22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10AĞUSTOS1994ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Umarsız değil, hâlâ yaıatıcıKüMrSerrisi - Amerikan ya- zınjnın önemli isimlerinden Arthur Milfer'ın son oyunu 'Broken Glass', Londra'da Ro- yal National Theatre'da perde- lerini açtı. Marilyn Monroe ile evliliği sayesinde popüler kûltürün de bir parçası haline gelen Miller'- ın 1938 yıünda geçen oyunu, Hffler'in Almanya'da Yahudi- lere yapüklanndan çok etkile- nerek acı çeken bir kadının öy- küsünü anlatıyor. MilJer'ın ilk gençlik yıllan- nda tanıdığı ve ülkesinden çok uzaklarda yaşanan bir trajedi- den etkilenen bu duyarlı kadın, ashnda kimlikleri yüzünden kendilerini tehlikede hisseden bütün insan topluluklan için acı çekiyor. Arthur MilJer'ın son oyunu 'Broken Glass' Londra'da sahneleniyor. Miller, kendi ülkesinden çok Avrupa'da tanınmasına karşm, umarsız değil, her şeye karşın yaratma gücünü konıyor. Brooklyn'de geçen oyunun kahramanı Sylvia Gellburg, ne- deni belirsiz bir felç sonucu ba- caklannı kullanamaz hale geli- yor. Eşi Philip, Sylvia için Dr. Harry Hyman'a danışıyor. Hyman, Philip'in öne sürdüğü gibi, Sylvia'nın sabit fikir haline getirdiğj Nazi zulmünün hasta- hğıyla bir ilgisi olup olmadığını araşürmaya koyuluyor. Mıller, Sylvia'nın felcinin 'Hitler karştsinda herkesin çare- siz ve hareketsiz kalmasım' sım- gelediğinı behruyor. 78 yaşındaki yazar, 1938 yılında geçen yeni oj ununda Hitler'in Almanya'da Yahudilere yaptıklanndan çok etkilenerek acı çeken bir kadının öyküsünü anlatıyor. York'da doğdu, Harlem ve Bro- yargı kurbanı olmanın hissettirdikle- oklyn'de sokak yaşanıınj, dilini, müzi- ri... Yahudi bir ailenin çocuğu olduğu Bu konudakirahatsızlığınışöyle ifadeğini, yoksulluğu, sokaklarda sürûp gi- için bütün bunlar Miller'ı ilgilendiri- den saygınük savaşımını ve şiddeti yor. Ancak Yahudi kimliğinin ne ka- tanıyarak büyüdü. dannı kapladığını bilmiyor. Çünkü o Yazar 1947 yılında 'AB My Soos' artıkbir Amerikaü. oyunuyla ünlendi. Bu oyunu 2 yıl son- ra 'Death of a Saksman - Saücmm Tiyatro şimdikı zamanın sanatı ölümü' izledi. Her iki oyunda da Amerikan toplum yaşamındaki ve ta- Oyunlannı kimin için yaayor? Ash- bii yazann kendi yaşamındaki belli nda kendi kendine konuşuyor. Oyun- başlıduygusalveahlakısorunlarkonu lanyla ilgüenen belli bir k< yonun uyandırdığını, bunun da değı- Monroe ile geçirdiğı yıllan anlatıyor. şecek gibi görünmediğini düşünüyor. Miller ve Monroe 50'li yıllann baş- ,„ ...., _«, lcesım var. ediliyordu. Ama süıemayla ilgilenenlerin sayısı Yahudi olması Miller için ne denli daha fazla. Miller'a her şeyden çok ti- önem taşıyor? Yahudilerin ne hisset- yatro heyecan veriyor. tiklerini bilıyor. Azınlık olarak yaşa- Günümüzde insanlann bilinçlerini lannda tanıştılar. Miller onunla ev- ediyor "Tiyatroda bir resme değil, insana bakıyorsumız ve sesini duyuyorsunuz. Tiyatro şimdiki zamanın sanatı. Film- oyuncuydu. Miller. pek çok kişinin lerdüşleredayanrror.buyüzdendeedil- Monroe'yu yok etmek istemesine genlik varatıyor. Bir tiyatro ovununu izlerken dinJemek ve yonımla/nak için bir çaba gerekir. Sonuçta bu çaba eğ- lencenin bir parçası olur. Ancak bu Yeni bir bilinç ve duyarllük çabayı ortaya koyabilecek eğitimli bir izieyici kitieniz yoksa, bu da sabırsızlık yaratır". Miller, lenebilmek için ilk eşi Mary'den bo- şandı. 1956 yılında evlendiklerinde Monroe henüz tanınmamış genç bir karşın, onun öldürüldüğüne inanmı- yor. Miller yazmak dışmda pofitika ve toplumsal gelişmeyle de biivük ölçüde yaşamöyküsünü anlatüğı ilgileniyor. Ülkesının uzun bir buh- manın, bazen zulüm görmenin, ön- tiyatronun değil de, sinema ve televiz- 'Tunebends' adlı kitabında Marilyn ranlı dbnem geçirmesinı, ekonomisıni yenıden ınşa edememesini Soğuk Sa- vaş'ın bitmesine bağlıyor. Ama bütün olumsuzluklara karşın bazı şeyler, ör- neğin ırk aynmı konusu iyiye gidiyor. İnsanlann bu konuda yeni bir bilinç ve duyarlık geliştirdiklerini gözlemliyor. Giderek daha korkunç bir hale ge- len kabile kültürü (ulusçuluğun Bos- na'da görülen en kötü bicıminden söz edıyor) karşısında dehşete düşmesine, 78 yıllık yaşamı boyunca tanık olduğu olaylara, yapıtlannın kendi ülkesin- den çok Avrupa'da tanınmasına karşın, Miller umarsız, yenik düşmüş bir adam değil. Yaratma gücünü, enerjısini ve iyımserliğini her şeye karşın koruyor. Stockholm'de Adams Fırtınası GÜRHAN UÇKAN konserin temelini oluşturdu. Bryan Adams daha önce 1991'- de buraya gelmişti. Bu gelişi, iki konser sonra bitecek olan Is- kandınavya turuna dahildi. Stockholm'e ülkenin çeşitli yö- relerinden Adams hayranlan üşüşmüştü. Gerçekten de, ka- rarmak bilmeyen bu gecede STOCKHOLM - 5 ağustos, bu yıl 4. kez yapılan Stockholm Su Festıvali'nin başladığı gün. Yaklaşık yanm milyon kışi fes- tival bölgesini doldurdu. Hava nefısti ve her şey, festivale uy- gundu. Ancak 23.000 kişi, festi- halk, parasının ve zahmetinin vali sonraya bıraktı ve Stock- karşılığınıald]. holm Stadyumu'nun önünde, Adams'm en çok alkış alan sabahın erken saatlerinden iti- şarkısı, tahmin edileceği gibi, "Piease Forgive Me" idi. "Kids wanna rock", "A1I I want is you", "Can't stop flıis tbing we started", "This time" 23.000 kişiyi ken- dinden geçirdi. İki saati aşkın konser süresince Kanadalı şarkıa, koca stadyumu, küçük bir gece klübüne benzet- meyi başardı. Halkla söyle- şen, sahneye çıkardığı bir gen- ce mikrofonu ve- rip "Hearen"ı söyleten Adams daha sonra se- vilen parçalannı peş peşe sıraladı: "Ifs only tove", "One niğbt Jove affair", "Run to yoo", "Culs like a knife", "Erery- thing I do I do it for you" ve hiç kuşkusuz "Sum-(Fotoğraf: İBRAHİM GÜNEL) baren kuyruk oluşturdu. Ken- merof69". te, Kanadalı şarkıa Bryan Adams gelmişti çünkü... Adams'ın son albümü "So Far So Good" İsveç'te 300.000 sattı. Yeni "canb" -live- albümü de listelerde hızla yükselmekte. Stadyuma gelen 23.000 kişi, 6 milyön kron (24 milyar lira) bı- raktı. Adams'a, Pretenders eş- Uk ediyordu; oysa 15 yıl önce Adams, bu bandın konserlerine izleyicileri ısıtmak için cıkan ön şarkıalardandı... Chrissie Hynde, kadın gita- ristlerin belki de en iyisi olduğu- nu İsveçli müzikseverlere gös- terdi. Baterist Martin Cham- bers'la birlikte unutulmaz bir Bryan Adams'm konseri İs- veç basmında da övgüyle karşı- landı. £xpres$en gazetesi kon- sere 5 üzerinden dört "artı" ve- rirken gazetenin müzik eleştir- meni Ronny Olovsson yaasını şöyle bitirdi: "Bu gece Stock- bobn Stadyumu'ndan tek kişinin bîle düş kınklığıyla aynldığını sanmıyorum. Bryan'ı kotlanmr' Dagens Nyheter'den Fredrik Söderting: "Brv an Adams'm sti- ü zamanla değişmedi. Rockun herkesi ügüendirdigimn, yaşa- yan bir örneği o. Bu müziğin teh- likeü yanı, yalnızca kozmetik. Başkaldırmak isteyenler, başka yere gidiyorlar." İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'mn temsil ettiği değerleri paylaşan ve İstanbul Festivallerfni içtenlikle destekleyen tüm basın, televiıyon ve radyo kuruluşlarına özellikle festival ilanlarını bedelsiz yayınlayan CUMHURİYET HÜRRİYET MİLLÎYET SABAH gazetelerine teşekkür ederiz. İstanbul Kültür ve Sanat Vakû Yönetim Kurulu DÜŞÜNCEYE SAYGI MEMETFUAT Çocukian Korumak Çocuk alım satımı, çocuklann birtakım çıkariar için ai- lelerinden uzaklaştırılması ya da çalınması, kaçırılması derken, çok kötü öyküler canlanıyor kafalarda... Giderek, kendi çocukian olmadığı için başkalarının çocuklarını evlat edinenlere karşı da belli belirsiz bir tepki duyulmaya başlanıyor. Sanki bu kişiler doğal yollardan elde edemedikleri bir mutluluğu ararken, başkalarının çocuklarını ellerinden alıyor, onları mutsuz ediyorlar... Aslında kurgulanabilecek öykülere son yok, istediği- niz kadar çeşitlendirebilırsiniz... Bu konuyu işleyen söy- lenceler, masallar pek çok... Çağdaş anlatılar da .. Aile içinde çocuklann paylaşılamamasını konu edı- nen yerli yabancı filmler, tiyatro oyunları hep gözyaşla- rıyla izlenir... Ama şu da bir gerçek Başkalarının çocuklarını evlat edinenler, bu işi yalnızca kendi çocukian olmadığı için, çocuksuzluktan duydukları sevgi boşluğunu doldurmak için yapmıyorlar. Bu bir tür toplumsal dayanışma: Kimsesiz ya da aile- lerince bakılamayan, o yüzden de dışlanan çocukian ko- rumak için kurulmuş derneklere, bir ya da daha fazla çocuğa bakma olanağı bulunan varlıklı ailelerin kişisel yardımları... Osmanlılardan kalma bir gelenekle, eskiden köyler- den kentlere ilk ya da ortaokut çağınöa çocuklar getirilir, bir yandan ev işlerine yardım ederlerken, bir yandan da beslenip büyümeleri için, varlıklı ailelere, özellikle köşk- lerdeyaşayan hanımlara "ev/af//k"verilirlerdi. Bunlar gerçi evlat edinilmezdi, ana-babaları, aileleri belliydi, beğenilmezlerse geri gönderilirlerdi, ama ge- nellikle "ev/aM"diyeanılırlardı. Birde "6es/eme"sözü vardı ki, küçültücülüğü göz önünde tutularak kullanılma- ması yeğlenirdi. Iş gormeyi öğrenmekten öte bir eğitim- den geçirilmeleri söz konusu değildi bu çocuklann... Köylülerin kentlere göçmesi, köşk yaşamının yerini apartman yaşamının alması üzerine "eWa/Mr"geleneği büyük oranda sona erdi denebilir. Ama yoksul kesim insanlarının çocuklarını besleme, eğitme sorunlan bir çözüme ulaşmadı. Üstelik eğitimin önemi daha iyi kavrandığı, hele çağdaşlaşma akımları- nın etkisiyle, oğlanların yanı sıra kızlar da okumak iste- ğiyle ailelerıni zorlamaya başladıklan için, sıkıntıiar büsbütün arttı. Anamalcı düzenlerde bu tür sorunların özel girişimci- lerce çözümlenmesi gerektiğine göre, burslar, yardım dernekleri, birtakım dayanışma etkinlikleri, ister iste- mez, bizde de gittikçe yaygınlaşacaktır... Tanıdığım ABD'li bir ailenin, hem de üç çocuğu olan, başka bir söyleyişle, çocuğa doymuş bir ailenin, geçen- lerde, Afrikalı iki çocuğu evlat edindiklerini öğrendim. Bu uluslararası bir dayanışmadan başka bir şey değil... Açlık tehfikesiyle karşı karşıya bir ülkeden iki çocuğu alıp beslemekle, eğitimlerini sağlamakla dünyayı kurta- ramazsınız. Amayapabileceğiniz neyse onu yapmalısı- nız. Bubiranlayış... Sözünü ettiğim ABD'li ailenin Afrikalı çocukian ev iş- lerini gördürmek ya da kendi çocuklarına baktırmak için evlat edindiğini düşünmek yanılgısına kapılmadığınız' umarım. Ne yandan baksanız öyle olmadığı açık... Bizim ülkemizdeki çok çocuklu, yoksul ailelerin, yıllar- dır aradıkları çözümler arasında "devlete kapılanmak" da önemli bir yer tutar. Parasız yatılı okumak, askerlikle ilgili okullara, polis okullanna girebilmek, eğitimini (beslenmesi, giyinmesi, barınması içinde olarak) beş kuruş ödemeden gerçek- leştirmek, öğrenimini bitirir bitirmez eli ekmek tutmak, tek sözcükle "kurtuluş"X\ır. Sonra çeşitli özel burslar gelir... Zorunlu hizmeti olan, olmayan... Bunlara yoksul kesim çocuklarının ulaşması pek öyle kolay değildir. Bilindiği gibi bakan, başbakan çocukları- na kadar, bü tür burslar için ölümüne yanşanlar var... Geçenlerde bir TV programında Köy Enstitüleri'nden söz edildi. Yoksul köylüler, eskiden, çocuklarını bu eği- tim kurumlarına vermekle devlete emanet etmiş oluyor- larmış. Okulu bitirdiğinde köy öğretmenisin, işin hazır... Şimdi ise bu enstitülerin yerini Imam Hatip Liseleri al- mış. Bir/ökım yan kuruluşların desteğiyle çocuklann beslenmeleri, giyinmeleri, barınmaları sağlanıyor- muş... Aslında hiçbir ana baba çocuklarını dizinin dibinden ayırmak istemez... Besleyecek, giydirecek. barındıra- cak, okutacak olanakları varsa, yokluk içinde değillerse, hiçbir ana baba, geleceklerini kurtarsınlar diye, çocuk- larını başkalarının eline bırakmaz... Hele sonu bilinmeyen serüvenler söz konusuysa... Serbest piyasaekonomisi, ilkel anamalcılıkTürkiye- ye öyle büyük bir hızla gelip yerleşti ki, insanlarımız bu 'Va/jş/"düzeni yumaşatacak düşünceleri üretmeye, ko- ruyucu örgütleri kurmaya fırsat bulamadılar... Bugün Türk halkının çaresizliklerini herkes kendi amaçları doğrultusunda kolayca kullanıyor... Beyin yıkayıcılar açıkça yoksulluğu sömürüyorlar... Çocuklarını korumasını bilmeyen bir ülke nasıl ayakta kalabilir? Nükhet DUPU, Rumelihisarı'nda KüJtür Servisi - Nükhet Duru, yanndan itibaren üç gün Rumelihisan'nda sevenleriyle buluşacak. Büyük orkestra eşliğinde gerçekleştireceği ve yaklaşık 30 şarkı seslendireceği konserde Nükhet Duru. izleyenleri geçmişten bugüne uzanan bir yolculuğa çıkaracak. Kendi parcalannın yanı sıra arabesk veTiirk sanat müziğinden de örnekler sunacak olan sanatçıya, koreografîsini Hülya Akssular'ın gerçekleştirdiği dans grubu da eşlik edecek. '"Ayaklanm yerden kesiliyor. Yüreğimde birgüvercin durmadan kanatlannı çırpıyor. Heyecandan öleceğim" diyen Duru, bu konserlerle kendisini izlemeye gelenlere unutulmaz geceler yaşatacağına inanıyor ve ekliyor: "Ancak bu unutulmaz geceler salt izleyenler için değil. benim için de olacak. Çünkü gerçekten 30 kişilık orkestradan. dans grubuna, kıyafetlerimi haarlayan Cemil İpekçi'den sekreterime kadar hepimiz en iyiyi hedefledik". Ataol Behramoglu, Gölhane'de KültürServisi - Gülhane Parkı Gösteri Merkezı'nde her hafta carşamba günleri yapılan söyleşiler devam ediyor. Söyleşilere bugüne kadar Abdurrahman Dılipak, Nihat Genç. AlevAlath ve Ali Bulaç katıldılar. Bu kapsamda bugün. şair Ataol Behramoğlu Gülhane'ye konuk olacak. Dinleyıcilerin Behramoğlu'na soracaklan sorularla gelişecek olan söyleşi, saat 17.00"debaşlayacak. Brando-Jackson dostlugu Kültür Senisi - Elvis Presley'nin kızı Lisa Marie Presley ile evliliğinin ortaya çıkmasıyla biranda yeniden basının ilgi odağı haline gelen Michael Jacksonın, aktör Marlon Brando'dan oyunculuk dersleri aldığı ortaya çıktı. 'Vanity Fair' dergisi Jackson'ın 1983 yıhnda ders aldığı Brando'ya çok bağlandığını, onu bir baba ve bir 'ilah' olarak gördüğünü açıkladı. Brando'nun Jackson'ı, müzisyen Quincy Jones aracılıpyla tanıdığı belirtildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear