25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
YFA CUMHURlYET 30 EKlM 1995 PAZARTESl OIAYLAR VE GÖRÜŞLER ÛzelÜniversitelertçin Uygun Modeller... bir çöküntü içindeki eğitim sistemımizde yükseköğretimin tvedi yasal düzenlemelere gereksmimi vardır. Bu alanda taklitçilikten ve dışa bağımlüıktan vazgeçmeli, yaratıcı olmalı ve Avrupa Birliğı'ne katüma hedefımize de uyan Batı Avrupa üniversiteleri ile işbirliği yeğlenmelidir. Prof. Dr. Y. Müh. İLHAMİ ÇETİN İTÜ Elektrik-Elektromk Fakültesi Öğreîim Üyesi B ırçok yüzyılhk uzun bir kullann aç,ılmasına ilk kez 1961 Anaya- devlet gelenegimiz oldu- sası'nadayanarak 1962 yılından itibaren gu halde. Batıîılann "Hü- izin verilmiştir. Yükseköğretimde yaşa- kümet etmek. öngörmek nan yetersizlikleri giderebilmek için dü- demektir" ilkesini günü- şünülen bu okullar hızla çoğaldı ve 8 yıl- müzyönetıcileri bir türlü dasayılan44"e çıktı.öğrenci sayılan d'ev- devlet geleneğimiz oldu- gu halde. Batıîılann "Hü- kümet etmek, öngörmek demektir" ilkesini günü- müz yönetıcileri bir türlü Öğrenemedı. Hem de öğTenmeleri. ders almalan gereken birçok olay yaşamamı- za karşın. Olaylann önünde bilinçli git- mekyerine. samançöpü gıbi peşinden sü- rüklenmek. geri kalmıştoplumlann yaz- gısı oluyor. Ozriyükseköğrertmde hep ön- ceden yeterince düşünmeyi veplanlama- yı akıl edemediğimiz. aynca ders alma- yı da bilemediğimiz konulardan bindir. Yüzbinlerce gencimiz uzun yıllardan beriyüksekoğrenım yapma olanağmı bu- lamıyor ya da kendi yeteneklenne uyma- yan bir dalda yükseköğrenim görmek zo- runda kahyor. Bu durumun ülkeye ver- diği büyük zararlarher geçen gün artıyor. Gerçekte perişanlık ve umutsuzluk yal- mzyüksekögretimde değil. tüm eğitim sis- temımız çökmüş durumda. İktidar poli- tıkacılarının çızdiği pembe tablolar bile acı gerçekleri örtemiyor. Cumhurivet tarihinde özel vükseko- let yükseköğretım kurumlanndakininya- nsını geçtı. Toplumdabüyük tartışmala- ra ve huzursuzluklara neden olan bu okul- lar AnayasaMahkemesi'ninbirkaran ile 1970'te devlet yüksekögTenim kurumla- nna katıldı ve tasfiye edildi. 82 Anayasasf na göre özei üniversıte- ler. kazanç.amaeınayönetikotanamakko- şuluyla yalnız \ akıflar tarafından kurula- bilir. Buna dayanarak üç vakıf üniversi- tesi kurulmuş durumda, beşinin kuruluş yasası da aylardır Meclis gündeminde bekliyor Yüce Meclis. her ilde devlei üniversitesi açılmasında çok acele. fakat vakıfüniversitelerinin açılmasındaçokya- vaş davranıyor. Ekim ayında üniversite- ler öğretime başladıktan sonra bekleyen vakıf üniversitelerinin yasalan belki çı- kacak vebazılan bu olumsuz, ilgili tüzü- ğe aykın koşullarda öğretime başlama izni alacak. Yasama görevinin zamanında ve yete- rince yerine getirilmemesi yasal boşluk- lar doğuruyor ve böyle bir ortamda tar- tışmalı kurumlar da ortaya çıkabiliyor. Yükseköğretimin ivedi gereksinimleri karşısında çok yavaş işleyen kuruluş iş- lemlerine girmek istemeyenbazı ginşim- ciler, kısa yoldan bir çözüm getiriyor ve bir yabancı ünıversitenin Türkiye'de bir şubesim açma yolunu deniyor. Bu tür ku- rumlara MEB'625 sayılı Özel Okullar Yasası'na göre kurs izni veriyor. YÖK. ise bu kurumlan tanımadığını duyuruyor. Sanki aynı devletin. aynı ülkenin yetki- lileri değilmiş gibi da\ ranınca. devlet eid- diliği bakımından düşündürücübırdurum ortaya çıkıyor. Bu da yeni yasal düzen- lemelere büyük gereksinim olduğunu gösterıyor. Özel ortaöğretimin ayn bir yasası bulundugu halde, özel yükseköğ- retimin ayn bir yasa çıkarmadan bir tü- zük ile yürütülmek istenmesi sakıncalı oluyor. Yeterinceyönlendirilmeyenbu gelişme- ler içinde önemli bir sorun gözlerden ka- çıyor: Gerek vakıf üniversitelen. gerek- se üniversite şubeleri model olarak genel- likle bir "angloamerikan üniversitesrni alıyor. tngilizce öğretimi benımstyot ve yabancı bir üniversite ile is.birliği anlaş- ması yapıyor. onların öğretim elemanla- nndan yararlanmak ve bazen izlencele- rini (programlannı) bile uygulamak isti- yor. K.imsenin pek yadırgamadığı bu ya- bancı model arayışı. birazkendimize kar- şı duyduğumuz güven eksikliğinden. da- ha çok her şeyin en iyisini yabancılann yaptığına olan yersiz ve akılsızca inancı- mızdan kaynaklanıyor. Gazete promos- yonlannda bile görülen ve belki sonuç ve- ren yabancıya gü\en sendromunun ve ül- ke gerçeklerine aykın öbürkuruluş hata- lannın sayısız sakıncalar getıreceğini şim- diden söylemekte yarar vardır. 1) Bir yükseköğretim kurumunun açıl- ması. ne sonuçlar getireceği bilinmeyen "pazarekonomisi çağvnda bile bir çikola- tafabrikasinın açüması^bi' dü^ünülemez. Öğretim. bir ulusun bireylerini birbirine yakınlaştırmayı. kaynaştırmayı, ortak yurttaşlıkdü^ünce v e duygulan. ortakbi- linç. ortak ideaüer vermcyi amaçlar. Bu görevin yerine getirilmesi yabancı öğre- tim elemanlanndan ve yabanci üniversi- te programlanndan beklenemez. Sana- yimizi. ekonomimizi.. yabancılara tes- Hmettiğimiz gibi. daima ulusal olması ve kalması gereken öğretim ve eğıtimi de ya- bancılara ya da onların her türlü etkisine bırakamayız. Bu. mandacılık kafasının hortlatılması \e bir ulusun en duyarh ke- simlennden birinde söz sahibi yapılma- sı olur. 2) Türkiye Cumhuriyeti 1933'ten beri pekçok üni\ ersite kurmu^. bu sürede pek çok değerli öğTetim elemanı yetişmıs,tir Ozel üniversitelerinkuruluşunu yapacak. öğretim ve arayırma görevlenni başan ile yüklenecek yeterince insanımız vardır. Yabancı üniversitelerden getirtilecekele- manlar çogunluklabizim seçkin eleman- lanmızdüzeyinde olmayacaktır, çünkü de- ğerli elemanlarakendi ülkelerinde de bü- vük eereksinim duvulmaktadtr. Kaldt ki her ülke kendi yapısma. kendi koşullan- na en uygun üniversite modelını kendısi geliştirir ve geliştirmek zorundadır. Üni- versite. öğretim ve araştırma. onlann da ötesinde yaratıcıhkdemektir. Taklide da- yanan. kendi modelini bile gelisiireme- yen bir üniversite nasıl yaratıcı olabilir? 3) K.ımi ülkelenn üniversıteleri. kendi parasal sıkıntılannı aşabilmek için baş- ka ülkelerden öğrenci çekmek. başka ül- kelerinözel üniversiteleriyle işbirliği yap- mak ya da o ülkelerde şubeler açmak için olağanüstü çaba göstermektedır. Daha çok angloamerikan üniversitelennde gö- rülen bu davranısta, öğretım hizmetleri, sağlık hizmetlen gibi bir ticaret konusu yapılmaktadır. Pazar kapma sav as,ı veren bu üniversiteler az gelişmiş ülke insanı- nın zayıf yanlanndan bile yararlanmayı düs,ünebiliyorlar \e özel üni\ ersıtelerinyet- kililenni kazanabilmekiçin olağanüstü ça- ba gösteriyorlar. Örneğin akademik ba- kımdan yetersiz sayılabilecek bir emek- lı profesörü. bir tanığın anlattığına göre. "peygamber gibi" kars.ılıyor. bir başka yetkiliye onursal doktorluk sanı (unvanı) veriyorlar. Türkiye'de pazarlama sergi- leri düzenletıyor. öğrenci gönderen ara- cılara komisyon ödüyorlar. Sonuç olarak tam bir çöküntü içinde- ki eğitim sistemimizde yükseköğretimın ivedi yasal düzenlemelere gereksinimi vardır. Bu alanda taklitçilikten ve dışa bağımlılıktan vazgeçmeli. yaratıcı olma- lı ve Avrupa Birliği'ne katılmahedefimi- ze de uyan Batı Avrupa üniversitelen ile işbirliği yeğlenmelidir. ARADABIR Prof. Dr. LEZİZ ONARAN Bağışlama Kırkyediyıl önce "Bağışlama" adındatairyazıya baş- lamıştım. Ama o zamanlar af diyordum. Dört-beş kez yazmaya giriştim, beğenmedim, yarım kaldı. Öylece kaldı. Bugün bunu niye anımsıyorum? Bir iç hesaplaşma, belki yıllara karşın bazı durumlan değertendirme is- teğini yenemeyiş... Yaş sınınndan emekli olacağım son çalışma günüm- dü. Bir maçın son setini oynuyormuşum gibi geliyor- du bana. Önümde başka maçlann tasarılan vardı. Bırden aklıma "Bağışiarna", bitiremediöim yazı ge!- di. Kırkyedi yıl öncetıpkı böyle mi etkilenmiştim, yok- sa sonradan mı böyle biçimlendi, kesin bilemiyorum. Yeniden düşünürken bakalım nerelere ulaşacağım? Lise son sınıftaydım. Toplumbilim (sosyoloji) der- sinden "Kooperatifler" konusunu işliyorduk. Öğret- menimiz Vedide Baha Pars, aynı zamanda lisemi- zin müdürüydü. Kooperat'rflerin kuruluşlan ve çalış- ma yöntemlerini incelemek üzore sınıftan bazı öğren- cilere ödev verilecekti. Bir rastlantı sonuqu göreve is- tekli beş arkadaş, hepimiz yatılıydık! özel izin alındı, göreve gittik. Dönerken kimin aklına geldi. anımsamıyorum, El- hamra Sineması'nda güzel bir film oynadığı, gider- sek okula geç kalınmayacağı söylendi. Kendimizi si- nemada bulduk. Hem de paraya kıyıp okulla götü- oıldüğümüzde ucuz diyegittiğimiz balkonadeğil "hu- sus/"yekurulduk. Salona girdiğimizde ortalık karanlıktı. Gözlerimiz alışınca, arka sırada. okulda kalan, etütiere de giren bir öğretmenimizi gördük. Yakalandığımız halde, ma- sum bir suçlulukla filmin sonuna kadar kaldık. Ûğret- menimiz, daha önce, film bitmeden çtkmıştı. "Her halde bir işi var" diye düşündük, film bitince keyifle okula döndük. Bir döndük ki, bir de ne görelim, öğretmenimiz ka- pının girişinde, sancısı tutmuş gibi, bizi bekliyor. Öç alırcasına, müdürün hemen bizi görmek istediğini, odasına çağırdığını söyledi. Odaya da bizimle birlik- te geldi. Filmin arkasını kaçırmıştı, ama belki de ştm- diki seyirden daha çok zevk alacaktı. Şaşırdık. Öyle büyük bir suç işlediğimiz kanısında da değildik. Ostelik iyi ilişkiler içinde olduğumuz öğ- retmenimizin bizi böyle gammazlayacağını hiç um- muyorduk. Müdürün odasına, başlanmız önümüz- de, utanarak girdik. Müdürumüz daha çok utanmış- tı. - Sizler dedi, en sevdiğim, güvendiğim çocuklar! Başka bir şey söylemedi. "Bunu neden yaptmız?" demedi. - Gidebilirsiniz dedi. Hepsi o kadar! Bize ceza verilmedi. Bağışlanmıştık. Sanırım mü- dürümüz o öğretmeni cezalandırmayı düşünmüştür. Bizler ceza almış kadar utandık. Öğretmenimizse bir şüre selamını bizden esirgedi. Müdürümüzün davranışı, kişiliğtnin, yumuşaklığının, gönlümüzdeki yerinin sıradan olmadığını gösteriyor- du. Bir yıl önceki son sınıf öğrencileri gibi, bizleri de havalar ısınınca. geceleri, Kordonboyu'nadondurma yemeye götürdü. Suçumuzu, yaramazlıklanmızı hiç yüzümüze vurmadı. Çalışma yaşamımın bittiği gün bunlar nereden ak- lıma geldi, takıldı? Belki de bütün yaşamımda, önce- leri bilinçsiz. gittikçe bilinçli olarak ona benzemek is- tediğimdendir. Yarım bıraktığım "af" yazılan yerine, bugün bunla- n rahmetli hocam, sevgili müdürüm Vedide Baha Pars'ın anısıyla yazıyorum. Anısına yazıyorum. Bili- yorum ki, pek çok konuyu onunla yaşadım, onunla anımsayacağım. ÇANAKKALE SULHHUKUK MAHKEMESİ İZALEİ ŞÜYU SATIŞ MEMURLLĞU'NDAN DosyaNo: 1995 24Satış Davacı Yeda lnşaatçılık Sanayi Ticaret Limitet Şirketi vekili Av. Erhan Tez tarafından davalılar Gülsürn Seval Gören. Sevtap Kovancı. Erbil Altanay aleyhine açtığı ortaklı&n giderilmesi davastnın yapılan yargüaması sonundı, dava konusu Çanakkale merkez Cevatpaşa Mahallesi Mehmetpaşa Sokağı*ndakaintapunun K. sayfa: 701. pafta. 52. ada". 3"?. parsel: 4 numarasında kayıtlı. 196.41 m2 yüzölçümündekı bahçeli kargir ev vasfındaki. tapuda her ne kadar cınsi bahçeli kargir ev vasfında gözüküyor ise de mevcut hali hazır durumu itibarıyla üzerinde hiçbir yapı bulunmayan arsavasfındaki taşmmazdakitaraflar arasındakı ortaklığm satış suretiyle giderilmesine karar verilmekle, memurkığumuzca 3.10.1995 tarihinde yapılan kıymet takdirinde bilirkışılerce taşınmazm 2. 4ÖO.0O0.0OÖ.-TL değerde olduğu tesph edılmekle. davalılar Senap Kovancı ve Erbil Eltınay'a kıymet takdiri tebligi yerine kaim olmak üzere ilanen tebli& olur.ur. 11.10.1995 Basın: 47921 Gemi Adamı cüzdanımı kaybettim hükümsüzdür. YusufBOLAT Cumhuriyet bayrağı altmda SADtYE AKAY Emekli Yazın Öğretmeni 7 2. yaşını kutluyoruz en büyük bayramı- kı yönetim biçiminin adını koymaya gelmişti. mız Cumhuriyet"in. Bayraklar dalgala- Âtatürk büyük ~Söylev"'ınde. 27 Ekım 1923 gü- nıyor evlerde. sokaklarda, caddelerde. nüFethiBej (Okyar)başkanlığındakıBakanlarKu- elİerde. Yıllar boyu süren bir KURTL- rulunun çekılmesinden sonra Meclis içinde ve dı- LU$ SAVAŞ1 sonunda kavuştuğumuz s.ındayeniBakanlarKurululistelerihazırlandıgınr. mutlulukturbu...Sevıncimiz.coşkunlu- ama hiçbırinın Meclis'çe onaylanacak bir liste ol- 2. yaşını kutluyoruz en büyük bayramı- mız Cumhuriyet'in. Bayraklar dalgala- nıyor evlerde. sokaklarda, caddelerde, elierde. Yıllar boyu süren bir K.URTL- LU$ SAVAŞ1 sonunda kavuştuğumuz muıluluktur bu... Sevıncimiz. coşkunlu- ğumuz buradan doğuyor. K.ışi ya da grup saltanatı- nm yıkıldığı. uhıs egemenliğinin gerçekleştıği. Tür- kiye Cumhuriyeti adıyla yeni bir devletin kuruldu- ğu büyük gündür 29 Ekim 1923. O günden çok önceden beri Mustafa Kemal Pa- şa'mn gönlünde yaşamaktaydı bu güzel yönetimı yur- dumuzda gerçekleştırme dileğk ama her devrimin- de oldugu gibi bunun da zamanınm gelmesini, ge- rekli onamın oluşmasmı bektemişti. Daha Kurtuluş Savaşı ıçindeyken MazharMüfıt'in defterine yaz- dırdığı yapılacak işler sıralaması; Cumhuriyet ilan edılecek diye başlayıp gıysi, yazı devrimleri ve öbür- lerinın yapılacagmın belirtilmesiy le sürerken şaşkın- hk içinde kalan Mazhar Müfit'in dayanamayıp, "Aman Paşam,helebirsa\aşı bitiripcumhuriyete ka- vuşalımda'..." detnesı. unutulmaz anılardandır. As- hnda 23 Nisan 1920'den beri egemenlık ulusundu. Tüm kararlar Türkiye Büyük Millet Meclisı"nce ve- riliyordu. lzmır utkusundanbir yıl sonra da 9 Eylül 1923"te Cumhuriyet Halk Partisı ulusal yaşamtmız- daetkinlikleryapmak üzerekuruldu. 13 Ekim 1923'te "TürkiyeDevleti'ninyönetim merkeziAnkara'dır" maddesi anavasamıza kondu. Artık sıra ülkemizde- ınadığmı belirtir. 28 Ekim 1923 ak^amı Cankaya'da konuk olarak yalnız İsmet Paşa'yı alıkor. Aıatürk, Söylev'inde şöyle sürdürür açıklamasınr "Onunla >alnız kaldıktan sonra bir yasa tasansı ha/ırtadık. Bu tasanda. 20Ocak 1921 günlü Anaya- sa'nın devlet biçimini sapta\an maddelerini şöylece degiştirmiştim: Birincimaddesonuna'Türkiye Dev - leti'nin hükümet bıçimi cumhunyettiv" cümlesini ekledim. t'çüncü maddeyişö\ledeğiştirdim: Türki- >e De>leti Büyük Millet Meclisi'nce yönetilir. Mec- lis, hükfimetin yönetim kollannı bakanlar aracıhğı ile yönetir." 29 Ekim W23 günü Meclis'te hükümetın kurul- masına ilişkin tartışmalar olurken Mustafa Kemaî kürsüye çıkarak uygulanmakta olan anayasada ek- siklikler olduğunu açıkladıktan sonra: ".„ Devleti- mizin biçimini ve niteliğinisapta>an ve hepimiz için kutsal olan anayasamızın kimi yerierini açıklamak gereklidir. Öneri şudur" dıyerek bir gece önce ha- zırlanan tasarıyı okutmak üzere yazmanlardan biri- ne uzatarak kürsüden iner. Tasarı okununcayine uzun tartışmalar olur, özel- likle Ismet Paşabutartışmalarakarşı."...llus,ege- menliğine ve ahmaasına kcndisi el kaymuştur. Bu- nu. yasaile belirtmektenniyeçekiniyoruz.Cumhur- başkanıulmadanba^bakanseçtneönerisi>asadtşıohır_ Başbakanı yasaya u\gun sccebilmek için Gaaa Paşa Hazretleri*nin önerisinin\asalaşmasıgerekir. Genel güçsü/lüğün sürdürülmcsi doğru değildir'*'dıye ko- nuştuktan sonra Abdurrahman Şeref söz alıp "Ege- menlik sınırsız \e koşulsuz ulusundur. Kime sorar- sanı/ sorunuz, bu. cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama, bu ad kimilerinehoş gelmezmiş. varsın gelmesin" der. Tasarı. önerildigı üzere ı\edilıkle gö- rüşüldükten sonra yasa. birçok mılletvekılinin. "Ya- şasın Cumhuriyet'."" dilekleriyle. alkışlarla kabul edıldı. Mustafa Kemal Paşa, Meclis'teki 158 milletve- kılinın oybirliğıyle cumhurbaşkanhğına seçilince yaptığı konuşmada. kendisine gösterilen güvene te- s.ekkür ettikten sonra."._ Her zamansa>m arkadaş- lanmınellerineçok içtenlikleve sıkıcayapışarak on- lann varlıklanndan kendimibiran bileözgegörme- yerek çalı^acağım. Her zaman. ulusun setgisine da- yanarakhep birlikteileriyegideceğiz. Türkiye Cum- huriyeti mutlu. başarüı \e utkulu olacaknr" demiş- ti. Bunu gerçekleştinnek için sözüne tüm yaşamtn- ca bağlı kaldı. Ne yazık ki. çok partili döneme girildikten son- ra. 1923 devriminin o güzel atıhmlan kalmadı. Ge- ri ve ilkel planlayışın acılıkiannı yaşı\oruzher gün. ÖziüyorumAtatürk"iino güzeldevnm ğünlerini! Cum- huriyet bayrağı altında her sabah yeni bir aydınlığa uyanmanın değer bıçilemez mutluluğunu!.. TARTISMA Hiç kimse Atatürk'ün dengi olamaz C umhuriyet'te "Tartıs.ma" sütununda •'Atatürk'ü^T.Özal'j A^mak" başlıkh bir yazı okumuştum geçen yıl. Mimar M. Hulusi Erdem bu yazısında parti başkanlı^ma soyunan Cem Bovner'in Turgut Ozal'ı Atatürk düzeyine çıkarma çabasmı eieştiriyordu. Aynı zamanda ıkinci cumhuriyet yanhlannın da yanıldıklannı anlatmaya çalışıyordu. Bu girişim iyi. ama eksiktı. Atatürk ile T. Özai'ı benzer kişiler olarak değerlendirmek yanlıştır. T. Özal da cumhurbaşkanı oldu, ama alnının akıyla degil, 12 Eylül cuntasmın iteklemesiyle. ANAP içindeki dalkavuklann ve en önemlisi geri bırakılmış olan insantarımızın gerçekleri görememesı yüzünden. Eğer Türk toplumu. özelhkk kırsal kesimde yaşayan ınsanlanmız. yüz yıllar boyunca bılgiden yoksul köy hocalarının ilkel dın eğitimine emanet edilip gözleri gerçekleri göremez duruma sokulmasalardı ANAP'ı iktidar yapmaz. Türkiye'yi bugünkü çıkmazlara sürüklemezlerdi. Buna karşıhk Atatürk "Km^vı MiDiye" ruhunun lıderı olarak seçılen bir cumhurbaşkamydı. O. cumhurbaşkanı otdugu zaman geçmişınde Kurtuluş Savaşı kahramanlığı \e çagdaş bir devlet kuruculugu gibi onurlu nitelikler vardı. T. Özal'ın eeçmişindeyse cuntaya hızmet etme vardı. Cumhuriyetimizın 72. yılını kutlamaya hazırlanırken o tartışmayı anımsayarak bunları düşündüm. Şöyle bir söz vardır. "•Şerefil mekân bilmekin'". Anlamr. Btrmakamın onurlu olması makamdan degil o makamda olurandan. T. Özal. s oyunlar sergileyerek o makama oturdu. ama yakışır olamamıştı. Şu gerçeâi herkesin bilmesinde yarar var. Ataıürk gibi giyinip Atatürk olacaklannı sananlar nasıl gülünç oldularsa. birazcık sivrilenleri Atatürk'le karşılaştırmak da o denli gülünçtür. Çünkü hiç ktmse Atatürkün dengi olamaz. E\et yurgulayarak belirtmek gerekir ki T. Özal. Atatürk'ün benzeri değil. tersi ıdi Bunu uzun uzun anlatma yerine kimi ilgtnç ve tartışma götürmez cerçeklere değinmekle yetineyim. Tkisi de artık yaşamıyor. Atatürk hastalandıgmda "Beni Türk hekimlerine emanet edin" demişti. T. Özal sse önemsız hastalıklanndabile Amenka'ya uçtu. Ve milyarlanmızı harcadı. Atatürk ölmeden nesı varsa tümüyle Türk ulusuna verdi. T. Özal ise bu yoksu! halkın ekmegiyle oynayarak bir "Özal Hanedanı'nın doğmasını sağladı. O denli ki her Özal bir mültı milyarder olup çıktı. Atatürk. Misak-ı Milli diye yola çıktı, savaştı ve bıze bafiımsız bır vatan armağan etti. T. Özal yönetimiyse toprâklanmızı yabancılara satmaya başladı. Danıştay engellemeseydi Boğaziçi tümüyle Araplann olacaktı. Atatürk'ün azim ve dehasına kestirmeden bir ömek lşgal altındaki Istanbut'da demırlemış olan düşman gemileri için "Geldiklerigibi gjdecekkrdir'* demış ve bunu gerçekleştırerek bize Cumhuriyet türkiyesi'ni armağan etti. Cumhuriyetimizın 72. yılı kutlu olsun. SAMÎ GÜKTÜRK / Emekli Felsefe Oğretmeni c EnbüyükTürkiye, başkabüyük yok!' T araftarlar bağınyor. "En büyük Fenerbahçe. başka büyükyok'.*, "En büyük Yanspor. başka büyükyok'.*, "En büyük Türkiye. başkabüyük yok',..*" Aziz Nesin.bu sözler için de bir şeyler söyledi mi, bılmiyorum. Belki de düşüncelerinde ne denli hakh olduğunu bir kez daha anlayarak üzüldü. Mutlaka bir tepkisi olmuştur diye düşünüyonım. Bır takım. nasıl oluyor da başka büyüklerin olmadığı yerde en büyük. birinci büyük olabılıyor? "Birincilik'". başkalannın olmadığı yerde var olabilen bir kavram ya da olgu değildir. "Birinciök'i belırten "en" belirtecinin görevı, yukandaki sloganlan göz önünde tutarak söylersek birden çok büyüğün bulundugu yerde, içlerinden birisinin u en" "birinci"" olma konumunu açıkiamak. viirgulamaktır. Zekâdan. kavrayımdan boylesine uzak bir "duşünce" biçimi ve bunun dışavurumu olan bu sözleri. geniş kitleler. nasıl oluyor da kolayca benirnsiyor ve kullamyor? ,\ziz Nesın'i, onun ünlü savını anımsamamak. anmadan geçmek olanaksız burada. Işin mamıkla bağlantıst dışında bir başka boyutu var. belki de asıl önemli olan bu. Bilinçaltının. aşağıhk duygusunun dile gelişi. kişilik sorunlanmn topluca dışavurumu. Yazımızın başlığındaki tümceyi bağımsız ikı tümceye çevirip de Naim Sükymanoğlu için söylersek mantıaa da, anlamsal işleve de çok uygun düşer sözler. "En büyük Naim1 ," "Başka büyük yok'.1 * Böylece "en" belirteci ı= zarfı), ıkinci tümceyi bağlamamış. sınırlamamıs olur. Böyle bir konumda. "başka büyük yok" sözünü kuHanmaksızın. "En büyük Türkhe'." sloganı da yerinde olabilir. (Kuşk'usuz, Türkiye'nin bir birinciliği için söylendiğinde bu slogan, sözgelimi ABD için. otuz kırk kez söylenmek gerekir ki, bu durum bile bizi ne duruma düşürür bir düşününl yerleşiveriyor bu sözler'1 lşin 'Hız kesme' Vıocası!• • nceki hafta ordu içinde O bir grubun "muhtıra'" hazırlığı içinde olduğu söylemi ile politika gündeminin ön sıralarma yeniden yerleşen Said-i Nursi'nm müridi. Nur Cemaati lideri Fethullah Gülen Hoca: ammsanacağı gibi yaz aylarmda da Cumhurbaşkanı, Meelis Başkanı. Başbakan ve siyasal parti genel başkanları ile de ülke sorunlan konusunda görüş alışvenşinde bulunmuştu. Fethullah Gülen Hoca'nın günlük polıtıkanın bu derece içinde bulunması ve devlet katlannca Hoca'nın "fikir ve görüşlerine" dikkat çekici bir şekilde önem veriliyor ve yoğun temaslarda bulunma gereği duyuluyor olması. bize daha önceleri Necmettin Erbakan Hoca'ya başrol oyunculuğu verilerek sahnelenen eski bir siyasal oyunu anımsatmaktadır. Ammsanacağı gibi 12 Mart 1971 darbesi Uderlennin ilk icraatlanndan bıri. Milli Nizam Partısı'nin Anayasa Mahkemesi'nce temeîli kapattırılması oimuştu. Partinin kapattırılmasmdan kısa bir süre sora siyasal hayatı sona erdirilen Necmettin Erbakan. Isviçre'ye gitmiş ve yaşamını orada sürdürmeye başlamıştı. Darbe liderlerı o zaman ağırlıkh olarak u solgüçlerin" hızlı yükselişlerini durdumıanın ve "sağ güçlere" uzun süreti iktidar yolu açmanın ancak "ciddi bir partinin" yeniden siyaset sahnesine sürülmesi ile mümkün olacağım düşünmüşler ve Burada yinelemeliyim: Bu slogan- tümceler. birbirini izlemeyen sözdizimleri olarak kullanılması gerektiginde. tartışmaya, mantık dışılıga yol açmaz. Çünkü hem gerçekten Naim o an "en büyük"tür hem de onun olduğu yerde. biraz abartma payı da katarak değişmecelı öznel bir anlatımla, "başka büyük yok" denilebilir. Oysa, herhangi bir galıbiyeı üzerine: son altı yedi yıldır şampıyon oiamamış bir Fenerbahçe, Hge bu yıl girmiş ve ilk sıralara yükselememiş Vanspor. diyelim bu sloganı atan Keçiörenspor ya da Yozgat Köy Hizmetleri futbol takımı için bu mantık ne kadar tutarlı olabilir? Bırakın dünya şampiyonluğuna katılmayı. Avrupa şampiyonluğu elemelerinde bu yıl dışında iyi bir sonuç alamamış Türkiye ulusal futbol takırnı için de mantık dışı bir slogan bu. Öyleyse neden herkesin diliııe kolayca bu nedenle de Necmettin Erbakan'ın hemen yurda dönmesine ve Milli Selamet Partisi'nin kurulmasına olanak sağlarmşlardı. Işte yaklaşık yirmi beş yıl aradan sonra bu kez dinci Nur Cemaati lideri Fethullah Güien Hoca'ya başrol oyunculuğu verilerek sahnelenen benzer bir gırişımin yeniden başlatıldığına tanık olmaktayız. Fethullah Gülen Hoca tarafından yönlendiriliyor görünümündeki bu dinci hareketin amacı ise bu "sol güçlerin" değil, Refah Partisi'nce temsil edilen "radikal sağgüçlerin* hızının kesilmesidir. Nitekim Fethullah Gülen Hoca grubunun. yurtıçinde ve özellikle Türk cumhuriyetlerinde ekonomik, sosval ve kültürel alanlarda PENCERE anlatıma. mantığa ilişkin yanlışlığı bır yana: sanırım. bir ezilmenin. aşağılandığını duyumsamanın, geri kalmışhğın ve bu sonuçlann kişiliklere kazıdığı derin sorunlann dışavurumuyla karşı karşıyayız. Taraftar için önemli sayılan bir maçtan sonra pek çok insanın sokaklara fırlaması. sporla ilgisiz kimi durumlara duyulan tepkilenn kendini taşkınca dile getirişi değil midİT bunlar? Kitleîerin büyük taşkınlıklannm silahlı gösteriyi. şıddeti. başkalanm rahatsız etme hakkını meşrulaştıncı nıteliginın, bu sloganların mantığa aykın yanıyla ilgisiz olduğunu kim söyleyebilir? Çürüyen. toplumsal gelişimin gensınde kalan devlet'ıoplum düzeni karşısında, kitleîerin. "En büyükkitle güeü, başka büyükyok'." sloganını yükseîtmesine ne diyorsunuz peki? Nîzamettin Uğur büyük yatınmlarda bulunmasına. kamuoyuna Atatürkçü. cumhuriyetçi. ulusçu, üniter devletçi ve laik bır kimlikle tanıtılmasına devlet katlannca yoğun btT şekilde katkıda bulunulması, destek verilmesi ve sık sık görüşlerine başvurulması. en azmdan bu görüşümüzü dofrular niteliktedir. 12 Mart 1971 darbesi sonrasında hızlı bir yükselişe geçen "sol güçteri" bastırmak için Necmettin Erbakan Hoca'yı yönlendirmiş olan "devlete egemen güç* günümüzde de Refah Panisi'nce temsil edilen "radikal sağ güçlerin" hızını kesmek için Fethullah Hoca'yı yönlendirmekte kararlı görünmektedir. Erol BUbiUk CumhurivetBaloları Mustafa Kemal, dansı 1913'te Sofya'da ataşe- militerken öğrenmişti. 1925'te Izmir'de bir balo düzenlemişti; eylül ayı içindeydi, baloya yalnız Türkler katılacaktı. İlk Türk batosu böyle gerçekleşti. O akşam Mustafa Kemal Paşa, Izmir Vali Muavi- ni'nin kızıyla "kusursuz bir fokstrot" yaparak balo- yu açtı. Bir yabancı yazar şu değerlendirmeyi yapıyor: "Bu baio Islam tarihinde bir dönüm noktasmı vur- gular." Niçin?.. • Mustafa Kemal'in gözde şairi Tevfik Ftkret'ti; Ata- türk, türküleri özler, alaturkayı dinler, Batı müziğini sever; tango, fokstrot, valsyapar; zeybek oynar, gi- yimine kuşamına özen gösterir, sofralarda söyleşi- ye bayılır, kadınların katılımıyla oluşan toplantılardan hoşlanırdı. Omrü cepheden cepheye koşmakla geçmiş bu güzel insan, ölümle aşık atarken, elbette hayatı se- vecekti; yüzbinlerce askerin yazgısıyla oynayan ko- mutanlann, savaşı hiç mi hiç sevmedikleri çok gö- rülmüştür. Atatürk ne söylüyordu: "Öldüreceğiz diyenlere karşı 'ölmeyecegiz' diye savaşa girebilihz. Ancak ulusun hayatı tehlikeye düşmeyince, savaş bir cinayettir." Mustafa Kemal'in temel iikesi açıktı: Ölüme karşı yaşam!.. Yüzeysei ya da özenti gibi görünen "Cumhuriyet baloları "ntn tarihsel anlamları vardır; kadınta erke- ğin "biriikteyaşam" mutluluğunu müzik eşliginde ger- çekleşen topîantılarda duymaian bir uygarlık aşa- masıdır. • Seriatçılık yaşamı engeller... lü toplumlar yaratır... Iran bugün kederli bir toplumdur, Afganistan'da kadını çuvala sokan erkekler birbirlerinin kanını içi- yortar; Arabistan'da yaşamı gizli gizli, el aitından, ya- saklan aralayarak duyumsamaya çabalıyorlar. Kadıntn eksik kaldığı toplumsal yaşamda, ister is- temez kıvançtan yoksunluk vardır. Bagnazlığın ka- ranlığındayürekleri sevinçle ısıtacak bir alevin sıcak- lığını aramak boşuna!.. 1925 Eylülü'nde Izmir'de gerçekleşen balo, öncülük işlevini gördü; "çağdaş yaşam "ın kapısı açılıyordu. Birkaç ay içinde dans ve müzik modası bütün Türkiye'ye yayıldt. Istanbul başı çekiyordu. Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, kent belediyeleri, Türk Hava Kurumu, meslek oda- ları, birbiri ardından balolar düzenliyorlardı. Izmir1 de, Trabzon'da, Mersin'de, Bursa'da ve oteki illerde kulüpler kuruldu; dans ve şarkı, Türk toplumuna gi- riyor, aileleri sanyordu. Yaşamanın dayanılmaz çekiciliği, "kederli top- lum "da neşenin borulannı üflemeye başlamıştı. • 2Vinci yüzyıla 5 kala, Türkiye'de pop salgını or- talığı kırıp geçiriyor. Kızlı erkekli gençler, kitlesel eğlence sevincinin mutluluğunu yaşıyorlar. Müzik eşliginde koliar ha- vaya kalkıyor, yan yana, birlikte, kol kota, dalga dal- ga yayılan bir neşenin yoğunluğunda oynamaya başlıyorlar.. ki şeriatçıya göre günahtır... Haramdıri.. Ağır olacaksın ki molla diyecekler. Genç kızın dans etmesi ne demek?.. Günah-ı kebairdendir. Şarkı söylemek, yüzmek. mayo giymek, mini etek, dar pantolon, sımsıkı tayt. dans, hoplamak, zıpla- mak, kahkaha atmak, ayaklanna şort çekmek, kız- lı erkekli doğaya çıkmak, saçlannı rüzgârda savur- makgünahL Hayatakarşıt şeriatçılığın yasaklan Anadolu'da ke- derli toplum yaratmayı amaçlıyor.. Hayır, başaramayacak!.. Cumhuriyet baloları tabana yayıldı. NÂZIM HÎKMET KÜLTÜRVE SANAT VAKHYARAR1NA YILDIZ İBRAHİMOVA CAZFOLKKONSERİ Piyanisf.TUNAÖTENEL Ressam: HABİB AYDOĞDU Bale Sanatçılarr. tHSAN KADlR BENGtER, EJDER KESKtN eşliginde 30 Ekim 1995, Pazartesi Saat: 20.00 Atatürk Kühür Merkezi Büyük Salon Davetiyeler: îs-âzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakh GeneralYazgan Sok. No: 10, Mehti Bey Apt, D. 10 (252 63 14)" Mkazar Sineması'ndan ve Vakkorama mağazalanndan temin edilebilir. Sevgili eşim, babamız TURGUT ALPAGUT aramızdan aynhşınm ikınci yıhnda servi sevgi ve özlemle anıyoruz. AİLEN ROMANLAR1MZ VE ANSİKLOPEDİLERİ> YERİNİZDEN AL1NIR. TEL: 554 08 04
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear