23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12 EKİM 1997 PAZAR PAZAR KONUGU Ingiliz The Guardian gazeteler grubunun yayından sorumlu başkanı PeterPreston ile basın ve etik üzerine Türk basımnda tekelleşme kınlmalı' STJNTJS! § Guardian gazeteler grubunun yayından sorumlu başkanı Peter Preston. geçenlerde İstanbul'daydı. Uluslararası bir konferansta basının. sistemin temizliği üzerinde nasıl etkiler yaptığı konusunda bir de konuşma yaptı. Peter Preston'la basının sorunları üzerine aynntılı. özel bir görüşme yaptık. Özellikle de tngiliz basınında olanlara ağırlık vermek istedik. Hayretle gördük ki İngiliz basını da dünyanın pek çok yöresindeki kardeş sektörleri kadar sorunlu; belli kirlenmelerden annmak için ise elinden geleni yapıyor. Preston'la tekelleşme konusunu da ele aldık. Bize özellikle Murdoch grubunun marifetlerini anlattı. Hatta son genel seçimlerde, şimdiki Başbakan Tony Blair'le Murdoch'un Avustralya açıklannda bir adada nasıl buluşruklannı sayıp döktü. Bu buluşmanın ardından ise Murdoch grubuna bağlı bir kısım gazetelerin seçimlerde îşçi Partisi'ni büyük ölçüde desteklediklerinin altını çizdi. Preston, gazetecilik etiğine aykın bulduğu bir başka olayın da gazetelerin üst düzey yöneticilerinin bir partiye hizmet ettikleri için asalet unvanı kabul etmeleri olduğunu da söyledi. Preston, promosyon konusunda ise İngiliz basınının 60 yıl önce promosyona prim verdiğini belirterek kendi gazetesi olan Guardian'ın son yıllarda basındaki fıyat kırma politikasına karşı durduğunu, satışlannın da bundan hiç etkilenmediğini kaydetti. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU 1 Sizce basın, sistemi nasıl temiz tutabi- lir? Buna ne gibi katkılarda bulunabilir? - Bunu ikı türlü yapabilir: Basının temel rolü sistemdeki zorluklan doğ- ru olarak bulup bunlan gazetelere yansıtmaktır. Bunlan söylerken bu iş kolay gibı gelebilir. Ama bizlerin de bıldiği gibı bu iş hiç de öyle kolay de- ğildir. Kamuoyunda maksimum etki yapabilmek için özgür \e rekabel gücü olan bir basına ihtiya- cınız var. Bu basının, mümkün olduğunca hükü- metin müdahalesınden annmış olması gerekir. Üs- telik basının özgür olabilmesi için de çok sayıda gazete patronu bulunması gereklidir. Yanı tekel- leşmeden uzak bir basınınız olmalıdır. Daha da öte basın'n. kendi varlık nedeninin kamuoyuna doğ- rulan yansıtarak demokrasiye hizmet etme bilin- ci içinde bulunması zorunludur. Amerikan Basın Yasası bunu öngörmektedir. Uluslararası Insan HakJan Sözleşmesf nin 10. maddesi de bunu ön- görür. Uluslararası Basın Enstitûsü de pek çok ül- kede bu amaçla etkinlik göstermektedir. Temel- sel olarak demokrasının sağlığı, basının sağlığıy- la el ele gider. ı Bu söylediğiniz hayata geçirüebiliyor - Bazen. Çalıştığım Guardian gazetesinın ha- rika bir gazete olduğunu, mükemmel yayın yap- tığını söyleyecek değılim. Axna son dört yıl için- de, Ingıltere'de çeşıtli boyutlardakı yolsuzluk olaylan konusunda epeyce özel haber çıkardık. Bu yayınlann sonucu olarak kamu yaşamındakı yol- suzluklan soruşturmakla görevli 'Nolan Komis- yoou'nun kurulduğunu söyleyebiliriz. Bakın, No- lan Ktmıısyonu'nun kurulmasında çok önemli rol oynayan Guardian'ın bir haberi vardı. ^^^^™ Haberin neyle ilgili olduğunu anlatır mısınız? ~" - Hamilton ve Smitta adlı ıki tngiliz bakanın yol- suzluklan kamuoyunun gözleri önüne serilmişti. Bu ıkı bakan da parlamentoda, kaynağını açıkla- madan bazı yerlerden para alarak soru önergesi veriyorlardı. Tam o sıralarda bir başka bakan da bir hafta sonu tatıli için Pans'e gitmiş ve otel fa- turasını Suudi işadamlanna ödetmişti. Guardian gazetesi bu konuda dokuz ay süreyle yayın yaptı. Sonunda bakan istifa etmek zorunda kaldı. Bu arada Guardian'a iftira davalan da açılmıştı. tn- giltere'de ıftıra davalannı kazanmak çok zordur. Ama Guardian. hakkında açılan bu davalann hep- sinı kazandı. Bu bakan yolsuzluklan genel seçim- lerde de konu edıldı. Büyük ölçüde bu sayede tn- gilız Muhafazakâr Partısi seçimlen kaybettı. Ben- ce The Guardian dört yıl süreyle görevini başa- nyla yaptı. Sızce iyı bir iş yapmış mıyız? ^ ^ • • • B Bunda kuşku yok. Sizce her ülkede basının bu şekildegöreviniyapmasıgerekmiyor mu zaten? Bu, basının asligörevi değilmi? - Bu tabıı ki basının aslı görevi. Ama basının bu görevini yerine getirebilmesi için bağımsız ol- ması gerekir. Basında patronlar çeşitli olmalı, ga- zete sayısının çeşitliliği de sağlanabilmelidir. Pek çok kişı Amenkan basınının ne kadar iyi iş yap- tığından söz ediyor. Ancak dikkat edilmesi gere- ken husus tekelleşmedir. ^^^^™ tngiltere'de tekelleşmeyi önleyen ya- salar nasıl işliyor? - Bizdeki tekelleşmeyi engelleyen yasa büyük ölçüde ABD'dekini temel alıyor. Ingiltere'de te- keîler piyasanın yüzde yirmısini tutarsa sorun bir komısyona havale edıliyor. Ama bu yasada ciddi açıklarvar. Tekelleri "Tekel Komisyonu"na hava- le etmek siyasi bir karardır. Bu karan alacak olan- lar siyasıler. Eğer bir gazete, zarar etme tehlike- siyle karşı karşıyaysa komisyona sevk edilmeye- biliyor. ^^^^™ Örnek verebilir misiniz? - Diyelim ki bir gazete satışa çıkanldı. Bir sü- re için zararda gösterilebiliyor. Böylece de ko- misyona sevk edilmekten kurtuluyor. O arada da kurtarma bahanesıyle bir tekel bu gazeteyi satın alabiliyor. Rupert Murdoch'un İngiliz basuıının yüzde 33'ünü nasıl elınde bulundurduğunu sor- gulayabılirsiniz. Murdoch "TheSun"ı satın aldı. Ardından da "News of the NVorkFu çıkarmaya başladı. Bu ıkısınde de hıçbır yanlış yok. Ama bunlann ardından "The Sunday Tunes" ve "The Times" gazetelerini satın aldı. Bunun bahanesi ikısının de zarar ettiğiydi. Iki gazeteyi de kurtar- ması gerektigini beyan etmişti. Ama söylediği hiç de doğru değildi. Çünkü iki gazete de hiçbir za- man zarar etmemişti. Aksıne hep kârdaydılar. Böylece Murdoch gayet iyi koşullarla ikisinin de sahibi oldu. ^ — Peki Murdoch bunu nasıl başarabil- di? Üstelik bir de uydu televizyon tekeli var. Hü- kümet buna nasıl izin verebildi? - Murdoch bu alanda bir başka konsorsiyum ol- ması sayesinde bu ışe gırişebildi Ama kısa süre sonra öbür konsorsiyum batınca Murdoch'un gru- buna katıldı Böylece Murdoch tngiltere'de uydu televiyon piyasasında tek başına kaldı. Öte yan- dan Murdoch lngiltere'deki ulusal gazetelerin üç- te birinin sahibi. Teknik olarak tekelleşmeye kar- şı yüriirlükte olan yasaya aykın davranıyor. Ama aslında hükümetler Murdoch'un böylesine güç kazanmasına göz yumdular. ^^^^m Peki, büyük umutlarla işbaşına gelen Tony Blair hükümeti bu konuda ne yapıyor? - Bu hükümetin pek bir şey yapacağını sanmı- yorum. Çünkü Murdoch gayet kurnazca davrana- rak kendi grubundaki bazı gazetelerin son seçim- lerde Îşçi Partisi'ni desteklemesıne izin verdi. Üstelik seçımlerden hemen önce Murdoch ve Tony Blaır Avustralya açıklannda bir adada bir araya geldiler. Şu anda Murdoch'un gazeteleri çok güçlü durumda. ^^^^m Yani tngiltere'de basın ve medyanın durumu da Türkiye ve başka ülkelerdeki kadar kötü. Öyle mi? - Durumun mükemmel olmadığını söyleyelim, ısterseniz. Ama işin olumlu yanı Murdoch'un her seye sahip olmaması. Pek çok başka gazeteler var. Örneğin Guardian grubu. Murdoch grubu aslın- da göreceli olarak düşük vergi ödüyor. Bunun ne- denini araştırdıgınız zaman görüyorsunuz ki bir- PETER PRESTON Chcford Üniversitesi mezunu. 1962'de Guardian gazetesinın Manchester bürosunda siyasi muhabir olarak göreve başladı. Daha sonra dış haberler muhabiri, eğitim muhabiri, röportaj editörü, ardından gece editörii olarak çalıştı. 1975 te gazetenin genel vavın yönetmenliğine getirildi. Bu göre\i yirmi yıl süreyle sürdürdü. Bir buçukyıl kadar hem Guardian hem de Observer gazetelerinin genel vayın müdürü oldu. Şimdiki halde Guardian gazeteler grubunun yayından sorumlu yönetim kurulu başkanı. Iki yıl süreyle Uluslararası Basın Enstitûsü 'nün (IPI) başkanhğını yaptı. ingiliz Gazete Editörleri Birliği'nin yönetim kurulu üvesi. IPI Direktörlüğü yapmış bir kişi ola- rak bize gazetecinin tanımını yapar mısınız? Gazeteci kimdir? - IPI anlayışı çerçevesinde gazeteci bir gazete hesabına çalışan, fotoğraf çeken ya da haber ya- zan kışıdır. Bu kişi mutlaka bir gazete için çalış- masa da olur. Serbest çalışan. fotoğraflannı. ha- berlerini çeşitli gazetelerde değerlendiren kişı de gazetecidir. Bunun dışında kamuoyuna fikirleri- ni yazılı olarak iletip fikirleri basılmaya değer olan kişi de gazeteci sayılmalıdır. Burada IPI dışında kendi kişısel görüşümü de eklemek istıyorum. Pek çok gazeteci, kendinı avu- kat, muhasebeci gibi bir meslek üyesi olarak gö- rüyor. Bense kendimi açıkça yapılan bir ticaret içinde görüyorum. Basın özgürlüğüne gönülden inanan bir kişiyseniz isteyenin istediğini yazabil- mesi görüşünüsavunursunuz. IPI'ın ensıkı rejim- lerle yönetılen ülkelerde yaşadığı bir deneyım \ ar. Bu ülkelerde çok sıkı biçimde kımin gazeteci ol- ması, kimin olmaması gerektiği dar bir kalıp için- de çizilmiştir. Örneğin tspanya'da diktatör Fran- co hükümetinin, gazetecilerin kayıth olduğu bir cemiyeti vardı. Bu cemiyete kayıtlı olmayan hiç kimse gazetecilik yapamazdı. Böylece Franco re- jimi muhalifleri denetim altında tutuluyor. gaze- tecilik yapmalanna izin verilmiyordu. Bunun adı- na da meslek örgütünü ve mesleki standartlan ko- rumak deniyordu. Ben çapı geniş ve esnek rut- maktan yanayım. Gazetecilerin dar çevrelerde kü- melenen gruplar olmasını istemiyorum. Size 1970'ler ve 19801er tngilteresi'nden bir örnek vereyim. Benim de üyesi olduğum Ileri Gelen Ga- zeteciler Sendikası. patronlarla oturur. gazeteci- lığin gelişmesı. genç gazetecilerin eğitilmesi, top- lusözleşme ilkelerini görüşürlerdi. Tabii ki hiç kimse gazetecilik eğitimıne karşı çıkamazdı. Ama sorun bu eğitimi alan gazetecilerin aralannda se- çim yapılması ve büyük gazetelere sadece bu sen- dika üyesi olan gazetecilerin almmasıydı. Yani işin özü, sız o sendika üyesi olacak, onun belirle- diği kurallara uyacak. sendika aidatını ödeyecek ve kendinize iş bulacak, aksi halde de açıkta ka- lacaktınız. Ama gazetecilik bu değil. Gazetecilik farklı sesleri gerektiriyor. "Buna karşı çıkıyorum. Bundan tamamıyla farkh bir iş vapalıırT diyebil- melisiniz. Tartışmalar açılabilmelidir. Ne kadar çok kural. ilke, sınırlan belirlenmiş projeler geti- takım şeyleri elde etme karşılığında pek de iste- diği biçimde haberleri kendi gazetelerine koydu- rarmyor. Üstelik onun grubu içindeki gazeteler artık neredeyse kendi kendilerini yönetiyorlar. Çünkü grup çok büyük; Murdoch da onlan kont- rol edemiyor. Son seçimlerde Murdoch grubu ga- zetelerinde ilginç olaylar da yaşandı. London Ti- mes siyasi eğilimini belirleyemedi. Sunday Ti- mes muhafazakârlardan yana ağırlığını koydu. Daha önce ikisi de Muhafazakâr Parti'yi destek- leyen Nevvs of The World ve The Sun, îşçi Parti- si'ni destekledi. The Sun'un Glasgovv'da yayım- lanan yan yayını The Scots, "tskoç milliyetçileri- ne oy verin" çağnsı yaptı. Tabii bunun da nedeni çok açık. Murdoch belirli bir siyasi eğilime prim vermıyor. Çünkü işadamı. Çeşitli gazetelerinde çeşitli siyasi eğılimleri destekletiyor. ^ ^ ^ ^ Peki uydu televizyonları nasıl gidiyor? - Uydu televizyona çok daha fazla ağırlık ver- meye başladı. Bu çok riskli ve pahalı bir yatınm, biliyorsunuz. Size iki-üç yıl önce yaşanan bir ola- yı anlatayım. Murdoch, uydusundan lngiltere'de- ki televizyon kanallanna Çin'e yayın yaptırmak istedi. Bu televizyon kanallanndan birisi de BBG'ydi. BBÇ sürekh olarak Çin hükümetini eleştiren programlar yayımlıyordu. Çinliler bu du- rumu protesto edince Murdoch BBC'nin yayını- nı kestirdi. Bu bir güç gösterisi gibi görülebilir, ama öyle değil. Aslında bu Murdoch'un zayıflı- ğının bir göstergesi. Çünkü Murdoch Çin'e iste- di ği gibi yayın yapmayı amaçladı. Ama ticari kay- gılar nedeniyle de Çin hükümetine karşı koyama- dı. Gördüğünüz gibi mükemmel bir sistem yok. Ama mükemmel olmayan bir sistemin ne olduğu- nu da deneyimlerle biliyoruz. Sizce gazete sahipleri haber vegazete- ciliğe nti yoksa promosyona mı yatırım yapma- lı? - Ben hiçbir zaman promosyondan pek de faz- la yana olmadım. Bu uzun süreden beri devam eden çok zor bir tartışma. Tabii promosyon var, promosyon var. Buna da iyi bakmak lazım. Türkiye 'de ulusal gazeteler tabak ça- nak, buzdolabı gibi promosyon ürünleri veri- yorlar.. -Size 1930'Iardaki lngilizbasınındanörnekler vereyim. O dönemde İngiliz gazeteleri daha faz- la okuyucu toplamak için duvar saatleri, ansiklo- pediler gibi ürünler vermişlerdi. Bir editöre bu konuyu sordum, neden promosyon ürünü verdik- lerini öğrenmek istedım. Meğer insanlar gazete- leriyle birlikte bir armağan almaya bayılıyorlar- mış. Ama Ingiltere'de bir araştırma yaptım. İngi- liz okuyucu armağan almaya pek fazla iştahlı gö- rünmüyor. Belki 60 yıl önce bundan hoşlanıyor- lardı da şimdi zevkler değişti. The Times gibi ga- zeteler bugün promosyon yapıyorlar. ama sizin söylediğiniz çapta değil. ^ ^ • ^ Peki Guardian ne yapıyor? - Beş yıl önce tngiltere'de gazeteler bir fiyat dampingi savaşı başlattılar. Ama Guardian buna direndi ve fiyatını değiştirmedı. Üstelik okuyucu da kaybetmedi. Basın piyasasında fiyatını tek ucuzlatmayan gazete The Guardian oldu. Üstelik gazeteye, birimlenne ve gazetecilerine daha faz- la yatınm yapmayı yeğledi. • ^ ^ ^ " Fiyat kırma politikasını Murdoch mu başlatmıştı? -Evet, hepimizı piyasadan silebilmek için. Her neyse... Beş yıl içinde haberciliğe ve gazeteye da- ha fazla yatınm yaptığı için The Guardian daha da güçlendi. ^^^^™ Peki, Guardian'ın bugünkü günlük net satışı nedir? -Yaklaşık410bın. ^^^^m Üstelikpromosyonsuz bu kadar çok sa- tıyorsunuz. Öyle mi? - Aynen öyle. rirseniz gazetecilik özgürlüğü de o kadar daraltı- hr. ^ ^ ^ ^ " Peki dünyadaki basın konseyleri ko- nusunda ne düşünüyorsunuz? -Türkiye'deki Basın Konseyi Başkanı'yla taniş- tım. Bence basın konseyleri de bu zor konulardan birisi. Basın konseyi kavramı Ingiltere'de başla- dı. tlk basın konseyi 1947'de kuruldu. tngiliz basınının güçlüklennden birisi bence pek çok yaptığının, denklemın biraz da dışında olan kişilertarafından taklit edilmesi. Basın kon- seyi de bunlardan birisi, muhtemelen. Şimdiki ba- sın konseyinın adı Basın Şikâyet Komisyonu. İn- giltere gibi yazılı anayasası olmayan ve gazeteci- likle ilgili tam 66 yasası bulunan bir ülkede gaze- teciler, daha fazla yasa çıkanlması fikrine ger- çekten düşmanca bakmaya başlıyorlar. Bu neden- le de basın kendi kurallannı kendi koymaya yö- neliyor. Basın konseylerinin amacı da bu. Bugün- kü basın konseyi olan Basın Şikâyet Komisyonu. gazeteler tarafından finanse ediliyor. ^ ^ ^ ^ Bufinansmantn tutanyılda kaçpara? -Birmilyon steriininiıiraz üzerinde. Komisyon- da gazetecilerin yanı sıra politikacılar ve halktan insanlar da var. Kurallan da basının kendisi tara- fından belirlendi. Yani bir çeşit otokontrol meka- nizması. Bu da tabii ki hükümetlerin basını dene- tim altında tutmak için daha fazla yasalar çıkar- masından iyidir. Dünyadaki basın konseylerine gelince... Hindistan'daki basın konseyini ele ala- lım. Bu konseyin işlevi, yönetiminde kimlerin bu- lunduğuna ya da hükümetle ilişkilenne bağlı ola- rak değişiyor. Bizim Basın Şikâyet Komisyonu, kesinlikle hükümet müdahalesi ve kontrolü dışın- da tutulmak üzere kurulmuştur. Tabii mükemmel olmaktan uzaktır. Gerçekten hükümet müdahale etmi- yormu: - Büyük ölçüde etmiyor, diyebilirim. En azın- dan komisyon üyeleri hükümetçe atanmıyor. Baş- kanına para ödemiyor. Sık sık da komısyonun ne kadar güçsüz olduğu eleştirilerini getiriyor. Bu iyi bir şey tabii ki. İngiliz kamuoyunda bir olayla ilgili büyük bir tartışma patlak verdiğınde ise komisyon arka ar- kaya olağanüstü toplantılar yapıyor, kurallannı yeniden belirliyor. ^ ^ ^ ^ Prenses Diana 'nin öldüğü kazada da aynı şey miyapıldı? - Evet, aynen öyle. Üstelik basın için yeni bir yasa çıkanlmasından yeniden söz edilmeye baş- İandı. Ama ben her zaman daha fazla yasa yerine otokontrolü yeğlerim. Aslında basına sorun yara- tan haberlenn hemen hemen hepsi tngiliz Krali- yet Ailesi'ndeki skandallardan kaynaklanıyor. tki yıl kadar önce bir toplantıda şakayla kanşık şöy- İe bir önende bulundum: "Bir yasa çıkanlacaksa bu, İngiliz basuıının KraJiyet aiiesiyle ilgili haber ve fotoğraflan yayım- lamasını vasaklayan bir yasa olmahdır. Böylece bütün sorun da çözülür." ^^^^m Sizce Prenses Diana'nın ölümünden büyük ölçüdepaparazziler mi sorumlu tutulma- lı? - Pek çok gazeteci o olaydan sonra bana geldi ve komşulannın bile Prenses Diana'nın ölümün- den paparazziler değil de gazetecileri sorumlu tut- ruklannı, kendilerine düşmanca baktıklannı söy- ledi. Kazanın ertesi günü kamuoyunda gazetele- re ve gazetecilere karşı inanılmaz bir tepki doğ- muştu. Hele Prenses Diana'nın bindiğı otomobi- lin önünün motosikletlı kişiler tarafından kesil- mek istenmesinın öğrenılmesinden sonra... Ama tabii ki bu mantıksız bir tutumdu. Çünkü Ingilte- re'de gazetelerin yüzde 9O'ı ciddi ya da yerel ga- zetelerdır. Bu gazetelerin paparazzilerle uzaktan yakından hiçbir alışverişlen olmamıştı. tkinci ola- rak Basın Şikâyet Komısyonu'nun kurallan değiş- tirildi. Bundan sonra artık kamuoyunun sevmedi- ği, insanlann özel hayatlanna fazlasıyla girilme- si haberleri, kapı diplerinde kameralarla bekleme gibi uygulamalara son veriliyor. Basın da gerçek- ten kurallara uymaya çok özen gösteriyor şimdi- lik. Ama bundan sonra ne olur, diye sorabilirsi- niz. Hiç bilmiyorum. Peki gazetelerin üst düzey yönetkileri İngiltere 'depopüler kişiler mi? -Bence bunlann olmamalan gerekir. Bu insan- lann görevi haberleri doğru biçimde değerlendir- mektir, kamuoyu önünde popüler olmak değil. Ya da asalet unvanlanyla ödüllendirilmek de değil. Basının göreviyle ilgili. kutsaldır. filan gibi de- yımlerkullanmak istemiyorum. Basın, demokra- sı sürecının bir parçasını sürdürmek için vardır. Her zaman da hükümetlenn ve devlet mekanız- masının dışında kalmayı başarmalıdır. Ama tngil- tere'de düzen çok güçlüdür ve sizi içine çekmeye çalışır. Örneğin, bundan önceki son Îşçi Partisi hü- kümetini (1970'lerde) destekleyen Daily Mirror gazetesinin bütün üst düzey yöneticileri 'kjrdluk' unvanıylaödüllendırilmişlerdi.Bunuonaylamam mümkün değil. Gerçekten de bazı gazeteciler bel- li hizmetleri karşılığı belli bir partiden asalet un- ı vanı almışlardır. Daily Express'den örnek vere- yim. Bu gazeteden Nicholas Lloyd, Muhafazakâr Parti lehıne yazılar yazdığı için 'sir' unvanıyla ödüllendirildı. Peki bu tür uygulamalar sizce İngilte- re'de basın özgürlüğünü tehlikeye sokmuyor - Ben bunlan hiçbir şekilde onaylamıyorum. Ama basın özgürlüğünü de tehlikeye düşürdüğü- nü düşünmüyorum. Çünkü bir hükümet gidiyor, öbürü geliyor. Üstelik benim gibi bu uygulama- lan onaylamayan gazeteci sayısı da çok fazla. Do- layısıyla durum dengeleniyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinde gazeteci- lerin yazdıklan ve düşündükleri nedeniyle hap- se atilmalannı nasıl değerlendiriyorsunuz? - Dünyanın pek çok ülkesinde ne yazık ki bu tür olaylar yaşanıyor. Gezayir'deki gazetecileri ele alın. Onlar bir numaralı boy hedefleri. Türkiye'de de benzer durumlar yaşanıyor. Gazeteciler hapis- le cezalandınlıyor. hatta öldürülebiliyorlar. IPI'dan örnek vermek istiyorum. Bu tür olaylar- da. doğru yerler v e doğru insanlarla temas kurup sesinizi duyurabıldiğıniz zaman uluslararası bir kamuoyu yaratabiliyorsunuz. Ama bu her zaman olmuyor. ^^•^•B Tükiye'de basın özgürlüğünü nasıl al- gılıyorsunuz? -Türk basınıyla ilgili bir uzman olduğumu söy- leyemem. Ama bilebildiğım ve görebildiğim ka- danyla zaman zaman başabaş güreşiyor, zaman zaman da aşın duygusallaşıyor. Fazlarenklive fra- pan. diyebılinm. .Ama siyasi altyapının pek de is- tikrarlı olmadığı bir ülkede basınınız başanlı bir performans gösteriyor. Neyse ki Türkiyede bir bayiye gittiğinizde çok çeşitli gazeteler görüyor- sunuz. Bu gazetelerin çoğunun iki büyük gruba bağlı olduğunu biliyorum ve basında büyük grup sayısının iki olmasını az buluyorum. Daha çok gruplar olmalı. Bu, bir çeşıt tekelleşmedir. tngil- tere'de altı-yedi grup var. Bu daha sağhklı tabii. Dağıtımda tekelleşmeye ne diyorsu- nuz! - Bu da çok zor bir durum tabii. tngiltere'de yüzyıl önce basın sanayii başladığı zaman dağı- tım diye bir sorun olmadı. tngiltere'de o kadar iyi bir demiryolu sistemi vardı ki Londra ve Manc- hester'dan ulusal gazeteleri trene yüklüyordunuz, ertesi gün erken saatlerde bu gazeteleri ülkedeki bütün bayilerde bulabiliyordunuz. Üstelik bugün gazeteler bu işi bıreysel olarak da yapabiliyorlar. Fransa'da durum farklı. Millıleştirilmiş bir ga- zete dağıtım sistemleri var. Devlet tarafından yö- netiliyor. tam anlamıyla merkezi ve çok hantal iş- lıyor. Örneğin St. Tropez'de bir gazete çıkanyor- sunuz. Bunu merkezi sisteme vermeniz gerekiyor. Onlar Paris'e gönderiyor, daha sonra da geriye, St. Tropez'e döndürüyorlar. Gazete dağıtımı hemen hemen bütün ülkeler- de bir sorun halinde.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear