Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
21KASIM1995SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Torino 13. Cinema Giovani Festivali 'nde büyilk ödülü, Çinliyönetmen Ning Ying 'in "SemtPolisi "filmi aldı
Torino'daAsyakazandıCUMHUR CA-NBAZOGLL
TORİNO - Torino 13. Cinema Gi-
ovani (Genç Sinema) Festivali bırCan-
nes > a da Venedık degildi. kapanış ge-
cesınde Altın Ayı. Altın Aslan ya da
Altın Palmiye dağıtılmadı. Ama Cine-
ma Gıovanı. dokuz gün boyunca (10-
18 kasım) gerçek bir festival yaşattı sı-
nemase\erlere. Hollyvvood'u fazladik-
kate almadan. zengın tanıtım kıtapla-
n. değişik dallan. 296 filmi (uzun. kı-
sa. orta, video. sıyah-beyaz. renkli. bi-
limkurgu. belgesel. reklam. \b.). halkın
geniş. ilgısıyle Torino"da oyun değişik
şekıldeoynandı.
Festi\alde. film seçilırken Berlin.
Cannes. Venedik'ı tercih eden üçüncü
dünvanın yönetmenlerine fazla itıbar
edilmemişti. Vahşı biryanşın sürdüğü
festivaller piyayasında. yenı film bul-
mak içın vakit yitirmek yenne ilgınç
bölümler oluşturulmaya çalışılmıştı.
Festıval başkanı AJberto Barbera. son
gün yaptığı açıklamada. yaklaşık 450
milyar liralık bütçesıyle Cinema Gi-
ovani'nin Selanik ve Valladolid festı-
vallen kadar ekonomik güce ulaştığı-
nı, prestij yönünden de Avrupa'da üst
sıralara yükseldiğini belirtti.
13. Tonno Genç Sinema Festivali,
bize göre. zengin programıyla güçlü
bır festıval olma yolunda hızla ilerlıyor.
ltalyanlara göre de yalnız 2004 Olim-
piyatlan'nı almayı düşünen Roma ve
Milano'ya örnek olacak bir organizas-
yon Cinema Giovani.
Brian Singer' in "The Usual Suspect"
filmiyle başlayan festivalde en fazla
seyırci toplayan bölüm. 196O'lı yılla-
nn Brezilya sınemasına adanan "Chıe-
ma Novo Brasile"ydi. Latin Amerika
sinemasının bırkaç iyi pazanndan biri
olan İtalya'da, sinemaseverler her Bre-
zilya fılmınde salonlan hınca hınç dol-
durdu. Brezilya'da bile artık göstenl-
meyen fılmler, Torino ıçin özel olarak
bakımdan geçirılip. ttalya'va gönde-
nlmiştı. Amerikan belgeselleri bölü-
mü de beklenenin üzennde seyirci top-
lamayı başardı. Belgesellerle ilgili dü-
zenlenen panellerde. aşın ilginin ne-
deninı tartıştı konuşmacılar Ortak ka-
nı, hayvanlar dünyası, doğa ya da mu-
cizeler üzerine belgesellerle büyüyen-
lerin altematif arayışıydı bu ılgi. Yasa-
mın içinden çıkan ve şova yönelik ol-
mayan Amenkan belgesel leriyletanış-
tı seyirci. Belgeseller kadar kısa met-
rajlı fılmlere de ilgi yoğundu. Özel TV
cenneti ttalya'da. ekran kısa metrajlı
çalışmalara kapalı olunca, sınemase-
veriçin 600 film arasındanseçılen 100
kadar yapıtı birarada bulmak bir şans-
tı ve bu şans iyi değerlendirildi.
Cinema Gıovani'de, sürpnz bölüm-
ler vardı. Örneğin, Angelopoulos'la
"Ulis'in Bakışı"na birlikte başlav an \ e
çekımler sırasında yaşamını yitıren (7
Aralık 1994) Gian Vlaria Yolonte'nin
Mostar kentınde rol aldığı 15 dakıka-
lık bölüm de \ardı programda. Aynca.
kapanış filmı Peckinpah'nın 1969 ya-
pımı ünlü vvestern'ı "Vahşi Belde"nin
özgün kopyası da festıvalin ağır topla-
nndan biriydi...
Son gün düzenlenen ödül töreninde
bır kez daha Asya sineması galıp gel-
dı. Festival boyunca Litvanya filmi
-Koridorius" ıle 32 yaşındaki yönet-
men Robert Jan Westdijik'ın yıllar
sonra omuzunda kamerayla Hollan-
da'ya dönen Martin'i anlattığı "Zusje"
(Küçük Kızkardeş) büyük ödulün fa-
vorileri olarak gösterilmiştı.
Ancak yedi Avrupa filmı arasından
sıynlan "MinjingGushi" ıle (Semt Po-
lisi) Çınli yönetmen Ning Ying birincı
oldu. Jüri Özel Ödülü. "Zusje" ile Slo-
vak yönetmen Martin Sulik'ın **Zha-
rada"sı (Bahçe)arasındapaylaştınldı
Kısa metrajda büyük ödül Sırbis-
tan'dan G. Radovanoviç'ın "Cohımba
Ubrica"sına verilirken. FIPRESCI
Ödülü'nün sahibi "Pugüi'fBoksörler)
filmiyle ltalyan LinoGapolicchio'nun
oldu.Festıvalin yıldızı ıse, "Amate-
ur"la uluslararası ün yakalayan Hal
Hartlev'di.
Yeni filmiyle Torino'da adeta gövde
göstensi yapan Hartley'nin ~Flirt'"ü
için bilet bulamayan 200'den fazla gen-
cin polisle çatışması. festival tanhine
geçen ilginç olaylardan biriydi.
'Yeni Ufiıklar' bölümünün yöneticisi Dimitri Eipides, kendisini bağımsız sinemanın uzmanı olarak görüyor
YüzyıDık evrensel bir iletişim..
ASLISELÇUK
Selanik Film Festivali, 'Yeni Ufuklar'
(Nevv Horizons) bölümünün yöneticisi
Dimitri Eipides, 1971 den ben
Montreal ve Toronto festıvallerinde
başlayan çalışmalannda. kendisıne
amaç saydığı sinema sanatındaki
yenileri tanıtmayı günümüze kadar
sürdüriiyor Dikkatli. bılgili bir film
araştırmacısı da diyebıliriz ona. Özgün
\e yenı bakış açıları taşıyan her film,
Eipides tarafından bu festivallerde
(1992'den beri Selanik de dahil) yer
almak içın kendinı şanslı sayabılir.
Eipides, sanatın evrenselliğine
ınanıyor. Kendisiyle 11 kasımda,
Selanik'te konuşmaya başladığımda.
bu 25 yılı aşan sinema tutkusunu
nelere bağladığını soruyonım.
EİPİDES-Sinemanın kitlelere
ulaşabilme gücü benim bu işe ciddi bir
biçimde deger vermemin nedenidir.
Uluslan. sanat aracılığıyla önyargısız
yapabilecek sinemadan daha güçlü bir
iletişim yolu olduguna inanmak zor
Selanik festivalinde, 1992'de. 'Yeni
Ufüklar' bölümüyJe başladığım
çalışmalanmda. herzamanki gibi
aradığım yeni yetenekler, yenı
yönetmenlerdi. Onlardaki evrensel
duyarlıklar ve fikirlerdi. Bunlara da sık
sık olmamakla birlikte, rastladığımı
sevınçle söyleyebılirim. Dünyamızın.
bugün ınsanın deneyimlerinden yola
çıkarak bize sunacagı evTensel fikırlere
çok gereksınmesı var. Sinema da
sınırlan kolayca aşabilme özelliği ile
banşçı. önyargısız fikirlerin
yayılmasında, insanlar arası dostluğa
katkılar getirmede etkili bir iletişım
yolu. Ben. seçimlerimde bütün
ülkelerin sınemacılannı
kucaklayabilmeyi ıstiyonım. Sinema
günümüzdekı çoğunluk örneklerde
göruldüğü gibi salt ticari olmakla
yetınemez. Zaten 'Yeni Ufiıklar'
bölümü: duyarlılığın. sanata
yaklaşımın. özgünlüğün peşınde
olanlann sinemadaki ürünlenne dıkkat
çekmek ıçin hazırladığım bır
bölümdür.
-'Yeni Ufuklar" bölümünüze izleyicinin
ilgisi, tepkisi nasıl oldu?
EİPİDES- 1992;de. 50-52 filmle
başladım *\eni l fuklar'a. Önemli
elanık Festivali'nin "Yeni Ufuklar* bölümünde duyarlılığın,
sanata yaklaşımın, özgünlüğün peşinde olanlann sinemadaki
ürünlerine dikkati çeken Eipides. "Dünyamızın. bugün insanın
deneyimlerinden yola çıkarak bize sunacagı evrensel fikirlere çok
gereksinmesi var. Sinema da sınırlan kolayca aşabilme özelliği ile
banşçı, önyargısız fikirlerin yayılmasında, insanlar arası dostluğa katkılar
getirmede etkili bir iletişim yolu. Ben, seçimlerimde bütün ülkelerin
sınemacılannı kucaklayabilmeyi istiyorum" diyor.
filmler göstenmdeydi ve bunlann
yüzde 8O'ı ilk yapıtlardı. Büyük ilgiyle
karşılandı. Filmler yabancıydı.
elektronik alt yazılıydı Bilirsinız. bu
durumda izlemek zorlaşır. Yine de
büyük bir ilgiyle karşılandı. Özellikle
gençler, sinemadaki bu yeni soluklara
çok ilgi gösteriyor Sinema sanatı adına
bu sevindiricıdır.
-92'den 95'e kadar geçen sürede
gösterdiğiniz film ve izteyici sayısında
değişmeler oldu mu?
EİPİDES-Tabıı, beni üzen bır şey
oldu. 92'deki film sayısı 95'te azaldı.
Bu yıl 46 filmle 'Yeni Ufiıklar*
gösterilerinı yaptı. Oysa seyirci sayısı
ikiye katlandı. Ustelik 92'den beri bır
mekân sorunu var. Seyirci sayısı
çoğalınca bölümün gösteri yaptığı
Pallas Sineması da yetmez oldu. Bır
çelışki de bölümün izleyıcisi ve
meraklısı giderek çoğalırken film
sayısının azaltılması... Bu da üzücü bir
dunım Cstelik bu yoğun bölümü ıkı
kışı. ben ve vardımcım Maria
Golfınopoulou hazırlıyor
- Siz gerçekten bir sinema
tutkunusunu/. Bu rutkunuzu,
kendini/i, sinema içinde nasıl
tanımlarsınız?
EİPİDES - Kendimi bağımsız bir
sinema uzmanı olarak görüyorum. yani
bağımsız sinemanın uzmanı. Çünkü
sinemanın yaşaması içın bağımsız
fikirlere ve vönetmenlere gereksinmesi
vardır. Bu anlayış genel uzlaşmanın
ötesindedır hep. Bölümümün ana
fiknni bu bağımsızlık olu^turuyor. Bu
yıl programımın her verinde keşifler \e
araştırmalarla ılgilı büyük bıralan var:
'Amerikan bağımsızlan serisi.' Onlar
sıradan olana. kâramaçlı. formüllere
dayalı film yapmaya karşı dırenme
geleneğini sürdürüvorlar. Bu durumun
ne kadar sevinç verıci olduğunu kabul
edersinız. Seçtığım filmlerde anlatım
dî 1leri. konuları farklı. içinden
geldikleri kültürü yansıtışlan özgün
çeşitli ulusların sinemacılarını
izleyicilere sunmak.. işte benım asıl
görevım bu. Ben. her yıl bölümüme.
henüz tanınmamış yetenekleri
sinemaseverlere tanıtmak geleneğini
yerleştirdim. Sonuç olarak bu,
sinemasever kültürümüze çok önemli
bir katkıdır.
- Bölümünüze gösterilen ilgi, izleyicinin
artmasıv la birlikte başta ne gibi
karşılıkiar aldı?
EİPİDES-1994te. FIPRESCI
(Uluslararası Film Eleştirmenleı^)
jürisi. bölümüm için yaptığım
seçimlerden ötürü 'Yeni L'fuklar'a ödül
verdi. Aynca 'GeceGölgeleri'indekı
kült filmleri serisi. bölümün uzantiM
niteliğındedır Gecenın geç saatlerinde
alışılmi!; roller bırakılıp orada ne^eli
bir sey ir başlıvor. Burada genel
kabulleri sorgulayan filmler
gösterilivor. Alışılmış film
değerlendırmelerinin dışına
çıkamayanlara yeni açılımlar getiriyor
bu filmler.
Bölümün düzenledıği sergiler de çok
ilgi çekiyor. 1993'te, fantastık
sinemanın ayrıksı ki^iliği David
Cronenberg sergisi yaptık. Kanadalı
yönetmenin, fılmlerinde yaratmıs
olduğu objeler büyük ilgi gördü. Bu yıl
da modern sinemanın babalanndan
Eisenstein'ın çızimlen ve objelen
sunuldu. Sergi. sinemanın 100. yılında
bu buyük ustaya tarafımızdan bir
teşekkür niteliğindeydi.
- Yeni projeleriniz var mı?
EİPİDES - Bölüme ılaveler yapmayı
diisünuyorum. Selanik'te repertuvar
sineması. sinematek yok. Klasiklerden
bir v ıdeotek oluşturmak. sinema
semınerleri düzenlemek istiyorum.
Böylece insanlar sinema konusunda
daha genış. bilgi sahibi olabilecekler
- Bu yıl festivalde sizi en çok ne etkiledi?
EİPİDES-Çok kişisel bir yanıt
vereceğım. Büyük bir Türk grubu
Selanık'teydi bu yıl. Ve sizin
grubunuzun gelişi benim özel
mutluluğum oldu. Pek çok şeyi
bırbırine benzeyen bu ikı komşu
ülkenin sanatla bir iç yakınlaşma
kurması. dostluğu da birlikte taşıyacak.
Sinema 100 vaşında... Bu da lOOvıllık
evrensel bir iletişim demektir. . Biz de
iki komşu. bu evrensel iletişimi
festivallerde filmlerimizle. sinema
ınsanlarımızla sık sık karşılaşarak
güçlendırmeliyiz.
Tartuffe'a
tslami uyarüuııa
Kültür Servisi - MoBere'in oyunu Tartuf-
fe. Fransa'da yeniden yorumlanıyot Paris'te
sahnelenmeye başlayan Tartuffe'da ılk deği-
şıklik dekorlarda: Müslüman. Hıristıyan ve
Yahudi kültürleri kanşımı bır dekor karşılı-
vorönceızlevicileri. lö.yüzyıl Ispanyasıya
da Batılı levantenlenn etkisinde kalmış bir
Dogu kentınde geçiyor oyun.
Oyun, bakımsız kalmış bir evde, Arap mü-
zıklenyle başlıyor. Aile reısı Orgon, Müslü-
man bır esnafla eski moda bir levanten kan-
şımı bırşekildegivinir. Orgon'un kızının ni-
şanlısı Valene, Batılı bir kostümle sunulur-
ken hızmetçi kız Müslüman kıyafetınde ve
tam bir Müslüman gibıdir. Orgon, eve gel-
dıği gibi kahvesi tepsi içerisinde sunulur.
Oyunun bu kanşık kültür içensinde sunul-
masının amacı, evrensel bıranlam kazandır-
manm yanı sıra. uyum içensinde bir arada
yaşayan kültürlenn karşısındaki bir tehlike-
yı vurgulamak. Batılı bir oyun neden Doğu-
îu bir atmosfer içerisinde geçıvor sorusu.
TartufFe'un belirmesiyle cevaplanır. Tartuf-
fe. heybetli görünüşü ve güce açlığıyla ka-
nşık kültürler için hem çok çekici hem de
tehhkelıdir. Oyun. bu yeni yorumuyla. Mo-
lıere'e bağlı kalmadan yeni bir anlam kaza-
nıyor. Banşçı. karma bir kültür; Tartuffe'un
sınır tanımaz güç ısteği ve köktenciliğınin iş-
galıne uğrar. Elbette güç. köktencilik anla-
mına gelmıyor. ama köktencilik güce her za-
man ıhtiyaç duyuyor. Bırçok köktencı lıder,
örneğin Hirter de TartufFe gibi güce ihtiyaç
duyuyordu. gücü kullanıyordu.
TartufFe benzerleri günümüzde de varlığı-
nı sürdürüyor. Rabin'i öldüren köktenci Ya-
hudiler. Salman Rüşdi've ölüm fetvası ve-
renler ve dığerlen. Tartuffe. lider olmak is-
teven. güce aç ınsan tıpı. Hepımiz ev lerımız-
de bıreı Tartuffe'la birlikte yaşıvoruz. Oyun
bu yönüyle hem geçmışı hem bugünü hem
de olası gelecegı gözler önüne seriyor.
Kızılca kıyamete beş kala
SEVGt SANLI
Dramaturgluk nankör ıştır. Bır damla
bal uğruna bir çekı odun çığnetir adama.
Dizı dızı dosyalar: 'Kaderdahanında ba-
lıkavlayanlar' mı ıstersmiz. bır buçuk sav -
falık metinle Osmanlı tanhınin en kanlı
hailesini sunmayaçalışanlarmı? Bırtakım
zırvalan okuya okuya zevkınız körelme-
ye başlar. Ama kırk yılın başında gerçek
bır parıltıyla karşılaşınca gönenırsiniz.
Çektıklerinız. çekeceklerınız koymaz si-
ze.
Ahraet Oktaj'm "Kurt DJşTsı. Başar
Sabuncu'nun "Şerefîye'*sı. Dinçer Sü-
mer'ın "Eski Fotoğraİlar"ı. Tuncer Cü-
cenoğlu'nun *Oğretmen*'i Edebi Kurul'a
kıvançla önerdiğım oyunlar arasındaydı.
Genç yazarlardı. Başka alanlarda çok ün-
lü ama tiyatroda tartışmasız kendıni kabul
ettiremeyen adlar da anımsıyorum. Aziz
Nesin'ın "Çiçu"sunun sahne ışıklanna ka-
vuşması bazı çabalargerektırdi Oktay Rı-
fafın "Yağmur Sıkınhsı" Edebi Kurul'da
okunurken yedınci sayfadan sonra "hazi-
run" esnemeye başlamıştı. O gece ev e gö-
türdüm. Ertesı toplantıda, mutlaka. mut-
laka okunmalı. mutlaka. mutlaka oynan-
malı diye haddimi aştım. Kanımca tıyat-
ro dağannuı seçkin yapıtlanndan birıdır.
Mahir Canova. bu kurula üye oldugu
dönemde. henüz kısa pantolon giyen oğ-
luCivan'ıbırakacakyerbulamazsabızim
toplantılara getınrdi. Ara sıra toplantıdan
çıkıp sekreter odasında bekleyen çocukla
sohbet ederdim. Kım derdi kı, bu çocuk
büyücek de beni gerçekten gönendiren sa-
yılı oyunlardan birinı yazacak.
CivanCanova'nın oyunu denınce. önce
babasının yüzü suyu hürmetme kendisıne
biraz kolayhk göstenldıği aklıma gelme-
dı değil. Ama metnı okuyup. provanm bır
bölümünü ızley ınce gördüm ki alnının te-
n, alnının akıvla haketmıştir tiyatro ya-
zanlar degil tiyatro yazarlan arasında yer
almayı.
"fannm, ulu tannm... Mümkiinse be-
ni kıvamete beş kala voUayıver dünvava.
Yaraitilışla >ok ediş arasında. bu ikisi ka-
dar tantanalı hiçbtr olav olamayacağına
göre ben bari ikincisine tanık ola\ ım..."
E\ lerınde otıırup çaylannı y udumlayan
bır aile. aile boyu mıkro kıyamet ıle dün-
ya çapında makro kıyamet arasında ken-
dılennı de binbirlerını de yemeyi sürdü-
rtırler.
Ana. baba. adam. kadın. tey ze belli eği-
limlen. bellı geçmışlerı olan. ama geîe-
cekleri olmayan -kıyamefe beş kala kimin
gelecegı olabılır kı-. kişiler. kapıcı satıl-
mış bile sıradan bırı değil. ermışliğını ılan
etmışelegünekarşı...
Daha fuayeye gırerken ev eşyalan. bır
salon takımı ıle karsılaşıvorsunuz. Bu.
sahnedekı eşyaların henüz bozulmamış.
kaosa kanşmamış şeklıdır. Salonda seyır-
cının tepesınde bir nebülözü andıran. üs-
tüne ışık vurdukça tehlıkelı yansımalarla
parlayan bır cısim var... Metınde o ağzı
ialyaiı canavar.o bizı yutmaya hazırlanan
ejderha dıye tanımlanan gök taşını akla
getiriyor. Yaklaşan kıyamet mtdir. yoksa
bır kıyamet oyunu mu oynanıyor?
Bu oyunu izlerken de, tıyarodan aynl-
dıktan sonra da bırçok soru takılacak ak-
lınıza. IColtuğunuza yaslanıp gevşemek
istıyorsanız bu oyun sıze göre değil.
"kıyametSulannda"mnKenanl;ıkgı-
bı bıryönetmenevetakımruhuylaçalışan
iyi bır kadroya düşmek gıbı bır şansı ol-
muş. Daha öncekı çalışmalarından özel-
likle "Olmayan Kadın"dan anımsayacak-
iinız. Kenan Işık başı sonu bellı. çatısı
belli kurallara göre çatılmış oyunlardan
tat almıyor Seyırcıyı de. kendinı de zora
koşmaktan yılmayan bır yönetmen. Böy-
lesıne benımsedıği bır oyunda olanca hü-
nerını göstermış.
Babada Alp Övken sahnede yeniden
görmekten mutlu oldugumuz karızmatik
biroyuncu. .Anne de Gılman 1^11106^6 Is-
tanbula hoşgeldınız denıek istiyorum.
Mihail Çehov'un öğütlerıne uyarcasına
çeşıtlı açilardan mcelenmışgıbı ınandırı-
cı boyutlar katıyor rolüne. Teyzede Tölin
Oral böy le bir rolde oy uncunun kapılabi-
leceğı abanma tuzağına düşmüyor. Ay-
yaşça bır mutsuzluğu. mutsuzca bir ay-
yaşlığı ölçüyü kaçırmadan oynamak ko-
lay değil. Fazla ölçülü. adetaçekıngen ol-
mayı kaldırmayacak roller de var. Dıler-
dim ki Avşe Giinşiray. Nasreddin Hoca"
nın kızı gıbı kızoğlan kız. altı aylık hami-
leolma^ın. Gebelığıni\eçocuğunu bütün
dünyaya kafa tutarcasına gıırurla taşısın.
Adam'da Bülent Emin.. gerek kızkarde-
şı, gerek babasıyla sevgı-nefret ılişkılerı-
nı \urguladığı sahnelerdebaşarılı özellik-
le. Cem Köroglu'nun dekor ve gıys,ileri.
ÖnderAnk'ınışıklantakımoyunununba-
şarısını perçinlıyor.
Poktnius. Hamlet için şöyle der: "The-
re is a method to his madness." "Bu ada-
mın çılgınlığında bir vöntem var." Bazı
gençlerın y azımda oUun rejıde olsun yap-
tıklançılgınlıklardabıryöntenıolınadıgı-
nı düşünüyorum zaman zaman. Ama Ci-
\an'ın çılgınlığında biryöntem var.
ALINTILAR
TAHSIN YUCEL
Dörtgen
Cumhuriyet'in unutulmaz yazarı Uğur Mumcu'nun
son yazılannda sık sık kullandığı bir söz vardı: "Bilgi
sahibi olmadan fıkir sahibi olmak." Bu söz, hele onun
canlı örnekleriyle sorriLrtlaştırılınca, beliriı bır yazar, be-
lırli bir politikacı, hatta bir çelışki gibi görunse bile, be-
lirti bir bılim adamı türünün temelsız tutumunu ve dü-
şük duzeyinı çok güzel sergiliyordu. Adamlar hep yük-
sek perdeden görüş belırtıyor, sorunları yağdan kıl çe-
ker gibi çözümlüyoriardı, ama biraz yakından bakılın-
ca, çozumlerının eksık, yanlış ya da saptırılmış verile-
re dayandığı, dolayısıyla hıçbır geçerligi bulunmadığ'
görulüyordu.
Uğur Mumcu'nun "bilgi" ile "fikir" arasında kurd
ğu bu ilişki biraz daha genişletilirse, örneğin her ik;
ri, varlıklan ve yoklukları açısından, dörtlü bır kar,
ilişkisı (ya da göstergebilimcilerin deyimiyle, bir
tergebilimsel dörtgen) içinde ele alınacak olursa, <.
cel ve geçmiş olaylar karşısındaki tutumlarımızın
dukça tutarlı bır betımlemesine girişilebılir.
(A) hem bilgıli, hem fikiıii (B) bılgisiz, ama fikiı
(C) bilgili, ama fıkirsız (D) ne bilgili, ne fikir
"Bilgi sahibi olmadan fıkir sahibi olma "nın (B) tarr
karşıtı, burada kullandığımız yuvarlak deyimiyle "hem
bilgili, hem fikirlı" olmadır (A). "Bilgi sahibi olup da fi-
kir sahibi olmama" ya da "bilgili, ama fıkirsiz" olma
(C) ve "bılgı sahibi de, fıkir sahibi de olmama" ya da
"ne bilgili, ne fikirlı" olma (D) durumian da ılk ikilinin
art-karşıtları olarak duşünülebılir.
Dörtgenımizin geçerlilığı biraz kuşkulu görünebilir.
orneğın bilgiden de, fıkirden de yoksun (D) bir sağlık
lı insan tasarlanamayacağı söylenebilır. Ama, "bilg
sahibi olmadan fıkir sahibi olmak'tan söz ederken,
Uğur Mumcu önermesını belirli bir alanla sınırlıyord' ı.
Biz de sınırladık mı sorun kalmaz: Hepımiz, nice k >-
nularda, bilgiden de, fikirden de yoksunuz. En gü -
cel, en yaygın olaylar konusunda hiçbir şey bilmeyt
hiçbir şey düşünmeyenler de yok değil. Televizyc
cular arada bir halkın arasına inip mıkrofonlarını:
kaktaki adama uzattıklan zaman, açıkça görüyr'
bunu: kimı yurttaşlarımız, çarpıcı biriçtenlikle,"'
yorum, hiçbir şey duşünmüyorum" dıyerek nol>
lar konuyu.
"Hem bilgili, hem fikirli" kişilerin durumunun
şılacak bir yanı yok gibi görünüyor. Bilgiyle "fikir"\n b,
bınni koşullandırma bıçimi tartışılabilir kuşkusuz, ta-
rihsel ya da ekonomik bır konuda bır düşünce geliş-
tirecekseniz. belirli olguları bilmeniz gerekir: soyut bir
konuda bır kuram geliştırecekseniz, en azından belir-
li bır uslamlama yöntemıni izlemeniz gerekir. ama
uyum durumunda. tartışılacak bir şey kalmaz.
"Bilgili, ama fikırsız" kışıler (C) deaz değıldir. Görü-
nuşte, konusunun uzmanıdıradam. yanı hekımdir, hu-
kukçudur, tarihçıdır. size alanına ılişkın aynntılı bılgiler
verir, kitaplan bile vardır, gene de size ilettiği bilgileri,
birbırine bağlayıp yorumlayamaz, bir başka deyişle bil-
giden düşünceye geçemez. Ünıversitelerde bile sık Sık
rastlarsınız boylelerine. Gözlerinın önünde olup biten-
lerden gereklı sonuçları çıkaramayan bireyın durumu
da budur.
Ne olursa olsun, dört durumun en çarpıcısı Uğur
Mumcu'nun ortaya koyduğu durum (B). Kendisi bir-
birınden ilgınç örneklennı vermışti bunun. Bugün de
birı çıkıyor, Garip Akımı'nın tek parti döneminde hal-
kı gerçeklerden uzaklaştırmak amacıyla desteklendi-
ğinı kesınlıyor; bır başkası çıkıyor, 6-7 Eylül olaylann-
da yönetımin yansız davrandığını ilerı surüyor.
En çarpıcı örneklerden bırini de geçenlerde Tokta-
mış Ateş bulup çıkardı. Onun "Insaf Yahu" başhklı ya-
zısından (Cumhurıyet, 14.9.1995) öğrendığimize gö-
re "çok satan" bır gazetenin ünlü bır yazarı Remuş ye
Romulus anrtını I.Ö. 700den (doğru tarih) alıp İ.Ö.
7000'e (uydurma tarih) taşımış, bundan da (bilinen ilk
Türkçe yazıtı Orhun Anıtları sunuyor, ancak bu anıtlar
732'den eskıye gıtmıyor diye) Türk toplumunun geri-
liğı, bağnazhğı ve körluğü konusunda sonuçlar çıkar-
mış. Ateş. bu yazardan bırçok ilgınç parça alıntılamış-
tı, biri de şuydu: "Orhun Anıtlan'ndan itıbaren yazıyı
kullanmaya başlayan ve kendisinden yedi bın yıl ön-
cesıni de tümden reddeden bir beyinsel körlüğün se-
faleti çileye döner..."
istersenız, şu tümceden çıkan çarpıkanlamların (ya
da "fıkırler"\n) bır bölumünu sıralamayı deneyelım:
a) "Orhun Anıtlan'ndan itıbaren yazıyı kullanma"
ediminin de, "kendisinden yedi bin yıl öncesinı de
tümden reddetme" ediminin de öznesi "beyinsel kör-
lük", yani yazıyı kullanmak da olumsuz bir edim, ya-
zının varlığını yadsımak da;
b) 'beyinselkorlük". yazıyı, oandagökten ınmişgi-
bi, "Orhun Anıtlan'ndan itıbaren" kullanmış;
c) yazı, toplumsal belleğın surekliliğınin bu etkin gü-
vencesi, araya Türkler'in "beyinsel körlüğü'nûn gir-
mesıyle, bır bencillik, unutkanlık ve yadsıma oğesı ol-
muş;
d) yadsıma ve unutkanlığın değışmez bir yazgı ola-
rak sunulması yetmemiş, bır de halklann yazıyı ne
denli geç tanımışlarsa o denli kör, bağnaz, o denlı uy-
garlıktan uzak oldukları gibi aykın bır varsayım üretil-
miş;
e) yalnız bir kışi, yazılı Latınceyı cömertçe altı bin yıl
geriye götüren yazar aşmış bu koşulu. ama o da öke-
lerın büyük yalnızhğının acısını yenememiş.
Ama bunlar neyı gösteriyor bize? Dörtgenımizin kü-
çük bir sınıflandırma olarak kaldığını, ilişkılerin derin-
liklerine doğru ılerleyebılmek için, her köşesinden ye-
ni dörtgenlertüretmekgerektiğıni. Gerçekten de, "ol-
ma"nın yanında "görünme'ye de, "b//me"nın yanın-
da "sanma "ya ve "ınanma "ya da yer vererek bilgi ile
bilgisizliğintürlerinı, bilgi ıle "fikir "\n birbınnı koşullan-
dırma biçimlerini, öznenin duşünsel ve aktörel düze-
yini vb. belirleyebilseydik, kuru bır sınıflandırma yap-
makla kalmazdık belki. çevremizde olup bıtenleri da-
ha açık bir biçimde görme olanağmı da bulurduk.
Ama bilgisizliğin üretkenliği insanın başını dön-
dürüyor.
Hans ve Hasan gözaltmda
Kültür Servisi - Istanbul Kıtap Fuan'ndan dönen
karıkatünst Erdoğan Karayerın beraberinde getirdıği
"Hans \e Hasan" kankatür albümlerine Stuttgart
havaalanı polıslerı tarafından el konuldu. Turk ve Altnan
dostluğunu simgeleyen kankatür bantlardan oluşan
albüme, Türkıye'yı düşünce suçu ve ınsan hakları
ihlallerinden dolavı eleştiren Almanya'nın bu tutuınu
şaşkınlık yarattı. Özellikle içinde gamalı haç ve "Tıırken
raus' yazılı kankatürlen ınceleyen polısler. Erdoğan
Karayel ve Merhaba gazetesı sahibi Hüseyin $enol"u. 1.5
saat sorguladıktan sonra sahverdıler. Albümlere ı^e
ıncelendikteıı sonra karar verıleceğı belırtılerek el
konuldu.
Batı Cephesinde Yenî Bin Şey
Yok'a 36 milyar
ANKARA(A\KA)-Remarque'nin -Batı CepheMnde
Yenı Bır Şey Yok" adlı romanının onjınal el yazmasınııı
düzenlenecek açık arttırmada 1 mılyon marka (yaklaşık
36 milyar TL) satılabıleeeğı bıldirıldı L>un ^iiredir
kaybolduğu >anılan el yaznıaları, 1 aralık urıhınde
Sotheby Müzayede Salonu'nda satışa sunulacak. Roman.
1928 yılında Berlin'de yayımlanmıştı.