25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 AĞUSTOS1994 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 GUNDEMDEKIKONU: TERÖR ONATKUTLAR Herkesin kaybettiği tek oyun Istanbul'da henüz, yeni bir sokağı ya da alanı keşfetmenin, her gün önünden geçtiğimiz binanın ön cephesine gözlerimizi kaldırdığımı- zda yeni süslemeler ve aynntılar fark etmenin hem mümkün olduğu hem de insana keyif verdiği yıllardı. Bakı- şlanmızı çevirdiğimiz her köşeyi "ey- vah, berbat hale getiımişler" çığiığıyla unutmaya çalışmadığımız yıllar. Galata, üpkı Eyüp, Balat, Kanlıca, Kumkapı gibi tutkunu olduğum semüerden biriydi. Üstelik işyerim de oradaydı. Kuledibi'nde. Oğrencilik yıüanmda kısa süre kalıp bayıldığun Cenova'nın Galata adını taşıyan da- racık sokaklannı halırlatan, çıkmaz- lar, merdivenler, gizii geçitlerle dolu bu semti hemen her gün yeniden keş- federdim. Kimi günler yalnız dolaşırdım. Te- utonya'nın yokuşunda, Saint Georg'- un barok merdivenlerinde. Kimi gün- ler ise yanımda bir dostum olurdu. Ya kadim dostum Giovanni Scog- namiDo ya da onun bana tanıştırdığı piyanocu CardeDa'nın dünyalar gü- zeli kızı Tbea. Thea'yı Sainfs Pierrc ve Paul Kilisesi'nin daraak girişine gö- türürdüm. Orada duvardaki mezar kitabeleri arasında onun Cenevizli atalannın ismini arardık. Andre Chenier'nin öldürülmesi ile ilgili söylencelervardır. Bunlardan birine göre ünlü şair kafasını demirin aralığına koymadan önce bağırmış: "Bu kafada bir şeyler vardı!.." En çok da Voyvoda Caddesi'ne pa- ralel Eskibanka SokağYnın başındaki Saint Pierre Hanı'na giderdim. Orada iki yakınımın atölyeleri vardı. Şem- settin Sabri ve Nurettin Nabi beylerin. Biri neon lambalan üretirdi, öbürü ise sinema developman ve baskı ma- kineleri. Kot pantolonlardan döküm parçalara kadar binbir çeşit ma- îın üretildiği atölyelerin ocak isiyle, gres yağıyla kararmış koridorlannın arkaya açılan pencerelerinden Saints Pierre ve Paul Kilisesi'nin avlusu gö- rünürdü. Org sesi ve mermer döşeli kuyunun dibinden geçen beyaz harmaniyeli ra- hipler. Saint Pierre Hanı'nın koridorlan- nın ve atölyelerinin, bu pek hoş ve gi- zemli hava ile bir ilgisi yoktu elbette. Sonuna kadar açılmış radyolardan "Bugün ondokuz Vietkong öldürül- müştür" haberleri ya da oyun havala- n duyulur, radyo ve kaset sesleri tor- na ve çekiç gürultüleri arasında kay- bolurdu. Ama gene de ilgjnç şeyler keşfeder- dim. Bir gün, sonradan Comte de Saint- Priest'e ait olduğunu öğrendiğim bir asafet arması, bir başka gün yuvar- lak, harikulade bir pencere. Ama en büyük keşfım, bugün her- kesin bildiği ünlü Fransız şairi Andre Cbenier ile ilgili kitabe oldu. Saint Pi- erre Hanı'nın cephesinde mermer bir kitabede şu sözler yaalıydı: Andre Chenier Naqvit Dans Cette Maison Le 30 Octobre 1762 (Andre Chenier 30 Ekim 1762'de bu evde doğdu.) Çok sonralan seçkin bilim adamı Prof. Semavi Eyke'nin olağanüstü makalesinden bu evin o ev olmadıgı- nı, Saint Pierre Hanı'nın, Chenier'in doğduğu ve daha sonra yıkılan evin yerine yapıldığını öğrendim. Ama bu gerçek, blr başak gerçeği, yani adını hem devrim hem de şiir tarihinde çok duyduğumuz Andre Chenier'in "ora- da'' doğmuş olduğu gerçeğini orta- dan kaldırmıyordu. Fransız "Aydmlanma Çağı"nın ünlüismi, Büyük FransızDevrimi'nin önce Jacobin, sonra ılınüı kahraman- lan arasında yer alan ve 'Büyük Te- rör'de, Robespierre'nin düşüşünden üç gün önce 25 Temmuz 1794'te giyo- tinle kafası kesilen, hakkında kitaplar yazjlmış, operalar bestelenmiş fıgürü: Andre Chenier. "Galata, que mes yeux dsiraient ds longtemps car c'est la qu'une, Grecque en son jeune printemps Beile, au litdi un epoux, nourisson de la France me fît naitre Français, sous les mur de Byzance." "Çok uzun sûredir gözlerimin özie- diği Galata yaşamının baharmda bir Yunanlı ka, işte orada çok güzeidi, Fransa'nın eviadı bir kitabının 1969'daki baskısında şu sa- ürlar vardı: "Daha sonra biraz üerde Kartçınar Sokağı başlar. Sokakta solda ise Sa- int-George Kilisesi yer alır. Kuruluşju Ste. Irene'e kadar uzanan (M.S.800) bu çok eski kilisenin ortasında bir ayazma yer alır. Gene bu yapının alanı içinde iki Fransız Büyükeicisi ile Andre Chenier'nin büyükannesi Eti- zabeth Petri Lhomaca'nın mezarlan buhmmaktadır." Andre Chenier'nin annesinin mi, yoksa büyükannesinin mi ismi Eliza- beth Lhomaca, şimdi oldukça kanşık. Çünkü Prof. Eyice, annesinin isminin Elizabeth olduğunu Saint Pi- erre et Paul Kilisesi kayıtlanndan çı- karabiliyor. Aynca ailenin Sakız Adası'ndan geldiğini, Ortodoks değil Katok'k olduğunu da Sainte Marie Şiirlerini okudukça hep düşünmü- şümdür: Chenier iyi şair mi, kötü şair mi? Fransız şiir tarihı içinde yer alan büyük ozanlardan Villon ve Ron- sard'ı çok beğenirim. Belki de Türk- çede, bir zamanlar yapılmış çok ba- şanlı çevirilerinden ötürü. Chenier'nin şiirleri ile pek öyle ta- nışmadım. önce devrimci kişiliği ile sonra hakkındaki opera ile en son şi- irleri ile. Büyük Grek-Lati'n hayranlı- ğı, bu kültürlere ait bilgi birikimi, klasik metinlere yapüğı çok sayıda gönderme bir parca uzaklaştırdı beni bu şiirden. Fazla bilgiç geldi. Yazdığı 'Bucotkjiıe'lerde, 'Elegie'- lerde Vergüius'un, çok sevdiğim Ovi- dius'un lezzetini bulmak kolay değil. Ama gene de İstanbul'da, bizim Ga- lata'da bir evde doğup otuziki yaşın- kocanın yatağında Bir Fransız olarak doğurmuş beni Bizans suıiarı altında." Değeri ölümünden çok sonra anla- şüdıgı gibi, birçok şiiri de sonradan bulunan ve yayunlanan Andre Che- nier'in dağuuk "Elegie"leri arasında yer alan bu saurlar, onun Klasik Yu- nan uygarhğına olan hayranlığmı da gizlice yansıtır. Klasik Yunan ve Roma uygarhkia- nna olan tutkusu annesinin Rum kö- kenli olduğunu vurgulamaya itmiştir onu. Bu ne kadar doğru, pek bilinmiyor. Ben, Chenier'nin büyükannesi Eli- zabetn Petri Limmaca'nın ismiyle ge- ne o yıllarda karşılaştım. Türkıye ve Anadolu uygarhklan konusunda GabrieJ ve Mantran gibi müthiş bilgi sahibı olan Rooert Boulanger'nin ya- yımladığı ilk "Guide Bteu; Turame" Draperis Kilisesi kayıtlanndan bulu- yor. Öyleyse şimdi, tıpkı Chenier'nin doğduğu ev konusundaki bilgi gibi, annesinin mezan konusundaki bilgi de düzeltilmeli. Hep düşünüyorum, şu sıkışık ve sı- cak günler bir geçsin, serin eyiül gün- leri bir gelsin, birkaç günümü ayıra- cağım: Beyoğlu'nda Sainte-Marie Draperis'e (Demir özlfi'nün kitapla- nnı okuyanlar bu kiliseyi iyi tanırlar.) Sankt-Georg'a, Saint Pıerre et Paul'e gideceğim. Elimde, Freely'nin 'Strol- üng an tstanbul'u, Murat Belge'nin rehberi, Semavi Eyice'nin yazılan ile iyice inceleyeceğim. İyi güz günleri gelince. Yani eylül. Biliyorsunuz eylülün ilk haftasında tüm dünyada banş kutlanıyor. Bir an için mezarlan ve kiliseleri bı- rakıp yaşama dönelim. Andre Chenier da kafası giyotinle kesilerek öldürü- len bu genç ve yakışıklı şair benim için hep çekici bir isim olarak kaldı. Onun Saint-Lazare hapishanesin- de, idamından birkaç gün önce Suvee tarafından yapılan portresine bakıyo- rum. Hafif dökülmüş saçlanna, ke- mikli profıline rağmen hoş bir adam. Gözleri. uzak ve karanlık bir hayale dalıp gitmiş. Eli koltuğun kıyısında zarif bir biçimde bükülmüş, ama bi- raz yorgun. Sırü çok hafif kamburlaş- mış. Oysa dostlan onu ve kardeşi Ma- rie-Joseph'i, o yıllann Paris salonlan- nı varlıklan ve zekalanyla ışıtan, he- yecanlı, neşeb', duyarlı gençler olarak anlatıyorlar. O salonlarla Saint-Lazare Hapis- hanesi arasında ne gecti? Terör. Şu hemen her gün, günde birçok kez duyduğumuz basit sözcük: Terör. Hani bir zamanlar radyodan her gün duyduğumuz ve bize daha çok bir tür sinek ya da böcek gibi sözü edi- len Vietkong'a benzer bir yaratık: Te- rörist. "Bugün jirmidört teröristölü olarak ele gecirildi.." Sözcükler ve tarihler, Latince bir sözcük olup büyük korku, dehşet an- lamına gelen "Terör"ün kitaptaki özel yerini Büyük Fransız Devrimi'- nin belli bir döneminde kazandığını beürtiyorlar. Aydınlanma Çağı'nın ilk ışıklan ile Voitaire'nin, Diderot'nun. Rousseau- nun kitaplan ile Amerikan Anaya- sası'nın rüzgan ile özgürlük, kardeş- lik, eşitlik ilkeleri ile tarih sahnesinde büyük fırtınalar estiren Jacobin'lerin bir gün geüp Fransa'nın milli birlik ve beraberliğini, Milli Selamet Komi- tesi'nin gücünü, ihtilalin meşruiyetini kabul ettirebilmek için yani kutsal amaçlar uğruna başvurduklan şiddet dönemi. Sonuç: Onbinlercesi giyotinde ol- mak üzere, öldürülen yüzbinlerce genç insan. "Ey ölüm! Bekkyebtlirsin! Hadi git, uzaklaş! Git, avut başka yürekleri; ırtancm, korkunun solgun umutsuzluğun kemirdiği Benûn için yemyeşjl benüz Pan'ın çayrlan, Dipdiri benüz aşk öpücükleri, şarkı- lann perisi! öhnek istemiyonım henüz, işte o kadarL." Saint-Lazare hapishanesinde bir zamanlar birlikte olduğu arkadaşlan- nın elinden ölümü beklerken, bir baş- ka genç tutsak kadın, Fleury Düşesi Aimee de Coigny için yazdığı bu saür- lar, gerçekte Andre Chenier'nin ken- disi için de duyduklan idi. Ama 25 Temmuz 1794 günü kafası, giyotinin soğuk bıçağı ile kesilerek, kanh bir top gibi tarihin sepetine düş- tü. Giyotinin bıçağı, kutsal kralı, vatansever ve bozulmaz Robespierre'i, hayalci ozan Chenier'yi ya da hain İsviçreliyi aynı umursamazlıkJa keser. Onu giyotine gönderen Robespier- re ve arkadaşlan ise sadece iki gün sonra aynı kanlı yazgı ile noktaladılar yaşamlannı. "Terör"ün anlamı ve kapsarnı, onu kullanana göre değişmez. Giyotinin bıçağı, kutsal kralı, vatansever ve bo- zulmaz Robespierre'i, hayalci ozan Chenier'yi, serseri Sans-Culotte'lar- dan birini ya da hain İsviçreliyi aynı umursamazlıkla keser. Tıpkı Güneydogu Anadolu'da şid- detin gencecik askerleri, küçük ço- cuklan ve Kürt gençlerini aynı umur- samazlıkla yok ettiği gibi. Hiçbir şiddette kazanan yoktur. Herkesin birden kaybettiği tek oyundur terör. Korkunç bir oyundur. Andre Chenier'nin öldürülrnesi ile ilgili söylenceler vardır. Bunlardan bi- rine göre ünlü şair kafasını demirin aralığma koymadan önce bağırmış: "Bu kafada bir şeyler vardı!.." Evet. Her öldürülenle bir evren yok edilir. Hiçbir kutsal amaç, hiçbir ideoloji, hiçbir "hak", hiçbir öfke, hiçbir yetki doğrulamaz öldürmeyi. Kralın ve soylulann gaddar köpek- leri kadar halkın temsilcileri, dağlılar da düşünmeüdirler bunu. Günlerdir çıkıp İstanbul'un sessiz ve eski sokaklannda dolaşmak istiyo- rum. Hava ağır ağır serinliyor. Eylül ge- liyor. İyi güz günleri. Banş. Ama çıkamıyorum. Nereye yürü- sem ayağırna kan bulaşıyor. Terör içindeyim. Sophie Marceau'nun yeni fılmi Bertrand Tavernier'inyönettiği 4 La Fille de D'Artagnan' 'Yaşama heyecanlayaklaşmak gerek'Kühür Servisi- Bertrand Tavemier'nin "La Fflle de D'Artagnao" adh son filminde Constance Bona- cieux rolünü Sophie Marceau canlandınyor. 27 yaşındaki Marceau. bu filmde Philippe Noiret (d'- Artagnan), Sami Frey (Aramis). Jean-Luc Bideau (Athos) ve Raoul Bflkrey (Porthos) ile birlikte ola- ğanüstü bir oyunculuk sergiliyor. Sophie Marce- au'yla Le Figaro gazetesinde yapılan söyleşiyi su- nuyoruz: - Böyksine hareketli bir filmde oynamak zor ot- madı mı? Sporia aranız nasıl? Ben fıziksel olarak çok enerji dolu bir insanım, ama sportif biri olduğumu iddia edemem. Sporu hoş bir uğraş olarak görsem de sıkıa buluyorum. Boulogne ormanlannda koşmak bana çok aptalca geliyor! Tabii, bir macera filminde rol almak insan için iyi bir egzersiz ohıyor, çünkü hareket etmeni- zin bir anlamı var. Canlandırdığınız karakteri tam anlamıyla algüayıp, onu yansıtmak için gereken her şeyi yapıyorsunuz. - Bu fDme hazuianırken özel olarak neter yaptmız? Eskrim öğrendim tabii ki. Ama bu sporu akade- mik anlamda öğrendiğimi söyleyemem. Görünüşü kurtarmak gerekiyor doğal olarak. Amaam, bu fitaıde insanlara olağanüstü eskrim yapuğımı gös- termek değil, eskrim yapan Eloise karakterini en doğru şekilde yansıtmak. Eloise çok atılgan, her tarafa saldınyor, zaman zaman kaybediyor... Be- Sophie Marceau, bu filmde Constance Bonacieux rolü için eskrim öğrenmişve çekim sırasmdaüçkez kaza geçirmiş. Kendini çok kadınsı hissetmesine karşın,kadınsı kişiliğini gizlemek zorunda kalmış. nim onun karakterinde sempatik bulduğum yan da onun hem çok soylu hem de çok komik saf bir kişiliği koruyabilmesi. Tek başıma yapabileceğim her şeyi yapüm. Ve filmin çekunJeri sırasında, iki- üç kez kaza geçirdim. Çekiinler sırasında atlar hiç doğru dunnuyorlar, rahat edemiyorlardı. Yine ucuz atlatüm. Her şey çok güzel ama tehlikeliydi. Tabii güzel şeyler genelde tehlikelidir! - Erkek kılığma girtnek sizi rahatsız erti mi? Kendimi erkekleştirmek gıbi bir çabaya girme- dim. Amaç, Eloise'in kadınsı kişiliğini gizlemekti. Kendimi çok kadınsı hissediyorum ve bu tür açı- klamalar yapmaktan da nefret ediyorum. - Mel Gibsoo'un yöoettiği ve oynadtğı "Brave He- art" adlı projede çanşıyorstmuz. Rolunüzden söz eder misüıiz? Iskoç ayaklanmasına katılan, her türlü yolsuz- lukla mücadele eden Galler prensiyle evlenen bir Fransız ortaçağ prensesini canlandınyorum. Çok sağlam bir karakter. - Bir Amerikan süper-yaprnıında rol almak farklı oluyordur herhalde... Hayır, herzaman için önemli olan, ekibin uyum- lu çahşabilmesi. Değişen bir şey yok. Kameranın önünde her zaman duygulannız, içgüdünüz ve konsantrasyonunuzla karşı karşıya kalıyorsunuz. Bir filmin çekiminden sonra kendimi aptal gjbi hi- ssederim. Filme kendimden çok şey katmışımdır ve sahip olacak bir şeylere ihtiyacım vardır. Yeniden kendi- me dönmek isterim. Oyuncu olmak çok da yapıa bir iş değil. Eğer kendi kendinizj geliştirmezseniz oyunculuk çok statik bir iş olur sizin için. - Sizin için oyunculuk ne ifade ediyor? Oyunculuk çok aktif olan kişiliğimin bir parçası. Yalnızlığı çok sevenm, bir yerde kapaiı kalsam da mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdürebilirim. Ama yine de kimi zaman yerimde duramıyor, hareket etme ihtiyacı duyuyorum veenerjimi harcamak zo- runda kalıyorum. Tabii sinema hayatta en önemli şey değil. - Hayaonızdaki en öaemü şey ne? Kendi kendime çalışmak. Kendimi sürekii geliş- tirmek beni oldukça heyecanlandınyor. Her za- man için bana yardım eden, yol gösteren, beni edebiyat ve sanatla tanıştıran insanlarla birlikte olabilmek gibi büyük bir şansım oldu. Hayata he- yecanla yaklaşmak gerektiğine inanıyorum. Böyle- ce çevTemizdeki her şeyin aydınlandığını görürüz. PENALT1 MEMET BAYDUR BİP Düş... Minör bir şiir bu. Evet, ilginç bir akustik yakalanmış, olağanüstüne yakın bir düş gücü seziliyor, ama o kadar işte, söyleyecek lafı yok belli, uzatmış, gerçi farkında uzattığının, onun için kısa tutmuş şiiri. Nasıl söylemeli bilmem, insanı yakalaması gerek her şeyden önce, bir imge sorunu değildir bu. Kaç yaşındaymış bunu yazan? Genç olmalı. Bilgiç bir eda seziliyor şiirinde. Anadolu insanınınoöpülesisıcaklığısezilmiyordizelerinde. Yine de umut var tabii. Çok çalışırsa daha iyi şeyler yazabilir. Şiirler. Rüştü Bey bunlan söylerken yanında oturan Cüneyt Bey sırıtarak kel kafasını sallıyordu. Pencere camına yansıyan kırlangıçlar, oradan Cüneyt Bey'in kel kafası- na, oradan da Rüştü Bey'in gözlüklerine yansıyıp yiti- yorlardı. Üniversitenin açtığı, herkese açık şiir yarışma- sının önelemeleri yapılıyordu. Rüştü ve Cüneyt Beyler'- in dışında jüride Duygu Hanım, Süheyla Hanım, Nilüfer Hanım ve Hasan Bey vardı. Ben yarışmaya katılan şiirle- ri yüksek sesle jüri üyelerinin önünde okumakla görev- liydim. Bir daha okur musunuz lütfen? Baktım. Hasan Bey son şiiri bir kere daha okumamı istiyordu. Rüştü Bey, Hasan Bey'e, üstünde sinekler ge- zinen bir bok yığınına bakar gibi bakt. Minör dedik ya dermiş gibi. Hasan Bey, Cüneyt Bey'in alın derisinin gerginliğinde gezinen kırlangıçlara bakıyordu. Şiiri uçüncü kez okumaya başladım yüksek sesle. "Ceketinden çıkıp yürüyor, sağa sola sapıyor çıplakiığından, dehsinden çıkıp yürüyor bir sokaktan çıkar gibi, bir kapıdan çıkar gibi gülsüz tazelikte, Akasyalı görünüm, tozuyan toprak yol, tuğla ev bacalı, camsız baraka, anlatılmaz maviliği göklerin kandırmıyor, kandırmıyor onu kiremit bostan erik. ; Cebinde yaz, elinde kağıdı bulutun, hışırtılı, yazıyor üstüne, ne kalem ne gölgesi duvarda günlerin unutmamış böğürmeyi." Sessizlik. Kafamı kaldırıp okuduğum kağıttan, jüri üyelerine bakıyorum. Süheyla Hanım, Nilüfer Hanım'a eğiliyor. "Unutmamış böğürmeyi mi dedi?" Nilüfer Ha- nım başıyla onaylıyor. Maalesef öyle. Ne demek unut- mamış böğürmeyi? Ben de anlamadım Rüştü Bey. An- laşılmayacak bir şey yok Duygu Hanım, minör bir şiir. Bunu geçelim. öbür şeyi şiiri okuyun lütfen. Okuyorum. Bitiriyorum. Son dizeden bir süre sonra gözümü elimdeki kağıttan ayırıp onlara bakıyorum. On- lar da bana bakıyorlar. Beğendiler mi, beğenmediler mi belli değil. Onlar da bana bakıyor, altısı birden. Sanki şiiri ben yazmışım gibi! Eskiye özenen bir genç olmalı. Bir hayli müstehcen. Ben müstehcen bulmadım fakat oldukça acemi işi. Di- lini henüz öğrenememiş birısi olduğu belli. Nasıl de- meli, bir öncekinden daha iyi geldi bana, neden bilmem, sevmedim elbet ama... Zevksiz bir şiir. Şiirde zevk unsurunu önemsiyorum, defalarca yazdırn Akis dergisinde. Üstünde oyalan- mamıza değmez bile. Bir daha okur musun evladım? Derin bir nefes alıp ikinci kez okuyorum şiiri. "Oyun bitti ve her şey yerini buldu. Akşamla ebedi kızlar anne oldu. . »K, *. t Aynalara bakma, aynalar fenalık; Denizi, sonsuz olanı düşün artık. Bir gün beni hatırlayabilirsin ancak, Güzelsem soyabilirsin çırılçıplak; Oradayım hep ben, orada, derinde, Gemilerin ihtiyar köpüklerinde." Biri gülüyor. Bir başkası gülecek bir şey yok diyor. öksürüyorlar, birbirlerine bakıp sırıtıyorlar. Allah'ım di- yor, Nilüfer Hanım, bakalım daha ne saçmalar duyaca- ğız! Akşamla ebedi kızlar anne olmuş! Tövbe estağfuğ- rullah! Rüştü Bey gözlüklerini cebinden çıkardığı sarı toz beziyle siliyor. Buyrun evladım, devam edin lütfen. Clçüncü şey. Şiir. Onlara bakıyorum. Birbirleriyie ilgile- niyorlar. Kandırmıyor onları kiremit bostan erık. Oku di- yorlar okuyorum. Bir şiiri birinci, bir şiiri ikinci, bir şiiri de uçüncü seçecekler sonunda. Cumhurbaşkanı verecek- miş ödülleri. Daldın gittin evladım, seni bekliyoruz! Bu da şairdir mutlaka! Hülyalı delikanlı! Benden söz ediyor- lar. Dalıp gitmişim. Kendime gelıyorum ve yarışmanın uçüncü şiirini okuyorum. ''Sokağa bir diyalog gibi çıkıyorum umrunda değilim gecenin. Gece Yarınki gecedir ve tanrıdır Tanrının umurunda değilim.. Kimileyin seviyorum (Sevmek kuşların Bir an boş bıraktıkları ağaçtır) Ve yalnızlığın kırmızı yapraklara Çalan büyüsünü duyuyorum. Ey cesaret Hep dolu tut bardağımı. Sevgi ve umut Birdir, yalnızlık ve cesaret bir." Fena değil, fena değil, ama Türkçesi zayıf. Çok ça- lışması gerekiyor. Ezbere alınmaya değer şeyler yazmı- yorlar artık ne yazık. Elleri cebinde gezinen haytalar gibi, bir şey, bir hava var bu şıirlerde. Unutmamış böğür- meyi, akşamla ebedi kızlar anne oldu. Tanrının umurun- da değilim, şairane değil bunlar. Haklısınız, haklısınız. Sırada dokuz yüz şiir daha var. Bu akşamüstü bitirip dereceye girenleri açıklamamız gerekiyor. Kurra ile mi seçsek ne yapsak? Lirik bir şey yok mu? Oturduğum iskemleden kalkıyorum. Okuduğum üç şii- ri özenle katlayıp iç cebine yerleştiriyorum buruşuk ce- ketimin. Kapıyı usulca çekip çıkıyorum sokağa. Of be! Dünya varmış. Uyanıyorum. Üç şiirte. Birinci şiirOktay Rrfat'm. ikinci şiir Ahmet Muhip Dıra- nas'ın, uçüncü şiir Melih Cevdet Anday'ındır. • ANKARA (AA) - Başkent sinemaları, birbirinden güzel filmlerle yaz sezonunda seyircinin karşısına çıkmaya devam ediyor. Sinemalar, ilk iki bolümüyle seyırcinı'n gönlünde taht kuran "Sosyate Polisi"nin ücüncü bölümünün yani sıra bir vvestern şaheseri olan "Kötü Kızlar" ile sinemaseverleri hafta sonunda ağırlamaya hazırlanıs or. "Beverly Hills Cop III - Sosyete Polisi 3"te Eddie Murph>. Delroit polisi dedektifi rolüyle yine karşımızda. Dedektıf Ax 1 Foley, bu defa California'daki bir eğlence parkında işlenen cinayeu araştınrken, birseri alışılmamış ipucu kendisini yine Beverly Hills'e getiriyor. "Cazcı Kardeşler" fılminden tanıdığımız yönetmen John Andis'in yönetmenliğini üstlendiğifilmde,ünlü komedyen Eddie Murphy başanh bir oyun sergiliyor. "Sosyete Polisi III" Metropol Salon 1 'de izlenebüir. Silahlann konuştuğu Vahşi Batı'da erkeklere karşı mücadele eden dört güzel ve cesur kızm maceralannı anlatan ve dünyada gösterildiği bütün sinemalarda olay yaratan "Bad Girls - Kötü Kızlar" başkent sinemalannda. Başlıca rollerini Hollywood"un genç kuşak aktrislerinden Modeleine Stowe, "Sosyeteden İnsan Manzaralan"filmininünlü oyuncusu Andie Macdovvell, Spielberg'in ünlü fılmi "E.T."den tanıdığımız Drew Barrymore ve Oscarödüllü "Kızarmış Yeşil Domatesler"filmindeçizdiği karakterle ünlenen Mary Stuart Andersonın paylaştığı fılm, eleştirmenler tarafından "bir vvestern şaheseri" olarak tanımlanıyor. "Kötü Kızlar" Sinema Batı Salon I'de görülebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear