13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 OCAK 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Onat KutLar'ın aycbnhğuıdaEVİN ÎLYASOĞLU Onat Kutlar için çok şey yazıldı. daha da yazı- lacak. Yazıldıkça da Onat Kutlar yaşayacak. Ki- taplığımdaki üç kitabını indirdim raflardan. Ne kadar ilginç, bu kitaplarda yeniden başlamaya, tü- kenmekle üretmenin iç içeliğine dair, yeryüzüne umutla, se\giyle bakmaya ilişkin imgelerin altını çizip derlemişım bir zamanlar. Işte. Ishak'tan bir horoz resimlemesi: "Yalnızca bir horoz. Çınann çıplak dallan altında, nasıisa unutulmuş büyiik bir ayna gibi duran havuzun sulanna egUmişti. Altın tüylerini titretiyordu. Bu sohık, yıkık. kederli ha- vaya hiç uymayan bir canhbkla öttü. Sabah yırtıl- dı." Peralı Bir Aşk İçin Divan'dan "Sevecen gözle- rinde tükeniyor / Hasret rüzgânyla Anadolu / Ge- ne de üretiyor ellerin / Yeni baştan ve umutla sev- danı." Yeter ki Kararmasın'dan "Ölümüne daya- nıriar. Ama ya bizler? Biz dayanabiiecek miyiz? Onlann \ üzü bin \ ıllık Anadolu toprağı gibidir. fs- tiinden galipler. fatihler ve muzafferier geçmiştir. Cetıe de uzun >e donuk kış oykulanndan sonra en inanümaz çiçeği verirler." "Yaşam, bir özsuyu gibi damarlanma yeniden ağır ağır doluyordu. Benimle paylaştığınız o bir ayın sonunda, o bodnım katında giiçlii bir ağaç gi- bi boy verdi yaşam." "Üstelik umutsuz da değiliz. Ister diyalektik düşünün, ister başka türlii. Çürü- yen meyveden çıkar yeni ağaçların tohumu. Doğa- nın da insanın da gençliği bu viizden muhaliftir. Ve sizin hayallerinizin bile ulaşamavacagı yepyeni bir yaşam oradan dogar." "Çünkü sizin ortamınızda, insana onur \e umut veren bir seyler vardL Yaşa- mından bir anlam \aratma\a çalışan. bir amaç için sıkıntıva güleryüzle katlanan. direnen insan- lann onunı. Ama daha önemlist, yeryüzüne sevgiy- le bakryordunuz." Yüreklerimiz kurşun gibi ağır, bir yanda Onat Kutlar'ı uğurlarken onun erdem kışiliğinde odak- laşan aydınlık düşüncelerdalgalanıyor kafamızda. Ve aynı sıralarda sanat adına, Türkıye'de özledi- Cihat Aşkın, Beethoven'ın anıtsal keman konçertosunu çalarak yeteneğini kanıtiıyor. ğimiz düzeyli sanat adına, güzellikler yaşanıyor. Genç kemancımız Cihat Aşkın, pınl pınl yannla- ra dogru ılerlediğinı Beetho\en'ın anıtsal keman konçertosunu çalarak kanıtiıyor. Bir gece önce TRT-1 radyosunun gece yansı programında canlı yayın konuğu Cihat'ın dediklerini anımsıyorum: "Paganini çalmaya pek meraklıydım bir zaman- lar, yine de çalacagım. Ama artık Bach. Brahms, Beethoven gibi daha derin bestecüerle uğraşmaya karariryım." Beethoven'ın derinliklerine inmek. onun tek keman konçertosundaki aynntılann us- talığına varmak, gerçekten de müzikçilerin bilge bir düzeye ulaşmalannı gerektirir. Cihat Aşkın. özellikle konçertonun son bölümünde bu düzeye tırmanmaya başladığını duyurdu. Cihat'ın artık böylesi derin yapıtlan seslendirmeye elverişli, da- ha nitelikli bir kemana sahip olmasını dileriz. Bun- dan sonra aynı konçertoyu daha da iyi bir keman ile çaldığında. onu sayısallığin yerini doğallığabı- rakmış. bilgeliğin basamaklannda yücelmiş bir kemancı olarak dinleyeceğimizden kuşkumuz yok. Değerli şef Ramiz Melik Aslanov yönetiminde- ki Istanbul Devlet Senfoni Orkestrası, büyük bes- tecimiz Cemal Reşrt Rey'in "Tûridyem'' adlı sen- fonik rapsodilerini harika bir yorumla seslendir- di. Cemal Reşit Rey, bu yapıtında Türkıye'yi gez- diriyor dinleyicisine. Yer yer ağlayan, yakaran, dua eden; yer yer coşup tasan rengârenk bir Tür- kiye çizmiş. 'BurçakTarlası'ndan 'Ha Bu Diyar'a kadar uzanan türkülerde çoksesli, çok boyutlu tek- niğin ustahğı yaratılmış. 1971 tarihli bu yapıt, san- ki Cemal Reşit Rey'in yaşamı boyunca yazdığı tüm çalışmalan özetliyor. Onun gizemlı dünyasın- da filizlenen pırıl pınl ve yalın bir anlatımla Tür- kiye resimleniyor. Öğrencisi Ayduı Karlıbei'in anımsadığı birsözüvarCemal Reşit Bey'in: "Fla- ubert'in dedtği gibi ben de 500 sene yaşadun bu dünyada" dermiş. Öylesine yoğun renklerle örü- lü, derin düşünceli ve 500 yıl yaşamış bir adamın yapıtı. Türkiyem. Fagot salonun akışında bir gi- zemli yakanş; flüt soloda ermiş bir deyiş, yaylıla- nn kıvrak ritminde kemençe renkleri, bakır nefes- lılerde geniş bir Anadolu havası soluyorsunuz. Bü- yük senfoni yapısı içinde sololar. düolar. triolar ve kuvartetler yer alıyor. Ancak şef Aslanov'un da ti- tiz yorumuyla bu küçük çalgı birleşimleri orkest- ra topluluğundan hiç kopmadan, bir bütünün mo- tiflerini oluşturdu. Umanz şef Ramiz Melik Asla- nov ile tDSO'nun (daha iyi koşullarda çalınmış) bu yonımu yakın bir gelecekte CD yapılabilir. Kulaklanmda Cihat'ın pınl pınl sesi, Türkiyem rapsodisinin renk renk mozaikleriyle sevgili Onat Kutlar'ın cenazesıne, ardındaki binlerce kişiye ka- nşıyorum. Kulaklanm sloganlan, iniltilen, acılı sesleri duymak istemiyor. Onat Kutlar'ın aydınlı- ğa, yeniden başlayışlann ışığma inancını yaşatmak gerekiyor. Sanatın her dalında düzeyli, disiplınli, araştırmacı ve yenilikçi olabilıriz. Yeter ki aydın olmanın sorumluluğunda karamsarlığa ızin ver- meyelim. Yeter ki kararmasın! Kutlar ve İstanbuPun 'müthiş' başkanlanÜNERBİRKAN Geçen hafta sonsuz yolculuğuna gözyaşlanyla uğurladığımız Onat Kutlar'ın. gazetemizde pazar günleri yayımlanan yazılanndan bir bölümünü kesmiş, bir yana ayırmışım. Bunlardan birinde (6 Şubat 1994), bir zamanlann "mavi gözlü" lstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan'la. lstanbul Kültür ve Sanat Vakfı adına konuşmalannı aktanyordu. 27 Mart seçimlerinden, İstanbul'un başına "Refah" karabasanının çökmesinden üç hafta önce. Şimdi. "sanatın içine tüküren", "Sanat-manat, benim işûn değil bunlar.." diyen Refah'lı belediye başkanlan var ya, 1985'te, bundan on yıl önce de pek farklı değilmiş durum; Refah'lı da olsa, başka bir yerlerden de olsa. karşılanna "sanat" gibi a hafif" konulan görüşmek için gelen aydın insanlann önûnde değişmiyor tutumlan bizim rnüthiş başkanlanmızın! Andığım yazısında, Dalan'ın yanına lstanbul Festivali (Film Şenliği) için belediye rüsum indirimi sağlamak amacıyla, Şakir Eczacıbaşı, Atilla Dorsay ve Hülya Uçansu ile birlikte gittiklerini belirtiyor sevgili Onat. sonrasını şöyle anlatıyor: "... Şakir Bey, her zamanki dikkati ile sözcükleri seçerek festivalin önemini anlattı ve anakent betediyesinin yardımını istedi. Bedrettin Dalan şöyle bir geriye kaykılarak Şakir Bey'in sözünü kesti: lstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'na zırnık vermem' dedi Hani derier ya,delikanlıca ve 'yekten\,,,,!., Tokat yemiş gibi olduk. Bedrettin Dalan önce lstanbul Kültür ve Sanat Yakfi festivallerinin bir avuç kişiye seslendiğini, örnegin kendisinin vann Spor ve Sergi Sarayı'nda düzenleyeceği tbrahim Tatlıses konserine gelirsek aradaki farkı göreceğimi/i anlattı. Sonra da dilinin altmdaki baklayı çıkardı: 'Hem ben niçın sizin vakfın başkanı değilim?" Şakir Eczacıbaşı dilinin döndüğünce, kendisinin orada doğmdan göre\li yönetki olmadığını. bu nedenle muhatap savılamayacağınu aynca \akıf yönetim kurulu başkanının demokratik usulleıie seçildiğini, Nejat Bey'in yerine başkan olmak istiyorsa bunun da usulüne uyularak gerçekleşebileğini. ama şu anda bunu tartışmanın anlamsı/ olduğunu anlattı. Ama Dalan, Atilla Dorsay 'ın onu rahatlatmak için sövledigi övücü sözleri bile dinlemiyor, düşüncesinde ısrar ediyordu. Sonunda hem sinirlendim. hem sıkıklım. Ayaga kalktım. 'Biz artık başkandan izin isteyelim. Mektubumuz burada. Karannı verir' dedim, palas pandıras çıktık oradan." Onat Kutlar, yazıyı şu sonuçla bağlıyor: "... Ortada bir tuhafhk vardı. Ama bu İstanbul'da nu, > l akıfta mı. arkeolojik ka/ılaria bulup seçtigimu belediye başkanlannda mu bugün bile anlamış değilim_ .Ama, şuna içtenlikle inanryonım: Vaşadığımız kent ve yaşadığıniız ev, kişiliğimizin aynasıdır. Evimize ve kenrimize bakanlar, bizim hakkımızda yargılara vanrlar. E\ lerimize pek öyle kimsevi dokundurtmuyonız. Ama kentimiz konusunda nasıl böyle kayitsız. vurdumduymaz ve tepkisiz olabilryoruz? Nasıl da kolayca bırakıyoruz onu hoyrat ellere. Nasıl oluyor da sabah erken kalkan, başına geçiveriyor bu ölümsüz kentin? (Son iki tümcenın altını ben çizdim / O.B.) Gelip geçen başkanlann çok günahı var elbette. Ama canım kardeşim İstanbullu_. 'Kabahatın çoğu senin" değil mi?" 27 Mart'ın yıldönümüne bu kadar az kala, bu satırlan, o yıldönümünden üç ay önce, kahrolası bir bombanın aramızdan aldığı sevgili Onat'ın kaleminden tekrar okumak, üzünç verici, ama o ölçüde de düşündürücü olmuyor mu? Evet, "Canımız kardeşimiz lstanbullukr n . kabahati daha çok kendinizde aramanız gerektiğini, geç de olsa anladınız. değil mi? Sevgili Kutlar'a saygı ile... 4 Avrupalı olarak tanımlanan her şey karşı-Avrupahdır' Kültür Servisi - Uluslararası Nâzım Hıkmet ŞıirÖdülü'nün sahıbi Adonis, önceki gün Robinson Crusoe Kıtabevi'nde. Türk okurlanyla söyleşti. Söyleşiye Özdemir tnce, Cevat Çapan ve Ataol Behramoğlu da katıldı. Okurlardan gelen sorular doğrultusunda. şiire ve sanata bakışını dıle getıren Adonis, kendi sanatında önem verdiğı noktanın yalnızca geleneksel söylemden kurtulmak değil. aynı zamanda bu söylemi yapı bozumuna uğratmak olduğunu. söyleme yatay ve düşey görünüm vermek gerektiğini belirtti. Adonis, aritmetik simgeleri. uzam, uzay ve mekânı temsil ettikleri için kullandığını ekledı. Geleneksel Arap düşüncesinin. şıiri ve düşünceyi birbirinden ayırdığını söyleyen Adonis. şiire yalnızca duygulan dile getırme ışlevinın verildığini. düşünceninse dınin alanına girdiğini belirtti. Şiirin gerçeği yansıtamayacağı ve bilemeyeceği, gerçeği bilenin yalnızca din olduğu görüşüne karşı olduğuna dikkat çeken Adonis. insanın bir bütün olduğunu. bu nedenle şiir ve düşünce arasında bir aynm yapmanın olanaksız olduğunu söyledi: "Her büyük şair, hem şair hem düşünürdür. Önenüi olan. düşünceleri dile getirme tarzıdır. Insanı. sorunlannı ve evreni şiirsel olarak dile getirmek gereklidir ve şair her seyi söyleyebilir." Bir soru üzerine Batı düşüncesinin. sanatındaki yerini açıklayan Adonis. "birdenfazla Ban, birden fazla A>rupa, birden fazla Dogu" bulunduğunu belirterek kendisinin ekonomik ve teknolojık Avrupa'ya karşı olduğunu, ama Picasso'ya, Homeros'a karşı olmasının olanaksız olduğunu söyledi. Adonis, aslında Doğu'nun ve Batı'nın ideolojık kavramlar olduğunu düşünüyor. Arap ülkelerinde ideolojinin önem taşıdığını söyleyen şair, ideolojinin olduğu her yerde bir dinın bulunduğuna inanıyor. Tıpkı dındeki gibi. ideolojide de her şeyin pol itikleştiğini, politika ve din, politika ve ideoloji olarak eklemlendiğını belırten Adonis. ideolojik savaşım verilmeden özgür düşünceye nasıl ulaşılacağını soran bir okura verdiği yanıtta şunlan söyledi: "Busoruyayanıt verebümek için, V'aşadığımız deneysd tarihi iyke anlamak gerekir. Marksizm. köktenci bir biçimde. ideolojiyi deştirdL Marksizmin büyüklüğü, ideolojik yanı değiL ideotojiyi sorgulaması. eleştirel bakış açısıdır. Eleştirmek, yeniden düşünmek, yeni bir soru sormaktır ve bu bile tek başına, ideoloji karşıtıdır. Ozgür düşünceve gelince, bu Aşk nedir' diye sormak gibi. Aşk yaşanır, tanımlanamaz." Doğu'nun Batılı sanatçılar üstündeki etkisini de yorumlayan Adonis, Cevat Çapan'ın. Doğu'nun Batfdaki sanatçılann tıkanıklığını giderip canlandıran bir kaynak olup olmadığı yolundaki sorusunu da bu etkilenmenin kökeninin 18. yüzyıla dayandığinı söyleyerek yanıtladı. Resim alanında en büyük yaratıcı ressamlann esinlerini Doğu'dan aldıklannı söyleyen Adonis; Kandinsky, Klee. Matisse, Picasso ve Delacroix gibi sanatçılann tablolannda Doğu'nun etkisinin görülebileceğini belirtti. "Batılı sanatçılar. başka bir dünyadan yola çıkarak kendi şürini varatmışnr, bu düma Avrupa değildir. Estetik ve şiirsel olarak. varah alanında Avrupalı dive tanımlanan her şey. aslında karşı-Avrupalıdır. Avrupa tarihindeki iki doruk, düşünce alanında Nietzsche ve şiir alanında Rimbaud, Avnıpa kültür ve uygarhğı olarak Hırisriv anlığa karşıdır. Bir Avrupalı. Avrupab kalarak Avrupa'ya karşı çıkıyor; oysa bu durum İslam dünyasntda böyle değil, bizim çağdaş bir İslam kültürümüz yok." Arap dünyasında filozoflann da bulunmadığına dikkat çeken Adonis, şiirin bireysel olduğunu, oysa felsefenin gelişebilmesi için, ünıversitelerde akademik çalışmalar yapılması gerektiğini savıınuyorve ekliyor: "Oysa biz Müslümanlar, ISOOyıldır Tann'nın kelamına dayah bir düşünce sisteminde vaşıyoruz. Bir felsefecinin bilgisel açıdan bu sistemi sorgulaması gereklL" DUSUNCEYE SAYGI İrlandalı milliyetçiler ve eşcinseller Wilde'ı kullanmaya çalışıyorlar Wilde'a mezarda da rahat yokKültür Servisi - Peter Millar, The Sunday Times'taki yorumunda, haklan için savaşım veren eşcinsellerin ve İrlandalı milliyetçile- rin, amaçlanna ulaşmak için Oscar VVilde'ın adından nasıl yararlandıklanndan söz edı- yor: "Oscar VVHde hiç futbol maçı izledi mi bil- miyonun, ama eminim ki bundan hiç hoşlan- mazdı: ölümünden sonra bile. Öyle görünüyor ki tannlar zavalh Oscar'a yapmadıklannı bırakmadılar. Önemli oyun- culardan militan eşcinsel haklan kampan- yacılanna ve trtandalı milliyetçilere kadar birçok akthist, VVllde'a yapüan haksızlığın ve ayıbın 100. yıldönümünde. ona saygınlıgını geri verme çabasıyla cesedi için savaşıyorlar. VVllde'ın vapıtlarıvla herhangi bir tanışıkh- ğın, başkalannda onun nüktelerini taküt et- mek için esin yarattığı göz önünde bulundu- rulursa, en son yaşamövküsünü yazan Rıc- hard Ellmann'ın büyük ün kazanan sözleri hiç de şaşırtıcı olmuyor:' Wilde, iki kez ya- şamalıydı; önce yavaş. sonra da hızlı çekim. Yaşamınm ilk döneminde haylaz ve yara- maz. son döneminde günah keçisi.' Bu yıl 27 mayıs, VVilde'ın cinsel sapkınlık suçlamasıyla iid yıl agır çahşma cezasına çarptinlışının 100. yıldönümü. Bu onun son birkaç yılını, yoksul bir sürgün olarak Pa- ris'te geçirmesine ve orada ölmesine yol açtı. \Vilde. ölümünün üsründen yüzyıl bile geç- meden. o kadar şaşırrfığı ve küçümsediği kü- çük burjuvanuı temsilcileri tarafindan. > apıt- Lannın baştacı edileceği düşüncesine, sinik ve zoraki bir gülümseme göstermeyi başarabi- lirdi .Ama 1995, Oscar'a saygı vılı olacak. 14 şubatta Sevgililer Günü'nde ve 'Dürüst Ol- manın Önemi'ninilkgösteriminin lOO.yilın- da, VVestminster Abbey 'deki Ozanlar Köşe- si'nde bulunan vitrava eklenecek bir vazıvla en sonunda YVilde, Ûeri gelenler tarafindan kabul görmüş olacak. Liam Neeson ve Hugh Grant gibi oyuncu- lar, VVilde'ın. Lord Alfred Douglas'la arasuı- daki talihsiz ilişkiyi konu eden bir filmde, üst- lenecekleri rolü gözden geçiriyorlar. Bu ara- da, bazı eşcinsel hareketler de VVDde'dan özür dilenmesi yolunda kampanyalar yüriitüyor- lar. Michael Hovvard, tçişleri'nden gelen ve VVilde'ın öldükten sonra bagışlanamayacağı- nı. çünkü daha önce haklı olarak suçlu görül- düğü da\ ranışın artık bir suç oluşturmadığı- nı belirten kararı öğrenince şaşuıp kaldıgını söylüyor. 1990'ların, yazın dünyasında önde gelen eşcinsel isimlerinden Peter Ackroyd, bu özür kampanyasuıı anlamsız buluyor: 'Wilde. on- dan özürdilenmesıne aldırmazdı. Bağışlan- mak için hiç kimseye yalvarmazdı" dhor, 'o eşcinsel değildi; sanatçıydi. Yani, önce sa- natçı, sonra eşcinseldi. Cinsel eğilimleri ye- rine. ürettikleriyle anımsanmayı isterdi.' \\ ilde'ın İrlandalı milliyetçiler arasına da- hil edilip edilmeyeceği de çok tartışılan bir başka konu. David Coakley'nin geçen yıhn sonunda ya- yimladığı 'Oscar Wilde: İrlandalı Olmanın Önemi 'adh çahşma, The Irish Times gazete- sinde hararetli bir tartışmaya yol açtı. Yaza- nn tanı adındaki -Oscar Fingall O'Flahertie VVills VVilde- Cal elementi ve Irlanda milBvet- çiliğinin göz ahcı bir savunucusu olan şair an- nesinin VVilde üzerindeki egzotik etkisi. İrlan- dalı yazariann ruhsal vönden nereye ait ol- duklan konusunda > ıllardır süregelen tartış- mayı yeniden alev lendirdi. Noreen Doody adında birisi çıkıp George Bernard Shavv'un VVüde'ın ldeal Bir Ko- casıyla ilgili yorumunu ('Bir trlandalı için, dünya üzerinde, bir Ingilizin ciddi olması kadar komik hiçbir şey yoktur') ahnblayarak ve klasik açıdan anlamsız bir Marksist çö- zümlemeye dayanarak 'Wilde'ın komedile- rindeki altüst edicı nüktelerin ve zekânın, onun sömürgecilik karşıtı turumundan kay- naklanabileceğini' önesüriiyor. Doody, aynı zamanda, VV ilde'ın ölüm ya- tağmda Katolikliğe dönüşünü de özündeki tıiandalılığa bağlıyor. Oysa VVilde, İrlan- da'nın İngiltere'den ay nlması fikrini tuhaf, İrlanda Cumhuriyeti'nin dindarlık taslayan püriten tutuculuğunu -18 ay öncesine kadar, eşcinseüik hâlâ suç olarak görülüyordu- kor- kunç bulurdu. Bu fikre karşı çıkan bir diğer araştırmacı da VVilde'ın 19. yüzyıl Yunan şaiıieri üzerin- deki etkisini inceleyen Dr. Sarah Ekdavvi. O, 'VVilde'ın Katolikliğe yakınlaşmasının tr- landa'da değil. Roma'dabaşladığınf belirte- rek bunun 'trlandalılıkla değil, Tıtian ve F. Angelico'yla ilgisi olduğunu' ekliyor. Ackroyd, VVüde'ın 'Dorian Gray'in Port- resi' ne yazdığı önsözdeki veciz sözleri incele- meyi tercih ediyor: "Sanatın amacı. sanatı göstenp sanatçıyı gızlemektir." Ackroyd'unyorumunagöre'VVilde, alışıl- madık bir hileyle tam tersini yaptı'." MEMET FUAT Amaçsızlaşan Terör Terör yeni bir şey değil. Temelinde insanın insanı kor- kutması, korkutarak istediklerini yaptırması yatıyor. Ta- rihin her döneminde, her ülkede, her toplumda var. Ay- nca evlerimizin içinde de yaşıyoruz. Annesi, "Babana söylerim ha!" dedi mi, çocuk korkup köşeye siniyor. Insanlar bunu toplumsal yaşama nasıl geçirmişler? Diyelim sağcı ya da solcu bir siyasal örgüt, amacını gerçekleştirmesine engel olan devlete, ya da devletten yana bireylere, ya da bir seçim yapmadan topluca hal- ka karşı şiddet eylemlerinde bulunuyor. Ne sonuç beklenebilir? Gücü elinde bulunduranlan, devleti yönetenleri öldü- rürseniz, özlediğiniz siyasal, toplumsal değişiklikler he- men gerçekleşir, halk sizden yana mı döner? On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında anarşistler bu tür terörü denediler. fnsanlara acı çektirmekten başka bir işe yaramadı. "Sağcı ya da solcu bir siyasal örgüt," dedik. Buna şu da eklenebilir: Dinci ya daetnik bir grup... Ya da tam tersi: Devletin ordusuna ya da polisine bağ- lı gizli bir örgüt... Terörün çok çeşitli amaçlan olabilir: Insanlar ürkütülerek bir dinin gereklerine uymaya zor- lanabilir. Bir kargaşa yaratılıp ülke halkı bezdiriler^K çeşitli et- nik gruplann bir arada yaşamalannın olanaksızlığı, ay- nlmanın kaçınılmazlığı düşüncesi yaygınlaştınlmaya ça- lışılabilir. Kurulu düzene karşı çıkanlann önderleri öldürülerek yandaşları sindirilebilir. Dtşlanmak isteyen bir grubu gözden düşürmek için, onlar adına, halkın büyük tepkiyle karşılayacağı birtakım eylemler yapılabilir. Ama bütün bunlar kalıcılığı olamayacak gelip geçici amaçlardır. Kişilerin, gruplann yarattığı terörün yanında, devletle- rin, yönetici güçlerin yarattığı terör, tarihte çok daha ge- niş bir yer tutuyor. Halkı korumak için yapılması gere- ken yasalann birçok durumda devleti koruyan terör ya- salarına dönüştürüldüğü de bir gerçek. Roma Imparatorlarının ya da Osmanlı Sultanlarının karşıtlannı, buyruklarına uymayanları öldürme, sürgüne gönderme, mal varlıklarına el koyma gibi yollarla yıldır- malan; ispanya'daki Engizisyon'un dine aykın davra- nanlan tutuklayıp işkence yaparak, öldürerek Hıristiyan- lar arasına korku salması unutulmaz terör uygulamala- ndır. Fransız Devrimi sırasında Robespierre'in başa geç- tiği dönemi ise (5 Eylül 1793 - 27 Temmuz 1794) tarih "Terör Dönemi" diye anar. Bu kısacık süre içinde devrim düşmanları olarak nite- lenen soyluları, din adamlannı, karaborsacıları sindir- mek amacıyla, üç yüz binden fazla kişınin tutuklandığı, on yedi bin kişinin yargılanıp ıdam edildiği, birçoklarının da yargılanma sırası gelmeden zindanlarda öldüğü an- latıhr. Insanlık adına olumlu yönde birtakım gelişmelerin ger- çekleştiği yirminci yüzyılda da, ne yazık ki, devlet terö- rünün unutulmaz örnekleri yaşandı. Franco'nun Ispan- ya'sı, Mussolini'nin italya'sı, Hitler'in Almanya'sı, Sta- lin'in Sovyetler Birliği, Mao'nun Çin'i, vb. ülkeler, dev- letin savunduğu siyasal, toplumsal, ekonomik görüşle- ri halka benimsetmek, yeni bir düzen kurmak için, tu- tuklama, sürgün, işkence, öldürme gibi yıldıncı cezala- n insan haklannı hiçe sayan bir anlayışla uyguladılar. Böylesine acı bir deneyimi yaşayan yirminci yüzyıl in- sanlarının daha güzel bir gelecek adına giriştikleri eylem- lerin başında devlet terörünü bütünüyle ortadan kaldır- ma çabasının gelmesi çok doğal. insan hakları etkinliklerinin öncelikle buna ağırlık ver- mesini yadırgamamalıyız. Ne var ki sanayideki gelişmelerin ortaya çıkardığı ye- ni silahlar ile bu işin uluslarüstü ticareti, terör olaylanna geniş olanaklar sağladı: Otomatik tabancalar, uzaktan patlatılan bombalar, ne ararsanız köşebaşında var... Bunun sonucu olarak da, bireyler ya da gruplar, belli bir amaca dönük olmanın çok ötesinde, "amaçsız" de- nebilecek terör eylemleri yapmaya başladılar. Kendile- nni yıpratmaktan, savunduklan düşüncelere ya da inanç- lara karşı birnefret uyandırmaktan başka hiçbir şeyeya- ramayan eylemler. Patlayan bombalann kurbanlarını rastlantılar seçiyor. Yirminci yüzyılın defteri kapanırken, şiddetle, baskı yoluyla hiçbir amaca ulaşılamayacağı, Ispanya, italya, Almanya, Sovyetler Birliği, Çin örneklerinde açık açık gö- rülmüşken, bu yolda her amaç amaçlığını yitirmişken, herhangi bir terör eylemine şöyle ya da böyle bir "amaç" yakıştırmaya çalışmak boşunadır... Terör artık amaçsızdır... Çünkü bu yolun hiçbir yere çık- madığı bugün kesinlikle biliniyor... Orhan Pamuk Fransız televizyonunda • STRASBOURG (A.A) - Fransız 2 telev izyon kanalında yayımlanan bir programda, Orhan Pamuk'a geniş yer verildi. Pamuk'un Fransızcaya çevrilen "Kara Kitap" adlı romanınm tanıtıldığı televizyon programında, yazarla yapılan birröportaj yayımlandı. Pamuk, televizyonayaptığı açıklamada. Fransızcaya çevrilen yapıtında. İstanbul'un ahşılmışın dışında, farklı yönlerini irdelemeye çalıştığmı söyledi. Türkiye'de Yaşar Kemal'e yöneltilen suçlamalar konusunda ise "Yaşar Kemal ile aynı görüşleri taşıyorum. Yaşar Kemal'in açıklamalannda popüler basının büyüttüğü gibi ciddi bir şey yok" dedi. Türk dansçı onur konuğu • ANKARA (ANKA)- Ankara Devlet Opera ve Balesi başdansçılanndan Erkan Çimenciler, Köln Bale Akademisi'nin onur konuğu olarak Almanya'ya davet edildi. Köln Bale Akademisi tarihinde ilk kez bir Türk dansçıyı davet etti. Onur konuğu olarak davet edilen Erkan Omenciler, 6 yıl süreyle Düsseldorf'ta Deutsche Oper am Rheim'da dans etti. Sanatçı, akademideki çalışmalara, provalara ve toplantılara katılacak. Amerikalı aktör Dreyfuss taburcu oMu • LOS ANGELES (AA)-Trafik kazası geçiren Amerikalı aktör Richard Dreyfuss, hastaneden taburcu oldu. Önceki gün, bir trafik ışığma çarpan Dreyfuss'un sözcüsü Steve Rutledge, kazada omuz. göğüs ve karnından yaralanan 47 yaşındaki aktörün sağlık durumunun iyi olduğunu bıldirdi. San Fernando'da meydana gelen kaza sırasında aktörün emniyet kemerini bağlamış olduğu ve otomobilinde bulunan "air bag" sayesinde şıddetli çarpışmadan sağ kurtulduğu belirtildi. Sabri Akça suluboya sergisi • ANKARA (AA>- Suluboya teknığının en iyi örneklerini veren sanatçı olarak kabul edilen Sabn Akça, yağlıboya eserleriyle Ankaralı sanatseverlerin karşısına çıkacak. 1936 doğumlu sanatçının suluboya resımleri. Türkiye ve dünyada koleksiyoncular ve resimsevenler tarafindan büyük ilgı gördü. 1980 yılında Devlet Resım Ödülü'nü kazanan sanatçı 23 kişisel sergi açtı. Sanatçının eserleri. Desti Sanat Galerisi'nde yanndan ıtıbarcn sergileniyor. Sergi. 10 şubata kadar açık kalacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear