23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
ÎAYFA CUMHURİYET 12 NİSAN 1995 ÇARŞAMBA 14 KULTUR 1 4 . U L U S L A R A R A S I Î S T A N B U L F İ L M F E S T İ V A L Î PORTRE/ SERGEY M. EİSENSTEÎN 1898'de Riga'da (Litvanya) doğdu. Gençlik yıllannda tiyatroda öncü çahşmalarda bulundu. !lk uzun metrajh çahşması Grev'i 1925 yıhnda yönetti. 1926'da sinema tarihininen önemli filmleri arasında yer alacak Potemkin Zırtüısı'nı çekti. Bu filmin tekniği sinema okullanna ders olarak okutuldu. Ardından Ekim (1927), Que Vrva Meıieo (1930 tamamlanamadı), Alesander Nevsky (1938), Korkımçİvan( 1944) adh filmlere imzaattı. Öm- rünün son yıllannda Stafin'le ters düştû ve 1948 yılında Moskova'da öldü. Dağlann Barnabo'sunun çilesi... SUNGU ÇAPAN Yükselti arttıkça sert rüz- gârlann kamç\ gibi suratta şakladığı, doruklan kapla- mış olan kar ve buzun ner- deyse Azrail'e dönüştüğü, serl iklımin hûkûm sürdüğü; ancak kaçakçılann zaman zaman boy gösterdiği ıssız ormanlarla yüksek yaylala- n banndıran. ölümcül de otabilen vahşi doğaya sahip dağlarda, yeni görevine atanmış, göğsünde bir kah- ramanın yûreğinin attığına inanmış, genç ve toy bir ko- rucunun (Marco Pauletti), çileli olgunlaşma sürecini konu edinen "Barnabo del- le Montagne-Dağh Barna- bo'', ErmannoOlmi ustanın çömezi olup kısa film ve belgeselden yetişen, yeni ve yetenekli bir ttalyan yönet- menini tanıtacak bıze: Ma- rioBrenta. 1942 Venedik doğumlu Brenta'nvn, Dino Buzza- ti'nin "Dağlann Barna- bo'su*adlı romanından film, komutanı ç tarafmdan vuru- lnp öldüriilmüş, ıssız bir dağ karakolunda, gözükara ka- çakçılara karşı yasalan ko- rumaya çalışan bir avuç ko- rucudan biri olan acemi as- ker Barnabo'nun, kahra- manhkla korkaklık arasında gidip gelen içsel serüvenini anlatıyor. Kaçakçılann izini sürüyor, ama onlan kıstırdı- ğında bir türlü tetiği çekip korucu başını vuranlan öl- düremiyor genç Barnabo. Uygarhk ve teknoloji nimet- lerinin henüz daha insan ve toplum yaşamını müreffeh kılmadıgı, yüzyıl başının zorlu koşullannda, dağ ba- şındaki, ISSJZ birda| karako- lunda. basit ve sade bir ha- yata talim etse de kararsızh- ğı, cesaretsizliği ya da ahla- ki tercihi sonucunda katil kaçakçılan elinden kaçırdı- ği için rütbesinden ve göre- vinden alınarak yoksul dağ çiftliklerinde rençberlik büe yapsa da hep beklemektedir Bamabo. Zaman içinde olgunlaşıp gelişmesi ve aşkınhğa eriş- mesi, soguk karlı ormanın göbeğindeki bir karakolda yasadışı işler çevirenleri beklemesi ya da tekdüze, meşakkatli çiftlik yaşamın- da bir dilim ekmek uğruna çalışıp izbe damlarda, kar- galarla, kuşlarla koyun ko- yuna, günler geceler boyun- ca, süreklı kendini dinleye- rek ruhunu keşfetmesinin sonucudur. Görkemli ve ür- künç doğa manzalannı kar- şımıza getiren, tûm film bo- yunca doğanın sesini dinle- yen Brenta'nın kamerasmın saptadığı belgesele yakın, gerçekçi ve doğal görüntü- ler, Brenta'nın asistanhk yaptığı ustası Ermanno Ol- mi'ninki kadar (Brenta'nm Olmi hakkında yaptığı "CM- mi Etkisi" adh bir belgeseli de var, 1981'de) Robert Bresson sınemasını da anım- satıyor. Diyaloglara pek yüz ver- meyen, geçerli modalara al- dınş etmeyen, uzun planla- ra, yalın ve gerçekçi görün- tülere dayanan bir anlatım Brenta'nınki. Gerçekçiligi de mistik bir gerçekçilik. Ahşılmışbir olay örgûsü ye- rine öykünün psikolojik bo- yutlanru öne çıkaran yönet- menin anlatımı, soğuk ve kasvedi; ama bir o kadar da etkileyici ve seyredeğer özellikler içeriyor. "Dağh Barnabo", yönet- men Brenta'nm, diyalogla- nn yerine rüzgân, dağlan, orman ve yaylalan, kısaca doğayı yerleştirerek bir çeşit destansı ve natüralist bir at- mosfer yarattığı, sıkı festi- val seyircisinin kendini yok- sun etmeyeceği, ilginç bir Dino Buzzati uyarlaması olarak kuşkusuz seyre ve keşfe değer bir film sonuç- ta. Festivalin Edebiyattan Beyazperde'yebölümünün, bizce en 'süa' fılmlerinden biri. BUCÜN EMEK: 12.00/ Dûşen Adarnlara Bak, 15.00/ Ay Vakti, 18.30/ Düşen Adamlara Bak, 21.30/ Kemancı FtTAŞ 1: 12.00/ Tebessüm, 15.00/ Korkunç İvan, 18.30/ Tebessüm, 21.30/ Korkunç lvan FİTAŞ2: 12.00/ Lefteris, 15.00/ Sarayın Sessizliği, 18.30/ Lefteris, 21.30/ Makarov FtTAŞ 3: 12.00/ Manisa Tarzanı, 15.00/ Anayurt Oteli, 18.30/ Yengeç Sepeti. 21.30- Yol REKS: 12.00/ Orak ve Çekiç. 15.00/Dağh Barnabo, 18.30/ Felemenk Usta + Islak, 21.30' Pepi, Luci, Bom ve Diğer Kızlar YARIN EMEK: 12.00/Aile, 15.00' Hayali Bir Otobiyografı, 18.30' Aile, 21.30/Son Dans FtTAŞ 1: 12.00/ Duyarlı Bir Öykü, 15.00' Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar, 18.30/ Duyarh Bir Öykü, 21.30/ Sinir Krizinin Eşiğındeki Kadınlar FtTAŞ 2: 12.00/ Kardan Gelenler, 15.00/Kemancı, 18.30/Kardan Gelenler, 21.30/ Bahçe FtTAŞ 3: 12.00/tz, 5.00' Muhsin Bey, 18.30/ Bir Aşk Uğruna, 21.30/ Uçurtmayı Vurmasınlar REKS: 12.00/ Sudan Çıkmış Balık, 15.00/ Dolaptaki Adamla Sohbetler, 18.30/ Vrooom Vroom.. -*- Dokun Bana, 21.30/ Yaşamımın En Güzel Akşamı KAÇIRMAYIN Yol: Yıhnaz Güney'in senaryosunu ve kurgusu- nu yaptığı, Şerif Gören'in yönettiği, Cannes 1982 birincisi Yol^açınlmaya- cak bir başyapıt. lyi hali görülüp bayram için memleketlerine gönderi- len beş, mahkûmun ilginç öyküsünü ve yol boyunca Türkiye'nin panoraması- m çiziyor Güney. (1982- 111 dk.) (yanda) Tebessüm: Yakında İstanbul sinemalannda gösterime girecek Tebessüm, komediden hoşlananlara hoş bir sürpriz olabilir. Filmde; ikinci kalp krizini bekleyen profesör, kızı yaşmdaki tenis hocasıyla gûnünü gûn etmeye başlıyor. Za- man geçtikçe kalp krizinin 'düzenli hayat'tan kaynaklandığma inanıyor. (1994-90 dk.) Ay Vakti: Uluslararası yanşmada Türkiye'yi temsil eden Ay Vakti'de yö- netmen Mahinur Ergun, şehirde genç metresı Yıldız'la yaşadıktan sonra onunla güneydeki baba evine dönen Agah'ın öyküsünü anlatıyor. Nikahlı eşi Maide, önce bu dönüşe karşı gelse de sonra kocasım elde etmek için ça- bahyor. (1993-85 dk.) Arap kadını hâlâ sessiz İkinci sınıf şarkıcı Aliye, henüz 25 yaşında olmasına karşın, fazla görmüş geçirmiş insanın bıkkınhgını ve hüz- nünü taşımaktadır. Eski bir Tunus Beyi, Prens Sid Ali'nin ölümü, ona prensin hizmetçisi ve metresi olan annesini, sa- rayda geçen çocukluk günlerini anımfitır. Hoşgörü göste- rilmiş. ama hiçbir zaman babası tarafından kabul edilme- miş olan Aliye, çocukluk günlerinin neşesini, coşkusunu bulmakve mutfaktaki kadınlann 'sessizüğini' yeniden duy- mak için saraya gider. Izleyende buruk tat bırakan "Sarayın Sessizliği", yıllar- dır pek çok Filmin montajını üstlenen Tunuslu yönetmen Moufıda Tlat- li'nin ilk Fılmi. Tlatli, fılminde 50'li yıllarda ül- kesınde kadının dummunu anla- tıyor. "Bu füm bir dramdan doğ- du* diye anlatı- yor yönetmen: "Ülkeminkadın- lan bir çok şey yapariar, ama hep sessizlikiçinde. Bir gün aniden ki. annemin yaşarru bo- yunca mutlu mu yoksa mutsuz ınu oldugunu bilmediğimi fark ettim. Bu soru beni rahatsız etmeyebaşladı. Söytenme- yenierin, tabulann etkilerinin ne oldugunu, annemden ba- na, benden kızuna geçip geçmediğini bilmek istedim ve bir film yapmaya karar verdim. Ama saray tamanıen düşseL Onun yardımıyla patron-hizmetçi Uişkiİerini anlatüm". Filmin kahramaru Aliye, annesinden farklı şekilde yaşı- yor. Ama onunki de bir başansızlık. Arap ülkeleri arasın- da kadın haklan açısından en gelişmiş. yasalann Tunus'ta oldugunu, ama kafalann hâlâ geri kaldığını belirtiyor Tlat- li: "Filmde sözünü ettiğim sessiziikler hâlâ gecerii". Yılda iki ya da üç tane film yapılan Tunus'un olanakla- nna göre oldukça yüksek birbütçeyle gerçekleştirilen Film, bir Tunus-Fransa ortak yapımı. Sinemanın başyapvüarından biri Eisenstein'm Çar IV. İvan hakkında yapmayı düşündûğü filmin yapımını " 194l'de Mosfdm üstlenmişti. Ancak o yıl, temmuz aymda SSCB'nin Almanlarca işgal edilmesi, filmin çekimlerini geciktirdi. 1943 yılında çekimlere çekimlere geçildiğınde, Moskova'nın hâlâ Alman saldmsı altında yaşıyordu. Bu nedenle film, Orta Asya'nın göbeğindeki Alma Ata stüdyolannda çekildi... 1547 yılında tahta oturan genç lvan, taç giyme töreni sırasmda, dış düşmanlara karşı gücünü pekiştirerek, soylu boyarlann yüucı emellerine karşı çıkmaya yemin eder. Hazar Denizi'ne hakim olmak için Tatarlara karşı açılan savaştan zaferle döndükten sonra ciddi bir biçimde hastalanır. Bu arada iktidara susamış boyarlann uğursuz simgesi olan halası Çariçe Anastasya'yı zehirler... Filmin senaryosu iki bölümden oluşuyordu. Ancak Eisenstein'ın îvan'ın yaşamını temel alan üç parçalık bir tasvir yapma karan, devlet yetkililerinin filmin doğasını yanlış. anlamalanna neden oldu. lvan, 16. yüzyılda Rus topraklannı birleştirerek büyükbabası 111. tvan'ın başladığı işi tamamlamıştı. Bu süreçte, rakibi olan feodal prensleri yendi ve Tatarlar'a karşı bir zafer kazandı. lvan gerçekten korkunç muydu? Kuşkusuz ulusal kimlik savaşımı ve kayıtsız şartsız hakimiyeti zaman zaman kötülük yapmasına neden oldu. Ancak Eisenstein bize Ivan'ın yaşadığı yüzyılda ne kadar kan döküldüğünü ve bütün Avrupa'da yaşanan kargaşayı anımsatıyor. Einsenstein, 'Korkunç U n'ın Rusya'nm geçmişteki başanlanndan ve -• kahramanlanndan kaytaklaöan bir * yurtseverlik duygusu uyandırmasmı amaçlıyordu. Eisenstein'ı asıl ılgilendiren, Ivan'ın insani yönüydü.Yapıcı bir idealizmle, zalimliği kışiliginde birleştiren bu adam onu adeta büyülemişti. Yönetmenin ciddiye alınması gereken bir sanatçı olarak kendini kanıtladığı 'Potemkin' ve 'Ekim' gibi sessiz filmleri, topluma hizmet için sanatını kullandığı, sosyalist bilince sahip başyapıtlardı. Son çahşması olan 'Korkunç Ivan' ise sanatçının kendi dogasının bir kanıtı. Eisenstein bu filmle, hem davaya hem de kendine hizmet ediyordu. Müzik, görüntüler, mekanlar ve oyunculugun mutlak bir ustahkla harmanlandığı Film. elli yıl sonra bile sinemanın en büyük başyapıtlanndan biri olarak kabul ediliyor. Festivaljiirisi taıutılclıKültür Senisi- tstanbul Kültür ve Sanat Vakfi'nın düzenlediği 14. Uluslararası Film Festivali jürileri, önceki gün gerçekleştirilen basm toplantısıyla tanıtüdı. Uluslararast yanşmaya katılan fılmleri değerlendirecek olan Altın Lalejürisininbaşkanhğını. festiva- lin "UstalaraSaygı" bölümünde üç filmi gösterilen Japon yönetmen NagisaOshimaüstleniyor. "BirÜl- ke, Bir Sinema: Yunanistan" bölü- müne "Lefteris'' adh filmiyle katı- lan Yunanlı yönetmen Perictes Ho- ursoğlu. festivalde daha önce bir Altın Lale kazanan ve Türk sine- maseverlerin "L'Accompagnatri- ce" (Eşlikçi Kız) filmiyle tanıdığı Fransız yönetmen Claude Miller." Eşlikçi Kızrı ve "Siyah Gözler" Fılmlennde başrol oynayan Rus sa- natçı Etena Safonova. Portekiz Film Enstitüsü Başkanı ve Troia Film Festivali'nin uzun yıllar yöneticıli- ğini yapmışolan SalvatoTelks Me- nezes, La Republica gazetesinin Film eleştirmeni Italyan Renzo Fe- gateili ve Türkiye'den Feride Çiçe- koğlu'ndan oluşan jüri, yanşmaya katılan on Film arasmdan seçim ya- pacak. Başkanhgını senarist Bülent O ran'ın yaptığı Ulusal Yanşma jüri- sinde de sinemayazan MehmetBa- sutçu, oyuncu ZuhalOkay, yapım- cı ve görüntü yönetmeni KenanOr- manlar ve yönetmen YavuzTurgul bulunuyor. Bu yıl üçüncü kez verilecek olan Uluslararası Sinema Yazarlan Fe- derasyonu (F1PRESCI) ödülünün jüri başkanhğını. üç yıl öncesine kadar Venedik Film Festivali'nin yönetmenliğini yapan ve halen ttal- ya'nın önemli sinema dergilerine eleştiri yazan Guglielmo Biraghi- üstleniyor. Jürinin diğer üyelerini de, 1993'te Hindistan'da u En lyi Film Ekştirmeni'* ödülü alan ve Asya'nın en önemli sinema dergi- Claude Miller, Nagisa Oshima, Vecdi Sa> ar, Elena Safonova ve Salvato Telles Menezes. si Cinemaya'nm editörlerinden Sudhir Bose, Fransız sinema eleş- tirmeni Robert Grelier, Alman si- nema dergileri Filmecho/Fümvroc- he ve Film and TV Cameraman'da yazan Margret Köhler ve Nokta dergisinden Necati Sönmez oluştu- ruyor. Jüri, hem Altın Lale için ya- nşan on filmi hem de Türk fılmle- rini değerlendirecek. Türkiye'nin geçen yıl, TÜRSAK kanahyla üye oldugu Uluslararası Sanat ve Deneme Sinemalan Kon- federasyonu (CICAE), bu yıl festi- vale, Türkiye'den Gülsün Kara- mustafa, Fransa'dan Xa\ier Bktom ve Almanya'dan Gudrun Kor- ner'den oluşan üç kişilik birjüriy- le katıhyor. CICAE ve FIPRESC1 ödülleri de diğer ödüllerle birlikte, pazar günü sahiplerini bulacak. Vecdi Sayar'ın yönettiği basm toplantısında Nagisa Oshima, Cla- ude Miller, Elena Safonova, Salva- to Telles Menezes ve Fende Çiçe- koğlu hazır bulundu. Ticari filmlerin pazar bulduğu Japonya'da, sanatsal filmlerin des- tek bulamamasıyla ilgili bir soruya yanıt veren Oshima, Japon hükü- metinin hiçbir zaman sinemaya pa- ra yatırmadığma, sinemayı bir kül- tür alanı olarak değil, yalnızca bir eğlence ve ticaret aracı olarak gör- düğüne değindi ve "Hükümetdışı kuruluşlar ve sermaye çe\Teleri de sinemaya ancak para kazanmak amacı>la yatırım yaptılar. Japon hüküıneü, hiçbir sanat dahna para yardımında bulunmuyor" dedi. Projelerine fınansman bulmakta güçlük çektiğini belirten Oshima, ABD'de dahakolay sponsorbuldu- ğunu, yabancı yapımcılarla çalışır- ken kendini daha özgür hissettiği- ni ifade etti. Türk sinemasmı ne ka- dar tanıdığı sorulduğunda da Oshi- ma, Yıbnaz Güney'in "Sürü" ve "Yol" fılmlerini izleyip çok beğen- diğini, hatta onlarla ilgili eleştiri yazdığını söyledi. Fransa'da devletin sinemayayap- tığı yardım hakkında sorulan ya- nıtlayan Claude Miller, sistemın ti- cari filmlerden elde edilen gelirin kültürel. sanatsal fılmlere verilme- si şeklinde işlediğini söyledi ve bu- nun film yapımını kolaylaştırdığı- nı, çekilen filmlerin büyük bölü- mûnün izleyici toplamadığını be- lirtti. Rusya'da devletin tek yapımcı olduğu ve bu yüzden anlatım öz- gürlüğünün tam anlamıyla gerçek- leştirilemediği sistemden özel sek- töre geçilmesinin yol açtığı deği- şiklikler hakkında bilgi veren Ele- na Safonova, perestroyka öncesi sa- natçılann daha ciddi bir mücadele verdiklerinı. şu anda da parabulun- duğu sürece herkesin ıstediği şeyi söyleyebileceğini, ama artıkçok sı- radan yapımlann gerçekleştirildi- ğini vurguladı. Portekiz'de devle- tin sinemayı tamamen destekledi- ğini söyleyen Menezes, devletin, televizyon reklamlannın yüzde 4'ünü Portekiz Sinema Kurumu'na ayırdığını ve ulusal bütçeden de kü- çük bir payın sinemaya verildiğini belirtti. NEWYORK 9 TAN ÎLHAN MJMAROĞLU BankaSoymak "Banka kurmanın yanında banka soymak ne kil" Brecht demişti bunu. Hangisinin daha güç oldu- ğundan değil, işlenen suçun büyüklüğünden söz edi- yordu. Oysa bugünlerde Amerika'da sayısı gitgide artan banka soygunlan, işlenen suçtan çok, banka soyma- nın güçlüğünü ortaya koyuyor. Bu alanda bilgisiz, eğitimsiz, deneyimsiz, hele beceriksiz, hele hete ta- lihsiz olanların yakayı ele vermeleri işten bile değil. Dalgınlık, savsaklık da girebiliyor işin içine. Böyle- sinden biri soygunu başarmış bir yere değin. Kaçıp gittikten sonra bir de ne görsün? Parayı almayı unut- muş! Talihsizüğine gelince, onun da öyle bir banka seçeceği tutuyor ki yakınında bir FBI şubesi vardır; tam işini yürütmekte olduğu sırada FBI ajanlan içeri girip maaş çeklerini yatırmak için kuyruğa dizilmiş oluyoriar ve olayı sezdiklerinde tabancalannı çekip yakalıyorlar adamı. Daha beteri de var. Soygunu başanp kaçtıktan sonra dinlenmek için bir bara girip derin bir nefes alır almaz kalp sektesinden gideni. Amerika'da banka soygunlanna bugünlerde ço- ğunlukla orta sınıftan kişilerin giriştiğini istatistikler- den öğreniyorum ve olağan sayıyoaım bu bilgiyi. Bu- günün Amerikası'nda orta sınrftan olunca aşağı doğ- ru sınıf değiştirip banka kapısında dilenmenin olası- lığı gözden uzak tutulacak gibisinden değil. Orta sı- nıflılar kurtuluşun yolunu banka kurmak gibi gerçek- leşemez bir hayalde degil, gerçekleşebileceğini dü- şündükleri bir başka hayalde, banka soymakta an- yorlar. "Orta sınıf" dediğimiz (ya da dedikleri) emekçile- rinkinden başkası olmadığını göre, birçogu emekle- rini düşük ücretlerle, giderek boğaz tokluğuna sat- mak zorunda kalanlardan, o da olmadı mı işsizliğe düşenlerden söz ediyoruz. Geçenlerde buralarda, bir orta sınıf kasabasında, banka değil, postane soyuldu. Soyguncu, görgü ta- nığı kalmasın diye, soygun sırasmda postanede bu- lunan birkaç kişinin hepsini vurdu ve kaçıp gitti. öl- dü sanılanlardan biri can çekişmekteymiş. Polisin sorulannı ancak ayağının başparmağını kımıldata- rak yanıtladı. Soyguncu yakalandı. Basının, televiz- yonun "tüyler ürpertıçi" diye nitelendirdiği bir cina- yeti niye mi işlemiş? Ev kirasını ödeyemediği için. . Eh! Anlayış göstermek gerekir belki. Burada en düşük yasal ücretin saati 4 dolar 25 sent. Sekiz sa- atlik iş gününde eder 18 dolar, 40 saatlik haftada 90 dolar, ayda yaklaşık 360 dolar. Yaza da yeter kışa da! Bu paranın ortalama üçte biri bir başka soyguna, ya- sal bir soyguna, vergiye kaptınldığında geriye kalır 240 dolar. En düşük ücretle çalışmak zorunda kalan kişi başka giderlerini hangi parayla karşılayacağını düşünmeden elinde kalan 240 dolann hepsini kira- ya ödemeyi göze alıp başını sokacak tek odalı bir da- ire aramaya kalktığında maskara olur çıkar. Çünkü bugün New York'ta ayda 800-900 dolardan aşağı tek odalı bir daire bulmak düşünülemez bile. İş bulabilen herkes en düşük ücretle çalışıyor de- ğil gerçi. Herkes New York'ta, Manhattan'da oturu- yor da değil. Kiralann az daha ucuz olduğu uzak ya- kın kentlere kasabalara gidip yerteşiyoriar, bu kez de ' avuçlar dolusu yol parası ödüyorlar işe gidip gelmek için. Amerika'nın başka kentleri arasında ev kiralan- nın New York'tan daha düşük olanlan çok, daha yük- sek olanları da var. Postane soygununa girişip hem de, insanlan öldüren adam New York'ta oturmuyor- du; en düşük ücretle de çalışmış değildi. Ama ev ki- rasını ödeyemediği gibi gırtlağına kadar da borç ıçin- deydi. Bir yerde keçileri kaçırmış ışte! Keçileri kaçınp çıkar yolu soygunda arayanlann dörtte üçü yakalanıyor. Hemen hepsi buntann, tek bir soygunla para durumlannı düzelteceklerini sanıyor- larsa da, ilkinde yakalanmadıklannda, yeni soygun- lara girişiyorlar. Çünkü çaldıklan paralar çoğunlukla üç dört bin dolan aşmıyor. Bir iki ay kira ödemeye ve boğaz tokluğuna ya yeter, ya yetmez. Böyle küçük paralar uğruna (daha büyüğüne olsa bile) işlenen banka soyma suçu, gerçekten, banka kurma suçunun yanmda ne ki! Vtolters Kluwenin gözü Türkiye'de • ANKARA (AA) - Hollanda'nın büyük yaymcılık grubu Wolters Kluwer'in yatırım hedefleri içinde Türkiye'nin de bulunduğu bildirildi. Ingiliz 'Financial Times' gazetesinin haberine göre, 1 mayıstan itibaren, elektronik ve yazılı basın şeklinde faaliyet gösteren, vergi ve iş hukuku konusuda uzman olan Wolters Kluwer'in başkanlık görevine getirilecek olan Cor Brakel, kuruluşun, AB'nin genişlemesi çerçevesinde, Iskandinavya, Avusturya ve Doğu Avrupa'ya yayılarak 17 ülkede faaliyet gösterdiğini söyledi. Brakel, "Türkiye'yi büyük bir ihtiyatla inceliyoruz" dedi. TSyatro Alternatirten "Duyduk Duymadık Demeyin" • Kültür Servisi - Tiyatro Alternatif, Hasan Hüseyin Korkmazgirin şiirlerinden Ali Rıza Soydan'ın kurgulayıp sunduğu "Duyduk Duymadık Demeyin" adlı oyunu nisan ayı boyunca sah ve çarşamba günleri saat 21.00'de Üsküdar Odeon Sineması'nda sahneleyecek. Oyun, 28,29 ve 30 nisan tarihlerinde de Pendik Belediyesi işçileriyle dayanışma amacıyla Kartal Hasan Alı Yücel Kültür Merkezi'nde sergilenecek. Nisan ayı içinde Gebze, Izmit, Yalova, Zonguldak, Ereğli. Düzce, Bolu, Edirne, Kırklareli, Çorlu, Lüleburgaz ve Babaeski'yi kapsayan bir turne gerçekleştirecek olan Tiyatro Alternatif, 1 mayıs-15 haziran tarihleri arasında "Banş Turnesi" adını taşıyan bir Anadolu turnesi yapacak. Yaba Yayınları'ndan yeni kitaplar • Kültür Servisi - Amerikalı Marksist bilim adamlanndan Hovvard Selsam"ın "Etik/Yeni Değerler ve Özgürlük" adh yapıtı Yüksel Demirekler'in çevirisiyle YABA Yayınlan'ndan çıktı. Fransız yazımnda özgün yeri olan Antonin Aıtaud'nun metinlerinden oluşan "Yaşayan Mumya"yı ise Yaşar Güneç Fransızca aslından çevirdi. Vladimir Nabokov'un bir karşı roman metni olan "Solgun Ateş" (Pale Fire) de yine Günenç'in çevirisiyle Türkçede ilk kez yayımlandı. Yılmaz Güney'in gençlik öykülerinden oluşan "Ölüm Beni Çağmyor" yapıtının, bilinmeyen üç yeni öyküsünün eklenmesiyle beşinci basımı çıktı. Emme Sılaırtn resim sergisi • Emine Sılan'ın resim sergisi, bugün Vakko Beyoğlu Sanat Galerisi'nde başlıyor. Sergi 29 nisana dek izlenebilecek. 1976'da Notre Dame De Sion'dan mezun olan Emine Sılan, resme 1985 yılında başladı. 1985-1993 yıllan arasında tuval üzerine akrilik tekniğiyle çalışan Sılan, 1994'ten bu yana Nevv York ve tstanbul'da yaşıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear