Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 7KASIM1995SALI
12 KULTUR
Urart Sanat Galerisi'nde dün açılan 'Sanat: Kurgu Yaşam' başlıklı sergi, sekiz sanatçıyı bir araya getiriyor
Bir 'ildnci diinya' olarak sanat
NİLGL'N ÖZAYTEN
Urart galerisinde düzenlenen serginın
başlığı. 'Sanat: Kurgu Yaşam'olarak be-
lirlendiğınde. bu saptama sanata yenı bir
tanım getırme amacında değildi. Daha
çok. sanatın temel ka\ ramlanna ınme is-
teğını \e sanatı dığer toplumsal bilınç
bıçımlennden a> ıran farklılıkları belirle-
me amacını yansıtıyordu Hepsi de ger-
çeklikten doğan bilim. felsefe. sanat gi-
bı toplumsal bilınç bıçımlerınin aymcı
özelhklennı saptamak, onlann gerçeklik
karşısındakı farklı konumlannı belirle-
mekle mümktin olabılir ki, serginin baş-
lığı dabıze 'sanafın 'gerçeklik' karşısın-
daki durumunu ırdelememizi önermek-
tedır.
Sanat Kurgu Yaşam başlıgı, gerçeklı-
ğın venıden kurgulannıası anlamını içe-
rir. Sanatı bir kurgu yaşam olarak nitele-
mek. onu olumlamak ya da olumsuzla-
mak nıyetı ıçermez. Ancak kurgu sözcü-
ğu sanatla ılışkılendınlınce. kaçınılmaz
olarak bu ıkı anlamı da ıçınde banndınr.
Olumsuz anlamında kurgu sözcüğü, tü-
mü sanatın da tanımlan arasına gıren pek
çok sözcüğu hem ıçerirhem de çağnştı-
nr: Taklit. sanı. yansıtma, yaratma. im-
gelestırmeanlamlanyla mimesis: yapay,
sahte. taklit anlamlanyla imitasyon; ger-
çekliğın göstergelerinin gerçeklik yerine
geçişi ile simulasyon gibi. Yanı sıra kur-
maca. eklektık. düşsel. gerçekdışı. fan-
tezılerledolu bir 'ikinci dünya'olarak sa-
nat.
Yaşam da sanat kadar kurgusal
Olumlu anlamlannda ise kurgu söz-
cüğü. bu sözü edilen sahtelık. gerçekdı-
' şılık ve eklektık yapı dışında. sanatı son-
suz özgür bir alan haline getirir ve bir-
çok noktada da gerçeklikle kesişir. Her
şeyden önce kurgu. analiz ve sentez sü-
reçlennı ıçerir ki bunlar bilimin de yön-
, temleridir. Gerçek yaşam, özellikle can-
lının yaratılışı tümüyle kurgulamadır.
Her canlının. her doğa kesıtınin. yalnız-
- ca bir tane v e tek olu$u kurgunun gerçek-
leştırdığı bırsonuçtur. Yaşantı ıçınde yi-
ne her ınsjnın >aşamı farklıdır. birbın-
ne tümüvle benzer ikı hayat düşünüle-
mez; çiinkü vaşam öğelen de herbıreyın
yaşantısında değişik kurgulanmıştır lş-
te bu farklılık sağlavıcı özelliğiyle kur-
gu. yaşamda olduğu kadar sanatta da de-
ğıştırıcı \e dönüştürüeü bir yapıya sa-
hiptır. Bütün unsurlarını gerçeklikten
alan sanat. gerçeklıkten de üstün bir in-
san e>lemı olabiür. çünkü yaşamın sı-
nırlannı üşabılme özgiirlüğü vardır.
Diger bilınç bıçimlen arasında sana-
tın ayncalığı da işte bu özgürlük alanla-
nnın genışlığınden kaynaklanır. Sanat
bütün unsurlarını gerçeklıkten alır. ancak
onları akıl. düşgücü. duygu. sezgı ve bı-
linçaltı ile ilişkılendırebılir. Sanat kur-
gusal yapısınt. bil'iıı. felsefe. tarih. etik.
politika gibı alanlarla yakın ilışkisiyle
de kanıtlar. Onlardan soyutlandığı za-
man katı bir e;.tetızm içıne düşebilir. Ve
çok işlevlıdır sanat. Kültürel ışlevi yanı
sıra iletişim. bılgilendırme. yapılandınna
ve haz verme ı^le\ lenne de sahiptir. Ay-
nca bir sıstemler bütününün parçasıdır,
Kendi ıçınde gerçeklik \e özne ılışkisi-
nın belirlediği bir sistemdır. Sanat. sanat-
çı. izleyici kitle \e toplum arasında ha-
reket eden. daha kapsamlı bir sıstemın
ögesıdır. Kültürdediğımız çok daha kar-
maşık bir sistemin ise alt sistemıdır Bir
yanıyla da ev renseldir sanat. Ulusal kim-
likleri içinde barındırarak ortadan kaldı-
nr. Günümüzde ise. (Dada ve Flu.\us'un
katkılanyla) gittikçe yaygınlaşan disıp-
lınlerarası sanat eğılimı ile sanat türleri-
nin kendi ıçındekı kurgusudur.
Sanatın oluşum aşamasında gerekli
bütün uıiMjrlarını ıçınden aldığı gerçek
yaşam da. en az sanat kadar kurgusaldır.
İşte sanatı "valandünva" da olsa. bir ıkin-
ci vaşam olarak nitelememıze neden
olan. yaşamın bu kurgusal yapısınt. di-
ğer bilınç biçimleri arastnda en genış
düzlemde (değiştirerek. dönüştürerek)
kullanmaavantajınayalnızca sanatın sa-
hip olmasıdır. Su da unutulmamalı ki.
sanat dahıl tüm toplumsal bilinç biçim-
leri hıçbir zaman gerçeklığe ulaşamaz-
lar; ancak onunla özdeşleşebılırler Öz-
T" Trart Sanat
i I Galerisi'nde 4
\-s aralık tarihine dek
süren " Sanat: Kurgu
Yaşam' başlıklı sergide,
Şeyma Reisoğlu Nalça,
Nazif Topçuoğlu. Esat
Tekand, Murat Morova,
Hakan Onur, Tayfun
Erdoğmuş, Mustafa
Karyağdı ve Yılmaz Aysan
yapıtlanyla sanatın
gerçeklik karşısındakı
pozisyonunu irdeleyerek,
sanatın ne derecede
yaşamın taklidi olduğu
sorunsalını gündeme
getiriyorlar.
ergiyi düzenleyen
Nilgün Özayten'e
göre, sanatı bir kurgu
yaşam olarak nitelemek.
onu olumlamak ya da
olumsuzlamak niyeti
içermez. Ancak kurgu
sözcüğü sanatla
ilişkilendirilince,
kaçınılmaz olarak bu iki
anlamı da içinde banndınr.
deşleşmek ise iki şeyin başlangıçta fark-
lı olmaları üzerine kuruludur. Yanı bu
özdeşhk.başlangıçtakı farklılık ıleaynl-
maz bir bıçımde bağıntılıdır.
Urart sergisine katılarak belirlenen
başlık kapsamında işlerhazırlayan sekiz
sanatçınm her bınnin ışı -öncekı çalış-
malarıyla paralellık taşımakla bırlikte-
sanatçılann önerilen tezı yorumlayış bı-
çimleri açısından farklılıklar içermekte-
dir ve sergıdekı gerılımı oluşturan da.
sergiyi kav ramsal içerik bağlamında zen-
ginleştiren de. bu karşıt bakışların çeşıt-
liliğidir.
Şe>ma Reisoğlu Nalça ve NazifTopçu-
oğlu'nun işlerının gerisındeki ana kav-
ram 'sanat kadar vaşamın da kurgu özcl-
h'kte olnıası" uzeriııe kuruludur. Şeyma
Reisoğlu bu görüşünü. medyanın oluştur-
duğu simulasyon dünyasında artık yaşa-
mın kendisinin değil göstergelerinin in-
sanla ıletışime gırmesi sonucu oluşan an-
lam kaybını vurgulayarak açıklar. Nazif
Topçuoğlu ise, gerçekliği doğumla ölüm
arasındakı çizgı olarak yorumladığı fo-
tografdızisinde. birkadınvebirerkekfi-
güründe somutlaştırdtğı yaşantının rol-
lere dayalı sahteliğıni ve kurgusal boyu-
tunu sergi ler. Esat Tekand Kurgu Yaşam
başlığını günümüzün sınyalizasyon sis-
temi ileözdeşleşiırdiği işinde, yönlendir-
melenn insan yaşamı ve özgür düşünce
üzerindekı tahribatını simgesel görüntü-
lerle irdeler \e yaşamın bu kurgulanmış
yapısını. ancak kural tanımazlığıyla sa-
natın aşabileceğinı önenr.
Sanatçılardan \valan dünya'
Murat Morova \ e Hakan Onur'un Ya-
lan Dünya saptamasında birleştiklen gö-
rüşlerinin gerisınde, konuyu tartıştıklan
düzlemler v e tartışma biçimleri birbırin-
den çok farklıdır ve bu ışlerin, serginin
toplamında duyumsanan gerilime katkı-
ları da yadsınamaz. Murat Morova'nın
yalan dünya kurgulaması ikı tualin bir-
bırlenne karşı konumlanv la belirlenmiş-
tir ve işın tümü, gerçekliği bir yansıma
olarak gören Dogu felsefesiyle Platon'un
yansıtmacı kuramının bütün unsurlannı
içinde banndınr
Hakan Onur'un son zamanlaıda çeşit-
lı mekânlarda yazı ile kullandığı yalan-
cı dünya belirlemesi. bu kez şişme plas-
tikten ve oldukça pop bir anlatımla ga-
leriye taşınmıştır ve bulundugu mekân-
dan dolayı yenı anlamlar uretir Burada-
ki düşünce artık tasavvuftaki yaşamın
geçiciliği savı değıl, yaşam gerçeği ile
sanat gerçeginin farklılığı ve sanatın bir
yalancı dünya oluşudur.
Tayfun Erdoğmu^'un 'sanatıda.vaşa-
mı da biçimlendiren bilginin dcrinliğidir"
düşüncesivle gelişen ışı. bilgı olmadan
gerçek-'kopv a ikılemınin aşılamayacağı-
nı vurgular. Mustafa kaoağdf nın göru-
şü ise 'sanat, gerçekliğin öykünmesi de-
ğil. bulgulanması vönünde bir araştırma-
dır' duşuncesıyle bıçım bulur ve imge-
nın oluşumıınu. gerçekliğin zihındeki
yansımalannı irdeler. Son olarak Yılmaz
Aysan, Ortaçağ Av rupa kültüninde varo-
lan 'BoxesofCuriositics' (kişinin birku-
tu içinde. yaşamının dönüm noktalanna
gönderme yapan nesneleri bıriktirmesi)
kavramından hareketle oluşturduğu
asemblaj-enstalasvon biçımınde hazırla-
dığı işlesergideyeralırkı. şucümleonun
görüşunüözetler "Sanat. gerçekliğin sa-
natın özgül kurallarına göre kurgulan-
masıdır.*"
Kaidesiz heykeller ya da
düşüncenin formlan
NECMI SONMEZ
tskender 'Sedıler'in ça-
hşmalarını bilınen anla-
mıyla he> kel. enstalasyon
ya da ready-made olarak
tanımlamanın veterlı ol-
mayacağını düşünüyorum.
Çünkü onun ışlennin ser-
gilendigi zamana. mekâna
göre degışen. kara mizah-
la yüklü bir "espri" anlayı-
şı ve kavramsal bir karak-
teri var. Bu özellik. sanat-
çınm çalışmalarında vılla-
ra göre degişen farklı ka-
rakterlen ortaya çıkardığı
için, genel bir saptama
yapmak v e onu bir akım ya
da gruplaşma ıçıne soka-
rak degerfendırmek olduk-
ça zordur. Onun içın önce
sanatçınm çalışrnalannı
çevreleyen sanatsal ortamı
kısaca tanımlamada yarar
var.
1953"te Kırım'dan Eski-
şehır'e göç etmiş ailenın
çocuğu olarak dünyaya ge-
len Yediler. daha sonra ai-
lesiyle birlikte Alman-
ya'ya gitmiş. Düsseldorf
Akadenıisi"nin Heykel Bö-
lümü'nde ünlü heykeltıraş
Ulrich Rüskriem ın öğren-
cısi olan Yediler. 1980ü
yıllarda Almanya'da ken-
dine yenı bir kımlık arayan
sanatçı kuşağının üyesi
olarak. özellikle Köln şeh-
rinde desteklenen gençler-
den bin olmuştur. Yediler,
ilk kişisel sergisini 1989'da Graz'taki Galerie
Bleich-Rossi'de açmış Burada "ready-made"
karakterinı ortaya çıkaran heykellerini ve üç
boyutlu duvar objelerinı sergileyen sanatçı.
özellikle "Kachelhose'VFayanspantolon ısım-
li çalışmasında, bir bacağı kesilmiş pantolo-
nun üzenne yapıştırdığı kare ve dikdörtgen
şeklindekı fayanslarla. güncel yaşamdaki mal-
zemelen kullanarak onlan doğal ortamlann-
dan uzaklaştınp farklı atmosferlere sokan
"hejkebi" aravjşlanna başlamıştır. Yediler'i
bir heykeltıraş olarak tanımlamakyanlışolma-
yacaktır Ama sanatçınm çalışmalannın bildi-
ğımiz anlamda heykelden uzak olup kavram-
sal bir karaktere ve yüksek dereceli bir soyut-
lamaya dayanması önemli bir "•yorumlama
problemi'" gündeme getirmektedir. 1991 yılın-
da Köln'ün önde gelen galenlennden bıri olan
Galerie Tanja Grunert'te açtığı sergisinde sa-
natçı. ılk bakışta mınimalıst heykel gıbi duran
büyük boyutlu tahtadan yapılmış birçok fark-
lı formlardan oluşan ınstallation'unu sergile-
mişti. Yediler. 1993'te Münıh'teki K-Raum'da.
kendisine belirli oranda ısım getıren plastık.
şişirme heykellerini hocası Rüsknem'le birlik-
te ızleyicıleresunmuştur. Yediler kimı kez de-
nizyataklarını andıran bu şişirme heykellenn-
de. kendisinin çızdiğı modellere göre PVC
Bir tükethn to|)hıiîuı yergisi:
Aşçı, Hırsız, Karısı ve Aşığı
Ingiliz sanatçı-sinemacı Peîer Greenaway 'in kazanlar
kaynayan mutfağından unutulmaz manzâralar...
SLNGIÇAPAN
maddesinden üretilen formları elektrık süpür-
gelerinin yardımıyla şişirnıekte ve sergilendi-
ği mekânın boyutlarına göre değışen. olduk-
ça farklı bir "üçbovutluluk" olgusunu ele al-
maktadır. Sanatçınm bu çalışmalannda orta-
ya çıkardığı estetik yaklaşım. Duchamp'ın ob-
jelerinde de izlenen yere. zamana. mekâna
karşı "uyumsuzluk"la birlikte incelenebılir.
Bu uyumsuzluğun altını özellikle çizmek ge-
rekiyor. çünkü sanatçınm çalışmalannı oluş-
tururken kullandığı temel prensiplerden biri de
bu.
1994"te Bozan'daki Galerie Klemens Gas-
ser'de açtığı sergisinde Yediler. kuzey Ital-
yanın bu bölgesinde sıkça görülen aziz hey-
kellerinden çektiSi fotograflardan kaynakla-
nan büyük boyutlu bir enstalasyon gerçekleş-
tırmıştı. Aziz heykellerinin parmaklanndan
ellerinden ve ayaklanndan aldığı detaylan o
bölgedekı ağaç ovma ustalanna, zanaatkârla-
ra verdığı sıparişîerle 1 '30. 1 '50 oranında bü-
yüterek galerı mekânın içinde adeta bir bul-
macayı andıran birliktelıği kurgu voluyla sağ-
lamıştı. Yediler'in sanatı, düşüncenin soyut-
Ianmasına dayalı bir alanda gerçekleştınlen
üçboyutlu müdahalelerle gelışiyor ve giderek
ızleyicıyı de ıçine alan düşgücünün etkisınde
kendi sınırlannı çizıyor.
5 yıl öncesınin l>tanbul Film Festivali'nin en çok ses
getirmiş filmlennden olan. PeterGreenawa\"in "The
Cook, The Thief, His \Vife and Her Lover-Aşçı,
Hırsız, Kansı ve Aşjğı". Beyoğlu Alkazar
Sineması"nda gösterilıyor. Bu fılmıyle kendıne bızde
de azımsanmayacak sayıda hayranlar edınmış.
sıradışı İngiliz entelektüeli Peter
Greenavvay"in yazıp yönettıgı. okkalı bir toplumsal
hicıv niteliğindeki "Aşçı, Hırsız, Kansı ve Âşığı".
Londralı zengın birserserı olan Hırsız'ın çetesiy!«
birlikte takıldığı, seçkin bir Fran>ız restoranında. 9
akşam bovunca geçıyor. Açık saçık konuşması.
ığrenç sofra adabı. görgüsüzlüğü. kaba saba
da\ ranışlan ve çe\ resini süreklı aşağılamasıvla çok
ıticı bıri olan Hırsız'a
katlanan. kocasının sürekli
eziyetlerini sineye çeken
karısı, restoranın sessiz
müştenlerinden bınv le hıç
beklenmedık bir ilişkiye
giriyorderken Tuvalette
başlayıp mutfak \e kılerin
arka taraflannda süregelen
ateşlı bircinsel seriıvenın
peşıne takıldığımız fılmde.
Hırsız'ın intıkamı çok
dehşetengiz ve acı
olacaktır...
Greenavvay'in belirttiği
gibı. "çağdaş tüketim
toplumunda, her şevin
ağızdan girip anüsten
çıkmasrna ilışkin okkalı
bir film saydığımız.
"entelektücl acımasızlığın
ve kötülüğün" son
yıllardakı en çarpıcı
örneklerinden "Aşçı, Hırsız,
Karısı ve Aşığı™. kuşkusuz
haftanın en önemli fılmi.
"Gözünii hırs bürümüş
tüketim bağımlılığının"
gerıye bir şey
bırakmamacasına. dünya
nimetlerıni yıvip bıtinşinı.
ırzına geçişıni yansıtan bu
unutulmaz yergınin.
kuşağının kuşkusuz en
özgün yaratıcılarından olan. ressam. montajcı ve
yazar-yönetmeni Peter Greenavvay'le "Cinema"
dergısinde yapılmış bir söyleşiden bölümler
aktanyoruz:
- Bütün filmlerinizde sayılar önemli rol oynuyor.
"Ressamın Kontratı"nda 7 gün, •'Nİimann
Karm"nda 9 av ve bu filminizde 10 gün. Bu on günün
anlamı nedir?
Greenawa> - Sadece senaryoda 10 gün var. fılmde 9
gün. Bu eksik bir gün içinde fazla önemli bir şey
olmuyor(MichaeI'in pışırıldiğı gün). Birdeneme
yaptık ve ortaya şu çıktı: Bir ınsanı pişırmek yaklaşık
18 saat sürüyor. Ama seyircının zamanını bununla
çalmak istemedik. Londra Savoy OtelTnden bır öneri
geldi. Insanı. kuzu gibi çevıreıek pışirmek. İyı bır
yöntem olabiür. Ama ben v ücudun güzel
P\
eter Greenaway şiddeti
sorumluluk duygusuyla
yansıtmaya çalışıyor
filminde ve 'Umanm' diyor, 'sizi
şiddete gerçek yerini gösteren,
olgun ve akıllıca yapılmış bir film
olduğuna ikna etmişimdir.'
görünmesini istıyordum. O sebeple uygulamadık
- Filmde renklerin anlamlan üzerine bir şeyler
sövkvebilir misiniz?
Greenaway-Altmışlı yıllarda film yapmaya
başladığımda moda. hikâye anlatmaktı. Bu yüzyılda
annonınin müzıken kopmasına (Örneğın Schönbcrg
veBerg'e), resim sanatındakı nesnellığe (Pkassoya
da Braque"a) bakın. Eğer hikâye olmazsa bütünlük
kavbolur ve her şey karmakanşık bir hal alır. Ben
hikâyeler anlatmak istıyorum. bununla birlikte
içbütünlüğü de sağlayacak. değışmeyecek evrensel
degerler vermek istiyorum Önceki filmlerimde
sayılar gibi alfabeyi de kullandım. yenı bir sistemin
arayışındavım Eskiden beri ışık spektrumunun kâşifi
Isaac Newton"a karşı büyük heyecan duyarım.
Gökkuşağı yedi renkten oluşuyor ve ben onlan
kullandım filmde.
- Bir kadının yanağına çatal
batırılışı gibi korkunç şeyleri
göstermek zorunda mısımz?
Creenanay - Bence
gerçekten böyle olmak
zorunda. Çoğu filmi uslu.
çocukça ve monoton
bulu>orum.
Ben fılmlerin yaşam
dolu ve provokatif
olmasinı istiyorum, tıpkı
Fellini ya da
Fassbinder'inkiler gibi.
Insanlan eşyanın doğası
üzenne düşünceye.
spekülasyona sevkedip
zihinleri kurcalamak
istıvorum. Doğrusu herkesin
bıınu istedığini sanıyordum.
- Tabii ki ama bu düşünsel
provokasvon görüntüyle
gerçekleşmek zorunda mı?
Greenavvay - Bu filmde
sadece şiddet yok. pek çok
şey var. Sanıyorum filmin
şiddete karşı olgun bir tav n
var. Sinemada sorumsuz
addettığim pek çok şiddet
orneğı sergileniyor.
Perdelere yansıyan Rambo,
Batman gibı örneklen
düşününce sosyologlann
neden şıkâyetçi olduklannı
görebilıyorsunuz. Gözüken o ki ınsanlar şiddete
sorumsuzca yaklaşıyorlar. Şiddet. gerçekte sinemada
gösterildıği gibı değil. Ben şiddeti sorumluluk
duygusuyla yansıtmaya çalıştım. Bu kötü. korkunç
adamın alışkanlıklanyla dığer insanlann hayatlan
üzerinde yarattığı büyük etki gıbi. Dogal olarak
ınsanlar benı sansasyon meraklısı diye
suçlayabilirler.
Çünkü neticede ahlaki fonksiyonu ne olursa olsun.
şiddet şiddettir. İşte tehlikeli olan bu. Ama umanm
sızı şiddete gerçek yerini gösteren, olgun ve akıllıca
yapılmış bir film olduğuna ikna etmişimdir. Şiddet
provoke etmelı (ateşlemeli), düşünmeye itmeli.
Şiddet. bence gerçekten ahlaki bir anlama sahip. İkna
edebıldım mi? Sız yıne de bir sınemacının
söylediklerine inanmayın hiçbir zaman!
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
0 Şimdi Jön Türk
Oğlak Yayınları, Ahmet Mithat Efendi'nın son ro-
manı Jön Türk'ü (tefrikasına başlanması 1908), Mu-
rat Bekje'nın çevrimyazısıyla okura sundu. Bilmiyo-
rum 'Kültür Bakanlığı' yayınevine teşekkür etti mi.
Mustafa Nihat Özön, Türkçede Romarida Jön
Türk'ten pek söz açmaz. Ahmet Mithat Efendi'nin dil-
de sadeleşmeyi aradığına işaret etmekle yetinir.
Tanpınar, bu romanın yerlı yaşayışla Avrupalılık
arasındaki gelgite degindiğini belirtır. Tanpınar'a gö-
re Jön Türk, Ahmet Mithat Efendi'nin en az ilgi gör-
müş, hatta "hiç tutmayan" eseridir.
Bununla birlikte 19'uncu Asır Türk Edebiyatı Tari-
hi, "Mithat Efendi'nin romancıhğını en iyı hülasa
eden" eserin Jön Türk olduğunu vurgular. Batılı ya-
şayış, Avrupa bilgisi, romanda gerilimı sağlayacak
entrika. kısacası. Ahmet Mithat Efendı romancılığı-
nın gereksindiği belli başlı elementler Jön Türk'te iz
sürer.
Jön Türk ne amaçla yazılmıştır? Mustafa Nihat
Özön'un şu saptayımı bugünün bakış açısına kıla-
vuzluk edebilir: "Istibdat acılarına dair tiyatro, ro-
man yazmak yolu açılınca Ahmet Mithat, Jön Türk
romanını tefnkaya başladı."
II. Abdülhamit tahttan indirılmiştir. Sürgün döne-
mi dışta tutulursa Sultan Hamit saltanatıyla büyük öl-
çüde barışık yaşamış Ahmet Mithat Efendi, ileri ya-
şında günün modasına uymaktadır: istıbdat döne-
minin "ıçyüzü"l
Jön Türk böylesi bir düşüncenin. amacın verimi
olacaktır. Belki de bu yüzden Mithat Efendi okurla-
nnın ilgisini çekmez. Mithat Efendi okurları, 1908'de
artık başka yazarlann ardına takılmışlardır.
Oysa jön Türk -ve dönemın birçok yazı verimi- çö-
ken devri karalamak konusunda bize özgü bır gele-
nek oluşturmaktadır.
Tutumun benzerierini yakın tarihımizde saptayabi-
liriz: 27 Mayıs'tan sonra Demokrat Partı iktidarı tüm-
den kötülenir. 1950-1960 arası, Menderes'eveçev-
resindekılere övgü yağdıranlar, bırdenbire 27 Mayıs-
çı kesilirler. O yılların ünlü Hayat mecmuası 27 Ma-
yıs'a kadar Celal Bayar'dan, Menderes'ten, vekil-
lerden daıma saygıyla, belki de aşın bir saygıyla söz
açmışken 27 Mayıs'ı izleyen haftalarda Zorlu'ya.
Polatkan'a, Koraltan'a ver yansın edecektir...
Ittihat ve Terakkı dönemiyle başlayan karalama,
toptan yadsıma, düşenın dostu olmaz geleneğine
karşıt tutumu Halid Ziya Uşaklıgilın anılarında ya-
kalıyoruz. Mithat Efendi'nin rahat rahat roman yayım-
ladığı II. Abdülhamit döneminde sansürden yılmış
Halid Ziya, görece özgürlük döneminde kimsenin
öyle özgürce yazmaya hazırlıklı olmadığını ılerı sü-
rer.
Aslında. yazarlann özgürce yazmak istedikleri ko-
nulan bıle yoktur. Zaten bu yüzden birçok değersız
yazı çizi boy gösterecektir.
Gerçek değer
Ne var ki, Mithat Efendi önemli bıryazardır. Roman
sanatına yatkınlık bizde onun eseriyle başlar. Sav-
rak örgülü romanlarında çok şaşırtıcı toplumbilimsel
bilgilendirmeler göze çarpar. Jön Türk'ün gerçek de-
ğerini de sanınm burada aramak gerekiyor.
Roman yüzyılın başını tasvirle başlar. Ahmet Mit-
hat Efendi vakit kaybetmeden değişen mımarıden
yakınmaktadır: "Vakıa şu 'konak yavrusu' tabiri bu-
günkü günde adeta unutulmuş bir tabir hükmüne
girdi. 'Konak' kalmadı kı yavrusu olsun."
Büyük yangınlarda kül olan konakların arsaları
"parça parça" satılmakta, küçük mahalleler oluş-
maktadır. Daha o zaman dılden kopup giden "konak
yavrusu", dildeki unutkanhklar ölçüsünde, toplum-
sal hayattaki değişımi anlatmaktadır.
Jön Türk. bu soydan pek çok dikkatle yüklü bir ro-
man. Dönemın önemli bir belgesi. Dikkatler arasın-
da biri var ki gönül yakıyor. Abdülhamit dönemını ka-
ralayan Ahmet Mithat Efendi, romanın kişilerınden
Nurullah Bey'ı yorumlarken şöyle demekte: "Nurul-
lah Bey siyasiyat ile iştigah sevmediği cihetle kitap-
lan kâgıtlan içinde siyasiyata müteallık âsâr hemen
hiç yoktur."
Yorum ilerledikçe, Nurullah Bey'i siyasetten uzak
tutanın yalnızca istibdat olmadığını ayırt ederiz. Efen-
dimızın salık verışi de bu yoldadır. Kitaplardan bü-
yük kuşku duyan Sultan Hamit'in yanı başında Jön
Türk romancısı da zararlı ve zararsız kitaplar olabi-
leceğı kanısındadır. Gerçi Mithat Efendi baskı sonu-
cu değerli edebi eserierin yırtılıp ateşte yakıldığını
söylemektedir ama, okunabilecek eserierı de Nurul-
lah Bey'ın babasının kitaplığında saptamakta, oku-
runu uyarmaktadır:
"Bu merak pederinde mevcut ise de onun mahi-
yeti de âsâr-ı sıyasiyenin kıymet-i edebiyesine mün-
hasır olup. yoksa bir fikr-i siyasiye ittiba suretinde bir
merak onda da yoktur."
Dediğim gibi, Jön Türk önemli bir roman. 1908'in
bakış açısını yansıtıyor. 1980'lerin bakış açısına -el-
bette biryandan da 'baktırış' açısına- nerelerden na-
sıl geldiğimizi gerçekten öğrenmek isteyenler için
bu roman kaçırılmayacak fırsat.
Ceyhun Atuf
Kansu Şiir Ödülü
katılma koşullan
AIVKARA (Cumhurh et
Bürosu) - Ceyhun Atuf
Kansu ŞıirÖdülü'ne, 1996
yılı için katılma koşullan
açıklandı.
Hervıl düzenlenen Cey-
hun Atuf Kansu Şiır Ödu-
lü'ne. 1996 yılı için katıl-
ma koşullan şöyle:
"- Odük aday olan ya-
prtlarda Cev hun Atuf Kan-
su'nun şiiranlav ışı gözönü-
ne alınarak. çağdaş bir
dünya görüşü ve dil bilinci
temel ölçüt olacaktır.
-15 Ocak 1995-15 Ocak
1996 tarihleri arasında ya-
yımlanan bütün şiir kitap-
lan odüle katılabilır. Ayn-
ca, Ödül Yazmanlığı. bu
kitaplar arasından, çeşitli
nedenlerle katılamayan ki-
mi yapıtlan da. ödüle aday
olarak gösterebilir.
- Çeşitli nedenlerle kitap
halindebasılmamış. ancak
kitap bütünlüğü taşıvan şi-
irlerle de ödüle aday oluna-
bilir.
- Seçıci kurul: Gülten
Akın, Müslim Çelik, Refik
Durbaş, Şükrii Erbaş, Ah-
met Erhan. Bahar Gökler
(ailesi adına), Emin Özde-
mir"den oluşmaktadır.
- Ödül kazanan yapıt,
Ceyhun Atuf Kansu'nun
ölüm yıldönümü olan 17
Mart 1996 günü açıklana-
caktır.
- Ödüle son katılma ve
aday aösterilme tarihi 15
Ocak 1996'dır.
- Ödül. tek bir şiiryapı-
tına (kitap ya da kitap bü-
tünlüğü taşıyan şiirlefe)
verilecektir.
- 1996 yılı için ödülün
parasal tutan 7 milyon 500
bınTürk Lirası'dır.
- Ödüle aday olacak ya-
pıtlar, şairin adı. açık adre-
si ve kjsa yaşam öyküsüy-
le birlikte 7 adet kitap ya da
7 kopya dosyayla, (Işık
Kansu. Atatürk Bulvan,
125/4, Bakanlıklar/AN-
KARA) adresine gön-
deriiecektir
- Ödüle katılan yapıtlar,
sahiplerıne geri gönderıl-
meyecektir."