22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17 MART 1996 PAZAR HABERLERİN DEVAM 'Beyoğju'yum I Baştarafı I. Sayfada findan yedi göbek, baba ta- rafından beş göbek tstan- bullu. Önce eski Beyoglu'ndan söze başlıvoruz. Henüz genç kızken klasik Beyoğlu kül- türünü ucundan yakaladığı- nı, bu yiizden de kendini şanslı saydığını söylüyor. Anımsadıklan arasında Markiz de var. Markiz'in kahve fincanlan ve çay bar- daklan da.. "Emek, Yeni Melek, Atlas akJımda kaldığı kadanyla karaborsa büet alınarak gi- dilen ycrierdi. Sinemayagö- türülmemiz, büy üklerimiz tarafından liitfedilirdi. Yani işte Beyoğlu'nasinemayagö- türülürse, aileden ablalar, ağbiler, büyükler odüllen- dirdik havasında bir olay olurdu... Annemden hatırü- yorum; babamia biriikte çok şık giyinip İstiklal Cad- desi'ne çıkariardı." Bir zamanlar Beyoğlu'na çıkılırdı, deöil mi? "Evet, çıkılırdı. Ilk kez sandviç Yeni Melek'in so- kağında diikkânı olan bir Rıım tarafından yapılmış- tı. Şimdiki gibi binbir çe- şit sandviç yoktu; yalnızca sosisli sandviç yapardı. Sosisli sandviç yemek, sa- ğa sola gitmek, biraz do- laşmak. bu iki saatlik süre, o zamanlar bizim için Be- yoğlu'na çıkmaktı. Bu 1965-66 yılları... Otuz yıl kadar önce, o- tuz yıl aslında bir kentin, bir toplumun tarihinde hiçbir şey. Vma değişim, döniişiim, başkalaşım o kadar hızlı ki, çocukluğu- nuzda anımsadıklarınızı gençlere anlattığınızda yûzünüze hayretle bakı- yorlar. Onlara sanki tarih öncesinden söz eder gibi oluyorsunuz. O kadar ya- bancılar ki fazla değil on yıl öncesinin Istanbu- lu'ndan söz ettiğinizde si- zi çok çok yaşlı sanıyorlar. Vani genç kızların genç oğlanlarla yalnızca bakış- tıkları dönemler. Göz göze gelmek yetiyordu. Ya da tûm bilinenler o kadardı. Aklımda kalanlar arasın- da Fenerbahçeli ünlü fut- bolcu Can Bartu da vardı. Can Bartu'nun Beyoğ- lu'nda çok şık giyinerek dolaştığı hep söylenirdi. İnsanlar birbirlerine Be- yoğlu'nda şurda buluşu ruz, burda buluşuruz diye yer vermezlerdi; caddede görüşürüz derlerdi ve mutlaka karşılaşılırdı." Sonra ne oldu. Bu anlattı- ğınız 'masum' ve cazip bir Beyoğlu... "70'li yıllardan sonra Be- yoğJu kötü oldu. Seks fümJe- ri furyası falan. Öyle ki Be- yogfu'ndayüriiyemez duru- ma gehniştik." * Peki ya şimdi? "Hah, şimdi günümüze geWik_ son on-onbeş yıldır bir çalışmalar y apılıyor. Be- yoğlu şöyle olsundiye;müm- kün değil. Beyoğlu hiçbir şey olmayacak. Olduğu gibi de kalmayacak." Melitap Hanım, Beyoğ- lu'nun gelişiminin diyalek- tiğine inanıyor, farklı düşün- cedeki insanlann, başka başka insanlann Beyoğlu'na gelmesine de pek karşı de- ğil. "Kötü insanlar geliyor deniliyor; doğru.. belki bo- zuyoriar, ama onlar olmazsa sizin benim farkınuz nere- den anlaşılacak. Özellikle söylemek istediğim bir şey var. Şöyle deniliyor. Beyoğ- lu'nun iti kopuğu, serserisi vardır. Vardır ama çok net sövlüyorum, Beyoğlu'nun serserisi profesyonekiir. Sa- baha karşı ikide iiçte bura- dan tek başıma otoparka gh- tiğbn geceler oldu, şurası ıs- SE bir yer o saatte. Rahat- sız eden olmadı, o insanlar genellikle kendi çevreleri içindeler ve genellikle bir- birlerini rahatsız ediyor- lar. Biraz abartılıyor." Mehtap Hanım yıllarca özel sektörde çalıştıktan sonra emekliyea>Tilmış. Yıl 1990. Ozal döneminin son- lan, kazandığı ancak yeme- sine. içmesine yetecek ka- dar. Üstelik bir çocuğu var ve 1989'da da eşini yitirmiş. Ikramiyesiyle ne yapabili- rim sorusunun yanıtını ara- mış. Ortağı. yurtdışında ya- şamış birmimar; Fransa'da- İd gibi bir kafe açma fıkrini o vermiş: Mehtap Hanım da işi öğrenmeye koyulmuş. O zamanlar bir tek "Cafe-Net" varmış Beyoğlu'nda. "İnsanlann sinemalardan çıktıktan sonra gidebileceği bir iki muhaik'bici \ardu ta- vuk suyuna çorba içilirdi. Tavuklu pilav falan yenilir- di. Biz istedik ki kahve de içi- lebilsin, çorba da içilebilsin, başka bir şeylerde yenilebil- sin. içki de içilebilsin. Böyle bir yer düşündük. İnsanlar sinemalara gelmeye başladı- lar. y iyecek içecek yerleri az- du ortağım Paris*te 24 saat açık kafeler var dedi. Bizim yirmi dört saat açma şansı- mız yoktu. Ancak kafe ola- yına insanlar da alışık ol- madığı için bir iki yıl res- toran diye algıladılar. Ama bir süre sonra ne yapmak istediğimizi anladılar. Bu aralar kafe-bar adıyla açı- lan yerler, çok inanmıyo- rum, kafe olayını tam an- lamıvla uygulamıyorlar. Benim anladığım kafe, ça- yınızı kahvenizi içebilece- ğiniz, bir şeyler yiyebilece- ğiniz sakin bir yer olmalı. Giirültiilü müziği, hele elektronik miizik aletleri- ni anlamıyorum." Kadın olarak açmanın zorluklannı sorduğumda "Hayır" diyor. Belediyeyle sorununuz oldu mu? "Belediyeyle bakın nasd oldu, açılışa çiçek gönderip geldikleri halde... Ben seksen öncesi Eminönü CHP kadın kolu başkanlığı yaptım. Ben partiliydim. Masa başından burayageldinı. Yanlışişyap- mam miimkün değildi. Bu- na rağmen bana bir sene ruhsat vermediler. Detayla- nnı anlatmak istemiyorum. Kesinlikle beş kunış verme- dim." Etraftakı esnaftan tepki var mıydı? "Zaman zaman kulagıma geüyordu: bu kadın açtu ama gkJer.diye. Bir süresonra on- lar da kabul ettiler. Şimdi tüm komşulanmla aramda son derece saygılı bir dostluk ilişkisi \ar. Nakşibendiler varyanımda; fikirlerinekar- şıy ını, ama iy i insanlar; ka- pıyı açuıca en çok onlara gü- veniyonım: bir de bir başka komşum Alevi AB Bey'e." Eskiyle bir karşılaştırma yapmaya gerek duymuyor, sordufumda Gençlcrin bu- günkü görünümlerinden söz ediyorum. Kendisini 68'li olarak adlandınvor: özellik- le gençlenn uygar ilişkileri çok hoşuna gidiyor: onlan hiç ayıplamıyor \e eleştir- miyor. Aralanndasondere- ee güzel, medeni ılişkilerin olduğunu, biraz daha dünya ya geç gelip bunlan kendisi- nindeya^ayabilmeyi istedi- ğini gayet açık yüreklılikJe söylüyor. Öyle ya gençligi el ele turuşmanın büyük bir oiay olduğu bir zamanlar- dı... Hoşgörülülüğüne karşın, görüntü çirkinliğinden ho^- lanmıyor. Kimilerinin olma- yacak çirkinlikte da\Tanış- lannı gördükçe rahatsız olu- yor ve bu tür şeyleri onayla- mıyor. Beyoğlu'ndaki yaşam gi- derek demokratikleşiyor. Mehtap Hanım Beyoğ- lu'nun bugünkü konumun- dan hoşnut, ama onu rahat- sız eden şeyler de var. Örne- ğin bınalann durumu rahat- sız ediyor. Binalara iyi ba- kılmadığından. mımansi olağanüstü güzel binalann altlannda onlann tarzına uy- gun olmayan mağazalann yer almasından şikâyetçi. Mağazalann da binanın mi- mari tarzına uygun olmasını düşünüyor. "Bu zorunlu ol- maİL Bunu bina sahibi mi zorunlu kılar: yoksa beledi- ye mi, bilmiyonım. Böyle bir zonınluluk getirilmeli. Yaşa- yan tarihi doku korunmalı ve kendi haline bırakümış binalar ashna uygun olarak onarılmalı. Aynca Beyoğ- lu'nda altyapı da yok. Bun- lann iistesinden gelecek bir belediye olnıalı. Şehirci bir belediye başkanı olması la- zım: doktordan, falan beledi- ye başkanı olmamak Bele- diyeler partilere bağlı olma- mak Mimar da mühendis de yeterli değil; şe hircilik bilen, şehircilik okuy an biri beledi- ye başkanı olmalı. Bu tarihi mirasa sahip çıkabilecek bir başkan olmalı." Çok üzüldüğu bir başka o- lay da ilk gençlik yıllannda, büyülderinin onu ödüllendi- rerek -ki bir keresinde harç- lığını ağabeyine vermiş- ge- tirdiği Yeni Melek sineması- nın kendi haline bırakılmış olması. Kıımızı halılarla anımsadığı bu binanın bom- boş durması onu üzü) or. Haksız da değil. Oyle ki Yeni Melek gibi güzel birsi- nema salonu birdenbire Be- yoğlu tarihinden silindi. Şimdi birçok genç insana hani Hava Sokağı tarifeder- ken Yeni Melek'e çıkan so- kak dediğimizde ne yazık ki bilemiyor. Ama köşedeki gi- yim mağazasından tarif et- tiğinizde hemen buluyor. llhan Berk. Pera'yı yazdı- ğında İstiklal Caddesi trafi- ğe kapanmamıştı \e bu ka- dar renkli değildi. yanı di- yeceğim o ki çok sular aktı. llhan Berk bilmem yeni Pe- ra'yı da yazar mı? Biz yine de önceki Pera için yazdığı bir dizeyle bu- günkü Peralı yazı serüveni- mizi noktalayalım: "Beyoğlu'yum ben rüz- gârlar öğrencüer yağmurlar kadar eskL" G U N D E M MUSTAFA BALBAY B Baştarafı 1. Sayfada lorosa Caddesi'yie, El-Vad Sokağı'nın kesiştiği yerde mola verdim. Camında- ki kocaman kahve resminden anlaşılı- yor ki burada yorgunluk kahvesi içilir. içeri girdim, üçü Mescid-i Aksa ol- mak üzere onlarca cami resmi. Kahve- yi su bardağına doldurup vefdiler. Dışar- da küçük bir masaya oturdum. Dönüşte günlüğüme eklemek üzere "üç saati" karaladım. Bir kesit: 12 Mart 1996, saat 17.30, Eski Ku- düs... Ayaklarımda, bu tür yürüyüşlerden sonra hep hissettiğim tatlı bir yorgun- luk var. Belleğime yaptıkları katkının övüncüyle, çizgi çizgi dalgalanıyorlar. Kahvenin acı, damakta iz bırakan bir tadı var. Tam karşımdaki Ermeni Kato- lik kilisesinin önündeki 25-30 kadar tu- rist, rehberin anlattıklarını dinledikten sonra hep biriikte ilahi söylemeye baş- ladı. Müslüman mahallesindeler, kilise- nin girişindeki çarmıhı sürükleyen Isa'ya bakıp ilahilerini haykırıyorlar. Yüzlerinden yanm ton tedirginlik okunu- yor. Filistinli bir grup kız ögrenci önlerin- den geçiyor. Başlanndaki beyaz örtü, ucundan çekilse düşüverecek. Açık mavı ve uzun önlüklerınin altında kot pantolon biraz uyumsuz duruyor. Kahvenin yanı otel, onun yanında ca- mi var. Caminin adı Arapça yazılı. Ince minare, inatçı, ters durmuş bir çivi gi- bi... Caminin tam karşısı Avusturya Ço- cuk Hastanesi. Yüksek kapının girişin- de öyle yazıyor. Tabela olmasa binanın Kudüs Sokaklarında...kimliğini saptamak olanaksız. Yolun iki yanında kolayca görünebi- lecek yerlerde İsrail bayrağı sallanıyor. Ermeni kilisesinin üç-dört bina öte- sinde, tepesinde "Hacı Baba Müzesi" yazılı eski bir dükkân dikkatimi çekiyor. Mısır'da çok görmüştüm. Papirüs ve benzeri hediyelik eşya satan dükkânla- nn kapısında,"... Müzesi"yazılıydı. Bu- rası da öyle bir yer olmalı, ancak kapa- lı. Sahibi, Israillilerin Hamas teröründen sonra geçişleh kapattıkları Gazze'de oturuyor olmalı... Şu daracık sokakta bile kaç kültür iç içe... Bu kenti paylaşmak yıkım olur. Heykelin altı senin üstü benim demek gibi bir şey. Bu külıürü insanlığın ortak bir değeri olarak görmek en kalıcı çözüm. Beni en çok etkileyen yer Zeytindağı oldu. Giderken eski kentin suriannın kı- yısından yürüdüm. Surlan kuzeyden ku- şatan caddenin adı Sultan Süleyman. Kanuni Sultan Süleyman, Kudüs'ün onanlmasına çok önem vermiş. Dış sur- lann önemli bir diliminin adı da, "Sultan Süleyman surlan" olarak geçiyor. Zeytindağı'ndan Kudüs göz hizasın- da. Arada Kidran Vadisi var. Dağın ete- ği mezarlık. Yahudi inanışına göre kıya- met gününde ilk dirılecek olanlar bu dağdakiier. Bu nedenle buraya gömülmenin be- deli de yüksek. 300-400 bin dolardan başlıyormuş. Maxwell'in mezan da burada. Ku- düs'ün haritasını satan gençlere yerini sordum. Kenti izlediğim alanın sol alt köşesinde. Üç kişi yan yana yatıyor. Bastırmış parayı, erken dirilecek... Dağın eteği henüz başlamadan, he- men sağda, Cemal Paşa'nın karargâ- hı, anılarla yorgun öylece duruyor. Be- yaz bir taş bina. Buradaki eski-yeni bi- nalann çoğu bu taştan yapılmış. Kışın sıcak, yazın serin tutuyor. "Taş-condi- tation..." Karargâhın pencereleri maviyle yeşil arası demir kepenklerle kaplı. Pencere- lerin üst kısmı oval.. ikisi açık. Şimdi, kim bilir hangi anılar nefes alı- yor. Bahçesinde çam ağaçları, yüksek duvarlarının arkasında güneşleniyor. "Çamca" bilsem de iğne yapraklan din- lesem. Yanındaki kıvnmlı, asfalt yoldan aşa- ğı yürüdüm. Sol tarafta yüksek demir kapının bir köşesinde tabela: - Üç peygamber mezan... İçeri girdim. On yaşlannda bir çocuk karşıladı. Hızla üç isim saydı ve ekledi: - Onlaria biriikte 50 kişinin mezan bu- rada. Kapıyı bir dolara açanm. Kabul ettim. Mezarlar toprağın 4-5 metre altında mağara gibi bir yerde... In- dik, su basmış, içeri giremedik... Dışan çıktım. Havada ciğerieri okşa- yan bir bahar kokusu; sağımda, solum- da, karşımda tanımsız bir tarih dokusu... Yolu kiminle yürümeli, Isa'yla mı, Mu- sa'yla mı? Yok, en iyisi Falih Rrfkı Atay'la... Osmanlı Kudüsü'nün son günlerini yaşayan Atay, kenti gösterip kulagıma eğildi: - Osmanlı bu topraklarda 400 yıl et- kin oldu. Ama bu kentin tarihinde 400 yıl uzun bir zaman dilimi değil. Hiçbir zaman bir Türk Kudüs olmadı. BirArap Kudüs de olmadı. Ne Katolik, ne Orto- doks, ne Yahudi Kudûsü. Kudüs haçtı alemli, Oavud mühürlü, sancaklaraltın- da göze görünmez orduların sessizce alıp verdikleri bir yer... "Evet" dedim, "ben deaynıKudûs'ü anyorum. Onun bunun değil, 'insanlı- ğın Kudüsü'nü..." Atay'a öyle dedim, ama o Kudüs'ü bulamadım. Buraya oturmadan önce Dolorosa Caddesi üzerindeki hediyelik eşya satan dükkânları dolaştım. Kenti temsil eden, güzel baskı resim- )er var. Kiminde haç, kiminde miraç... Kiminde sinagog... Sordum: - Üçünün bir arada olduğu bir resim yok mu ? Ben Zeytindağı 'ndan kenti öy- le gördüm... Satıcı ters ters yüzüme baktı... Hava karanyor, uzaktan hızla inen ke- penk sesleri geliyor... Yüregimden bir el uzandı, karşı kilise- den çıkan üç kişiye. Onlara çaktırma- dan dolandım boyunlarına, kolumu uzatıp devam ettim. Yol ortasında kar- şılaşıp selamlaşan iki Filistinlinin arası- na girdim. Devriye gezen üç askerin uzun namlulu silahlanna birer fiske vu- rup, dar kapılı sinagogun kapısına dek uzandım... Kolumu çekemiyorum... ipsiz sapsız dolaşmalı bu topraklarda... Demirel su gezisine çıkıyor ANkL\RA(Cumhuriyet Bürosu)-Cumhur- ba$kanı Süleyman Demirel. Türkiye'nin dış politikasıyla ilgilı ^orunlar hakkında en üst düzeyde görüşmeler yapmak için Mısır ve ABD'yi kapsayan bir tura hazırlanıyor. lsrail'e resmi bir ziyaret yapan, Mısır'daki uluslararası terorizm konferansına katılan De- mirel, 19 mart salı günü 1 günlük birçalışma ziyareti için Mısır'a gidecek. Cumhurbaşka- nı. 27-30 mart günlerindebulunacagı ABD'de de ağırlıklı olarak Kafkasya ve Kuzey Irak konulannı görüşecek. Cumhurbaşkanı Demirel'in, 19 mart salı günü, Nil Nehri'nin üzerindeki Asuan Barajı bölgesinde incelemeler yapmak üzere Mısır'a gideceği öğrenildi. Türkiye'de "Barajlar Kra- h" olarak bılinen Demirel'in Mısır'a yapaca- ğı 1 günlük çalışmaziyaretinde, Ankara-Şam- Bağdat arasındaki su sorununa da değineceği kaydedildi. Demirel'in. Arap Birliği Sekretaryası'nın bulundugu Mısır'da, Fırat ve Dicle nehirleri- nin, Nil Nehri gibi "sınır aşan su" statûsünde olduğu ve nehir sulannın "pavlaşım'' esasına göre değil ^tahsts" yöntemiyle, iki "aşağı kı- yıdaş" ülkeye akıtılacağı mesajını verebilece- ği bildirildi. Arap Birliği'nin önceki gün Tür- kiye'ye yönelik aldıği "Güneydoğu Anadolu Projesi'ni (GAP) durdumn, Suriye ve Irak ile diyaloğagirin" kararlannı da eleştirmesi bek- lenen Demirel'in, Şam yönetiminin teröre ver- diği desteği gündemegetirebileceği ve "suso- runu ile terörû gölgelemeye çalışıyor" içerikli mesaj verebilecegi kaydedildi. Demirel'in. 27-30 mart günleri arasında ABD Başkanı Bill Clinton ın resmi davetlisi olarak gideceği NVashington'da. ağırlıklı ola- rak Kafkasya ve Kuzey Irak konulannı ele al- masının beklendigi belirtildi. Kafkasya bölge- sindeki Azeri-Ermeni çekişmesi ile Hazarpet- rollerinin Türkiye üzerinden Akdeniz'e ulaş- tmlması konulannın üzerinde duracak olan Demirel'in, Clinton'dan bu konularda destek isteyeceği kaydedildi. Göriiş alıyverişi Geçen yıl Birleşmiş Milletler'in 50. kuru- luş yıldönümü nedeniyle bulundugu New Y- ork'ta. Etmenistan Cumhurbaşkanı LevonTer Petrosyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar AByev ile üçlü zirve oluşturan Demi- rel, Ermeni yönetiminin işgal ettiği Azeri top- raklanndan çekilmesi durumunda Ankara- Erivan ilişkilerinin gelişebileceği mesajını vermişti. Demirel, önceki gün, Kafkasya'da bir süredir temaslarda bulunan ABD Dışişle- ri Bakan Yardımcısı Strobe Talbott'ı kabul ederek bölgedeki son durum ile ilgili görüş alişverişinde bulunmuştu. Demirel-Clinton görüşmesinin gündem maddelerinden birini oluşturan Hazar petrollerinin Bakü-Ceyhan boru hattından akıtılması konusunda. Kafkas- ya'da banş sağlanması koşuluyla ABD'nin Türkiye'ye destek vermesi bekleniyor. Başbakan Mesut Yümaz. Strobe Talbott ile yaptığı görüşmede, VVashington'un Hazar pet- rollerinin Bakü-Ceyhan hattından akıtılması konusunda tam destek verdiğini bildirmişti. Demirel'in ABD'deki gündemini oluşturan konu başlıklanndan birinin de Kuzey Irak ol- duğu kaydedildi. iki devlet başkanınıngörüş- mesinde, bölgedeki rakip Kürt gruplan arasın- da bir uzlaşma sağlanması amacına yönelik olarak geçen yıl başlatılan "Dubünsöreci"nde kesin sonuca ulaşılamamış olması: Türki- ye'nin bölgedeki otorite boşluğundan kaynak- lanan kaygılannın sürmesi ve Cekiç Güç'ün statüsü ile ilgili sorunlann kapsamlı bir şekil- de ele alınacağı vurgulandı.Yeni statü arayış- lan kapsammda lngiltere, Fransa, ABD ve Türkiye'nin oluşturduğu lncirlik Üssü'nde konuşlu Çekiç Güç'ün NATO şemsiyesi altı- na alınması ya da fngiltere ve Fransa'nın ko- alisyondan çıkanlarak Türkiye-ABD arasın- daki Savunma ve Ekonomik Işbirliği Anlaş- ması'na (SEİA) birprotokolle eklenmesi gibi seçenekler bulunuyor. Selçuk yapıüarını imzaladı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bü- rosu)- Gazetemiz yazan İlhan Selçuk, TÜYAP 1 Izmir Kitap Fu- an'nda dün yapıtlannı imzaladı. Cumhuriyet Kitap Kulübü stan- dında çoğunluğunu genç okurlann oluşturduğu büyük kalabalık, ll- han Selçuk'a kitap imzalatabilmek ve söyleşebilmek için uzun süre kuynıkta bekledi. Saat 16.00'da imzaya başlayan Selçuk, fuann kapanış saati 20.00"dan sonra da kuyrukta bek- leyenler için kitaplannı imzaladı. tmza sırasında kitapseverler Sel- çuk'a çeşitli konularda sorular da yönelttiier. Ülkenin durumu ve Cumhuriyet Gazetesi ile ilgili bu sorulan yanıt- layan Selçuk. güçlüklere karşın ge- leceğe umutla bakılması ve çalı- şılması gerektiğini söyledi. DSP'li Yılmaz: PoKste kasıt var• Baştarafı 1. Sayfada huller Ue ilgili, gözaltında kayıplarla ilgili birçok soruna ışık da tutulmuş olurdu." Mustafa Yılmaz, yapısal bozukluk içinde olduğunu savunduğu emniyet örgütünün sağlıklı bir yapıya kavuşturulmaması ve is- tihbarat örgütlerinin dağınıklığının gideril- memesi durumunda böyle olaylann üzeri- ne gidilmesi ve önemli faili meçhul cinayet- lerin aydınlatılmasının zor olduğunu söyle- di. Yılmaz, polislerin sık sık yapılan ihbar- lar sonucu, başta Uğur Mumcu olmak üze- re, birçok kişinin katiline yaklaştığını, hat- ta zaman zaman yakalama noktasına geldi- ğini, ancak koordinasyonsuzluk ve bilgi ek- sikliği nedeniyle elinden kaçırdığını savun- du. Uğur Mumcu katliamına adı kanşan ve "sürpriz tanık" Ayhan Aydın tarafından teş- his edilen Ayhan Usta'nın gözaltına alma tutanaklanndaki tahrifata da dikkat çeken Mustafa Yılmaz, "emniyetin kasta varan ihmalinin" söz konusu olduğunu söyledi. Jak Kamhi suikastından sonra eski lçiş- leri Bakanı DYP Aydın Milletvekili Ismet Sezgin'in "Emniyette köstebek var" sözle- rini de anımsatan Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Nitekim geçen günlerde basında yer alan bir emniyet yetkiltsi,' Irfan Cağın- cı'nın yakalanması iyi olmadı. Cünkü iki gün sonra bu kişi Bursa'da Uğur Mum- cu'nun katil zanlısı olduğunu sandığımız bir örgüt yetkilisi ile buluşacaktı' dedL Bu sözter de bize iki gerçeği gösteriyor. Birinci- si; emniyet ve istihbarat örgütleri arasında bir uyum, eşgüdüm yok. İkincisi de başın- dan beri Uğur Mumcu'nun katli olayıvla il- gili olarak 'Yabancı istihbarat örgütlerinin işi' diyenlerin bir yanılgı içinde olduğu." Yılmaz, Içişleri Bakanlığı yetkililerinin IHÖ ile Iran arasındaki bağlantı konusun- da henüz kesin bir kanıta ulaşamamış olma- sını da anlamakta zorlandığını söyledi. İHÖ ile Iran arasındaki bağlantıdan raporlann- da da söz ettiklerini belirten eski CHP mil- letvekili Mustafa Yılmaz. şöyle dedi: "Komisyonumuzun çalışmalan sırasın- da, İstanbul Emniyet Müdürlüğü terörle miicadele yetkilüeri, bize verdiği brifingde, tslami Hareket Orgütü elemanlarının İran'da eğitim gördüğünü ve tetikçilerin bel- li öküirme olay lan karşıhğında tran Konso- losluğtTndan para aJdıkJannı söylediler." İHO'nün cinayetler işleyen taşeron bir örgüt olduğunu belirten Mustafa Yılmaz, büyük olasılıkla bu örgütün Turan Dursun, Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu olayla- nnın da sorumlusu olduğunu savundu. Yılmaz, şöyle devam etti: "Niteldın, İs- tanbul'daki örgüt evinde bulunan pattayıcı maddeler, Uğur Mumcu'nun arabasına ko- nan patlavicı ile aynı. Teşhis edilmek üzere İstanbul'dan getirilen sanıklardan bazılan- nı Ayhan Aydın'ın teşhis etmesi, örgüt tara- findan İstanbul'da çalınan bazı arabalann Ankara 'da satılmasu örgütün Ankara'da da bir hücre evinin bulunması bize şu ipucunu veriyor: Uğur Mumcu katliamı da bu örgüt tarafından gerçekleştirilmiştir." 'Büyüktalihsizlik' Aynı zamanda TBMM Liderler ve Ya- kınlannın Malvarlıklannı Araştırma Ko- misyonu üyeliği de yapan Yılmaz, Adalet Bakanlığı'na, geçmişte Emniyet Genel Mü- dürlüğü yapmış bir kişinin getirilmesinin büyük bir talihsizlik olduğunu ileri sürdü. Mustafa Yılmaz, "Çünkü Sayın Bakan, Em- niyet Genel Müdürlüğü döneminde bu gibi olaylann üzerine kararlılıkla gitme konu- sunda gereken çabay ı göstermemiştir. Uma- run Sayın Bakan. Emniyet Genel Müdürü iken yaptığı hatalan burada tekrarlamaz" dedi. ANAREFAH'çılar Başkanlık Divam'nda AJNKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Bakanlar Kuru- lu'nun ANAP kanadını mu- hafazakâr isimlerden oluş- turan Başbakan Mesut Yıl- maz'm partisinin yenilenen vitrininde de milliyetçi- muhafazakârlar ağırlık ka- zandı. Hükümet görüşme- leri sırasında ANAREFAH koalisyonunu savunanlar, hem kabineye hem de parti yönetimine ağırlıkla girme- yi başardılar. Merkez karar yönetim kurulunun (MKYK) önceki gün yapılan toplantısında, ANAYOL hükümetine şid- detle karşı çıkan ve DYP li- deri Tansu Çiller ile ailesi- nin yolsuzluklannın üzeri- ne giden Haüt Dumanka- ya'nın genel başkan yar- dımcılığına seçilmesi ve ANAREFAH hükümetini en çok isteyen milletvekil- leri arasında yer alan Ali Er'in MKYK'de en yüksek oyu alarak genel başkan yardımcısı olması dikkat çekti. Yılmaz. MKYKtop- lantısının başlangıcında bir süre önce ıstıfalannı sunan 10 başkanlık dıvanı üyesin- den 6'sının istifasını kabul ettiğini. Şadan Tiızcu, Bur- han Kara, İlker Tuncay ve Yaşar Eryılmaz'ın ıstifala- rını ise kabul etmediğini bildirdi. Bunun üzerine 6 başkanlık divanı üyeliği için 13 MKYK üyesi aday oldu. Adaylardan Halil Öz- soy, Halil İbrahim Özsoy, Bülent Akarcah, Gökhan Maraş, Süleyman Yazıcıoğ- lu, Mehmet Sagdıç ve Yük- sel Yalova seçilemediler. Boş olan genel başkan yardımcilıklanna, 12 Eylül öncesi MHP lideri Alpars- lan Türkeş'in sağ kolu olan Yaşar Okuyan ve milliyetçi ve muhafazakâr olarak bili- nen Ali Er. Halit Dumanka- ya, İbrahim Çebi ile biriik- te partinin liberal kanadın- dan Yılmaz Karakoyunlu ve Cengiz Alünkaya seçil- di. Hükümet görüşmeleri sırasında gerekirse Necmet- tin Erbakan'ın başbakanlı- ğını kabul ederek RP ile ko- alisyon kurulmasını savu- nan ve partinin milliyetçi kanadının önde gelen isim- lerinden Burhan Kara teş- kilat başkanlığına getirildi. Kulislerde. Yılmaz'ın Ba- kanlar Kurulu'ndan sonra Başkanlık Divam'nda yap- tığı bu düzenleme ile ağus- tos ayı içinde yapılması planlanan 4. olağan genel kurulda karşısına çıkabile- cek muhalefet hareketinin önünü büyük ölçüde kestiği yorumlan yapıldı. 4 Mevsimin Hu?urla Yaşanacağı MEKÂNLAR Seçkin ve 8aygm bir ortarmn güzrJUderine, •itcıııizi gördiiğünüzde karar vereceksiniz. ZEYTtNALAM LTUA'da Iznrir'e 18 km, (sadece 15 dakflia) Triplex 5 oda 1 salon, şönıhıe, harbekii vs. Müracaat: 0.232.766 25 55 - 0.232.365 9714 OLAYLAREN ARDEVDAKİ GERÇEK I Baştarafı I. Sayfada likle GAP'ın uygulanmaya sokulması, Suriye'nin dün- ya kamuoyunda yeni giri- şimlerde bulunmasına, uluslararası kredi sağlana- rak projenin gerçekleştiril- mesi çabalannın engellen- mesi için heryolu deneme- ye kalmasına neden ol- muştur. Türkiye-Suriye ilişkileri- nin diğer bir boyutu da Şam yönetiminin teröre verdiği desteğin Türki- ye'de doğurduğu rahat- sızlıktır. Suriye, bölücü ör- güt PKK ile şeriatçı terör örgütleri HAMAS ve Hiz- bullah'a hem kucak açan hem de destek veren bir ülke konumundadtr. Bu nedenle ABD'nin, 'Teröre Destek Veren ÜlkelerLis- fes/'nde .yer almaktadır. Türkiye, Öcalan'ın iadesi için 23 ocakta verdiği no- taya da olumlu bir yanıt alamamıştır. Bu ilişkilerin yarattığı or- tamda, Türkiye ile Suri- ye'nin Fırat ve Dicle'yi ta- nımlamaları da karşıttır. Türkiye, bu nehirteri "sınır aşan sular" saymakta, Su- riye'nin savunduğu görü- şe katılan Arap Birliği ise "uluslararası su" iddiasını ileri sürmektedir. Suriye, bu görüşünü, Birleşmiş Mılletler Ulusla- rarası Hukuk Komisyo- nu'nun henüz müzakere metni değerinde olan ve bağlayıcı nitelik kazanma- mış kimi maddelerinde yer alan tanımlann öznel yorumlanna dayandırma yöntemini, geçerli bir yol olarak benimsetme iste- ğindedir. Türkiye, Suriye ile imza- ladığı protokole göre sa- niyede 500 metreküp su- yu akıtmayı kabul etmiş ve uygulamaya koymuştur. Olayın bir başka yönü de Suriye'nin kendi ülke- sinden başlayıp Ha- tay'dan geçerek Akde- niz'e dökülen Asi Nehri konusundaki tutumudur. Hatay'ı hâlâ kendi toprağı sayan Suriye, Asi Neh- ri'nin sulannın yüzde 90'ını kendi kullanmakta, bu ne- denle de Amik Ovası her geçen gün biraz daha çöl- leşmektedir. Ortadoğu'daki banş sü- recinin hızlandınlması için yeni girişimlerin yapıldığı. toplantılann sürdürüldüğü bir dönemde Arap Birli- ği'nin aldığı karar bu yönüyle de değerlendiril- melidir. •*•** Araplara sert çıktı • Baştarafı 1. Sayfada amacıyla Türk hükümeti Su- riye ve Irak'la üçlü görüşme- lere davet edilmişti. Karar- da, Türkiye'nin GAP'ı dur- durması istenirken uluslara- rası finans kuruluşlan da 30 milyar dolar tutanndaki bu projeye finansman sağlan- ması konusunda "Anka- ra'nın. Suriyeve Irak'la sula- nn pay laşımı konusunda bir anlaşmaya varmalan" koşu- lunu koymaya davet edilmiş- lerdi. Türkiye, Suriye'nin güdü- müyle hareket eden Arap Birliği'ni muhatapalmadığı- nı bildirmiş ve Şam yöneti- minin, su konusunu teröre verdiği desteği gölgelemek için gündeme getirdiğini kaydetmişti. Fırat ve Dicle nehirlerinin Arap Birliği'nin kabul ettiği gibi "uluslarara- sı su" değil. "suıır aşan su" statûsünde olduğu görüşünü belirten Türkiye, nehir sula- nnın paylaş,ımının değil, An- kara tarafından aşağı kıyıdaş ülkelere "tahsis"inin söz ko- nusu olabileceğini bildirmiş- ti. Türkiye, Suriye ile 1987 yılında ünzaladığı protokol uyannca Fırat'tan saniyede 500 metreküp su bırakıyor. Suriye, Türkiye'nin Fırat üzerinde inşa ettiği Birecik Barajı nedeniyle su miktan- nın azaldığını; inşaat nede- niyle de suyun kirlendiğini savunuyor. Türkiye. Suriye ve Irak'in iddialannın yersiz olduğunu belirterek bölgedeki su ve toprak envanterinin çıkartıl- masını istiyor. GALİBA A^IL SORIN NASIL YAŞAMAK İSTİYORSUNUZ? SEFAHATHANH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear