23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAVFA CUMHURİYET 24OCAK1997CUMA 14 KULTUR Erol Uras 35. sanat ydını kuthıyor Ünlü tencr bu akşam CRR Senfoni Orkestrası'yla Klasik Batı ve Türk Müziği eserlerinden oluşan bir konser verecek YÂZIODASI GLL ERÇETO Erol Lras sarut yasamının otuz be- şnc yılnı kutlu-'CT. 'hıçbir yorgunluk beürtisi gösteme4«n üretimini sürdüre- rek' Evfa îhistgkı'nin kendisine ya- kıştırdığı'usanmaz öğrenci'tanımlama- s ndın gvrur duy*\OT. Bu sezon "Aida", "Turandit", ""Cannen"operalannda iz- ledıpmiı sanatç , aynı zamanda îstan- bul Teknk ÜnıvTrsitesi Dev let Konser- \atuvan'nda ses ?5itimi öğretim görev- ltsı \e özel öğren: lierine de ders veriyor. Gen;lereöğretırlen kendisi •yenkknöğ- renivor'. stanbu. Beled ye Konservatu- vanıle a}m zamuıda Daşladığı Yüksek TicaretÖkulundaki eği:imini Marmara Ünnersitssi İşleTre Bclümü'nden dip- lomasını alarak tamanlayan sanatçı. ştmdi 'fUlkrnüzğindeBatîanlamında- ki ses eğriminin eddkri, yorumda geti- ıtceji koüylıklar ûzerir.e hazırladığı bir tezle yuksek lissns eğitimini tamamla- mak istiyar. Bu £K.sam Cetnal Reşit Rey Konser Salonu'rd3 CRR Senfoni Or- kestrası'yla verereği konserle otuz be- şıncı yılnı kutlsyacak olan Uras'la sa- natı iizeme söyteştik - Rollerinize hazırlanırken nasıl bir sü- recge^iriyorsuniiz? Teknik hazırlıklann dışında canlandırdığınu karakterle öz- deşleşmebağlamLndada bir çaba harcı- yor musıınuz? URAS - Müzıği öğrenınek, ezberle- mek, sesbakımından en iyi şekilde yo- rumiamak dışında oynadığım oyunun dönemı. mekânı \azan üzenne tek tek mcelemeyapanrı once. Ondan sonra da bu biitüni kendı oynadığım role aktar- ma\a çal.ştnm. Canladırdığırr karakterle özdeşleşme sürecimi tiyatroda bırbıriyle çelişir gö- rûnenikikuramlaaçıklıyorum. Birikla- sık Stanislavski ötekı Brecht Ben bu i- ki yöntemi birlıkte kullanıyorum. İnan- dıncı olmalıyım v e izley ici de benı can- landırdığım kışı sanmalı Öte yandan. bir sanatçı olarak kontroıümü kaybet- memek için kendime o kişi olmadığımı, onusadece canlandırdıgımı hatırlatınm - Bu güne dek pek çok yapıtta çok önemli rollcr üstlendiniz. Çoğunda da rolü paylaştığınız başka oyuneu olmu- yor. Bu durum size bir sanatçı olarak ne gibi sorumluluklar yüklüyor ve saglığı- RIZI korumak için neler yapıyorsunuz? URAS- 35 yıl boyunca başka sanat- • 35 yıl boyunca hiç perde kapatmayan Erol Uras, bir sporcu gibi yaşamak zorunda olduğunu yurguluyor. ÎTÜ Devlet Konservatuvan'nda ses eğitimi öğretim görevlisi olan sanatçı, gençleri eğitirken kendisi 'yeniden öğreniyor'. Uras, bu akşam ilk kez senfoni orkestrası eşliğinde Verdi'den Saygun'a, Puccini'den tsmail Dede'ye, Münir Nurettin Selçuk'a dek pek çok sanatçının yapıtlannı yorumlayacak. çılarla paylaştığım roller de oldu. ancak çoğunlukla tek oyuncuydum. Bu duru- mun getirdiği birinci sorumluluk, genel sağlığımı ve ses sağlığımı koruma zo- runluluğu. Düzenli uyuyorum, dinleni- yorum ve beslenıyorum. Bir sporcu gi- bi yaşamak zorundayım. Bu konudabe- ni en çok mutlu eden şey. bu 35 yıl için- de benım yüzümden hiç perde kapan- mamışolması. - Siz yurtdışında da müzik çalışmala- nnızı sürdürdünüz. \urtdışındaki ola- naklarta lürkiyc'dekiolanaklankarşı- laştınr mısınız? URAS- Bız Türkıye'de bir ikilem ya- şıyoruz. tzleyicınin acımasızlığı ilekar- şı karşıyayız. lzleyici arka planda ne oluyor, ne bitıyor hiç düşünmez. Sanat- çının psikolojisi, sağlığı, olanaklan iz- leyıciyi hiç ilgilendirmez. Bunun yanı sıra sahnelerimizde pek çok eksik gedik var. Sanatçılanmız adeta yedi başlı ej- derhayla savaşıyor. Yurtdışında ise bi- zim savaştığımız bırçok sorun sanatçı- nın üzerinden alınıyor. Soyunacağınız oda. giyeceğınız giysi. notalannız sizi hiç yormadan hazırlanıyor. Türkiye'de ise olumlu sonuçlar alabilmek için her şeyin peşınden biz koşmak zorunda ka- lıyoruz. Yedi başlı ejderhayla savaşıyoruz - Konser sakmlannın teknikolanakla- n ne dunımda? URAS - Bu konuda da büyük farklar var. Bir opera salonu yapılırken bu amaç doğrultusunda inşaat yapılmalı. AKM ise bu konuda oldukça elverişsiz. 01- dukça soğuk olduğu için sürekli üşütme tehlıkesı ile karşı karşıyayız. Seyircinin salona girdigi kapılar bıle cereyan yapı- yor. Boya kokulan, toz toprak içinde ça- lışıyoruz. Sonra AKM'nin akustiği de çok elverişlı değil. Üstelik oyun sırasın- da tuvaletlerde rezervuar çekildiği za- man, bu sesi bıle duyuyoruz. Bir de eko- nomik sorunlanmız var elbette. Bir ope- ra evimn idaresinin özerk olması, para- yı rahat kullanabilmesi gerekir. Son za- manlarda opera, ancak personel gider- lerini karşılayacak, ama üretim çıkara- mayacak duruma düştü. - Olanaksıziıklar içinde Türkoperası- nın dunımunu nasıl değeıiendiriyorsu- nuz? URAS-Cumhuriyet öncesi dönemin- de sarayın katkısıyla A\Tupa'dan gelen tiyatro gruplanyla başlayan bir geçmi- şe sahıp opera Türkiye'de. Cumhuriyet döneminde opera gerçekten çok büyük Fransız koreograf Maurice Bejart'ın son yapıtlan Paris'te sahnelenecek Ölümü düşünen biryaşam tutkunu • Ölüm üzerine şaşırtıcı derecede olumlu düşünceleri olan Maurice Bejart, yeni bale topluluğuyla AIDS'e yakalanarak ölen rock yıldızı Freddie Mercury ve dansçı Jorge Donn anısına bir gösteri sunacak. Ünlü koreograf, Mercury ile tıpkı onun gibi AIDS yüzünden ölen 30 yıllık çalışma arkadaşı Joge Donn arasında büyük benzerlikler olduğunu \r e ikisinin de yaşam tutkusuyla dolu insanlar olduğunu söylüyor. Kültür Servisi - "Ölüm, seks olmadan yaşanan en bü>ük orgazmdır. Çünkü sizi ideal insan olmava \aklaştır" diyor ünlü koreograf Maurice Bejart Ölüm üzerine şaşırtıcı derecede olumlu düşünceleri olan Bejart'ın son yapıtı da bu tema çerçevesinde kurgulanmış. Bu ay içinde Paris'te yeni bale toplulugu ile, AIDS'e yakalanarak ölen rock yıldızı Freddie Mercury ve dansçı 70. yaşııu kutla\an Bejart, canh \e üretken bir süreci yaşıyor. Jorge Donn anısına bir gösteri sunacak Bejart. Ölümü konu alsa da yaşamında hiçbir dönemde olmadığı kadar canh ve üretken bir süreci yaşıyor. 70. yaşını kutlayan Fransız koreograf. Bejart'a göre koreografi bir sanat dalı olduğu kadar felsefe de. Mistik yönleri güçlü olan sanatçı "Benim çalışmalanmda yaşam, ölüm ve aşk iç içedir. Tarihte birlikte bütün ruhlar sanki içimde yeniden doğuyor" dıyor. Bejart'ın felsefı anlamda zenginliğiyse yaşamın pek çok yönünü tutkuyla kavnyor oluşunda yatıyor. Kıtaplar Bejart'ın yaşamında çok önemli bir yere sahip. Çalışmasınm ilham kaynağını kitaplarda buluyor. Bejart'ın son çalışmasının esin kaynağı ise Freddie Mercury hakkında yapılmış bir televizyon programı. Onlü koreograf, Mercury ile tıpkı onun gibi AIDS yüzünden ölen 30 yıllık çalışma arkadaşı Jorge Donn arasmda büyük benzerlikler oldugu görüşünde. Her ikisinin de yaşam tutkusuyla dolu insanlar olduğunu söyleyen Bejart, "İkisi de 45 yaşında öldü; Mercury'nin ölümünden hemen sonra \ayımlanan 'Made in Heaven' adlı parçayi Jorge ile birlikte dinlemiştik. Böyle rastlantüar beni çok ûzüyor" dıyerek dansçısının ölümünü son 15 yılm en önemli olayi olarak kabul ediyor. Bejart 1927'de Marseılle'de doğdu. Babası fılozof Gaston Berger'di. tkinci Dünya Savaşı yıllannda yiyecek sıkıntısı çekildiği için bedenen gelişemeyeceğınden korkan ailesi. Maurice'ı bir bale okuluna göndererek güçlü, sağlıklı bir bedenı olmasını ıstediler. Böylece bale ile zorunlu olarak tanışmış oldu. Madame Gianocci'nin verdiğı dersler sonucunda Roland Petit'in bale topluluğuna girdi. O dönemde klasik baleye önem veriyordu ancak topluluğa girdiğinde kendine has bir stil yaratması gerektiğini anladı. Daha sonra 25 yıl boyunca Brüksel'de Avrupa çapında modern dansın en önemli gruplanndan biri olacak '20. yüzyıhn Balesi'nı kurdu ve yöneticiliğini üstlendi. 1987'de Isviçre'ye yerleşti ve Ballet Lausanne'ı kurdu. Dansı yeni dillerin keşif alanı olarak gören Bejart, klasik bale anlatımından moderne uzanan yolda önemli bir başanya imza attı. "İlk işün; baleyi, tiyatro ve opera salonlannın yanında Madison Square Garden'a v-a da Paris'teki spor sarayı ve Meksika'daki sokakiara taşımak oldu. Kendimi kurallardan soyutladım. Tabii, bu bazı insanlan rahatsız da etti, ama ben halimden memnunum". Gerçekleştirdiği çalışmalara hayranlık duyduğunu ve her koreografisini büyük bir aşkla sevdiğini söyleyen Bejart. kaç yaşında olursa olsun. dinamizm ve yenilikten yana. aşamalar kaydetti. Yeterli degıl elbette, ama bugün bazı prodüksiyonlarda Av- rupa'yla boy ölçüşebilecek konumdayız. Gelecekte daha iyı olması için operaya, kültüre daha çok yatınm yapılmalı. Sa- natçüar, prodüksiyonlar tanıtılmah. Operalann, özel konserlerin kompakt diskleri yapılmalı, bu çalışmalar halka ulaştmlmalı. Pavarotti,Donıin8o,Carre- ras Avrupa'da bunu başardılar. Operayı halka sevdirdiler. - Türk klasik müziği, halk müziği ve operanın müzik kültürü açısından bir- birini desteklediğL bu türierin aynı çaü altında çalınabileceği >önünde görüşle- riniz ve çahşmalannız var. Bu çalışma- lannızı değerlendirir misiniz? URAS - Bu çalışmalar benım kültür birikimimin bir sonucu. 1957 yılında konservatuvara başladım. Hem Türk müziği, hem Batı müziği bölü- münü okudum. Türk müziğini sesleri, yorumu bilen biri olarak opera sanatının getirdiği Batı an- lamında şan tekniğini kullanarak Türk müziği ve türkü söylemek zorunda olduğumu düşünüyo- rum. Ancak bunun için birinci öl- çüt yadjrgatmayacs* tarzda söy- lemek. Bunun için de her türü kendi tarzında söylemeye gayret ediyorum. Bir oratoryo, bir napoliten, bir film müziği, bir pop şarkısı bun- lann yanı sıra türkü, klasik Türk müziği kendı tarzında söylenme- li. Bu tarz çalışmalara bazı Türk parçalanna piyano eşlik partile- rini yazdırarak ve onlan yorum- layarak başladım. Sonra Erol Uras ve Orkestrası adlı on bayan- dan oluşan bir orkestra kurdum. Ortaköy Meydanı'nda, Kalamış Marina'da halk konserleri verdik. Böylelikle kendi kültürümüzü, Batı'dan aldığunız ve yeniden var ettiğımiz kültürle birleştiriyoruz. - CRR Senfoni Orkestrası'yla Verdi'den Adnan Saygun'a. Puc- cini'den İsmail Dede'ye, Münir Nurettin Selçuk'a kadar pek çok sanatçının yapıtlannı yorumlaya- caksınız. Bu çalışmayı değerlen- dirir misiniz? URAS - Bu ülkemizde hatta dünyada ilk kez yapılacak. Türk sanatçılar Batı yapıtlannı seslendi- rebiliyor. ancak Batılı meslektaş- lanmız Münir Nurettin'in yapıtla- nnı seslendıremıyorlar. Daha önce de benzer çalışmalar yapmama karşın, bu konser ilk kez bir senfoni orkestrası eşliğinde soyleyecek olmamla ötekilerden aynlıyor. CRR Senfoni Orkestra- sı pınl pınl gençlerden oluşuyor. Şefimiz Fahrettin Kerimov da ol- dukça genç. buna karşm teknik ve artistik açıdan şefliği çok iyi bili- yor. Bu çalışmadan çok umutluyum açıkçası. En büyük dileğim, buça- lışmanın Kültür Bakanhğı ya da sanata gönül veren özel kuruluşlar tarafından kalıcı hale getirihnesi. Kaset veya kompakt disk haline getirilerek radyo ya da televizyon aracılığıyla halk kitlelerine ulaş- tınlması. SEVGİ ÖZEL Ülkemizde birilen saattebir gündemi de- ğiştiriyor. Gündemi 'gündemsi'ye dönüş- türmekte ustalaşan kurnazlar. kuviilarabin akıllının çıkaramayacağı taşlar atıyorlar. "Türk Düinin Korunmasına İlişkin Ka- nun" tasansı da kör kuyuya atılmış taşlar- dan biridir. Türkçenm yenıleşerek değiş- mesme oldum bıttim karşı çıkanlar, dil dev- rimıni solculuk, konıünisthk sayanlar, bu yasa taslağıyla, bir kez daha asıl amaçlan- nı açığa çıkardılar. Bu anlayışın destekçisi kımi kitle ilerişim araçlan dışındakiler. taslağın nelere yol açacağını, sakıncalannı dile getirdiler. lşin ilgınç yanı. taslağı görmediğını sö>leyen yazarlann •'Böylebiryasadanyanayım" de- mesıydi. "Böyle"bir yasadan yana olabılir mı düşünce üreticiler, diye şaşırmamak el- dedeğıldı. * "Çünkü bu taslak, "sansür'ün yasalla- şacağının. 1950'lerden sonra bir dil politi- kası olmayan devletin. dile yasayla" müda- hale edeceğınin kanıtıdır. • Çünkü bu taslak, düşüncesinı özgürce dile getırenlere sıkıyönetım uygulanacağı- Türkçeyi Yasayla Korumak (3)nın. gücünü bilimden sanattan değil, bir ya- sadan alacaklann 'intikam,öç' duygulany- la. Türk-lslam sentezınin özünü oluşturan 'yaşayan Türkçe' savını. yasayla basm ya- yın kuruluşlanna kabul ettırmek için hazır- lanmıştır. Bütün bu ülkeyi saran yabancı dille ad- landırmadan; anadili ögretiminin yetersiz- lığinden, kötülüğünden; yaygınlaşan ya- bancı dılle öğretimden; kitle iletışim araç- larının dili kötü kullanmasından; toplumun dil bilincinin, sevgisinin zedelenmesinden aklı başında olan herkes yakınıyor. Dil politikası olmayan devletin bir kana- dı, şimdiki "anadili eğitiıni"nin kişilere dil bilinci sevgisi vermediğıni söylemekle, Milli Eğitım Bakanlığı'nın işlevsizliğini ka- nıtlamaktadır. Bu, herkesın bildiği bir ger- çek. * "Tıcari unvan"larda, ışyerlerinde. ürünlerde Türkçe ad seçilmesinı öngörme- si, sevındincıdir. Ancak ad ararken baka- cağımız kaynak, sevincimizi kursağımızda bırakmaktadır. Dil devrimini yadsıyan res- mi Türk Dil Kurumu'nun türkçe Söz- lük'ünün son baskısındaki madde başlann- dan biri işyerimıze. ürünümüze ad olabıl- miş. "Tereddüt halinde bas\ r uru mercü Türk Dil Kurtımu" olacak çünkü. Adı ge- çen sözlükte en az 500 yanlış olduğunu Ömer Asun Aksoy ölmeden önce kanıtla- mıştı. * Taslağa göre basın yayın kuruluşlan, yayınevleri, ışletmenin büyüklüğüne göre 1 ya da 10 dil uzmanı çalıştırmak zorunda olacaklar. Cniversitelerin M Türkdüi>«ede- biyatı, çağdaş Türk lehçeleri ve edebiyatı" bölümlerini bitırince mi sonradan mı "uz- man" sayılacağı belirsiz bu kişıler, "imla, telamız,gramer" yanlışlannı denetleyecek, yanlış yapanlara "Asgari ücretin 10 katın- dan a t 100 kaündan çok otmamak üzere "ağırpara" cezas\ uygulanacaktır. Bir ya- zar, roman ya da öyküsüne "Arapsaçı" di- ye ad koydu mu yandı. Çünkü resmi TDK., bu sözcüğü ayn yazıyor. Yayınevleri, önce tabelalannı değıştirecekler. çünkü resmi T- DK. ''yayuı evi" biçiminde yazıyor. * Taslak, "DillzlenıeKurullan"nın oluş- turulacağını muştuluyor. Bu kurullar bir bakıma resmi TDK'nin sözcüleri olacak, basın yayın kuruluşlanndaki "muhafizla- n"ndan aldıklan "duyum"larla çahşacak- lardır. Devletin. dile "müdahale"si böyle olur işte. Yasalaşırsa, ilk cezayı kendıleri- nin alması gerekir oysa. Çünkü taslak dil yanlışlanyla dolu, kötü yazılmış bir metin- dir. * Taslağa göre sunucular "sertifika" al- mak zorunda kalacak, memur ahmı için açılan sınavlarda adaylann dili yoklanacak. Taslaktaki gülünç maddelerden ikisi bun- lar. Bu anadili eğitimi iyileştirilmediği sü- rece, sunucu memur adaylanm hangi dil bilginleri denetleyecek0 " Taslakta bir de eksik \ar. Mıllervekili adav lannın dilinin de yoklanacağına ilişkin birmadde olmalıydı. Ancak o zaman taslağı Bakanlar Kuru- lu'nda ımzaya açan Devlet Bakanı Işılay Saygm da içinde olmak üzere TBMM'de içimizi ferahlatacak bir "boşalma" olurdu. Kısacası bu yasa taslağı. Atatürk'ün kur- duğu özerk bir demek olan Türk Dil Kuru- mu kapatılacak, yerine oluşturulan ve 1983'ten bu yana toplumun gözünde eski kurumun saygın ve yetkın konumuna ula- şamayan resmi TDK'ye, yasa yoluyla güç kazandırmak için hazırlanmıştır. Aynca basın yayını. düşünce üretenleri bir türlü aviacuna alamayan polıtıkacılarla, yaşayan Türkçecı resmi TDK'nin "inti- kam" duygularını doyuma ulaştırmalan için böyle bir yol bulunmuştur. Çünkü po- litikacılar yazan çizenlerin, özgürce düşü- nenlerinönüne dikılemediler. Yargılamalar, hapıs cezalan düşünce üretenleri durdura- madı. Böyle bir "sansür" yasası çıkarma ge- reksinimı duyuldu ki Susurluklar, tarikat- lar, şeyhler şıhlar. karşıdevrimci anlayışlar, yolsuzluklar, vurgunlar yazılıp çizilmesin, toplum bunlan bilmesin öğrenmesin,a sçıp"lann üstüörtülsün. Hangi yazar han- gi basın yayın kurumu. bu saatten sonra kalemini kırar? Bu sorunun yanıtını önce Devlet Bakanı Işılay Saygın vermeli bizce. SELİM İLERİ GülPiz Sururi Gülriz Sururi... Yılların çok değerli Gülriz Suru- ri'si... Dostum Gülriz... Gülriz'le nasıl tanıştığımızı, nasıl kopmaz bir dost- luk kurduğumuzu Hatırhyorum'da anlatmıştım. Araya zaman girdi; üç dört yıldır eskisi kadar stk gö- rüşemiyorduk. Onu yalnızca televizyondan izliyor- dum, desem yeridir. Bir iki ay önce Vizyon dergisinde röportajını oku- dum. Röportajı Hülya Bankoğlu Ekşigil gerçek- leştirmiş. Hülya Bankoğlu Ekşigil bence birinci sı- nıf bir röportajcı. Nice güzel röportajını okudum. Söyleştiği kişiyi tanıyor, seviyor, benimsiyor, özel- likleriyle tanıtiyor, sevdiriyor, benimsetiyor. Gülrizin röportajı daöyle; harikulade sözlerle be- zenmiş. Ekşigil, "Mutluluğunuzun kaynağı ne?" diye so- ruyor, birdenbire soruyor, daha ikinci soruda. Gülriz Sururi mutlu mudur, değil midir, elbette yalnız kendi bilir. Ama Gülriz Sururi insana mutlu- luk getirir. Bunu kişisel deneyimlerimden biliyorum. Mutsuz günlerimde Gülriz'le bir yerlere gittiğimiz, buluştuğumuz, söyleştiğimiz çok olmuştur. Içim açılarak, sevinçle donanarak eve dönmüşümdür. Ne yapmıştır, ne demiştir Gülriz, bir de bakmışsı- nız, mutsuzluk silinip gitmiş... Sevgili Gülriz Sururi mutlu olduğunu onaylamış. Mutluluğunu, kendisiyle barışık olmaya bağlıyor; a- ma, banşıklıktan daha öte, daha önemli bir yeti üzerinde duruyor: "Sen de hertces gibi kederiendim, herkes gibi büyük üzüntüler çektim, uykusuz geceler geçirip onarılmayacak yaralar aldım... Ama hepsinin üs- tesinden gelecek bir iradem oldu.'' Eşsiz iradenın gerçek bir görgü tanığıyım. Haya- tının hayli çetin döneminde Gülriz Sururi'nin inanıl- maz bir kendine yetişle sorunlanndan sıynldığına tanıklık ettim. Uygulayabilsem de uygulayamasam da, itiraf edeyim, sevgili Gülriz'den epey 'hayat der- si' aldım. Bu dersleri zaman zaman arkadaşlanma, özellikle bunalmış, yıpranmış arkadaşlanma anla- tır dururum. Röportajı okudukça, Gülriz Sururi'nin kendine nasıl bir dünya kurmuş olduğunu çok daha açık se- çik kavnyorsunuz: Bu dünya kendince bir mükem- meliyetçiliğı dışa vurdukça vuruyor. Bugünün sö- zümona 'yükselen değer'\erine açıkça burun kıvı- ran Gülriz Sururi'yle karşılaşıyorsunuz. Örnek vereceğim. Toplumu belirleyen, etkileyen değerler yelpazesinde günümüz edebiyat adamı- nı handiyse yok sayıyor. Bilinçli Gülriz Sururi'yse bakın ne diyor: "Hayır, hiç, ama hiç kimseyi kıskanmadım. Be- ğenı ya da hayranlık dışına çıkan hiçbir duygum ol- madı. (...) Gençlikyıllanmdan beri hep övgüleral- dım, alkışlandım, en değerli yazarlar benim için çok güzel yazılaryazdılar. En güzel röportajlar be- nimle yapıldı. Neyi kıskanacaktım ki? Bir mücev- herden daha değehidir benim için, Cemal Süre- ya 'nın hakkımda yazmış olduğu bir cümle. Kendi- mi büyük bir servetin üzerine kurulmuş oturmak- ta hissediyonım." Alıntı sanırım Gülriz Sururi'nın nasıl bir yaşama- - yıryaşamabiçimini seçtiğini beigeliyor. Kof hırste^ rın yerine, kalıcı değerlerin önemsendiği bir yaşa- ma olmalı bu. Sonra insan ilişkileri... Sözü zaten oraya bağla- yacağım... Herkesin birbiri üzerinde ezici baskılar kurmayı 'sevmek' diye adlandırdığı tuhaf bir zihni- yete yenik düşmüyor muyuz? Daha, annebaba- çocuk ilişkisinden, öğretmen öğrenci, aşk ilişkisi- ne kadar 'bireyliğimizi' her an yok ediyoruz da, böylesi bir yanılgıdan pişmanlık duymuyoruz. Piş- manlık duymadığımız gibi, baskılanmızı, karşımız- dakinin özel dünyasını yok edişimizi bir övünme se- bebi bile sayıyoruz. Hülya Bankoğlu Ekşigil in sorusu üzerine sevgi- li Gülriz Sururi, sevgili Engin Cezzar'la -besbelli hiç sona ermeyecek- birlikteliklerinin, arkadaşlıkları- nın, yakınlıklannın gizini söyleyiveriyor: "Aramızda hiçbir zaman üçüncü bir kişinin adı geçmedi. Çok saygılı ve ölçülü davrandık hep. Böyle bir şeyi, varsa da kimse bilmek istemedi. Bi- zı sadece ikimiz arasındaki ilişki ilgilendirdi." Röportajı bir iki ay önce okudum, demiştim. Gül- riz'in şu sözlerini bir iki aydır yineliyorum, herkese okuyorum, kendi kendime söylüyorum. Sevmek konusunda sayısız söz söylenmiştir, gelgelelim pek azı felsefelik anlam taşır. Gülriz'inkinde iki insan arasındaki en değerli, en ince birlikteliğin felsefesi billurlaşmıyor mu? Gülriz'in sözünde bir başka anlam da okunuyor: Dedikodu kumkuması topluma açıkça meydan okuma. Besbelli, bırincı sınıf bir yeni hayat dersi. K Ü L T Ü R » Ç Î Z İ K KAMİL MASARACI k JLS&/
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear