22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9NİSAN1995PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Selçuk Demirel'in desenleri beş yıl aradan sonra Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde Görsel kirliliğe karşı bir direnişçiHANDAN ŞENKÖKEN "Sıcak, sevecen, muzip. Ama aynızamanda evrenselçapta müt- hiş bir 'humanıste'.-" Ne çok anımsadım Onat Kutlar'ı, Sel- çuk Demirel ile 'gevezehV yapar- ken. Müthiş keyifli, bol kahkaha- lı sohbetimiz, ashndabu iki cüm- leyle özetlenebilirdi. Karşımda 41 yaşında, heyeca- nını hıç yitirmeyen, hep 'artı şey'in peşinde, yaşamı inanılmaz çizgide gelişen, genç ama çok önemli bir noktada bir 'direnişçi' var. Beş yıl aradan sonra Istan- bul'da Milli Reasûrans Sanat Ga- lerisi'nde açtığı sergide. iletişim, yalnızlık, çevre temalan üzerine, olaylan, 'şey'leri başka türlü gös- termeye yönelik bir görsel dil su- nuyor 'yakalanamayan gerçeği kavramak ve ona ulaşabümek için'. O, 'ulustararası bir görüntü us- taa'. Sergide yeralanlar da ne ka- nkatür, ne resim, ne desen, ne de grafik. Başka bir şey diyemediği için, 'desen' olarak adlandmyor yapüğı çizimleri. Katıhmı anyonım Ama Amelia Edgü"nün "Se- ninkiler,desen artı bir şey" deme- si çok hoşuna gitmiş. 'Desen pius, Cansü Plus gibi'. O artı ne? Sel- çuk Demirel'in kendisi herhalde. "BeDd o ben, tam bOemediğim Id- şisel katılım var, sadece soğuk- kanh beüi bir mesafeyi alıp. siya- sal bir durum karşısında kişiliği- ni katmaksızın kafanı katarak, bir taMr alıyorstın. Yazı yazarken de, hep böyie mesafemiz var bi- iş için sürekli ve sayısız çiziyor, ve 'son dakika sihrini' hep koru- yor. Önce saatlerce düşünüyor, sonra o düşünceyi kâğıt üzenne 'nakşederek, hapsediyor bir yere kaçmasuı' diye. Birçok çizimde 'ön kavga' yaşanıyor, bir dolu kı- lıklar değişiyor, en son halinde de en yaşayanı yaratılıyor. Artı bir şeyin ruhum 'Fikri takip" gıbi bırbırinı üre- ten desenleri var. 1986'da yaptı- ğı çizim, 1994'te iz sürüyor, çok bılınçli olmasa da. Hep 'birdiskurdan,birslogan- dan' kaçınıyor. Çünkü birçoğu bitmemiş işler, ona bakan da 'ka- ühyor ve tamamlryor'. Bir dese- nini beş-altı kişinin gözleyip, ay- n şeyler görmesine şaşınyor. A- ma amaçladığı da bu zaten: "Orada bir ço- ğalma başlıyor. Ben bir şey nak- şediyorum, ha- zuiık sürecim resmin içinde far- kedfliyor. Onu başka insanlar bûtünofarkhhk- lan tek tek yaşı- yoriar. O zaman yaptığun iş de ayakta dunıyor. O artı bir şey, herhalde onun ruhu. Öylc bir şey var galiba. Burada bir şeyin artistik boyutu. gizemi başlıyor." Tıpkı l bircazrnüzisyenigibiçe- şitli varyasyonlar'yaratıyor.'Is- marlama' üretmek onu hiç sınır- lamıyor. Çoğunlukla başlıkla ye- tinip, yazıyı bile okumasina ge- rek duymadan 'Selçuk gibi' yap- ması isteniyor. Sergiledikleri, bu yaratma sûrecinde üretılenler, ya- yımlananlar ya da 'potadan dö- nenler' Kimi zaman 'potadan dönsün diye'yaptıklan yayımla- nınca şaşınyor. Ürkütücü bir iletışimsizlik, umutsuzluk ve yalnızlık yaşadı- ğımız günümüzde, medyanın ön- lenemeyen 'Idrifliği'ne karşı bir 'direnişçi'. Kendini, bütün bu bombardı- mana, görsel işgal kuvvetlerine karşı ınsanlık adına gizli bir kur- tuluş savaşı ve- ren ayn bir gör- sel direnişçi ola- rak göriiyor: "Herşeyihap gi- bi yutturuyorlar. Ben de saatlerce tetevizyonun karşısuıda otu- ruyonım. Müt- hiş bir tuzağuı içindeyim. îki in- san arasında ola- bilecek, seks de dahil bütün Ueti- şûni yok ediyor. ş (Fotoğraflar: DEVRlM BARAN) J**} 6 * v ^ 'bellı bir yaşamazhn. Sosyal bir iş yaparken, sanat olur,edebiyatolur,beiki edebiyat- çılann çok daha bireysel katüma şanslan var. Ben benzer kabfamı anyonım yaptığun işte. Sadece kara mizah. ironi yaparak değü, ben debu kara mizahın içersinde- yim, kendimle de arada bir dalga geçiyorum bu dfinyada yaşayan birisi olarak. Kendimi de eJeştiri- yorum beOd" Kendinin değişik halleri tç mekân çiziyorsa mutlaka tahtalar vardesenlerinde. Paris'te bir odanın içersinde köşeye sıkış- mış bir adam beiki de kendisi. 15 yıl boyunca böyle bir evde otur- muş. O tahtalar kıvnlmaya başlı- yor, su haline dönûşüyor, oradan bir kırmızı balık çıkıyor. Bu 'ha- lüsinasyon'u kendi de göriiyor. O da 'detirme'nin içinde. Çünkü o, kendinin bir yığın değişik halle- rini çiziyor. 1978'de Paris'e yerleştikten 6 ay sonra desenleri Le Monde'da yayımlanrnayabaşhyor. 1990'dan bu yana da Le Nouvel Observa- tuer, Le Monde, Le Monde Dip- lomatique'teki çalışmalan kesin- tisiz sürüyor. Gece çalışıyor, bir biçiıni haKni akü. Montajı,miksajı dahaönceden yapılmış, daha doğrusu 'fabn- ke'edilmiş görüntü, bu vüzyılın sonlarmda bütün hayanmızı kap- ladı. Rüyalannuz biie bu günlük, 'şiiri alınmış', acunasız, ağnsız görüntülerden alıntılaria dolu... Savaş, terör, şiddet, patlamalar, parçaianmış insan vücutiaru. Bü- tün değişimleri beiki aynı anda iz- liyoruz. Bu kurmaca gerçekükle- ri televizyonu kapatınca unutuyo- ruz. Çok skandaJ bir ola> olmuş- sa onu hatırlıyorsun ama akan şeyden kafanda ne kalıyor? Gör- düğü şeyi anlatamı\or adam. Bei- ki de bunun için çiziyorum. tnsa- nın aptallaştınimasuıa karşı çık- öguniçin-." Günlük çizmek istemiyor, bel- li bir mesafeden yana.'Süren ak- tüalite' onu daha çok ilgilendıri- yor. Çünkü, yaşam, insanlar, rol- ler değişiyor ama 'muhteva' sü- rüyor. Sfiren aktfialite önemli "Amerika'da Bush gjtti Clin- ton geldi. Benim için hiç önemli değiL Amerikan dış poihikası, Or- tadoğu'ya bakışı değişmiyor. Sü- rekli bir teknoiojik devrim yaşa- nıyor starlar değiştirerek. Ama sonuçta sistem ayiu, değişmeyen Amerika gerçeği var. Beni flgflen- diren de Amerikan mantatitesi." 'Mutfak kalıntısı işler' Oç-dört ay önce Le Monde Diplomatique'te Türkiye'yi iki- ye aynlmış uçurumun ortasında, ayaklan açılmış bir adam olarak çizmiş; ne o tarafa ne de öbûr ta- rafa gidebihyor. Iki arada bir de- rede, Batı'yla Doğu, kendiyle kendi arasında gibi. Bugün, Tür- kıye için çizmesi istense "Türld- ye haritasına bir balık iliştirirdim, ama arkadan"dıyor. SüTekli çiziyor, her şeyin üze- nne. Hepsini de saklıyor:"Biri- leri benden sonra atacak. Eski oturduğum evde, şömine vardı, şimdikinde yok. Bütün hayafim bunlann müthiş para edeceğL. "Mutfak kalıntısı ış°leri,eskiz- leri çok se\i>l onım. Bir desen çı- kana kadar onun ön çizimJerinin hepsini saklıyonım. Klasörlerdo- lusu_.Bitmiş desenler bir yerde, onlar da böyle hafiza gibL Onla- ra bakıyorum. 'Aa. yapmışım böyle bir şey" dediğim olu>or. Ba- zen kendimden yürüttüğüm şey- leroluyor,yeni buJduğumu zanne- dryorum, ama çizmişim ben bu- nu." Heyecanını hiç yjtirmiyor Yıllar önce Ankara Adliye- si'nde fotokopi memurluğu sıra- sında 'kağıtboiluğuyla' başlayan çizimler, süreklı başanlarla belli bir noktaya getiriyor Selçuk De- mirel'i. Bu. 'çok zornoktada' asla doy- gunluk hissi yok. Hep 'ne diye- cekler' duygusuyla heyecanını asla yitirmiyor. "Ben hâlâ kanık- sanmadım, hâlâ şaşınyorum. De- senim çıktığı zaman derginin ba- na gelmesini beklemeden, hemen koşar sarın alınm. Bu duyguyu hep yaşıyonım, heyecanunı kay- betmedim. Bazı yönetmenler, 'Ben hiç kendi fılmime bakmam sonra' diyorlar. Yalan. O kadar meşgulüz kL. Ben hep kendimte meşgul olma>ı yaşryorum. Kendi tarihimi izfiyorum Çünkü başka türlü, 24 saat me- sai vermezsen mümkün değil. Pa- zar günleri resim vapılma/ \a da roman yazılmaz diye bir şey yok. Benim de ha> atım bu, başka bir şey yapamıyonım, yapmak da is- temedim. Aynı anda roman yazayım, ak- şamlan da bilmem nerede şarkı söyleye- yim, pazar günleri de arkadaşlanmla rock yapalim, hiç yapmadun. Bir tek şey yapayım ben. Yürürken salaz çiğ- neyemiyorum. Çünkü kendi tari- himi de böyle izliyo- rum. Kendimi ania- ma>a çalışıyorum. Ben de gezdim ser- givL' Ben ne yapıyo- rum'u anlamaya ça- lışıyorum. Bütün bunlarla bir de hayatınıa anlam vermeye çalışıyorum. Bir anlam verirsem hayatuna, o za- man direnebihrim bir şeylere kar- ŞL Karşı çıkabüirim, bir şeyler söyleyebilirim. O anlamı bularna- mışsam nasıl kanlabUirim bu ha- yata. nasıl rutunabilirim? Zaten kendimi çok kınlgan hissediyo- nım, o zaman benim giyinmem, nrhlanmam lazım, o zaman bü- tün bunlar ruhumu koruyor be- nim.'' Miles Davis dinleyen mehter takunı gibi Bu sergide yer alan bir çizimın- de, Magritte'ın çok ünlü tablo- suyla gene onun bir oyunuyla başka bir resim çıkartarak, Magritteileflörtet- miş'. Etkilenmeler görsel alışverişle oluşuyor, Selçuk Demirel de etkıli- yor. Nasıl mı? "Ja- guar'ıyla" değil el- bette. Etkin işleriy- le, aynca bu türün ilklennden olarak: "Bundan sonra in- sanlar böyle çtzecek- tir. Çünkü artık edi- toryal karikatür ye- rini koruyacaknr, a- ma mizah dergisi di- ye bir şey kalmaya- caktır yeryüzünde. Buradakiler de hâlâ çıkıyor mu bflmivo- rum, ama yeryüzün- de mizah dergisi di- ye yok aynca. kıhkdeğtşti artık, çizgiyleyapılan iş za- ten ortalıkta. Bence 19. yüzyıldan kalma bir modeii geliştirdik 20. yüzyılda. Ben de kendimi daha başka bir boyutun başı gibi göriiyorum. Bizden son- ra basındaki çizgüer bu şekikk ol- may^a başladL Şimdi Türidye'de baskı teknolojisiyle birlikte renk- li çizmeye başlandı herhalde. Bir de Amerikan Ulüstrasyonu var, çok daha dominant etkiliyor her- kesi. Ama yaptığun işlerin Blüst- rasyonla ügisi yok." Renk, çok yaşamsal boyut katıyor yaptıklanna. görselleşti- riyor. Ama o, 'deli gibi' çini mü- rekkebiyle kâğıt üzerinde hertür- lü siyah-beyaz deseni seviyor. Renk ise, desene 'mistik bir bo- yut' veriyor. Siyah-beyaz kitap resimleme- sini istediklerinde, yapamıyor, yi- ne renkli çahşıyor, bir şey eksik olmasın diye. Siyah-beyaz basıl- sa da mutlaka masadan renkli çı- kıyor yaptıklan. 'Kendi halleri'ni çiziyor Sel- çuk Demirel. Yıllar geçtikçe bu haller farklılaşmıyor, bellı çizgi- yi koruyor. Çok fazla zikzaklar, gelgıtler yok. Hep doğru bir ufuk çizgisinde, biraz geri dönerek, bi- raz ileri gıderek, "Miles Davis dinleyen mehter takunı'' gibi. "Hep şunu merak ediyorum, yirmi yıl verdim, bir yirmi yıl da- ha veririm. 'Ne olacak bunun so- nunda'yı merak ediyorum. Bunu merak cttiğim için de bu heyeca- nıkoruyorum. O zaman değer. Şuna inamyo- rum, lork kere deli desen birisine, deli oluyor adam sonunda. Yani bir kırk kere demek emeği \ar ya. Bence o değer, ne iş olursa olsun. Beş yıl duvara olarak çanşsan, ar- tık güzel duvar örmeye başladı- ğuıda kendin de yorum katmaya başlarsın. Bence bu. bütün hayat için geçerlL Bu hayatın içerisiıîde belli pozisyon aldım. İşim başka bir iş de olabilirdi. Birtakım işler için geçerli olmayabilir, genelde felsefi olarak söyiüyorum, bir ta- vır ahyorsun hayatta. Emeği kü- çümsemiyorum, ama emeği de çok abartmıyorum. Böyle başka bir ince bir şey var. Onu yakalayamryorsan bu işin zanaatkân oluyorsun. bir şey ka- tabiliyorsan kendindcn. beiki sa- natkân oluyorsun. Bu ikisi o ka- dar yan yana dunıyor kL o fark katılunla ilgili. İşte bütün hayaü- mız boyunca başkalannın işini yaptığımız için de herkes mutsuz, kendi katılım paylan azaldığuı- dan." Selçuk Demirel'in Milli Re- asürans Sanat Galerisi'ndeki ser- gisi 29 nisana dek sürecek. Daha sonra Alanya Kızılkule'de (2-20 hazıran) ve Ankara Galeri Nev'de (29 eylül-19 ekim) yinelenecek. Sergiye yönelik bir Selçuk De- mirel kitabı da yayımlandı. Ayn- ca değişik dönemlerde 15'eya- kın dergide de desenleri yer alan Demirel'in son albümü ise bu- günlerde Türkiye ve Fransa'da eş- zamanlı olarak yayımlanacak. 1974-1995 döneminin kap- samlı birözetini sunan 'GrafTic- hes' başlıklı kıtapta, sanatçının kolajlan, afiş, kitap ve dergi ka- paklan ile daha önce yayımlan- mış kendi kitaplanndan örnekler yeralıyor. Tunk musikisinin geleceği ve evrensel boyutu tartışmaya açılıyor Gelecek çokseslüiktedirKûltür Seryisi- Emin Ongan Osküdar Musiki Cemiyeti'nin önceki gün Pera Palas'ta düzenlediği "Türk Musikisinin Geleceği ve Evrensel Boyuru"konulu pa- nelde, Türk musikisinin çokseshliği ve bestecilere düşen görevlere değinilirken, en çok üzerinde durulan konu her za- manki gibi telif haklan oldu. Orhan Nasuhioğlu'nun yönettiği; Ti- mur Selçuk,YıkhnmGürses, DoçDr.Ca- hit Atasoy, Üsküdar Musiki Cemiyeti fkinci Başkanı Alaeddin Pakyüz ve Dur- sun GüJeryüz'ün konuşmacı olarak ka- Oİdığı panelde açılış konuşmasını yap- mal üzere eski Kültür Bakanı Fikri Sağ- br da hazır bulundu. Devletin kültür alanında buyurucu ve yönlendirici değil, özendirici ve destek- leyici olması gerektiğini vurgulayan Saglar, klasikleşmiş müzik tür ve yapıt- lannın aynen korunması ve gelecek ku- şaklara aktanlması için devletin müzik cemyetleriyle sistemli bir işbirliğine git- mesınin önemine değindı. Cretenin her türlü haklannın güvence altına ahnmasının 'korsan ülke' imajıran silinmesi açısmdan gereklihğini dile ge- tiren Fikri Sağlar, 1992'den bu yana yo- ğun çabalar gösterdikleri yasa tasansının bugünlerde meclisten geçmesini büyük bir heyecanla bekJediklerini söyledi. Timur Selçuk, özellikle etkileşim üze- rinde durdu. Dünyanın artık bir 'köy' ol- duğunu belirten Selçuk, Türkiye'deki müzik meselelerine de mikro değil mak- ro bakılması gerektiğini vurguladı: "Ben iki görevim oMuğuna inanıyo- rum: Birincisi, gelişmekte oian halkımı- za çoksesli müziği sevdirmek adına anla- şıhr besteler yapmak, ikincisi de artık ben bir dünya >-atandaşıyım. Türkiye'yieken- dimi sınırlavamam. Bestelerim her yer- dedinlenmelivedenmeliki 'Buadamne- reli? Bunun temelınde bir hoşluk var". Tımur Selçuk'un sözlerinin kendisini sinirlendirdiğini belirten LT.Ü.Devlet Konservatuvan öğretım Üyesi Cahit Atasoy, "Türk musikisinin varhğını ka- tıksız kabul etmek ve Batı müziğini onun emrine vermek lazım" diye başladı söz- • Sanatın değişmesi ve gelişmesi gerekir. Pop müzik yapan gençler bize bir uyanda bulunuyor. Onların rağbet görmesi bizim makamlanmızı kullanmalanndan ileri geliyor. lerine: "Bizim musikimizm temeti asırlar ön- cesine dayanmaktadır. Ve gittiği y eıierde özeüiklerini kaybetmemiş, hep Türk mu- sikisi olarak kalmışör. Bugüne kadar ge- len eserier tekseslidir. Biz o kadar güzel melodiler bulmuşuz kL desteklemeye ge- rek duy mamışu". Ancak sanatın değişmesi ve gelişme- si gerektiğini, geçmişle sınırlı kalmama- yacağını sözlerine ekleyen Atasoy, pop müzik yapan gençlerin onlara bir uyan- da bulunduklannı düşünüyordu: "Onlann rağbet görmesi bizim ma- kamlanmızı kullanmalanndan ileri geli- yor. Musikimizin geleceği çokseshiikte- dir. Bunu yapmak da bestecilere düşer. Bizim bestekârlannuz, Timur Selçukda- hiL Türk musikisi melodilerini kullanıp üstü kaval aln şişhane şeyler yapıyorlar. Bilgili bestekâıiar yetişrİrmeİiyiz. Yapı- lan müziği önce benim milletim beğensüı. SonraAvnıpahdabeğenecekse beğensin. Ama k-racılan çalacaksa bunu piyanoy- la yapmasm''. MESAM Başkanı Yıldınm Gürses, Türk musikisinin yıllardır horlandığın- dan. Türk musikisi konservatuvannın çok geç kuruldufundan yakındı. Evren- selin gelenekselden doğacağını belirten Gürses, çocuklara küçük yaşta Türk mu- sikisi öğretmek gerektiğini, aksi halde geç kahnacağını söyledi, Gürses, Türk musıkisini iyi icra eden tüm sanatçılann TRT'nin tasarrufu altın- da ohnasının da büyük bir hata olduğu- nu vurguladı: "Adnan Şenses beline ce- ket bağlayıp oynarken, Kibariye en iğ- renç bir biçimde haykınrken ben niye başka televizyonlarda eseıierûni seslen- diremeyeyim? TRT lütfen bizi serbest bı- raksın, biz de diğer televizyonlarda sesi- mizi duyuralım''. Gürses, telif haklannın Türkiye'nin yüzkarası olduğunu, her gittıği ülkede bu yüzden kepaze olduğunu da sözleri- ne ekledi. Sürekli Türk musikisi yayını yapan Veys FM sorumlusu Dursun Güleryüz, izleyicilerden en çok soru yöneltilen ko- nuşmacıydı. Özellikle sürekli aynı şarkı- lann çalınıyor olması gündemegetirildi: "Biz yasalara ve sanatçı haklanna son derece saygılıyız. TRT sanatçılaruun ses- lendirdikleri eserieri özel radyolann çal- ma hakkı yok. Biz ancak bandrol almış eseriere yer verebiliyonız. Yasal düzen- lemelerden sonra yeni çahşmalara da y- er vereceğiz*'. PENALTI MEMET BAYDUR Sinema, Tütün vesaine... Sinemanın yüzüncü yılını kutlarken, bu yılın oskar- lan dağıtıldı geçenlerde. Bir kere daha, geleneksel olarak neredeyse, utanç verici, sinemayı gerçekten seven insanlan deli edebilecek zevksizliklerle süslü sonuçlara vanldı Amerikan Sinema Akademisi üye- leri tarafından. En iyi film dalında odüie aday bir avuç filmin ara- sında, çağımızın en büyük sinema ustalanndan biri olan Kristof Kieslovski'nin Kırmızı adlı filmi de var- dı. En iyi fılm oskan, yeteneksizliğini hiç değilse sa- natsal açıdan defalarca kanıtlamış olan Robert Ze- meckis'in Forrest Gump adlı kötü filmine verildi. Bonlüğün, zekâyoksulu olmanın, ahmaklığın yücel- tildiği; beiki Amerika'da, günümüzde egemen olan Yeni Sağ'ın ideolojik çerçevesinin tam ortasında yer alan, sıkıcı. yorucu bir film. En iyi yönetmen ödü- lü de Sayın Zemeckis'e verildi. Akademi'nin Kies- lovski ile filan uğraşacak hali yoktu. Allah'ın Polon- yalısının Los Angeles'ta işi yoktu. Zaten sinemanın yüzüncü doğum yılında sinemayı bıraktığını ve bun- dan böyle film yapmayacağını açıklamıştı Kieslovs- ki. Ne yapacaksın peki diye soranlara şu yanıtı veri- yordu: "Polonya 'da ormanın içinde birkulübem var. Orada otunıp müzik dinleyerek sıgara içeceğım." Bu sigara içeceğim sözü de Amerikalılan kızdırmış ola- bilir. Sigara içmek ağır suçlann arasında Amerika Birleşik Devletleri'nde. Geçenlerde VVashington'un en eski, en güzel tiyatrolanndan birinde Noel Co- ward'ın Özel HayatJar adlı nefis komedisini seyret- tim. Çok usta Ingiliz oyuncular oynuyorlardı. Co- vvard'ın, yanılmıyorsam 1930'lu yıllarda yazdığı oyun- da iki başrol oyuncusu, ikide bir gümüş tabakalar- dan çıkarttıklan sigaralan altın çakmaklanyla yakıp tüttürüyorlardı. VVashington seyircisi oyunun konusunu filan unut- tu. Büyük bir skandal ile karşı karşıya olduğunu dü- şündü. Sahnede sigara içen insanlar vardı! Dekorundan kostümüne, ışığından müziğine, oyuncusundan yönermenine kadar her milimetre ka- rede olağanüstü yeteneklerin sergitendiği bu oyun hakkında ertesi gün VVashington Post'ta çıkan eleş- tin yazısı, bıldinız, oyunda utanmadan içilen sigara- lar üstüneydı. Eleştırmen hızını alamamış, gidip baş- rol oyuncusuna bu rezil suçu nasıl işlediğini sormuş ciddi ciddi. Içime çekmiyorum diyor adam! Ne yap- sın? Başkan Clinton da aylarca önce televizyonda, gençliğinde esrar içtiğini, ama içine çekmediğini söy- lemişti ya! Içinize çekmezseniz, oluyor! Bense, bütün bunlar olup biterken rahmetli llha- mi Soysal'ı düşündüm sevgiyle, llhami ağabey bü- yük bir sıgara tiryakisıydı. Doktoru sigarayı hemen bırakmasını, çok kötü bir alışkanlık olduğunu filan söylemiş. Içmeye devam ederse kalpten öleceğini de bildirmış. ilhamı ağabey o güzelim Sigaraya Da- ir yazısını yazdı, yayımladı bir gazetede. Tütünü sa- vunuyordu bir güzel. Sigarasız edemeyen benim gi- bi birisi için bir küçük başeserdir o yazı. Sonundall- hami ağabey haklı çıktı. Trajik bir biçimde. Sigara iç- meye devam ettı. Bir generalin kiralık katillerinin kö- teğinden kurtulmuş bir insan, Yeni Harman'dan, Samsun'dan mı korkacaktı? Sigaradan değil, trafik kazasından grtti llhami Soysal. Amenka'da da birçok insan ölüyor trafik kazasın- dan. Çoğu genç insanlar. Ama otomobilinizi gereğin- den hızlı sürmenize pek kanşmıyorlar da, bir sigara yakarsanız yandınız. Ben otomobil ehliyeti olmayan (başka ehliyetleri şimdilik katmayalım ışin içine!) mağrur bir insan olarak sigaramı tüttürmeye devam ediyorum elbette. Barbann biri diyen bakışlara pek aldırmadan. Çok kafamı kızdınrlarsa, babam gibi, bir de Küba sigan yakıyorum. Bireysel özgüriüğün sözde baş tacı edildiği bu güzel ülke kadar özgürlü- ğe saygısı olmayan az yer bulunur. Sürekli yeşil salata yiyip maden suyu içen, sabah- lan beş, akşamlan altı kilometre koşan (jogging), sağ- lık durumlanna kafayı takmış, oskan alan Forrest Gump'ın iyi film olduğuna iman etmiş ve aylardır bir futbolcu, kansını ve âşığını öldürdü mü, öldürmedi mı üstüne kafa yoran milyonlarca insanın yaşadığı bir ülke. Buraya yerleşen beyazlann, ülkenin asıl efendileri olan Kızılderilileri neden acımasızca öldür- düklerini düşünüyorum. Sigara içtikleri için mi? Ki- eslovski neden bırakıyor film yapmayı? Bir Polonya ormanının ortasında bir kulübede müzik dinleyip si- gara içmek için. Hollyvvood faşizminden kaçmak için mi? Forrest Gump kazanıyor bütün ödülleri: Çünkü aptal, bön, ahmak ve sigara içmiyor; koşuyor ha ba- bam koşuyor ve kendisıne benzeyen insanlar tara- fından şirin bulunuyor. Ben her zamanki gibi Kieslovski'nin, llhami Soy- sal'ın, Yavuz Gör'ün ve tütünün keyfini çıkaran Kı- zılderililerin yanında oldum. Bir de Fidel Castro'nun doğal olarak! Sinemanın yüzüncü yılını da böyle kut- luyorum. Sinemayı bilenler anlayacaktır. Paul Hen- reid'in ıki sigarayı aynı anda yakıp Bette Oavis'e ik- ram etmesiyle. Mimar Sııan anıbyor • Kültür Servisi - Dünya mimarlık ve sanat tarihine uygarlığımızın imzasını atan Mimar Sinan, 407. ölüm yıldönümü nedenıyle, bugün saat 10.30'da Süleymaniye'deki türbesi önünde, Mimar Sinan Üniversitesi ve Mimarlar Odası Istanbul Büyükkent Şubesi tarafindan düzenlenen bir törenle anılacak. Mimariar Odası Istanbul Şubesi Başkanı Oktay Ekinci, Prof. Dr. Haluk Sezgin (MSÜ adına), Yard. Doç. Dr. Zeki Sönmez (MSÛ) ve Prof. Dr. Metin Sözen'in (Kültür Bakanlığı-lstanbul Kültür 10 Yılı Program Başkanı) yapacaklan konuşmalann ardından, Süleymaniye Külliyesi ve çevresi gezilecek. Çağdaş Bale Topluluğu'ndan yeni yapıttar • Kültür Servisi - Çağdaş Bale Topluluğu, yeni yapıtlarla yılın ikinci dönemini açıyor. 23. yılını kutlayan topluluğun sanat yönetmeni Cem Ertekin'in koreografisiyle "Adımlar" (VValdtsufel), "Operadaki Hayalet" (VVebber), "Çıplak Dağda Bir Gece" (Mussorsgy), "Bir Yaz Günü" (Çaykovski) adlı baleler yann saat 20.30'da Kadıköy Halk Egitim Merkezi'nde. Destek Reasürans Sanat Galerisi'nde 'Naffler' • Kültür Servisi - "Naifler" başlıklı karma resim sergisi salı günü Destek Reasürans Sanat Galerisi'nde açılıyor. 5 mayısa dek sürecek sergide şu sanatçılann yapıtlan yer alıyor: Fahir Aksoy, Doğan Akça, Mehmet Arpacık, Meral Atsan, Emin Başaranbilek, Fatma Bulut, Şeyho Bulut, Uğural Gafuroğlu, Muzaffer Genç, Nilhan Hatipoğlu, Saha llman. Hıkmet Karabucak, Oğuz Makal, Şükrü Olcay, A. Galip Onat, Zeynep San, Belgin Sarol, Nihal Sıralar, Esra Sirman, Tamer Şahinoğlu, Selçuk Toğul, Şebnem Tuncer, Bema Türemen, lsmail Yalçın, Nur Yaycıoğlu, Sevil Yetkin ve Bengisu Yıldınm.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear