Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
9NİSAN1995PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Selçuk Demirel'in desenleri beş yıl aradan sonra Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde
Görsel kirliliğe karşı bir direnişçiHANDAN ŞENKÖKEN
"Sıcak, sevecen, muzip. Ama
aynızamanda evrenselçapta müt-
hiş bir 'humanıste'.-" Ne çok
anımsadım Onat Kutlar'ı, Sel-
çuk Demirel ile 'gevezehV yapar-
ken. Müthiş keyifli, bol kahkaha-
lı sohbetimiz, ashndabu iki cüm-
leyle özetlenebilirdi.
Karşımda 41 yaşında, heyeca-
nını hıç yitirmeyen, hep 'artı
şey'in peşinde, yaşamı inanılmaz
çizgide gelişen, genç ama çok
önemli bir noktada bir 'direnişçi'
var. Beş yıl aradan sonra Istan-
bul'da Milli Reasûrans Sanat Ga-
lerisi'nde açtığı sergide. iletişim,
yalnızlık, çevre temalan üzerine,
olaylan, 'şey'leri başka türlü gös-
termeye yönelik bir görsel dil su-
nuyor 'yakalanamayan gerçeği
kavramak ve ona ulaşabümek
için'.
O, 'ulustararası bir görüntü us-
taa'. Sergide yeralanlar da ne ka-
nkatür, ne resim, ne desen, ne de
grafik. Başka bir şey diyemediği
için, 'desen' olarak adlandmyor
yapüğı çizimleri.
Katıhmı anyonım
Ama Amelia Edgü"nün "Se-
ninkiler,desen artı bir şey" deme-
si çok hoşuna gitmiş. 'Desen pius,
Cansü Plus gibi'. O artı ne? Sel-
çuk Demirel'in kendisi herhalde.
"BeDd o ben, tam bOemediğim Id-
şisel katılım var, sadece soğuk-
kanh beüi bir mesafeyi alıp. siya-
sal bir durum karşısında kişiliği-
ni katmaksızın kafanı katarak,
bir taMr alıyorstın. Yazı yazarken
de, hep böyie mesafemiz var bi-
iş için sürekli ve sayısız çiziyor,
ve 'son dakika sihrini' hep koru-
yor. Önce saatlerce düşünüyor,
sonra o düşünceyi kâğıt üzenne
'nakşederek, hapsediyor bir yere
kaçmasuı' diye. Birçok çizimde
'ön kavga' yaşanıyor, bir dolu kı-
lıklar değişiyor, en son halinde de
en yaşayanı yaratılıyor.
Artı bir şeyin ruhum
'Fikri takip" gıbi bırbırinı üre-
ten desenleri var. 1986'da yaptı-
ğı çizim, 1994'te iz sürüyor, çok
bılınçli olmasa da.
Hep 'birdiskurdan,birslogan-
dan' kaçınıyor. Çünkü birçoğu
bitmemiş işler, ona bakan da 'ka-
ühyor ve tamamlryor'. Bir dese-
nini beş-altı kişinin gözleyip, ay-
n şeyler görmesine şaşınyor. A-
ma amaçladığı da bu zaten:
"Orada bir ço-
ğalma başlıyor.
Ben bir şey nak-
şediyorum, ha-
zuiık sürecim
resmin içinde far-
kedfliyor. Onu
başka insanlar
bûtünofarkhhk-
lan tek tek yaşı-
yoriar. O zaman
yaptığun iş de
ayakta dunıyor.
O artı bir şey,
herhalde onun
ruhu. Öylc bir
şey var galiba. Burada bir şeyin
artistik boyutu. gizemi başlıyor."
Tıpkı
l
bircazrnüzisyenigibiçe-
şitli varyasyonlar'yaratıyor.'Is-
marlama' üretmek onu hiç sınır-
lamıyor. Çoğunlukla başlıkla ye-
tinip, yazıyı bile okumasina ge-
rek duymadan 'Selçuk gibi' yap-
ması isteniyor. Sergiledikleri, bu
yaratma sûrecinde üretılenler, ya-
yımlananlar ya da 'potadan dö-
nenler' Kimi zaman 'potadan
dönsün diye'yaptıklan yayımla-
nınca şaşınyor.
Ürkütücü bir iletışimsizlik,
umutsuzluk ve yalnızlık yaşadı-
ğımız günümüzde, medyanın ön-
lenemeyen 'Idrifliği'ne karşı bir
'direnişçi'.
Kendini, bütün bu bombardı-
mana, görsel işgal kuvvetlerine
karşı ınsanlık adına gizli bir kur-
tuluş savaşı ve-
ren ayn bir gör-
sel direnişçi ola-
rak göriiyor:
"Herşeyihap gi-
bi yutturuyorlar.
Ben de saatlerce
tetevizyonun
karşısuıda otu-
ruyonım. Müt-
hiş bir tuzağuı
içindeyim. îki in-
san arasında ola-
bilecek, seks de
dahil bütün Ueti-
şûni yok ediyor.
ş
(Fotoğraflar: DEVRlM BARAN) J**}
6
*
v
^ 'bellı bir yaşamazhn. Sosyal bir iş yaparken, sanat
olur,edebiyatolur,beiki edebiyat-
çılann çok daha bireysel katüma
şanslan var. Ben benzer kabfamı
anyonım yaptığun işte. Sadece
kara mizah. ironi yaparak değü,
ben debu kara mizahın içersinde-
yim, kendimle de arada bir dalga
geçiyorum bu dfinyada yaşayan
birisi olarak. Kendimi de eJeştiri-
yorum beOd"
Kendinin değişik halleri
tç mekân çiziyorsa mutlaka
tahtalar vardesenlerinde. Paris'te
bir odanın içersinde köşeye sıkış-
mış bir adam beiki de kendisi. 15
yıl boyunca böyle bir evde otur-
muş. O tahtalar kıvnlmaya başlı-
yor, su haline dönûşüyor, oradan
bir kırmızı balık çıkıyor. Bu 'ha-
lüsinasyon'u kendi de göriiyor. O
da 'detirme'nin içinde. Çünkü o,
kendinin bir yığın değişik halle-
rini çiziyor.
1978'de Paris'e yerleştikten 6
ay sonra desenleri Le Monde'da
yayımlanrnayabaşhyor. 1990'dan
bu yana da Le Nouvel Observa-
tuer, Le Monde, Le Monde Dip-
lomatique'teki çalışmalan kesin-
tisiz sürüyor. Gece çalışıyor, bir
biçiıni haKni akü.
Montajı,miksajı dahaönceden
yapılmış, daha doğrusu 'fabn-
ke'edilmiş görüntü, bu vüzyılın
sonlarmda bütün hayanmızı kap-
ladı. Rüyalannuz biie bu günlük,
'şiiri alınmış', acunasız, ağnsız
görüntülerden alıntılaria dolu...
Savaş, terör, şiddet, patlamalar,
parçaianmış insan vücutiaru. Bü-
tün değişimleri beiki aynı anda iz-
liyoruz. Bu kurmaca gerçekükle-
ri televizyonu kapatınca unutuyo-
ruz. Çok skandaJ bir ola> olmuş-
sa onu hatırlıyorsun ama akan
şeyden kafanda ne kalıyor? Gör-
düğü şeyi anlatamı\or adam. Bei-
ki de bunun için çiziyorum. tnsa-
nın aptallaştınimasuıa karşı çık-
öguniçin-."
Günlük çizmek istemiyor, bel-
li bir mesafeden yana.'Süren ak-
tüalite' onu daha çok ilgilendıri-
yor. Çünkü, yaşam, insanlar, rol-
ler değişiyor ama 'muhteva' sü-
rüyor.
Sfiren aktfialite önemli
"Amerika'da Bush gjtti Clin-
ton geldi. Benim için hiç önemli
değiL Amerikan dış poihikası, Or-
tadoğu'ya bakışı değişmiyor. Sü-
rekli bir teknoiojik devrim yaşa-
nıyor starlar değiştirerek. Ama
sonuçta sistem ayiu, değişmeyen
Amerika gerçeği var. Beni flgflen-
diren de Amerikan mantatitesi."
'Mutfak kalıntısı işler'
Oç-dört ay önce Le Monde
Diplomatique'te Türkiye'yi iki-
ye aynlmış uçurumun ortasında,
ayaklan açılmış bir adam olarak
çizmiş; ne o tarafa ne de öbûr ta-
rafa gidebihyor. Iki arada bir de-
rede, Batı'yla Doğu, kendiyle
kendi arasında gibi. Bugün, Tür-
kıye için çizmesi istense "Türld-
ye haritasına bir balık iliştirirdim,
ama arkadan"dıyor.
SüTekli çiziyor, her şeyin üze-
nne. Hepsini de saklıyor:"Biri-
leri benden sonra atacak. Eski
oturduğum evde, şömine vardı,
şimdikinde yok. Bütün hayafim
bunlann müthiş para edeceğL.
"Mutfak kalıntısı ış°leri,eskiz-
leri çok se\i>l
onım. Bir desen çı-
kana kadar onun ön çizimJerinin
hepsini saklıyonım. Klasörlerdo-
lusu_.Bitmiş desenler bir yerde,
onlar da böyle hafiza gibL Onla-
ra bakıyorum. 'Aa. yapmışım
böyle bir şey" dediğim olu>or. Ba-
zen kendimden yürüttüğüm şey-
leroluyor,yeni buJduğumu zanne-
dryorum, ama çizmişim ben bu-
nu."
Heyecanını hiç yjtirmiyor
Yıllar önce Ankara Adliye-
si'nde fotokopi memurluğu sıra-
sında 'kağıtboiluğuyla' başlayan
çizimler, süreklı başanlarla belli
bir noktaya getiriyor Selçuk De-
mirel'i.
Bu. 'çok zornoktada' asla doy-
gunluk hissi yok. Hep 'ne diye-
cekler' duygusuyla heyecanını
asla yitirmiyor. "Ben hâlâ kanık-
sanmadım, hâlâ şaşınyorum. De-
senim çıktığı zaman derginin ba-
na gelmesini beklemeden, hemen
koşar sarın alınm. Bu duyguyu
hep yaşıyonım, heyecanunı kay-
betmedim. Bazı yönetmenler,
'Ben hiç kendi fılmime bakmam
sonra' diyorlar. Yalan. O kadar
meşgulüz kL. Ben hep kendimte
meşgul olma>ı yaşryorum.
Kendi tarihimi izfiyorum
Çünkü başka türlü, 24 saat me-
sai vermezsen mümkün değil. Pa-
zar günleri resim vapılma/ \a da
roman yazılmaz diye bir şey yok.
Benim de ha> atım bu, başka bir
şey yapamıyonım, yapmak da is-
temedim.
Aynı anda roman yazayım, ak-
şamlan da bilmem
nerede şarkı söyleye-
yim, pazar günleri
de arkadaşlanmla
rock yapalim, hiç
yapmadun. Bir tek
şey yapayım ben.
Yürürken salaz çiğ-
neyemiyorum.
Çünkü kendi tari-
himi de böyle izliyo-
rum. Kendimi ania-
ma>a çalışıyorum.
Ben de gezdim ser-
givL' Ben ne yapıyo-
rum'u anlamaya ça-
lışıyorum.
Bütün bunlarla bir de hayatınıa
anlam vermeye çalışıyorum. Bir
anlam verirsem hayatuna, o za-
man direnebihrim bir şeylere kar-
ŞL Karşı çıkabüirim, bir şeyler
söyleyebilirim. O anlamı bularna-
mışsam nasıl kanlabUirim bu ha-
yata. nasıl rutunabilirim? Zaten
kendimi çok kınlgan hissediyo-
nım, o zaman benim giyinmem,
nrhlanmam lazım, o zaman bü-
tün bunlar ruhumu koruyor be-
nim.''
Miles Davis dinleyen
mehter takunı gibi
Bu sergide yer alan bir çizimın-
de, Magritte'ın çok ünlü tablo-
suyla gene onun bir
oyunuyla başka bir
resim çıkartarak,
Magritteileflörtet-
miş'. Etkilenmeler
görsel alışverişle
oluşuyor, Selçuk
Demirel de etkıli-
yor. Nasıl mı? "Ja-
guar'ıyla" değil el-
bette. Etkin işleriy-
le, aynca bu türün
ilklennden olarak:
"Bundan sonra in-
sanlar böyle çtzecek-
tir. Çünkü artık edi-
toryal karikatür ye-
rini koruyacaknr, a-
ma mizah dergisi di-
ye bir şey kalmaya-
caktır yeryüzünde.
Buradakiler de hâlâ
çıkıyor mu bflmivo-
rum, ama yeryüzün-
de mizah dergisi di-
ye yok aynca.
kıhkdeğtşti artık,
çizgiyleyapılan iş za-
ten ortalıkta. Bence
19. yüzyıldan kalma bir modeii
geliştirdik 20. yüzyılda. Ben de
kendimi daha başka bir boyutun
başı gibi göriiyorum. Bizden son-
ra basındaki çizgüer bu şekikk ol-
may^a başladL Şimdi Türidye'de
baskı teknolojisiyle birlikte renk-
li çizmeye başlandı herhalde. Bir
de Amerikan Ulüstrasyonu var,
çok daha dominant etkiliyor her-
kesi. Ama yaptığun işlerin Blüst-
rasyonla ügisi yok."
Renk, çok yaşamsal boyut
katıyor yaptıklanna. görselleşti-
riyor. Ama o, 'deli gibi' çini mü-
rekkebiyle kâğıt üzerinde hertür-
lü siyah-beyaz deseni seviyor.
Renk ise, desene 'mistik bir bo-
yut' veriyor.
Siyah-beyaz kitap resimleme-
sini istediklerinde, yapamıyor, yi-
ne renkli çahşıyor, bir şey eksik
olmasın diye. Siyah-beyaz basıl-
sa da mutlaka masadan renkli çı-
kıyor yaptıklan.
'Kendi halleri'ni çiziyor Sel-
çuk Demirel. Yıllar geçtikçe bu
haller farklılaşmıyor, bellı çizgi-
yi koruyor. Çok fazla zikzaklar,
gelgıtler yok. Hep doğru bir ufuk
çizgisinde, biraz geri dönerek, bi-
raz ileri gıderek, "Miles Davis
dinleyen mehter takunı'' gibi.
"Hep şunu merak ediyorum,
yirmi yıl verdim, bir yirmi yıl da-
ha veririm. 'Ne olacak bunun so-
nunda'yı merak ediyorum. Bunu
merak cttiğim için de bu heyeca-
nıkoruyorum.
O zaman değer. Şuna inamyo-
rum, lork kere deli desen birisine,
deli oluyor adam sonunda. Yani
bir kırk kere demek emeği \ar ya.
Bence o değer, ne iş olursa olsun.
Beş yıl duvara olarak çanşsan, ar-
tık güzel duvar örmeye başladı-
ğuıda kendin de yorum katmaya
başlarsın. Bence bu. bütün hayat
için geçerlL Bu hayatın içerisiıîde
belli pozisyon aldım. İşim başka
bir iş de olabilirdi. Birtakım işler
için geçerli olmayabilir, genelde
felsefi olarak söyiüyorum, bir ta-
vır ahyorsun hayatta. Emeği kü-
çümsemiyorum, ama emeği de
çok abartmıyorum. Böyle başka
bir ince bir şey var.
Onu yakalayamryorsan bu işin
zanaatkân oluyorsun. bir şey ka-
tabiliyorsan kendindcn. beiki sa-
natkân oluyorsun. Bu ikisi o ka-
dar yan yana dunıyor kL o fark
katılunla ilgili. İşte bütün hayaü-
mız boyunca başkalannın işini
yaptığımız için de herkes mutsuz,
kendi katılım paylan azaldığuı-
dan."
Selçuk Demirel'in Milli Re-
asürans Sanat Galerisi'ndeki ser-
gisi 29 nisana dek sürecek. Daha
sonra Alanya Kızılkule'de (2-20
hazıran) ve Ankara Galeri Nev'de
(29 eylül-19 ekim) yinelenecek.
Sergiye yönelik bir Selçuk De-
mirel kitabı da yayımlandı. Ayn-
ca değişik dönemlerde 15'eya-
kın dergide de desenleri yer alan
Demirel'in son albümü ise bu-
günlerde Türkiye ve Fransa'da eş-
zamanlı olarak yayımlanacak.
1974-1995 döneminin kap-
samlı birözetini sunan 'GrafTic-
hes' başlıklı kıtapta, sanatçının
kolajlan, afiş, kitap ve dergi ka-
paklan ile daha önce yayımlan-
mış kendi kitaplanndan örnekler
yeralıyor.
Tunk musikisinin geleceği ve
evrensel boyutu tartışmaya açılıyor Gelecek çokseslüiktedirKûltür Seryisi- Emin Ongan Osküdar
Musiki Cemiyeti'nin önceki gün Pera
Palas'ta düzenlediği "Türk Musikisinin
Geleceği ve Evrensel Boyuru"konulu pa-
nelde, Türk musikisinin çokseshliği ve
bestecilere düşen görevlere değinilirken,
en çok üzerinde durulan konu her za-
manki gibi telif haklan oldu.
Orhan Nasuhioğlu'nun yönettiği; Ti-
mur Selçuk,YıkhnmGürses, DoçDr.Ca-
hit Atasoy, Üsküdar Musiki Cemiyeti
fkinci Başkanı Alaeddin Pakyüz ve Dur-
sun GüJeryüz'ün konuşmacı olarak ka-
Oİdığı panelde açılış konuşmasını yap-
mal üzere eski Kültür Bakanı Fikri Sağ-
br da hazır bulundu.
Devletin kültür alanında buyurucu ve
yönlendirici değil, özendirici ve destek-
leyici olması gerektiğini vurgulayan
Saglar, klasikleşmiş müzik tür ve yapıt-
lannın aynen korunması ve gelecek ku-
şaklara aktanlması için devletin müzik
cemyetleriyle sistemli bir işbirliğine git-
mesınin önemine değindı.
Cretenin her türlü haklannın güvence
altına ahnmasının 'korsan ülke' imajıran
silinmesi açısmdan gereklihğini dile ge-
tiren Fikri Sağlar, 1992'den bu yana yo-
ğun çabalar gösterdikleri yasa tasansının
bugünlerde meclisten geçmesini büyük
bir heyecanla bekJediklerini söyledi.
Timur Selçuk, özellikle etkileşim üze-
rinde durdu. Dünyanın artık bir 'köy' ol-
duğunu belirten Selçuk, Türkiye'deki
müzik meselelerine de mikro değil mak-
ro bakılması gerektiğini vurguladı:
"Ben iki görevim oMuğuna inanıyo-
rum: Birincisi, gelişmekte oian halkımı-
za çoksesli müziği sevdirmek adına anla-
şıhr besteler yapmak, ikincisi de artık ben
bir dünya >-atandaşıyım. Türkiye'yieken-
dimi sınırlavamam. Bestelerim her yer-
dedinlenmelivedenmeliki 'Buadamne-
reli? Bunun temelınde bir hoşluk var".
Tımur Selçuk'un sözlerinin kendisini
sinirlendirdiğini belirten LT.Ü.Devlet
Konservatuvan öğretım Üyesi Cahit
Atasoy, "Türk musikisinin varhğını ka-
tıksız kabul etmek ve Batı müziğini onun
emrine vermek lazım" diye başladı söz-
• Sanatın değişmesi ve
gelişmesi gerekir. Pop
müzik yapan gençler
bize bir uyanda
bulunuyor. Onların
rağbet görmesi bizim
makamlanmızı
kullanmalanndan ileri
geliyor.
lerine:
"Bizim musikimizm temeti asırlar ön-
cesine dayanmaktadır. Ve gittiği y eıierde
özeüiklerini kaybetmemiş, hep Türk mu-
sikisi olarak kalmışör. Bugüne kadar ge-
len eserier tekseslidir. Biz o kadar güzel
melodiler bulmuşuz kL desteklemeye ge-
rek duy mamışu".
Ancak sanatın değişmesi ve gelişme-
si gerektiğini, geçmişle sınırlı kalmama-
yacağını sözlerine ekleyen Atasoy, pop
müzik yapan gençlerin onlara bir uyan-
da bulunduklannı düşünüyordu:
"Onlann rağbet görmesi bizim ma-
kamlanmızı kullanmalanndan ileri geli-
yor. Musikimizin geleceği çokseshiikte-
dir. Bunu yapmak da bestecilere düşer.
Bizim bestekârlannuz, Timur Selçukda-
hiL Türk musikisi melodilerini kullanıp
üstü kaval aln şişhane şeyler yapıyorlar.
Bilgili bestekâıiar yetişrİrmeİiyiz. Yapı-
lan müziği önce benim milletim beğensüı.
SonraAvnıpahdabeğenecekse beğensin.
Ama k-racılan çalacaksa bunu piyanoy-
la yapmasm''.
MESAM Başkanı Yıldınm Gürses,
Türk musikisinin yıllardır horlandığın-
dan. Türk musikisi konservatuvannın
çok geç kuruldufundan yakındı. Evren-
selin gelenekselden doğacağını belirten
Gürses, çocuklara küçük yaşta Türk mu-
sikisi öğretmek gerektiğini, aksi halde
geç kahnacağını söyledi,
Gürses, Türk musıkisini iyi icra eden
tüm sanatçılann TRT'nin tasarrufu altın-
da ohnasının da büyük bir hata olduğu-
nu vurguladı: "Adnan Şenses beline ce-
ket bağlayıp oynarken, Kibariye en iğ-
renç bir biçimde haykınrken ben niye
başka televizyonlarda eseıierûni seslen-
diremeyeyim? TRT lütfen bizi serbest bı-
raksın, biz de diğer televizyonlarda sesi-
mizi duyuralım''.
Gürses, telif haklannın Türkiye'nin
yüzkarası olduğunu, her gittıği ülkede
bu yüzden kepaze olduğunu da sözleri-
ne ekledi.
Sürekli Türk musikisi yayını yapan
Veys FM sorumlusu Dursun Güleryüz,
izleyicilerden en çok soru yöneltilen ko-
nuşmacıydı. Özellikle sürekli aynı şarkı-
lann çalınıyor olması gündemegetirildi:
"Biz yasalara ve sanatçı haklanna son
derece saygılıyız. TRT sanatçılaruun ses-
lendirdikleri eserieri özel radyolann çal-
ma hakkı yok. Biz ancak bandrol almış
eseriere yer verebiliyonız. Yasal düzen-
lemelerden sonra yeni çahşmalara da y-
er vereceğiz*'.
PENALTI
MEMET BAYDUR
Sinema, Tütün vesaine...
Sinemanın yüzüncü yılını kutlarken, bu yılın oskar-
lan dağıtıldı geçenlerde. Bir kere daha, geleneksel
olarak neredeyse, utanç verici, sinemayı gerçekten
seven insanlan deli edebilecek zevksizliklerle süslü
sonuçlara vanldı Amerikan Sinema Akademisi üye-
leri tarafından.
En iyi film dalında odüie aday bir avuç filmin ara-
sında, çağımızın en büyük sinema ustalanndan biri
olan Kristof Kieslovski'nin Kırmızı adlı filmi de var-
dı. En iyi fılm oskan, yeteneksizliğini hiç değilse sa-
natsal açıdan defalarca kanıtlamış olan Robert Ze-
meckis'in Forrest Gump adlı kötü filmine verildi.
Bonlüğün, zekâyoksulu olmanın, ahmaklığın yücel-
tildiği; beiki Amerika'da, günümüzde egemen olan
Yeni Sağ'ın ideolojik çerçevesinin tam ortasında
yer alan, sıkıcı. yorucu bir film. En iyi yönetmen ödü-
lü de Sayın Zemeckis'e verildi. Akademi'nin Kies-
lovski ile filan uğraşacak hali yoktu. Allah'ın Polon-
yalısının Los Angeles'ta işi yoktu. Zaten sinemanın
yüzüncü doğum yılında sinemayı bıraktığını ve bun-
dan böyle film yapmayacağını açıklamıştı Kieslovs-
ki. Ne yapacaksın peki diye soranlara şu yanıtı veri-
yordu: "Polonya 'da ormanın içinde birkulübem var.
Orada otunıp müzik dinleyerek sıgara içeceğım." Bu
sigara içeceğim sözü de Amerikalılan kızdırmış ola-
bilir. Sigara içmek ağır suçlann arasında Amerika
Birleşik Devletleri'nde. Geçenlerde VVashington'un
en eski, en güzel tiyatrolanndan birinde Noel Co-
ward'ın Özel HayatJar adlı nefis komedisini seyret-
tim. Çok usta Ingiliz oyuncular oynuyorlardı. Co-
vvard'ın, yanılmıyorsam 1930'lu yıllarda yazdığı oyun-
da iki başrol oyuncusu, ikide bir gümüş tabakalar-
dan çıkarttıklan sigaralan altın çakmaklanyla yakıp
tüttürüyorlardı.
VVashington seyircisi oyunun konusunu filan unut-
tu. Büyük bir skandal ile karşı karşıya olduğunu dü-
şündü. Sahnede sigara içen insanlar vardı!
Dekorundan kostümüne, ışığından müziğine,
oyuncusundan yönermenine kadar her milimetre ka-
rede olağanüstü yeteneklerin sergitendiği bu oyun
hakkında ertesi gün VVashington Post'ta çıkan eleş-
tin yazısı, bıldinız, oyunda utanmadan içilen sigara-
lar üstüneydı. Eleştırmen hızını alamamış, gidip baş-
rol oyuncusuna bu rezil suçu nasıl işlediğini sormuş
ciddi ciddi. Içime çekmiyorum diyor adam! Ne yap-
sın? Başkan Clinton da aylarca önce televizyonda,
gençliğinde esrar içtiğini, ama içine çekmediğini söy-
lemişti ya! Içinize çekmezseniz, oluyor!
Bense, bütün bunlar olup biterken rahmetli llha-
mi Soysal'ı düşündüm sevgiyle, llhami ağabey bü-
yük bir sıgara tiryakisıydı. Doktoru sigarayı hemen
bırakmasını, çok kötü bir alışkanlık olduğunu filan
söylemiş. Içmeye devam ederse kalpten öleceğini
de bildirmış. ilhamı ağabey o güzelim Sigaraya Da-
ir yazısını yazdı, yayımladı bir gazetede. Tütünü sa-
vunuyordu bir güzel. Sigarasız edemeyen benim gi-
bi birisi için bir küçük başeserdir o yazı. Sonundall-
hami ağabey haklı çıktı. Trajik bir biçimde. Sigara iç-
meye devam ettı. Bir generalin kiralık katillerinin kö-
teğinden kurtulmuş bir insan, Yeni Harman'dan,
Samsun'dan mı korkacaktı? Sigaradan değil, trafik
kazasından grtti llhami Soysal.
Amenka'da da birçok insan ölüyor trafik kazasın-
dan. Çoğu genç insanlar. Ama otomobilinizi gereğin-
den hızlı sürmenize pek kanşmıyorlar da, bir sigara
yakarsanız yandınız. Ben otomobil ehliyeti olmayan
(başka ehliyetleri şimdilik katmayalım ışin içine!)
mağrur bir insan olarak sigaramı tüttürmeye devam
ediyorum elbette. Barbann biri diyen bakışlara pek
aldırmadan. Çok kafamı kızdınrlarsa, babam gibi,
bir de Küba sigan yakıyorum. Bireysel özgüriüğün
sözde baş tacı edildiği bu güzel ülke kadar özgürlü-
ğe saygısı olmayan az yer bulunur.
Sürekli yeşil salata yiyip maden suyu içen, sabah-
lan beş, akşamlan altı kilometre koşan (jogging), sağ-
lık durumlanna kafayı takmış, oskan alan Forrest
Gump'ın iyi film olduğuna iman etmiş ve aylardır bir
futbolcu, kansını ve âşığını öldürdü mü, öldürmedi
mı üstüne kafa yoran milyonlarca insanın yaşadığı
bir ülke. Buraya yerleşen beyazlann, ülkenin asıl
efendileri olan Kızılderilileri neden acımasızca öldür-
düklerini düşünüyorum. Sigara içtikleri için mi? Ki-
eslovski neden bırakıyor film yapmayı? Bir Polonya
ormanının ortasında bir kulübede müzik dinleyip si-
gara içmek için. Hollyvvood faşizminden kaçmak için
mi? Forrest Gump kazanıyor bütün ödülleri: Çünkü
aptal, bön, ahmak ve sigara içmiyor; koşuyor ha ba-
bam koşuyor ve kendisıne benzeyen insanlar tara-
fından şirin bulunuyor.
Ben her zamanki gibi Kieslovski'nin, llhami Soy-
sal'ın, Yavuz Gör'ün ve tütünün keyfini çıkaran Kı-
zılderililerin yanında oldum. Bir de Fidel Castro'nun
doğal olarak! Sinemanın yüzüncü yılını da böyle kut-
luyorum. Sinemayı bilenler anlayacaktır. Paul Hen-
reid'in ıki sigarayı aynı anda yakıp Bette Oavis'e ik-
ram etmesiyle.
Mimar Sııan anıbyor
• Kültür Servisi - Dünya mimarlık ve sanat tarihine
uygarlığımızın imzasını atan Mimar Sinan, 407. ölüm
yıldönümü nedenıyle, bugün saat 10.30'da
Süleymaniye'deki türbesi önünde, Mimar Sinan
Üniversitesi ve Mimarlar Odası Istanbul Büyükkent
Şubesi tarafindan düzenlenen bir törenle anılacak.
Mimariar Odası Istanbul Şubesi Başkanı Oktay Ekinci,
Prof. Dr. Haluk Sezgin (MSÜ adına), Yard. Doç. Dr.
Zeki Sönmez (MSÛ) ve Prof. Dr. Metin Sözen'in
(Kültür Bakanlığı-lstanbul Kültür 10 Yılı Program
Başkanı) yapacaklan konuşmalann ardından,
Süleymaniye Külliyesi ve çevresi gezilecek.
Çağdaş Bale Topluluğu'ndan yeni
yapıttar
• Kültür Servisi - Çağdaş Bale Topluluğu, yeni
yapıtlarla yılın ikinci dönemini açıyor. 23. yılını
kutlayan topluluğun sanat yönetmeni Cem Ertekin'in
koreografisiyle "Adımlar" (VValdtsufel), "Operadaki
Hayalet" (VVebber), "Çıplak Dağda Bir Gece"
(Mussorsgy), "Bir Yaz Günü" (Çaykovski) adlı baleler
yann saat 20.30'da Kadıköy Halk Egitim Merkezi'nde.
Destek Reasürans Sanat
Galerisi'nde 'Naffler'
• Kültür Servisi - "Naifler" başlıklı karma resim
sergisi salı günü Destek Reasürans Sanat Galerisi'nde
açılıyor. 5 mayısa dek sürecek sergide şu sanatçılann
yapıtlan yer alıyor: Fahir Aksoy, Doğan Akça, Mehmet
Arpacık, Meral Atsan, Emin Başaranbilek, Fatma
Bulut, Şeyho Bulut, Uğural Gafuroğlu, Muzaffer
Genç, Nilhan Hatipoğlu, Saha llman. Hıkmet
Karabucak, Oğuz Makal, Şükrü Olcay, A. Galip Onat,
Zeynep San, Belgin Sarol, Nihal Sıralar, Esra Sirman,
Tamer Şahinoğlu, Selçuk Toğul, Şebnem Tuncer,
Bema Türemen, lsmail Yalçın, Nur Yaycıoğlu, Sevil
Yetkin ve Bengisu Yıldınm.