23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
f SAYFA CUMHURİYET 21KASIM1995SAU 12 KULTUR DERCİLER ARASINDA TEOMAN AKTUREL BM ÇocukYılı'ndan... Hoşgörü Yılı'na Varlık dergisı Kasım 1995 saMsını "Çocuklar Kitaplar- daNasıl Büyüyor?"a özgüle- mij: Hüseyin Yurttaş "Çocuk ve Kitap": Ayla Kutlu "Eği- tim ve Çocuk Yazmı"; Recai Şeyhoğlu "Çocuklar Üzerine Muzaffer İzgü ile Söyleşi". Hidayet Karakuş "Gemiler Balıklan Çiğner mi?": Bekir Yurdakul'un "Fatih Erdoğan ile Çocuk Kitaplan Yayımcı- lığı Üstüne" başlıklı yazılar birbinnden ilginç. Bekir Yurdakul. "Çocuk kitaplan çocuklara özgii. on- lara göre bir dil ve anlatun ge- rektiriyor mu" sorusunu şöy - le yanıtlıyor: "Çocukkitapla- nnda özel bir dil ve anlatım gerekmez. Seçecegimiz konu zaten kullanacağunız anlatun dilini bir ölçüde etkiler. Asıl önemli olan doğru bir Türk- çe ile yazmaktır." Birleşmiş (B i r I e ş i k mı yazmalıy- dım!) Milletler 19^9'u Uluslararası Ço- cuk Yılı ilan etmişti. AliGevgilili-şiiri bı- rakmadan önceki yıllarda- bu konuda gerçekten yararlı ve güzel bir yazı dök- türmüştü. Başlığı: "tnsanın atasıçocuk- lar neredeler?.."(Milliyet gazetesi. 20 Ocak 1979. s.13.) Neler mi söylüyordu o şiirsel yazıda: "Çocuklar üstüne bin- lerce yıtdır insan soyu sayısız kavram ve düşünceleri geüştirdi. Çocuk, bir yerde bütün soy'un yeniden üretim mekaniz- masının da özüdür. Ozan VVillıam Wordsworth. ünlüdizesi,'Çocuk, insanın atasıdır'ı söylerken, böylece, baba ve ço- cuk kavramlarının en temeldeki özdeşli- ğini de dile getirmiş oluyordu. Yery üzü- nün çocuklan. gerçek anlamıy la. tarihsel gelişim ve değişimin üretkileridiıier. Ku- şaklar. daha sonraki kuşaklara, bir *bıt- memış türküyü devrederler. İnsan'm, toplum'un ya da e\ ren'in yapılış sırlan- nı içeren bir büyük türküdür, bu_. Ço- cuklar, y annın oluşum coşkusunu, en öz- gürce fısıldarlar. Günlerin, gecelerin. iyi ya da bunaltıcı zaman dilimlerinin arasında. çocukla- nn gözleri ve elleri, yaşam.n tükenme- "Çocuklar Kitaplarda yen bılıncı gıbıdir- r ler. Onlar, kısa süre- v\NaSll özgülemiş. Bırikim da 1 h ?8«jç|ü 1 veıızun dergisinin ekim solukludurlar. ° .. SayiSl btlK çok SosyalİZirTİ r al- J Ama, yeryüzü- nün çocuklan, tari- r\r7(T;\rU\],r.;-, hin hemen hiçbir UZgUîlUKÇU döneminde mutlu koşullar al- tmda da >aşamadı- edınmış. Ayrıca, bır de lar >.rminci yüzyıi dosya düzenlenmiş: dünyasmmsahneol- " G e i i e t İ k Ve dugu bılımsel ve tek- nolojik j devrimler ~~~"™^^~^^~ dizisine karşın, çocuklar, hâlâ mutlulu- ğun dışındadırlar. Uluslararası bilincin ortak forumu olan Bırleşmiş Milletler, 1979'u uluslararası çocuk yılı ilan et- mekk.yervüzünü kuşataneşitsızlik ger- çeğini de tarih önünde bir daha vurgula- mak istiyordu. Bir zamanlar beslenme bilimcisi Josue de Castro. çagdaş açlığın "kara coğrafya'sından söz etmişti. Aynı gerçekiik, yeryüzü çocuklan arasındaki aynmlar için de söz konusu edilebilir." Nereden nereye' 7 . . Çetin Altan TBMM'de Josue de Castro adını anar anmaz. saytn mıllervekillerimizin büyük çoğunluğu ayağa tırlamıstı. Kiiçücük bir yanlışlık... Fidel Castro'dan söz edildiği- ni sanmışlardı. Evet. tstanbul'da küçük çırak çocuk- lann bir işliğe kapalı bırakılıp cayır ca- yır yanmaları. çocuk kölelerin çalıştınl- malan iistüne şiirleru Fazıl Hüsnii Dağ- larcauzmanlığına sunalım ve geçelım. Nedendersenız 1 1995 Hoşgörü YüVnda Banş adlı çocuk büyük bir yara aldı. Oy- sa ne yazıyordu bize mektubunda Say ın Hillary Rodham Ciinton: "Kocam şu sö- zii çoksever: 'Gelışme çabuk yayılır; ak- saklıklarda.' Bugün dünya. Birteşmiş MiUeder'in kurulduğu zamanlardan çok daha kar- maşık bir halde. Biz Amerikahlann ise tek seçeneği var: Ya tüm kay naklanmızı öbür iilkelerde banşın gelişmesine, açh- ğın ve hastauklaruı sona ermesine, eğiti- min ilerlemesine.çevTenin korunmasına. terör ve uyuşturucu bağımhlığıy la sava$- maya adayacağu; ya da tek başımıza teri- likejeatılacağız" (Yeni Yüzyıl, 5 kasım, s. 24.) Yunus Emre bizi "tyilik MelekJe- ri"nden korusun! Biz "Güzel Şeytan- lar"la baş ederiz.Bakmayın siz TRT'nın göstermelik ve ürkek "bilim, teknik/uy- gulayım, vb." yayın ürünlenne. "Nere- den buldun ve kime hizmet edivorsun" sorulan onlar için de geçerli... Birikinrde 'Genetikve Siyaset' Birikim dergisinin Ekim 1995 sayısı yine dolgun ve olgun. Sanki 85. yıldö- nümünü kutladığımız Ord. Prof. Cahit Arf yol göstermiş. Belki de A. Einste- in... Derginın bu sayısı "Etik ve Ozgür- lükçüSosyafizm"i konuedifımiş. Aynca. bır de dosya düzenlenmiş: "Genetik ve Siyaset". Dosyanın girişi şöyle başlıyor: "Nükleer teknoloji, uzaya çıkış. bilgisa- yariar ve iletişim endüstrisi ile insanlığın aldığı büyük dönemecin, gerçekleşen de- vasa sıçramanın en az bu sayılanlar ka- dar önemli ve başdöndürücü bir bileşeni de genetik ve gen teknolojisidir." Omer Laçiner'in ginşi şu sözcüklerle sona eriyor: "Genetik bilimi ve teknolo- jisi, eğer 'aşağıdan' böyle bir irade ve 'özünde devrim' hareketi yüksel- mezse; *y ukandaki- ler'in, arök kendi- lerini geniş yıgınlar- dan soyutlamış, hatta ayn bir tür olarak görmey? ha- zır, "seçkin toplu- luk'laruubukez ay- nı yığmlan tam ter- sine bir özünde de- ğişime tabi tutabile- cekleri ihtimali, böyle bir gidişatı çağrıştırdığı için son derece anlanılı bir simge, örnektir. •İnsanlığın kade- ri bu noktada belir- lenecektir' sözü ta- rihin hiçbir döne- minde şimdi oldu- ğu kadar duruma arlık dergisi Kasım 1995 sayısını uygun olmamıştı. Evet, gerçekten kade- rimizin belirleneceği noktadayız." Fethi Açıkel'ın "Siyaset estetiği ve cin- siyet" başlıklı incelemesi de bütün yazın erlerince okunması gereken ilginç bir ko- nu gerçekten. Aşağıdaki alıntılar içinde bulunduğumuz döneme, gündelik yaşa- yışımızatıpatıpuyuyor: "Siyasalsöylem- İerin pekçoğu lider. kahraman. dev İet ay- dın, otoriter ve benzeri kavramları eril karakterier aracılığıyla temsil ederler: halk, vatan-yurt. bayrak ve dava gibi im- geleri de kadın (annenin veya sevgilinüi) karakterinde temsil eder. Birincisinde ol- duğu gibi ikincisûide de siyasal pozisy on- larcinsiyetlere atfedflen özelliklerce orta- ya konur. Bir yerde 'devletin babalıgı \ e kurtarıcıiığı' ön plana çıkarken bir baş- ka yerde de siyasal otoritenin 'şefkatli. kucaklay ıcı ve bağnna basıcı" annelik ö/ellikleri vurgulanır. Aslında farkında olmaksızın siyasetin ka\ ramlan cinsiyet alanının kav ramlarıy la yer değiştirir. Sa- dece alımlay anuı değiL aumlananın de bu rollere uy um gösterdiği düşünülürse bu 'doğallığın' arkasında yatan cınsiyetçi ve bir bakıma da mahremiyetçı anlayışın çözümlenmeye gereksindiği ortaya çıkar. Mahremiyetçi anlayıştan kabaca gele- nekse) (veya feotial) siyasal hiyerarşi ve onu meşnilaştıran değeıier sistemi anla- şüabilir. Fakat bu, mahremiyetçi anlayı- şın salt feodal dönemle sınııiı olduğu an- lamına da gelmemektedir. Cinsiyetçi hi- yerarşinin içinde şekillendiği bu olgunun temelleri, feodal dönemin tarihselliğine sıkıştınlamayacak denli derinlerde yat- maktadır. Bu yüzden modern öncesi-modern ay- nmı ihtiyacımıza tam olarak karşılık düş- medigi gibi kolay lıkla vazgeçilebilir bir şablon olmadığı da ortadadır. ... Türk siyaset söyleminde vatan ve yurt kav ramlaru siyasal yönelimine bak- maksınn en y aygın ölçüde dişil nitelik at- fedilen kavramlardır." Ömekler de veriyor Fethi Açıkel. Mül- kiye Marşı'ndan: "Başka bir ad istemez. Aşkınla çarpar kalbimiz. Ey \atan! Gözyaşlann dinsin. Yetiştik çiinkü bi/". Görüyorsunuz. ne \eletler doğurmuş analarımız: Diplomatlar. emniyet mü- dürlerı. \aliler, kaymakamlar. \b. Ço- cuklannı göz yaşları içinde bırakmak için... ...Kavramın dişiliğınin tescılliğinden sonra kadın güzel \e arzulanan bir 'ka- dın" olarak kurgulanır: Canan kim, o bir gözleregörünmez pe- ri, Bir aydır ki gönüllerde parlak izleri: Gökyüzünde arar iken ben o dilberi Onu gökte değil, yerde: Turan'da buk- dum. (Gökalp, Z, Kızıl Elma, ikbal Yayın- lan. İstanbul. 1941. s. 89.) Yine Bırikim dergisinin Kasım 1994sayı 67/ v i arar bulursanız. Ömer Laçiner'in "Özelteştirme vesonrası", Ta- nıl Bora'nın "Türkiye'de milliyetçilik söylemleri", Mehmet Annın "Türki- ye'de sol milliyetçilik*'. İlhan Tekeli'nin "Üniversite üzerine bir kez daha konu- şurken"". KadirCangızbav'ın "Üniversi- te hocalan ve üniversite". Ahmet Çiğ- dem'ın "Üniversitas'ın çöküşü*". Ric- hard Rorty'nin "İnsan haklan, akıl ve duyarlık". SamiOguz'un "Rusya'daka- pitalist restorasyon süreci ve kriz". ^'uri Burtin'ın "Nomenklatura mülkiyeti: Dün ve bugün". Mihail Gorbaçov'un" "Seçimlerin ertelenmesı demokrasinin sonu olur" gibi ilginç konulann dile ge- tırildiği bilgilerinize sunulur. Özel \e güzel meraklıları için de De\ - let Denetım Elemanlan Derneği"nin De- nerim dergisinin şu satırlannı y ine anım- samak ve sahk \eimek yararlı olacaktır kanısındayız: "Bağunsızlık ve ulusal gü- venliğimizi tehlikeye düşürecek satışla- ra.. Hıbe ve hedıye niyetıne satışlara... Talan ve yağma girişimlerine~ Özelleş- tırilen kuruluşların özel sektör tekeline dönüs.mesıne... Satışlardan sağlanange- lirlerin kullanılmasına». Kârlı \e verim- lı kamu girişımlerinin borç kapatmak için elden çıkanlmasına... Kişiyeözel sa- tışlara— Kamu sermayesini tabana \ay a- cak yerde özel ellerde toplamaya.. Özel- leştirüen kurum arsalannın yok pahası- na satılmasına.. Danışman \e aracı ku- ruluşlara gereksiz \ e hesapsız olarak tril- yonlarca lira komisyon ödenmesine... Hayır!" Her türlü emperyalizme ve Gazi Mus- tafa Kemal Atarürk'ü v e devTİmıni sav u- namayacağımızı sanan aymazlara karşı dikileceğimizıbelirtmekleonurduyaca- ğımızı ınanmanızı dileriz. "İletişim yü- dınsına veyönlendirmesine" pabuç bıra- kacak göz var mı bızlerde?... Milliyet Sanat dergisinin 1 Kasım 1995 sayısında ilginç haberler. uyanlar var. İlhan Selçuku daha yakından vc de- rinden tanımak isteyeceklere duyurmak isterim. Dınginliği ve çelebiliği içinde şöyle fısıldıyor: "50lerin Babıâli'si fik- re, sanata bugünkünden daha çok değer veren bir y apıday dı." "Gitann derinliginden/yükselen kanlı bir kök" görmek ıstersenız, ortalıktakı dergilerden biraz uzaklaşıp Varoş'a atın kendinizi (Üç ayda bir çıkar 'KûhürSa- nat'dergisi). Değişık şöylemler. aykın şiirler karşılar sızi. "Öfke baldan tatlı- dır" diyenlerle tanışmak isterseniz. buy- run sizi şöyle "alalım". Yaz-Güz 1995 sayısında Ali Çeviker "söyleşi eleştirile- rine" getiriyor sözü: "Sermaye, kurum vebunlannyamacındaki yayimorgania- nnda "söyleşi yapmanın', "söyleşı yazı- lan' yayımlanmanın meslek haline gel- mesinin tarihi 1980li yıllarda oluştu. Bu tarihe kadar genel olarak "edebiyat içf taşıyan bu "ctkınlık" de kirlenmeden pa- yına diişeni aldı ve almakta. —Fakat faksın devreye gjrmesiyle "es- ki moda söyleşi (sohbet) yani 'keyifli çe- ne çalmalar' alan yitirmeye başladı. 'Faks çıktı sohbet bozuldu'. Soru ve cevaplar- la karşılıklı olarak bir üretici diyalog var etmek para etmez oldu. V'akit nakitti ve nakit "devrimci 'ydLher şeyi degiştiriyor- du". "Kültür bağlamında bilim". Prof Dr Cemal Yıldınm'ın bu yazısı TÜBİTAK Marmara Ara^tırma Merkezi'nce düzen- lenen "Bilim Felsefesi Semineri" (31 Mart 1994) için hazırladığı. ancak sağ- lık nedeniy le gerçekle^tıremediği konuş- manın geniş bır özeti: Bilim ve Ütopya dergisi Kasım 1995 sayısı. Bilim \e ya- zın çevrelennde ilgi veyankılaruyandır- masını yürekten di- lerim. Bır küçük alıntı "Bilim deya- zın ve sanat gibi ûısa- olası yanıtlarını beş bölümde topluyor. Buna göre: a. Halk sözcük anlamıyla herkes demektir. b. Halk sayısı belirsiz bü- yük bir kesim. pek çok insan demektir. c. Halk alt tabaka demek- tir. d. Halk bölünmez bir var- lık. bir organik bütündür. e. Halk salt çoğunluk ilke- si ile belirlenen büyük kesim- dir. Bu tanımlardan 'nicelik farklılıklarına karşın' lıal- kın toplumun çoğunlugunu oluşturduğunu çıkarıyoruz. "._İnsan ancak öğrendik- çe. bildikçe ve bilgisini bilin- ce dönüştürdükçe özgürieşe- biliyordu... Aynca eğitim ku- rumlanndan o dönemde de gündemde olan süfli popüler kültür değerierine kadar her şeyle kuşa- tılan insan. sistemin edilgenleştirici bütün kurumları karşısında nastl dezenfekte olabilir ve bilinçlenebilirdi? Kısacası (iz- gürleşmek öyle kolay iş değildi. _\ncak Batı'da işçi sınıfının gerçek de- mokrasiye ulaşması 'ne acıdır kı" hiç de insancıl olmay an gelişmeler sonunda ger- çekleşnıişti. Pazar konumundaki geri kal- mış ülke insanlarının. teri ve hatta kanıy- la ürettikleri artı değerin Batı'ya aktanl- ması ve emek-sennaye arasında uzlaş- nıacı biçimde paylaşımıyla sağianabil- mişti. En genel ifadesiy le patron, 'Siz ben- den öyle fazla ücret istemeyin. ben ser- mayemi daha fazla arttırayım ve geri kal- mış ülke pazanndan daha fazla kâr ak- tarayım. onu refah payı olarak üleşelım" derken, işçL 'Sen beni iyi ücretle motive et. ben daha fazla üreteyim, çevre ülke- lere daha fazla satış yapalım. oradan ge- len kazancı paylaşalım' diye karşılık ve- riyordu. Yani refahın paylaşüdığı ve taraf- lann birbirlerine mecbur ve mahkûm ol- duklan ülkelerde demokrasi gereği gibi işleyebiliyordu." (Vakur Kayador. Adam Sanat dergi- si. Kasım 1995. s. 60-66). ayı dergilerinde kavramı eündeme ytne. Dolayısıyla Margulies'in güncel şiiri —-•. i i, -i i , -1- i -1 • Adam Sanat der- ür.Okulçağındaöğ- halk ile aydinlar llişkllen gısınin yine bu sayı- """" ^ı : ~'"! - sorgulanmaya s ı n d a k i R o n i M a r " •biiimsei başlandı. Yaklaşan vaklaşım"dedigımiz • . .. , , • deneysel ve elestirel SeÇimler, naSll Dir sorusunu çözümarayışınaya- bancı kalmaz, oğ- .. . eğuimieri bi- onumuze surerken, ü E E r ^ k a v r a m ı d a ve sanata uzak açıkhsa kavuşturulmak durmazsa. istenen iletişim kurulabilir. dolavısıvla kültürelbölünme önlenebilir. Yeter ki çocukta bil- gi donanımının yani sıra evrensel deger duyariığı oluşturulmuş olsun! Bu alanda istenen sonuca. egitimcilerin sonımlulu- ğunu sanat ve bilim çevreleri pay laştığı öl- çüde ulaşılabileceğini özellikle vurgula- mak gerekir." E\et. dogru söze ne de- nir!?.. Buarada. sırasıgelmişkenaçıklayıve- relim okurlarımız için: llişkilerimizde açık-seçik \e saydam olmak dileğinde- yiz. Belirtilmesibile gereksiz belki: Ka- mu çalışanlan \ e emekçilerin konumun- dayız, onlardan yanayız. Yandaş olmak isteyeceklere kapılarımız ardına değin açık. Yüreklerimız de!... Her türlü bağ- nazlığa direneceğiz. Türkçemızı koru- yacak, savunacak, dilımiz üzerine titre- y/eceğiz. Açılımına özen göstereceğiz. Öny argı. karşıdevnm gibi ön ek değerin- de sözcükler kullanımda, dolaşımda ise de Türkçe sondan eklemeli bir dıldir \e "geri vitesi de yoktur"... Kasım ayı dergilennde aydın kimliği kavramı gündeme gelmış yine. Dolayı- sıyla halk ile aydınlar ilişkıleri de sorgu- lanmaya başlandı. Yaklaşan seçimler. "Nasü bir demok- rasi" sorusunu önümüze sürerken. •'halk" ka\ ramı da açıklığa kavuşturul- mak isteniyor. Herne kadar halk tanımı çağdan çağa, dönemden döneme değiş- kenlik gösterse de. bu kav ram elden gel- diğıncekuşatılmakdilegini içeriyor: Yal- nız bunlarla değil. ilgili bütün tanımlar- da halk kavramı vurgulanıyor. o zaman da "Halk kimdir.." ya da "Halkı kimler oluşturuyor-." sorulannı yanıtlamak ge- rekiyor. Giovanni Sartori bu sorunun bütün gulies'in 'Ferhat Yoldaş'ın Günce- sınden' başlıklı şiiri güncel olduğu den- lı ilginç de. Okun- maya, incelenmeye değer. Düşünce ve Ey- lemEkim 1995 ay- lık üniversite dergi- sinde (s. 24) vermiş verilmış eleştir- menlere: "Batılı eleştirmenler Batı edebiy atının ölüm fer- manını imzalarken. Türk edebiyatçılar mezariığın ölü nüfusunu arttırabilmek için Batılı kurmaca dünvasına yeni eser- ler kazandırabilme yanşındalar; eleştir- menlerse daha çok ölüleri sulamakla meşgul." Breh. breh. breh! . Böylesi ve- nştirmenlerin kıme. ne yaran olur°.. "Sanat Elçisi" diye bir nitelemeyle hem elçılen. hem de sanatçılan aşağıla- dığımızın, kısıtladığımızın. küçük gör- düğümüzün a\ ırdında değil miyiz. ne?! "Ölükrgömütlüğü T 'nün bireîeştirme- ninden. Ataç'tan küçük bir alıntıyla bir dürtüyü (stimulant/uyaranı) anımsat- makla yetınelim: "Eleştinneci de elçi gi- bi nazik olacak. gücendirmeyecek okur- lan. Onlan birtakım düşüncelerden vaz- geçirmeye çalışabilir, ama bunu da usta- lıkla yapacak, kandıracak, onlan öfke- lendirmedcn inandıracak. Göriiyorsunuz, sorumlu bir iştir eleş- tirmecilik. uzun bir iştir, güç bir iştir. Ga- zetede, dergide beş on dakika içinde oku- nacak bir yazısı çıkacak. ama kendisi o yazı için iki üç gün. belki daha çok uğra- şacak..."(Ataç. Son Havadis. 26.2.1953). Savaşa Karşı Banş dergisinin Ekim 1995 sayısından BobDylan'ın şiirinden küçük bir bölümle noktalayalım bugün- lük: "Gelin savaş efendileri Siz. silah vapanlar Siz. ölüm uçaklan yapanlar Siz, dev bombalan yapanlar Siz, duvarlann ardına giztenenler Siz, masalann ardına gizlenenler Bilmenizi isterim ki. Maskelerinizin ardını görüyorum." Komar ve Melamid 'e göre, fıl Renee, 'doğuştan bir soyut dışavurumcu' Hayvaıdarın da ilham perfleri var! AHUANTMEN Amerikalı çe%Tecı yazarChristopherMa- nes. "Yeşil Öfke" adlı kitabında. "böcekte- rin. aslanlann ve ağaçlaruı da sesinin duyu- labilmesi için" sanatı 'insan dünyası'nın bo- yunduruğundan kurtarmak gerektiğini sa- vunuyor. İnsanın doğayı hiyerarşik bir bi- çimde algılayarak kendinı gerçekte varol- mayan bir üçgenin en tepesınde görmesi gi- bi korkunç bir yanılgıya kapıldığını söyle- yen Manes. sanatçılann kendilerine, "Doga- >ı kûn seslendiriyor?"diye sormalan gerek- tiğini vurguluyor: "Çünkü eğer dogayı ses- lendiren insansa. o zaman bu sorunsalı hep öyle bir biçimde gündeme getirecek ki doga yine bir ses bulamayacak..." Türkiye'de de dahıl olmak üzere dünya- nın çeşıtli ülkelennde yaptıklan araştırma- lar sonucu yarattıklan "Halkın Seçimi-lde- al Resim" dizisine ımza atan Rus sanatçılar MtaB Komar ve Afcx Melamid. "Yeşil Öf- ke"nin yazan Manes'ın düşüncelenni biröl- çüde yaşama geçırdıler. Cnlü ikılinın en son çalışması, Ohio'daki Toledo Hayvanat Bah- çesi'nde yaşayan Renee adlı fılle yaptıklan resimler. Komar-Melamid ikilisı. Re- nee'den şöyle söz ediyorlar: "1979dogum- lu olan Renee.tuval ve boyaya olan aşın ilgi- si, aynca bu konuda sergilediği yetenefiy le de öteki fıllerden aynuyor. Hünerli hortumuy- la yapağı soyut dışavurumcu resimlerle Re- nee. günümüz sanatında kendisi gibi usta hayvanlara öncülük ediyor." Hay\anlann da yaratıcı olabıleceğine. ay- nca 'ilham perüeri' bulunduguna inanan Ko- mar -Melamid ıkilısinın Renee ile yaptıkla- rı bu ortak çalışma. dünyayı, en az insan ka- dar karmaşık olan milyonlarca başka canlıy- la paylaştıgımızın farkında olmayanlara önemli bir mesaj veriyor. Manes'in düşün- celeriyle bu noktada örtüşüyor Komar \e Melamıd'ın sanatı: "Kırkayaklarla ilgili sa- nat yapmamız gerekiyor! Doğa kendi ken- dini anlarsın. insanın anlaftığı biçimde bir öykü olmak durumunda kalmasın." Renee ıçın. "Benim gördüğüm en güzel soyut resûnleri yapö, çok yetenekli bir sanat- çı" diyor Melamid. Komar ise, istanbul Bı- enali çerçevesınde gerçekleştırilen "Türk Sanatçısı Batıya Yönelmek Zorunda MH dır?" başlıklı panelde bir başka yönüne de- gindı. Renee ile ortak projelerinin: Komar. panelde konuşulan Doğu-Batı tartışmalan- nın kendisine gençliğini anımsattığı söyle- yerek. "Doğu ile Baü aslında geçmişle gele- cek olarak algılamyor. Ben buna katılmıyo- rum. Bir kere Avrupa'daki modem kültür, taş devrinedönüp bakmanın bir sonucudur. Geçmişe ne kadar uzanabiliriz? Bence çok çok geriye uzanmalıyız, hatta hayvan oldu- ğumuz. birer "kültürel bakteri' olduğumuz dönemlere. Renee ile yaphğımız resimler bu nedenle önemli. Kimse onlara bakıp, Doğu ya da Batı damgası vuramıyor" dıyor. Batı sanat piyasasının Komar-Melamid- Renee üçlüsünün bu sıradışı ortak projesine ilgi göstereceğı kuşkusuz ama. Renee'nın bir fil olduğunu bılmeyenlerin büyük olası- lıkla yapacakları eleştiri de bir o kadar açık: "Kendini Pollock mu sanıyor bu adı sanı du- y ulmamış Afrikalı sanatçı Renee?" Komar, Melamid ve Renee, Toledo Hayvanat Bahçesi'nde resim yaparken... YAZI ODASI SELtM İLERİ Unutturulmuş ya da... Ankara Caddesi'nde bir zamanlar karşılıklı sıra- lanmış kitapevleri ülkemizde kitap okunduğuna bi- rer simge sayılabilirdi. Yeniyetmeliğimde heryaz gü- nünü orada dolaşarak geçirirdim. Once Beyazrt, son- ra Cağaloğlu, Sirkeci'den dolmuş... Bununla birlikte daha o zamanlar yıldızı sönmüş, feri kaçmış kitapevleri de vardı. Böylelerinin came- kânında aynı kitaplar hiç değişmeden durur. tozla- nırvkapaklan saranr, boşyere alıcı beklerdi. Nahrt Sır- n Orik imzalı Sultan Hamid Düşerken Kanaat Kita- pevrnde çok uzun yıllar kendi kendine durdu. Onu satın almıştım. Biraz ağdalı diline rağmen so- luk soluğa okuduğumu hatırlıyorum. Tarih dersleri- mizden almadığım hazzı Sultan Hamıd Düşerken verdi. Ittihat veTerakki'yi, II. Abdülhamid in çokde- ğişik bir portresini, gelecek zamanlara uzanacak si- yasal ihtiraslan o romanda sezinleyecektim. Cevdet Kudret'in ünlü antolojisinde Nahit Sırrı adı geçmıyordu. Necatigil'in sözlüğünde bilgi sunu- luyordu ama, anılan kitapları bulmak neredeyse ola- naksızdı. Nahit Sırrı 'yı elestirel saptayımlara açan Tahir Alangu hocamızdı: "Bütün bırasn kaplayan, döküntüleri çağımıza ka- dar ulaşan konak-yalı kültürüne, Osmanlı sarayı çev- resinde meydana gelmiş yan Osmanlı, yan alafran- ga yaşayışa karşı o günlerde beslenen küçümseme (1923-1940) ile, daha sonralan duyulmaya başla- nan özlemin (1940'tan sonra artan bir tempo ile) dı- şında kalmış, tarihçilere ve gerçekçilere has o düz- gün, rahat, heyecansız ifadeyi bulabılmıştir." Alangu, keskin gözlemlerinin yani başındadağınık, birbiriyle çelişen bilgiler veriyordu. Nahit Sım'nın "dergi ve gazetelerde kalmış hikâye ve romanla- n"n\n "oldukça büyük bir yekûn" tuttuğunu belirttik- ten sonra, bugüne kadar beş roman yazdı dökümü- nü çıkarıyordu. Zaten o günden sonra Nahit Sım'nın eserleri ko- nusunda garıp serüvenleryaşayacaktım. Bu eserle- rin, bu romanların, öykülerin, oyunların, elestirel ya- zıların, kroniklerin, anıların, gezi yazılannın hangisi vardı, hangisi yoktu. başlı başına bir muamma oluş- turacaktı. Bir de yaz\ yazd'm: Nahit Sırrı sahiden yazdı mı, yaşadı mı demeye getiriyordum. Önce Gösteri der- gisinde çıkan bu yazıya bazı kitapseverler ilgi gös- terdı. Nahit Sım'nın kitap olarak yayımlanabılmiş ge- zi yazılanndan fotokopiler gönderildi. Nahit Sım'nın değerini vurgulayan Necatigil, sağ eğilimli bir yayınevinin bu yazarımızı yeniden günde- me getıreceğini söylemışti. Büyük şairimizin umudu gerçekleşmedı ve şimdi adını çıkaramadığım sağ eğilimli yayınevi Nahit Sırn'dan tek bir kitap basma- dı. Unutuluşa terk ettiğimiz romancı, Sultan Hamid Düşerken'le gündeme geldı ama, romanın adı değış- miş, dili sözümona arıiaştınlmıştı. Btrdenbire Abdül- hamit Düşerken adını alıveren romanın esintisi kısa sürecek. Nahit Sırrı adı yine silinecekti. Tersine Giden Yol Şimdi Oğlak Yayıncılık'la Arma (Arba) Yayınlan Na- hit Sım yayımlıyorlar, Kıskanmak, Eski Zaman Kadın- lan Arasında ve Sultan Hamid Düşerken okura su- nuldu. Yersiz bir adlaAbdülhamit'in Haremi çıktı. Bu kitapçıkta yazann tarih söyleşilerinden birkaç verim yer aldı. Oğlak daha özenli, daha sıkı düzenli bir ya- yıncılık anlayışını sürdürürken, Arma oldukça özen- siz davranıyor. Gönül isterdi ki böylesi bir çabada, girişimde iki yayınevi birieşsin ve Nahit Sım'nın bü- tün eserleri bir an önce okura kavuşturulsun... Türk edebiyatının son "usta" okuru, aziz dostum Ahmet Oktay Tersine Giden Vö/'un yayımlandığını haber verince. Nahit Sım'nın hiç bilmediğim bu ro- manı için Istanbul'un altını üstüne getirdim. Güçlük- le edindiğim Tersine Giden Yol 1947'de tefrika edil- miş, sonra büsbütün unutulmuş. Arma Yaymları me- raklısına sunuyor. Meraklısına diyorum; oysa roman, benzerine rast- lanamayacak bir "kötülûk" başyapıtı. Osmanlı artık- lannın eşsiz eleştirisine Cumhuriyet Ankarası ekle- niyor ve inanılmaz bir grafik gözler önüne seriliyor. Heyecansız ifade diyordu Tahir Alangu, ama, kor- kunç bir istihzayla birlikte. Öylesine ağır bir istihza ki, sövgü bile diyebilirsiniz. Nahit Sım hayattan, özel- likle toplumsal hayattan, toplumun sözümona okur- yazar kesimınden öç alıyor. Sanırım başka okuriarın da ilgisini çekecek Tersi- ne Giden Yol. Ahmet Oktay kitap üzerine yazacağı- nı söyledi. Dilerim bu roman okunur, tartışılır; bugün- kü Ankara'yı yıllar öncesinden görebilmiş Nahit Sır- rı'nın emeğine nihayet şükran duyulur. Unutturulmuş bir yazar Nahit Sım. Unutturuluşun birçok sebebi olduğunu sanıyorum. Günün birinde sebepler daha serinkanlı tutumlarla deşilecek; asıl yazar gün ışığına kavuşacak. Dünya Çocuk Haklan Günii ANK'VR.A (Cumhuriyet Bürosu) - Dünya Çocuk Haklan Bildirgesi'nin 36. yıldönümü yurtta çeşitli etkınliklerle kutlandı. Kadın. aile ve sosyal hizmetlerden sorumlu Devlet Bakanı Abdülkadir Ateş. çocuk haklannın korunabilmesi için 'çocuk haklan daire başkanlığY oluşturulacağınt bildirdi. Dünya Çocuk Haklan Günü nedeniyle Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kunımu (SHÇEK) organizasyonuyla Anıtkabir'de düzenlenen törene yüzlerce çocuk katıldı. Atatürk'ün kabrine çelenk konulup saygı duruşunda bulunulmasının ardmdan Devlet Bakanı Ateş. Anıtkabir Özel Defteri'ni imzalayarak şunlan yazdı: "Dünyanın ilk çocuk bayramını ilan eden ülkenin çocuklan olarak onur duyııyorum. Dünya Çocuk Haklan Günü'nde. huzurunuzda saygıy la eğiliyor, Atatürk ilke ve devrimlerinin izinde inatla yürüyeceğıme söz venyorum." SÇHEK Kültür Sanat Merkezi'nde, "Çocuk Haklan" konulu resim ve kitap sergisi dün açıldı. SHÇEK tarafmdan, çocuk yuvalan ve yetiştirme yurtlannda koruma altında bulunan çocuklar arasında Türkiye genelinde yapılan resim ve kompozisyon yanşmasında derece alan çocuklara ödülleri %erildi. Mehveş Deminen'den seramik sergisi Kültür Senisi- Seramik sanatçısı Mehveş Demiren'in Opera Sanat Galerisı'nde açtığı seramik sergisi, 2 aralıka dek sürüyor. 1959 yılında Istanbul'da doğan sanatçı, 1978 yılında Notre Dame De Sion Fransız Kız Lisesi'ni bitirdikten sonra 1982 yılında Strasbourg Üniversitesi Sosyolojı Bölümü'nden mezun oldu. Ardmdan bir yıl Cambridge'de dil eğitimi gören Demiren. seramik eğitimine 1985 yılında Ayfer Karamani atölyesinde başladı. 7 yıl süreyle bu atölyede sanatmı geliştiren Demiren, karma sergilere katıldı ve 1989 yıhnda Tanak Sanat Galerisi. 1992 yılında ise Hobi Sanat Galerisi'nde olmak üzere iki kişisel sergi açtı. Demiren. ağırhklı olarak Boğazıçi yalılan, tarihi Türk evleri ve Anadolu yerleşim birimlerini konu alan çahşmalar yapıyor. Opera Sanat Galerisi'nde süren sergisinde ise sanatçı, kilim desenleri ve Anadolu motiflerinden esinlenerek hazırladığı ayna çeTçeveleri ve seramik masa örneklerini sergıliyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear