25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 HAZİRAN 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 7. ULUSLARARASI İSTANBUL TİYATRO FESTfVALİ'NİN ARDINDAN Şenlilde gerçekleşenpatlamaIstanbul, bu yıl gerçek birşenîikyaşadı, 7. Uluslararası lstanbul Tıyatro Festivali 'yle. Gerçektenyaşadığımızzor ve karmaşık süreçte, umut, heyecan, coşku verdi bize. Değişikyonımlar, tatlar sundu. Sokak tiyatmsundan tiyatro şarhlanna, antik çağ oyunlarımn çağdaşyorumundan çarpıcı tekniklere dekgeniş biryelpazeye uzanan oyunlar 'tiyatmnun misyonu'nayönelikti. Buyıl sokağa tasanfestivalde altı ülkeden 7 yabancı topluluk, Türktiyatmsundanda - Bütfin olumsuz koşuüara ve olanaksızlıklara karşın, bu yıl yine yoktan var ederek yeni bir festivaHe bize değişik tatlar sundunuz. Bu program belirlenirken özellikk yabana oyunlann secimi nasl oMu? ÜÇARER- Tiyatro sanatı ûlkemizde sûreklı birtakım olanaksızhklarla mücadele etmek durumunda. Bu salt festivale özgü bir durum değil. Festivalin bir ayncalığı yurtdışından gelecek olan topluluklarda hem maddı sonınlan göz önünde bulundurmak durumunda oluşumuz hem de çeşitli aityapı problemlerine çözüm üretmek zonında kalışımız. Oyunlann seçimine gelince; Tiyatro Festivali'nin bu yıl adeta bir "uzun atiama"yı gerçekleştırmesi gerekiyordu. Bunu da festivale şenlik niteliğinı kazandırmakla elde edebilecektik. Bu patlamaya bir bakıma önayak olan El Comediants grubuydu. Maddi açıdan bızi hayli zorlayacak bir topluluktu. Evet, son yıllarda özellıkle genç izleyici festivalimıze müthiş bir ilgi gösteriyordu, ama yine de bir patlama gerekliydi. Bu patlamayı gerçekleştiren Els Comediants grubu oldu Maddı açıdan bizı haylı zorlayacak bir gruptu Els Comediants. Sponsor bulamayabilirdik. Ama, ben Genel Müdürümüz Melih Fereli'ye bu öneriyi götürdüğüm zaman hiç düşünmeden tüm nsklerine karşın "tamam" dedi. Aynı şekilde Şakir Eczacıbaşı da böyle bir şenlığin gerekli olduğu görüşündeydi. Bu düş böylelikle gerçekleşti... Oyunlann seçiminde her yıl olduğu gibi, bu yıl da nitelik, çeşitlilik, yenılik ilkeleri üzerinde duruldu. Ute Lemper gibi dünya çapında bir sanatçıdan Farklı bir Kurt WHB yorumu izlemek Tûrk izleyicisi için bir şanstı. Aynı şeküde, "Doktor Faas«us"da şiirselliğin ve sahne tekniğinin iç içeligini çok önemli bir yönetmenin yorumundan izledik. George Tabori'nin oyunu ise duygulu bir renkri. Burada tek tek her oyundan söz etmek ıstemiyorum, ama sunduğumuz yelpazede dikkatli bir seçim söz konusuydu. - Yerti oyunlann seçiminde ölçüt neydi? Zaman açısından beüi ilkeniz söz konusu olduğundan, geç perde açanlar kablamadı festi\-ale. Bu konuya vönelik efeştiriler için ne dersiniz? UÇARER-Yerli oyunlarda da aynı şekilde çeşitlilik, farklı boyutlar, değişik yaldaşımlar üzerinde durduk. Bu yıl da geçen yıl olduğu gibi Ankara ve lstanbul sınırlan dışına çıktık. Geç perde açan ve bu yûzden de festivale katılamayan topluluklann eleştirilenne gelince; ben bunlan biraz haksız eleştiriler olarak nitelendiriyorum. Kanımca, ilkeler bazı topluluklara uygulanıp bazılanna uygulanmadığı takdirde festival yanlış yapmış olur, değer yargılan zedelenir ve esas o zaman kapılannı yergilere açmış sayılır. Siz nasıl birtopluluğa geç perde açtığı gerekçesiyle "hayır" der, ardından, ondan da geç perde açan bir başka topluluğa "evet" dıyebilırsınız? Bunun hesabını nasıl verebilirsiniz o zaman? Mademki bir ilke konmuştur ve bu ilke ,1990 veya c l 'den ben uygulanmaktadır, neden bu yıl böyle bir ayncalık yapılsın? "Izfenmiş oynn Ukea" doğnı mudur, yanlış rrudır o ayn bir konu. Kaldı ki, festivalin ilk yıllannda boyle bir ilke yoktu ve festivale kanlan oyunlar konusunda Çeşitli sorurlar yaşandığını o zaman bır izleyici olarık bile görmemek imkânsızdı Dûnyanın hıngi ûlkesinde, Fringe Fcstvalleri jışmda, tiyatrolar festıvallere •Ben bu oyunla kaüIıyorunT deyip katılıyor? Ya tek bir seçici obyor, ya bizde olduğu gibi bir Danışmı Kurulu oluyor ve oyunlar izlenerek drvet ediliyor. Bu arada ösl oyunlar da ıstiMrlanabiiyor. "Montserrat" özel gösteri nite:ğine son derecede uygun bir oyundu 1980'de festival sonrası yasddanmijtı ve aradan 15 yıl geçtikten smra yine festıvalle dönüs yapa. Bu »çimin de konu edilmemesi gerekir. Bi;biraz birbırimizi yıpıatmaktaı, yermekten hoşlanıyoruz. Eğer bir feaval mayıs ortasında perde açıjorsa veJe oyunlara davet çıkarmak içinmart scıu gibi çok yakın bir tarihi sapayorsa pneltılen yergiler haksızdır. - B ı yıl festvalin daha çok 'görsel ağııhklı' vt daha aslına dönük, daha evTTnsel dit' yakın olduğunu dGşinenlerar, "metin ağırlıklı' obmsını sawıanJar da» Festivalde 'metin ağırıldı' tiyatronun dahayoğıın oLaiilmesi iin elektronik yazı u> gilamasna geçmeyi düşünüyor n»u5unuz? U^\RERiabancı oyunlarda görsel agııiıktan sn edilebilir, ama bu demek değldir ki, estivalde "metinli tiyatro" d a h ı doğruu dil ağırlıklı tiyatro özelikle yaisınıyor. Hayır. Yalnız şu 14 topluluktan 15 oyun olmak üzere toplam 43 oyun oynandı, paneller, yuvarlak masa toplantısı ve atölye çalışması gerçekleştirildi. Düzenlenentiyatrotartışmalan,festival yönetmeni Dikmen Güriin Uçarer 'in belirttiği gibi; "Belki deyıl içinde tartışma programlarındanyorgun düşen izleyici için maalesefpek cazip olmadı" Ama Yunanlı yönetmenTheodoros Terzopoulos un düzenlediği 'Antik Tiyatroda Beden ve Ses Kullanımı' başlıklı workshop 'a ilgiyoğundu. Gösterilerinde ritüel, mitoloji, efsane, dans, müzik ve kuklalarla kucaklaşan tspanyol sokak tiyatrosu Els Comediants, buyıl festivalin açıhşında tam bir şenlik havası yaratarak, düsler evreninde özgür tiyatroyu havaifişeklerle sundu Rumeİihisan 'nda. 'Renk, ışık ve ses patlaması 'yla Ortaköy meydanında seyircinin içinegirdi ve onları, coşkulu dünyasına kattı. Böylelikle Tiyatro Festivali Yönetmeni var, elektronik ust \a?i mekanızmasmı gerçekleştiremedığimiz sürece yabancı oyun seçimlerimizde çok daha dikkatli olmak zorundayız. İzleyici oyunu ne kadar bilirse bilsin yine de diyaloglan bir bıçimde takip etmek istiyor. Hatırlarsınız, Sovyetler Bırliği'nden gelen "Köpek Kalbi" gıbı çok güzel bir oyun sadece iki sıraya oynamıştı. Aynı şeyi "Kral Lear" da yaşadık. Kulaklıklarla çeviri de kanımca başanlı olmuyor, çünkü çeviriyi takip edeyim derken insan sahneden kopuyor. Hem çevirinin çok akıcı, çok nötr olması gerekli hem de, daha önemlisı, izleyici oyunculann seslerini "Annemin Cesareti" adlı >orumu teknık buluşlann görsel öğelenn yan ısıra metin ağırlıklı bır oyundu, "Dr. Faustus" da olduğu gibi, ama metin ve görsel öğeler arasında ince bir denge vardı. Sanınm bu tip yorumlar dili anlasın- anlamasın izleyicının farklı bır tat almasını sağlayabiliyor. Tabiı. bu örnekler daha da çoğaltılabılir, ama sonuçta şunu belirtmek ıstiyorum; amacımız düzeyli bir çeşitlilik sunmak, bunu yaparken de seçımlerimiz ve olanaklanmız arasında dengeyi sağlamak. - Oldukça yüksek bir bütçe gerektiren bu festiv-aU gerçekleştirirken yol paralannın karşılanmasında, atv televizyonu El Comedıants'ın bir göstensinin çekim haklannı alarak destek oldu. Bu yıl yaşadığımız patlamanın ardından gelecek yıllara artık sponsor açısından daha da umutlu bakıyoruz. - Festival süresince sanınm umulmadık, beklenmedik sorunlarta karşılaştınız, Bunlann biri Makedon\a'dan gelen Üskiip Tivatro$u'\du. Bizim tanık olmadığımız ama son anda sorunu çözflmJenip seyircrve ulaşan oyunlar oldu mu? UÇARER- Evet, Üsküp Dram Tiyatrosu"nun dekorlannı taşıyan iyatro Festivali'nin bu yıl adeta bir 'uzun atlama'yı gerçekleştirmesi gerekiyordu. Bunu da festivale şenlik niteliği kazandırmakla elde edebilecektik. Son yıllarda özellikle genç izleyici müthiş ilgi gösteriyordu ama bir patlama gerekliydi ve bunu Els Comediants grubu gerçekleştirdi. estivalimiz bu yıl amacına ulaştı. Gerek her kesimden izleyici, gerekse medya olaya geçen yıllardan daha sıcak baktı. Bunun başlıca nedenlerinden biri festivalin bir şenlik gibi açılmasıydı. Yerli ve yabancı tüm oyunlarımıza ilgi çok yoğundu. duymak, o sesleri yaşamak istiyor. Görsel ağırlıklı tiyatro daha evrensel bir dil taşıyabilir, ama bu asla demek değildir ki, metnin ağır bastığı yorumlar göz ardı edilmelidir. Bu büyük bir yanlış olur. Ama. elımızdeki olanaklan değerlendirmek zorundayız. Bu yıl Edward Bond'un bir oyununu getırmek ıstedik, ama Bond dil kullanımındaki ustalıkla öne çıkan ve benim de büyük tat aldığım bir yazar. Onun yorumlanışında görsellik ne denli önplanda olursa olsun yine de yapıtlannda dilin ayn bır yen vardır. O dildeki gerçekçi vuruculuğu yakalamak gerekir. Öte yandan bu yıl Almanya'dan katılan Tübingen ZeH Ensemble Tiyatrosu'nun umduğunuz desteği alabildiniz mi? Gelecek yıllarda, sponsorlann artacagı, günümüz ortamında sanatın destekleneceği umudunu taşıyor musunuz? UÇARER- Bu yıl Tiyatro Festivali bugüne dek aldığı sponsor desteklerinin en yükseğinı aldı. Halk Bankası. Türk Henkel, Vehbı Koç Vakfl'Fiat, Helsakam, Alman Kültür Ofısi oyun sponsorlanmızdı. Devlet Tiyatrolan her yıl olduğu gibi sahnelerini açmanın yanı sıra Dıyarbakır, lzmir ve Ankara "dan topluluklannı turne bazında getirdi. Şehir Tiyatrolan sahnesını ücretsiz olarak açtı. Yabancı kültür ofislen, Lutfhansa gibi havayollan sanatçılann kamyonun eksik evrakla gelip son anda gümrükte takılması inanılmaz bir şoldu. Bu arada tstanbul Devlet Tıyatrosu'na teşekkür etmek istiyorum. Onlar olmasaydı "Ük Nefes" gerçekleşemezdi. Bir gün ıçınde dekorundan tutun aksesuvanna dek her şeyi denkleştirdik ve oyunu kotardık. Els Comedıants'uı ise her anı ayn bir heyecan ve yürek çarpıntısıydı. Hangı bırinı anlatayım ki! Helyum gazı macerasını mı, ilk gece yağmur yağmasm dıye duaya çıkacak hale gelişımizi mi? Ama, bu yaşananlar gösterileri, gösterilerden alınan tatlan daha da güzelleştiriyor. - Ekonomik sorun bir vana, 'aityapı' sorunu \üzünden oldukça Dikmen Gûrün Uçarer'in de vurguladığı gibi,festivalbeklenen 'patlamayı gerçekleştirdi. Buyıl, geçen yıllara oranla daha çok ilgi topladı ve izleyiciyle bütünleşti 7. Uluslaramsı Tiyatro Festivali. Türlü olanaksızlıklann içinde bize 15 gün boyuncatiyatronunbüyûlü dünyasını sunanfestivalinyönetmeni Dikmen Güriin Uçarer,festivali değerîendirdi. HANDAN ŞENKÖKEN zoriandığınıa biliyoruz. Bu yûzden ne gibi sonınlar yaşaduuz? UÇARER-Tiyatro sahnelerimiz ne yazık ki zaman zaman yetersiz kalıyor konuk topluluklann gereksinimlerini karşılamak açısından. 12 milyonlukbir metropolde tiyatro salonlanmızm hem sayısı az hem de olanlar gerekli teknik donanımdan yoksun. Fransa'dan gelen "Doktor Fau$tus"u Taksim Sahnesi'nde büyük zorluklarla seyircı önüne çıkarabıldik. O oyunun ışık yükünü çekebilecek tek bir salonumuz yok. Ancak jeneratör takvıyesıyle çalışmak mümkün oldu. - Yabancı ve Türk tiyatroculann daha çok kavnaşması ve alışverişin sağlanması için ne vapılabüir? UÇARER- Ne yazık kı, topluluklann burada kalış sürelen çok kısa oluyor. O süre içersinde ancak sahnelenni kunıp gösteriye hazır edebiliyorlar. Bu arada yoğun bir şekilde basın ile karşılaşıyorlar ve kalan her dakikalannı tstanbul'u görmek için ayınyorlar. Ancak tiyatroculanmızın yabancı konuklarla görüşme talepleri olduğunda ne yapıp edip bir fırsat yararmaya çalışıyonız tabii. Amabu tür taleplerin çok az geldiğini de bclırtmeliyim. - Festivali beüi bir tema' üzerine yoğunlaşbrmayı düşûnû><or musunuz? Bunun sakıncası söz konusu mu? UÇARER- Kışısel düşüncem "tema"nın zaman zaman kısıtlayıcı olabıleceği, ama sınırlan çok geniş tutulan bir "tema" da oyunlann seçiminde başlangıç noktası olabilir. Ne var ki, bazen program olustuktan sonra, bakıyorsunuz bir tema çıkıyor ortaya. - 'Öteki Tiyatro' bölümüne katılan topluluklar geçen yıllara oranla daha çoktu. Bu, Türk tiyatrosunda bir çeşitiUik olarak nitelenebilir mi? UÇARER- "Öteki TTyatro" bizim önemle üzerinde durduğumuz bir bölüm ve Türk tiyatrosuna katkılan olacağına da inanıyorum. Sırası gelmişken şunu da belirtmek ıstıyorum; "öteki tiyatro" deyimi zaman zaman eleştırilere hedef oldu, hatta bu yaklaşıma önce çok sıcak bakanlar bile bir yıl sonra sorgular oldular. Öte yandan ise, iyi ya da kötü pek çok topluluk farklı mekânlarda farklı oyunlar sergilemeye başladı. Bu topluluklann hepsi "flteki tiyatro"mu? Hayır. Ama, zaman içinde doğru yapılanlar kalacak, doğru yapanlar bu ışm öncülüğünü sürdürecektir. Türk tiyatrosunun böyle bir çeşitliliğe ihtıyacı olduğuna inanıyorum. - Festivale getirmek istediğjniz ama bir türlü gerçekleştiremediğiniz topluluklar var mı? UÇARER- Royal Shakespeare Companv, Naüönal Theatre, ,Ninagawa Tiyatrosu Pek çok yönetmenin başında da Robert Wilson geliyor. - Festival bu yıl amacına ulaştı mı? En çok ilgryi hangi topluluklar ve kimler gördü? Gösterilen Ugiden hoşnut musunuz? Hem seyirci hem de medya açısından. UÇARER-Evet. Festivalimiz bu yıl amacına ulaştı. Gerek her kesimden izleyici, gerekse medya olaya geçen yıllardan daha sıcak baktı. Bunun başlıca nedenlerinden biri, festivali Els Comediants gibi bir toplulukla açmamızdı. Festivalin bir şenlik olduğunu vurguladık. Renİdi, coşkulu bir sokak tiyatrosuydu Els Comediants ama bir saat gibi kısa bır sürede bu renk cümbüşü içinde doğum, yaşam ve ölüm çizgisini ne kadar hoş işledL.Ute Lemper'in biletleri gişe açıhr açılmaz bıtti. Lemper'in ününü bilenler için kaçınlmayacak bir fırsattı bu. "Doktor Faustus" aynı şekilde dolu oynadı. Marchetto'nun her gösterisınde ayakta kalanlar oldu. Yerlı, yabancı tüm oyunlanmıza ilgi çok yoğundu. - Festival Türk tiyatrosunun tanrtmuna nasıl katkıda bulunabilir? Dışa açılmasma bir olanak sağlayabüır mi? UÇARER-Tiyatromuzun dışa açılmasında ciddi girişimlerde bulunmak gerek. Bu girişimler kanımca başlıbaşına bir organizasyon işi. Tiyatro Festivali tabii ki, yabancı eleştirmenleri davet ederek, tiyatromuz hakkında dış başında yazılar çıkmasına gayret ediyor ve önümüzdeki yıllardan başlayarak, yabancı tiyatro festivallerinin yönetmenlerini de çağırmak istiyoruz. Böylelikle Türk tiyatroculannın yabancı tiyatro adamlan ve organızasyonlan ile yakın temas kurabilecekleri bir zemin oluşrurabileceğimize ınanıyoruz. Ancak, sadece bu girişim yeterli değildir. Türk tiyatrosunun dış ülkelerde bir bakıma "pazarianmasının'" profesyonel bir organizasyon gerektirdiğınin kanısındayım. Bu tür kuruluşlann tüm yıl boyunca dış ülkelerle temaslannı sıcak rutmalan ve tiyatro adamlannı sezon içersinde ülkemize davet etmeleri. onlarla birlikte çalışma olanaklan sağlamalan gerekir. PENALTI MEMET BAYDUR Burjuvazinin Eğitimi Altıncı yüzyıl ile on birinci yüzyıl arasındaki süre, aşağı yukan beş yüz yıl, Avrupa'da kentlerin ve kent kültürünün zayrf düştüğü zamanlardır. Tanm dışın- da uğraşı olmayan, açık havada çalışan, yoksul ve aç köylülerin, gezgin-göçmen-yağmacı ordulara karşı kendilerini savunmalan mümkün degıldi. Sığı- nacaklan tek yer, sayılan gittıkçe artan manastıriar ve benzeri dini yapılardı. Onuncu yüzyılın sonlanna doğru, durum köyiüler açısından iyıye doğru birde- ğişim gösterdi. Sığınacaklan yerlerin sayısı birden ikiye çıktı. Kırsal alanlar, halkın büyük çoğunluğu- nun yaşadığı bölgeler; feodalizmin çıkışı ve ona bağ- lı olarak kale ve şatolann yapımıyla daha emniyetli bölgeler haline geliyordu. Kiliseye sığınmak isteme- yen varsa derebeyi şatolanna gıdebılirdi. Derebey- leri, kendilerine sığınan köylülere, hizmetlerinin kar- şılığı olarak askeri korumayı sağlıyordu. Ortaçağ kentleri serpilip gelişmeye başladı. Yüksek duvar- larla, surlaria çevrilmış şatolann dışında gelişen bu kentlerde yiyecek, içecek ve lüks maddelerin tica- reti başladı. Eski çağda küçümsenen, aşağılanan ti- caret ve el emeğı, konum değiştiriyordu. Ortaçağ kenti, emekçıyi ve tüccan insan konumuna kavuş- turdu. Max Weber, Kent adlı krtabında "Eskiçağ in- sanı politikti, ortaçağ insanıysa ekonomik insan ol- manın ilk adımlannı attı" diye yazar. Kent, surtann dışında yaşayan insanlara çok önemli iki özgüriüğü tanımak zorundaydı artık: Kölelik dışında çalışma hakkı bir, mal-mülk edinme ve çocuğuna bırakma hakkı iki. Elbette ortaçağ tüccan, köylüsü ile devleti (ege- men gücü) ve din (kilise) hep birlikte, mutlu, mesut ve memnun yaşamıyordu. Bu üç güç arasında bir gerginlik vardı doğallıkla. IDerebeyleri kendi aralann- da feodal bir güç dengesini koruyorken, öte yandan kilise, bireyin düşünce özgüriüğünü denetleme ve neyin günah olup olmadığını karara bağlama yetki- sinı elınde tutuyordu. Ekonomik gücün gerçek sa- hibi olan insanlar, devlet ile kilise arasmdaki gerilim- den ya da sürtüşmeden yararlanmaya başladılar. Bu, iyibirgelişmeydi: Kilıseyle başı derde giren dev- lete (derebeyine), devletle başı derde giren kiliseye (dine) sığınıyordu. Bu güçleraynmı, kent burjuvazi- sini yaratıp geliştirdı. Bu gelişme, aydınlanma hare- ketinin temelidir. Şimdi bir parantez açıp bizdeki duruma bakalım. Ortadoğu'da ve Islamı benimsemiş toplumlardaki durum nedir, kent burjuvazisi açısından anlamaya çalışahm. 661 yılından 1258 yılına kadar kurulmuş bütün Islam devletleri ile 1320 yılından 1919'a ka- dar sürmüş olan Osmanlı Imparatorluğu'nun ortak noktası nedir dinleri dışında? Mülkiyet hakkının ol- mayışıdır. Üretim araçlanna sahip olunamadığı için ve bunun getireceği haklardan mahrum kalındığı için, ne burjuvası vardır bu toplumlann ne de klasik anlamda proletaryası. Bat uygarlığı ile Islam uygariığı arasındaki temel farkı, devlet ile din ilişkilerinde aramak gerekir. Ba- t'da, Hıristiyanlığın kabulünden sonra, en önemli- si, kjlisenin bağımsız bir kurum haline gelmesinden sonra, devlet ile din arasında sağlıkh olduğu sonra- dan görülecek olan bir ayrım başlayıp gelişti. llginç bir tangoydu bu. Bazen devlet bir adım geri atıyor- du, bazen kilise iki adım. Dans ne kadar uzarsa uza- sın hiçbiri öteki üzerinde egemen olamıyordu. Bir- birlerinin ayağına basmadan ve elbette kendi çıkar- larını korumak için sürdürdüler danslarını. Hiçbir toplum üzerindetümüyle egemen olamadan, bazen açık, bazen örtülü çekışerek. Bu durum, ortaçağ aydınlannın yaranna işledı. Birbirine benzemeyen düşünceler yazılıp tartışılmaya başlandı. Nasıl olsa herkesi koruyacak bir kurum vardı; devlet ite dinin birbirierinden uzak dunması, ortaçağda palazlanan burjuva aydınının işine yaramrştı. Öte yandan Islam devletlerinde devletin başı, en yukarıda duran kişi, aynı zamanda dinin tartışılmaz ve dokunulmaz lideriydi. Hem padişah hem de ha- life. Din ve devlet birbirlerine dayanıyorlar, aynlmaz bir bütünün parçalan! Ikisinı de temsil eden aynı ki- şi. Böylece siyasal güç, halife kimliğindeki sultanın kontrolü altına girerken dinsel güç de sultan kimli- ğindeki halifenin kontrolü altına giriyordu. Halifenin devlet başkanı, sultanın din lideri olduğu ve ikisinin de aynıkişi olduğu bir düzenin siyasal şizofrenisi ya- şanıyordu böylece. Tarihe baktığımız zaman, bu "birlikten" iki temel sonuç çıktığını görüyoruz. Birçok etnik gruptan olu- şan ulus kavramıyla aynı dine ait insanlann oluştur- duğu ümmet kavramı arasındaki aynm, yapay ola- rak ortadan kalkıyor. Ulus olmaya dayanan merke- zi bir devlet kavramının yerieşmesi, artık yüzyıllarca mümkün olamayacaktır. Din ile devlet işlerinin bir- birierinden aynlmaması, düşünce özgürlüğünü tü- müyle yok edecektir. Dine karşı söylenen her söz, devlete karşı olarak algılanıp ceza görecek; devle- te karşı söylenen her söz de dine karşı algılanıp ce- za görecek, yeni ve eleştirel bakış açılannın herhan- gı bir kurum tarafından korunması mümkün olma- yacaktır. Batı ile Doğu arasındaki yapısal farklann bu kay- naklardan geliştığini kavrarsak iki uygarlığın arasın- daki aşılması zor uçurumlann nedenlerini görmemiz kolaylaşıyor. Din ile devletin bütünleştiği toplumlar- da düşünen insanı koruyacak kunım kalmamıştır. Batı, din reformunu yaşamıştır, Doğu yaşamamış- tır. Feodalizm, Batı'da gelişip evrilmiş, sonunda Rö- nesans'a ve Fransız Devrimi'ne zemin hazırlamıştır. Doğu ise bu anlamda bir feodalizmle bile tanışma- mıştır. Bizim oğlu-torunu milletvekili olan toprak ağalarıyla Batı'nın derebeyi-senyörieri arasındaki farkı düşünmek gerekir. Batı'nın çıkardığı yüzlerce derebeyi, senyör vesaireye karşı, Doğu, çıkara çı- kara Zillullah (Tann'nın dünyadaki gölgesi) ve Mali- kulkul (her şeyin sahibi) olarak anılan bir padişahı çı- karmıştır. Mülkiyet ve miras hakkının, karşı düşün- ce üretme özgüriüğünün olmadığı toplumlarda, ör- neğin Osmanlı Imparatoriuğu'nda en büyük gelir kaynağı, savaşlarda yapılan yağmalardır. Dolayısıy- la imparatorluğun en önemli sosyal birimi, ne tüc- cardır ne köylü. En önemli sosyal birim, ordudur. Semnaye orduya bırakılmış; aydın, görgülü, düşün- ce özgürlüğüne inanan, eğitimli bir burjuvazinin oluşması ise uzak bir tarihe ertelenmiştir. Ikinci bir emre kadar... TtYATRO FESTtVALİ BUGİN: AKM Büyük Salon: 21.15 Zincire Vurulmuş Prom- ete/Attıs Theatre (Yunanistan) Aja Irini: 21.15 Montserrat/lstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu (Türkiye)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear