Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 OCAK 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Onat KutLar'ın aycbnhğuıdaEVİN ÎLYASOĞLU
Onat Kutlar için çok şey yazıldı. daha da yazı-
lacak. Yazıldıkça da Onat Kutlar yaşayacak. Ki-
taplığımdaki üç kitabını indirdim raflardan. Ne
kadar ilginç, bu kitaplarda yeniden başlamaya, tü-
kenmekle üretmenin iç içeliğine dair, yeryüzüne
umutla, se\giyle bakmaya ilişkin imgelerin altını
çizip derlemişım bir zamanlar. Işte. Ishak'tan bir
horoz resimlemesi: "Yalnızca bir horoz. Çınann
çıplak dallan altında, nasıisa unutulmuş büyiik bir
ayna gibi duran havuzun sulanna egUmişti. Altın
tüylerini titretiyordu. Bu sohık, yıkık. kederli ha-
vaya hiç uymayan bir canhbkla öttü. Sabah yırtıl-
dı." Peralı Bir Aşk İçin Divan'dan "Sevecen gözle-
rinde tükeniyor / Hasret rüzgânyla Anadolu / Ge-
ne de üretiyor ellerin / Yeni baştan ve umutla sev-
danı." Yeter ki Kararmasın'dan "Ölümüne daya-
nıriar. Ama ya bizler? Biz dayanabiiecek miyiz?
Onlann \ üzü bin \ ıllık Anadolu toprağı gibidir. fs-
tiinden galipler. fatihler ve muzafferier geçmiştir.
Cetıe de uzun >e donuk kış oykulanndan sonra en
inanümaz çiçeği verirler."
"Yaşam, bir özsuyu gibi damarlanma yeniden
ağır ağır doluyordu. Benimle paylaştığınız o bir
ayın sonunda, o bodnım katında giiçlii bir ağaç gi-
bi boy verdi yaşam." "Üstelik umutsuz da değiliz.
Ister diyalektik düşünün, ister başka türlii. Çürü-
yen meyveden çıkar yeni ağaçların tohumu. Doğa-
nın da insanın da gençliği bu viizden muhaliftir. Ve
sizin hayallerinizin bile ulaşamavacagı yepyeni bir
yaşam oradan dogar." "Çünkü sizin ortamınızda,
insana onur \e umut veren bir seyler vardL Yaşa-
mından bir anlam \aratma\a çalışan. bir amaç
için sıkıntıva güleryüzle katlanan. direnen insan-
lann onunı. Ama daha önemlist, yeryüzüne sevgiy-
le bakryordunuz."
Yüreklerimiz kurşun gibi ağır, bir yanda Onat
Kutlar'ı uğurlarken onun erdem kışiliğinde odak-
laşan aydınlık düşüncelerdalgalanıyor kafamızda.
Ve aynı sıralarda sanat adına, Türkıye'de özledi-
Cihat Aşkın, Beethoven'ın anıtsal keman konçertosunu çalarak yeteneğini kanıtiıyor.
ğimiz düzeyli sanat adına, güzellikler yaşanıyor.
Genç kemancımız Cihat Aşkın, pınl pınl yannla-
ra dogru ılerlediğinı Beetho\en'ın anıtsal keman
konçertosunu çalarak kanıtiıyor. Bir gece önce
TRT-1 radyosunun gece yansı programında canlı
yayın konuğu Cihat'ın dediklerini anımsıyorum:
"Paganini çalmaya pek meraklıydım bir zaman-
lar, yine de çalacagım. Ama artık Bach. Brahms,
Beethoven gibi daha derin bestecüerle uğraşmaya
karariryım." Beethoven'ın derinliklerine inmek.
onun tek keman konçertosundaki aynntılann us-
talığına varmak, gerçekten de müzikçilerin bilge
bir düzeye ulaşmalannı gerektirir. Cihat Aşkın.
özellikle konçertonun son bölümünde bu düzeye
tırmanmaya başladığını duyurdu. Cihat'ın artık
böylesi derin yapıtlan seslendirmeye elverişli, da-
ha nitelikli bir kemana sahip olmasını dileriz. Bun-
dan sonra aynı konçertoyu daha da iyi bir keman
ile çaldığında. onu sayısallığin yerini doğallığabı-
rakmış. bilgeliğin basamaklannda yücelmiş bir
kemancı olarak dinleyeceğimizden kuşkumuz
yok.
Değerli şef Ramiz Melik Aslanov yönetiminde-
ki Istanbul Devlet Senfoni Orkestrası, büyük bes-
tecimiz Cemal Reşrt Rey'in "Tûridyem'' adlı sen-
fonik rapsodilerini harika bir yorumla seslendir-
di. Cemal Reşit Rey, bu yapıtında Türkıye'yi gez-
diriyor dinleyicisine. Yer yer ağlayan, yakaran,
dua eden; yer yer coşup tasan rengârenk bir Tür-
kiye çizmiş. 'BurçakTarlası'ndan 'Ha Bu Diyar'a
kadar uzanan türkülerde çoksesli, çok boyutlu tek-
niğin ustahğı yaratılmış. 1971 tarihli bu yapıt, san-
ki Cemal Reşit Rey'in yaşamı boyunca yazdığı
tüm çalışmalan özetliyor. Onun gizemlı dünyasın-
da filizlenen pırıl pınl ve yalın bir anlatımla Tür-
kiye resimleniyor. Öğrencisi Ayduı Karlıbei'in
anımsadığı birsözüvarCemal Reşit Bey'in: "Fla-
ubert'in dedtği gibi ben de 500 sene yaşadun bu
dünyada" dermiş. Öylesine yoğun renklerle örü-
lü, derin düşünceli ve 500 yıl yaşamış bir adamın
yapıtı. Türkiyem. Fagot salonun akışında bir gi-
zemli yakanş; flüt soloda ermiş bir deyiş, yaylıla-
nn kıvrak ritminde kemençe renkleri, bakır nefes-
lılerde geniş bir Anadolu havası soluyorsunuz. Bü-
yük senfoni yapısı içinde sololar. düolar. triolar ve
kuvartetler yer alıyor. Ancak şef Aslanov'un da ti-
tiz yorumuyla bu küçük çalgı birleşimleri orkest-
ra topluluğundan hiç kopmadan, bir bütünün mo-
tiflerini oluşturdu. Umanz şef Ramiz Melik Asla-
nov ile tDSO'nun (daha iyi koşullarda çalınmış)
bu yonımu yakın bir gelecekte CD yapılabilir.
Kulaklanmda Cihat'ın pınl pınl sesi, Türkiyem
rapsodisinin renk renk mozaikleriyle sevgili Onat
Kutlar'ın cenazesıne, ardındaki binlerce kişiye ka-
nşıyorum. Kulaklanm sloganlan, iniltilen, acılı
sesleri duymak istemiyor. Onat Kutlar'ın aydınlı-
ğa, yeniden başlayışlann ışığma inancını yaşatmak
gerekiyor. Sanatın her dalında düzeyli, disiplınli,
araştırmacı ve yenilikçi olabilıriz. Yeter ki aydın
olmanın sorumluluğunda karamsarlığa ızin ver-
meyelim. Yeter ki kararmasın!
Kutlar ve İstanbuPun 'müthiş' başkanlanÜNERBİRKAN
Geçen hafta sonsuz yolculuğuna
gözyaşlanyla uğurladığımız Onat
Kutlar'ın. gazetemizde pazar günleri
yayımlanan yazılanndan bir
bölümünü kesmiş, bir yana ayırmışım.
Bunlardan birinde (6 Şubat 1994), bir
zamanlann "mavi gözlü" lstanbul
Belediye Başkanı Bedrettin Dalan'la.
lstanbul Kültür ve Sanat Vakfı adına
konuşmalannı aktanyordu. 27 Mart
seçimlerinden, İstanbul'un başına
"Refah" karabasanının çökmesinden
üç hafta önce.
Şimdi. "sanatın içine tüküren",
"Sanat-manat, benim işûn değil
bunlar.." diyen Refah'lı belediye
başkanlan var ya, 1985'te, bundan on
yıl önce de pek farklı değilmiş durum;
Refah'lı da olsa, başka bir yerlerden
de olsa. karşılanna "sanat" gibi
a
hafif" konulan görüşmek için gelen
aydın insanlann önûnde değişmiyor
tutumlan bizim rnüthiş
başkanlanmızın!
Andığım yazısında, Dalan'ın yanına
lstanbul Festivali (Film Şenliği) için
belediye rüsum indirimi sağlamak
amacıyla, Şakir Eczacıbaşı, Atilla
Dorsay ve Hülya Uçansu ile birlikte
gittiklerini belirtiyor sevgili Onat.
sonrasını şöyle anlatıyor:
"... Şakir Bey, her zamanki dikkati ile
sözcükleri seçerek festivalin önemini
anlattı ve anakent betediyesinin
yardımını istedi.
Bedrettin Dalan şöyle bir geriye
kaykılarak Şakir Bey'in sözünü
kesti: lstanbul Kültür ve Sanat
Vakfı'na zırnık vermem' dedi Hani
derier ya,delikanlıca ve 'yekten\,,,,!.,
Tokat yemiş gibi olduk.
Bedrettin Dalan önce lstanbul Kültür
ve Sanat Yakfi festivallerinin bir avuç
kişiye seslendiğini, örnegin kendisinin
vann Spor ve Sergi Sarayı'nda
düzenleyeceği tbrahim Tatlıses
konserine gelirsek aradaki farkı
göreceğimi/i anlattı. Sonra da dilinin
altmdaki baklayı çıkardı:
'Hem ben niçın sizin vakfın başkanı
değilim?"
Şakir Eczacıbaşı dilinin döndüğünce,
kendisinin orada doğmdan göre\li
yönetki olmadığını. bu nedenle
muhatap savılamayacağınu aynca
\akıf yönetim kurulu başkanının
demokratik usulleıie seçildiğini, Nejat
Bey'in yerine başkan olmak istiyorsa
bunun da usulüne uyularak
gerçekleşebileğini. ama şu anda bunu
tartışmanın anlamsı/ olduğunu anlattı.
Ama Dalan, Atilla Dorsay 'ın onu
rahatlatmak için sövledigi övücü
sözleri bile dinlemiyor, düşüncesinde
ısrar ediyordu. Sonunda hem
sinirlendim. hem sıkıklım. Ayaga
kalktım. 'Biz artık başkandan izin
isteyelim. Mektubumuz burada.
Karannı verir' dedim, palas pandıras
çıktık oradan."
Onat Kutlar, yazıyı şu sonuçla
bağlıyor:
"... Ortada bir tuhafhk vardı. Ama bu
İstanbul'da nu, >
l
akıfta mı. arkeolojik
ka/ılaria bulup seçtigimu belediye
başkanlannda mu bugün bile anlamış
değilim_ .Ama, şuna içtenlikle
inanryonım:
Vaşadığımız kent ve yaşadığıniız ev,
kişiliğimizin aynasıdır. Evimize ve
kenrimize bakanlar, bizim hakkımızda
yargılara vanrlar.
E\ lerimize pek öyle kimsevi
dokundurtmuyonız.
Ama kentimiz konusunda nasıl böyle
kayitsız. vurdumduymaz ve tepkisiz
olabilryoruz?
Nasıl da kolayca bırakıyoruz onu
hoyrat ellere. Nasıl oluyor da sabah
erken kalkan, başına geçiveriyor bu
ölümsüz kentin? (Son iki tümcenın
altını ben çizdim / O.B.)
Gelip geçen başkanlann çok günahı
var elbette.
Ama canım kardeşim İstanbullu_.
'Kabahatın çoğu senin" değil mi?"
27 Mart'ın yıldönümüne bu kadar az
kala, bu satırlan, o yıldönümünden üç
ay önce, kahrolası bir bombanın
aramızdan aldığı sevgili Onat'ın
kaleminden tekrar okumak, üzünç
verici, ama o ölçüde de düşündürücü
olmuyor mu? Evet, "Canımız
kardeşimiz lstanbullukr
n
. kabahati
daha çok kendinizde aramanız
gerektiğini, geç de olsa anladınız.
değil mi?
Sevgili Kutlar'a saygı ile...
4
Avrupalı olarak
tanımlanan her şey
karşı-Avrupahdır'
Kültür Servisi - Uluslararası
Nâzım Hıkmet ŞıirÖdülü'nün
sahıbi Adonis, önceki gün
Robinson Crusoe
Kıtabevi'nde. Türk okurlanyla
söyleşti. Söyleşiye Özdemir
tnce, Cevat Çapan ve Ataol
Behramoğlu da katıldı.
Okurlardan gelen sorular
doğrultusunda. şiire ve sanata
bakışını dıle getıren Adonis,
kendi sanatında önem verdiğı
noktanın yalnızca geleneksel
söylemden kurtulmak değil.
aynı zamanda bu söylemi yapı
bozumuna uğratmak olduğunu.
söyleme yatay ve düşey
görünüm vermek gerektiğini
belirtti. Adonis, aritmetik
simgeleri. uzam, uzay ve
mekânı temsil ettikleri için
kullandığını ekledı. Geleneksel
Arap düşüncesinin. şıiri ve
düşünceyi birbirinden
ayırdığını söyleyen Adonis.
şiire yalnızca duygulan dile
getırme ışlevinın verildığini.
düşünceninse dınin alanına
girdiğini belirtti. Şiirin gerçeği
yansıtamayacağı ve
bilemeyeceği, gerçeği bilenin
yalnızca din olduğu görüşüne
karşı olduğuna dikkat çeken
Adonis. insanın bir bütün
olduğunu. bu nedenle şiir ve
düşünce arasında bir aynm
yapmanın olanaksız olduğunu
söyledi: "Her büyük şair, hem
şair hem düşünürdür. Önenüi
olan. düşünceleri dile getirme
tarzıdır. Insanı. sorunlannı ve
evreni şiirsel olarak dile
getirmek gereklidir ve şair her
seyi söyleyebilir." Bir soru
üzerine Batı düşüncesinin.
sanatındaki yerini açıklayan
Adonis. "birdenfazla Ban,
birden fazla A>rupa, birden
fazla Dogu" bulunduğunu
belirterek kendisinin ekonomik
ve teknolojık Avrupa'ya karşı
olduğunu, ama Picasso'ya,
Homeros'a karşı olmasının
olanaksız olduğunu söyledi.
Adonis, aslında Doğu'nun ve
Batı'nın ideolojık kavramlar
olduğunu düşünüyor. Arap
ülkelerinde ideolojinin önem
taşıdığını söyleyen şair,
ideolojinin olduğu her yerde
bir dinın bulunduğuna
inanıyor. Tıpkı dındeki gibi.
ideolojide de her şeyin
pol itikleştiğini, politika ve din,
politika ve ideoloji olarak
eklemlendiğını belırten
Adonis. ideolojik savaşım
verilmeden özgür düşünceye
nasıl ulaşılacağını soran bir
okura verdiği yanıtta şunlan
söyledi: "Busoruyayanıt
verebümek için, V'aşadığımız
deneysd tarihi iyke anlamak
gerekir. Marksizm. köktenci
bir biçimde. ideolojiyi deştirdL
Marksizmin büyüklüğü,
ideolojik yanı değiL ideotojiyi
sorgulaması. eleştirel bakış
açısıdır. Eleştirmek, yeniden
düşünmek, yeni bir soru
sormaktır ve bu bile tek başına,
ideoloji karşıtıdır. Ozgür
düşünceve gelince, bu Aşk
nedir' diye sormak gibi. Aşk
yaşanır, tanımlanamaz."
Doğu'nun Batılı sanatçılar
üstündeki etkisini de
yorumlayan Adonis, Cevat
Çapan'ın. Doğu'nun Batfdaki
sanatçılann tıkanıklığını
giderip canlandıran bir kaynak
olup olmadığı yolundaki
sorusunu da bu etkilenmenin
kökeninin 18. yüzyıla
dayandığinı söyleyerek
yanıtladı. Resim alanında en
büyük yaratıcı ressamlann
esinlerini Doğu'dan aldıklannı
söyleyen Adonis; Kandinsky,
Klee. Matisse, Picasso ve
Delacroix gibi sanatçılann
tablolannda Doğu'nun
etkisinin görülebileceğini
belirtti. "Batılı sanatçılar. başka
bir dünyadan yola çıkarak
kendi şürini varatmışnr, bu
düma Avrupa değildir. Estetik
ve şiirsel olarak. varah alanında
Avrupalı dive tanımlanan her
şey. aslında karşı-Avrupalıdır.
Avrupa tarihindeki iki doruk,
düşünce alanında Nietzsche ve
şiir alanında Rimbaud, Avnıpa
kültür ve uygarhğı olarak
Hırisriv anlığa karşıdır. Bir
Avrupalı. Avrupab kalarak
Avrupa'ya karşı çıkıyor; oysa
bu durum İslam dünyasntda
böyle değil, bizim çağdaş bir
İslam kültürümüz yok." Arap
dünyasında filozoflann da
bulunmadığına dikkat çeken
Adonis, şiirin bireysel
olduğunu, oysa felsefenin
gelişebilmesi için,
ünıversitelerde akademik
çalışmalar yapılması
gerektiğini savıınuyorve
ekliyor: "Oysa biz
Müslümanlar, ISOOyıldır
Tann'nın kelamına dayah bir
düşünce sisteminde vaşıyoruz.
Bir felsefecinin bilgisel açıdan
bu sistemi sorgulaması gereklL"
DUSUNCEYE SAYGI
İrlandalı milliyetçiler ve eşcinseller Wilde'ı kullanmaya çalışıyorlar
Wilde'a mezarda da rahat yokKültür Servisi - Peter Millar, The Sunday
Times'taki yorumunda, haklan için savaşım
veren eşcinsellerin ve İrlandalı milliyetçile-
rin, amaçlanna ulaşmak için Oscar VVilde'ın
adından nasıl yararlandıklanndan söz edı-
yor:
"Oscar VVHde hiç futbol maçı izledi mi bil-
miyonun, ama eminim ki bundan hiç hoşlan-
mazdı: ölümünden sonra bile.
Öyle görünüyor ki tannlar zavalh Oscar'a
yapmadıklannı bırakmadılar. Önemli oyun-
culardan militan eşcinsel haklan kampan-
yacılanna ve trtandalı milliyetçilere kadar
birçok akthist, VVllde'a yapüan haksızlığın ve
ayıbın 100. yıldönümünde. ona saygınlıgını
geri verme çabasıyla cesedi için savaşıyorlar.
VVllde'ın vapıtlarıvla herhangi bir tanışıkh-
ğın, başkalannda onun nüktelerini taküt et-
mek için esin yarattığı göz önünde bulundu-
rulursa, en son yaşamövküsünü yazan Rıc-
hard Ellmann'ın büyük ün kazanan sözleri
hiç de şaşırtıcı olmuyor:' Wilde, iki kez ya-
şamalıydı; önce yavaş. sonra da hızlı çekim.
Yaşamınm ilk döneminde haylaz ve yara-
maz. son döneminde günah keçisi.'
Bu yıl 27 mayıs, VVilde'ın cinsel sapkınlık
suçlamasıyla iid yıl agır çahşma cezasına
çarptinlışının 100. yıldönümü. Bu onun son
birkaç yılını, yoksul bir sürgün olarak Pa-
ris'te geçirmesine ve orada ölmesine yol açtı.
\Vilde. ölümünün üsründen yüzyıl bile geç-
meden. o kadar şaşırrfığı ve küçümsediği kü-
çük burjuvanuı temsilcileri tarafindan. > apıt-
Lannın baştacı edileceği düşüncesine, sinik ve
zoraki bir gülümseme göstermeyi başarabi-
lirdi .Ama 1995, Oscar'a saygı vılı olacak. 14
şubatta Sevgililer Günü'nde ve 'Dürüst Ol-
manın Önemi'ninilkgösteriminin lOO.yilın-
da, VVestminster Abbey 'deki Ozanlar Köşe-
si'nde bulunan vitrava eklenecek bir vazıvla
en sonunda YVilde, Ûeri gelenler tarafindan
kabul görmüş olacak.
Liam Neeson ve Hugh Grant gibi oyuncu-
lar, VVilde'ın. Lord Alfred Douglas'la arasuı-
daki talihsiz ilişkiyi konu eden bir filmde, üst-
lenecekleri rolü gözden geçiriyorlar. Bu ara-
da, bazı eşcinsel hareketler de VVDde'dan özür
dilenmesi yolunda kampanyalar yüriitüyor-
lar.
Michael Hovvard, tçişleri'nden gelen ve
VVilde'ın öldükten sonra bagışlanamayacağı-
nı. çünkü daha önce haklı olarak suçlu görül-
düğü da\ ranışın artık bir suç oluşturmadığı-
nı belirten kararı öğrenince şaşuıp kaldıgını
söylüyor.
1990'ların, yazın dünyasında önde gelen
eşcinsel isimlerinden Peter Ackroyd, bu özür
kampanyasuıı anlamsız buluyor: 'Wilde. on-
dan özürdilenmesıne aldırmazdı. Bağışlan-
mak için hiç kimseye yalvarmazdı" dhor, 'o
eşcinsel değildi; sanatçıydi. Yani, önce sa-
natçı, sonra eşcinseldi. Cinsel eğilimleri ye-
rine. ürettikleriyle anımsanmayı isterdi.'
\\ ilde'ın İrlandalı milliyetçiler arasına da-
hil edilip edilmeyeceği de çok tartışılan bir
başka konu.
David Coakley'nin geçen yıhn sonunda ya-
yimladığı 'Oscar Wilde: İrlandalı Olmanın
Önemi 'adh çahşma, The Irish Times gazete-
sinde hararetli bir tartışmaya yol açtı. Yaza-
nn tanı adındaki -Oscar Fingall O'Flahertie
VVills VVilde- Cal elementi ve Irlanda milBvet-
çiliğinin göz ahcı bir savunucusu olan şair an-
nesinin VVilde üzerindeki egzotik etkisi. İrlan-
dalı yazariann ruhsal vönden nereye ait ol-
duklan konusunda > ıllardır süregelen tartış-
mayı yeniden alev lendirdi.
Noreen Doody adında birisi çıkıp George
Bernard Shavv'un VVüde'ın ldeal Bir Ko-
casıyla ilgili yorumunu ('Bir trlandalı için,
dünya üzerinde, bir Ingilizin ciddi olması
kadar komik hiçbir şey yoktur') ahnblayarak
ve klasik açıdan anlamsız bir Marksist çö-
zümlemeye dayanarak 'Wilde'ın komedile-
rindeki altüst edicı nüktelerin ve zekânın,
onun sömürgecilik karşıtı turumundan kay-
naklanabileceğini' önesüriiyor.
Doody, aynı zamanda, VV ilde'ın ölüm ya-
tağmda Katolikliğe dönüşünü de özündeki
tıiandalılığa bağlıyor. Oysa VVilde, İrlan-
da'nın İngiltere'den ay nlması fikrini tuhaf,
İrlanda Cumhuriyeti'nin dindarlık taslayan
püriten tutuculuğunu -18 ay öncesine kadar,
eşcinseüik hâlâ suç olarak görülüyordu- kor-
kunç bulurdu.
Bu fikre karşı çıkan bir diğer araştırmacı
da VVilde'ın 19. yüzyıl Yunan şaiıieri üzerin-
deki etkisini inceleyen Dr. Sarah Ekdavvi. O,
'VVilde'ın Katolikliğe yakınlaşmasının tr-
landa'da değil. Roma'dabaşladığınf belirte-
rek bunun 'trlandalılıkla değil, Tıtian ve F.
Angelico'yla ilgisi olduğunu' ekliyor.
Ackroyd, VVüde'ın 'Dorian Gray'in Port-
resi' ne yazdığı önsözdeki veciz sözleri incele-
meyi tercih ediyor: "Sanatın amacı. sanatı
göstenp sanatçıyı gızlemektir."
Ackroyd'unyorumunagöre'VVilde, alışıl-
madık bir hileyle tam tersini yaptı'."
MEMET FUAT
Amaçsızlaşan Terör
Terör yeni bir şey değil. Temelinde insanın insanı kor-
kutması, korkutarak istediklerini yaptırması yatıyor. Ta-
rihin her döneminde, her ülkede, her toplumda var. Ay-
nca evlerimizin içinde de yaşıyoruz. Annesi, "Babana
söylerim ha!" dedi mi, çocuk korkup köşeye siniyor.
Insanlar bunu toplumsal yaşama nasıl geçirmişler?
Diyelim sağcı ya da solcu bir siyasal örgüt, amacını
gerçekleştirmesine engel olan devlete, ya da devletten
yana bireylere, ya da bir seçim yapmadan topluca hal-
ka karşı şiddet eylemlerinde bulunuyor.
Ne sonuç beklenebilir?
Gücü elinde bulunduranlan, devleti yönetenleri öldü-
rürseniz, özlediğiniz siyasal, toplumsal değişiklikler he-
men gerçekleşir, halk sizden yana mı döner?
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında anarşistler bu
tür terörü denediler. fnsanlara acı çektirmekten başka
bir işe yaramadı.
"Sağcı ya da solcu bir siyasal örgüt," dedik. Buna şu
da eklenebilir: Dinci ya daetnik bir grup...
Ya da tam tersi: Devletin ordusuna ya da polisine bağ-
lı gizli bir örgüt...
Terörün çok çeşitli amaçlan olabilir:
Insanlar ürkütülerek bir dinin gereklerine uymaya zor-
lanabilir.
Bir kargaşa yaratılıp ülke halkı bezdiriler^K çeşitli et-
nik gruplann bir arada yaşamalannın olanaksızlığı, ay-
nlmanın kaçınılmazlığı düşüncesi yaygınlaştınlmaya ça-
lışılabilir.
Kurulu düzene karşı çıkanlann önderleri öldürülerek
yandaşları sindirilebilir.
Dtşlanmak isteyen bir grubu gözden düşürmek için,
onlar adına, halkın büyük tepkiyle karşılayacağı birtakım
eylemler yapılabilir.
Ama bütün bunlar kalıcılığı olamayacak gelip geçici
amaçlardır.
Kişilerin, gruplann yarattığı terörün yanında, devletle-
rin, yönetici güçlerin yarattığı terör, tarihte çok daha ge-
niş bir yer tutuyor. Halkı korumak için yapılması gere-
ken yasalann birçok durumda devleti koruyan terör ya-
salarına dönüştürüldüğü de bir gerçek.
Roma Imparatorlarının ya da Osmanlı Sultanlarının
karşıtlannı, buyruklarına uymayanları öldürme, sürgüne
gönderme, mal varlıklarına el koyma gibi yollarla yıldır-
malan; ispanya'daki Engizisyon'un dine aykın davra-
nanlan tutuklayıp işkence yaparak, öldürerek Hıristiyan-
lar arasına korku salması unutulmaz terör uygulamala-
ndır.
Fransız Devrimi sırasında Robespierre'in başa geç-
tiği dönemi ise (5 Eylül 1793 - 27 Temmuz 1794) tarih
"Terör Dönemi" diye anar.
Bu kısacık süre içinde devrim düşmanları olarak nite-
lenen soyluları, din adamlannı, karaborsacıları sindir-
mek amacıyla, üç yüz binden fazla kişınin tutuklandığı,
on yedi bin kişinin yargılanıp ıdam edildiği, birçoklarının
da yargılanma sırası gelmeden zindanlarda öldüğü an-
latıhr.
Insanlık adına olumlu yönde birtakım gelişmelerin ger-
çekleştiği yirminci yüzyılda da, ne yazık ki, devlet terö-
rünün unutulmaz örnekleri yaşandı. Franco'nun Ispan-
ya'sı, Mussolini'nin italya'sı, Hitler'in Almanya'sı, Sta-
lin'in Sovyetler Birliği, Mao'nun Çin'i, vb. ülkeler, dev-
letin savunduğu siyasal, toplumsal, ekonomik görüşle-
ri halka benimsetmek, yeni bir düzen kurmak için, tu-
tuklama, sürgün, işkence, öldürme gibi yıldıncı cezala-
n insan haklannı hiçe sayan bir anlayışla uyguladılar.
Böylesine acı bir deneyimi yaşayan yirminci yüzyıl in-
sanlarının daha güzel bir gelecek adına giriştikleri eylem-
lerin başında devlet terörünü bütünüyle ortadan kaldır-
ma çabasının gelmesi çok doğal.
insan hakları etkinliklerinin öncelikle buna ağırlık ver-
mesini yadırgamamalıyız.
Ne var ki sanayideki gelişmelerin ortaya çıkardığı ye-
ni silahlar ile bu işin uluslarüstü ticareti, terör olaylanna
geniş olanaklar sağladı:
Otomatik tabancalar, uzaktan patlatılan bombalar, ne
ararsanız köşebaşında var...
Bunun sonucu olarak da, bireyler ya da gruplar, belli
bir amaca dönük olmanın çok ötesinde, "amaçsız" de-
nebilecek terör eylemleri yapmaya başladılar. Kendile-
nni yıpratmaktan, savunduklan düşüncelere ya da inanç-
lara karşı birnefret uyandırmaktan başka hiçbir şeyeya-
ramayan eylemler. Patlayan bombalann kurbanlarını
rastlantılar seçiyor.
Yirminci yüzyılın defteri kapanırken, şiddetle, baskı
yoluyla hiçbir amaca ulaşılamayacağı, Ispanya, italya,
Almanya, Sovyetler Birliği, Çin örneklerinde açık açık gö-
rülmüşken, bu yolda her amaç amaçlığını yitirmişken,
herhangi bir terör eylemine şöyle ya da böyle bir "amaç"
yakıştırmaya çalışmak boşunadır...
Terör artık amaçsızdır... Çünkü bu yolun hiçbir yere çık-
madığı bugün kesinlikle biliniyor...
Orhan Pamuk Fransız televizyonunda
• STRASBOURG (A.A) - Fransız 2 telev izyon kanalında
yayımlanan bir programda, Orhan Pamuk'a geniş yer verildi.
Pamuk'un Fransızcaya çevrilen "Kara Kitap" adlı
romanınm tanıtıldığı televizyon programında, yazarla yapılan
birröportaj yayımlandı. Pamuk, televizyonayaptığı
açıklamada. Fransızcaya çevrilen yapıtında. İstanbul'un
ahşılmışın dışında, farklı yönlerini irdelemeye çalıştığmı
söyledi. Türkiye'de Yaşar Kemal'e yöneltilen suçlamalar
konusunda ise "Yaşar Kemal ile aynı görüşleri taşıyorum.
Yaşar Kemal'in açıklamalannda popüler basının büyüttüğü gibi
ciddi bir şey yok" dedi.
Türk dansçı onur konuğu
• ANKARA (ANKA)- Ankara Devlet Opera ve Balesi
başdansçılanndan Erkan Çimenciler, Köln Bale
Akademisi'nin onur konuğu olarak Almanya'ya davet edildi.
Köln Bale Akademisi tarihinde ilk kez bir Türk dansçıyı davet
etti. Onur konuğu olarak davet edilen Erkan Omenciler, 6 yıl
süreyle Düsseldorf'ta Deutsche Oper am Rheim'da dans etti.
Sanatçı, akademideki çalışmalara, provalara ve toplantılara
katılacak.
Amerikalı aktör Dreyfuss taburcu oMu
• LOS ANGELES (AA)-Trafik kazası geçiren Amerikalı
aktör Richard Dreyfuss, hastaneden taburcu oldu. Önceki gün,
bir trafik ışığma çarpan Dreyfuss'un sözcüsü Steve Rutledge,
kazada omuz. göğüs ve karnından yaralanan 47 yaşındaki
aktörün sağlık durumunun iyi olduğunu bıldirdi. San
Fernando'da meydana gelen kaza sırasında aktörün emniyet
kemerini bağlamış olduğu ve otomobilinde bulunan "air bag"
sayesinde şıddetli çarpışmadan sağ kurtulduğu belirtildi.
Sabri Akça suluboya sergisi
• ANKARA (AA>- Suluboya teknığının en iyi örneklerini
veren sanatçı olarak kabul edilen Sabn Akça, yağlıboya
eserleriyle Ankaralı sanatseverlerin karşısına çıkacak. 1936
doğumlu sanatçının suluboya resımleri. Türkiye ve dünyada
koleksiyoncular ve resimsevenler tarafindan büyük ilgı gördü.
1980 yılında Devlet Resım Ödülü'nü kazanan sanatçı 23 kişisel
sergi açtı. Sanatçının eserleri. Desti Sanat Galerisi'nde
yanndan ıtıbarcn sergileniyor. Sergi. 10 şubata kadar açık
kalacak.