25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18 HAZİRAN 1995 PAZAR 14 KULTUR Uğur Yücel'le "yarı şaka, yarı ciddi" bir söyleşi: Gündemde özgürHık ohnahYUSUFÖZKAN ANKARA - Her şey bu denli hızla çürüyüp kirlenmemişti o zamanlar. Akasya kokulu küçücük mahallelerde, her sabah sevgive açılırdı kapılar. "Yokluk bdast" bu denli sarmamıştı daha insanları. Tek tük evlere girmeye başlamış televizyon, tek kanal ve siyah-beyazdı. Radyo daha gözdeydi. Çoluk çocuk toplanıhp Orhatt Boran 'ın pazar programı dinlenirdi can kulağıyla. Hemen her mahallede bulunan yazlık sinemalarda, kadınh erkekli, ailece izlenen "renkü-TüHiçe" filmlerden "alaturka"hüzünler devşirilip gözyaşı dökülürdü. Tahtadan Gümrük Birliği'nin telaşını özgürce ve insanca yaşamak konusunda da göstersek. Türkiye'nin gündeminde tek bir konu olması lazım, o da "Özgür insan ne demek, özgürlük için ne yapmak gerekir". Savaşlann, intiharlarm, cinnetlerin nasıl önüne geçilir ? Nasıl birbirimize güler yüzle bakanz, nasıl diğer dünya ülkelerine el atabiliriz? Politikacılann, siyasetin istediği bir toplum haline geldik. blıçları, en liiks oyuncağıydı çocuklarm. Rum, Ermeni, Süryani komşularla aynı çorbaya kaşık sallanırdı. Her şey daha bir sıcak ve yalındı... Çokdeğil, 15-20yıl önce yaşandı tüm bunlar ve "çağ atlayarak " yükselen değerler kuşağına yerleşen Türkiye'de, şimdi birer "mad" oldu tümü. Ünlü tiyatro ve sinema oyuncusu Uğur Yücd, acımasızca sırt çevrilen o güzel günleri, oyunlarla yaşatmak amacıyla oturup "Tek KİşiIiJi Mikrofonik Oyun "unu kaleme almış. u Ve Karsıntzda Uğur Yücd'adlı tek kışüik kaberinin devamı olan oyuna, o akasya kokulu güzel mahallesini, "aileden bbi" olmuş azınlıklara mensup komşulan, mahallenin dehlerini, palavracılannı, "Fahrtye Abialannı" konuk ederek o güzel günlere sanki "minnet borcunu"ödemekistemiş. 2. bölümünde de Türkiye 'yi mahalleye indirgeyerek "çağ attayış" sûrecini gözler önüne serdiği oyunu, ilk kez Ankara 'da sahneleyen Uğur Yücel 'le spordan sanata, politikaya uzanan geniş biryelpazede söyleştik: - tzJeyki,UğurYücdTe giü- meye koşullanmış. Ama son oyununuzda. bu beklentiyle gelen insanlar ilk anda şaşır- dılar. Özellikle ilk bölümde komedi yerine yoğun bir hü- zûn egemendi. Sizin yazdıgı- tuz bu oyun nasıl doğdu? Öncelen ben Uğur Yücd adında bir komedyeni taklıt edıyordum sahnede. Komed- yenın hiçbır şeyini benimse- meden, seyırcisinı sevmeden, sahnesini se\ineden yapıyor- dum bu işı. Fakat bu defa, ar- tık sahnede bir Ugur var, baş- ka bin yok. Bütün samımıye- tımle ben vanm. Ben dediğim zaman da yüreğimde neler ta- şıyonım? Burada hüzün var, burada komik var. Bu bir iç- sel yolculuktu. Insanlan eğ- lendirmekten başka bir amaç taşımıyordum eskiden. Ama sonra. çelişkiler yaratıyor bu tûr bır çalışma yapmak. Yanı dünyada, çevrende olup bı- tenlere kayıtsız kalıp salt eğ- lendırmeyı amaçladığın za- man... - Ciddi ifadenin erdem sa- yıldığı Turkhe'de tnizah yap- mak nasıl bir şey? Çok güç. Gülmek aksınk gibidir. Seyırci onun ne za- man geleceğmi bilmez. Öz- gür toplumlarda insanlar ba- ğıra bağıra hapşınrlar, bağıra bağıra gülerler. Bizim toplu- mumuzda hapşınrken burun sıkılır. gülerken arkadaşmm arkasına saklanılır. Toplumu- muzun gülmeyen bir toplum olduğunu söylemek istiyo- rum. Bızim toplumumuzun çok gülen, çok espri üreten, komedi üreten bir toplum ol- duğunu zannetmiyorum. Biz dünyanın en asık suratlı top- lumlanndan biriyız. Işte rahat toplumlarda komedi kulüple- rinde, insanlann gösteri önce- si coşkusunu anlatamam size. Bizde, gösteriden önce seyir- ciye baksanız. içeriden cena- ze çıkacak zannedersıniz. Ya- ni bizde hep "Bakanm ne ola- cak?'' endışesi vardır. "Baka- lım gülebüecek miyiz? Baka- lun şimdi bize ne yapacak?" O yüzden Türkiye'de komedi işıyle uğraşanlann bence işi güç. Özellikle "enteflekt" is- teyen komediyle uğraşıyorsa- nız, işiniz çok daha güç. Hal- kımız fazla düşünerek gülme- yı istemez. Gülmecenın arka- smda başka kapılar açmayi düşünmez. - Nasrettin Hoca, tncfli Ça- vuş gibi Onlüleri çıkaran bir toplum. nasıl bö> le asık surat- b oldu? Hep mi asık suradıy- dı, yoksa sonradan bir şeyler mioidu? Artık bugün Türk toplumu binlerce kültürün içerisinden geçmiş bir toplum olarak or- tada durmuyor. Kuru, renksız ve gustosuz bir toplum haline geldik. Osmanlı, Selçuklu, Ermeni Bizans, Rum sankı buralara hiç değmemış gibi, her seye yeni başlıyormuş gı- bı. Bır yalan tanhin ortasmda bir garip yolcuyuz. - Oyunda, özellikle ilk bö- lümde, Anadolu'daki azınlık- lara geniş yer aynlnuş. Onb- ruı bu topraklardan gidişi, Anadolu kültürünûn parçala- nışı hüzünlü bir şekiide akta- nlnuş. Şu an bir 'cınnet top- lumuna' dönüşmemizin kay- nağuo kültürün parçalaıuşın- dan mı geliyor? Türkçülük! Ben bunu anla- mıyorum, nıye Türkçülüğün peşinden koşuyoruz, zaten "Türk değıl miyiz? Bu toprak- lann üzerinde yaşamış, bin- lerce yıldır uygarlıklan sür- dûren insanlann, azınlıklann bu topraklarda bizim kadar ölüleri var. Onlar da bu top- raklann besiniyle yediler, iç- tiler. Onlann da Anadolu de- dikleri zaman yürekleri para- lanıyor. Bu topraklann ınsan- lanna, bu ülkenin vatandaşla- nna sanlmamız lazım. Hâlâ bugün Istanbul'da kimi azın- lıklann evıne, "Kendini va- tandaş zanneden bilmem ne- ler._" diye mektuplar gidiyor. Bitti kardeşim, kalmadı bun- lar zaten. Yeter artık. Bu şove- nizm ürkütüyor beni. Bir avuç insan kaldı şu ülkede, yeter. Yeter, nedir bu hınç, bu öfke? Nedir bu intikam alma hırsı, nedir bu kan? Övünülecek, saklanacak değerlerimiz çok azalmaya başladı. Bunlann kımse farkmda degil. Orküle- cek bir toplum olmaya başla- dık. Kendı kendimızi kazık- lamayalım şu sınıriar içinde. Korkuluyor bızden, bu cinnet toplumundan korkuluyor. Bır an önce bir şeylerin farkına varmamız lazım. Kim çıka- cak söyleyeck bunlan, kim bi- zı kendimıze getırecek? Cin- net, bu gözü dönmüşlük ne zaman düzelecek? Işte oyun- you fi»m?" dediklen zaman, "I'm from Turkey" dersen, "Hani kardeşim, senin topra- ğın, hani senin rengin, insan- hğuuıı dokusu, yüreğin?n de- yaşamımız aslında. Bu top- raklardan bu yüreğı besleye- cek çok malzeme var. - Sinema dediniz de; "Âşık Oldum, Teyzem, Muhsın Bey, yapb bu filmi? Şu anda Yavuz Turgul, ya- pacaği fılmlen arkadaşlan için yapaeak. kendisi ıçın ya- pacak dıyebılınm. Ama Muh- beni bulmuş. Çok tıtızdır. "Iş- te bu adaoı bunu ovnayacak çocuk" demiş. Onun için ben kendisine, bu benim için san- ki hediyeymiş gibi minnetimı da bu topraklann ınsanlannm komiğı ve hüznü yatıyor. - Politikacılanmız olmasa mizabçıbınn hali ne otu rdu di- yedüşündüğünüzoluyor mu? Milletı. vekillen temsıl eder. Bakın vekıllerin konuş- tugu dile, hıç mizah ve zekâ var mı? O konuda da çok şanslı değiliz biz, bakmayın yanı topu topu bir Süleyman Demirei var. E, bır bakmışsı- nız ki 30 senedir Demırel var, Bülent Ecevit, Nccmettin Er- bakan var. Ya, bu ne değış- mezlik ilkesi? - Günümüzde vasanun her alanında bir medya egemenli- ği gözleniyor. Bundan mizaha düşen pay nedir? Medya egemenliği, daha sığ begenili bir toplum çıkar- dı karşımıza. Medya ile bir- likte popüler olan geçerli ol- maya başladı. Popüler olma- yan hiçbir şeyı kabul etmıyor medya, kendıne maizeme ya- ratmak istiyor. Ratıng konusu çok öne çıkmaya başladı. Gençler arasında, talk show- larda konuşulan konular, TV'lerin programlan, gazete- dekı manşetler. ne kadar sıg insanlara hitap ediyor. Kıtap okunmuyor, düşünülmüyor, beyin faaliyeti durmuş du- rumda. Sadece bir şeyler tü- ketiliyor. Gündelık yaşamda, her şey gündelik. Yannlan ol- mayan bir gıdiş. Tırajlar, ra- tingler Türkiye bunlan konu- şuyorşımdı. Türkiye'nin ıçin- deki çalkantı da ılgılendirmi- yor insanlan, dünyadaki çal- kantı da ilgilendirmiyor, dün- yanı nereye gittıgı de hıç ilgi- lendinniyor. Dolasıyıla bunu gelişme sayanlara şaşıyorum. Ama öte yandan *Bu bir sü- reç midir?'' iyimseriğini de koymak lazım yanına. - Yine oyuna dönersek. ar- tik Ramazan'dan Ramazan'a anımsanan geleneksel temaşa sanatianmızdan.ortaoyunun- dan, meddahlıktan esintiler var_ Ben geleneksel temaşa sa- natımızın çok ucuz bir biçun- de kenara atılmasını isteme- yenlerdenim. Oralar bana he- yecan veriyor. Naşit'i, Kel Hasan'ı, tsmaD Dümbüllü'sü: bugün bu saydığımız insanlar sahnede olsaydı, herhalde bi- zim yaptığımızı yaparlardı. Yani o Türkiye'de ne yazık ki, konservatuvarlarda gelenek- sele yer yok. Ben bu niyetle Istanbul'da eski Yeşil Kaba- re'yı, bir komedi kulübü yap- mak istiyorum. Meddah gibi bir geleneği olan toplumun kulübü yok. ABD'de her so- kakta bir stand-up kulübü var. - Bu anlamda küçük Ame- rika olamamışız demek ki (Gülüşmeler)_ -Sıkça 'bu topraklann kül- türünden, insanından sanatın- dan" söz ediyorsunuz». Evet. Biz birilerini taklit ederek biz olamayız. Ne dışa- nda ne de Türkiye'de... Sen- den bir şey istiyorlar, senin kendine ait olan değerlerle sa- natını ortaya çıkarmanı isti- yor insanlar. Yoksa New Yorklu bır ressamm yaptığı resimleri yapıp "VVhere are mezler mi? Sen oradaki ada- mm yanında atölye açıp New York resimleri yaparsan, adam yenne koymazlar seni. Onun için sahne üzennde an- lattığım şeylerin hepsı benim doğduğum yere ait, doğdu- ğum kültüre ait. Geldiğim yerle ilgili. Sinema yapacağı- mız zaman orada da bu ola- cak. Yani bir içsel yolculuk Selamsız Bandosu. \ra- besk..." Ama oynadığınız bu filmlerin içinde en önemlisi Muhsin Bey sanınm. Bu fîhn- de, Muhsin Be>, osaf Alı Na- zık 'i meşhur etmek için kolla- n sıvamıştı. \li Nazik. filmde meşhur olurken sizin de sine- mada yıldızımz parladı. Aca- ba, Yavuz Turgul, Uğur Yfl- cel'i meşbur etmek için mi sın Bey'de böyle bir şey söz konusu değildi. Ama bu söy- Iediğiniz şey çok aykın değil, çok yabancı düşmedi bana. Çünkü sanıyorum Turgul, yü- reğınin sesıni dinleyen bır in- san, sevdıgi insanlar için film yapabilir. Ama o zaman biz tanışmıyorduk. Yavuz Turgul, sıkı bir elemeden geçırerek DemireVeDon Corleone rolü • Gaflanyta ünlü Başbakanımızın bir gün işinizi elinizdan alacağı korkusu- na kapıldığınız oluyor mu? Başbakanlık iddiam olmadığı için kor- ku vermiyor. "Plevne, Atatürk'ün Be- şiktaşlı kumandanlan ve Beyaz Ley- di" adlı bir öykü yazmayı düşünüyorum. - 'Başbakanlık iddiam yok' derken o vasıflara mı uymuyorsunuz? Başbakan olmak zor iştir. Komiklikse kolay. - O yüzden mi Başbakanlıktan çok komiklik yapılıyor? Komiklef başbakan olabilir, ama ko- medyenler asla. - Eğer Demirei bir tiyatro sanatçısı, siz de yönetmeni olsaydınız, hangi ro- lü verirdiniz? Don Corleone. Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi aktorü Süleyman Demi- rei'dir. Dünyada da Marlon Brando. - Ya Erdal Inönü'ye? Erdal Inönü... Peter Sellers'in (Pem- be Panter) yerine koyabıliriz. - Sosyal demokratlann içinde bu- lunduğu durumun, sizin oyunlannız- dan daha komik olduğu söyteniyor? Çok doğru. Evet, onlann durumu... Sahnede anlatıyorum. Onun için fazla bir şey söylemek istemiyoaım. Malzeme tü- ketmeyelim. - Evren Paşa, emekli olduğunda re- sim yerine tiyatroyu seçse şansı ne olurdu? Picasso'yu seyredip resme başladı. İyi ki Lawrence Olivier'ı görmedi sah- nede. "Netekim onun gibi ben de oy- nanm"deyip çıkardı sahneye; "nete- kim" onun gibi de oynardı... - Son yerel seçimlerde RP'ye geçen belediyelere bağlı olantiyatrolardabir repertuvar sorunu yaşandı. Kanlı ya da tatlı, eğer bir gün tüm Türkiye 'adil düzene' geçerse sizin de bir repertu- var sorununuz olacak mı? Refahlıların, görunmeye çalıştıklan ka- dar güleryüzlü olduklannı zannetmiyo- rum. Benim repertuvar hiçbirzaman de- ğişmeyecektir. Zorla değiştirmeye kal- karlarsa ben de mücadelemi veririm. * - Sayın Erbakan kazandığı parayı attına, dövize yatırryormuş. Siz ondan feyz aldınız mı, kazandığınız parayı nasıl değeriendiriyorsunuz? Erbakan'ı artık komik bulmuyorum. Onun beyninde trajik bir tablo yatıyor. Aydınlanma peşinde olanlann yüreğini karartacak bir tablo. ifâde ederken, o da bana her zaman "Başka birisi senin ka- dar oynayamazdı" demiştir. Ben şuna inanıyorum ki, o film ve Ugur Yücel 'in başa- nsı, Yavuz Turgul'a aittir. - Sizin de çok ötiz bir önca- bşmanızoldu.Şanlıurfa'yagi- dip insanlan incelediniz? Bunlann hepsi bence titiz- lık ya da hangi yere konulur- sa konulsun, övgüye değer değıl. Çünkü bir aktörün yap- ması gereken bazırlıklann çok küçük bir bölümünü ger- çekleştırdim galiba. O yüzden o işı de çok önemsemiyorum. Çok yerde söz konusu oldu. ama bır aktör bunlan yapma- lı zaten. -Sinemayla ilgili yeni proje- leriniz var mı? Var; artık benim için sine- ma dönemı başlıyor diyebili- nm. Çünkü esas amacım, sah- ne üzennde paraıru kazanabi- leceğim, kendımi döndürebi- lecek oyunlar yazıp oynayıp bir yandan sinemanm içinde bütün yüreğimle ohnak... O dönem geldı artık. O yüzden çok mutluyum bugûnlerde. Yavuz Turgul, bır film çek- meyi düsünüyor. ŞenerŞen'le ikımiz oynayacağız. Umanm bu gerçekleşir. -YavuzTurgul'un projesin- den öncesomutbir şey var mı? Önce hiçbir şey yok. Zaten yıllardır ondan başkasıyla film yapmıyorum. Çünkü sa- mimi bulmuyorum insanlan. "Haydi bakalım. gel seninle bir film yapalım, çok popüler oidun." Böyle sinema olurmu ya? "Sen şimdi bir film yap- san, var ya, en büyük hasıiab yaparsın aaabi" geyikleri var. Ülan, bana ne o sınemadan. Ben ne en büyük hasılatı yap- mak istiyorum ne de kendimi, öyle peşinden binlerce insa- nın koştuğu bir adam olarak görüyorum. Ben. içimde ne taşıyorum, yüreğimde ne taşı- yorum, o önemli. Onun için beklıyorum, Turgul'a çok ina- nıyorum. -Ah Nazik kadar. o dönem- de '89 yerel seçim gecesi yap- üğınız Üdertaklitierivfcde bü- yük ün yapbnız. Bundan söz eder misiniz? Para kazanmak için yaptım taklitleri. Şan Tiyatrosu'nda oynuyordum. Orada burada oynuyordum, evlendik, kira parası, bilmem ne... "Şov- menlik yapayim bir >erfcrde" dedım Öyle bir yeteneğimde vardı. Yalnız burada bir şeyin farkına vardım. Ben imitatör (taklitçi) değilim. Ben izle- nimcıyim. Ama işin altındaki gızlı güç burada bence. Her- kes bugün liderlenn taklidinı yapıyor, ama Uğur'u başka bir yere koyuyorlar. O taklit yapmıyor bence, o bir izlenim aktanyor. Bır karakter yaratı- yormuş gibi taklit yaptım ben. Niye bu kadar Uğur diyorlar. binlerce taklitçi var, benden daha iyi taklit eden, ama ses- lerini duyuramıyorlar. Çünkü seyircinın kafasını gıdıklamı- yor. Sadece göze hitap ediyor. Kıkırdıyorlar, ama kafasını gıdıklamıyor. O lidertaklitle- rine gelince; o zaman TV'den "Gel, bir şeyyap seçimde" de- dıler. "Beni oraya çıkaracak- sanız, bendeçıkanm.oradaB- derleri bJcvederim" dedım. Ne olur ki ben lider taklitleri- mi yapsam, bır gün sonra Tür- kiye'de ne değişecek, insan- lar tencereyle sokagı mı çıka- cak? Darbe mi olacak? YapOk işte ne oldu. İnsanlarbiraz da- ha rahatladılar. İlk politik hi- cıv programıdır. - Reklamlara geçelim. Saçı- nız başınız ağardıktan sonra sagduvu sahibi olmak nasıl bir (Gülüyor) Ben çok keyifii çalışıyorum o işte. Çok sevdi- ğim arkadaşlanm bu ışin ba- şında. Keyifle yapılan bir şey, güldürüyor da insanlan. Memnunum yani. - Bundan sonraki tanl Pa- pua Yeni Gine'de mi olacak? Bu, yaratıcı grubun fante- zısine bağlı. -Sevirciyieilişkiniznasıl? Seyirci bir şekiide, sevgisi- ni belırtmeye çalışıyor. Direkt kontakt kurmak istiyor. Ya eli- ni tutmak, ya dokunmak, ya öpmek ya da sanlmak... Ve kendisıyle benim aramda bü- tün sınırlan kaldırarak en ko- lay uzlaşabileceği yol olarak da "Ya vode vedo ham, Papua Yeni Gine. sağduyunuz yanı- nızda mı?" gıbı sözcüklerle ve en sempatik tavırlanyla yaklaşıyorlar. Ve 30 milyon insan aynı şekiide yaklaştığı zaman, hafıf bir şizoid durum başlıyor insanda. Ama sabır- la hepsine cevap vermeye ça- lışıyorum. - Herkes durumunu güm- rük birb'ğine (GB) endeksledi Sizin de bir hazırhgınız var mı? Şu GB'nintelaşını özgür ve insanca yaşamak konusunda da göstersek. Hiçbir politıka- cı, azız vekillerimiz düşünü- yor mu acaba böyle bir şey? - Düşünen birileri varm sa- nıyorum; Aziz Nesin, Yaşar Kemal gibi, ama onlar da çok sert ekştirflere bedef oktular-. Aydınlann düşüncelerine göstenlen bu toplu tepkıyi, çok cahilce buluyonım. Dü- şünen insanlar, herkesin be- nimsemeyeceği sözler edebi- lirler. Pek çok ünlü köşe yaza- n da bu toplumun aydını da aslında Evren'ın, Demirel'in Alparslan Türkejın. mılıta- nst düşûncenin çok uzağında değil. Çok yakımnda. Onun için Avrupa Birliği, AT; bun- lar o kadar uzak, o kadar son- ra düşünülmesi gereken şey- ler ki bu ülkede. Türkiye'nin gündemindeki konular beni şaşırtıyor zaten. Türkiye'nin gündeminde tek birkonu ol- ması lazım, o da "Orçür in- san ne demek, özgürlük için ne yapmak gereldr?" Savaşla- nn, ıntıharlann, cinnetlerin nasıl önüne geçilir? Nasıl bir- birimize güleryüzle bakabili- riz. nasıl diğer dünya ülkele- nne el uzatabiliriz, nasıl onlar bize el uzatabilir? Politikacı- lann, siyasetin istediği bir toplum haline geldik. - Bazı bekimler,tüm Türki- ye'ye rehabUitasyon önerdi. Sizin konuşmalannızdan da benzer bir anlam çıkardım. Yambyor muyum? Çok acil hem de... Türki- ye'de bütün kavramlarbirbiri- ne kanştı. Milliyetçilikle şo- venizm birbirine kanştınlı- yor. - Uğur Yücd sahne dışında nasıl yaşar? Bir kere bır artist gibi yaşa- mıyorum. Yaşamın bize ver- miş olduğu lezzetlerin karma- şasından ürünler çıkarabilen bir insan olarak görüyorum kendimi. Türkiye'de starlann bir yaşam biçim vardır. Bu ya- şam biçimi bana çok uzak dü- şer. Dolayısıyla beni o pıyasa- nm içinde de pek göremezsi- nız.Ote yandan seyirciyle olan ilişkimde yalaka bir ılış- kı yoktur. Çok ciddi bir mesa- fe. çok samımi bir yakınlık vardır. Geriye baktığım za- man yaptığım utanılacak işler yok. Hep samimi olmaya ça- lıştım. Ve bu nedenle mutlu bir insanım ben. - UğurYücd herkesi güldü- rür de, peki kendisi nelere gü- ler? Ben hındi gibiyimdir, dü- şünürüm. - Düşûncenin suç okhığunu bilmiyor rnusunuz? (Gülerek) Bile bıJe düşünü- rüm. Düşündüğümle övünü- rüm. Çoğunlukla cismim do- laşır bir yerde, kafam hep bir senaryonun içindedir, bir mü- zığin arasındadır. KOŞEBENT ENİS BATUR Ben Aslında Şiir, Müzik Sevmem Haldun Taner'in çok iyi fıkra anlattığına biryazım- da deginmiştim. Ara sıra, yazılarının içinde de fıkra anlattığı oiurdu. Bunlardan biri, "Aşk Olmayınça" başlıklı metninde yer alan müzisyen hikâyesidir. ürv lü orkestra şefi Toscanini, küçük bir kent belediye- sinin ricasını kıramayıp, bir konserlerini yönetir. Kon- ser boyu son derece isteksiz bir biçimde çaldığını farkettiği ikinci kemancıyı odasına çağırtır ve bunun nedenini sorar ona: Birinci keman olması gerekir- ken hakkı mı yenmiştir? Özel bir sorunu mu vardır? Yoksa Beetfıoven'den mi hoşlanmamaktadır? Genç adam bütün sorulanna "hayır" yanrtını verin- ce Toscanini'nin sabn taşar:"- Peki, nen varbeAI- lahın kulu", der: "Nedir zorun?" Fıkranın çözümü genç kemancının yanıtında beklemektedir "- Ben- deniz, esasen müziği pek sevmem de." Mozart'ın yaşam öyküsünde de bu tür bir anek- dota rastlamıştım: "En çok hangi tür müziği sever- siniz" sorusuna, üstâdın "ben aslında müzikten hoş- lanmam"yanrtını verdiğini anımsıyorum. Haldun Taner, o yazısında, kıssadan hisse çer- çevesinde, yaşadığımız sorunlann çoğunun müzik sevmeyen müzisyenlerden kaynaklandığı sonucu- na vanyordu. Bu kanıyı paytaşmamak elde değil: Si- yasetten sanata, spordan bilime, toplumun üret- kenliğini bağlayan bütün alanlarda sevgisizlik başı çekiyor olmasa bunca negatıf eneni doğup yayıl- mazdı Türkiye'de. Cemal Süreya da, yıllar önce, şimdi "Uzat Saçlannı Frigya"adlı kitabının başında yer alan bir denemesinde bu konuya deginmişti: Bi- ribirini sevmeyen edebiyatçılar aslında edebryatın kendisini de sevmiyoriardı. Bütün bunlar doğrudur da, iki şeyi yanyana geti- rip özdeşleştirmemek gerekin ikinci kemancı ile Mo- zart aynı gerçeği dile getiriyordeğildirler. Büyük bes- teci için müzik ve oksijen yaşamsal açıdan çakışan özelliklertaşımıştı hep: Son soluğuna kadar müzik- le yaşamış ve ölmüştü. Onun hoşlanmadığı müzi- ğin kendisi değil algılanışı, kullanılışı. değerlendiril- me biçimiydi. Bu tavra dört dörtlük bir yazısında, Melih Cevdet Anday da ışık tutmuştu: Bir gün ben evde yokken bir üniversite öğren- cisi aramış. Eşim sormuş ne için aradığını. 'Şiir ya- zıyorum da' demiş öğrenci, 'şiirierimi okuyacaktım ona'. - Başka zaman arayın, evde yok şimdi./ - Ne zaman gelir?/ - Bilemem./ - Siz eşi misiniz?/ - Evet./ - Soyleyin benim aradığımı./ - Siz kimsiniz?/ - Bir üniversite öğrencisi. Şiir yazıyorum. Çok he- yecanlıyım. Beğeneceğini biliyorum./ - Ama o sizi tanımıyor ki. Nerden bulsun?/ - Telefon numaramı bırakayım. Gelir gelmez beni arasın./ Yazdırmış telefon numarasını. Elbet aramadım, arayacak değildim. Üstelik şiir sevmem ben." Işin puf noktası Melih Bey'in son cümlesinde ta- bii. Hayatının çekirdeğine şiiri yerieştirmiş, şiiriyle ya- şama biçimini, seçimlerini, duruşunu beliriemiş bi- rinden geliyorsa bu cümle, görünen anlama, karşı- mıza ilk çıkan anlama çok fazla güven duyamayız. Dediği bu belki, ama demek istediği ne? Karşımıza biribirine sıkısıkıya bağlı iki düzlem çı- kıyor bana kalırsa, "üstelikşiir sevmem ben" cüm- lesinin arka sokaklanna yöneldiğimizde: Nasıl yazı- lıyor şiir (beste), nasıl okunuyor (dinleniyor)? Bir şairin tek tek her şiirini, şiir kitabını nasıl otuş- turduğunu düşünmek, birgüzergâhın (Melih Bey'de yaklaşık 60 yıldan söz ediyoruz) her bir evresinden hangi sancılarla geçtiğini düşünmek gerekir. Bir şi- ire başlamak, onu bitirmek inanılmaz ölçüde güç iş- tir. (Cezanne her tablosunun üzerinde günlerce, haftalarca çalışır, hiçbirini bitiremezmiş). Işini ya- parken neredeyse kan revan içinde kalan şair, bes- teci, ressam bilmem işini sevmekten söz edebilir mi? Sanıyorum, Aragon'un ünlü "Mutlu Aşk Yok- tur" sözüne sığınarak, aşktan söz etmek daha doğ- rudur: Şiddetli, yıpratıcı, insanı hem besleyen hem eriten bir ilişki türünden. Hemen hemen herkes şiir yazar, yazmayı dener. Bunu hayatının ağnlı ekseni kılan şairden onlan fark- lı kılan da, zaten, şiir yazmayı sevmeleri, sevebilme- leridir. Bereket, geçer bu. Sonra başka, bambaşka şeyler? severler. Birde (şiiri) okumak, (müziği) dinlemek, (resmi, fil- mi) görmek var elbette. Gerçek şiir, müzik, resim, si- nema tutkunlan için pek kolay değildir "ben şiirse- verim", "müz//cseverim"cümlelerini kurmak. Tutku söz konusuysa, yavaş yavaş yalnız kalınır. Genellik- le tersi söylense bile: Paylaşmak her zaman elde ol- maz. Tutkulu, meraklı kişiyi derinleşme, araştırma, ufkunu genişletme eğilimleri esasen sevmenin öte- sine taşır. Sevmek zor değildir. Zor olan bağlı kalmak, her günbağını güçlendirmek, sevmeyi etkin, yaratıcı, köklü kılmaktır. Bu pozitif enerji insana "ben aslın- da müzikten hoşlanmam", "üstelik ben şiir sev- mem" cümlelerini gönül rahatlığıyla kurduracaktır. Heykel davası süHiyor • ANKARA (AA) - Heykeltıraş Mehmet Aksoy'un, ; AJünpark'ta bulunan "PeriJer Ülkesinde" adlı yapıtını ' "Böyle sanatın içine tüküreyim, ahlaksızlığın adını sanat koymuşlar" deyip parçalatarak kaldırttığı gerekçesiyle. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Başkan Melih Gökçek hakkında açtığı 5 milyar liralık tazminat davasına devarn edildi. Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görûlen duruşmaya, heykeltıraş Aksoy'un avukatı Ünsal Piroğlu ile Gökçek'in avukatı Ahmet Kodal katıldı. Duruşmada, davacı avukatı tarafindan dava konusu bant ile yazılı beyanlar mahkemeye ibraz edilirken, söz alan davalı avukatı da davacı tarafin beyanlannı kabul etmediklerini belirterek, bant çözümünün yapılmasmı istedi. Mahkeme başkanı, bir sonraki duruşmada bir televizyon ve videonun hazır edilerek dunışma » esnasında bant çözümünün yapılmasın] kararlaştırdı ve" davacı tanıklannın dinlenmesi için duruşmayı başka bir güne bıraktı. Sinead O'Comor gazetecüere • saldırdı < • KUDÜS(REUTER)- Irlandalı pop şarkıcısı Sinead O'Gonnor, Kudüs'te, bir kilise yakınlannda iki Israilli foto muhabirine saldırarak fotoğraf makinelerini kırdı. O'Gonnor, kiliseden aynlırken, yerel birgazetenin foto muhabiri olan Noam Sharon'a saldırarak "Beni kilisenin etrafinda takip etmeye nasıl cesaret edersin" diye bağırdı. Sharon ve David Mizrahi adlı bir başka foto muhabiri, şarkıcının makinelerini kırdığını, aynca Mizrahi"nin tişörtünü yırttığını söylediler.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear