23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
»YFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 1995 ÇARŞAMBA 12 KULTUR Cumhuriyetin'idealler kuşağı'na adanmış bir vefa belgeseli ; Cranhııriyete Kanat Gerenier'Küttür Servisi - Pazar akşamlan TRT 2 ekranlannda yayımlanan "Cumhuriyete Kanat Gerenler" belgeseli, ekim ayında ılcnci yılını dolduracak. Grafik sanatçısı Vfengü Ertel'in sunduğu bu belgeselde, cumhuriyeti kuran ve kunımlaşma çaba- lannda hizmet veren kuşağın temsilcile- ri, hayat öyküleriyle bırlikte ekrana geli- yor. f ıptan sanayiye, mimariden edebiya- takadar uzanan çok çeşitli alanlarda bu- güne kadar 180'i aşkın kişi tanıtıldı. Bel- geselin sunucusu Mengü Ertel. amaçlan- nın, başanlı olan cumhunyet aydınlannı tanıtmak olmadıginı söylüyor. Mengü Er- tel. belgeselin amacının. "tophımun çı- kariannı kendi çıkariannın üzerinde tu- taı bir kuşağın temsikilerini onurlandır- nMk"olduğunu behrtiyor. Fatin Hoca'dan Yunus Nadi Bey'e, MazharOsman'dan Adnan Saygun'a ka- dar çok çeşitli alanda, ünlü ve ünsüz ön- cünün tanıtıldığı bu belgesel. bir ekip ça- lışmasının sonucunda ortaya çıkıyor. 1993 yılının yaz aylannda bir araya ge- ler ekip. uzun soluklu bir projeye başla- dığının heniiz farkında değildır. Sadece 13bölümlükbirdizi hazırlamak üzerebir araya gelmişlerdir. ÂliSaydamın Esentepe'deki küçük bü- rosunun deniz gören balkonunda başla- yan toplantılar sırasında. belgeselin çatı- sı kurulur. Tanmdan kültüre, sanayiden bilıme kadar çok çeşitli alanlarda ısımler belirlenir. Hatta Ali Saydam'ın "29Ekiın 1993'te ilk bötfimû yayımlayacagız'' de- mesıyle ekip neye uğradığını şaşınr. Va- kitlen azdir ve işleri sanıîdığmdan daha yofeun ve karmaşıktır. Itirazlar yükselir toplantıya katılanlar- dan. Istifa edenler olur. Inanılmaz bir ça- hşma temposuyla. geceyanlan sûren çe- kimlerle oradan oraya koşuşturulur. Yö- netmen Hüsamettin Ünlüoğlu'dur. Belge- selin editörlüğünü Ülkü Karaosmaııoğfcı üstlenmiştir. Öngörüşmelerden yayın bandı hazırlamaya kadar uzanan genış kapsamlı bir çalışmanın en sıcak günle- rinı bırlıkte yaşarlar. Mehmet Şener, Hakan Demirbağ, Ann Dörtok, Piraye ŞengeL, Canan Dfla, Şahin Artan, Eınel Koç kütüph?nelerd<*n baş- lattıklan araştırmalannı birdedektif titiz- liğiyle sûrdürürler İşleri iz sürmektir. Kü- çük bir ipucu, onlan görsel malzemenin kaynağına ulaştırabilmektedir. Bazen de hayal kınklıklan yaşarlar. Araştırdıklan kişinin bütün hayat hikâyesi ellerindedir, ama bula bula sadece üç fotoğraf bulabil- mışlerdir. Üç fotoğraf ve bilgileriyle baş- başa kalırlar. Mengü Ertel, 13 bölüm olrnası düşünü- len dizi konseptinin, çalışanlan da heye- canlandırdığını ve bugün 96. bölümün ha- zırlığı içinde olduklannı söylüyor. Cumhuriyetin o ilk kuşağı, Mengü Er- tel'in deyişiyle "idealler kuşağı" ülkenin kurtuluş sonrasındakı kurumlaşma çaba- lannda, aynı zamanda bir seferberlige ka- tılan neferler görünümünde. O kuşağın ortak özelliklennı soruyoruz Mengü Er- tel'e. Şöyle yanıtlıyor: "Tek kelimeyle söylemeın gerekirse: Özveri! Hem de kendileri adına hiçbirşe\ bekkmeven bir özveri biçimi bu. Yurttaş olmanın bilincini iliklerinde hisseden in- sanlann, yokluğun ne anlama geldiğini çok iyi biien insanlann, gelecek kuşakla- ra iyi bir gelecek hanrlajabilme yolunda kendilerinden vazgeçişlerinin hikâyesi. Herkes yardımı sever, ama bu kuşak baş- ka türtii seviyor. Se\ ginin en rafine halL karşılıksız oJanıdır. kayıtlar ku> utlar ge- tirmeden koşulsuz sevmek. İdealler kuşağTnm özefliklen^ Cumhuriyetin idealler kuşağı ve bu ku- şağın temsılcileri, iyi bir öğrenim görüyor- lar ve belki de ilk kez çıkdklan Anadolu yollannda, hiç mi hiç yakınmadan hizmet veriyorlar. Birçoğu yurtdışında okumtış. Bursla okumuş. Ve kcndisine yurtdışında yapıtan lekiiık.L B u ı ^ !^ai" ::''""""'_"n teklifleri, hiç düşünmeden reddetmiş. Ül- kelerine dönmüşler ve Anadolu'nun yok- sul bölgelerine dagılmışlar. Yoksulluğun koşullannı hiç küçümsemeden. insanlara tepeden bakınadan olanca güçleriyle ça- hşmışlar. Çalışırlarken, tek amaçlaıi sade- ce vcsadece 'kalkınmak. ülkeyi kalkındır- mak'dr. Başanlanm sayesinde iin kazana- yım, adnndan söz ettireyim diyc düşiin- mek akdlannın köşesinden geçmemtş." Mengü Ertel, bu olgunluğun nasıl olu- şabildiği konusundaki sorumuza şu kar- şılığı veriyor: "Oğrenmekle bizzat içinde yaşamak çok farklı hayat dersi getiriyor insanlara. Şimdiki gençler, kitaplardan öğrenivnr. Büyüklerinden dinleyerek öğreniyor. Ku- lakla gözün farkı bu. O kuşak. yoksullu- ğu ve düşman işgalinin insanı nasü aşağı- ladıgını görmüş. Öğrenmemiş, hissetmiş. Haksızlıkla direkt karşı karşıya gelmeden, mücadele edilmez. Onlar o kuşağın tem- silcileri veya o kuşağın içinden >eöşenler, yaşanan sefaleti görüp de bunun üzerine bilimin sesini duyduklan zaman kurtulu- şun neferi olmayi tek seçenek olarak gör- müşler. Ama elbette bütün bunlan yaparken arkalannda bir devletin gücünü hisset- mişler. \e bu moraL onlan motive etmiş. Orneğin gencecik. yeni mezun bir öğret- mcnken, dağlar denizkr aşarak l rfa'ya giden bir Lamia öğretmen, 40 yüını Lr- fa'ya vermiş Lamia öğretmen, arkasında hep Atatürk'ün gücünü hissetmiş. Yalnız olmadığının ve Atatürk'ü canı gibi seven diğer öğretmen arkadaşlannın da yurdun çeşitli bölgelerinde kendisi gibi zor koşul- lar albnda çahştığının bilincindeymiş. x ™ a Cemal Reşit Rey gibi gencecik bir müzik adamı. Fransa'daki en verimli yıl- lannda büyûk bestecilerin dünyasında, hatta onlaıia yan yana yaşarken birden Halit Ziya l şaklıgiPdcn akhgı bîr çağny- la yurduna dönüvermiş. Cemal Reşit Rey için hep şöyle derier: "Eğer Türkiye'ye dönmeseydi dünya- nın en büyük kompozitörlerinden biri ola- bilirdı.' Ama Cemal Reşit Rey, şanı şöh- reti elinin tersiyle itmiş ve ülkesine dön- müş. Neden? Kurtuluş sonrasında ülkede yaşanan seferberliğin heyecanını içinde duyduğu için. Bu organize seferberlik, eği- timden bilime kadar her alanda vardır. Cahit Arf. Dünyaca ünlü matematik profesörümü/. Yurtdışından gelen bütün cazip teklifler, onu üikesinden koparama- mış. Veya kimya öğretmeni olarak hayata anlan bir deo'kaıüı,selüloza kafasını takıp f 1 kim ayında ri ikinci yılmı I J dolduracak olan 'Cumhuriyete Kanat Gerenler' belgeselinde bugüne dek tıptan sanayiye, mimariden edebiyata kadar uzanan çok çeşitli alanlarda 180'i aşkın kişi tanıtıldı. Belgeselin sunucusu Mengü Ertel, amaçlannın başanlı olan cumhuriyet aydınlannı tanıtmak değil, "toplumun çıkarlannı kendi çıkariannın üzerinde tutan bir kuşağın temsikilerini onurlandırmak" olduğunu belirtiyor. Almanya'da. Fransa'da kâğıt fabrikala- nnda işçi olarak cauşmayı neden göze alır? Bu genç kimya öğretmeninin adı Mehmet Ali Kâğıtçı'dır ve ülkemizde kâ- ğıt sanayiinin babasıdır. Bu örnekleri saymakla bitiremem. Çünkü biz 180'i aşkın bivografi tanrtükbu bdgeselder Mengü Ertel. ekibın araştırmalar sıra- sında en büyük sıkmtıyı görsel malzeme konusunda çektiğını söylüyor. "Fotoğraf ve belge saklamak gibi bir auşkanhk top- lum olarak yerieşmemiş bizde. Hafizalar zaten unutmaya hazır. Bclgeden fotoğraf- tan gectim. düzenli bir fihristi olan kaç ki- şi tanıyorsunuz? Telefon numaralannı kü- çük kâğıtlara yazaru ve bir daha gerekli olup olmayacağım düşünmeden atanz. Sonra da sağa sola telefonlar edip kaybet- tiğimiz numarayı aranz"diyor. Amayınedesayısı çok azdaolsa, içi- mizden bınleri çıkıyor ve geçmişin ayna- sı olan belgeleri ve fotoğraflan saklıyor. Belkı de onlann yüzüsuyu hürmetine ba- zı kalıcı işler ortaya çıkabiliyor. Işte böy- lesine titizlikle arşiv oluşturabilenler, bu belgeselin en büyük yardımcılan olmuş. Mengü Ertel, seyirciyle ilginç bir diyalog kurduklarını belirterek şunlan söylüyor: Seyirciyle ilginç diyalog kuruldu "tdeaüer kuşağının içinden yetişip de bugün yaşı 80'in üzerinde olanlar. bütün belgeleri ve fotoğraflan gözümüzün önü- ne seriyorlar. Ama arök aramızda yaşa- mayan ve ailesinden de kimseyi bulama- diğımız isimkr bizi zoriuyor. Böyle prob- lemli durumlarda bcn, ekrandan yapb- ğım anonsla yardım istiyonım. Faks nu- maranuzı veriyorum. Mesela araşnnma- cı ve mefin yazan arkadaşumz Nilgün Uy- sal, Atatürk'ün doktoru Neşet Ömer tr- delp'Ln hayaünı araşünjor şu günlerde. Bilgileri topluyor, ama fotoğraf yok, belge yok. Veya varsa da bir program yapmaya yeterli değil. Ben geçen akşam bunu ek- randan izleyicilere duyurdum. Hemen er- tesi gün cevap geldi. Neşet Ömer İrdelp'in akrabalanndan biri bizi aradı. Nilgün'ün işi kolaylaşt boylece. Bir süre önce de Seh'm Sım Tarcan'ı araştıran arkadaşımız Hakan Demirbağ, fotoğraflara ulaşamamaktan yakınıyor- du. Vineanonsyapük veSelim Sım Bey 'in yeğeni Ercüment Tarcan bizi aradı. Fo- toğraflar ondaydı. Seyirci bizimle direkt temas halinde. İsimkr öneriyor, önerdiği isimlerin ailete- rine nasıl ulaşacağımız konusunda bilgi veriynr" Vefa! Değerler kargaşası içinde unu- tulmayayüztutmuşbirhasleti, "vefaduy- gusunu" gündemde tutmaya çalışan bir belgesel. Bugüne kadar kimleri onurlan- dırmayaçalışmış? Liste uzun, 180'i aşkın kişinin adını saymaktansa. bazılannı ha- tırlatalım: "Fatin Hoca, Mazhar Osmaa, Musta- fa tnan, Macit Gökberk, Süreyya Ağaoğ- lu, Refik Ahmet Sevengil, Süley man Ferit EczaabaşL Adnan Saygun, Sedat Hakkı Eldeıa, Cevad Memduh Altar, Füreya Ko- ral. Ali Avni Çelebi, Memduh Şevket EsendaL Eflatun Cem Güney, Cahit Arf, Ali !N uman Kıraç, Rahman Raşit Öymen, İbnthim Etem Lllagay, Halil Vehbi Eralp, Kazun Taşkent, Hakt Çambel, Bedrettin TunceL Mazhar Şevket İpşiroğlu, Rakım Çalapala, Tank Zafer Tunaya. Agop Di- laçar, Falih Rıfkı Atay, Sıddık Sami Onar, Muhittin Cstündağ, Nüzhet Gökdoğan, Yunus Nadi, Muhsin ErtuğruL, Vedat Günyol, Ahmet Kutsi Tecer, Dr. Müfitk Küley, Reşat Nuri Güntekin, C'elal Esat Arseven, Mustafa Nevzat, MaJik AkseL Tevfik Sağlam, Cemal ^ adir Güler, Ratip laTıir Burak, Nurullah Ataç, Refık Fer- san. LamiaÖzdemir, Hasan Ali Yücel, Ya- kup Kadri Karaosmanoğlu, Ceyhan Atuf Kansu. İhap Hulusi, Tezer Taşkiran, Rüş- tü Uzel, Esma Deniz, Besim Darkot, Vasıf Çınar, Yusuf Ziya Ortaç, Ruşen Ferit Kam. Laika Karabey, Melahat Ruacan, Zühtii V!üridoğhı, Şerefettin Yatkaya, İs- mayıl Hakkı BaltacıoğİUL, Arif Müfh Man- sel, Emin Banrt, Sıdıka Avar, Salih Murat Izdilek. Dr. Fuat l may, Refet Angın, Adalet Cimcoz, Haşim tşcan, Emin Onat, Arif İsmet ÇetingiL Foto Süreyya, Aşık Ney^eL Şükufe Nihal Başar. Iffet Halûn Oruz, Orhan Hançeriioğlu, Vecihi Hûr- kuş, Yavuz Abadan, Haydar Behramoğ- lu, Hasene Ilgaz, Muammer Tuksavul, Lütfi Ku-dar, Tevfik İsmail Gökçe." Mengü Ertel'in sunduğu. Ali Say- dam'ın danışmanlığını. Ülkü ICaraosma- noğlu'nun editörlüğünü yaptığı belgesel, pazar akşamlan TRT 2'de yayımlanıyor. Izleyemeyenler için cumartesi saat 12.00'de TRT INT kanalında. sah günle- ri 14.30'da GAP televizyonunda tekrarla- nıyor. 'İntihar şairleri' - Son bir yılda çevirdiğiniz şainerin bir bölümünün intihar etmiş olmalan konu- sunda ne düşünüyorsunuz? Bunlar. ger- cekten de karamsar sanatçıter savılabilir- lermi? Bu. bıraz da ıntihaTolgusunun, hele sa- natçı ıntiharlannın genelde nasıl algılan- dığına bağlı. Eğer bir uısanın yaşammı kendi eliyle noktalamasını mutlaka bir za- af, bir bunalım ya da bir cinnet behrtısi saymak gibi çok kolay. çok ucuz bir yola saparsak, o zaman bir Trakl'ın, bir Ce- lan'ın, bir Bachmann'ın dünya görüşünü de kolaylıkla karamsar diye nıtelendirebi- liriz. Çünkü Bachmann da intihar olasılı- ğının agır bastığı bır ölümle öldü. tnsan, elbet anı bir bunalım sonucu da yasarm- na son verebilır. Ama bu "bunahmı" her ıntihar olayı için geçerlı saymak. bence yanlış. Beîkı özellikje bizler, insanlann bireyleşme. bağımsız kışilik kazanma sü- reçlerinin henüz çok büyük sarsıntılar ge- çirdığı birtoplumda yaşadığımız için, bir insanın yaşamla yaptığı çok ciddi, her tür- lü bunalımdan annmış bir hesaplaşma- nın. yaşamamayı özgürce seçmekle nok- talanmasını bütün boyutlanyla kavraya- mıyoruz. Irade denen şeyin özüne biraz yabancı kalınca da işin kolayına kaçıp, intihan bir irade zaafi diye nitelendirive- riyoruz. SeJahattin Hibv'ın bir yazısında okuduğum cümleyı hiç unutamam: "ln- sanlann manevi nedenlerle intiharbtte et- medikleri bir tophımda yaşıyoruz-.' 1 de- mişti. Paul Celan, ikinci Dünya Savaşı sı- rasında gettolan. çalışma kamplannı ya- şadı, annesıyle babasının Auschwitz'e götüriilüşüne tanık oldu, yine de hayatta kaldı. Ama bütün bu olup bıtenlerden yıl- lar sonra. iki büyük savaşın deneyıminden geçme bir dünyanın yine de düzelmedi- gini görerek, bir noktadan sonra yaşama- yı seçmedi. Jean Amery, toplama kamp- lannda ölmedi, sonraki yazılannda. üste- lik çok soğukkanlı birtutumla, kendisi de çekmiş olmanın bütün duygusallığını bir yana bırakarak -ama duyarlılığını da so- nuna kadar koruyarak!-, toplama kamp- lannı kurabilmiş, tarihin gördüğü en bü- yük soykınmını gerçekleştirmiş bir yir- minci yüzyıl insanlığının çözümlemesini yaptı.Ardından da: "Böyle birinsanlıkai- >esinde kendisine arbk yer bulamayaca- ğı" mesajını neredeyse açıkca vererek ın- tıhar ettı. Çevırdiğun "intihar şairleri- nin"dünya görüşlerinın de karamsar oldu- ğuna kesınlıkle inanmıyorum. Hem onla- nn ölümlerinden yıllar sonra Bosna'da ya- şananlan düşünürsek, bu şairlerin dünya görüşlerini karamsar değil. fakat "gerçek- çi" diye nitelendirmemiz daha doğru ol- mazmı? Ahmet Cemal, yüzyılımızın üç büyük şairinin, Rilke, Bachmann ve Trakl'ın şiirlerini dilimize çevirdi Şîîr çevirisi tam bîr serüvendirKühür Servisi - Bir yılı bile bulmayan bir süre içerisınde. yüzyılımızın üç büyük şairinin, Rilke, Bachmann ve Trakl'ın şi- ırleri. AhmetCemal'in çevirisiy- le dilimizde kıtaplaştı. Çevir- menle, şiir çevirisi üzerinde an- sızın bu kadar yoğunlaşmasının nedenleri ve genelde şiir çeviri- si üzerine konuştuk. - Rainer Maria Rilke'den yap- üğuuz seçmeler. Kasını 1994'te yayımlanmıştı. Aradan geçense- kiz a> içcrisinde o kitabı Bach- mann'ın bütün şüıieri ile Georg Trakl'dan yaptığınız seçme izle- di. Bu losa sürede şiir çevirileri üzerinde bunca yoğunlaşmış ol- manızın özel bir nedeni var mı? CEMAL- Aslında bu süre içe- risinde üç değil. fakat beş çeviri şiir kitabının tamamlandığını söyleyebilirim. Çünkü Euis Ba- tuf'a çok zaman önce vaat etmiş olduğum bir çeviriyi, Hölder- Kn'in sanınm "DeUKgin Arife- sinde''" başlığıyla çıkacak şiirle- rini de geride bıraktığımız aylar- datamamladım. Aynca PaulCe- tan'ın şiirlerinden derledığim bir çeviri kitabı da kısa süre önce Kavram Yayınlan'na teslim et- tim. Andığınız sürede şiir çevi- risi üzerinde bunca yoğunlaşmış olmamın nedenlerine gelince. bu biraz da, bır gün gelip kendi- nızi bir şeylere artık hazır hisset- menizle bağıntılı. Yani en azm- dan kendi açımdan öyle olduğu- nu düşünüyorum. Ben şiir çevi- risine çok eskiden beri tutkun- dum, ama sanınm yaptıklanmı ortaya çıkaracak cesareti biraz geç buldum. Çünkü şiir çevirisi denen o büyük dil serüveni. ger- çek anlamda bir serüvendir. Bu yolculuğa ne kadar iyi hazırla- nırsanız hazırlanın, açıldığınız denizın sızi varmayı hedefîedi- ğiniz limana ulaştıracağından emin olamazsmız. Daha doğru- su, liman bellidir de, sizi oraya götürebilecek yollann sayısı be- lirii değildir; daha önce bulunup gidılmiş yollar vardır. ilk kez si- zin bulacağınız -ya da bulama- yacağınız!- yollar vardır falan. Kısacası, dediğim gibi, şiir çevi- risi tam bir serüvendir ve ben de şu geride bıraktığımız sekiz-do- kuz ayda bu serüveni yaşayacak cesareti buldum... - Rilke, Bachmann, Trakl ve Celan... Bunlann dördü de Avusruryalı şairter. Neden bu şa- irleri seçtiniz? CEMAL - Ben onlan sanınm özellikle Avusturyalı olduklan için değil. ama asıl gerçek an- lamda Orta Avrupalı olduklan için seçtim. aynca Orta Avru- pa'nın çok önemli ve çok cekıci bulduğumbelli birtarihsel döne- mini temsil ettikleri için. Tıpkı Kafka'yı Robert Musil'ı, Her- mann Broch'u ya da Stefan Zwe- ig'ı sevmem gibi. Bu saydıkla.- nm da Avusturyalı, ama ben on- lan Orta Avrupalı olduklan. o lar"ın dışında tutmuyonım. Çünkü şiirlerine baktığımızda. bir zamanlar bir kehanet ya da aşın karamsarlık sayılmış olan çağnşımlann, onun ölümünden çok sonra acı. kimi zaman da öl- dürücü birer gerçeğe dönûştüğü- nü görebiliyoruz. . - Çevirdiğiniz şairlerin hepsi, şu ya da bu ölçüdc, dilimize da- ha önce de çevrilmiş şaiıier. Bu şairleri seçmenizde, daha önceld çevirileri benimsememenizin de rol oy nadığı düşünülebilir mi? CEMAL - Once bir noktavı ni duyabileceğine inanmıyorum. Çünkü çeviri, böyle bir amacı yetersiz kılacak kadar çetin bir iş. bir tutku. bir gönül işi. Tutku bir kez uyandıktan sonra ise da- ha önceki birçevirinin varlığı ya da yokluğu edebiyat çevirmeni- ni ilgilendirmez... Bende Rilke'yı. Bachmann'ı, Trakl'ı veCelan'ı buyüzden çe- vırdim. Benim için, Türkçe şiir dılı bağlamında hepsı de müthiş bırer esın kaynağıydı, çevııme- den yapamazdım. Örneğin her- halde on vıldır Goethe'nin "Fa-  hmet Cemal (yanda), "Şiir çevirisi denen o büyük dil /• serüveni, gerçek anlamda bir dil serüvenidir. Çeviri, JTA- çetin bir iş, bir tutku, bir gönül işi. Benim için Türkçe şiir bağlamında Rilke, Bachmann, Trakl ve Celan müthiş bir esin kaynağıydı, çevirmeden yapamazdım" diyor. E T C E M A L ebo yörenin en geç tkinci Dünya Sa- vaşı ile bırlikte bir daha gerigel- memek üzere yıkılıp giden belli bir atmosferinı, kozmopolit bir atmosferi ve kültürü yansıttıkla- n için önemsiyorum. Çevırdiğim şairlere gelince, hepsi de Avrupa'da 1870'li yıl- larda başlayıp, İkinci Dünya Sa- vaşı ile doruğuna varan bir çöküş dönemini ve onun uzantılannı ele almış ^'an sanatçılar. I914'te. yani ilk büyük savaşın çıktığı yıl intihar etmiş olması- na karşın, Trakl'ı da "uzanü- belirteyim. Eğer edebiyat çevir- menı olarak, bir yazann ya da şairin yarattıklanna. onlan çe- vinneden edemeyecek kadar tu- tulursanız. daha önceden çevn- lip çevrilmedikleriyle hiç ilgı- lenmezsıniz. En azından kendı- nizin o çeviriyi "başka türiü" yapacağınızı duyumsamanız bı- le, daha önce yapılmışın sizi en- gellememesı için yeterlıdir. Ben hiçbir edebiyat çevirme- ninin birçeviriye sırfdaha önce- ki kötü yapılmış diye, bir tür dü- zeltme amacıyla girişmek isteği- ust"unu "kurcahyorum1 "; günün birinde bitirirsem, bu işin daha önceki çevirileri beğenmış ya da beğenmemişliğimle bir ilintisi olmayacak. "Faust" gibi dev bir eserin çevinsıne, sırf daha önce- ki çeviriler beğenilmedi diye gi- rişilebileceğini düşünebilir mi- sinız? - Edebiyat çevirmenliği, bu- nun tutku yanını vurgulayış biçi- minizden, çevirmenh%in bu ala- nını bir sanat say dığınız izlcnimi uyanıyor. Gerçekten öyle mi? CEMAL- Istersenız bu soru- nun yanıtını şiiri örnek vererek arayalım. Bugün çok iyilerin ya- nında, çok "tobE" şiir çevirile- rine de rastlıyoruz. Neden? En azından "gizfi şair" olmayanla- nn elinden çıktığı için. Birisi hiç şiir yazmamış ya da yayınlama- mış olabilir. Ama şiir dilini kul- lanma yeteneği varsa, çok iyi bir şiir çevirmeni olabilir: o zaman yeteneğini. başka dillerde söy- lenmiş şiirleri kendi dilınin şi- innde yakalamak için kullanmış olur. Yani sonuçta o, bır sanatçı- dır ve ben. böyle bir yeteneği bu- lunmayanın elinden iyi şiir çevi- risi çıkabileceğine kesınlikle inanmıyorum. Bu durum, edebiyatın bütünü için de geçerli. Edebiyat çevir- meni, edebiyatın hangi türünde eser venrse versın, dilde yaratı- cı olan insandır. Eğer çeviri yal- nızca bir dil konusu olsaydı, di- li çok iyi bilmek. çevirmen ol- maya yetseydi, o zaman bütün dilbilimcilerin aynı zamanda çok iyi birer edebiyat çevirmeni olmalan gerekirdi. Kanımca bu- gün öraeğın Tahsin YüceL yal- nızca önemli bir dilbilimci oldu- ğu için değil, fakat asıl yazar ol- duğu için usta bir çevirmendir. Dolayısıyla iyi edebiyat çevir- menleri, dili yalnızca bilenlerin arasından değil, fakat aynı za- manda bildikleri dillerde yarao- cı olabilenlerin arasından çıkı- yor. Ben, bu nedenle gerçek ede- biyat çevirmenlerinı gerçek sa- natçılar sayıyorum. Sanat -han- gi alanda olursa olsun- imge ya- ratabilme ustalığı ise, edebiyat çevirmeninin yaptığı da bundan farklı bir şey değildır. O da ya- bancı dilde kaleme almmış bir eseri kendi dilinin imgelerine çe- virir, çoğunlukla da bu imgeleri kendisi yaratır. - Son bir soru: Yakında çıka- cak başka şiir çevirileriniz var mı? CEMAL- Yine Kavram Ya- yınlan'ndan çıkacak olan Ce- lan 'dan söz etmiştım. Onun dı- şında, bir yıl kadar önce Kle- ist'dan çevirmiş olduğum "Amp- lütryon", sanınm eylül ayında Kazım Taşkent Klasikleri ara- sında çıkacak. 1996'ya ait olan- lannı açıklamak için ise vakit henüz erken... Niyetim "tırtku*" kesilmedikçe şiir çevirmeyi hep sürdürmek! NEW YORK^TAN İLHAN MİMAROGLU Gerçek Ne Renk? Sanki bir koronun sesi dağları denizleri aşıyor, ora- lardan buralara gelip beni buluyor. Sanki fakslarda, modemlerde, telesekreterlerde, intemetlerde, CD- ROM'larda hep o koronun söylediği şarkının sözle- ri: "Cumhuriyet öyle kötümser oldu ki, okumuyorum artık." Bir karabasandan yeni uyandığımı sanmayınız. 01- sa olsa, kulağıma çalınanların etkisiyle uyanıkken gördüğüm bir düş bu. "iyi haber, gazete safmaz"derter. Öyleyse iyi ha- berlemi kötümser olunuyor? "Kaliteligazete desat- maz"deniyor. Demek ki kalite de kötümser. Bana da kötümser derier hep. Acaba öyle miyim? Satmıyor oluşum, kötümserliğin yeterli koşulu değil. Hem de iyi haberlerin habercisı olmam gerekli. Ka- liteyi de katınız buna. Gerçekleri görmeye ve gördü- ğüm gibi söylemeye çalışıyorum. Temel gerçek ola- rak "Dün kötüydü, bugün daha kötü, yann beter olacak" diyorum. Kalite neresinde bunun? Bulmalı- yım nerede olduğunu. Şu da var ki, yarın beter ol- mazsa bunu ilk ben söylemek isterim. Görüyorsu- nuz ki, henüz ele geçiremediğim bir iyi haberin pe- şindeyim. Bilemediğim, yannın ne denli kötü olacağı. Kestir- meye çaltştığımda yarının beterliğini, yann öylesine beter oluyor ki, gelecekle ılgılı olarak verdiğim haber iyi habere dönüşüyor. Bu yüzden yannı öngörmek- ten çoktan vazgeçtim. Yıllar önce bir roman yazma- ya başlamıştım. Adı "Türkiye 2008"d\. 1958 yılından 50 yıl sonra Türkiye'nin ne durumda olacağını anlat- maya çalışıyordum. Yarısına varmadan bıraktım. Çünkü geçen her bir gün, düşünemediğim, kestire- mediğim gibisinden kötüye gidiyordu. O günlerde geleceğin Türkiyesi'ni nasıl gördüğümün tek bir ör- neğini vereyim size. Türk parası öylesine düşecekti ki, 2008 yılında dolar 80 lira olacaktı. Gelecekle ilgi- li bir iyi haberi vermiş olduğum oranda kötümser oluyordum böylece. Belli olmaz, belki 80 lira olur 2008 yılında dolar. Beş sıfırı atıldıktan sonra. Kötümser olup olmadığımı iyice anlamak için ta- nımlara, özdeyişlere başvuruyonjm. Kötümser, bir göz bozukluğu nedeniyle dünyayı olması gerektiği gi- bi değil, olduğu gibi gören kişiymiş. Bu tanıma göre kötümser sayılmam gerekirse de göz bozukluğumu düzeltsin diye doktora gidecek değilim. "Olabilecek dünyalann en iyisi bu" demiş iyimser. "Seninle aynı görüşteyim"dem\ş kötümser. Bu ör- neğe göre kötümser değilim. "Olmaması gereken dünyalann en kötüsü değil bu. Daha da kötüsü ola- cak" diyorum çünkü. Bu örnek lyimsen karşıma çıkardı gene. Beni kö- tümserlığe ıten, lyımserın karşımda olması. Ambrose Bierce kötümserliği şöyle tanımlamış: "Korkuluğa yaraşan umuduyla ve sıntkan suratıyla her yerde boy gösteren iyimserin verdiği sıkıntının etkisiyle gözlemcinin kendini kaptırdığı birdüşünce türü." Bu tanıma göre iyimserin umudu, kargalan korku- tup kaçırma gibisinden. Sıntkan bir suratla birieşti- ğinde bu umırt, verdiği sıkıntıyla gözlemciyi kötüm- serliğe götürmekte. Kötümsere hem de karamsar dendiği gibi, denge kurmak amacıyla, iyimsere de akımsar deyip geçe- lim. "Geçelim " diyorsam da iyimserter yolu tkamış ol- duklan için geçmek kolay değil. "Karamsar, akımsar" derken bir de renk sorunu çıktı üstelik. "Kara ger- çek. " Var mı gerçeğin rengi? Hem, siyah da öbürle- ri gibi bir renk. Kara, akı kirletirse ak da karayı kirle- tir. Ne ki iyımserierce gerçek, beyaz olmalı. İyimser, bir başka tanıma göre, sıyahın beyaz olduğu doktri- nini savunduğuna göre, beyazlatılmamış gerçek on- larca gerçek değildir. "Gerçek dedikleri bu mu? Is- temeyiz öyle gerçek biz. Vur patlasın, çal oynasın! Bize gerçeğin böylesi gerek." Şu da var ki, iyimserler de ölüyor. Dedikleri gibi kötümsersem, sevinmeyi unutmamış bir kötümserim. Gerçekleri bütün kötülüğüyle görüp söyleyenleri dinlemek, yazanlan okumak sevinç ve- riyor bana. Açığa vurulmuş gerçek iyi haber benim için. Sessizliğe gömülmüş gerçekse, Nietzsche'nin dediği gibi, zehırleşiyor. Zehirden korumak istiyo- rum kendimi. Demek kı kalite anyorum. Cumhuriyet'e yazıyor oluşuma bakıp "Tencereyu- variandı, kapağını buldu "diyenler var. Bu da iyi ha- ber. O kapak başka tencerenin kapağı olmadıkça. Hem de iyimser kalabalığından uzak durmaya ça- lışıyorum. "Kalabalık gerçeksizliktir"demem\ş miydi Kier- kegaard? TROJfl TOUR TOORISff TRflVEL flGEMCY BİZ EYLÜL'DEASSOS DtYORUZ 8-10 Eylûl .....455OS...Y.P...3.550.000.-TL. ToramnaÜd Oece g«ı«M—«- ve Ubşnn Ddâkir. Ege -Akdenız ve Karadenız Turiarsmz ıçm Lûtfen Bizi Araymız AVRUPAYAEKONOMtKUÇAK RtT.FTLERl Uçak Bileti AJffken Bize Daruşmtyi Unutmayımz KAUCT 8EYAHATLERÎNIZ İÇİN HlZl ARAMAIİSINIZ TEL:5185843-6388661 ANKARA SANAT TİYATROSU Faruk EREM BIR CEZA AVUKATININ ANILARI YALNIZ 4 R e İ i : R ITKAY AZİZ 0 Ö N 7-8-9-10 Eylül Saat 21.QO'de R U N E L İ H İ S A K I N D A •iletler Ci^: 287 10 50 rc Tta Vakkortnüar d*. Hüviyetimi kaybettim. Hükümsûzdür. BEKİR DEMİREZEN Pasomu kaybettim. Hükümsûzdür. FULYA KANTAR MEİS CAFE&BAR Çarşamba EZGİNİN GÜNLÜĞÜ Perfembe REMBETİKO Cuma KAĞIT GEMt Mis Sokak No: 20 Rez: 244 22 70 Yaşlı çifte refakat edecek, yardımcı olacak bayan aranıyor. Mür.: İş saatleri için Saat 14.00 -18.00 Tel.: 571 70 70
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear