Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 28 NİSAN 1995 CUMA
12 DIZIYAZI
Brezilya ekonomisi 1968 -1980 arasmda yeryüzünde
"Brezilya mucizesi" olarak sunulan bir deneme olarak
dikkatleri üstüne çekti. Ülke yüzde 10'luk bir büyüme
hızına erişmişti. Ancak mutlu günler çabuk sona erdi.
Brezilya: Batsa
batamıyor, çıksa çıkamıyor
'-\/Dhl H
• 1980'den sonra kısa süreli
iyileşme belirtileri dışında
ekonomi tam bir kaosa girdi.
1983'te Brezilya eksi 3.6'lık bir
büyüme (!) yaşadı. 1989
yılında enflasyon patladı.
Faizler çıldırdı ve düşüş sürdü.
Hiper enflasyon ülkede günlük
gerçeğe dönüştü. Parası çürüyen Brezilya,
gülünç para politikalan ile çıkış yollan aradı.
Güney Amerika'yı ayn bir
anakara olarak kabul ederse-
niz. ki etmelisinız, Brezilya
bu anakaranın yansıdır. Bre-
zilya'da her şey bizlerin, Tür-
kiye'nin, Arjantin'in, Şili'nin
kavrayamayacağı boyutlarda.
Yüzölçümü Türkiye'nin on
katı. Dünyada en fazla sınır
komşusu olan ülkeler arasın-
da Brezilya ıkinci sırada yer
alıyor. Tam on ülkeyle sınır-
daş. Katolik dünyasının en
büyûk ülkesi de Brezilya.
Nüfus da bir anakaraya yara-
şır büyüklükte: 152 mılyon
600 bin. Üstelik bu rakama
hiçbir uygarlık (?) ılişkisine,
bu arada nüfus ıstatistiklen-
ne dahil edilemeyen Amazon
yerlileri dahil değil.
Anakaralara yaraşır bü-
yüklükler Brezilya'da her
alanda geçerlı. Örneğin dış
borcu, bir değil bırkaç ülke-
ye yaraşır büyüklükte: 125
milyar 400 milyon dolar.
Enflasyonu da "ülkeser* de-
ğil "anakarasal". Yüzde
2000 dolaymda.
Brezilya son otuz y ılın yır-
misini askeri diktatörlük al-
tında geçirdi. Bu yönüyle de
özgün. 1964 - 1985 arasmda
kımileri çok kanlı, kımilerı
az kanlı (ama hep kanlı) as-
keri cuntalar birbinnı ızledi.
Bırbinnı devırerek sürüp git-
ti. 1985 'te yeniden seçime ve
demokrasiye dönüş sürecı
başladı. Ne kadar sürer?
Kimse (Brezilyalılar dahil
kimse) bılmiyor.
Sivil yönetimler 1985'ten
bu yana askeri diktatörlük al-
tmda acı çeken Brezilya halkına daha
mutlu bir yaşam sağlayamadılar. Salt
ckonomik değil, sıyasal alanda da bu
böyle. Bugün Brezilya'da yolsuzluk ile
poütikacı sözcüklen anlamdaş. Nıtekım
bız Brezilya'da iken Başkan Ferrando
Cardoso bir demeç verdi ve "Pariamen-
tonun ve parlamenterlerin birer hırsız ve
sahtekâr olduğuna üişkin sürdürülen
kampanyalan göğüslemek salt hüküme-
tin işi otamaz. Bu konuda artık pa rtamen-
terter de bir şeyler yapmalıduiar" dedi.
Cardoso'nun sözlerinı kimileri parla-
menterlere "Siz de karşı propaganda ça-
hşmalanna kaülın" çağnsı yorumladı.
Ama büyük bir kesim, "Cardoso paria-
menterlere, n'olur siz de hiç olmazsa bir
süre çalmayın dedi" değerlenmesini yeğ-
liyor.
Brezilya mucizesi
Brezilya ekonomisi 1968 - 1980 ara-
sında yeryüzünde •'Brezilya mucizesi"
olarak anılan (daha doğrusu sunulan) bir
deneme olarak dikkatleri üstüne çekti.
Ülke 1968 -1974 arasında yüzde 10'luk
bir büyüme hızına erişmişti. Bu oran
• Brezilyanın 1980'lerdeki
para birimi Cruzado idi.
Enflasyon, Cruzado'yu
çürütüp bitirince New
Cruzado'ya geçildi. O da
ömürlü olmayınca 1990'da
yeni bir para birimi
benimsendi: Cruseiro. Aynı yıl
enflasyon da yüzde 4854'e fırladı ve onun da
cenaze namazı kılındı. Şimdi para birimi Real.
1990 yılında krtlelerin desteğiyle ekonominin direksiyonuna geçen Fernando Collor, kendi adıyla anılan planı devreye sok-
tu. Özelleştirmeyi kurtuluş olarak gören Collor'un düşleri de ne yazık ki ekonomiyi düze çıkarmaya yetmedi.
1975 -1980 arasında biraz düştü ama yi-
ne de yüzde 5'lik bir düzeyi tutturabildi.
O güne dek planlı ve korumacı ekono-
mi politikalan savunanlar içm (o yıllar-
da Sovyetler BırlığTnin bir süper güç ola-
rak var olduğunu anımsayınız) Brezilya
kötü bir sürprizdi. Azgelışmişlik çembe-
rinin. plansız sanayileşmenin. taş devri
ile bılgisayar çağının birlikte yaşadığı
dev boyutlu dev sorunlu ülkede serbest
piy asa ekonomisi engelsız uygulanmaya
konmuştu. Milton Friedman o yıllarda
Brezilya içm şöyle yazacaktı:
" Brezilya bizim görüşlerimizin bir pi-
krt uygulamasıdır ve görüşlerimizin doğ-
nıhığunun tartışümaz kanıtjdır"
GeTçekten de yabancı sermayeye kapı-
lar ardına kadar açılmış; kâr ve kaynak
transferinm önündeki tüm bürokratik en-
geller kaldınlmış; gümrük duvarlan ola-
bildığince aşağıya çekılmiştı ve ülke yüz-
de 10'luk bir büyüme yaşıyordu.
Mutlu günler çabuk sona erdi. Brezil-
ya mucizesine övgüleT düzen uluslarara-
sı finans merkezleri, çokuluslu tekeller
.şimdi hızla çöküşe giden bir ekonomiden
alacaklannı kurtarma telaşına girdiler.
1980'den sonra kısa süreli iyileşme be-
lırtılen dışında ekonomi tam bir kaosa
girdı. 1983'te Brezilya, eksi 3.6'lık bir
büyüme (!) yaşadı. 1989 yılında enflas-
yon patladı. Faizler çıldırdı ve düşüş sür-
dü. Hiper enflasyon, ülkede günlük ger-
çeğe dönüştü.
Collor planı
1990 yılında ekonominin direksiyonu-
na geçen Fernando Collor, kendi adıyla
anılan bir planı uygulamaya soktu. Pİan
bızler için de pek aşına: Ekonomik Ön-
Lemler Paketi ve Tasamıf Önlemleri.
Ozelleştirme, Brezilya'da da tek kurtan-
cı çözüm olarak sunuldu. Bütün Güney
Amerika'nın en iddialı özelleştirme he-
defı de Collor Planı içinde yer aldı. Çok
iddialı özelleştirme planı yüzünden Bre-
zilya bir kez daha "örnek ülke" olarak su-
nuldu. Meksika ve Şıli uygulamalanndan
da iyi olduğu söylendi. Oysa dağ bir kez
daha fare doğurdu. Ilk ağızda özelleşti-
rilmesi öngörülen 27 büyük işletmeden
bugüne dek sadece 21 'i özelleştirilebil-
di. Geri kalanlara sıra bile gelmedi. Kos-
koca ülke 4.5 milyar dolarlık bir özelleş-
tirme geliriyle yetinmek zorunda kaldı.
• Enflasyonun Brezilya'daki
seyir defteri de pek ilginç.
1993'ün ikinci yarısından1
994'ün '
lk
yansınakadar
geçen 12 ay boyunca
enflasyon oranı yüzde 4526
oldu. 1994'ün tümü içinde ise
enflasyon 'düştü': Yüzde
1141. Çünkü 1994'ün ikinci yarısında sadece
yüzde 21 'lik bir enflasyon gerçekleşmişti.
nı yüzde 4526 oldu. 1994'ün
tümü içmde ise enflasyon
düştü: Yüzde 1141. Çünkü
1994'ün ikinci yansında sa-
dece yüzde 21 'lik bir enflas-
yon gerçekleşmişti.
Bugün Brezilya'da ayda
yüzde 3'lükbir enflasyondan
söz edılıyor. Ama ülke eko-
nomisinde her şey pamuk ip-
liğıne bağlı.
Brezilya'da serbest seçim-
lerle sivil hükümetlerin işba-
şına gelmesinin sadece 9 yıl-
lık kısa bir geçmişi var. Bu
dokuz yıl içinde tam sekiz
ekonomik isrikrar programı
kabul edıldi, hiçbir sonuç el-
de edilemedi ve çöpe atıldı.
Şimdi 1994'teişbaşınagelen
Başkan Cardoso'nun ekono-
mik önlemler paketi uygula-
nıyor. Bu sekizinci paket.
Esas olarak para politikalan
ile ekonomiyi düze çıkarma-
ya yönelik. Bir de tasamıf
tedbırleri ile. Önce "Bir Re-
al = Bir Dolar" formülü uy-
gulamaya sokuldu. Ardından
Real'e değer kazandınldı ve
083 Real = Bir Dolar" den-
di. Cardoso'nun ilk sekiz ayı
başanlı geçti. Ama bu başa-
nnm gelip geçiciliği bugün-
lerde bir kez daha kanıtlandı.
Meksika'da patlayan ekono-
mik bunalımın etkısiyle ül-
keden çok güçlü ve hızlı bir
dolar kaçışt başladı. Ardın-
dan yapay yöntemler ve
Merkez Bankası manevrala-
n ile şişirilmiş bir güçiülük
kazanan Real yüzünden ıtha-
lat patladı ve ihracat hzlı bir
düşüşe geçtı. Odemeler den-
gesi bir kez daha altüsttü.
Şu anda Brezilya ekono-
Bu ise ne ekonominin ne de özellestinne-
den vurgun bekleyen politıkacı - ışada-
mı çetelennın dişlerinin kovuğuna bile
yetmedi.
Parası çürüyen Brezilya. ekonomiyi
pekıştirerek çare bulmak yerine gülünç
para politikalan ile umutsuzca çıkış yol-
lan aradı. Brezilya parasının kısa öykü-
sü bizce pek anlamlı.
Brezilyanın 1980'lerdeki para birimi
Cruzado ıdı. Enflasyon Cruzado'yu çü-
rütüp bitinnce New Cruzado'ya geçildi
O da ömürlü olmayınca 1990'da yenı bir
para bınmı benimsendi: Cruseiro. Aynı
yıl enflasyon da yüzde 4854'e (doğru
okudunuz: Yüzde dört bin sekiz yüz elli
dört) fırladı ve Cruseiro'nun da cenaze
namazı kılındı. Brezilya'nm şimdiki pa-
ra birimi Real. "Bu para birimi ne kadar
dayanacak" sorusu üstüne Rıo batakha-
nelennde müşterek bahis düzenlendıği
geçen aylarda Brezilya'nm ciddı bir ga-
zetesınin ciddı haberlen arasmda yer al-
dı.
Enflasyonun, Brezilya'daki son 24 ay-
lık seyir defteri de pek ilginç. 1993'ün
ikinci yansmdan 1994'ün ilk yansına ka-
dar geçen 12 ay boyunca enflasyon ora-
misi her yerinden tehlike sinyalleri veri-
yor. Kışi başına düşen ulusal gelir de
1994 verilerine göre 2679 dolara düştü.
Böylece bu dev kaynaklara ve oldukça
gelişkin bir sanayi leşmeye sahip, dünya-
da ekonomik büyüklük itibanyla 10'un-
cu sırada yer alan bu büyük ülke, yoksul-
luk sıralamasmda olanakian oldukça kıt
olan Şili'nin de gerisine düştü. Şimdi
özellikle Rıo De Janero ve Sao Paola yö-
resinde yoksulluğun en alt sınınnda ya-
şayanlarla petrol şeyhlerini kıskandıra-
cak bir (vurgundan kaynaklanan) refa-
hın içinde yüzenler kucak kucağa yaşı-
yorlar. Bir zamanlar gelişmekte olan ül-
kelere (Bu arada Türkıye'ye) örnek gös-
terilen Brezilya'nm durumu tam başlık-
taki gibi: Batacak batamıyor, çıkacakçı-
kamıyor!._
Bu bağlamda Türkiye'nin Brezil-
ya'dan alacağı gerçekten çok değerli
dersler var. Ozelleştirmeden, para ma-
nevralanyla yetinerek üretimi arttırmak-
sızm ekonomıyı düze çıkarma umutlan-
na kadar çok, ama çok değerli dersler..
Yarın: Eyvah,
globalleştiriliyoruzl..
ANKARAANKA
MÜŞERREF HEKİMOĞLU
Yüzüm Kızarıyor
Hüseyin Sermet'i dinliyoruz Bilkent konser sa-
lonunda. Çaykovski'nin konçertosunu çalıyor. Yıl-
dızlann güzel parladığı bir gece. Her zaman yazı-
yorum, karanlığı sanatçılaria aşıyoruz ancak. Bal-
konda izliyorum konseri, yanımda Ersin Onay otu-
ruyor, güzel bir üretkenliğin sevinciyle parlıyor göz-
leri. Müzikseverlerteşekkür edıyor ona, festival ne-
deniyle önernli çalgıcılar, yöneticiler geliyor Anka-
ra'ya. BASSO'yu beğeniyorlar, o konserde orkest-
rayı yöneten Rickenbacher de övgüyte söz ediyor.
Rastgele bir şef değil, ödüller alan ünlü bir yöneti-
ci Rickenbacher.
Hüseyin Sermet de müzik dünyasının önemli der-
gilerini yıldızlarta partatan bir sanatçımız. CD'lerini
dört yıldızla değerlendiriyor müzik eteştirmenleri, üç
ödül birden aldı geçen şubat. Japonya'da bir dizi
konserden sonra geldi Ankara'ya. Bilkent tepeteri
güzel çınlıyor doğrusu. Festivale katılan sanatçıla-
nn iyi bir düzeyi var. Ersin Onay en iyiyi getirmeye
çaba gösteriyor, "akademiksonımluluk" diye özet-
liyor bu çabayı.
Konserden sonra gençler geldi yanıma, güzel
kızlar, delikanlılar, biri de Pembe Köşk'ün üçüncü
kuşagından, "Dinlerken sizi düşûnüyoıvz, kimbilir
ne güzel şeyler yazacaksınız" dediler. Konser ve
sergilerle ilgilı yazılanmı sevdiklerini söylediler. Ben
de onlan seviyorum. El ele oturuyor, ellerini ne gü-
zel, ne içten coşkuyla çırpıyorlar sonra! Ne güze)
yorumlar yapıyor, ne güzel gülümsüyorlar dünya-
ya.
•*• ;
Yıllarca önce Ferhunde Erkin'den dinledim Hü-;
seyin Sermet'i. Bir konseri izleyen gece yemegin--
de. Hocayla öğrencisinin kucaklaşmasını seyrettjm.
Konservatuvara giriş sınavına büyükannesiyle ge-
liyor küçük Hüseyin. Piyano bölümünün ögretim
üyesi ilk anda görüyor panltısını. Torununuz çok-
yetenekli, diyor büyükanneye. Evet, o nedenle si-|
ze getirdik, yanrtını alıyor, küçük Hüseyin'e el ko-:
yuyor birden. Bir süre sonra Paris, uzun yıllar mü-'
zik ögrenimı, yanşmalar, ödüller, CD'ler, yıldızlar,
bizi onurlandıran bir sanatçımız gerçekten. Ancak
Hüseyin Sermet'i yeteri kadartanımıyoruz sanınm.
Sözüm müzikseverlere değil! Yıllardır çözüm bek~
leyen birsorunaeğilmeyenlere. Tanrtımdansözedi-.
yoruz ama, ülkemizi en iyi biçimde tanrtan sanat-
çılarayeterti ilgiyi, desteği gösteremiyoruz. Çokses-i
li müzik sevgisinin gelişmesi, yaygınlaşması için ne".
yapıyoruz? Hüseyin Sermet'i ya da öteki sanatçı-
lanmızı kaç kişi tanıyor, kaç çocuk dinliyor? 23 Ni-
san'daTV'de izlediğim bir program hayli düşündür-
dü benı. Tüm kanallarda yayımlanan programların
mini bir kopyası. Küçük bir kız allanmış, pullanmış,
etinde mikrofon bandıra bandıra şarkısını söylüyor,,
bir dizesinı, bir sözcüğünü şaşırmadan. O küçük kj-;
za ne denebilir, günleri, geceleri o tür şarkılar söy-;
leyerek geçıyor! Beyni, yüreği o şarkılarla yıkanıyori;
Çoksesli müzıği dinlemesi, sevmesi için bir çaba'
var mı TV kanallannda? Olsaydı şarkı söylemez,;
konser yönetır, sonat çalardı belki. Halkımız bun-'
dan hoşlanıyor denıyor ama, daha iyiyi, daha gü-j
zeli verdiler, çoksesliyi dinlettiler de halkımız yanrt'
vermedi mi? Konser salonlannı dolduran, sanatçı-î
lan sevgiyle alkışlayan gençlen nasıl yorumlayaca-1
ğız o zaman? O sevgiyi, coşkuyu dinleyerek duyu-1
yorlar değil mi? i
O gece yanıma gelip "kimbilirne güzel şeyler ya-!
zacaksınız" diyen gençlerden özür diliyorum şim-!
di. Hüseyin Sermet'in konserinden değil, pasapor-l
tundan söz edeceğim bugün. Sanatçımız Paris'teî
yaşıyor uzun yıllardır. Paris'ten başlayarak müzik{
dünyasının vazgeçilmez bir kişisi, konserier veriyor, ]
CD'ler dolduruyor, kentler, ülkeler arasında yoğun
trafıği var. Ancak bir turist pasaportu var elinde,
"geçiminiyurtdışında sağlıyor" yazısıyla hatta bir,
işçi pasaportu denebilir. Bir konsere çağnldığı za-;
man vıze almak zorunda, vıze gecikirse konsere ye-'
tişemiyor, ya da vize süresi geçerse yeni sorunlar-
la karşılaşıyor. Bir sürü işlem ve aynnüyta uğraşı-
yor. Çoktan bir Fransız pasaportu alabilir, çifte pa-
saportlu olabilir, bu yoğun trafıği rahatça yaşaya-
bilir ama Fransız uyruğu olmak istemiyor Hüseyin
Sermet. Türk vatandaşı kalmak, konser yolculuk-
larını Türk pasaportuyla yapmak istiyor.
Sanatçılanmız en iyi elçilerimiz, diyenlere soru-
yorum şimdi. Hüseyin Sermet'e yeşıl bir pasaport
veremez misiniz? Vaktiyte de yazdım ama havaya'
yazmışım anlaşılan. Okuyanlar da oldu ama, bel-
lekleri çabuk karanyor belki de. Hüseyin Sermet'in
pasaportu değişmedi hâlâ. Kimlere bir anda yeşil
pasaport veriliyor, onur salonlannda kimler ağıria-
nıyor, ama dünyanın ünlü müzik merkezlerincle kon-
serier veren, ödüllenen, yıldız yağmuruna tutulan,
ülkemizi onurlandıran Hüseyin Sermet'in yeşil pa-
saportu yok hâlâ.
Yazarken yüzüm kızanyor doğrusu. llgisizlik mi,
beceriksizlik mi karar veremiyorum.
Serbest pazar, kalkınmanın güvencesi değil
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8
19. yy'da sanayileşmede adından söz ettiren Al-
manya, Fransa, ABD ve Japonya gibi yeni sanayi
uluslannın ortaya çıkması. yine devletin yeni yeni
gelişmekte olan ulusal sanayiye sağladığı kararlı
destek sonucunda olmuştur. Bu da İngiltere'nin te-
kelci amaçlarla Workshop of the World (Dünyanın
işmerkezi olma) konumunu sürdürmesine karşı ge-
len Alman iktisatçısı Friedrich List'in önerdiğı re-
çetelerle gerçekleştırilebilmiştır. Bunu yanı sıra
Chomsky'nin kıtabında, 19'yy'ın ikinci yansında
geliştirilen Monroe doktrininin. Orta ve Güney
Amerika'dakı yerli sanayinin geliştirilmesi amacıy-
la yapılan bütün girişimleri, yeni sömürge yöntem-
leriyle sonuçsuz bırakmaktan başka bir ışe yarama-
dığı açık bir şekilde gözler önüne seriliyor.
Bu doktrin güdümünde, ABD'lı yatınmcılann
Batı yanmkürenin sanayisi içindeki sanayi serma-
yeleri, Latin Amenka'nın büyük bir kesiminı kap-
sayan ülkelerin refah düzeyinden payina düşeni ala-
maması pahasına, dokunulmaz bir tekelci boyut ka-
zandılar. Üstelik, hem ABD'lı hem de sanayılen
gelişmiş Avrupalı yönetimler, kendi ulusal sanayi-
lerini korumak amacıyla yalnız sanayi ürünleriyle
sınırlı kalmayan, tanm ve balıkçılık gibi alanlan da
içıne alan, sıkı sıkıya uyguladıklan bırdızi koruyu-
cu önlem almışlardır.
IiberaKzm ve özgüriük sonınu
Özellikle Hindıstan konusunda yoğunlaşan ben-
zeri bir sav, yine 1993 yılında yayımlananRajni Kot-
hari'nin Growing Amnesia: An Essay on Poverty
and the Human Conssciousness adlı eserinde yer al-
maktadır. Söz konusu eserde:
• Liberal ekonominin daha özgür bir politik ortam yaratacağı, bireysel ve kitlesel
özgürlükler getireceği savmın akla yatai" hiçbir dayanağı yoktur. Önerilen yeni
ekonomik dönüşümde, devletin yalnız gelişimi özendirici anlamdaki önemi
azalmakla kalmayacak. aynı zamanda haksızhklann üzerine gitmedeki ve geri
bırakılmış, sefalet içinde yaşayan yoksul kesimlerin istemlerine duyarlı olmaktaki
önemi de azalacaktır.
"Belki de bu yeni ekonomik düşünüşün doğura-
bfleceği en kötü sonuç, gerek dünya ölceğinde, gerek-
se ulusal ölçekte de\let mckaniznıasının dibini döv-
mesidir" denilmektedir. Liberal ekonominin daha
özgür bir politik ortam yaratacağı, bireysel ve kit-
lesel özgürlükler getireceği savmın akla yatar hiç-
bir dayanağı yoktur.
-Devletin \alnız gelişimi özendirici anlamdaki
önemi azalmakla kalmayacak, aynı zamanda bir
araç olarak belirli toplunı kesimlerinin haklı kırgın-
hklannı gidermedeki haksızhklann üzerine gitme-
deki ve geri bırakılmış, sefalet içinde vaşayan yoksul
kesimlerin istemlerine duyarlı olmaktaki önemi de
azalacaktır."
UzakdoğıTnun 'küçük kaplaıdan'
20. yyda Asyanın "küçük kaplanlan" Güney
Kore ve Tayvan'ın yeni sanayi uluslan olarak kapi-
talıst temelde boy göstermeleri, özünde Japonya sa-
yesinde gerçekleşen bir yükselıştir. Japonya tek sö-
mürgeci güç olarak bu iki sömürgenin yanı sıra
30'lu yıllarda Çin'i yenerek işgal ettiği Mançur-
ya'nın sanayıini de geliştirmıştir.
Aynca, Doğu Asyalı bu kaplanlar, Çm örneğin-
de olduğu gibi şu ana kadar ulusal ekonominin ge-
lişmesinde lokomotif rolü üstlenen devletin etkisi-
nin kınlmasına göz yummamışlardır. Chalmers
Johnson'un Miti and de Japanese Miracle (1982)
adlı eserinde bu ülkenin gerçekleştirdiğı "mucize"yi
"thede\ek)pmental state"e borçlu olduğu yönünde-
ki ifadeleri son dönemde dünya ekonomisini köklü
bir değişime zorlayan Japonya ve Çin kadar yavru
kaplanlar için de geçerlıdir
Bu nedenle, Dünya Bankası veya Uluslararası
Para Fonu'nun yamız eskı Varşova Paktı ülkelerine
değil, bütün Üçüncü Dünya ülkelerine sağlanacak
krediyi yerli sanayiini güçlendirecek hiçbir devlet
desteği ve sübvansiyonu olmadan sözde bir "serbest
piyasa ekonomisi'' uygulanması şartma bağlaması
hem çok acımasız. hem de amacına aykın bir tavır-
dır.
'Uçûncfi Dûnya'yı gûçlendirmeMyiz'
Bu bıldirgeye ımzasını koyan bızler, Üçüncü
Dünya ülkelennde ekonominin lokomotifı nitelı-
ğindeki devlet mekanizmasının çökertılmesinin, fa-
kirülkeleregenişkapsamlı "kaflandırmayardıını'*
yapılmasmı öngören resmi polıtikalarla taban taba-
na bir zıtlık ıçerdiği inancındayız. Üçüncü Dünya
ülkelennın de giderek fakırleşmesine yol açacak bu
strateji, süreç içinde bizler de dahil bütün dünyayı
içine çekecek bir fakirleşmeye neden olacaktır. İş-
te bu noktada çok önemli bir sonıyla karşı karşıya
gelryoruz:
Böylesi bir amaç, Üçüncü Dünya'da yönetimi
elinde bulunduran iktıdarlann ekonomik güçlenni
konımalanna, uygulamada toplumun geniş katman-
lannın eşitlik, temel haklar ve özgürlüklerini çoğu
zaman hiçe sayan veya bunu askeri yönetimle bas-
tırmaya çalışan iktidarlann ayakta kalmasına hızmet
etmez mi?
Rajni Kothari de tndira Gandhi'nin hükümet et-
tiği dönemi hatırlatarak şöyle bir uyanda bulun-
mustu: "Dönemimizin 'liberalleşme' ve 'pazar' ide-
otojilerine yem olmak istemiyorsak, dev leti, deneti-
mi altmda tutan egemen güçlerin varhğını da göz
önüne alarak, devletin etkinük alanının sınırtannı
çizmemiz gerekjyor."
Kanımızca devlet mekanizmasının bu haliyle bi-
le ayakta tutulması, uzun bir mücadeleden sonra bu
mekanızma içinde belirli bir güç odağı haline gel-
meye çalışacak halk kitlelerine yabancı sermayenin
bo>Tinduruğu altına girmış bir mekanizmanın suna-
bıleceğmin daha üstünde bir açılım sunacaktır.
Uzun lafın kısası, bizler, toplumsul kunımlarca
yürutülecek, öncelikli amacı Üçüncü Dünya'daki
geniş halk kıtlelennı destekleme ve güçlendırme
olan. Jeretnv Seabrook'un "International Monetary
FundamantaBsm"(Ulııslararası Para Polıtikası İlke-
cılıği) diye nıtelendırdiği Dünya Bankası ve Ulus-
lararası Para Fonu'nun bugünküpolitikasınaeşitlen-
meyen bir kalkınma politikasının savunuculuğunu
yapmak ıstiyoruz.
SOLDAN SAĞA:
1/ İçıne çekmek,
emmek. 2/ Bir
renk... Anadolu
çoban köpeğı. 3/
Yıkanılan yer...
Bir hayvan. 4/
Mayhoş bir ye-
miş... '" 'lan
sılkeledikçe ' De-
niz gelecek elıne
pul pul" (Orhan
Veli). 5/Birdeğiş
tokuşta üste veri-
len şey... "Sadef g
su almayınca
—i nısandan gûher vırmez"
(Fuzuh). 6/ Alevı - Bektaşı
törenlenne venlen ad... Ya-
pısına gırdığı sözcüğe "üç"
anlamı katan yabancı önek
7/Az tavlı toprak... Kalsıyu-
mun sımgesı. 8/ Bir adın ya
da sözcüğün baş harfi. 9/Bil-
gisiz, kültürsüz kimse... Hay-
vanlan tımar etmek ıçın kul-
lanılan dişli araç.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Gerçekte öyle olmadığı halde öyleymiş gibi kabul edi-
len. 2/ Felsefede, bir durumdan başka bir duruma geçmeye
venlen ad... Doğru olduğu kendıliğınden apaçik göründü-
ğü için tanıtlanması gerekmeyen. 3/ Erzurum'un bır ilçesi.
4/Bilecen... lstem dışı yapılan hareket. 5/Bir ıçki... Kaygı.
6/ Manganezin sımgesı... Kasaplık hayvanlardan elde edı-
len türlüyağlanneritilmişı. 7/CemalGürsd'ın lakabı... Biz-
mut'un sımgesi... Şaşma belırten bır ünlem. 8/ Hayvanla-
nn eskiyen nallannın çıvılenni değiştirme ışlemı... Lava-
bo, banyo. 9/Alüvyon... Deniz. göl ya da ırmak kenan.