Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
3 AĞUSTOS 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
CRAMOFON IGNESI SELİM tLERl
Mektııplarla yaıısıyaıı.. •Stefan Zvveig ünlii denemesinde mektup yazmayı
başlı başına bir sanat sa> ar. Bununla birlikte mektup
yazma sanatının sonuna gelinmıştır. 1924"te kaleme
alınmış denemeye bakılırsa. gazete-yazı makinesi-te-
lefon üçgeni mektuba özgü diıyartı ve gizemli haber-
leşmeyi usul usul ortadan kaldırmıştır. Yakın gele-
cekte mektup sanatı büsbütün yitecektir.
Oysa mektup sanatı hem her ınsana açık, hem de
özgür bir sanattır. Şöy!e diyor Stefan Zweig:
"Insan bir dosta, bir vabancıya günûn getirdikk-
rini, bir oiayı, bir kilabı. bir duvguvu iietebiliyordu;
üstelik bunu kola> ca. bir armağan verme kastı bulun-
maksızın. bir sanat yapıtından sorumlu olmak gibi
tehlikeli bir gerilime düşmeksizin yapabiliv ordu. Böy-
lece geçmiş zamanlarda. mektuplann henüz insanlar
arasında bağiar kurabildiği. insandan insana Uetilen
mesajlann sihirli bir güç taşıdığı huzuriu bir dünya-
da sayısız küçük mucizeiergerçekleşebilmiştir." (Ab-
met Cemal çe\ ırisi.)
Mektubun saltanatı bızde daha uzun yıllarsürmüş-
tür. Bugün artık hemen hiç mektup yazmıyorum, pek
ender yanıtlıyorum. Ne var
ki daha on beş - yinmı yıl
öncesinde uzun mektuplar
yazar, heyecanla karşılık
beklerdim. Sonralan mek-
tuplardan acı duymaya baş-
ladım.
Gerçekten de o anki duy-
gularımız kâğıtta varlığını
koruyor. nice zamanlar ge-
çip gittikten sonra tekrar
okuduğumuz mektuplar, bir
süreci adeta dondurmuş
oluyor. Bana yazılmış bü-
tün mektuplan yok ettim.
Yine de mektuplara yö-
nelik merakım bıtmemiş ol-
malı. Bu merak, bu sevgi
belki de çocukluğumda baş-
lamıştır. Ilkokuldayken söy-
leyip durduğumuz bir Pos-
tacı şarkısı vardı, sözlen ak-
lımdan çıkmış ama, etkisi
silinmemiş. Mektuplar geti-
ren postacı, evimizin bir ya-
kını sayılmamış midır?
Mektuplann hep müjdelı Stefan Zweig
haberlerle dolup taşmasını
dilenz. Bir gün gelir. mektuplar, kiminde yakınma-
lar, kiminde gözyaşlan. pek azında sevinçler ve müj-
deler, gündem dışı kaldı sanılır. Oysa mektuplann öy-
le kolay geçip gıtmeyen. geleceğe anlam taşıyabilen
bırömürlen oluyor. Hele yazarlann, sanat adamJan-
nın kaleminden çıkmışsa, mektuplar, bazan zaman-
dan zamana sayısız bıldirge iletiyor...
Dört mektup Idtabı
Edebiyatımızda mektup derlemelerine pek yer
yoktur. Belki de yayıncılar, mektup derlemelerinden
oluşma kitaplann alıcı bulamayacağını düşünmüşler,
yıllar yılı düşüncelerinden caymamışlardır. Tiyatro
eserlerine yönelik ıştahsızlık, mektuplar için de ge-
çerli olmalı.
Yaşar NabiNayır, Varlık Yayınlan'ndan DostMek-
tuplar'ı yayımlamıştı. Abdülhak Şinasi'den Nahit
Sırn'ya birçok yazann Yaşar Nabi 'ye yazdığı o mek-
tuplar gerçekten etkileyici birtat bırakıyordu, ama bu
tat damağınızda kalıyordu. Çünkü Dost Mektuplar,
hepi topu dar kapsamlı bir seçme, derlemeydi.
Yenilerde dört mektup kitabı birden yayimlandı.ln-
ri Enginün"ün hazırladığı Abdülhak HâmkTin Mek-
tuplan'mfDergâh Yayınlan) henüz edinemedım. llk
fırsatta okuyacağım. Bu kitapta Lüsyen Hanım'a ya-
zılmış mektuplar da yayımlandı mı, diye merak edi-
yorum. Lüsyen Hanım'ın Abdülhak Hâmid'e yazdı-
ğı Fransızca mektuplar Türkçeye çevrildiğinde o dö-
neme ilişkın bilgilerimiz bilenecek. Gerçi Lüsyen
Hanım'la Abdülhak Hâmid'in çetrefil aşk ve evlilik
hikâyeleri bugünün tozdan dumandan ferman okun-
mayan edebiyat dünyasında çok az kişinin gönlünü
okşayacaktır, ama o çok az kişiye mutluluk da vere-
cektir...
Öteki üç kıtap tzzet MeHh Devrim'e, Cevdet Kud-
ret'e ve Bedrettin Tuncel'e yazılmış mektuplann der-
lenmesıyle oluşmuş.
İki Gözûm. Aziz Kardeşim, Efendim (Yapı Kredı
Yayınlan), Ahmet Hikmet Mûf-
tüoğlu, Halid Ziya Işaklıgü,
Mehmed Rauf gibı imparator-
luk zamanı edebiyat adamlann-
dan Ahmet Haşim'e. Yakup
Kadri've Hamdullah Suphi'ye
açılan geniş bir yelpazede, lzzet
Melih'e yazılmış mektuplar.
Derlemeyi Nöket Esen hazırla-
mış.
Bu mektuplan yıllarca sak-
lamış olan ünlü tivatro oyuncu-
su Şirin Devrim, fzzet Melih'le
ressam FahrünnisaZeyd'in kız-
lan. Şirin Devrim ailesinin geç-
mişini irdeleyen birkitapyazdı.
Ingilizcesi geçen yıl basılan bu
kitabın ülkemizde de ilgi uyan-
dıracağını umalım.
Cevdet Kudrete Mektuplar
(Omit Yayıncılık) cumhuriyet
dönemi edebiyatçılannın, ya-
yıncılannın mektuplanndan
oluşuyor. Zaman yelpazesi ta
!928'den 1990'a kadar. Kitabı
Cevdet Kudret'in eşi thsan
Kudret'le Handan tnci hazırla-
mışlar. ihsan Kudret. mektup-
lann öyküsünü önsözde anlatıyor "Biraz ötede ko-
ca bir mukavva kntu. içi mektup dolu. Zarflan özen-
le açılmış, özenlc saklanmış. İmza sahiplerinin çoğu
dünvamızda yok artık. Ama düşünceleri. duygulan,
dostluklan kendi el vazılanyla bu zarflann içinde.
Tanıdıklanm kendilerine has tavırlanvla hemen ya-
nı başımdalar. Bir hazine bulmuş gibiyinı. Mektup-
lan hemen ele alıp gün ışığına çıkannaya karar ver-
.dim."
Bedrettin Tuncel'e Mektuplar'ıysa (Yapı Kredi Ya-
yınlan) Alpay Kabacah hazırlamış, önemli, bilgi ve-
nci notlarla mektuplarda söz açılan kişilere. olayla-
ra açıklık kazandırmış. Çevirmenlikten öğretim üye-
liğine, bakanlığa birçok meslek alanında çalışmış
Bedrettin Tuncel'in mektup arkadaşlan da yalnız ya-
zarlar çizerler değil; aktörlerin, bilim adamlannın
gönderdiği çok dikkat çekici mektuplar söz konusu.
tzzet MeHh YahvaKemal Ahmet Haşim
' Yahya Kemal
ismindeki pespaye'
Jzzet Melih aslında Türk
edebiyatında pek iz bırakmamış
bir yazar. Leylâ adlı tek perdelik
oyunu doğrudan doğruya
Fransızca mı yazılmış, yoksa
sonradan mı Fransızcaya
çevrilmiş, kaynaklarda değişik
bilgiler veriliyor. Sermed adlı
romanı(1918)Türk
edebiyatından silinip girmiş.
ama yayımlandığı dönemde
Fransızcaya çevrilmiş, Pierre
Lod Sermed'e önsöz yazmış.
J938'de basılmış HerGüzeUige
Âşık,60'lı yıllarda sokağa
düşmüş kitaplar arasında hâlâ
bo> gösterir dururdu.
Ne var kı İki Gözüm. Azız
Kardeşim. Efendim de derlenmiş
mektuplar. lzzet Melih'in iş
hayatında mevki sahibi
olduğunu sezdirmeye yetip
artıyor. Nüket Esen'in Şevket
Rado'dan alıntısı bu mevkii ve
kazanç başansını vurgulamakta:
"O zamanlar, tzzet Melih yalnız
pariak bir muharrir değikii;
Türkive ile münasebeti olan
yabancı banka ve şirketlerin
çoğunda vazifesi vardı.
Otomobüii uşaklı. her bakundan
debdeheti bir havat süren. hatta
Paris'teki ünlü Claridge'de bile
hissesi olduğu riyavet edilen, son
derece meşgul ve çok gösterişli
birşahsiyettL'' Bu meşgul,
gösterişli ve belki de gösterişçi
kişiye mektup yazan, her
zamankı gıbi maddi sıkıntılar
içindeki Mehmed Rauf, o
duygun Eylûl'ün yazan, 25 Mart
1920 tanhinde 'Şııle Neşriyat
Evi'nı açtığını açıklar.
'Müessesenin bir köşesinde
tütün ve pul satdmak için bir
camekân" vardır; Mehmed Rauf,
Reji idaresınde önemli görevi
olan lzzet Melih'ten tütün bayii
için ruhsat istemektedir. llk
değerli ruh çözümleme
romanımızın yazan, ömrü
boyunca yan ışlerle hayatını
kazanmak durumundadır. lzzet
Melih'e mektup, bunun acı bir
kanıtı. Ötekı yazarlanmız için
de durum pek pariak değildir.
Kendisine Reji'de kaç para aylık
verileceğini uzun uzadıya
yakınmalarla dile getıren.
soruşturan Ahmet Haşim, bir
yandan da 20'li yıllann önemli
edebiyat dergisi Dergâh'ta
Sermed romancısının aleyhine
yazılar çıkmaması için
vargücüyle çaba harcar. Üstelik
pek başan gösteremez.
Yüzyılın başındaki edebiyat
panoraması hem seçkinci ve
seçkin olmak isteyen, hem de
maddi sıkıntılarla yükiü
edebiyat adamlannın bir dizi
görüntüsü sayılabilir Tabii arada
kavgalar, çekiştirmeler.
dedikodular eksik değildir.
Ahmet Haşim, lzzet Melih'e
Yahya Kemal'i bol
çekiştirmektedir. Anlaşıldığı
kadanyla, Yahya Kemal, büyük
şair olma yolunun birtakım
karanlık, karmaşık
çeteciliklerden geçtiğini
herkesten önce keşfetmıştir.
Herkesi birbirine düşürerek
kendi çevresinde gizli gizli
odaklandırmak isteyen Yahya
Kemal'in tutumu, Ahmet
Haşim'e en öfkeli satırlannı
yazdınr: "Bilmem haberiniz var
nu, yok mu? Yahya Kemal
ismindeki pespaye, son aylarda
Yakup"Ia(Kadn
Karaosmanoglu), Falih'le(Rıfkı
Atay), Necmettin Sadak'la.
Kâzım'la, Naci ile bozuşarak.
hariçte ifhravı silah gibi
kullanarak bunlann telvis-i
aileleri, şahıslan ve havatlan
aleyhinde yapıiacak her
teşebbüsab yapmaktadır. Yahya
Kemal uzun müddet beni
tarafına çekerek bu dostlann
aleyhine çevirmek istedi ve bu
maksatla onlara atfen ve benim
akyhime her yalanı, her ifrirayı
kuDandL"
Değişen dönemler ve sosyolojiMektuplann verdiği bilgiler şaşırtıcı
olabiliyor. 28 N'isan 1923 tarihli ve Halid
Ziya imzalı mektup, Grand Hotel du Lo-
uvre'dan yazılmıştır. Aşkn Memnu ro-
mancısının, lzzet Melih ailesine ait bir
kürkü Paris'te kapı kapı, dükkân dükkân
dolaşarak satmaya çalıştığı. gelgelelim
alıcı bulamadığıgözlerönüneseriüyorve
doğrusu burukluk yaratıyor.
Derken dönemler değişmeye başlar. Es-
ki devrin seçkinci ve seçkin olma savın-
dakı edebiyat adamı yerini cumhuriyetin
ilk >azarlanna, şairlerine bırakmaktadır.
Cevdet Kudret'e Mektuplar'ın ilk mektu-
bu Yahya KemaPden. O zamanlar (yıl
1928!) Varşova'da bulunan Yahya Kemal,
kendisine hediye edilmiş 'kıymetli mec-
muavı". yani Yedi Meşale'yi baştan sona
okumuş mu, okumamış mı. ser verip sır
vermez. Şiir konusunda, şairin yetişmesi
konusunda ılginç görüşler ileri sürer. tes-
pitlerde bulunur. ama Yedı Meşale şairle-
rinin verimlerini eleştirmekten özenle
uzakta durur.
Bununla birlikte Yahya Kemal'in çete-
cilikle uyumlu gönül okşayışı enikonu
dikkat çekıcıdir:
"Benibu kadar uzaktadüşünüpde mec-
muanızı göndermek lürufkârlığınızdan
bilhassa mütehassısım. İstanbul'da sizler-
le tanışma>ı ve görüsmeyi tahayyül ede-
rim.'"
Cevdet Kudret'e yazan Abdülhak Şina-
si'ye, benim sevgili. bincik. edebiyatımı-
za emeği anlaşılmamış Abdülhak Şina-
si'ye gelince, aradaki, yabana atılamaya-
cak yaş farkına rağrnen. o, Cevdet Kud-
ret'e edebiyatın yaş tanımazlığı içinde
yazmıştır. Ünutmamak gerekirki, Abdül-
hak Şinasi 1887. Cevdet Kudret 1907 do-
Cevdet Kudret
ğumludur. Yıllardan 1931. Abdülhak Şi-
nasi, başkent Ankara'ya yerleşmeye karar
vermıştir. Üstelik yeni başkenti sevmiştir.
Bu konuda biryazı yazmayı düşünmekte-
dir. Ankara'da o mevsim gezinip duranlar
arasında kımler yoktur ki: Necip Fazıl ge-
celeri kahvehanelerde filan görülmekte-
dir. FarukNafiz 'soğuksoğuk' dolaşmak-
ta, Nahit Sırn iğneleyici sözleriyle sinir
bozmaktadır. Yakup Kadri, Celal Sahir,
Ahmet Cevat,hepsi Ankara'dadırlar. Türk
edebiyatıaın başkenti Istanbul, besbelli bir
süre için Ankara'ya yenik düşmüştür.
Kadro dergisi
Abdülhak Şinasi, makaleleri, yazılan
üzerine Cevdet Kudret"ten eleştiri bekle-
vecek kadar ince ve amatör ruhludur. Öte
Behçet Necatigfl
yandan ünlü Kadro dergisinin yayın haya-
tına başlayışını hayli düşündürücü sapta-
yımlarla değerlendirmektedir:
"Yakup Kadri ve rüfekası dheceğim,
çünkü kavınbiraderi Burhan Asaf (Bel-
ge). sair bir iki muharrir daha var ve bel-
ki Necip Fazıl da var. Kadro diye filv âki bir
mecmua çıkarmak istivoıiar. Lakin bu ga-
Kba kısmen edebiyat haricinde sebepleıie
çıkacak. naşirleri kısmen ukalaiık etnıeği.
yolgöstermeyiistiyor. 'Maksadınızı bırde
bizızah edelimde sız bir görünî'dergibi
biziidare vesevkeden fikirleri teşrih etmek
isthorlar. ENğer taraftan da kendilerinde-
ki tenkit kuvvetini hazır ve muhevya his-
settirmek istiyorlar."
Zamanında fırtınalar koparmış Kadro
için yukandaki teşhis bugün çok daha de-
Mehmet .\li Aybar
rinlikli anlam taşıyor. Bir yandan da siya-
setin dışında kaldıgı var sayılmış Abdül-
hak Şinasi'nin, ne keskin siyasi gözlem-
lerle donandığını söylüyor...
Cevdet Kudret'e Mektuplar'da geçen
zamanla birlikte kişiler, beğeniler, duygu
ve düşünceler de geçiyor. Mağrur Yahya
Kemal'inyanında, 1957 tarihli mektubun-
da, o günün pariak siyasi adamı, ama al-
çakgönüllü hikâyecisı Samet Agaoğlu,Bû-
>ük Aile adlı kitabı üzerine eleştirilerini
yazmış Cevdet Kudret'i yanıtlıyor ve ede-
biyattaki amacının iddiasızlık olduğunu
belirtiyor. Doğrusu bu mektubu içim sız-
layarak okudum. Bugünün yeni edebiyat
şöhretlen de bir bakan koltuğuna kurula-
bilselerdi. kimbilirbaşımızanelergelirdı.
Samet Ağaoğlu. Büyük Aile'yi neredey-
O kültür heyecanlarıO zaman Bedrettin Tuncel'e Mekruplar'a
sığınmakta yarar var. 1930-1980 arası
yanlrruş mektuplar, kültür hayatımızın,
sürüp gelebilseymiş, bugüne neler
taş:yacağmın en derin izlerini ele
vermekte.
Bir defa, özellilde İ. Galip Arcan'ın,
Abnet Kutsi Tecer'in mektuplanndan
inanılmaz bir tiyatro heyecanı
duyumsanıyor.
Mıhsin Ertuğrurunkiler biraz daha
rıiarıdan bakışlı.
Galip Arcan'ı düşündüm;
çocukluğumda sahnede seyretmiştim.
esld bir oyunculuk üslûbunun son büyük
terısilcilenndendi. bazı kompozisyonlan
beüeğime nakşolmuş. Işte o 1. Galip
Ar:an, döner sahnenin bizde ilk
kulanılışını yazıyor: bir çevirisi iyi
satnelenemedi, aceleye geldi diye
Beirettin Tuncel'in dostluğunu kaybetmış
olcuğuna inanıyor.
1965'te Ahmet Kutsi Tecer'in şu -başka
sözcûk bulamıyorum- masum satırian, şu
gözü tok zihniyet bugünün Türkiyesi'ni,
belli bir kesimi utandırmayacaksa, ne
utandınr bizi, diye düşünüyorum:
*Ah! N'olurdu dönüşte. bize uğrasan da
iki gün kalsan! Fev kalâde bir sonbahar.
güzel bir panorama, pek az içUmiş bir şişe
viskL-"
Pek az içilmiş ve sevilen bir arkadaşa
saklanan bir şişe viski! Bilmem. ne
söylenebilir, ne denebilir...
Tiyatro heyecanının yanı başında hep
yaratmak ve üretmek endişesi gütmüş
Sabahattin Eyuboflu'lar. Tanpınar'lar,
Reşat Nari'ler, ileri yaşında Hindistan'ın
sorunlanyla bizimkileri kıyaslayan
Halide Edib'ler:
Göz kamaştıncı bir toplamla karşı
karşıyayız. 1882 doğumlu Halide Edib,
29 Eylül 1960'ta şunlan yazmaktadır:
"1935'ten sonra Hindistan
ünrversitelerinde profesör olarak ders
verdiğim gibi, bugünü hazıriayan, hatta
bugünü başlatan, başta Mahatma Gandhi
olduğu halde, ömür tüketen büyüklerle
yakın dosrJuğum ve (._) 1938'de çıkan
Inside India adlı eseri yavınlamıştım.
Türkçesinde bugünü de esere katarken en
son eserlerden ve resmî bilgilerden de
birtakım elemeler vaptım. („.) Taklitçi
hale gelmeden Batı'dan demokrasiyi
almış, fakat bunu Bafılılardan fazla
kendine mal etmiştir. Bunun
yayinlanması, bilhassa kitap halinde
olursa, hem aydınlar. hem de bütün
okuryazarlar için fayda temin eder
kanaatindevim."
Türkiye, o sıra izdüşümleriyle hâlâ
yaralandığımız Yassıada duruşmalanyla
meşguldür ve o dönemin Türkiye için bir
demokrasi dönemi olduğu sanılmaktadır.
Evet, mektuplar, bize, nereden nereye
geldiğimizi ifşa ediyorlar! Halide Edib Adıvar
se bir başansızlık gibi yorumlamış.
Neler öğrenilmiyor ki mektuplardan:
tstanbul'dan Ankara'ya, 10 Aralık
1976'da yazan büyük usta Behçet Necati-
gfl ailesine ilişkin bilgi verir.
Konu aslında Cevdet Kudret'in birbiri-
nin devamı üç romanı, Sınıf Arkadaşlan,
Havada Bulut Yok ve Kanncavı Tanırsı-
nız'dır. Sınıf Arkadaşlan'nin yeni basımı
Necatigil'i alıp geçmiş günlerde götür-
müştür:
"Hele Sınıf Arkadaşlan'nı görünce ilk
baskıyı okurken duyduğum hevecanı ya-
şadım. Benim de çocukluğum anlattığınız
çevrede (Fatih), o mahallelerde v e aşağı \ıt-
kan benzerşartiarda geçmişri. \ urguladı-
ğınız o, 1918 bahanndaki Fatih yangının-
da evleri vanmış, Fatih ve daha sonra Dol-
mabahçe baş imamının (ölm. 1920) toru-
nu ve onun kızının (ölm. 1918) oğlu olarak
çocukluğum Fatih, Atikali ve Karagüm-
rûk'te geçmişti."
Bir siyaset adamı
Cevdet Kudret'e yazanlar arasında
Mehmet Ali Aybar da var. Aybar'ın mek-
tuplannı roman sanatı açısından okumak
yürek yakıcı. Romanın, Türk toplumunun
aydınlığa kavuşmasında işlev taşıyabile-
' ceği günümüzde herhangi bir siyaset ada-
mının aklından geçiyor mu, kestirmek ola-
naksız. Aybar'sa roman sanatı konusunda
donanımh olmayı açıkça gereksinmiş;
1958'de yazınsal eleştirinin bile günde-
minde bulunmayan sorunlara değiniyor
ve örnekse. hicivle gerçeklik arasındaki
ilişkiyi deşiyor. Hiciv ne ölçüde gerçeklik
duygusunu kuvvetlendirir, ne ölçüde za-
yıflatır: "Bak burada hiciv gerçek duygu-
suna hiç zarar vermiyor. Tam tersine. ger-
çeği daha da kuvvetlendiriyor. Demek ki
mesele gerçekte. gerçek sanısını eksUtme-
mekte. (_) Iş hicvin dozunda,dozunu avar-
lamakta."
O 1958 yılında Cumhuriyet gazetesi
Doktor Jivago'yu tefrika ediyormuş. Ay-
bar'ın Doktor Jivago'dan yola çıkarak ka-
leme getirdikleri de, toplumsa! gerçekçi
roman açısından okunmayadeğer: "Daha
romanın başlanndayız; şimdiden beş alû
kola ay nhverdi. Romanın kahramanı ola-
cağı anlaşılan .Irvago birinci planda bile
değil. Romanı roman yapan, hayatın
kompleksliğini aksettirmesidir. Eğer kesh,
çeşitli tipleri kahramanla temasa geldikle-
ri anda tespit etmekle yetinir, adeta enstan-
tane fotoğraflannı almakla kalırsa. mak-
sat hasıl olnıaz: Kesit bize toplumun sine-
masuıı vermeüdir, fotoğrafinı değü."
Cevdet Kudret'e Mektuplar baştan so-
na okunduğunda. kültür dünyamızın yak-
laşık altmış yılı nasıl hüzün veriyor!
Panltılı, umutlu. ülkülü yıllar söndük-
çe mektuplarda yansıyan küçük hesaplar,
küçük çıkar ilişkileri ortaya çıkıyor, öne
çıkıyor. Burada anmak istemediğim bu
mektuplarda, söz gelimi, bir bankanın ki-
tap yayınlanna ilişkin öyle bilgilendir-
meler var ki, belki dogru, belki yanlış, ama
irkilipkalıyorokur.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Yine Eleştiri Üzerine...
Bir şüre önce bu sütunlarda yayımlanan "Benja-
min Ömeğinin Gösterdikleri" başlıklı yazımda, Tür-
kiye'de eleştirinin yetersizliği ve bu yetersizliğin so-
nuçları üzerinde durmuştum.
Bu yazımın ardından Sayın Memet Fuat iki yazı-
sında ülkemizde eleştirinin yeterince varlığını savun-
du ve buna çeşitli örnekler de getirdi. Ayrıca yaban-
cı düşünürler ve yazarlar üzerine Türkıye'de kaleme
alınmış kımi çalışmalann Batı dillerine çevrilmeye de-
ğer olduğunu da belirterek eleştiri ve eleştirmenlik
bağlamında "Batı'ya açılma "nin -ya da böyle bir açı-
lım için varlığı gerekli koşullann- yeterince gerçek-
leştiği görüşüne yer verdi.
Önce bir anımsatma yapmak istiyorum. Ben, anı-
lan yazımda şöyle demiştim: "Enis Batur'un geçen
pazarbu sayfalarda çıkan yazısında, eleştirinin Tür-
kiye 'deki konumu üzerine söylediklerine bütünüyle
katılıyorum. Kanımca Batur'un, ülkemizdeki eleşti-
rinin genel düzeyinin düşük olmasının ve bu alanda
bir başka dile çevrilmeye değer pek az ürün bulun-
masının nedenini, eleştirimizin dühya kültürüne,
edebiyatına yeterince açılmamış oluşunda arama-
sı, temel bir gerçeği vurguluyor. Düşüncede evren-
sellik yakalanmadan, başka deyişle aydınlığın yo-
ğunluğunun ışık kaynaklarının zenginliğine bağlı bu-
lunduğunun bilincine varılmadan, gerçekçi bir yö-
reselliğe ulaşabilmesi de söz konusu değildir."
Bu görüşlerimden bugün de dönmüş değilim. Bu
nedenle bazı noktalara açıklık getirmem, sanırım ya-
rarlı olacak.
Her şeyden önce ben, anılan yazımda Türkiye'de
eleştirinin hiç olmadığını değil, fakat yeterli yoğun-
lukta ve düzeyde olmadığını savunmuştum. Bu gö-
rüşümün o yazıda yer almayan bir başka gerekçe-
sini şimdi belirtmek istiyorum. Felsefeye yabancı
hiçbir ortamda eleştiri, hangi alanda olursa olsun, ye-
terince gelişebilme olanağına sahip değildir. Bireşim
(sentez) dediğimız işlemi en çok gereksinen düşün-
me biçimi olan eleştirel düşünce, varlığının kaynağı-
nı ancak felsefe temelinde bulabilir. Dolayısıyla bizim
toplumumuz gibi, Batı'ya yönelmeden genelde bir-
takım düşünce kalıplarını ve düşünce biçimlerini "it-
hal" etmeyi anlamış, buna karşılık o kalıplara ve bi-
çimlere temel olan birikim üzerinde kafa yorma ge-
reğini duymamış bir topumda eleştirel çabaların ye-
tedi düzeye varmasını beklemek, ancak bir ütopya
olabilir. Kaldı ki durum, bu bakımdan Batı'dadafark-
lı değildir; orada da ünlenmiş eleştirmenlerin -hangi
alanda çalışırlarsa çalışsınlar- kökenleri araştırıldı-
ğında, çok güçlü bir felsefe temeliyle karşılaşma-
mak olanaksızdır. Ülkemize gelince, kanımca eleş-
tiri ve deneme çalışmalarımıza her zaman ışık tuta-
cak adlardan ikisi, Nermi Uygur ve Selahattin Hi-
lav, doğrudan felsefe alanından gelmedir. Ataç'ın fel-
sefeyle ne kadar ıçli dışlı olduğunu anlamak için ise
yalnızca "Prospero ile Caliban "adlı kitabını okumak
yeterlidir.
Gel gelelim yukarkilere eklenebilecek daha birkaç
addan oluşma bir eleştirmenler çevresi, bir ülkede
eleştiri çalışmalarının gereken yoğunlukta ve düzey-
de olduğunu söylemeye yeterli değildir. Kaldı ki ben,
anılan yazımda eleştiri eksikliğini yalnızca edebiyat
alanıyla sınırlı bir sav olarak ortaya atmamıştım. Bu-
gün ülkemizde edebiyattan tarihe, toplumbilime, gü-
zel sanatlardan görsel sanatlara vb. uzanan geniş bir
yelpazede eleştirel düşünce ürünü çalışmaların ek-
sikliğinin geniş ölçüde duyulduğu, tartışmagötürmez
bir gerçeictir. Örneğin, gerekOsmanlı, gerekse cum-
huriyet tarihine ilişkin olarak, bugüne kadar ülkemiz-
de kaç eleştirel, başka deyişle kaynaklardan yola çı-
karak anlatmanın sınırlarını aşıp yorumlamaya vara-
bilen eser kaleme alınmıştır? Klasik Türk müziğinin
büyük bestecilerini eleştirel bakışla değeriendirmiş
eserler acaba hangi kitaplıklarda durmaktadır? Türk
romanını toplumbilimsel bağlamda özgün yorumlar-
la irdelemiş eserierin sayısı kaç tanedir? Güzel sa-
natlar alanında bu türden kaç eser verilmiştir?
Bütün bu alanlarda birkaç gerçekten değerli eser,
hiç kuşkusuz vardır: Gel gelelim ortaya çıkacak sa-
yısal sonuçlar, yalnızca eleştirel çalışma alanındaki
eksikliğimizi kanıtlayacaktır.
Sayın Memet Fuat'ın, yabancı yazarlar ve düşü-
nürler üzerine bizde kaleme alınmış kimi eserierin ya-
bancı dillere çevrilebilecek düzeyde olduğu görüşü-
ne de tam olarak katılamıyorum. Kendisinin bu ko-
nudaki ömeklerden biri olarak gösterdiği, Prof. Dr.
Mina Urgan'ın yazdığı "Virginia Woolf" kitabı, titiz
bir kaynak araştırmasına dayanan, gerçekten çok
değerli bir çalışmadır. Ama bu çalışmanın, Virginia
VVoolf'a ilişkin özgün tezlerden oluştuğunu, bu ça-
lışmada kaynaklardan yola çıkılarak şimdiye kadar-
kilerden farklı yorumlara vanldığını sanıyorum de-
ğerli yazann kendisi de ileri sürmüş değildir. Bu ne-
denle, bizim bilgilenmemiz açısından çok önemli ve
değerli olan bu eseri Ingilizler kendi dillerine çevir-
meyi herhalde pek anlamlı bulmayacaklardır. Eğer
Benjamin'in "Baudelaire "inı Fransızlar Fransızca-
ya, Baudelaire'in "Edgar Allan Poe Üzerine Düşün-
ce/er"ini de Ingilizler ingilizceye çevirmişlerse bu-
nun nedeni, anılan eserierin birer özgün yorum ürü-
nü niteliğini taşımasıdır! Yinelemekte yarar görüyo-
rum: Kültür ortamımızdafelsefidüşünme biçimi yay-
gınlaşmadıkça, eleştiri çalışmalarının düzeyinin yük-
selebileceğine umut bağlamayalım!
Zeynel Beksaç'ın sergisi The
Marmara'da
Kültür Servisi- Bosnalı sanatçı Zeynel Beksaç'ın
yağlıboya resim sergisi The Marmara tstanbul'da
sergıleniyor. Avrupa'nm dışında Türkıye'nm de çeşitli
yerlerinde sergiler açan Zeynel Beksaç vırmı yıldan bu
yana Priştine Televizyonu'nda kültür sanat programlan
sorumlusu olarak görev yapıyor. Bugüne kadar 11 kişısel
sergi açan Beksaç. lstanbul, doğa ve soyut
çalışmalanndan oluşan yağlıboya resimlennin yanı sıra,
eserlennde Anadolu kılım motıflerinden parçalar
kullanarak değişik bir tarz ortaya çıkanyor. Şiir dalmda
çeşitli ödüllen de bulunan Beksaç'm yayımlanmış 5 şiir
kitabı var. Sergı 6 ağustos pazar gününe kadar açık
kalacak. a
Esbank Yunus Emre Resim
Yarışması
Kültür Servisi - Çağdaş Türk resim sanatma katkıda
bulunmak amacıyla 12 yıldan bu yana düzenlenmekte
olan Esbank Yunus Emre Resim Yanşmast'na
başvurular. 7 Ağustos 1995 tanhinde sona eriyor. Konu,
ölçü, kullanılan malzeme ve teknik konusunda herhangi
bir sınırlamanın getirilmediği yanşmada, yapıtlann tuval
ya da kâğıt üzerine boya veya karışık teknikle yapılmış
ve sergilenmeye hazır olmalan gerekiyor. Her biri 125
milyon TL değerinde 5 başan ödüliinün verileceğı
yanşma sonucunda ödül alan ve sergilenmeye değer
bulunan yapıtlar renkli bir katalogda derlenecek. Seçilen
yapıtlar, Ekim 1995'te İstanbul'da açılacak ilk sergiden
sonra, çeşitli ıllerde düzenlenecek bir dizi sergi ile sanat
dünyasına tanıtılacak. Yanşmanın bu yılki jürisinde
sanat dünyasının önde gelen isimleri Ali Akay, Erol
Akyavaş, Prof. Adnan Çoker. Haldun Dostoğiu, Prof.
Jale Erzen. Prof. Kadri Özayten ile Esbank'ı temsilen
Reklam ve Halkla llişkiler Müdürü Ayşe Dağıstanlı yer
alıyor.