Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS 1995 ÇARŞAMBA
12 DIZI YAZI
'Yeni Asyacılardan neden koptum?'
- Siz Saidi Nursi ekolün-
den geliyorsunuz. Vani bir
anlamda Nur öğrencisisi-
niz. Ancakdiğer Nur öğren-
cileriyle, örneğin Yeni Asya
grubu ve Mehmet KutlularTa
12 Eylfil döneminde ayrıldı-
nız. Sizin 12 Eylül yöneti-
miyle işbirliği >aptığınız ve
bu nedenle diğer arkadaş-
lannızı terk ettiğiniz söyle-
nir?
F. GÜLEN - Bir kopma söz
konusu değıl. Arkadaşlan-
mız, belki eskiden daire dar-
dı. Bu tür insanlar yer yer bir
araya geliyorlardı. Bunlar
zannediyorum, eskiden gö-
rüştüğümüz kadar şimdi de
görüşüyoruz. Mehmet Kutlu-
lar Bey'i geçen hastanede gi-
dip ziyaret ettim. Ameliyat
olmuştu. Oradan arkadaşlar
gelıyorlar, burada da bu türlü
arkadaşlar var. Ev\elki bera-
ber olma meselesi neyse ay-
nen öyle devam edıyor. Böy-
le bir aynlık söz konusu ola-
maz.
- Sizin Mehmet Kutlular
ve arkadaşlarına Demirel-
ci' eleştirilerini yaptığınız
ve 12 Eylül döneminde De-
mirel'i terk ederek cuntacı-
larla anlaştığınız öne sürü-
lüyor?_
F. GÜLEN - Ben anlayışım
içinde böyle bir partıyı telif
edemediğimden dolayı bıray-
n düşünce söz konusu olabi-
lır. lnsan bu denli siyasi ol-
mamalı, siyasetin içinde ol-
mamalı. Bizım genel düşün-
cemiz, inandığımız bir şey
varsa, bu insanlar inanmalı.
birbirinı sevmelı, bir muhab-
bet akıntisı meydana getiril-
meli. ınanan insanlar zevki
ruhanilerini yaşamalılar. Bız
hımmetimizi buna teksif et-
meliyiz. Gerçekleştirmeye
çalışmalıyız. Bu bizim hesa-
bımiza bulunmuş şeylerin en
büyüğudür. Bulunmuş bu
şeyleri bırakıp da başka ara-
yışlara girmek yanlıştır.
- Yani diğer arkadaşlarınızın bir si-
yasi partiye yönelmesini (Demirel'in
partisi kastediliyor) doğru bulmuyor-
sunuz?
F. GÜLEN - Büyük bir günah değil,
büy ük bir cürüm değil de, fakat önemli ış-
ler varken bu Türlü şeylerle meşgul ol-
mak, Türk toplumunda yeni yeni nifak-
lar meydana getirebilir.
- Gençiiğinizde, hatta çocukiuğunuz-
da çok yaramaz olduğunuz anılannız-
da yer alıyor. Şimdi ağır, oturakb hali-
nize bakınca. geçmişte nasıl böyle dav-
ranıyordunuz doğrusu merak ediyo-
rum. Örneğin anılarınızda gözükara
olduğunuzu söylerken şöyle bir anınız-
dan söz ediyorsunuz ve şunlan anlatı-
yorsunuz: "Kurşunlu Camii'ne gelen su
yolunda hıç fütur getirmeden gider, gelir-
dim. Halbuki orada yüriimek, her an
ölümle selamlaşmak demekti. Çünkü sü-
rekli göçüklerolurdu. Minare şerefesinin
üzerinde yüriimek ise çok hoşuma gider-
di. 0 esnada beni seyredenlerin kalpleri
sıkışır ve çok kere de bana bakamazlar-
dı " Hâlâ minare şerefesinin üzerinde
yürüyecek kadar gözükara mısınız?
F. GÜLEN - Şimdi hiç yürüyemem.
- Şimdiki sakin halinizle bu gözüka-
ra tutumunuz arasındaki fark, genç-
likJe açjklanabilir mi?
F. GULEN - Gençlik değil de çocuk-
luk. 17 yaşında ben her şeyi bitirdiğimi
zannediyorum. Spor yapardım. barfiks
yapardım, koşardım. O günlerde kültür
fızik adına bilinen ne varsa yapardım. De-
• İmanubillah, marifetullah,
!
•Yeni Asya Grubu'ndan bir kopma
muhabettullah, zevki ruhani diyerek söz konusu değil. Ben anlayışım
Türk toplumunun değişik kesimlerini
bir araya getirmeye çalışıyorum.
Şayet benim herhangi bir tarafa
intisabım, değişik kesimlere karşı
olmak gibi yorumlanacaksa
ondan da sakınmanın yolu,
herhalde her şeyin üstünde bir
imanla, Kuran'la yaşamaya bağlı
kalmak yerinde olur.
içinde bir partiyi telif
edemediğimden dolayı ayrı düşünce
söz konusu olabilir. insan bu denli
siyasi olmamalı, siyasetin içinde
olmamalı. Bizim genel düşüncemiz,
bu insanlar inanmalı, birbirini
sevmeli, bir muhabbet akıntısı
meydana getirilmeli, inanan insanlar
zevki ruhanilerini yaşamalılar.
FETHULLAH
GÜLENİN
SERÜVENI
S a i d i N u r s i d e n F e t h u l l a h H o c a ' y a
Gözü yaşlı vaizSızıntı Dergisi, Fethullah Gülen taraftarlan-
nın çıkardığı bir yayın organı. Bu derginin rek-
lam afişlerinde gözlerinden yaş dökülen bir ço-
cuk resmı yer alıyordu. Reklam afişi haftalarca
ilan panolannı süsledi. Gözyaşı ve ağlamak.
Fethullah Hoca'nın önemli ve etkileyici simge-
leri olarak dikkat çekiyor. O, vaazlannda vecde
gelip ağlarken, kendisini dinleyen cemaatı da
ağlatıyor.
Sızınt\ Dergisi'nin bir başyazısmda Fethullah
Hoca. ağlamayı şu sözlerle gerekli görüyor:
"Şimdi sızler, ey bütün tarih boyunca ağlama-
yı unutmuşlar! Gamsızlar, dertsizler ve ağlana-
cak hallerıne gülenler! Gelin, şu çıkmazın ba-
şında durup asırlık gamsızlığımıza bir son ve-
rerek, hep beraber ağlayalım. Cehaletimize ağ-
layalım. Kaybettiğimiz şeylerden habersizliği-
mize ağlayalım. Kusurdan bir heykel haline gel-
miş mahiyetimize, duygulanmızın dumura uğ-
rayışına ve hoyratlaşan gönlümüze ağlayalım.
Bu vaziyette öleceğimize, öldügümüz gibi di-
rileceğimıze, tasmalı ve prangalı büyük imti-
handa, en büyük merasimde fevc fevc geçecek
olan mazinin şanlılan arasında yer bulamaya-
cağımıza ağlayalım." Fethullah Hoca'nın duy-
gulu bir iç dünyası olduğu, hem konuşmalann-
dan hem de yazdıklanndan belli. Cezbeye ka-
pılarak ağlaması, küçük küçük duygu birikinti-
İerinın onda hemen gözyaşına dönüşmesi, fark-
lı bir yapıya sahıp olduğunu gösteriyor.
Bu sürekli vecde gelen görünümünün ve duy-
gu yüklü konuşmalannın, gündelik hayatın hay-
huyu içinde bunalan, sıkıntılı ve çaresiz insan-
lan çok etkilediğini hemen herkes kabul ediyor.
Verdiği vaazlar her yerde ilgi görüyor ve cami-
leri dolduruyor. Teyp ve video kasetleri elden
ele dolaşıyor, ağlaması, bayılması olan kasetler
daha çok alıcı buluyor. Artık bu görüntüleri te-
levizyonlardan izliyoruz. Hoca'nm Şamanyolu
Televizyonu, neredeyse her akşam bir vaazını
izleyicilerine ulaştınyor.
Hoca'nın duygu yüklü kişiliğinin tahlilini,
ancak konunun uzmanlan yapabilir. Hiç evlen-
memiş olması ve evlenmemeyi bir felsefe hali-
ne getirmesi, bütün zamanım ibadete ayırdığı-
nı söylemesi, konunun uzmanlannca incelenip
değerlendirilebilir. Bu yazı dizimizin böyle bir
hedefi yok. Bu araştirmamızda Fethullah Ho-
ca'nın siyasal ve sosyal kışiliğini okuyuculan-
mıza aktarmaya çalışacağız.
saidi Nursi kimdlr?
Fethullah Hoca, "Nur talebeleri"adı veri-
len Saidi Nursi ekolünden geliyor. Saidi Nur-
si'yle başlayan Nur ekolünün de bir inceleme-
sini yapmak gerekiyor.
Saidi Nursi, Osmanlı Imparatorluğu'nun son
döneminin kargaşalıklan içinde ortaya çıkan hi-
lafet savunucusubirdin adamı. Yaşamı, Nurcu-
luk adı venlen dinci gruplaşmanın kavgası ve
örgütlenmesiyle geçmiş.
87 yıllık yaşamı boyunca nurcemaatini örgüt-
lemeİcten, şeriat için mücadeleden vazgeçme-
miş ve arkasında büyük bir cemaat ve raflar do-
lusu Nur Risaleleri bırakarak 87 yaşında yaşa-
ma veda etmiş.
Yarınilk haplslik
mek çocukluk mülahazasıyla öyle şeyler
de yapardım.
- Minare şerefesinde yürümek, çok
tehlikeli bir spor ama?
F. GÜLEN - Ben de şimdi cesaret ede-
mem.
- Necmettın Erbakan, İslamcılığın
Türkiye'deki temsilcisi olarak siyaset
yapıyor. Siz ise farklı bir yol izliyorsu-
nuz. Hayatı etkilemek, yeni bir siyasi
düzen kurmak. İslami bir yaşam kur-
mak konusunda Erbakan'ın yaptığı
daha hayırlı bir iş değil mi? Bir müca-
dele yürütüyor.
F. GÜLEN - Kendine göre hayırlı ola-
bilir. Ben de zaten hayırsız bir iş deme-
mek suretiyle iştirak ediyorum.
- Ama pratikte onun yaptığını yap-
mıyorsunuz?
F. GÜLEN - Ben de kendimce daha ha-
yırlı bir ış bulduğum zannındayım. Diyo-
rum ki, imanubillah, marifetullah, muha-
bettullah, zevki ruhani diyerek Türk top-
lumunun değişik kesimlerini bir araya ge-
tirmeye çalışıyorum. Şayet benim her-
hangi bir tarafa intisabım. değişik kesim-
lere karşı olmak gibi yorumlanacaksa on-
dan da sakınmanın yolu. herhalde her şe-
yin üstünde bir imanla, Kuran 'la yaşama-
ya bağlı kalmak yerinde olur. Bu açıdan
bunu daha hayırlı görüyorum. O ise onu
daha hayırlı görüyor. Bunlar içtihada ve-
rilmeli. taraflar suiizan içinde olmamalı.
Ama her şeyleriyle onlan kabul etsem,
her şeylerinı tasvip etsem, zaten aynı hiz-
meti yapanm.
- Peki Erbakan'ın yaptığı neleri tas-
vip etmiyorsunuz?
F. GÜLEN - Evet, onu da hiç araştır-
madım, tecessüse girmedim. Ancak ken-
di yolumun muhabbetiyle yaşıyorum. Za-
ten Kuranı Kerim de bize bunu öğretiyor.
"Siz kendinize bakın, başkalarının de-
ğişik halleri sizi meşgul etmesin** diyor.
Ikı elım var, bu ıki elım yapmam gereken
şeylere ya yetiyor ya yetmiyor. Dört elirn
olsaydı, onlan da orada kullanacaktım. O
açıdan başka mülahazalan kendimden
uzak tutuyor ve onlardan uzak duımaya
çalışıyordum. Baalan bunudeğişik şekil-
lerde yorumluyor. Geçen gün Birlik Vak-
fi'nın toplantısında parti liderleriyle el sı-
kışırken Erbakan'la da el sıkıştık. Gaze-
teler bunu, 'Buzlar eridi' diye yazdılar.
Halbuki aramızda buz falan yoktu. Ama
herkes farklı bir yolda yûrüyor, mesafe
alıyor. Onlann hesabını Allah bana sor-
mayacak. Benimkini de onlara sormaya-
cak. Mahşer gûnü herkes kendi hesabını
verecek.
- Cemalettin Hoca, particilikle uğra-
şanlar kâfirdir. particilik Islamiyerte
yoktur diyordu. Erbakan'a da partici-
lik yaptığı için ağır sözler söylüyordu.
Siz de mi siyasetle İslamiyetin bağdaş-
madığı inancındasınız?
F. GÜLEN - Cemalettin Hoca gibi dü-
şünmüyorum. Bazılan girebilir. Memle-
ketin kaliteli bürokratlara ve idarecilere
de ihriyacı var. Önemli olan Türkiye'nin
bütün realitelerini göz önünde bulundu-
rarak dengeyi korumaktır. Yani her kesi-
mi kendi konumuyla kabullenip ona gö-
re çareler üretmektir.O bakımdan Cema-
lettin Hoca gibi düşünmem. Aşın. kara-
layıcı bir arkadaştı, Allah rahmet eylesin.
- Son seçimlerde Fethullah Hoca'yı
sevenlerin büyük çoğunluğu Erba-
kan'a oy verdi. Eskiden böyle olmaz,
İslami cemaat \e tarikatların önemli
bir kısmı diğer sağ partilere oy veri-
yordu deniliyor?
F. GÜLEN - Hiç bilemiyorum.
- Böyle bir yönelim olmuş mudur siz-
ce?
F. GÜLEN - Zannetmıyorum. Her par-
tiye rey veren olabilir ve hiç kimseye "Ni-
çin şu partiye oy verdin" denilemez.
Obür tarafa ANAP'a veren olur, DYP'ye
veren olur. Şunu desteklemek ülkenin ya-
ranna olur, mülazahalannda bulunulabi-
lir. Fakat geçmiş yıllarda yakın tarihte,
bu tip meseleleri hiç müzakare etmedik.
- Bundan sonra, Türkiye'de güçlü
bir partinin var olması için bir partiye
destek verebiliriz anlamı çıkar mı bu
sözlerinizden?
F. GÜLEN - Bu, bir parti de olabilir,
değişik partılerden bir araya gelen güçlü
bir iktidan kastediyorum daha ziyade.
Hatta daha farklı mülahazam var.
- Mesela?
F. GÜLEN - Mesela bazı insanlar
CHP'den. bazı insanlar DYP'den alınabi-
lir. Bunlar antaşabilirler.
- Karma listeden mi söz ediyorsu-
nuz?
F. GÜLEN - Bu. Sivasi Partiler Kanu-
nu'nda değişiklık yaparak da
olabilir. Öyle iyi insanlan, ül-
kesine yararlı, aktif, milli bir-
liğimizi, bütünlüğümüzü he-
defleyen insanlar bir araya ge-
lir, bu tümseğı aşabilirler, Al-
lah'ın inayetiyle. Bunlar mü-
lazahalardır nihayet. Haliha-
zırdaki durum müsaittir, o şa-
hıslann durumu müsattir ve-
ya değildir.
- Siz çeşitli partilerin için-
den karma bir liste tarafta-
rı gibisiniz?
F. GÜLEN - O da olabilir.
- Bir partiyi desteklemek
de olabilir diyorsunuz?
F. GÜLEN'- Olabilir.
- Türkiye'nin bir Güney-
doğu sonınu var. Bu soru-
nun önümüzdeki dönem na-
sıl çözülebileceğini düşünü-
yorsunuz?
F. GÜLEN - Güneydoğu
sorununun kısa vadede çözü-
leceğine kani değilim.
- Neden?
F. GÜLEN - Çünkü kuv-
vet adına yapılması gerekli
olan şeyler yapılıyor mu, ya-
pılmıyor mu, onu da bıleme-
yeceğim. Eksik mi yapılıyor,
yanlış mı yapılıyor? Fakat on-
lann da siyasi teşebbüsünün
tam olduğu kanaatinde deği-
lim. Yapılması gereken başka
şeyler mi var?
- Siyasi teşebbüs derken
neyi kastediyorsunuz?
F. GÜLEN - Yani aynı za-
manda siyasi cözüm olması gerek. Bu
mevzuda tam bir teşebbüs yapıldığı kana-
atinde değilim. Orada, Güneydoğu'da ge-
rekli olan kültür faaliyetinin var olduğu
bilmem söylenebilir mi? tnsanın proble-
mi, insanla beraber gelmiş. Insanın ken-
disinde o problemin çözüldüğü söylene-
bilir mi? Bir de dıştan bunu istıyorlarsa,
içeride de buna alet olacak insanlar bula-
biliyorlarsa. bazılan da bunu istiyorlarsa
bilemiyorum. Bazılan bunu istıyorlarsa,
belki önde bulunanlardan bazılan bunu
istiyorlarsa, bir kısım çıkarlan, menfaat-
leri bunun etrafında dönüyorsa, şartla
söylüyorum, bilemeyeceğim, bu proble-
min çözümü çok zor.
- Önümüzdeki dönem, bu böyle gi-
der mi demek istiyorsunuz?
F. GÜLEN - Devam etmezse Türki-
ye'nin başına başka alternatif gaileler çı-
kanrlar.
- Türkiye'nin bütçesinin üçte birinin
Güneydoğu'daki çatışmalar nedeniyle
harcandığı belirtiliyor. Savaş da dur-
maksızın sürüp gidiyor. Bu işin önü-
nün alınması sizce nasıl olabilir, sizin
bazı girişimlerde bulunacağınızdan söz
edildi?
F. GÜLEN - İşin doğrusu, baştakı baş-
lara Allah akıl fikirversin. Mantıklannın,
muhakemelerinin düzelmesi lazım. tç ve
dış politikamızla kendimizi yenilememiz
gerekiyor. Biraz da problemler her mese-
lede kendi hatalanmızdan kaynaklanıyor.
BİTTİ
MEHMET KUTLULAR FETHULLAH HOCA'YI PEC E R LE N D İ R P İ:
6
Düne kadar Nurcu olduğunu reddediyordu'
"^T ~T"eni Asya Gazetesi 'nin sahibi
% / xe Nur cemaatinin önemli
•r koilanndan biri olan YeniAs-
M ya grubunun lideri. 1974 yı-
M lına kadar Saidi Nursi'nin
öğrencileh olarak Fethullah Hoca, Meh-
met Kuüular, "Yazıcılar" adı verilen
grup hep birlikte Süleyman Demirel ön-
derliğindeki AP'vi desteklediler. Bu
gruptan önce "Yazıcılar". daha sonra
Fethullah Hoca ve Kırkıncı Hoca ayrıl-
dılar. Ancak Mehmet Kutlular'ın başın-
da bulundugu Yeni Asya grubu. AP-DYP
çizgısini kararlılıkla desteklemeye devam
etti. Kuüular. 1938 Bahkesir-Gönen do-
ğumlu.
Bediüzzaman'ın eserleriyle 1957'de
tanıştı. 196O'lı yıllarda Bediüzzaman"ın
talebelerinden Zübeyir Gündüzalp'la bir-
likte çalıştı. Bu beraberlik, Gündüzalp'ın
öldüğü 1971 yılına kadar sürdü. Risale-
i Nur Külliyatrnın basım çalışmalann-
da görev aldı. 27 Mayıs sonrasında Iz-
mir'de çıkanlan haftalık Zülfikâr ve de-
vamı olan Uhuvvet gazetelerinde çalıştı.
1967"de yayına başlayan haftalık Itti-
had gazetesinde idari görevlerde bulun-
du.
1970'te yayın yaşamına atılan Yeni As-
ya'nın, çıktığı günden bu yana imtiyaz
sahipliği görevini sürdürüyor. Aynı za-
manda, Yeni Asya Gazetecilik. Matba-
acılık ve Yayıncılık AŞ Yönetim Kurulu
ve Yeni Asya Vakfı Mütevelli Heyeti
Başkanı.
- Fethullah Hoca'ya son aylarda dev-
let yetkililerinin ve politikacılann gös-
terdiği yakın ilgiyi nasıl değerlendiri-
yorsunuz?
M. KUTLULAR - Sistemin kendi il-
kelerinden tavız veımeden din ve dindar-
larla kurmaya çalıştığı ittifak gayretinın
yeni bir merhalesi olarak görüyoruz.
Özellikle 12 Eylül 1980'den sonra dev-
let. yeni bir politıka geliştirdi. O zamana
kadar dıne ve dindarlara karçı mesafeli
davranarak, onlan devamlı surette sis-
temdışı tutmaya çalışan tavnnı değiştinp
dünyadakı gelişmelere uygun şekilde dı-
ni hızmet gruplan ve ccmaatlerle yoğun
irtibata geçti. Onlan sistem içine alma.
kazanma ga>Tetiyle çalışmalara başladı.
12 Eylül idarecilerinin. mitingvetoplan-
tılarında, dindarca birtakım tavırlar ve
sloganlarla halka yakınlaşmaya çalıştık-
lan görüldü. Din adamlan nazara veril-
me>e başlandı. okullarda din dersleri
mecburi hale getirildi. Sistemin temeli-
ni teşkil eden Atatürkçülük anlayışında
ve Atatürk imajında da birtakım deği-
şiklikler meydana geldı. Daha önceleri
dini reddetme sadedinde Atatürk'ün di-
ne uzak, hatta dine düşman olduğu görü-
şü yaygındı. 80'den sonra ise dindar kıt-
lelere Atatürk'ü benimsetmck için onun
dindarlığı ve Islamiyete yakınlığı öne sü-
rülmeye başlandı. Atatürk'ün de ûine
saygılı bir insan olduğu, temelde dınden
uzaklaşmakmaksadıylayapılan i''
lann, aslinda din için faydalı olduğu. _
ni hurafelerden ve istismarlardan kurtar-
mak için bunları yaptığı anlatıldı. Din
dersi kitaplannda ve derslennde Atatürk
anlatılmaya ve Atatürkçülük yapılmaya
başlandı. Hocalara cumalan vaaz ve hut-
belerde Atatürk anlattınldı. dualarettinl-
dı.
Dindar cemaatlerle ittifak
Sistemin, ayakta durabılmesi için din-
le ve dindar cemaatlerle kurmak istediği
ittifak için kendi açısından elverişli grup-
lan seçmesi. elbette akla en yakın olanı-
dır. Çünkü temelde sistemle çatışma ha-
linde olmayan. hatta sistemden sağladı-
ğı menfaatle sistemin içinde yer almaya
çoktan hazır gruplarla kendi hedefine
gitmesi ve bir yere kadar başanlı da ol-
ması kaçınılmazdır. Sisteme olan muha-
lefetlerini sert anarşik eylemlerle ortaya
koyan gruplar sayesinde Müslümanlar
baskı altına alınarak, ılımlı ve teslımiyet
derecesinde uzlaşma yanlısı gruplarla it-
tifak da kuvvetlendiriliyor. Bu klasik me-
totla önce dinin gelişmesi yönlendirile-
rek, sistem içinde ve kontrol altında kal-
ması sağlanıyor. sonra dini bir yapılan-
madan ötürü sisteme yönelik siyasi teh-
ditler bertaraf edilmiş oluyor.
Başka bir ıfadeyle sistem, bir yandan
fjT <ie 12 Eylül
iy8U aen sonra devlet, yeni
bir politika geliştirdi. O
zamana kadar dine ve
dindarlara mesafeli
davranarak, onlan devamlı
sistem dışı tutmaya çalışan
tavnnı değiştinp, dünyadaki
gelişmelere uygun şekilde,
dini hizmet gruplan ve
cemaatlerle yoğun irtibata
geçti. Onlan sistem içine
alma, kazanma gayretiyle
çalışmalara başladı.
Türkiye'de kendi müsaade ettiği bir dini
anlayışın gelişmesi için çaba sarf eder-
ken. diğer yandan kendisi için artık teh-
likeli boyutlara ulaşan RP potansıyelinı
etkisız hale getırmek ıstiyor.
Devletin endişe ettiği hususlardan bi-
ri de demokratikleşme olgusudur. Dev-
let adına bazı güçler. Türkiye'nin hızla
gelişmekte olduğu demokratık yapılan-
maya da kendi çıkarlan doğrultusunda
manı olmayaçalışmaktadır. Türkiye'nin
yaşadığı askeri ihtilal ve darbeler, bunun
müşahhas tezahürüdür. Bu zihiyetın.
devletı ve devlet büyüklerinı kutsal ve
dokunulmaz kabul eden, gerektiğinde te-
mel hak ve hürriyetleri sistem ve devlet
için feda edebilen bir dini hizmet anlayı-
şına sahip çıkarak desteklemesi tabiidir.
Devlet, bir türlü güvenip kabullene-
mediği hürriyetçi parlamenter sistemi
önemsemeyen vedemokratik yapılanma-
ya tamamen kapalı, hatta karşı olan grup-
lan demokratikleşmeye karşı kullanmak-
tadır. Bu durumda bizim gibi sistemi ve
devleti tenkit eden. muhalefetini açıkça
ortaya koyan. devlet kavramı ve müesse-
^esinin muhafaza edilmesi gerektiğine
ınanırken devlet adına yapılan yanlışlan
ifade edebilen, demokratik gelişmeler
için vargücüyle çalışan gruplar da elbet-
te mesafeli kalacaklardır.
Bizi siyasiiikle suçladı
- Fethullah Gülen, Yeni Asya gru-
bundan, bu grubun AP-DYP çizgisine
destek verdiği için ayrıldığını söylüyor.
Aynca Nurculann siyasetle ilgilenme-
sini de doğru bulmadığını açıklıyor?
M.KUTLULAR - Fethullah Gülen.
1973-74 yıllannda bizim demokrat çiz-
gımızden ve basın-yayın yolu ile hizmet
gayretlerimızden rahatsız olarak aynldı.
Ayrıca o yıllardan bugüne kadar kendısı
Saidi Nursi'nin talebesi olmak gibi bir
iddiayı dışa ve devlete karşı dile getir-
medi. Hatta 1995 senesine kadar vaazla-
nnda ve kitaplannda Saidi Nursi ve Ri-
sale-i Nur'dan bahsetmediği gibi, gazete
ve dergilerde bu yönde çıkan iddialan de-
vamlı surette avukatlan aracılığı ile tek-
zip etti. Sadece Risale-i Nur'un talebeli-
ğini değil, bir grup, bir cemaat olduğunu
dahi kabullenmezken, 1995 yılında ce-
maat lideri ve Saidi Nursi'nin talebesi
olarak yapılan anonslara ıtiraz etmeme-
ye başladı. Eski içe dönük havasını terk
ederek, bırdenbire medyanın gözbebeğı
ve ışıltılı toplantılann vazgeçilmez sima-
sı oluverdi. Aslında bu bizim için şaşır-
tıcı olmadi. Çünkü Hocaefendi'nin ayn-
lık çızgisinin başından ben bu tür deği-
şiklikler çok olmuştu. Mesela bizi "ga-
zetecilik'" ve aşın "siyasi"lıkle tenkit
ederek aynlan Hocaefendi, 1983'teÖzal
ve ANAP ile yakın ılişkıler içine girdi.
Partinin kuruluşunda önemli katkılan
olurken, talebelerinin ve yakın çevresınin
parti yönetiminde aktif rol aldığını görü-
yoruz. Bu ilişkilerin sempati seviyesinde
kalmadığı, kabınede Ekrem Pakdemir-
li, Abdülkadir Aksu ve başkalan gibi
kendine çok yakın insanlann yer alması
ile açıklık kazanmıştır. Çok yakın çevre-
sinde yer alan v e cemaatin hizmetleri için
büyük yardımlar yapan işadamlannın
pek çoğunun da çeşitli seviyelerde ANAP
yönetiminde yer aldıklannı görüyoruz.
Yalnız burada ifade edilmesi gereken
bir husus daha var: Kendilerinin bu siya-
si tavn net oiarak ifade etmekten kaçın-
dıklannı da göriiyoruz. Böyle bir tavır
hem devletin depolitizasyon stratejisine
ters düşmez hem de çevresinde yer alan
değişik siyasi görüşlere mensup insanla-
nn meydana getırdiği cemaat yapılanma-
sına uygundur. Öte yandan uzun yıllar
"gazete"ye soğuk bakan Hocaefendi,
1986'ya gelindiğinde eski tutumun tersi-
ne Zaman gazetesi ile gazeteciliğe baş-
layarak görüşlerini medya aracılığı ile de
kitlelere mal etmeye çalıştı. Özetlemek
gerekirse aynlığın sebebi onun siyasete
karşı oluşu ve bizim de Demirel'e bağlı-
lığımız değil. Risale-i Nur'u anlama ve
yorumlama farkından kaynaklanan bir
anlayış farklılığıdır. Hocaefendi'nin 80
öncesinde MSP siyasetine sıcak bakma-
dığı söylenemeyeceği gibi, 80 sonrasın-
da 12 Eylül rejimi ve uzantılan ile yakın
ilişkisi, siyasete değil, hürriyetçi demok-
ratik anlayışa uzaklığını göstenr. Bizim
de 1950'den beri DP-AP-DYP çizgisin-
de yer almamız ise, Demirel'in şahsına
bağlılığımızdan değil, Risale-i Nur'dan
aldığımız ölçüler ile demokratik parla-
menter sisteme olan inancımızdandır.
- Hoca'nın dini ve ilmi kişiliğini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
M.KLTLULAR- Kendi bınkim ve
anlayışı ıçerisınde hem dini tam anlamıy-
la yaşamaya hem de hizmet etmeye
çalışan âlım bir zattır.
POLİTİKA VE ÖTESİ
MEHMED KEMAL
Yanyor... Yazıyor...
Artık neTevfik Fikret'in, "Bana sorsevgilikarisa-
na ben söyliyeyim" dizesindeki kari vardır; ne de
okumak mastarından türetilmiş okur vardır. Kari'nin
de, okurun da yerini kuponcular almıştır. Gazete ku-
pon verir, kuponcu alır. Eskinin köşe mınderinde
kaykılmış, gözlüğünü takmış, keyifle gazete okuya-
nının yerini kupon kesen, biriktiren, ardını kovalayan
cıncık boncuk izleyicisi almıştır.
Ahmet Haşim, Tevfik Fikret'in şiirlerini çok sevi-
yor. Haşim, Çanakkale Savaşlan sırasında Fikret'in
öldüğünü öğreniyor, çok üzülüyor. Asker kaputu ar-
dına sığınarak uzun uzun ağlıyor. 80'inci ölüm yılın-
dayız.
Haşim, döneminin okunan ve sevilen bir köşe ya-
zarıydı. Köşe yazılarını içeren birkaç kitabı vardır.
"Bize Göre" bunlardan biridir.
Eskiden her okurun bir gazetesi olduğu gibi, her
gazetenin de bir okuru vardır. Okur (kari), aldığı ga-
zeteye "gazetem" diye sarılırdı. Gazete de okurun
koltuğu altından görünürdü. Sabahleyin tütüncüye
uğrayan okur, gazetesini, sıgarasını, çakmağını (kib-
ritini) alır, öyle yola koyulurdu.
Bugün, armağan (promosyon) için birkaç gazete
alan vardır. Bunları okumadıkları, kupon için aldık-
ları bellidir. Zaten kendileri de soranlarasöylüyorlar.
Artık tiryakisi olunan "gazefem"yok, kuponu kesi-
len, salt onun için alınan "gazete"var.
Kupon yüzünden gazetelerin tirajının arttığını söy-
leyenler, bunların okur kazanmayayaradığına inan-
anlaryanılırlar. Çünkü bu gazeteler kuponu kesildik-
ten sonra yüzüne bile bakılmadan atılıyor. Bunların
çoğu kuponu kesildikten sonra "iade" olarak gaze-
teye geri dönüyor.
Tiryakileri için sabahın ilk saatlerinde gazeteyi al-
mak, açmak, kıvırmak, okunacak yeri ayarlamak
doyulmaz bir keyiftir. Biz gazeteciler için söylüyo-
rum, sabahleyin erkenden büroya gelmek, gazete-
leri -kimsenin eli değmeden-, tomarıyla almak ve
okumaya başlamak keyfi çok özel bir zevktir.
Şimdi bu keyifler yitmiştir. Gazete yok, okur yok,
Babıâli de yok mu? Babıâli hemen bütün takım ve
taklavatıyla Cağaloğlu'ndan "lkitelli"ye taşınmıştır.
Babıâli de yok, yerinde yeller esiyor. Babıâli için çok
şeyler yazılmıştır. Bu kitaplardan birkaçı üstat Yu-
suf Ziya Ortaç'ındır. "Bizim Yokuş"eski ustaların
portresidir. Kimi tanıdıysa birkaç çizgiyle ortaya ser-
miştir.
Babıâli'yi yazan çok olmuştur. Ama hâlâ da yazı-
lacak yani çoktur. Babıâlı'de sadece Cumhuriyet
gazetesi kaldı denebilir. Pembe Köşk (Ittihat ve Te-
rakki Genel Merkezi) de onanlmazsa izleri azala-
caktır. Pembe Köşk'ün bir adı da Pembe Konak olu-
yor.
Üç büyük gazete 'Ikitelli'ye taşınmıştır. Bundan
sonra gazetecilikte çırak çıkmak isteyecekler Ikitel-
li'nin yolunu tutmak zorundadır. Ikitelli'nin de gele-
nek ve töresi oluşuyor. Ümit Otan arkadaşımız "Bâ-
ö/te///"adıyla kitabını bıle yazmıştır Bâbıtelli üç sü-
tun üstünde duruyor. Bunlardan biri medya, biri dev-
let, biri de sermayedir. Her şey medyadan geçiyor.
Medyanın bir tanımını yapacak olursak şöyle diye-
biliriz: Efradın cami, ağyann mani...
Uzaklardan sıtma görmemiş sesiyle genç müvez-
zinin sesi geliyor: "Yazıyor... Yazıyor!.." "Boş yok ya-
zıyor..." "Kuponlan yazıyor..." Kuponlan dolduruyor.
Burada biraz duralayalım ve Fuat Büte'yi analım.
Nasıl tiraj alırlardı, nasıl tiraj verirlerdi. Onu da Fuat
Büte'den dinleyelim... O bilir!... özlemli bir ses ku-
laklarda çınlar:
"Yazıyor!.. Yazıyor!.."
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4
SOLDAN SAĞA:
1/ Aynı adlı ağaç-
tan elde edilerek
hekımlikte ve ko-
ku yapımında kul-
lanılan bir reçıne.
2/lnciçiçeği...KJ-
mı oyunlarda vur- 4
mak için kullanı- g
lan düğümlenmiş
mendil. 3/ Kulla- 6
nılması önlenmiş, -,
elkonulmuş...Öz-
gür. 4/ Endonez- 8
ya'mn plaka ışare-
tı...Eskrimdekul- 9 _
lanılan üç silahtan bın..
bağlaç. 5/ Kendi kendine cin-
sel doyum sağlama. 6/ Içıne
başka bir sıvı katılmamış ıç-
ki... Saz takımında usul vur-
maya yarayan tef. 7/ Dani-
marka'da bır kent. 8/ Vıet-
nam topraklanna eskiden v e-
rilen ad... "Yaşadığım dün-
yayı seviyorum / — tutmak
benim harcım değıl" (Neca-
ti Curnalı). 9/ Aktif... Asker. | K İ R | O İ Ş
YLKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Eski Yunanlılar'a göre tanrılan ölümsüzleştiren yiye-
cek. II Denizçakısı da denilen. dar ve uzun kavkılı yumu-
şakça... Bır sorusözü. 3/ Kişinin öz benliği... Bir borcakar-
şılık yapılan kısmi ödeme. 4/ Kara batmamak için ayağa ta-
kılan bir çeşit örgülü ayaklık... Güneydoğu Anadolu'dada-
ha çok kadınlann çeşitli yerlerine yaptırdıklan bir çeşıt
dövme. 5/ Salgın hastalık. 6/ Bir gıda maddesi... Namaz
çağnsı. 7/ Birpeygamber... Birtürerkekceylanın karın de-
risi altındaki bır bezden çıkanlan güzel kokulu madde. 8/
Sinema ve tiyatroda teknik ustalıklagerçekleştirilen hile...
Küçük tekne kaptanı. 9/ Öngün... Çıplak vücut resmi.
T.C.
SUNGURLU SULH HUKUK
MAHKEMESİ
Sayı: 1994/51 E. - 1995/114 K.
Davacı Raİcibe Duran vekili Av. Sevım Örs tarafın-
dan davalılar Devlet Ünlütürk ve arkadaşlan aley-
hine açılan paydaşlığın giderilmesi davasının mahke-
memizde yapılan açık yargılaması sonunda.
Dava konusu Sungurlu ilçesi Sunguroğlu Mahallesi
pafta 19, ada 167 ve parsel 7'de kayıtlı taşınmazın
davacı ve davalılar arasındaki ortaklığımn intifa hakkı
ile yükümlü olmayarak satışı suretiyle giderilmesine
karar verilmiş olup, verilen karar davalılardan
Mehmet Necati kızı Sündüs Yılmaz, Nesrin Yılmaz,
Nevin Ağanatay, Mevsim Türkeş, Hacı Osman kızı
Feride Gönül Derebaş, Sevim Yatağan, Zülfi Göze,
Hasan Ünlütürk, Ali Galip kızı Aysel Özsoy, Arslan
Varol Ünlütürk, Aydın Ünlütürk, Hamdi Ünlütürk,
Şenel Peker ve Mehmet Necati kızı Nurhan Duran'ın
adresleri tespit edilemediğinden kendilerine tebliğ
edilememiş olup, adreslen de yapılan araştırmalara
rağmen tespit edilemediğinden, ilanen tebliğine karar
verilmıştir. Mahkememizce verilen karann adı geçen-
lere karar tebliği yerine geçmek üzere ilanen tebliğ
olunur.
Basın: 37509