25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYF> CUMHURİYET 23 OCAK1997 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER Rusya, Türkiye, FransaÜçgeninden.. Proi. Dr. ERDOĞAJN SORAL • • ılû Rus \azai Ale-xandre U Sofcjenitsyne "Le jMonde Gazetesiıide** çık-an ve • RJS\ anın ölün ömcesi sa- *aşımı"ba5İıjını laşıyan -ıa^alesinde *) ülîkesinin peişaı «dururr.uru duygu VÎ hüzCin yük- lübır ifle anlatıyordu.. Batı'nan Rus- ya'\a >akışını birkaç buok tüımceyle 5z;tli\>ıdu. Baiılı gözlenciler. Rus- /anıngenel dururnunu yaısıtan temel ;izgıleir ve uza\ ıp giden sıreçleıin üze- -incte dırmak. >erine. bazanoaşkanhk se- ;inlerr»den, bazan Dumfdan (Mıllet Meclis ) bazan da başkann aç ak kalp urelıyıtmdan sez etmekte sanki bunla- nn ötaînde gözlenecek başka bir şey /okmuj gıbı y.radan olaylan dün>a gün- Jemınt fietirmektedırler. Batı'iaki yerleşık ve yaypn kanıya gö- -e, sonyıllarda Rusya'da, cevletin tehlı- telı sa.Mİabilecek güçsüzlü|üne rağmen /adsın;mayacakbir "Demclansi"' kurul- mııştuı Ekonomık alanda. serbe st piya- sa ekoıomisi doğrultusunla dört dört- ük "Reformlar" gerçekUştınLırnş ve *usyaçingelışmenına)dıılıkyoluaçıl- rnıştır. Acaba gerçekten böyle midir? Soljencsyne'e göre bunlam ikisi de ger- cek dışdır. Bugünku "Rus demoKrasisi" şu yadı bu biçimde kurulmuş. tanımlan- ması olınaksız hükümetlert "Maske" gö- revi yapan bir aldatmacadr. DerrDkrasi dıve "•Gladnost'a" gönder- mede tulunuiuyorsa ve bmunla "Basın vefikirftzgürlüğü'' belirtilrnek isteniyor- sa, bö>le bir olgu günümuzün Rusyası için birdüştür. Acaba neden? Çilnkii ba- sn, \ihlmaz tabuların dmarlan ardına ağuimtş finans çe\relerinİBgüdîimü al- nndadr. Ve bunlar. Rusya'da yaşamın te- mel sorunlannı yönkrıdirfn. bölgelerde yerel otoritelerini halkın üzerindeki doğ- rudan baskılam la gerçeklestiren. yasadı- şı e\ lemlerin sorumlusudurlar. Demokra- si,tartrçılmazbirbk;imde "Halkın Gücü" demektir. Demokrasilerde halk günlük yaşamnı özgûrce dii/enlcmek v e tarihi yazgısuıı bclirlemek hakkına sahiptir... Rusya"da buna benzer hiçbir görüntü yoktur. - Makalesinin bundan sonraki bölü- miinde günümüzdeki siyasal ve toplum- sal örgütlenme biçimini "Siyasal Reji- mi'* betimleyen Soljenitsyne bu yeni si- yasal rejimde demokrasiyi kişisel çıkar- lannın bir oyuncağı haline getiren siya- sal iktidann Rusya'yı nereden ahp nere- ye götürdüğünü komünist rejimle karşı- İaştırarak anlatıyor ve göstermelik de- mokrasi yaklaşımı içinde geliştirilen ör- gütlenme biçiminin utanç verici fotoğraf- lannı sergilıyordu. Kom ünist iktidann üstve orta kadetne- lerindeki becerikli temsilcileri. vurgun ve soygunla büyük servetler edinmiş devlet memurlarola birleşerek, sayılan 150 ya da 200 kişjden oluşan kararli, kapalı dev- re bir "oligarşi" (*) me>dana getirdiler. Bunlar ülkenin yazgısını belirtiyorlardı. Bu oligarşinin üyeleri "iktidar hırsıyla'' ve kişisel çıkar hesaplanyla vanıp tutu$u- yoriardı. Hiçbirinde vatana ve halka hiz- met etmek gibi yüce bir duygu göztenmi- yordu. Bu on yılhk dönüşüm döneminde ik- tidar çevreleri komünist döneme göre 'ahlaki değerter" açısında daha başanh bir sınav vermemişlerdir. Rusya. işlcnen suçlann milyar ya da mityarlarla dolar değerindeki ulusal \l arüklannın yağma- lanmasının acısını çekmektedir. Suçlular için kapsatnlı bir kovuşturmaya gidikliği. bir kamu davasının açıldığı göhilmüş de- ğildi. Iktidar zırhına bürünmüş kimseler en büyük yolsuzluklan yapabilmekte, ül- keyi uçuruma getiren suçlar karşısında sessiz kalarak milyonlaria insanı sefalete sürüklemekte. ya da binleıie insanı ölü- me götürebilmekteydiler. Adalet sistemi "kararlannda" ve "Bağunsızlığuıda" tü- müyle baskı alünda tutulmaktadır. Güven içinde haklannı koruma ve sa- vunma olanaklanndan yoksun bırakılmış milyonlarla insan kendi kendini yönet- mek için girişimde bulunmak inancını ve yeteneğini yitirmiş, yaratıcıgücünü, kar- şısında bulduğu bürokrasi duvannı aşa- mayarak kullanamaz duruma gelmiştir. Başka ülkelerde benzer bir durum bü- yük sosyal patlamalara neden olabilir- di... Rusya'da yetmiş yıllık kanlı dönem- de haksızlıklara direnen yürekK insanla- nn ortadan kaldınlması ve son on yılda insanlann kıtle halinde sefalete terkedil- mesiyle. yılda ortalama bir milyon insa- nını yitiren Rus halkuun bir sosyal patla- n m önayak olacak gücü kalmamıştı. - Batı'da, Rusya'nın ekonomik duru- muyla ilgili çok daha fazla şeyin bilindi- ği bir gerçektir. Gorbatchov döneminde (1987-1990) tasarlanan reformlarla neyin hedeflendi- ği, Yeltsinin (1990-1996) neler yaptığı bilinmeyen şeyler değildir. Gorbatchov ortaya attığı, gündemi kanştırmaya yö- nelik w Perestroika''sözcüğüyle komünist partisini banşçıl yollardan yeni ekono- mik koşullara geçirmeye çalışıyor, parti- sinin mal varhgını (sermaye mallan sto- ku) güvence altına almak istiyordu.. ol- madı.. ondan sanradır ki Rusya'da, kaos ekonomisınin yolu Gaidar refornıu ve Tchoubais özeüeştirmesiyle yeni boyutlar kazanarak açılacaktı. Acaba neydi Ga- idar Reformu? - Gaidar Reformu Tıyat serbestisini" savunuyordu. Oysa ülkede rekabetin izi bile yoktu.. varhğı bilinen tek şey komü- nizmden intikal eden ve mafyanın eline geçen tekellerdi.Satış fiyatlannı istedik- leri gibi belirleyen, arzı kjsıp fıyatlan yükselten ve bunun maliyetinı halkın sır- tına yükleyen tekelciler. Bu ilginç reform ilk meyvelerini "üre- tim mallan donanunını1 ' çökerterek ve- riyordu. Halkın büyük kısrru önceleri kuyruklarda bekleyerek aldıklan tüke- tim mallanndan ve zorunlu gıda madde- lerinden "Fiyat serbestisi" sayesinde eli- ni eteğini çekiyordu. - Reformlar arasında sayılan ikinci ey- lem frensizbirözelleştirmeyi içeriyordu. Özelleştirme dünyada eşine rastlanma- dık bir hızla devam ediyordu. Tchouba- is'nin yazdığı senaryonun birinci ayağın- da halkın kandınlması, daha sonra sergi- lenecek kirli işlerin saklanması yer alı- yordu. Bu ilginç özelleştirme Rus halkı- na a Vautcher-Teminatsenedir "ne dayalı özelleştirme olarak tanıtılmıştı. Hükü- met tarafından kendileri sunulan bu ser- tifikalara sahip olan her vatandaş komü- nistler tarafından yığışımı sağlanmış ulu- sal sermaye mallan stokunun bir parça- sına sahip olacaktı. Gerçekte, dağıtılan teminat senetleri- nin toplam değeri, sermaye mallan sto- kunun toplam değerinin yüzde birinin küçük bir yüzdesini oluşturuyordu. Ne var ki öngörülen süreçle halkın bu küçük parçaya bile sahip olması önleniyordu. - Özelleştırmenin ikinci ayağında, ulu- sal sermaye mallan stokundan halka ve- rildiği söylenen kısım düşürüldükten sonra geri kalan kısmın yeniden satışı yer ahyordu. Bu satış işlemi de oyunun bir parçasıydı. Oyun. "Doğal kaynaklar da- hiUtüm üretim mallannın" bedavaya ve- rildiğini halktan saklamak için kurgulan- mıştı. Devletin (toplumun) dev işlerme- lerinin büyük bir bölümü reel değerleri- nin yüzde birinin yüzdesi kadarbir Fıyat- la haraç mezat birilerine satılıyordu. Aca- ba kimlere? Üretimin ne olduğunu bil- meyen, öğrenmektile istemeyen ama sırt üstü yatıp uykusunda sen et sahıbi olma- yı düşleyen kimselere veriliyordu. Se- naryosu Tchoubais tarafından yazılanve hükümet tarafından sahneye konan bu kirli oyun için Moskova Belediye Başka- nı Loujkm, "Dûnya tarihinin en büyük y> kunı" norunu düşüyordu. Bu özelleştir- me, ulusun varlığını. karşılığını almadan şuna buna peşkeş çeken hükümetler için bir örnek olay oluşturuyordu. - Rus devletinin bugünkü ve belki da- ha uzun zaman alacak "güçsüzlüğünün" temel nedenleri bu politıkalarda aranma- lıdır. Iki neden daha ilavesiyle. - Binncisi, devlet desteğinde yönlen- dırilmiş. büyük ölçekli soygun ve yağma kapılannın özel kişilere açılmış olması- dır. Bu açılan büyük kapılardan her yıl dı- şanya. Rusya'dan ortalama 25 milyar ABD Dolan kaçıyordu. Hileyle ya da ya- sadışı yollardan kazanılan ve ülke dışına çıkanlan bu paralar. gönderenlerin ya- bancı bankalardaki hesaplanna yatinlı- yordu. - Ikincisi \e daha önemlisi, Uluslara- rası Para Fonu'nun (IMF) bilınçli bilgi- siz uzmanlanmn, verdikJeri ucuz reçete- lerle Rus ekonomisini kaosa götürmüş olmalandır. Bu "sonuçta" Rus ekonomi yönetimınin. IMF'nın reçetelerine kafa sallayıp boyun eğmelerinın rolü büyük olmuştur. Ornek, Rusya için yaşamsal bir öneme sahip olan enerjı kaynaklan- nın "ihracaO" üzerinden alınan gümrük vergisinin kaldınlmasıdır. Acaba niçin? IMF tarafından kullandınlmasına sözve- rilen bir avuç döviz kredisi için. Bu olu- şum, insana. sanki Rusya'nın doğal kay- naklannı, sermaye maÛannı ve beyinsel değerlerini hortumlamak için ülkeye dev bir pompanın yerleştirildiği izlenimi ver- mektedir. Daha da önemlisi, soyguncunun eline bu kadar kolay geçen sermayelerin han- gi kanallardan nasıl olup da De> let Güç- leriyle (* bağlanrı kurabildiğidir? Solje- nitsyne, bu sorunun yanıtını"Rüşvet- cor- ruption"da anyor. (*) Dönen rüşvetin bü- yüklüğünü yakalamak olanaksızdır. Ba- ü'da kabul gören rüş% et basamaklan bun- lann >anında gülünç kalacak ölçeklerde- dir, diyor. Kökeni cinayetlere dayanan bu yeni ve güçlü sermayenin "Devİetle" el ete vere- rek gerçek anlamda "Serbest Piyasa eko- nomisinin" doğuş olanaklannı ortadan kaldırması doğal karşılanmalıdır. Serbest Pazar Ekonomisi Rusya'da ne bugüne ka- dar gün yüzüne çıkabilmiş ne de bundan sonra çıkabilecektir. "'Oligarşik De>let'< büyük sermayenin güdümündc kendini güvenceye almış görünmektedir. Acaba Türkiye'de durum nedir? Bu so- ruyu gelecek yazımızda yanıtlamaya ça- lışacağız. (*) Alexandre Soljenitsyne: La Pre- Agonıe de la Russie: Le Monde 27 No- vembre 1976 (*) Oligarşi: Belli sayıda kişi ya da ai- lenin güdümünde oluşan siyasal örgüt- lenme bıçimi. (*) Ünlü yazann Türkiye'de olup bi- tenlerden \e Susurluk olayından haberi olmadiğı anlaşılmaktadır. ARADABIR AV. DR. CENGİZ ABBASGİL Kamu Çalışanlarına SendikaÜlkemiz gündemi çarpıcı olaylarla sürekli değiş- mektedir. Bu nedenle her yeni gündemin, yaşamsal önemdeki kimi sorunlan gözardı edebileceği ya da süruncemede bırakabıleceği kuşkusu akla gelmek- tedir. Bu sorunlardan birisi d e kamu çalışanlarına 'grevli, toplusözleşmeli sendikalaşma hakkı'û\r. Hü- kümet çevreleri bu konuda tasan üzerinde çalışma- lar yapıldığını, grevli, toplusözleşmelı şendtkal hak- kın olabilirliği üzerinde ilgili yerlerden bilimsel görüş- ler alındığtrtı açıklamaktadırlar. Oysa bu konudaki ya- sal dayanak ve kaynaklar bellidir. Bunlardan birisi anayasamızın 53. maddesidir. Hatırlanacağı gibi ana- yasamızın bu maddesıne 1995"te birfıkra eklenerek kamu çalışanlannın sendika kurabilmeleri olanağı ta- nınmak istenmiştir. Ancak bunun hayata geçirilebil- mesi için öncelikle bir yasa çıkanlması aynı hüküm- de yer almaktadır. Gene bu anayasa hükmüne göre kurulabilecek sendikalar aynı maddenin birinci ve ikinci fıkratanna tabi oimayacaklar. Yani bir işçi sen- dikası, uygulayabileceği türden özgürcetoplu işsöz- leşmesi pazaiîığı yapamayacak ve kendi istencine göre bağıtlayamayacaktır. Gene aynı madde hük- müne göre kurulması öngörülen kamu çalışanlan sendikaları anayasanın 54. maddesine detabi olma- yacaklardır. Yani işçi sendikalanna tanınan grev hak- kından yaraıianamayacaklardır. Öyleyse kurulabile- cek bir kamu çalışanlan sendıkası ne yapacaktır? Yanıtı gene aynı hükümde açıkça yer almıştır. Sade- ce Bakanlar Kurulu'nun oluruna bağlı olabilecek top- lu görüşme yapılabılecektir. Doğaldır ki bunatoplu iş sözleşmesı yapma hakkı diyebilmek epeyce kuşku- ludur. Diğer yasal kaynaklar ise tarafımızdan onay- lanmış bulunan uluslararası sözleşmedir. Bunlardan özellikle konumuzla ilgili ikisinı sayabiliriz. Birisi 98 sa- yılı 'teşkilatlanma ve kolektif müzakere hakkı pren- siplennin uygulanmasına müteallik' sözleşmedir. Ka- nımızca bu sözleşme hükümleri doğrudan işçi ve iş- veren örgütlenmesi ve sendikalaşma durumunda iş- çilerin korunmasını amaçlamıştır. Bu nedenle onay- lanması ıle iç hukuk yasası olmasına karşın bize gö- re kamu çalışanlannın örgütlenmesi ile doğrudan il- gisi yoktur. İkinci uluslararası sözleşme ise 'sendika özçürtüğüne ve örgüilenme hakkının konınmasına' ilişkin 87 sayılı sözleşmedir. Bu sözleşme de Büyük Millet Meclisi'mizce onaylanarak anayasamızın 90. maddesine göre iç hukuk yasası olmuştur. Yani uyul- ması zorunlu bir yasadır. işte bu sözleşmeye göre ça- lışanlar herhangi bir ayınma bağlanmadan ve önce- den izin almadan istedikleri kuruluşları kurmak ve bunlara üye olmak hakkına sahiptirler. Görüleceği gi- bi bu yasada işçi sözcüğü yerine çalışanlar sözcüğü kullanılmıştır. Bunun anlamı ve amacı açıktır. Kamu- da çalışanlar da, yani memurlar da hiçbir kısıtlama- ya bağlı olmadan kendi kuruluşlannı kurabilirler. Do- ğaldır ki bu kuruluş bir kamu çalışanlan sendikası ola- caktır. Böylece gerek anayasamız gerekse onaylan- mış bulunan uluslararası 87 sayılı sözleşme hüküm- lerine göre kamu çalışanlannın sendikalaşma hakla- n yadsınamaz bir gerçektir. Bunun doğal sonucunun ise grevli toplu iş sözleşmesi yapma hakkı olmalıdır. Üstelik yine Meclisimızce onayianmış bulunan 'ka- mu hizmetinde örgütlenme hakkının korvnmasına ve istihdam koşullannın belirtilmesi yöntemlerine ilişkin' 151 sayılı sözleşme ise kamu görevlilerinin sendika- laşma özgüriüğünü korumayı ve onlara bu konuda güvence vermeyı amaçlamıştır. Ancak bütün bu ger- çeklere karşın bu noktada iken, nedense, iş savsak- lanmaktadır. Yukanda belirttiğimizgibi kamu çalışanlan için ken- di mesleki örgütlerini kurabilmelerine yasal bir engel yoktur. Nitekim bu örgütler eylemli olarak hayata ge- çirilmişlerdir. iş kalıyor bu örgütlere grevli toplu iş sözleşmesi yapma hakkının tanınmasına. Bu bağ- lamda iş siyasal iktidann istencine kalmaktadır. Ön- celikle bunun belirlenmesi gerekır. Bu istenç ve ka- rarlılık varsayapılacak iş bu konuda hemen Meclis'e yasa tasansını vermektir. Böylece sorun kökten çö- züme kavuşturulabilir. Bunun ötesinde bazı çevreler- le görüşmeler yapmak, bazı yerlerden bilimsel görüş- ler istemek, sorunun savsaklanmak istenmesi ile eş anlamlıdır. Eğer siyasal iktidar kamu çalışanlarına karşı içtenlikle yardımcı olmak ve onlann yanında ta- vr koymak istiyorsa yapacağı başkaca bir şey yok- tur. Konuyu çözüme kavuşturacak yasa tasarısını derhal Meclis'e getırmelidir. Kayırma ve Kayrılma Düzeni... Dr. HUNER TUNCER öğeleri l ayırma ve kaynlma- nın, toplum yaşantısına yön verici nıtehktekj ğ oluşturmadığı bir toplum düzenini düşlüyo- rum. Yeryüzünde, az da olsa, böyle toplumlann var olabi- leceğini sanmaktayım. Bulundugum biF'yabanct ülkede. o' ölke tophımumm yaşam biçımine ve o top- lumdaki egemen değerlere ilişkin bir konferans dinle- mekteydim. Konuşmacı pro- fesör, ülkesinde insanlann mesleklerinde yükselmele- rinde 'kayınna öğesi'nin he- men hemen hiçbir rol oyna- madığını ve kişilerin, büyük ölçüde nıtelıkleri göz önüne ahnmak suretiyle işyerlerin- deterfı ettirildiklerini söyle- diğinde. içimde duyduğum acıyı, daha doğrusu kendi ül- kemi yöneten güçlere karşı duyduğum kırgınlık duygu- sunu hiçbir zaman unuta- mam. Okul yaşamımın her dö- neminde çok başanh bir öğ- renciydim. Hatta ortaolculu okul binncisi olarak bitir- miştim. Lise ve üniversitede de aynı başanyı gösterdim. Üniversiteyi bitirdiğimde yaşam. önümde pınl pınl dunnaktaydı. Okulda başa- nh olanlann, yaşamda da ba- şanlı olacaklan varsayımıy- la yetişmıştim. Yaşamın, okuldan çok farklı olduğunu yıllar geç- tikçe yavaş yavaş anlayacak ve kayınna-kaynlma öğele- riyle yavaş yavaş tanışacak- tun. Bu öğelerle tanışmam sonucunda ise düş kınklıkla- nm ortaya çıkmaya başlaya- caktı. Üniversiteden her mezun olan genç gibi ben de nitelik- lerime ve aldığım eğitime güveniyor ve bunlara sırtımı dayayarak seçtiğim meslek- te başanh olacağımı ve o meslekte yükselebilecek en yüksek oruna ulaşabileceği- mi ümit ediyorum. Ne yanıl- gı! Üzerime düşen tüm gö- revleri canla başla ve iyi ni- yetimle yerine getirmeye ça- lışmama karşın, yine de âmirlerimin bir türlü "gözü- negiremiyorduın''. Uzun bir süre bunun nedenını cöze- memiştim. Daha doğrusu bunun nedeninı çözebitmek için, uzun yıllann geçmesi gerekmekteydi. Herhalde gençliğin saflığı ve idealiz- miyle yaşamın ya da içinde yaşadığım toplumun yozlaş- mış, kayırmacı gerçeklerini göremiyor ya da görmek is- temiyordum. Mesleğimi değiştirdim, ama değişen bir şey olma- mıştı. Yeni meslekyaşanOm- da da eskisinde olduğu gibi, benimyabancısı olduğum ve kabul etmeyi yadsıdığun ku- rallar geçerliydL Oyunu ku- ralına göre oynamadığın tak- dirde, içinde yaşadığın top- lumun dışında kalmaya mahkûmdun. Uzun bir süre oyunu ken- di kurallanma göre oynama- da direttim; ancak sonuç ba- şansız oldu. Tek başıma top- lum düzenini değiştirmeye ve toplum yaşantımıza ege- men olan kurallan altüst et- meye gücüm yetmemişti. Öte yandan "oyunu yozlaş- mış kurallara göre oynama- ya" da gönlüm ve kafam ra- zı olmuyordu. Ailede ve okulda aldığım eğitimim, beni doğru bildiğim değerle- re bağlı kalmaya zorluyor; ancak toplum yaşantısımn her alanına egemen olan ka- yırma-kaynlma öğeleri, bir heyula gibi karşıma dikili- yor, çalışma şevkimi büyük ölçüde kınyor ve hatta ya- şam sevincimi de büyük öl- çüde azaltıyordu. İşte. o zaman keşfettiğim yazı yazma tutkusu, benim yeniden yaşamda bir ideale sahip olmamı sağladı. Öz- gürce bilimsel araştırma yapmak ve yazmak, kimse- ye eğilip bükülmeden. bo- yun eğmeden ve "hoşgörün- mek" zorunda olmadan, bir şeyler üretebilmek, yaşam sevincimi geri getırdi diyebi- lırim. Insanlann çalışmalannın karşılığını alacaklan, işlerin- de hiçbir kişiye dayanmadan ve hiçbir kişiye boyun eğme- den yükselebilecekleri bir düzenin ülkemizde 21. yüz- yılaüç kala gerçekleşmesini yürekten diliyor ve yetişecek gelecek nesillerimizin mes- lek yaşantılanndayol alırlar- ken, ideallerinin parampar- ça edilmemesini. düşlerinin kararmamasını ümit ediyo- rum. Ülkemizde üzülerek söyleyeyim ki, çocuklanmız okullannı bitirir bitirmez. kayırma öğesinin en koyu- suyla tanışmakta ve iş ya- şamlannın daha başlannda kendilenni bir karamsarhğa kaptırmaktadırlar. Çalışma coşkulan ve buna bağlı ola- rak da yaşam sevinçleri ya- şamlannın daha başlangıcın- da kınlan bu genç insanlan- mızdan verimli ve etkin bir biçimde çal'şmalan ve mut- lu bir toplumu oluşturmala- n beklenebilir mi? Bu ço- cuklanmızı kayırma öğesi yerine. dürüstlük kavramıy- la tanıştırmayı amaç edinsek ve yaşam biçimimizi belir- lerken. kayırma yerine dog- ruluk, dürüstlük ilkelerini temel almayı denesek... Bu- nu deneyecek düzeye bir ge- lebilsek! Annem ve babamın kuşa- ğı Atatürk'ün gençliğiydi. Başka bir deyişle "cumhuri- yete kanat gerenler" kuşa- ğıydı. Onlann yetiştirildik- leri değerler. benimsedikJe- ri ilkeler ve amaçladıklan idealler. onlann sevgilen ve duygulan bızlerin yetıştıril- dığı değerlerden, benimse- mek zorunda bırakıldığımız ilkelerden ve amaçladığımız ideallerden o denli farklı. Toplum olarak bir sılkine- bilsek, çevremizi dört bir yandan sarmışolan ve bizle- ri derin bir karamsarhğa so- kan şu kayırma öğesini el- birliğiyle yaşamlanmızdan bir atabilsek, çalışkanlığı- mızla dürüstlüğümüz ve ni- teliklerimizle bir yerlere ge- lebilmeyi amaç edinsek. bu yönde çabalanmızı harca- sak. mutlu ve başanh bir top- lumu oluşturabiliriz. Kolay yenne, güç olanı deneyıp ba- şaralım. Unutmayalım; Ata- mız, ülkemizi hiç kimseye boyun eğmeyecek ve el etek öpmeyecek bir gençliğe emanet etmiştir. PENCERE Godofyu BeklemeL Düğmeye bastım. HBB çıktı karşıma... Ekranda "Ankara'nın Gündemi." Sunucu Orhan Uğurluoğlu. Karşısındaki "beşuş çehreli zat" da Refah Partisi Erzurum Milletvekili, Milli Eğitim Komisyonu Başka- nı Sayın Ömer Özyılmaz imiş... Refahlı Eğitim Komisyonu Başkanı anlatıyor. "Sistem değişmeli. Bilimleri Batı'dan alıyoruz. Bunları olduğu gibi alırsak 19'uncu yüzyılın mater- yalist anlayışını ithal etmiş oluruz. Biz Batı'da bilim- lere bulaşmış olan inançsızlığı temizlemeliyiz; eğitim sistemimiz buna göre düzenlenmeli..." Oh ne güzel!.. Sayın Özyılmaz, açık seçik söylüyor "Yaratıhş bir yandan inanca göre okutuluyor, öte yandan bilime göre çocuk şaşınyor." Oh, ne güzel!.. Batı'dan bilimi aktanrken şenatın süzgecinden ge- çirdikten sonra öğrencılere okutalım... Refah Partili'yi kutlamak gerek... Açık konuşuyor. * Ömer Özyılmaz; coşkulu. mutlu, inanmış, güvenli bir yaklaşımla anlatıyor: "Refah, dünyanın en büyük partisidir. Liderimizin dediğı gibi 'bizim üyelerimız değıl, ınananlanmız var.' Her aşamada örgütlüyüz. 4 milyon üyemiz her gün çalışıyor, bunun 1 milyonu kadın..." Uğurluoğlu soruyor: "Birmilyon kadın üyeniz var; ama Meclis'te Refah- lı bir kadın milletvekili yok..." Özyılmaz: "Onlar milletvekili olmak istemiyortar, bizde siya- set fedakâriık üstünedir." Çarpıcı ikilem: 1 milyon kadın üye partide an gibi çalışıyor, ama Meclis'e sokulmuyor. Meheldırtümüne... Peki, ya solda durum ne?.. DSP ıle CHP'nin kaç üyesi var?.. Örgütler coşkulu mu?.. Yoksa genel baş- kanlar partilerini koltuk güvencelerine göre mi ayar- lıyoriar?.. Sol, tabansız tavandan mı oluşuyor?.. • Merkez sağın ünlü politikacılan, kırk yıldan beri san- dıktan çıkmak için dincilere göz kırptılar, namaz ni- yazla iftaıı, sahuru siyasete bulaştırdılar Istanbul'un büyük sermayesi, bu tür politikacılan kullanarak din- cileri elinin altındatutacağını sandı. Ancak merkez sa- ğın yatınmlanyla tohumlanıp gelişen dınci kesim, ar- tık iktidara bayrağa dikıyor, merkez sağı da güdümü- ne aldı. Büyük sermaye, olaylara, kuluçkasındakı yu- murtadan ördek yavrusu çıkmış tavuk gibi bakıyor... Peki, Istanbul'un büyük sermaye çevresi, bir kuşak- ta burjuvalaşma hevesinin kefaretini, Humeyni ayak- lanmasından kaçarak Avrupa'ya sığınan "Tahran jet sosyetesi" gibi mi ödeyecek?.. Yoksa ağıriığını 'cid- di' bir kararta laik cumhuriyetten yana koymaya mı hazırianıyor?.. Hiç umulmadık kişilerin ve çevrelerin ağzında il- ginç laflar dolaşmaya başladı... Diyorlar ki: "Askeri darbe gelırse Türkiye on yıl geri gider, şe- riat gelirse bin yıl geri gider." Altını çizelim: Dünyanın bugünkü ortamında askerden bir şey beklemek, Godot'yu beklemekle eşanlamlı... 21 'inci yüzyıla 3 kala, TürkiydYıin "sivtTileriti ğûty-'' leri" açık reiimde dincileri yenilgiye uğratamazsa, Anadolu'da Iran ya da Suudi Arabistan'a şimdiden memaba!.. Ne yapmalı?.. Çalış, örgütlen, birieş, bütünleş, yaşamını koy bu amaca ve karanlığı yenilgiye uğrat!.. Başka hiçbir mu- cize ya da sihir seni kurtaramaz. DEVRİMICÎ DERGlLERİ BELGELER | C İ L T | ı 1 • 1 ^v>r V«yın«vl D.Yol dergilerinin bugüne ışıktutması için tarihsel bir belge olaraktıpkıbasımı. Ç I K T I Belgi Yayınevi : Istıklal Cd Balyoz Sk. Güzel Işh. K:2Taksım/ISTANBUL Tel.(0 212)24969 72 İBRAHtM YILDIZ ŞÖR ÖDÜLÜ - 01 Ocak 1996 - 13 Şubat 1997 tanhlen arasında çıkan şiır kita[)lan, ya da yayına hazır dosya ıle aday olunabilir. - Ödül bir birincilik iki mansiyon olarak verilecektir. - Ödüle aday olacak şairler. adı, açık adresi ve kısa yaşam öyküsü ile birlikte kıtaplannı (8 adet >a da 8 kopya) yayına hazır dosya olarak Halil Nıhat Yıldız PK. 10 Karabük adre- sine göndermelıdir. (Tel: 0372 418 31 60 - 424 67 26) - Odüle son katılma tarihi 28.02.1997'dir ve yanşmaya katılacak yapıtlann daha önce hiçbir yerde ödül almamış ol- ması eeTekmektedir. - Ödül kazanan yapıt 1 Nisan 1997 günü (Cumhuriyet Gazeteşi'nde) açıklanacaktır. ÖDÜLLER: Bırinciye bir kese alnn + plaket. Mansiyon- lara beşer milyon lira ve plaket venlecek. SEÇİCt KURUL: Vedat Günvol. Cahit Külebi. Mehmet Başaran. Samı Karaören, N. YaşarBılen, AhmetÖzer, Tahsin Şentürk. Oftste itrtiyacınız otan het çeşK OtOn Laitz^tanu Katatoâuyta elinoin aSmda. Üstelik bu katalog ücretsiz. Tek yaiMnanır geraken istek Fonmı'mt doldurup, •yığwlrtd adrese »oilamak. Leitz-Manu Katalog İstek Formu isim: Kuruluş:.. Unvan: Yaş: Adres: tşaıvt jerdon Kesare* PK. »10212 TMV*I>» Knnbul adrjsme ja oa (8212) 270 26 27 -o *j fatsa
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear