22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 NİSAN 1995 CUMA 12 DIZIYAZI Brezilya ekonomisi 1968 -1980 arasmda yeryüzünde "Brezilya mucizesi" olarak sunulan bir deneme olarak dikkatleri üstüne çekti. Ülke yüzde 10'luk bir büyüme hızına erişmişti. Ancak mutlu günler çabuk sona erdi. Brezilya: Batsa batamıyor, çıksa çıkamıyor '-\/Dhl H • 1980'den sonra kısa süreli iyileşme belirtileri dışında ekonomi tam bir kaosa girdi. 1983'te Brezilya eksi 3.6'lık bir büyüme (!) yaşadı. 1989 yılında enflasyon patladı. Faizler çıldırdı ve düşüş sürdü. Hiper enflasyon ülkede günlük gerçeğe dönüştü. Parası çürüyen Brezilya, gülünç para politikalan ile çıkış yollan aradı. Güney Amerika'yı ayn bir anakara olarak kabul ederse- niz. ki etmelisinız, Brezilya bu anakaranın yansıdır. Bre- zilya'da her şey bizlerin, Tür- kiye'nin, Arjantin'in, Şili'nin kavrayamayacağı boyutlarda. Yüzölçümü Türkiye'nin on katı. Dünyada en fazla sınır komşusu olan ülkeler arasın- da Brezilya ıkinci sırada yer alıyor. Tam on ülkeyle sınır- daş. Katolik dünyasının en büyûk ülkesi de Brezilya. Nüfus da bir anakaraya yara- şır büyüklükte: 152 mılyon 600 bin. Üstelik bu rakama hiçbir uygarlık (?) ılişkisine, bu arada nüfus ıstatistiklen- ne dahil edilemeyen Amazon yerlileri dahil değil. Anakaralara yaraşır bü- yüklükler Brezilya'da her alanda geçerlı. Örneğin dış borcu, bir değil bırkaç ülke- ye yaraşır büyüklükte: 125 milyar 400 milyon dolar. Enflasyonu da "ülkeser* de- ğil "anakarasal". Yüzde 2000 dolaymda. Brezilya son otuz y ılın yır- misini askeri diktatörlük al- tında geçirdi. Bu yönüyle de özgün. 1964 - 1985 arasmda kımileri çok kanlı, kımilerı az kanlı (ama hep kanlı) as- keri cuntalar birbinnı ızledi. Bırbinnı devırerek sürüp git- ti. 1985 'te yeniden seçime ve demokrasiye dönüş sürecı başladı. Ne kadar sürer? Kimse (Brezilyalılar dahil kimse) bılmiyor. Sivil yönetimler 1985'ten bu yana askeri diktatörlük al- tmda acı çeken Brezilya halkına daha mutlu bir yaşam sağlayamadılar. Salt ckonomik değil, sıyasal alanda da bu böyle. Bugün Brezilya'da yolsuzluk ile poütikacı sözcüklen anlamdaş. Nıtekım bız Brezilya'da iken Başkan Ferrando Cardoso bir demeç verdi ve "Pariamen- tonun ve parlamenterlerin birer hırsız ve sahtekâr olduğuna üişkin sürdürülen kampanyalan göğüslemek salt hüküme- tin işi otamaz. Bu konuda artık pa rtamen- terter de bir şeyler yapmalıduiar" dedi. Cardoso'nun sözlerinı kimileri parla- menterlere "Siz de karşı propaganda ça- hşmalanna kaülın" çağnsı yorumladı. Ama büyük bir kesim, "Cardoso paria- menterlere, n'olur siz de hiç olmazsa bir süre çalmayın dedi" değerlenmesini yeğ- liyor. Brezilya mucizesi Brezilya ekonomisi 1968 - 1980 ara- sında yeryüzünde •'Brezilya mucizesi" olarak anılan (daha doğrusu sunulan) bir deneme olarak dikkatleri üstüne çekti. Ülke 1968 -1974 arasında yüzde 10'luk bir büyüme hızına erişmişti. Bu oran • Brezilyanın 1980'lerdeki para birimi Cruzado idi. Enflasyon, Cruzado'yu çürütüp bitirince New Cruzado'ya geçildi. O da ömürlü olmayınca 1990'da yeni bir para birimi benimsendi: Cruseiro. Aynı yıl enflasyon da yüzde 4854'e fırladı ve onun da cenaze namazı kılındı. Şimdi para birimi Real. 1990 yılında krtlelerin desteğiyle ekonominin direksiyonuna geçen Fernando Collor, kendi adıyla anılan planı devreye sok- tu. Özelleştirmeyi kurtuluş olarak gören Collor'un düşleri de ne yazık ki ekonomiyi düze çıkarmaya yetmedi. 1975 -1980 arasında biraz düştü ama yi- ne de yüzde 5'lik bir düzeyi tutturabildi. O güne dek planlı ve korumacı ekono- mi politikalan savunanlar içm (o yıllar- da Sovyetler BırlığTnin bir süper güç ola- rak var olduğunu anımsayınız) Brezilya kötü bir sürprizdi. Azgelışmişlik çembe- rinin. plansız sanayileşmenin. taş devri ile bılgisayar çağının birlikte yaşadığı dev boyutlu dev sorunlu ülkede serbest piy asa ekonomisi engelsız uygulanmaya konmuştu. Milton Friedman o yıllarda Brezilya içm şöyle yazacaktı: " Brezilya bizim görüşlerimizin bir pi- krt uygulamasıdır ve görüşlerimizin doğ- nıhığunun tartışümaz kanıtjdır" GeTçekten de yabancı sermayeye kapı- lar ardına kadar açılmış; kâr ve kaynak transferinm önündeki tüm bürokratik en- geller kaldınlmış; gümrük duvarlan ola- bildığince aşağıya çekılmiştı ve ülke yüz- de 10'luk bir büyüme yaşıyordu. Mutlu günler çabuk sona erdi. Brezil- ya mucizesine övgüleT düzen uluslarara- sı finans merkezleri, çokuluslu tekeller .şimdi hızla çöküşe giden bir ekonomiden alacaklannı kurtarma telaşına girdiler. 1980'den sonra kısa süreli iyileşme be- lırtılen dışında ekonomi tam bir kaosa girdı. 1983'te Brezilya, eksi 3.6'lık bir büyüme (!) yaşadı. 1989 yılında enflas- yon patladı. Faizler çıldırdı ve düşüş sür- dü. Hiper enflasyon, ülkede günlük ger- çeğe dönüştü. Collor planı 1990 yılında ekonominin direksiyonu- na geçen Fernando Collor, kendi adıyla anılan bir planı uygulamaya soktu. Pİan bızler için de pek aşına: Ekonomik Ön- Lemler Paketi ve Tasamıf Önlemleri. Ozelleştirme, Brezilya'da da tek kurtan- cı çözüm olarak sunuldu. Bütün Güney Amerika'nın en iddialı özelleştirme he- defı de Collor Planı içinde yer aldı. Çok iddialı özelleştirme planı yüzünden Bre- zilya bir kez daha "örnek ülke" olarak su- nuldu. Meksika ve Şıli uygulamalanndan da iyi olduğu söylendi. Oysa dağ bir kez daha fare doğurdu. Ilk ağızda özelleşti- rilmesi öngörülen 27 büyük işletmeden bugüne dek sadece 21 'i özelleştirilebil- di. Geri kalanlara sıra bile gelmedi. Kos- koca ülke 4.5 milyar dolarlık bir özelleş- tirme geliriyle yetinmek zorunda kaldı. • Enflasyonun Brezilya'daki seyir defteri de pek ilginç. 1993'ün ikinci yarısından1 994'ün ' lk yansınakadar geçen 12 ay boyunca enflasyon oranı yüzde 4526 oldu. 1994'ün tümü içinde ise enflasyon 'düştü': Yüzde 1141. Çünkü 1994'ün ikinci yarısında sadece yüzde 21 'lik bir enflasyon gerçekleşmişti. nı yüzde 4526 oldu. 1994'ün tümü içmde ise enflasyon düştü: Yüzde 1141. Çünkü 1994'ün ikinci yansında sa- dece yüzde 21 'lik bir enflas- yon gerçekleşmişti. Bugün Brezilya'da ayda yüzde 3'lükbir enflasyondan söz edılıyor. Ama ülke eko- nomisinde her şey pamuk ip- liğıne bağlı. Brezilya'da serbest seçim- lerle sivil hükümetlerin işba- şına gelmesinin sadece 9 yıl- lık kısa bir geçmişi var. Bu dokuz yıl içinde tam sekiz ekonomik isrikrar programı kabul edıldi, hiçbir sonuç el- de edilemedi ve çöpe atıldı. Şimdi 1994'teişbaşınagelen Başkan Cardoso'nun ekono- mik önlemler paketi uygula- nıyor. Bu sekizinci paket. Esas olarak para politikalan ile ekonomiyi düze çıkarma- ya yönelik. Bir de tasamıf tedbırleri ile. Önce "Bir Re- al = Bir Dolar" formülü uy- gulamaya sokuldu. Ardından Real'e değer kazandınldı ve 083 Real = Bir Dolar" den- di. Cardoso'nun ilk sekiz ayı başanlı geçti. Ama bu başa- nnm gelip geçiciliği bugün- lerde bir kez daha kanıtlandı. Meksika'da patlayan ekono- mik bunalımın etkısiyle ül- keden çok güçlü ve hızlı bir dolar kaçışt başladı. Ardın- dan yapay yöntemler ve Merkez Bankası manevrala- n ile şişirilmiş bir güçiülük kazanan Real yüzünden ıtha- lat patladı ve ihracat hzlı bir düşüşe geçtı. Odemeler den- gesi bir kez daha altüsttü. Şu anda Brezilya ekono- Bu ise ne ekonominin ne de özellestinne- den vurgun bekleyen politıkacı - ışada- mı çetelennın dişlerinin kovuğuna bile yetmedi. Parası çürüyen Brezilya. ekonomiyi pekıştirerek çare bulmak yerine gülünç para politikalan ile umutsuzca çıkış yol- lan aradı. Brezilya parasının kısa öykü- sü bizce pek anlamlı. Brezilyanın 1980'lerdeki para birimi Cruzado ıdı. Enflasyon Cruzado'yu çü- rütüp bitinnce New Cruzado'ya geçildi O da ömürlü olmayınca 1990'da yenı bir para bınmı benimsendi: Cruseiro. Aynı yıl enflasyon da yüzde 4854'e (doğru okudunuz: Yüzde dört bin sekiz yüz elli dört) fırladı ve Cruseiro'nun da cenaze namazı kılındı. Brezilya'nm şimdiki pa- ra birimi Real. "Bu para birimi ne kadar dayanacak" sorusu üstüne Rıo batakha- nelennde müşterek bahis düzenlendıği geçen aylarda Brezilya'nm ciddı bir ga- zetesınin ciddı haberlen arasmda yer al- dı. Enflasyonun, Brezilya'daki son 24 ay- lık seyir defteri de pek ilginç. 1993'ün ikinci yansmdan 1994'ün ilk yansına ka- dar geçen 12 ay boyunca enflasyon ora- misi her yerinden tehlike sinyalleri veri- yor. Kışi başına düşen ulusal gelir de 1994 verilerine göre 2679 dolara düştü. Böylece bu dev kaynaklara ve oldukça gelişkin bir sanayi leşmeye sahip, dünya- da ekonomik büyüklük itibanyla 10'un- cu sırada yer alan bu büyük ülke, yoksul- luk sıralamasmda olanakian oldukça kıt olan Şili'nin de gerisine düştü. Şimdi özellikle Rıo De Janero ve Sao Paola yö- resinde yoksulluğun en alt sınınnda ya- şayanlarla petrol şeyhlerini kıskandıra- cak bir (vurgundan kaynaklanan) refa- hın içinde yüzenler kucak kucağa yaşı- yorlar. Bir zamanlar gelişmekte olan ül- kelere (Bu arada Türkıye'ye) örnek gös- terilen Brezilya'nm durumu tam başlık- taki gibi: Batacak batamıyor, çıkacakçı- kamıyor!._ Bu bağlamda Türkiye'nin Brezil- ya'dan alacağı gerçekten çok değerli dersler var. Ozelleştirmeden, para ma- nevralanyla yetinerek üretimi arttırmak- sızm ekonomıyı düze çıkarma umutlan- na kadar çok, ama çok değerli dersler.. Yarın: Eyvah, globalleştiriliyoruzl.. ANKARAANKA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Yüzüm Kızarıyor Hüseyin Sermet'i dinliyoruz Bilkent konser sa- lonunda. Çaykovski'nin konçertosunu çalıyor. Yıl- dızlann güzel parladığı bir gece. Her zaman yazı- yorum, karanlığı sanatçılaria aşıyoruz ancak. Bal- konda izliyorum konseri, yanımda Ersin Onay otu- ruyor, güzel bir üretkenliğin sevinciyle parlıyor göz- leri. Müzikseverlerteşekkür edıyor ona, festival ne- deniyle önernli çalgıcılar, yöneticiler geliyor Anka- ra'ya. BASSO'yu beğeniyorlar, o konserde orkest- rayı yöneten Rickenbacher de övgüyte söz ediyor. Rastgele bir şef değil, ödüller alan ünlü bir yöneti- ci Rickenbacher. Hüseyin Sermet de müzik dünyasının önemli der- gilerini yıldızlarta partatan bir sanatçımız. CD'lerini dört yıldızla değerlendiriyor müzik eteştirmenleri, üç ödül birden aldı geçen şubat. Japonya'da bir dizi konserden sonra geldi Ankara'ya. Bilkent tepeteri güzel çınlıyor doğrusu. Festivale katılan sanatçıla- nn iyi bir düzeyi var. Ersin Onay en iyiyi getirmeye çaba gösteriyor, "akademiksonımluluk" diye özet- liyor bu çabayı. Konserden sonra gençler geldi yanıma, güzel kızlar, delikanlılar, biri de Pembe Köşk'ün üçüncü kuşagından, "Dinlerken sizi düşûnüyoıvz, kimbilir ne güzel şeyler yazacaksınız" dediler. Konser ve sergilerle ilgilı yazılanmı sevdiklerini söylediler. Ben de onlan seviyorum. El ele oturuyor, ellerini ne gü- zel, ne içten coşkuyla çırpıyorlar sonra! Ne güze) yorumlar yapıyor, ne güzel gülümsüyorlar dünya- ya. •*• ; Yıllarca önce Ferhunde Erkin'den dinledim Hü-; seyin Sermet'i. Bir konseri izleyen gece yemegin-- de. Hocayla öğrencisinin kucaklaşmasını seyrettjm. Konservatuvara giriş sınavına büyükannesiyle ge- liyor küçük Hüseyin. Piyano bölümünün ögretim üyesi ilk anda görüyor panltısını. Torununuz çok- yetenekli, diyor büyükanneye. Evet, o nedenle si-| ze getirdik, yanrtını alıyor, küçük Hüseyin'e el ko-: yuyor birden. Bir süre sonra Paris, uzun yıllar mü-' zik ögrenimı, yanşmalar, ödüller, CD'ler, yıldızlar, bizi onurlandıran bir sanatçımız gerçekten. Ancak Hüseyin Sermet'i yeteri kadartanımıyoruz sanınm. Sözüm müzikseverlere değil! Yıllardır çözüm bek~ leyen birsorunaeğilmeyenlere. Tanrtımdansözedi-. yoruz ama, ülkemizi en iyi biçimde tanrtan sanat- çılarayeterti ilgiyi, desteği gösteremiyoruz. Çokses-i li müzik sevgisinin gelişmesi, yaygınlaşması için ne". yapıyoruz? Hüseyin Sermet'i ya da öteki sanatçı- lanmızı kaç kişi tanıyor, kaç çocuk dinliyor? 23 Ni- san'daTV'de izlediğim bir program hayli düşündür- dü benı. Tüm kanallarda yayımlanan programların mini bir kopyası. Küçük bir kız allanmış, pullanmış, etinde mikrofon bandıra bandıra şarkısını söylüyor,, bir dizesinı, bir sözcüğünü şaşırmadan. O küçük kj-; za ne denebilir, günleri, geceleri o tür şarkılar söy-; leyerek geçıyor! Beyni, yüreği o şarkılarla yıkanıyori; Çoksesli müzıği dinlemesi, sevmesi için bir çaba' var mı TV kanallannda? Olsaydı şarkı söylemez,; konser yönetır, sonat çalardı belki. Halkımız bun-' dan hoşlanıyor denıyor ama, daha iyiyi, daha gü-j zeli verdiler, çoksesliyi dinlettiler de halkımız yanrt' vermedi mi? Konser salonlannı dolduran, sanatçı-î lan sevgiyle alkışlayan gençlen nasıl yorumlayaca-1 ğız o zaman? O sevgiyi, coşkuyu dinleyerek duyu-1 yorlar değil mi? i O gece yanıma gelip "kimbilirne güzel şeyler ya-! zacaksınız" diyen gençlerden özür diliyorum şim-! di. Hüseyin Sermet'in konserinden değil, pasapor-l tundan söz edeceğim bugün. Sanatçımız Paris'teî yaşıyor uzun yıllardır. Paris'ten başlayarak müzik{ dünyasının vazgeçilmez bir kişisi, konserier veriyor, ] CD'ler dolduruyor, kentler, ülkeler arasında yoğun trafıği var. Ancak bir turist pasaportu var elinde, "geçiminiyurtdışında sağlıyor" yazısıyla hatta bir, işçi pasaportu denebilir. Bir konsere çağnldığı za-; man vıze almak zorunda, vıze gecikirse konsere ye-' tişemiyor, ya da vize süresi geçerse yeni sorunlar- la karşılaşıyor. Bir sürü işlem ve aynnüyta uğraşı- yor. Çoktan bir Fransız pasaportu alabilir, çifte pa- saportlu olabilir, bu yoğun trafıği rahatça yaşaya- bilir ama Fransız uyruğu olmak istemiyor Hüseyin Sermet. Türk vatandaşı kalmak, konser yolculuk- larını Türk pasaportuyla yapmak istiyor. Sanatçılanmız en iyi elçilerimiz, diyenlere soru- yorum şimdi. Hüseyin Sermet'e yeşıl bir pasaport veremez misiniz? Vaktiyte de yazdım ama havaya' yazmışım anlaşılan. Okuyanlar da oldu ama, bel- lekleri çabuk karanyor belki de. Hüseyin Sermet'in pasaportu değişmedi hâlâ. Kimlere bir anda yeşil pasaport veriliyor, onur salonlannda kimler ağıria- nıyor, ama dünyanın ünlü müzik merkezlerincle kon- serier veren, ödüllenen, yıldız yağmuruna tutulan, ülkemizi onurlandıran Hüseyin Sermet'in yeşil pa- saportu yok hâlâ. Yazarken yüzüm kızanyor doğrusu. llgisizlik mi, beceriksizlik mi karar veremiyorum. Serbest pazar, kalkınmanın güvencesi değil B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 19. yy'da sanayileşmede adından söz ettiren Al- manya, Fransa, ABD ve Japonya gibi yeni sanayi uluslannın ortaya çıkması. yine devletin yeni yeni gelişmekte olan ulusal sanayiye sağladığı kararlı destek sonucunda olmuştur. Bu da İngiltere'nin te- kelci amaçlarla Workshop of the World (Dünyanın işmerkezi olma) konumunu sürdürmesine karşı ge- len Alman iktisatçısı Friedrich List'in önerdiğı re- çetelerle gerçekleştırilebilmiştır. Bunu yanı sıra Chomsky'nin kıtabında, 19'yy'ın ikinci yansında geliştirilen Monroe doktrininin. Orta ve Güney Amerika'dakı yerli sanayinin geliştirilmesi amacıy- la yapılan bütün girişimleri, yeni sömürge yöntem- leriyle sonuçsuz bırakmaktan başka bir ışe yarama- dığı açık bir şekilde gözler önüne seriliyor. Bu doktrin güdümünde, ABD'lı yatınmcılann Batı yanmkürenin sanayisi içindeki sanayi serma- yeleri, Latin Amenka'nın büyük bir kesiminı kap- sayan ülkelerin refah düzeyinden payina düşeni ala- maması pahasına, dokunulmaz bir tekelci boyut ka- zandılar. Üstelik, hem ABD'lı hem de sanayılen gelişmiş Avrupalı yönetimler, kendi ulusal sanayi- lerini korumak amacıyla yalnız sanayi ürünleriyle sınırlı kalmayan, tanm ve balıkçılık gibi alanlan da içıne alan, sıkı sıkıya uyguladıklan bırdızi koruyu- cu önlem almışlardır. IiberaKzm ve özgüriük sonınu Özellikle Hindıstan konusunda yoğunlaşan ben- zeri bir sav, yine 1993 yılında yayımlananRajni Kot- hari'nin Growing Amnesia: An Essay on Poverty and the Human Conssciousness adlı eserinde yer al- maktadır. Söz konusu eserde: • Liberal ekonominin daha özgür bir politik ortam yaratacağı, bireysel ve kitlesel özgürlükler getireceği savmın akla yatai" hiçbir dayanağı yoktur. Önerilen yeni ekonomik dönüşümde, devletin yalnız gelişimi özendirici anlamdaki önemi azalmakla kalmayacak. aynı zamanda haksızhklann üzerine gitmedeki ve geri bırakılmış, sefalet içinde yaşayan yoksul kesimlerin istemlerine duyarlı olmaktaki önemi de azalacaktır. "Belki de bu yeni ekonomik düşünüşün doğura- bfleceği en kötü sonuç, gerek dünya ölceğinde, gerek- se ulusal ölçekte de\let mckaniznıasının dibini döv- mesidir" denilmektedir. Liberal ekonominin daha özgür bir politik ortam yaratacağı, bireysel ve kit- lesel özgürlükler getireceği savmın akla yatar hiç- bir dayanağı yoktur. -Devletin \alnız gelişimi özendirici anlamdaki önemi azalmakla kalmayacak, aynı zamanda bir araç olarak belirli toplunı kesimlerinin haklı kırgın- hklannı gidermedeki haksızhklann üzerine gitme- deki ve geri bırakılmış, sefalet içinde vaşayan yoksul kesimlerin istemlerine duyarlı olmaktaki önemi de azalacaktır." UzakdoğıTnun 'küçük kaplaıdan' 20. yyda Asyanın "küçük kaplanlan" Güney Kore ve Tayvan'ın yeni sanayi uluslan olarak kapi- talıst temelde boy göstermeleri, özünde Japonya sa- yesinde gerçekleşen bir yükselıştir. Japonya tek sö- mürgeci güç olarak bu iki sömürgenin yanı sıra 30'lu yıllarda Çin'i yenerek işgal ettiği Mançur- ya'nın sanayıini de geliştirmıştir. Aynca, Doğu Asyalı bu kaplanlar, Çm örneğin- de olduğu gibi şu ana kadar ulusal ekonominin ge- lişmesinde lokomotif rolü üstlenen devletin etkisi- nin kınlmasına göz yummamışlardır. Chalmers Johnson'un Miti and de Japanese Miracle (1982) adlı eserinde bu ülkenin gerçekleştirdiğı "mucize"yi "thede\ek)pmental state"e borçlu olduğu yönünde- ki ifadeleri son dönemde dünya ekonomisini köklü bir değişime zorlayan Japonya ve Çin kadar yavru kaplanlar için de geçerlıdir Bu nedenle, Dünya Bankası veya Uluslararası Para Fonu'nun yamız eskı Varşova Paktı ülkelerine değil, bütün Üçüncü Dünya ülkelerine sağlanacak krediyi yerli sanayiini güçlendirecek hiçbir devlet desteği ve sübvansiyonu olmadan sözde bir "serbest piyasa ekonomisi'' uygulanması şartma bağlaması hem çok acımasız. hem de amacına aykın bir tavır- dır. 'Uçûncfi Dûnya'yı gûçlendirmeMyiz' Bu bıldirgeye ımzasını koyan bızler, Üçüncü Dünya ülkelennde ekonominin lokomotifı nitelı- ğindeki devlet mekanizmasının çökertılmesinin, fa- kirülkeleregenişkapsamlı "kaflandırmayardıını'* yapılmasmı öngören resmi polıtikalarla taban taba- na bir zıtlık ıçerdiği inancındayız. Üçüncü Dünya ülkelennın de giderek fakırleşmesine yol açacak bu strateji, süreç içinde bizler de dahil bütün dünyayı içine çekecek bir fakirleşmeye neden olacaktır. İş- te bu noktada çok önemli bir sonıyla karşı karşıya gelryoruz: Böylesi bir amaç, Üçüncü Dünya'da yönetimi elinde bulunduran iktıdarlann ekonomik güçlenni konımalanna, uygulamada toplumun geniş katman- lannın eşitlik, temel haklar ve özgürlüklerini çoğu zaman hiçe sayan veya bunu askeri yönetimle bas- tırmaya çalışan iktidarlann ayakta kalmasına hızmet etmez mi? Rajni Kothari de tndira Gandhi'nin hükümet et- tiği dönemi hatırlatarak şöyle bir uyanda bulun- mustu: "Dönemimizin 'liberalleşme' ve 'pazar' ide- otojilerine yem olmak istemiyorsak, dev leti, deneti- mi altmda tutan egemen güçlerin varhğını da göz önüne alarak, devletin etkinük alanının sınırtannı çizmemiz gerekjyor." Kanımızca devlet mekanizmasının bu haliyle bi- le ayakta tutulması, uzun bir mücadeleden sonra bu mekanızma içinde belirli bir güç odağı haline gel- meye çalışacak halk kitlelerine yabancı sermayenin bo>Tinduruğu altına girmış bir mekanizmanın suna- bıleceğmin daha üstünde bir açılım sunacaktır. Uzun lafın kısası, bizler, toplumsul kunımlarca yürutülecek, öncelikli amacı Üçüncü Dünya'daki geniş halk kıtlelennı destekleme ve güçlendırme olan. Jeretnv Seabrook'un "International Monetary FundamantaBsm"(Ulııslararası Para Polıtikası İlke- cılıği) diye nıtelendırdiği Dünya Bankası ve Ulus- lararası Para Fonu'nun bugünküpolitikasınaeşitlen- meyen bir kalkınma politikasının savunuculuğunu yapmak ıstiyoruz. SOLDAN SAĞA: 1/ İçıne çekmek, emmek. 2/ Bir renk... Anadolu çoban köpeğı. 3/ Yıkanılan yer... Bir hayvan. 4/ Mayhoş bir ye- miş... '" 'lan sılkeledikçe ' De- niz gelecek elıne pul pul" (Orhan Veli). 5/Birdeğiş tokuşta üste veri- len şey... "Sadef g su almayınca —i nısandan gûher vırmez" (Fuzuh). 6/ Alevı - Bektaşı törenlenne venlen ad... Ya- pısına gırdığı sözcüğe "üç" anlamı katan yabancı önek 7/Az tavlı toprak... Kalsıyu- mun sımgesı. 8/ Bir adın ya da sözcüğün baş harfi. 9/Bil- gisiz, kültürsüz kimse... Hay- vanlan tımar etmek ıçın kul- lanılan dişli araç. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gerçekte öyle olmadığı halde öyleymiş gibi kabul edi- len. 2/ Felsefede, bir durumdan başka bir duruma geçmeye venlen ad... Doğru olduğu kendıliğınden apaçik göründü- ğü için tanıtlanması gerekmeyen. 3/ Erzurum'un bır ilçesi. 4/Bilecen... lstem dışı yapılan hareket. 5/Bir ıçki... Kaygı. 6/ Manganezin sımgesı... Kasaplık hayvanlardan elde edı- len türlüyağlanneritilmişı. 7/CemalGürsd'ın lakabı... Biz- mut'un sımgesi... Şaşma belırten bır ünlem. 8/ Hayvanla- nn eskiyen nallannın çıvılenni değiştirme ışlemı... Lava- bo, banyo. 9/Alüvyon... Deniz. göl ya da ırmak kenan.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear