hafta sonlan, sinemanın temel verilerinden başlayarak, başta vakıf üyeleri Atıf Yılmaz, Banş Pirhasan, Erden Kıral. Irfan Tözüm, Memduh Ün, Orhan Oguz, Ömer Kavur, Yusuf Kurçenli, Zeki Ökten, sinema sektöründen Aytaç Arman, Banş Lfius, Can Hakgüder, Deniz Türkali, Ezel Akay, Faruk Aksoy, Füsun Demirel, Hüseyin Kuzu, Macit Koper, Mete Yılmaz, Sema Türkyazıcı, Sinan Toğrul, Zuhal Olcay ve seçkin bir akademisyen kadro ile gerçekleştirilecek. Bilgi için (0212) 231 78 31 nolu telefona başvurulabilir. K Ü L T Ü R + Ç İ Z İ K K  M İ L M A S A R A C I CazsanatçısıÖzayFecht(Fotoğraf: KUBİLAY TÜNTÜL)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear