22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9ŞUBAT1996CUMA 12 .C^ge'nin iki kıyısında yaşayan Türk ve Yunan halklarının geçmişi, denizin dibi kadar derinlerdedir. Nice uygarlıklara, nice acılara, nice sevinçlere tanıklık etmiştir bu kıyılar. İki halkın geçmişinde de ortak uygarlıklar, birliktelikler vardır. Homeros'lardan, Heraklitos'lardan, İyonlardan günümüze uzanır. DIZIYAZI T ü r k i y e - Y u n a n i s t a n İ l i ş k i l e r i v e B a r ı ş S a v a ş ı m ı Yunanlı ve Türk gazetecilerin Kardak'ta bayrak dikme yarışı, iki ülke arasında az kalsın savaşa yol açacaktı. jC/ge'nin sahil kasabalarının salaş meyhanelerinde hâlâ Rumca plaklar çalınır. Rumca kederli şarkıları duyan Egeli balıkçıların gönüllerinden birertel kopar... Onların şarkıları, türküleri; Yunan adalannda, Atina'da, Pire'de yankılanır. Sirtakiler, halaylar birbirine karışır. Dostluk,daha derinlerdedirMEHMET ŞAKİR ÖRS • 1 - Dostluk Denizi Ege "Biz barışığız Ege Sen bak işme tki halkız çocukları köpüklerinde vı- kanmış Bir vürek aıımı verde Barış vazar defterimizde Bız banşığız Ege Biz alnının terini vivenler El eleyız. vürek viireğe Hıçkmğımız hırçın dalgalar Sevıncimiz ak duvaklı gelinler " Ahmet Günbaş (l} Ege Denızı, kıyısındakı iki halk ara- sında bir dostluk köprüsüdür. Üzennde gidıp gelen kayıklar. takalar, iki halkın sevgısını ta^ırlarbirbırlenne. Denızın or- tak sulannda a\ lanan iki ulustan balık- çılar, bırlıkte atarlar aglannı. Ağlanyla Ege Denızı'nin sevgisıni. dostluğunu, güzellığıni çekerler. Götürürler kendı kı- yılanna, kendi insanlanna... Hele o denızde oynaşan balıklar, san- kı iki halkın ortak çocuklan gibıdır. De- nızin altında, bir o yakaya bir bu yakaya yüzerler Karasu. pasaport, sınırtanımaz onlar Tıpkı bir gün ıkı halkın tanımaya- cağı gibı... Dostluğun, kardeşliğin, sevginin gü- zelliğıni yaşarlar Ege'nin sulannda... Hele iki yakadan zaman zaman kabaran dalgalar, bir o tarafa bir bu tarafa v urur- ken, iki kıyıdakı ınsanlann güzel dilek- lerini ulaştınrlarbirbırlerine... • Evet! Ege Denizi"nın iki kıyısında ya- şayan Türk \e Yunan halklannın geçmi- şi, Ege Denizı'nin dibi kadar derinlerde- dir... Nice uygarlıklara, nice acılara. ni- ce se\inçlere tanıklık etmiştir bu kıyı- lar... İki halkın geçmişinde de ortak uy- garlıklar, birliktelikler vardır. Home- ros'lardan, Heraklitos'lardan, iyonlar- dan günümüze uzanır. Türkülerimiz bile kardeş Uzun süre bir arada yaşayan Yunan halkıyla Türk halkı. birbirlerinin dillerin- den. sanatlanndan, türkülerinden. oyun- lanndan. törelennden -kısaca kültürle- rinden- etkilenmişlerdir. Zamanla arala- nnda bazı noktalarda ortaklığa \aran bir yakınlaşma olmuştur. Irk. din, dil aynm- lan bunu engelleyememıştir. Yunanlı büyük müzisyen Mikis The- dorakis'in sözleri de bunu doğrulamak- tadır: "Ben kendi halkımı tanınm. Onlann çoğunluğu Türkleri tanırlar ve severler. (..) L'nutmayalım, çok ama birçok ortak noktamız var. Kuşkusuz aynldığımız noktalar da var. Bunlar da doğaldır. A- ma anımsamamız gerekir: Türkleıie Yu- nanlılar dört yiizyıl biıiikte yaşamıştar- dır. Mutfaktan tutun müziğe kadar Türklerden çok şey öğrendik. Tabii ki Türkler de Yunanhİardan çok şey öğren- düer."(2) Ege'nin sahıl kasabalannın salaş mey- hanelerinde hâlâ Rumca plaklar çalınır. Rumca kederli şarkıları duyan Egelı ba- lıkçılann gönüllennden birertel kopar... Ve onlar bazen kıyıda, bazen de denize açıldıklannda, susuz rakıyı dıpleyip ayı- şığinda bir türkü tuttururlar... Onlann şarkılan. türkülen: Yunan adalannda, Atina'da, Pire'de yankılanır. Tavernalar- da söylenen birer Türkçe şarkı olurlar... Sirtakiler halaylar birbirine kanşır. Ege'nin birçok ıfçesinde. kasabasında hâlâ ortak kelımeler, deyimler kullanıltr. Tıpkı Atina'nın birçok mahallesınde Türkçe kelimelerin konuşulduğu gibi... İşte böylesine birbirine bağlanmıştır iki halk. Ve Ege Denizi bir dostluk köp- rüsü, bir kardeşlik denizi olmuştur ar- tık... Kurtulu; Savaşı yılları Geçmişte düşmanlıklar da yaşanmış- tır Ege'de... İki halk için acılı yıllardır 1920'li yıllar... Çünkü iki halkın birbiri- ne düşmesinden çıkarlan olanlar, kin ve düşmanlık tohumlan serpmişlerdir Ege'ye... O yıllara kadar Ege'de bir arada, dost- ça yaşayan insanlar. emperyalist güçle- rin kışkırtmalanyla bırbirlerine düşmüş- lerdir. Ve kana bulanmıştır Batı Anado- lu... Yunanlı yazar Dido Sotiriyu, "Benden Selam Söyle Anadolu'ya" ısimli yapıtın- da şöyle yorumlar o yıllan: "Şevket! Tanımadın mı yoksa beni? Ben,senin dostun... ben,senin arkadaşın! YıUarca biıiikte gülüp beraber ağladık... Ne yapıyor Şe\ket? Ah Şe\ket! Şevket! Vahşi birer hayn van kesildik! Karşılıklı hançerledik, paramparça ettik yürvğimi- ri\ Durup dururken!.. Ve sen» Kör Mehmefin damadı. He- le sen! INeve öyle tiksincrvk bakıvorsun yüzüme? Öldürdiim evet seni, ne olmuş! Ve işte ağlıyorum... Sen de öldürdün! Kardeşler, dostlar. hemşeriler_. Koskoca bir kuşak. durup dururken katletti ken- di kendini!.. Bütün bu çekilen acL, bir kötü riîya ül- saydı ah!.. Ve yan yana.. omuz omuza ve- rip j ürüsev dik tarialara doğru ycniden!. Saka kuşlarının türküsüvle şenlenen or- manlara doğru yürüyebilseydik! Ve her birimi/in se\ diceği kendi kolunda, çiçek- lere büriinmüş kira/ bahçelerinden gü- lümseyerek çıkıp yan vana eglenmek üze- re_ şenlik meydanlannın yolunu tutabil- seydikL Anay urduma selam söy le benden Kör Mehmet'in damadı! Benden selam söyle Anatiolu'ya... Toprağını kanla suladık di- ye bize garezlenmesin-. Ve kardeşi kar- deşe kırdıran cellatlann, Allah bin bela- sını versin!.."(3) Ege'de katledilen barısçı askerler ÎT İtilaf Devletleri'nin kışkırtmasıyla, Sevr Antlaşması'ndan destek alan Yu- nanistan'ın kralcı güçleri "Megatoİdea" fıkrini gerçekleştirmek üzere Küçük As- ya seferine hazırlandılar. Sonunda hem Yunanistan hem de Batı Anadolu'da ya- şayan binlerce Rum için tam bir felaket olacak bu savaşa, başta komünistler ol- mak üzere Yunanistan'ın banşçı güçleri karşı çıkıyorlardı. Kralcılann karşısında güçlü bir muhalefet oluşmuştu. Ama tüm uyanlara karşın, iktidan elinde tutan kralcı güçler, Yunan askeri gemilerini Izmir'e doğru yolaçıkardılar. Askeri çıkarma gemilerinde Yunanis- tan Komünist Partisi (o zamanki adıyla Yunanistan Sosyalist Partisi -1918 yılın- da kurulan bu parti, 1922 yılında Üçün- cü Enternasyonal'e katılacak ve iki yıl sonra Yunanistan Komünist Partisi ismi- ni alacaktır) sempatizanı genç askerler elden ele, savaşa ve Küçük Asya seferi- ne karşı çıkan bildırileri dağıtıyorlardı. YKP'nin bildirilerinde, Yunanlı asker- lere çağnda bulunuluyor ve "Asker, sa- vaşa gitme! senin kurşun sıkacağın in- sanlar Anadolu'nun masum insanlandır, kardeşlerindir. Savaşma, Küçük Asy a se- ferine kaülma!" deniyordu. Ordunun yönetiminde bulunan kralcı subaylar, sefer halindekı savaş gemile- rinde. hemen askeri mahkemelerkurdu- lar. Bildırileri dağıtan \e savaşa karşı çı- kan genç askerleri. hemen oracıkta yar- gılayıp ölüm fermanlan çıkardılar. İzmirli araştırmacı-yazar, sevgili dos- tumuz Yaşar Aksoy'un araştırmalan so- nucu yaptığı saptamalara göre 146 Yu- nan askeri ölüm cezasına çarptınldı. Se- fer halindeki gemilerde kurşuna dizilip Ege Denızi'ne atılarak öldürüldüler. Tek suçlan haksız bir savaşa karşı çıkmak olan bu genç banşçılar için sonradan iz- mır ve Ege'deki Rumlar arasında şarkı- larbcstelendi, türküler yakıldı... Tarihındennliklerindegizlikalmışbu gerçeklerle ılgılı belgeler, Atina'da Kü- çük Asya Enstitüsü'nde ve Yunanistan Komünist Partisi arşivlerinde bulunmak- tadır. Yine konu ile ilgili olarak değerli banş savaşçısı Herkül Millas'ın Türkı- ye'de Türkçe olarak 1989 yılında Amaç Yayıncılık'tan çıkan "Tencere Dibin Ka- ra" kitabında şöyle denilmektedir: "... Bu kitaplan yazanlar, biliyorum. 'Ama bunlar doğrudur, doğrulan söyle- melıyizf diyeceklerdir. Hayır, bu yön- tem dogrulann tahrifıdir. Doğrularuı bü- tünü söylendiğinde doğruluktan söz edi- lebilir ancak. Çünkü Yunan ordusu Ana- dolu'da kıyımlarda bulunurken. Yuna- nistan'da Mustafa Kemal yanlısı aydın- lar kurşuna diziliyordu." (4) 14-15 mayısta güzel İzmır'ın Kordo- nu'na çıkan işgal kuvvetleri, artlannda, kendı uluslannın banşçı gençlerinın kan- lannı bırakıyorlardı. . İzmır'i ve Ege'yı işgal eden Yunanistan'ın kralcı subayla- nnın kanlı elleri, bu kez de başta yurtse- ver gazeteci Hasan Tahsin olmak üzere. Türkiye yurtseverlerinin kanlan ile bu- lanıyordu. Türkıye'nin bağımsızlıkçı yurtsever- leri ile Yunanıstan'ın banşçı gençlennın kanlan Ege Denızi'ne kanşıyor ve bir- bıri ile buluşup şımdilerde Ege üzennde yediveren gülleri gibı açan banş çiçek- lennin özsuyu oluyordu... Her iki hatkın yazgısı ortak Gerek Yunanistan tarihı gerekse ülke- mıztarihı ıncelendiğınde, şaşılacakölçü- de benzer olaylar, gelişmeler görülür. Halklann sosyal, kültürel özellikleri gı- bi. Ülkelerin tarihsel vesosyolojıkgeliş- meleri de birbirine paralellik göstermek- tedir. 1920'li yıllarda yaşanan savaşın ardın- dan, yeni bir dönem açılır iki ülkenin ilışkilerinde... Budöneme Atatürkve Vfe- nizeios'un banşçı yaklaşımlan egemen olmuştur. Atatürk, "Türk ve Yunan, her iki hal- kın da en yüksek çıkarian tam bir uyum içindedir" derken, Venizelos da "Türk halkuun bize dost olmasının değerini bil- mekteyim. Türk halkı da aynı biçimde Yunanlılann dostluğunu değerlendirmiş- tir" demektedır. Her iki önderin bu olumlu yaklaşımlan, iki halk arasındaki kin ateşinin sönmesinde, yeniden banş- çı ilişkilerinkurulmasındabaşlıcaetken olmuştur. Sonraki yıllarda dünyayı saran savaş rüzgârlan, bölgeyi de etkilemekte gecik- mez. Birincı Dünya Savaşı sonrasında ülkemizin uğradığı işgale benzer bir du- rum. bu kez Yunanistan için yaratılır. Ikıncı Dünya Savaşı sırasında önce ltal- ya, ardından 1941 'de Almanya Yunanis- tan'a saldınr. Faşistlerin işgali 1941'den 1944 yılına kadar sürer. Yunan halkı, tıp- kı bizim Kurtuluş Savaşı yıllannda ver- diğimiz mücadeleye benzer bir savaşım- la, ülkelerini faşist işgalcilerden kurtanr- lar. Nâzun Hikmet, Yunan direnişçilerine şöyle seslenır: "Arkadaşlar, canun kardeşterim; Yu- nan halkının istiklalu ekmeği. hürriyeti uğrunda hapislere düşenler; cehennem adalannda, temerküz kampiannda zin- cirienenler; se\ jjilerimi, hay ranlığımı ka- bul edin. (..) Sizin faşist işgalcilere ve zor- balara karşı şanlı mücadeleni/ banşın. ekmeğin ve hürriyetin mu/afler olacağı- nı ispat eden en mükenuneldelillerden bi- ridir."(5) (1) Gecenin Neresindesin; Ahmet Günbaş, Dönemeç Yay, 19X6 (2) Inceleme ve Şürlerle Türk-Yunan Dostluk ve Barışı; Asım Bezirci, Mılliyet Ya- unlan. 1987. 13) Benden Selam Söyle Anadolu ya; Di- do Solırıyu. Alan Yayıncılık. (4 Bu konuda bilgı, değerli Yunan tarihçi Yanis Kordatos un 'Istona Neotens Eladas lYenı Yunanistan'ın Tarihi)' vapıtımn5 cil- dınde bulunabilır. S. 566-580. (5 Inceleme ve Şiırlerle Türk- Yunan Dost- luk ve Barışı. A. Bezırcı Yarın: Anadolulu bir direnişçi Tarihçi Gözüyle 'Medya' ve Kamuoyu Prof. Dr. SALİH ÖZBARAN DEL. Buca Eğitim Fakültesi Türkiye "de tele\izyonun de\let tekelinde ve tek kanallı olduğu günlerde. bu görüntülü aygıtı Os- manlı tarihçiliğinın "vakanüvis" geleneğındeki nı- teliklerle karşılaştırmıştım. Haberlenn sansürlü. merkezkontrollüve ıktıdann buyruğunda oluşunu, "vakanüvis~lenn tanhı ancak sultan ve üst düzey yönetıcılennın yazılmasına ızın verdıği olaylarla sınırlı turmalanyla kıyaslamıştım. Daha sonra ya- sadışı başlayan özel televızyon \e bağlantılanyla bırlikte çeşitli yayın organlannın eşliğinde beş yıl- lık bir deneyimle bugünlere ulaşıldı TRT'nin merkez komutlu vayınlan öylesine bu- naltmıştı ki yasadışı olarak e\ lere uzanan görüntü- lerin yasadışılığı kımsenin umurunda değildi; en azından TRT dengelenmış sayılıyordu. .\ncak özel sektörün denetımsiz yürüttüğü, yalnızca "rating" ve "aşınkâr" ılkesıne dayandırdığı "medya". dere te- peyı düz eden çılgınlık içinde ışîetılır oldu; TRT'nin yayınlannı özletti adeta. Medyada "kitsch" dönemi Sesinın yanıklığından yararlandığıbirgaribi sah- neye çıkardı. kültürelçisi yaptı; futbolunbaşını çek- tığı sözümona sporeylemlennın bağırgan spıkerle- nyle gençlıği sokaklara döktü; yenılgilerimizi Türk düşmanlığıyla açıklarken tarih dersi verdı. Eskı sol- culuklannın pışmanlıklanyla kaleme sanlanlann. cumhuriyet döneminin ilk yıllanndan nefret ettın- cilığı görev sayan "malumatfiiruş"luklannı ödül- lendırdi. Demokrasiyı kullanarak ama başka görüş ve dü- şüncelere kesinlikle kapalı kalacaklannı duyumsa- tan gericilere, eşitlik ilkesinin çok ötesinde yer gös- terdı tnbünlerinde. İki kışılik tartışmalann bir ya- nını (sankı Türkiye'nın yüzde ellisi şenattan ya- na>mış gibı) "yeni ortaçağ" düzenınin taraftanna ayırdı Franco\e Salazar'ın "üçF'sinı. çeyrek yüz- yıl genlerden buldu getırdi: Futbolu, Fiesta'yı Fa- do'yu \e Fatıma'yı ülke gereklerinın önüne perde • Kardak kayalıklanna bayrak dikip savaş çığırtkanhğı yapabilecek kadar yanhş bir tarihsel misyon yüklenen medya; hiçbir zaman gündelik yaşama ve ona derinlik sağlayan tarihe bu kadar kanşmadı. bu kadar cüretkâr olmadı, alanın ilgili ve bilgililerine bu denli saygısız davranmadı. olarak koydu. İnsanlan Van Gölü'nde yarattığı ha- yalı canavann peşine taktı. Her gün fikir ve görün- tü değiştiren yan aydınlan demokrasi havarisi yap- tı. TRT'nin açıkça yaptığı iktidar borazancılığını pek açık etmeden. ama kursağının daha iyi dolma- sı koşuluyla yaptı. Politikacıyla "çıkarlar"doğrul- tusunda ı\i paslaştı. Benzen görülmemış tanhçilik önıekleri verdi bu "medya imparatoriuğu." Tarihsicilik eğilimi Tarih, istedığı kadar uzmanlannca disıplın ıçın- de işlenedursun. profesyonellerinden çok daha faz- la sayıda amatör, meraklı. basm yayın ve politika- cılarla biçimlendirildi, biçimlendirilmekte. Türki- ye'de bu mesleğın profesyonel temsilcilerinin araş- tırmalannın, kamuoyunu aydınlatabilecek yaygın tarihçilik örnekleri \eremediğini hep söylemişim- dir. "Medya", bu eksikliğin belkı bilıncinde, ama on- dandaöncepeydahladığı imparatorluğun pervasız- lığı içinde. gözünü kırpmadan geçmışın haritasını çıkarmak, sesini duyurmak için -tüm akademik de- ğerleri yıkarcasına- kendisini görevli sayabilmek- tedir. tıpkı "promosyon" denilen şeyleri okuyucu- suna lütfederek başka iş kollanna el attığı gibi. Durduk yerde "resmi tarihçilik"in dışına çıkabi- leceğıni düşünerek, Mustafa Kemal'in Samsun'a gittiğı gemının görkemını ortaya koyarak. kamu- oyuna doğru bilgi aktardığını sandı. TC dönemin- deki gelişmeleri kesinlikle reddeden, laikliği hedef alan kışılen sıkça seslendirmekle demokrasiye hiz- met ettığini sandı. 198O'lı. 9O'lı yıllarda yarattıklan medya impara- torluğunun bahşettıği konforla, çalışanlanna sendı- ka hakkını bile çok görürken. "son yetmişyillık" ta- rihi tüm yanlışlıklann nedenı sayanlara fazlaca söz hakkı tanıdı: ama halk yığınlannı. eğitimi, sağlığı, açlan, sivil toplum örgütlerini, özgürlükçü ve eşıt- likçi demokrasiyi özellikle unutru. Tarihi yönlendiren (!) gazeteciler Hrizı Topuz, Savaş Oyunu adlı kitabın yazan Do- minique VVoltan'dan yaptığı alıntılarda, Abraham Lincoln'un şu sözlennı yansıtıyor: "Halkın bir bölümünü her zaman, bir halkı bir zaman aldatabilirsiniz, ama bütün halkı her zaman aldatamazsuuz." Bızım gazetecilerin bir bölümünün bır koyup yır- mı alma gevezeliğinın peşine takılıp, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Ozal ile birlikte "Türkün cengâverliği"nı de yanına alarak dalmak ıstedıkle- ri Körfez Savaşı gazetecilıği için de şöyle söylemiş Wolton: "Hiçbir savaşta olaylara bu kadar çok medya bu- laşmadı, kamuoyu da hiçbir zaman bu kadar bilgi- siz kalmadı. Hiçbir zaman bu kadar çok gazeteci sa- vaş alanında bulunmadı. bu kadar çok söylenti ve yanlış haber \a\ılmadı... İlk başlarda herkes bunu haberciliğin zaferi sanmıştı. oysa bu olaylar insanla- nn medyalara olan güvenini yok ctti." (1). Ocak ayı sonlannda Kardak adasına bayrak di- kip savaş çığırtkanhğı yapabilecek kadar yanlış bır tanhsel misyon yüklendi, kutu ıçinden milyonlara seslenen bu sektör. Medyanın ahlaksızlığı Ender Helvacıoğlu, gerek birey, gerekse toplum üzerinde sarsıcı etkileri bulunan, olağanüstü geliş- melere yol açan iletişimı. Bilim ve Ütopya'nın özel sayısında irdelemeye aldıklannı bildirirken soru- yor: " Hangigüç, nasıl,duygulanmızı bile bu kadar çift standarüı biçimdeyönlendirebiliyor,istediği zaman güldiirüp, ağlatabilivor? Bu bilgi, bizim bilgimiz mi? Bu duygu. bizim duygumuz mu? Ybksa dünyanın te- pesine çökmüş, dolayısıyla her türlü iletişimin ve Ue- tişim olanağının tepesine çökmüş kapitalist a/ınlıgın emrine mi kilitlendi beyinlerimiz?" (2). 30 Kasım 1995 gecesı bır televizyon kanalında i *medya"yı tartışan gazetecilerimiz Nezih Demir- kent, Öktay F.kşi ve Hasan Cemal'in ele verdikleri durum. bu sorulara evet dedirtecek nitelikte; özellik- le Demirkent'in söyledikleri, çok acı verici kanıtlar olarak bantlarda. Nail Güreli \e Orhan Erinç'in bir başka televizyon kanalında söyledikleri, gelecekte yazılacak "medya" tarihinin mesleki tanıklan olarak arşn lerde. Gazetecilerin sorumluluğu Gerçekten, hiçbir zaman gündelik yaşama ve ona dennlik sağlayan tarihe bu kadar kanşmadı "med- ya"; bu kadar cüretkâr olmadı; alanın ilgili ve bil- gililerine bu denli saygısız davranmadı. Tarih baş- lığı altında bilimsel yollarla geçmişi keşfetmek, bu keşifleri kamuoyuna iletmek. uzmanlarla birlikte yaygın tarihçiliğin işidir. "Medya"nın kimi zaman yüklenmek istediği ta- rihsel gelişmelerin kamuoyuna iletilmesinde de öl- çüler. oranlar, sorumluluklar bulunmalı. Değerli dostum Mehmet Yalçın'ın beklentilerine katılarak yazımı bitirmek istiyorum; bıraz da umut taşıyarak: " „ Yaymcının bilinci ve kişilik yapısı da onu be- lirli bir denge arayışına yöneltebiUr. Ola ki özlemini duyarak yaşadığı uygar bir toplum modelini önle- vecek geüşmeler, bir yerde kendi anlayışına da ters düşecektir, onu da birazcık korkutacakür." (3) (1) H. Topuz. "Media'lara Güvensizlik", Cumhu- riyet, 27 Hazıran 1991 (2) "tletişim Devrimi mi Medya Diktatöriüğü mü?" Bılım ve Ctopya. sayı 3. Eylül 1994 (3) M. Yalçin. "Medyanın Bildirisi", Cumhunvet, 23 Ocak 1996. ANKARA...ANKA... MÜŞERREF HEKİMOĞLU TV'yi İzlerken Kaç yaşıma geldim, nerdeyse gidiyorum, şaşkın- lığı aşamıyorum hâlâ! Konserde, tiyatroda, balede, operada gençler görüyorum, güzel kızlar, fidan gibi delikanlılar... Yer bulamayınca ayakta izliyor konse- ri, orkestrayı, solisti, yöneticiyi ooşkuyla alkışlıyorlar ya da hiç alkışlamıyorlar. O genç elleri izlemeyi çok seviyorum. Bilinçli eller onlar, kimi niçin alkışladığını iyi biliyoriar. İzledikleri oyunda, dansta ya da opera- da alkışı hak edenleri coşkuyla selamlıyorlar, yoksa sessiz kalıyorlar. O elleri sevgiyle, umutla seyrediyorum, ama bir de ekranda seyrettiğim eller var! Haklı bir tepkiyi belir- tirken haksız duruma düşenler! Taşlar, sopalarla vit- rinlere saldıranlar... Bu gençler aynı gençler mi diye şaşınyorum doğrusu. Bir sanat olayını, bir güzelliği alkışlayan eller nasıl bu kadar hoyrat, kırıcı olabilir? Güzel bir olayı, haklı bir tepkiyi nasıl böylesine çir- kinleştırebilir? Burada bir yanlışlık var bence. Olayı çarpıtanlar, bir gerilimi tırmandırmak isteyenler var. Seyrederken hüzün bastırıyor. Biryandadans eden- ler, halay çekenler; bir yanda coplar, taşlar, sopalar, memleketimizden insan manzaraları... * • • HBB kanalında ilginç bir açık oturum izledim dün akşam. CHP'den Profesör Oya Araslı, DSP'den Profesör Hikmet Sami Türk, ANAP'tan Ortan Sun- gurlu'nun da katıldığı bir grup, yaşama dokunul- mazlığını tartıştı. Izlemekten çok hoşlandım doğru- su. Oya Araslı tek kadın grupta, bilgisi, davranışıyla güzel bir ağırlığı, saygınlığı var. Belleklen tazeleyerek belli uyanlar da yaptı. Açık oturuma katılanlar da ıl- giyle dinledi. Hikmet Sami Türk'ü dinlerken Uğur Mumcu'yu anımsadım. Çok sevdiği ve saydığı bir hukukçu olarak tanrtmıştı bana. Ben de umutla din- ledim doğrusu baştan sona tüm açık oturumu. Ya- sama dokunulmazlığı konusunda bir görüş birliği oluşmuş bulunuyor partiler arasında. Aynı anda, baş- ka kanallarda da uzlaşmazlığın hayli çarpıcı örnek- leri sahneleniyor, ama umut etmekîen geri kalmıyor insan. Hükümet kurulursa Meclis, komisyonlar ça- lışmaya başlarsa başka konularda da görüş birliği sağlanabilir, ülke sorunlanna gerçekçi ve kalıcı çö- zümler getiren politikalar oluşabilir. Köklü önlemler alınabilir, partileri ayrı da olsa belli ilkelerde birlikte- lik gerçekleşebilir. Umut etmekten geri kalamıyor in- san. Böyle bir uzlaşmada önceliğı eğitim politikası al- malı bence. Baştan sona değişmesi, çağdaş düze- ye varması gerekiyor. Cumhuriyetimizin ilk yıllannda, çağdaş kuşaklaryetiştirmek, çağdaş bir toplum oluş- turmak isteyenlerden bu yana kaç kuşak değişti, ile- riye değil geriye gidiyoruz! Laik cumhuriyetimizin genç kuşakları Kuran kurslarında, imam-hatip okul- lannda eğitiliyor, dinci politika doğrultusunda ola- naklarla üniversite ya da yurtdışmda öğrenim görü- yor. ilk eğitimde bir devrim gerekiyor her şeyden ön- ce. Eğitim dalındaki çarpıklıklan düzeltmek gereki- yor. Oğretmenlen de bu davadaki yerine oturtmak gerekiyor. Cumhuriyetimizin ilk yıllannda lise öğret- menliği için gençler yollanıyoryurtdışına. Fransa, Al- manya, Ingiltere'de öğrenim yapanlar, dönüşte Ana- dolu illerindeki liselerde çalışıyor. Bilimın ışığı, Ana- dolumuzu aydınlatsın isteniyor. O dönemin darbüt- çesine karşın gerçekleşen bırolay bu, yetişen kuşak- lar için göze alınan bir özveri. Eğttimin önemini, genç kuşaklara bakışı vurguluyor her şeyden önce. Ulke- mizdeki ilkokul, orta, lise ve üniversite sayısını, öğ- renci ve öğretim üyesi, araç ve gereç durumunu in- celersek çok acı birtabloçıkacakkarşımıza. Herdü- zede üzücü, uyarıcı terslikler var. Siyasal yatınmlar nedeniyle durmadan üniversite açıldı, ama niteliği, niceliğı çağdaş düzeyde kaç üniversite var? Çok de- ğerli bilim adamlan ders veriyor, ama bilimle uğraş- maya vakit bulamıyor. Tıp fakülteleri hastaneye dö- nüşüyor giderek. Pekiyi, harçlar, sınavlar, onca gerilim sonu üniver- srteyi bitiren gençler mutlu mu acaba? Bence değil- ler ya da çok azı mutlu. istediği mesleği seçen, seç- tiği dalda başarılı olanlar mutluluk duyar ancak. Ez- berciliğe dayanan, düşünmeye, tartışmaya kapalı kalan bir sınavla bir serüven başlıyor çoğu kez. iste- diği dalın sınavını kazanamayanlar, kazanabildiği dal- da okuyor ya da yeni bir sınavı göze alıyor. Düşler de yitiyor, zaman da... Üniversiteyi bitirince de diploma- sının gereğini yaşıyor mu acaba? Sevmediğı bir iş- te çalışanlar mutlu da olmuyor, başarılı da, sevginin üretkenlığınden yoksun çalışıyor, küskün başlıyor yaşama. Özüne küsüyor, insanlara küsüyor, dünya- ya küsüyor. Oysa insanın mutluluğunu amaçlıyor tüm siyasal kuruluşlar. Parlamentodaki değişik gruplar arasında görüş birliği de insanımıza dayanmalı bence, insa- nın mutluluğuna. Eğitim dalında da özüyle banşık in- sanlar yetiştirmeye. Tanıdığım kadar tüm partilerde bu amaca yönelik politikacılar var. Yan yana gelerek toplumdaki beklentilere yanrt verebilirler. Uzlaşarak küskünlüğü aşabilirler, banş yollannı açabilirler. Mut- suz ve küskün kuşakları umutlandırır, özleriyle banş- tırabilirler. Kolay gelsin. B U L M A C A SEDAT YAŞAYA\ 1 2 3 4 5 6SOLDAN SAĞA: 1/ Mısır unu ve suyla hazırlanan bulamacın ortası- na peynır, çöke- lek, tereyağı gibi bir katık konula- rak hazırlanan ye- mek. 2/ Şık. lüks ve göstenşlı gı- yım tarzı... İspan- yollar'ın sevınç sözü. 3/ Kaygu- suz Abdalın kı- mı şnrlennde kul- landığı mahlası... Satrançta bır taş. 4/Tarlası- nın... Didaktik şiırlenyle ta- nınmış XVII. yüzyıl Dıvan şaın . 5/ Akıl... Türk resim sanatında önemlı bır gfubun ad olarak benımsedığı harfin okunuşu... Jokeylenn gıydı- ği kenarsız başlık. 6/ Alüpat- lar da denilen tabanca. 7/ İç sıkıntisı.. Yemek. 8/Notada durak ışareti... Oylumlu. 9/ Her yiyeceğı canı çeken... Osmanlı ordusunda ve donan-" masında hafîf piyade askeri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gemının en genış yen. 2/ Bır tür kalın ve kaba kumaş... Cömert. 3/Arazı ölçümünde yön göstermek için uzaktan gözlenen tahta lata... Bricin atası olan bir kâğıt oyunu. 4/ 28 Ocak'ta başlayan bır fırtına. 5/ Romanya'nın para bınmı... Kardeş kanlanndan her birinın ötekıne göre adı. 6/ Küçük magara... Durmadan, aralıksız. 7/Çın ve Japonya'da oynanan bır çeşıt satranç... Tanntanı- maz.. Nışan. 8/ Bır denız teknesinin ters dönmesı. 9/ Ah- lakbılım... Bır çeşıt tellı bürümcük.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear