25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30 EKİM 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ 1930'lardaki ilk büyük restorasyonlarm ardında 'aydınlanma kültürü' vardı Korumada 'cıımhııriyet bilincF...Duyarlı Cumhuriyet okurlanndan diş hekımi Yener Oruç'un gözünden kaçma- mış. Azapkapı'da. Haliç kıyısını süsleyen SokoUuCamisi'mn cephesındeki kıtabede aynen şöyle yazıyor: "SokoüuMehmetPa- şa'nın asan hayriyesinden olan bucamii şe- riftanvamen harab birduruma girmiş iken, Cumhurivetefiyleyeniden tatnirveihya edfl- miştir. 1941." ' Yener Oruç bu kitabe karşısındaki coş- kusunu anlatırken: "Bakın. devlet ya da bakanlığın eliyle değiL Cumhuriyet eüyle onanldığuu yazmışlar"1 diyerek o yıllann "Cumhurijet bilincine" dikkat çekıyor. Ardından. şunlan da söylemekten kendi- ni aiamıyon "Şimdflrîşeriatçılarve Atatürk cumhuriyetine karşı olanlar,özeUikle 1923- 1946 yıllannı Osmanlı kültürüne karşı bir düşmanuk dönemi gibi gösteriyorlar. Oy- sa bu kitabe bile tarihe karşı saygının asıl Cumhurnet'le başladığmın en güzel karu- ndeğünü?" Restorasyon yıflan 16. yüzyılın ünlu sadrazamı Sokollu MehmetPaşatarafindan 1577-1578"de ıNli- marSinan'ayaptınlanbugûzelcamı, 1807 yılındakı biryangında büyük hasar görmüş ve cumhunyet dönemine kadar tam "130 yıT harabe denecek bir durumda bırakıl- mıştı. 1938'de onarımı na başlandığında ıse bezemelen tümüyle yok olmuş, hatta kimı duvarlan "yıkuıu" halıne gelmiştı. Aslında "cumhuriyet yönetiminiıT ay- nı şekilde "yokolmaktan" kurtardığı ve ye- niden îstanbul'a kazandırdığı başka "Os-' manlı yapdan" da vardı. Örneğin Emınönü'ndekı Mısırçarşısı, kütüphane haline getirilen Beyazıt Medre- sesi,kankatür müzesinin yer aldığı Cazan- fer Ağa Medresesi, Mimar Sınan'a aıt Sü- leymaniyeTıp Medresesi bulunduğu sem- te de adını veren Haseki DarüşşifasL, hatta Kapahçarşıbıle 1930'lardave 1940'larda büyük masraflarla restore edılen, Osman- lı'nın bakımsız bıraktığı tarihsel binalar arasındaydılar. Aydınlanma ve koruma Şimdi bir "CumhuriyetBayramrnı da- ha kutlarken, şunlan sormak \e tartışmak gerekiyor: Cumhuriyet'i kuran, "devrimi" gerçek- leştiren ve yine o ilk dönemlerdekı "temel- leri" atan kadrolann böylesine bir "tarih bilincine" ve böylesi bir koruma isteğine de sahip olmalan. acaba "hangi dünya gö- rüşünden" ka>Tiaklanıyordu?.. Yine böy- lesi bır "kültürel duyarİılığı" günümüz yö- neticilennm bırçoğunda artık nederı göre- mıyoruz? Bu sorulann, hiç kuşkusuz bir tek ge- nel yanıtı var. Ulusal Kurtuluş Savaşımızı örgütleyen. buna koşut olarak Istanbul'dakı gerici Os- manlı yönetimini sona erdirerek bu ülke- ye Cumhunyet'i kazandıran kadrolar, ay- nı zamanda "aydınlanmadan" yanaydılar. Aydınlanmacüar ıse bilimde vekültürde ıler- leyebilmek için, ınsanoğlunun tarih için- deki sanatsal ve yaratıcılık bınkımlerinin bır "esin kaynağı" ve bir "uygarhk teme- H" olarak korunması \e geliştirilmesi ge- rektığinın çok iyi bilincindeydiler... tşte bu bilinç içinde. örneğin yine o Cumhuriyet" in kuruluş dönemlerinde yurt- dışına gönderilen öğrenciler arasında Ata- türk'ün isteğiyie "arkeoloji öğrenmeye" gidenler önemli bir yer tutarken. aynı bi- lincin kentler üzerindeki bir başka yansı- ması ise lstanbul'un. Ankara'nm. tzmır'in ve diğer birçok kentin ilk kez "imar pla- m" denilen bilimsel gelışme kurallanyla taBişmış olmalanydı. Oysa kı özeUikle Av - rupa kentleri planlı yapılaşma disiplinine daha 19. >üzyılda kavuşmuş, Osmanlı yö- nenminin sonlarına kadar ise aynı disiplı- nin bızim kentlerimize de kazandınlması ycnünde hemen hiçbir ciddi ve kalıcı gi- rişun yapılmamıştı... Örneğin 1882 tarihli Ebnive Kanu- Azapkapı'daki Sokollu Camisi'nin 1941 'de yapılan onannuna ait kitabe, Cumhuriyet'in kiiltür mirasına verdiği değeri belgeüvon» (Fotoğraf: UĞUR GÜNYÜZ) 74-yıl önce Türkiye'ye 'cumhuriyet devrimini' , • kazandıran aydınlanmacı kadrolar. bir yıl sonra da 'İstanbul Eski Eserler Encümeni'ni (1924) kurarak kültürel mirası koruma çalışmalannı başlatmışlardı. Tıpkı dünyada da aydınlanma devrimıyle birlikte ilk kez Fransa'da 1830'larda kurulan Tarihsel Yapılan' Koruma Konseyi gibi... nu'ndakı "arsalann kareveya dikdörtgen olması zorunluluğu", "yeni yapdann kâr- gir olması"". "yollann düzve geniş olması", "şahniş(cumba)yasağr_gibı kurallar. ne tstanbul'a. ne de başka kentlenmizin ta- rihsel kimliğine uygundu. Buna karşm Cumhuriyet döneminın ilk ımardüzem'e* • mesi sayılan 1933 tarihli Belediyere Yapı- Yollar Kanunu'ndakı "şehir planlaması yapılmasına" yönelik temel hükümlenn ne anlama geldiği ıse aynı dönemde İstan- bul'u planlayan H. Prost'un şu vurgulama- sında özetleniyordu. "Bütün imar ve tan- zün hareketlerinde tstanbul'u,dünyadaeşi bulunmayan bir şehir haline getirmiş olan. o fevkalade güzel silueti muhafaza etnıek. planın esasdır-." (Cumhuriyet Devrinde İstanbul - Beledıye Yayını -1949) FransE devriminin ardmdan... Geçen günlerde Mimariar Odası'nın konuğu olarak tstanbul'a gelen Marsitya Belediyesi Kent Mirası Atölvesı vönetici- sı mımar Daniel Drocourt diyor ki "Fran- sa'da koruma 1800'lerle birlikte başladı. Anıtlar Kurulu'nun ilk kuruluşu 1830'la- ra kadar uzamyor. Çûnkü tarihsel mirasın ne kadarönemliolduğu.Fransızdevrimin- den sonra anlaştdı.Aydınlanma devrimi kül- tür değeıierine de sahip çıkn..." Pekı. Acaba aydınlanma de\Tİmi ile ta- nhsel miras arasında ne bağlantı olabilir? Üstelik o tarihsel binalar, feodal bır döne- mın ürünü degıller midir? Bu sorulann yanıtlan da yıne önce Fran- sa'da başlavan. sonra bütün Av rupa'yı sa- ran koruma çabalanndaki "gerekçelerde" var. Feodalızme ve bağnazlığa karşı bıli- mi. insan haklannı, özgürlükleri ve aklı savunan aydınlanmacılar. özetle diyorlar ki: "kiiltür variıklaru ınsanoğlunun yaraücı gücünün ve sanatsal veteneklerinin biri- Bir uygarlık savaşının belgeleri,Işte, 70 yıl öncekı "koruma bilin- cinin" iki ünlü belgesi. Atatürk'ten İnönû'ye mektup Memîeketimızin hemen her tarafında emsalst defıneler halindeyatmaha olan kadim medenner eserlerinin 'ilerde ta- rafimızdan' meydana çıkarılacak ilmi bir surette muhafaza vetasniftenpek ha- rap bir hale gelmiş olan abidelerin mu- hafazalan için müze müdürlüklerine ve hafrivat işlerınde kullamlmak üzere ar- keoloji mütehassıslarma katı lüzıım var- dır. Bunun için maarifçe harice gönde- rilecek talebeden bir kısmınm bu şube- ve tahsısı muvafik olacağı fıkrindeyim. '(25.3 1933) Ga-J M. Kemal İnöniTden vaüliklere genelge Milli varhğımızı ve medenıyetimizi bugün ve gelecek asırlarda dünyaya Atatürk, Vlranşehir harabelerinde. lanıian ve tamtacak olan kıvmetli abi- delerin mânalı mânasız bahanelerle yıktırılması değil. bilâkis beşerın ve tabiatm tahnbatına karşı titiz bir itina de korunulması mültezimdir:yalnız ka- nuni bir vazıfe değil milli bir borçtur. Bır eserin kıvmetini muhafazası lâzım olııp olmadığını ancak mütehassıs olan daire tâvin edebileceğinden bundan son- ra şehir ve kasabalarda. köylerde ve hr- larda mevcut bulunan eski eserlehn her gı'ma tahribata karşı muhafazalanna iti- na olunmasım ve MaarifVekâletinin mu- vafakatı alınmadıkça hiçbir eserin hıç- bır bahane ıle vıktırılmasına kativen meydan verilmemesini talep ve aksi tak- dırde yıktırılan ve müsamaha edenler hakkmda şiddetle takibatyapılaeağmı ta- mimen beyan ederım efendim. Başvekil İsmet kimlcrini taşır: bu birikimi koruyarak ge- leceğe aktarmak. yine insanın a>nı gücü- nü ve yeteneklerini daha da geliştirmesine hizmetederler_." Işte böylesi bır ılerici düşünce. Cumhu- nyet'i kuran aydınlanmacı kadrolann da kente karşı davranışlanna ve politıkalan- na yansıyınca. Osmanlı dönemine son ve- ren bu kadrolar, aynı dönemın mımarlık ürünlenni restore etmeye özel bir önem verdıler. Cmca kıtlık içinde bunu yapar- ken. en az Osmanlı mirası kadar arkeolo- jik mirasa da sahip çıktılar. Türkiye'de ilk kez tarihsel yapılan ko- rumakla görev lı 'İstanbul Eski Eserler En- cümeni'nın 1924 yılında. yani Cumhuri- yet'ten "bir yıl sonra" kurulmuş olması, bu nedenle bır rastlantı değıldı. Yaklaşık 100 yıl önce Fransa'dakı aydınlanma devrimi- nın korumaya yönelik örgütlenmesı. Tür- kiye'de ancak "Osmanhgericüiğineson ve- rildikten sonra" başlayabilivordu... Bütün bu tarihsel gerçekler; "Acabane- den ilerleven villarda \e özelükle 1950Mer- den günümüze dek hem koruma anlayışın- dan. hem de planlamaya olan sa>gı ve bağ- lılıktan uzaklaşüdT sorusuna da elbette ki yanıt venyor. Çünkü bu uzaklaşma dönemi. aynı za- manda ülkeyi yönetenlerin ve genel poli- tikalan belirlev enlerin büyük bir çoğunluk- la -aydınlanmadan da uzaklaştıklan" dö- nemdır. Cumhunyet'ın temel ılkelerinden ödün vermeye başlayınca, "çağdaşuygar- hğa erişmenin" de kültürel güvencesi olan toplumsal v e ulusal değerlenmızi kent yağ- masına teslim ettiler. "Her mahalkde bir milyoner" sloganıyla sivıl mımarlık ör- neklerimızin gözden çıkanlarak apartma- na dönüştürülmesıne önayak olurken. "Ptan değil pila*' isteriz" gibi söylemlerle de de- netımlı ve kimlikli bır kentleşme yerine "rantyapılaşmasına tutsakolan" bir imar polıtikasını ülkeve egemen kıldılar... 'Kravatiı' gericiler^ 1929 yılında Ankara'dakı planlama ça- lışmalanyla ılgılı bır toplantıda Celal Esat Bey (Arseven) bakın ne dıyor: "Şehirlere viiksek bina yapılması medeniyetsanıfca da arOk bu fıkir iflas etmiştir™'" A>TII v ıllarda bu tartışmalara v azılany la katılan F. Rıfla Ata>' da "Ömek Şehir" adlı makalesinde bakın nasıl uyanyor: "Bir şehrin kendi hal- kının sıhhaü'ni ve rahatını. arsası üzerinde mümkün olduğu kadar çok yapılar kura- rak çok para kazanmak tstcven emlak sa- hiplerinin eline bırakmamak laamdır-." (Şehırcılık ve Cumhuriyei /TBMM Yayın- lan) 70 yıl önceki bu "devrimci" düşünce- lerle günümüz imar anlay ışlannı ve uygu- lamalannı karşılaştırmız. lster "dinci" ol- sunlar. isterse "kravat" taksmlar. kentle- nmizin tanhsel ve doğal dokulannı sade- ce "çok para kazanmak isteyen emlak sa- hiplerinin" beklentılenne teslim eden ye- rel ya da merkezi >önetıcılenn, aynı zaman- da ve "hep birlikte" Cumhuriyet'ın aydın- lanma kültüründen yoksun bır "gerici" imar düzenı v arattıkları ortada değil mı?.. Benzer şekilde StT kararlanna tepki gösteren ve bu kararlan alan Koruma Ku- rulu üyelerinı görevden uzaklaştıran sıya- sılerle aynı StT alanlannı ımara açmak ıçın yetkılenni seferber eden kımi uzman- lann ve bürokratlann da Cumhuriyet'in aydınlanmadevTimınebağlıilkelerinikav- ramaktan giderek uzaklaştıkları açıkça gözleniyor. Işte bütün bu nedenlerle Haliç kıyısını süsleyen Sokollu Camisı'nin üzenndeki 1941 tanhh "Cumhuriyet Kitabesi" sade- ce bır bilgiyı değil, bır mesajı ve bir "ide- otojiyi" de belgelı>or. Bınlerce yıllık bır kültürler ve uygar- lıklar ülkesıni 2000'lere taşıyan 74 yaşın- daki cumhunyetımizın ise bu mesajı ala- bılecek ve bu ıdeolojıden ödün vermeye- cek devrimcilere giderek daha çok gerek- sinmesı var... Avrupa filmleri Anadolu'yu geziyorKiiltür Servisi - Üçüncü yaşına basan Avrupa Filmleri Festıvali, 28 Kasıra-24 Aralık tarihleri arasın- <k sırasıyla Ankara (28 Kasım-3 Arahk). Gazıantep (5-7 Aralık), Iz- nir (12-17 Aralık) ve Bursa'ya (19-24 Arahk) konuk olacak. Nü- fjs sayımı nedeniyle 30 Kasım ta- rfıinde yalnız akşam gösterileri cûzenlenecek. Gaziantep'te Büvr ükşehır Bele- cryesı'yle Avrupa Komisyonu Tür- hye Temsilciliği Gaziantep Büro- gı'nun, Izmir'de Güzel Sanatlar tgitim ve Kültür VakfVnın, Bur- sa'da Büyükşehir Belediyesi'yle 3ursa Kültür, Sanat ve Turizm Vakfi'nın katkılanyla gerçekleşe- xk festivalin genel sponsorluğu- IU AvTupa Komisyonu Türkiye remsılciliği yüklenmiş durumda. \fişıni Behiç Ak'ın hazırladığı ^tival Ankara'da Kavaklıdere Si- :eması ve Fransız Kültür Merke- a, Gaziantep'te Onat Kutlar Sine- •aası. Izmır'de Fransız Kültür Mer- Kzi, Bursa'da Tayyare Kültür Mer- tezi'nde düzenîenecek ve bilet- ler kent sinemalanndaki fiyatlan şeçmeyecek, kısa fılmler ücret- az gösterilecek. Festivalin Avrupa-Avrupa bö- Snnünde Alain Berliner'in Ma Vle EnRose(1997), JanVerhejen'in Jojo'nun Veri - Nicolas Cuche Evcrything Must Go (1996), Jan Svankmajer'ın üçüncü uzun met- rajlı fılmi Conspiratorsof Pleasu- re (1996), Peter Vaclav'ın Mari- an (1996), Jacques Audiard'ın Un Heros Tres Discret (1996). Mari- on Vernoux'nun Love Ect (1996), Paula Van Der Oest'ın Another Mother (1996), 19 Ekirn'de ölen Pilar Milo'nun Dog in The Man- ger (1996), Peter Timar'ın Doll>- birds (1997). Srdjan Dragojevic'in Pretty Vülage Prett> Flamef 1996). Martin SuKk'in Orbis Pictus film- leri yer alıyor. (1997) Avrupa'mn En Iyileri başlığıy- laVblkerSchlöndorfTunOscarlı, Altın Palmiyelı ünlü TenekeTram- pet'ı (1979), Fassbüıder'ın Ma- Another Mother - Paula Van Der Oest Orbis Pictus - Martin Sulik ria Braun'un Evliliği (1978). Vıc- tor Erice'in An Kovanının Ruhu (1973), Miklos Jancsoya Can- nes'da Altın Palmiye getiren Kı- zıl İlahi'si (1971). Leos Caraxnm Kötü Kan' ı( 1986) ve Yıknaz Gü- ney'in Sürü'sü de yer alıyor fes- tıval programında. (1978) KJsatyidirbaşlığında toplanan kısa film programı ıse dört bö- lümden oluşuyor: Birinci bölüm Avrupa Panoramasında Alman- ya'dan Manhattan (Ali Dieler), Rubicon (Gıl Alkabetz), Late at Night (Jordan, Saghri, Zoller). The V\Tnd Subsides (Vuk Jevromic). 3 Tiny Poems (H. J. Hoftnann), Boden Der Realitat (O. Böhme), Avusturya'dan Blindganger (T. \Voschitz). SeaskkOn SolidGro- und (Frosch-Konrad), Belçıka'dan Mathilde La Femme De Pierre (S. Streker). JustBePartoflt (Bert- Geert Van Goethem), A Hard Days VVbrk (K. Mortier), Lili and The BigBad Wolf(F Henrard). Ira-Di- ation (M. Gomez), Çek Cumhu- rıyetı'nden The Last Fighter (J. Millıs), Danımarka'dan Gecko (M. Belvad), Fınlandiya'dan Hip and Haleon Pussy Patrol (Rhonheımo- Lajunen). Fransa'dan Le Modele (G. Deffontaines). Dedans (M Vernoux). L'L'ne (P. Zocco). Ap- res La Pluie (J. Dubuisson), Do- ubleJeu (E. Oberg). Liberte Che- rie(J. LucGaget),L'OursetLaPe- tite Mariee (J. C. Taki). Le Vbleur DeDiagonalefJ. DarrigoD.Taride Nuit (M Castılla). Ingiltere'den Trainspotter (Nevvitt-Astley). Vlam Happy Returns(M. Rimmi- nen). \Ve Love You (N. Allcock). tsviçre'den Vısion (K. Dellers). ttalya'dan Franhımi (W. Germon- dan), Camera Obscura (S. Ardu- ino). Quel Giorno (F. Patierno). Macaristan'dan The Rooster and TheBarreKP. Georg). Astral(Ko- vacs). SongofTheSand(F. Cako), Ikarosz (G. Toth). Korveç'ten A Man(E.F. Dahr). ComeVVithMe ToTheSacred.Mountain(M.J. Ho- el).ScentofMan(M. Holst), Mo- nument(K. Buflod), Portekız'den Minus9(R. Nunes), DoisDrago- es (M. Cardoso), Romanya'dan Maria (C. Netzer). Rusya'dan Pho- tographer(A, Kort). CloseUp(E. Zvezdakov). The Strings (1. Ma- ximov). Türkiye "den MustafaRe- şat (Alper Baraner). Ukrayna'dan The Mermaid (\: Tykhy), La Der- niere Femme De Barbe Bleu (A. Boubnov) yer alıyor. Kısanın Komedisi Daha İv idir bölümünde Almanya'dan Fake (S Peterson). KillingHeinz(S. Elüıg), Belçıka'dan La Maledktion Du Doctor Schnitzel (E. Figon). Bul- garistan'dan Shock (Z. Radev). Fransa'dan La Mort Du Chante- ur Meıico (L. Firode), UneBelle Nuit De Fete (E. Lionel) yer alı- yor. Festival. yıne Kısa İyidir prog- ramı içinde Budapeşte Fihn Aka- demisi'mn 50. Yılı'nı; Szabo'nun Koncert (1961) adlı kısa fılmi, Packavsky'nınZafir'i(1988). Go- zon'un Swimming Pool for Wo- men (1987) ve Thick as Thie\ı es (1991 )yapıtlanyla kutluyor. Film- leri tanıtmak ıçın Türkiye'ye ge- lecek olan Prof. György Karpati lstanbul'da Bilgi Üniversitesi'nde ve Bursa'da göstenmler sırasında sinemaseverlere bilgiler verecek. Aynca Aaardman Anımasyon Top- lu Gösterisi de bu program için- de yer alacak. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bilim İnsanından Ne Anlıyoruz? Aşınan toplumlann herhangi bir alanda geleceği gü- vence altına almaya yetecek ölçüde ve sayıda "aşın- mamış"yada "yeni" insan yetiştirebıleceklennı düşün- mek, kısır bir yanılsamadan başka bir şey değildir. Günümüz Türk toplumu için kullanılabilecek en gerçekçi nitelendirmelerden biri de bu toplumun he- men her alandaki değer ölçütleri bağlamında çok ağır bır aşınmaya uğradığı saptaması olabilir. 19 Ma- yıs 1919'da, Mustafa Kemal'in Samsun'da başlat- tığı bağımsızlık, özgürlük ve aydınlanma yolunu 78 yıl gibi kısacık bir tarihsel sürede aydın üniversite rektörierine başörtüye müdahale etmeme çağnsın- da bulunan sözde sol demokrat partilere, şeriat ko- alisyonlanna, darbecileri "tecrübelı" devlet adamı, çe- tecileri de kahraman sayıp düşüncesini söyleyen in- sanlan en ağır hapıs cezalanna çarptırabilen bir hu- kuk (!) devletine vardırmış bir toplum için, aşınmışlı- ğın dışında kullanılabilecek fazla sıfat yoktur. Herhangi bir toplumun genel aşınmamışlık ya da aşınmışlıkdüzeyini hesaba katmaksızın otoplumda- ki tek tek kurumlara ilişkin yargıya varma çabası, ge- nellikle sağlıksız yargılardan başkaca bir yere götü- remez. Örneğin eğer bir toplumda düşünme eylemi, genelde sınııiarı -en başta dünyaya aydın tavnyla bakamamak yüzünden- giderek daralan bir etkinli- ğe dönüşmuşse, o toplumda şu ya da bu alanda ne- den yeterince düşünülmediğini sormak abes olur; çünkü düşünme alışkanlığı, istendığinde bır düğme- yı açmakla harekete geçirilebılecek bır işlem değil- dir. Bugün Türkiye'deki çeşitli aksaklıklan tartışırken en büyük yanlışlık, kanımca bu bağlamda yapılmakta, başka deyışle bellı bır alandaki eksıklıklerin ve aksak- lıklann nedenlerı araştırılırken genel tablo her zaman yeterince goz onunde tutulmamaktadır. Bunun so- nucunda bulunabilecek olası çözümler de, genel ile bağlantılan kurulmadığından, çoğu kez günlük, ge- çici olmaktan ıleriye gidememektedir. Bugün aynı yanlışlık, bilim yaşamımızı ve üniver- sitelerin bılimle ılişkisını sorgularken de sıkça yine- lenmektedir. Öyle ki, örneğin: "Neden yetehnce bi- lim adamı yetıştıremiyoruz" dıye sorarken, "bilim adamı"n\n nıteliklerinden ne anlaşılması gerektiği ve genelde ülkemiz koşullarında bu niteliklerı taşıyan insanların yetişebilmesinın ne oranda olası olduğu gt- bı noktalar üzerinde bile durulmamaktadır. Kimdir "aydın bilim insanı"? İTÜ Mimarlık Fakül- tesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ferhan Yürekli, 17 Ekım 1997 tarihli Cumhuriyet'te çıkan "Üniversitede 'Yabancı' Denetimı"başlıklıyazısının biryerinde, "ay- dın kışrrun niteliklerini şöyle sayıyor: "Aydın kişi, ya- şamı merakla ızleyen kişidir. Aydın kişi, kendi sorun- lannı ancak kendisinın göriıp yıne ancak kendisinin çozmesi gerektiğını bilen kışıdir. Aydın, yaşamın er- dem savaşımı olduğunu ve özdenetimin en önemli yargılama aracı olduğunu bılen kişidir. Aydın, bılme- dığını bilen, var olanla yetınmeyip yeni bilgiyi arayan kişidir. Aydın genel kabul görmüş görüşlere karşı arayış içinde olan ve azınlık görüşlehnin oluşturdu- ğu eleştirel gerilımın, toplumlann gelişmesindeki başlıca etken olduğunu bilen kişidir..." Prof. Yürek- li, bu saptamaların ardından bizim üniversitelerimi- zin neyı gereksindjğırn de çok yerinde olarak şoyle belirtiyor: "Aydın olmak ahlak (etik) sahibı olmaktır. Üniversitelerimizin, her şeyi bildiğinı sanan ve bildi- ğinı 'yöneticilik' aracılığıyla dayatmayaya da 'danış- manlık' aracılığıyla satmaya meraklı 'sofi'fere değil, Sokrat'lara gereksinimi vardır." Şimdi sormamız gerekiyor Bizım üniversitelerimiz, ozellikle 1980'den bu yana uzanan çizgi göz önün- de tutulduğunda, yukarıda nitelikleri belirtilen "aydın bilim insanı" yetiştirmeye elverişli kurumlar mıdır? Yürürlükteki yasalar gereği. kendi yöneticilerini seç- meye bile "ehıl" sayılmayan bu kurumlardan "özde- netimin en önemliyargılama aracı olduğunu", "ken- di sorunlannı ancak kendisinin görüp yine kendisi- nin çözebileceğini" bilen aydın bilim insanlan nasıl çıkacaktır? Daha önceki bir yazımda da belirtmiş ol- duğum gibi, bilim adamlığının özünde, araştırma ça- balannın akademik yolda ilerlendikçe yoğunlaşma- sı gereği yatarken, bizde durumun genelde bunun ter- sıne olduğu bir ortamda "var olanla yetınmeyip ye- ni bilgiyi arayan" kişiler nasıl çoğunluğu oluştura- caktır? Daha çoğunlukla bilimsel yeterliliğin değil, fa- kat işe kaçta gelınip kaçta gıdildiğinin denetlendiği "üniversite" ortamlanna Sokrat'lann gökten düşme- si mı beklenecektir? Ve çok açık yüreklilikle üzennde durmamız gere- ken son bir soru daha: Günümüz Türkiyesi'nde üni- versite ortamı, genelde 'aydın kişi'ye gereksinim duymayacak kadar aşınmamış mıdır? Doğadakı çevre koşullan gibi sanat, bilim ve dü- şünce yaşamının da kendine özgü. onsuz olunamaz niteltk taşıyan çevre koşullan vardır. Bu çevre koşul- larına özen göstermeksizin, şu ya da bu sorunun yanıtını aramak, aslında daha baştan doğru yanrtı dışlamakla eşanlamlıdır! ADT 'Uçkâğıtçı' ile perde açıyor • ADANA (\.\) - Adana Devlet Tıyatrosu (ADT), Orhan Kemal'in "'Üçkâğıtçı'" adlı oyunuyla perde açacak. ADT Müdür Yardımcısı Kazım Oztürk, yaptığı açıklamada, yann saat 20.00'de perdelerinı açacaklannı bildırdi. ADT'nın çalışmalannı perşembe günü Seyhan Belediyesi Kültür Merkezi fuayesinde yapacaklan sohbet toplantısında açıklayacaklannı belirten Öztürk, avTiı gün "'Üçkâğıtçf' adlı oyunun basma sergileneceğım kaydettı. Cam Pipamifte sanat etkinlikleri • Kültür Servisi - Cam Piramıt Sabancı Kongre ve Fuar Merkezi, kongre ve toplantılann yanı sıra kültür ve sanat etkinliklerine de ev sahipliği yapacak. Meksika Gıtar Orkestrası. 30 kişilik kâdrosuyla yann Cam Piramit'te bir konser verecek. Konser Ekinciler Menkul Değerler'in katkısıyla düzenleniyor. Ahmet Özhan yönetimindeki sema gösterisi de yann gerçekleştirilecek. Antalya Kültür Merkezi'nde de Onder Focan caz grubu 2 Kasım'da cazseverlerle buluşacak. Önder Focan'a, basta Stefan Weeke. saksofonda Mack Goldsbury ve davulda Ernts Bier eşlik edecek. Kerem Gönsev Trio konseri• Kültür Servisi - tnternet hizmetlerine olduğu kadar sanat etkinliklerine de sürekli destek veren Turk Nokta Net. bu kez de ünlü piyanist Kerem Görsev ve grubu tarafmdan verilecek olan "Relaxıng Konseri "nin sponsorluğunu üstleniyor. Kerem Görsev Tno, dördüncü albümü için '"Relaxing Project" konserleri turnesine İstanbul'da başlıyor. Piyanoda Kerem Görsev. kontrbasta Eric Revis ye davulda Can Kozlu'dan oluşan üçlü, ilk konserini İTÜ Sos>al Hizmetler Komitesi 10. Yıl Kutlaması Etkinlikleri çerçevesinde, bugün saat 19.30'da. İTÜ Maçka G-Amfisi'nde veriyor. Sponsorluğunu Turk Nokta Net'in üstlendiğı konserin bıletlen AKM gışesınden. Vakkorama Taksim, Rumeli Caddesi, Suadıye mağazalanndan ve İTÜ Vakfı Merkezi 'nden temin edilebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear