29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 TEMMUZ1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Yalçm Tura, besteci hakkını savunmak için 'kapı kapı dolaşmamah' diyor Telifhaklan yasası gözdengeçirilmeli EVİNİLYASOĞLU Şu sıraiarda bir şarkı ünlendi: Badem Şekeri. Sezen Aksu'nun "derleme" olarak sunduğu, Gö- nül Akkor'un "okuduğu" ve Turan Yûkseter'in aranjmanını yapüğı bir şarkı. Besteci Yalçm Tura, bu şarkının kendisine ait tstanbul Türküsü olduğunu, sözlerinin de Oktay Rifat'ın 1952'de yazdığı bir şiire dayandığını üeri sürmekte. Ve yargı organlanna başvnrmak için Kültür Ba- kanlığı'ndan MESAlVTa, savını kanıtlamasına yardım edecek, ona arka çıkacak bir kuruluş arama çabalannda. Bu olay, ülkemizde bestecinin haklan nasü korunur, böyle durumlarda ona kim sahip çı- kar, haklan için hangi kuruluş savaşım verir so- rusunu bir kez daha gündeme getiriyor. Sezen Aksu gibi, her şarkısma yeni bir soluk getirme amaayla araşüran bir müzikçi, "Badem Şekeri" adını verdiği şarkıyı nasıl oluyor da sadece "der- lerne" imzası ile sunuyor? Bir folklor tenmi olan "derleme" dediğimiz şeyin de referansı yok mu- dur? Folklorda derleme, yöre, zaman ya da kay- nak kişi belirtilerek yapılır. Kaldı ki, yülardır Erol Uras'ın yorumuyla söylenmiş bu ezginin Yaiçaı Tııra'nın kendi el yazısıyla yazdığı notası daprtada! Öte yandan Gönül Akkor'un kaseti her yerler- de satılıp çalınıyor. MESAM veya Kûltûr Ba- kanlığı'na hiç haber verilmeden, Oktay Rifat'ın varisleri düşünülmeden öylece alınıp yapılmış! Bir de yurtdışındaki uygulamalan gözden geçi- riyoruz. Örneğin SACEM'in, kendi üyelerini koruyabilmek için, daha teyp kaydı olanağı yokken, müzikhollere hafıye gibı uzman müzik- çiler gönderdiği bilinir. YaJçın Tura gibi fılm ve televizyon müziklen bestelerniş (Bir Yudum Sev- gj, Keşanlı AJi Destaıu, vb.) bir bestecımız, hiçbir • Yalçın Tura'nun yakınması, ülkemizde kendisineeser ısmarlanmayan, ısmarlansa dahangıraftayitip gidecek kaygısındaki bestecinin, bestecilikle yaşamını sürdürmesinin olanaksızlığını ortaya koyuyor. Bu durumda MESAM gibi bir örgütün mutlaka güçlenrnesi, yalnız Türk sanat müziği ya dapopmüzik yapımcılannın değil de klasik müzik . bestecilerimizin de bu kuruluşa üye olması gerekıyor. zaman ülke içinde filmlerin yeni gösterimiyle kendisine yayın hakkı verilmediğinden yakını- rken, yurtdışında haberi olmaksızm çalınmış bir yapıtı ya da bir fılm mûziği için uluslararası yayın hakkı kuruluşlanndan paralar geldiğini söylüyor ve ekliyor "Eüi yıl önce yapılmış ve bir türifl hayata geçirilemeyen bir yasa var. jngil- tere'de, Fransa'da sanat konsejleri tardır. Clke- nn kültür politikasını oluşturan kuruluşlardır bunlar. Ve müzikçinin haklarının peşinde koşar- lar. Ben Türkiye'de MESAM'ın kurucu üyelerin- den biriyim. Ancak MESAM'ın da pek yapabtle- ceği bir şey yok. Bu yasa baştan gözden gecirilme- li. Siz hırsızı bırakıp ev sahibine 'bu mal senin mi, kotala bakalım' diyorsunuz. Hak sahipkrinin bir an önce örgütlenmesi gerekiyor." Yalçın Tura'nun yakınması, ülkemizde kendi- sine eser ısmarlanmayan, ısmarlansa da hangi rafta yitip gidecek kaygısındaki bestecinin, bes- tecilikle yasamını sürdürmesinin olanaksızlığını ortaya koyuyor. Bu durumda MESAM gibi bir örgütün mutlaka güçlenmesi, yalnız Türk sanat müaği ya da pop müzik yapımcılannın değil de klasik müzik bestecilerimizin de bu kuruluşa üye olması gerekiyor. MESAM güçlenirse telif hak- lan yasası da baştan incelenebilir. Besteci de hakkını kovalamak için kendi başına kapı kapı dolaşmak dunımuna düşmez. Geçen hafta İstanbul Festivali'ndeizleyebildi- ğim tek olay Janacek Oda Orkestrası oldu. Top- luJuğun, yumuşacık tonu, magnetik yorumu ve alışageldiğimiz yapıtlann yanı sıra değişik bir dağarcık sunması övgüye değerdi. Çek besteci Josef Mysliveçek (1737-178 l)'in Sinfonia'sını dinlerken, müzik tarihinde adı duyulup sürekii yapıtlan seslendirilen besteciier kadar hiç adını duyrnadığımız ne çok sessiz kahraman var diye düşündük. Topluluk, baştan sona, her yapıtta değişmeyen bir nitelik sergiledi. Ozellikle Mo- zaıt'ın Divertimento'sunu, çoktandır dinlemedi- ğimiz kadar gerçek bir Mozart anlayışı içinde, hiç tatlandırmadan, duru ve net çaldı. Adını aldıklan Janacek'in Yaylı Çalgılar Süiti'nde yö- resel renklerin rafine işlendiği dramatik bir anla- tım dinledik. Üyelerin ellerindeki çalgılann çok nitelikli olmadığı halde pınl pınl sesler üretebil- meleri, "Kötü çalgı yoktur, iyi müzisyen vardır" sözünü bir kez daha anımsattı. Janacek sanatçı- lannı kış programlanmızda da İstanbul'da din- lemeyi dileriz. Bugün tarihi iki ses var Festival'de: Victoria de Los Angeles ve Nicolai Gedda. Daha önce de yazmıştık; bu iki şancıyı dinlemek, her şeyden önce, onlann onca yıllık deneyimlerine tanık ol- mak çok önemli. Müzik cümlelerini kuruşlan- ndaki ustalık; soluk alışlan, ses dınamiğini kont- rol edişleri, aynca "dûet" söyleme sanatındaki incelikleri, mutlaka gençlere çok şey öğretecek- tir. Bu hafta sonunu, BBC Senfoni Orkestrası'- nın görkemli konserleri süsleyecek. de los Angeles Victoria de los Angelesve Nicolai Gedda Aya trini'de KatürServi- si- tstanbul Müzik Festiva- li'nde bugün soprano Victo- ria de los Ange- les ve tenor Ni- colai Gedda raüzikseverlere birkonservere- cek. Aya trini'de saat 19.00'da başlayacak konserde sanatcıla- ra piyanosuyla Geoffirey Par- sons eşlik edecek. Victoria de los Angeles ve Nicolai Gedda, müa'kseveriere Robert Sdııı- maım'dan 6 düet, Pkrtr 1. Çay- kovski'den 5 şarkı, Manuel de Falla'dan 7 îspanyol halk şarkısı, Gabriel Faure'den 2 düet, Camilie Saint-Saens'den 2 düet ve son olarak Emüe Pa- ladühe ve Hector Berüoz'dan birer eser sunacaklar. Barselonada doğan soprano Victoria de los Angeles, müzik eğitimini Liceo Konservatu- van'nda yaptı ve alü yıllık egi- tim süresini büyük başan göstererek üç yılda bitirdi. Bu arada Ars Musicae topluluğu- na katılarak liedler, Fransız ve îspanyol şarkılan, barok ve ba- rok sonrası bestecilerin eserleri- ni içeren geniş bir repertuvara sahip oldu. 1947'de Paris Operası'nda büyük başan kazandı ve bun- dan sonra Milano La Scala'da. Kraliyet Operası'nda, Buenos Aires'te Colon, Mexico City'de Bellas Artes, Viyana Devlet Operası, Rorna Operası, Napo- li San Carlos, Brüksel La Mon- naıe, Kopenhag ve Stockholm operalannda söyledi. Sanatçı, uzun kariyeri bo- yunca dünyaca ünlü şeflerin yönetimindeki orkestralarla konserler de verdi. Doldurduğu 22 opera ve 40 resital plağı ile Thomas Edison ödülü, alü kez Plak Büyük Ödülü, sekiz kez Recording Academy of Arts ve plaklarını beş milyonun üzerinde satması nedeniyle de üç yü önce bir Alnn Plak aldı. Gedda'nın repertuvan İsveç"te Rus-lsveç bir ailenin oğlu olarak doğan tenor Nico- lai Gedda ilk kez 1952'de Stockholm Kraliyet Operası'- nda Le Postillon de Longjume- au operasındaki yorumuyla başan kazandı. Bundan sonra 1953'te Milano La Scala, 1954'te Paris Operası ile 1957'- de New York Metropolitan'da sahneye çıkü. Her stil ve döne- me ait oratroyo, opera, operet, şarkı ve orkestra eserlerini kap- sa>an geniş repertuvanyla uluslararası üne sahip olan Gedda, günümüzün en önemli toik tenorlan arasında yer alı- yor. Sanatçı 200'den fazla plak doidurdu. Günümüzün en ünlü eşlikçi- fcrnden bıri olan Geoffrey Par- soıs, Sydney'de doğdu. Krali- ye 1 . Müzdk Akademisi ileGuild- baü Müzik Okuhı'nun şeref ûyisi ve Kraliyet Müzik Ko- fcj.'nin asil üyesı olan sanatçı, ka-iyeri boyunca Victoria de los AJgeles, Elizabeth Scbwarz- lopf, Birgh Nflsson, Hans Hot- eı, Lucia Popp, Janet Baker pH şarkıalara dünyanın dört biı yanında verdikleri konser- lede eşlik etti. 1992 yılında ise Kraliyet Fi- lumoru Derneği'nin "Yıhıı en iji enstriaıuıntalisti" ödülünü 0a. îstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Sanat Yönetmeni Yekta Kara: Türk operası Avrupa'da ilk tentsilverecek NtLGÜNTOPTAŞ Ülkemizde, özellikk de 10 milyonluk metropolümüz İstanbul'da, yıllardır söy- lene söylene dillerde pelesenk olan salon- suzluk sorunu, gün geçtikçe dramatik bo- yutlar kazanıyor. JstanbuJ'un bıncik ope- ra, bale, tiyatro, konser ve son olarak da kongre merkezi olan emektar Atatürk Kültür Merkezi zorunlu olarak onanma ahrunca, salonsuzluğun artık utanç verici düzeye varan boyutlan bir kez daha orta- ya çıkü. Dört salonu ve bale stüdyosu, atölyeleri, prova odalanyla İstanbul Dev- let Opera ve Balesi, fstabul Devlet Tiyat- rosu, tstanbul devlet senfoni Orkestrası ve Istanbul Devlet Klasik Türk Müziği Ko- rosu'nun gittikçe büyüyen gereksinimlere karşılık vermeye çalışan AKM"nin geçen yıl kararlaştınlan onanmının kapsamı, 5 Nisan ekonomik tasarruf tedbirleri nede- niyle oldukça kısıtlandı ve iki ay kadar ge- ciİcti. Kültür Bakanlığı'nca mayısta başla- nacağı söylenen onanm için, ancak önü- müzdeki haftalarda ihale yapüacak. Şım- dilık yılbaşına dek süreceği bıldirilen onanm; saline mekanığı ve elektrik, ses, ışık tesisatının yenilenmesiyle sınırlanmış. Yeni mekanlar için kampanya Büyük prodüksiyonlar sahneiemesı ne- deniyle mekan bulma yönünden diğer ku- rumİara göre daha şanssız bir konumda bulunan IDOB'un, Genel Sanat Yönet- meni Yekta Kara, yılbaşına kadar eserleri- ni sahnelemek için ne istanbul'da ne de Türkiye'de uygun bir salon bulun- madığmj belirterek tek çarelerinin stadlar ve büyük spor salonlan da dahil olmak üzere yeni mekanlar bulmak ve eserleri buralara adapte etmek olduğunu söylü- yor. Yekta Kara, uzun vadede bu sorun- lann yasanmaması için tstanbul'a yeni mekanlar kazandınlması gerektiğini vur- gulayarak bunun için bir kampanya baş- latılmasın ıöneriyor. Yekta Kara herşeye karşm iyimser, "Beilti çok farklı aolanlar gerçekteştirece- ğiz. Her işiıı bir de ohonlu yönü var" diyor ve gerçekten çok önemli gelişmeyi mûjde- liyor: "İÖOB, Turandot operasını ekim ayında Danimarka'nın üç ayn kentinde sahndemek üzere teklifaldı. Turandot bu- gûne dek Danünarka'da hiç sahnelenıne- nüş. Böylece Danünarka'da ilk Türk toptu- hığu ve Turandot'un ilk temsfli gibi iki ilk, bir arada olacak. Bu tDOB'un TOrkiye suurian dtşındaki ilk temsfli olduğu gibi bir Türk operasmın da Avrupa'da ilk temsfli olacak". Yekta Kara, görüşmemizde geçen sezo- nu değerlendirdi ve gelecek sezonla ilgili sorunlan an- latü. - önce bize geçen sezonun bir değerien- dirmesini ya- parnusuuz? 1993-94 se- zonunu ekim başında baş- lattık ve 7 ay sürdü, etkin- liklerimizi hiç kesintısiz ts- tanbullu sa- natseverlere sunduk. Nor- m'al olarak bi- zim 8 aylık bir sezonumuz oluyor, ama bu kez onanm nedeniyle bir ay önce göste- rileri noktala- mak zorunda kaldık. Buna karşın 183 gösteri yapmış • bulunuyoruz. Bunlann 178'i AKM'nin iki sahnesinde, diğerleri de Bakırköy Be- lediye Tiyat- rolan Yunus Emre Kültür Merkezi'nde gerçekleştı. Bunu Kadıköy'e de taşımak istiyoruz. Oraya hiçbir etkinliğimizi götüremiyoruz. Bu sadece devletin değil, yerel yönetimle- rin ve özel sektörün de düşünmesi gereken bir şey. Herkesin el ele verip yeni mekan- lann oluşması ıçın gayret göstermesı lazım. Haziran ayında 1 Âspendos Opera ve Bale Festivaü ile Bursa Festivali'nin açılışını yaparak ve her iki festival kap- samında dört ayn eser sunarak en son da Enka şenliğine katılarak sezonu gerçek anlamda 30 hazıranda bıtırmış oluyoruz. - Geçen sezoo ne gibi zoriuklarla karşı- laştuuz? Şunu gururla ifade etmem gerekiyor: saklıklar olabilir ve program değişikliğıne gidilebiür. Bunlann hiçbıri olmadı, daha doğrusu birtakım aksakhklar oldu tabii, ama hepsinin üstesinden geldik ve bunu asla seyircımize yansıtmadık. Hemen anı- nda çözümler bulundu. yeni şeyler üretil- dı. Tamamen repertuvaranlayışıyla caüşı- yoruz, yanı her akşam seyırcimize farklı bir opera ya da bale eseri ızleme olanağı sunuyoruz. - Geçen sezon çok sayıda komık sanatçı getirdiniz. Diğer bazı kurumlarda bu konu- da çatışmaya varan anlasmazlıklar oldu, sizde bu dunun vaşandı mı? Hayır tam tersıne. çok olumlu oldu. Çünkü biz, kendi sanatçılanmızın tümü- 'Turandot' operası ve İDOB Genel Sanat Yönetmeni Yekta Kara (küçük kare). çok önceden, tamamen profesyonel an- layış çerçevesinde hazırladığımız bir prog- ram doğrultusunda etkinüklenmizı sunu- yoruz. iki tur olarak ayırdığımız sezonu. dört aylık programlarla dört a\ önceden duyuruyoruz. Bu, çok büyükriskleriçe- ren bir yöntem, herhangi bir alcsakhk çı- kabilir. Üstelik kendi binamız olmadığı için AKM'de böyle bir aksaklığın çıkma olasılığı daha da fazla. Hastalanan sa- natçılar, herhangi bir teknık anza gibi ak- nün katıhmıyla yapımlar gerçekleştirdik. Sahneye cıkmayan bir tek sanatçımız ol- madı. Bunun yanı sıra konuk sanatçılar da getirerek renk kattık. Bu, seyircinin de çok ilgisini çektj. Getirdiğimiz sanatçı- lann her biri değişik ülkeden, sanatçıb- klan üst düzeyde insanlardı. En ünlüsü Turandot'un galasını yapan Galina Savo- va'ydı. - Bu arada Türkiye'de ya da İstanbul'- da ilk kez ve uzun vıllar sonra \eniden sahnelenen birçok eser oldu.. Bu, bizim özenle koruduğumuz bir ilke- miz. Buna uygun olarak Verdi'nin baş- yapıtı Reouienı'le sezonu açtık, İDOB ta- rafından ilk kez seslendiriliyordu. Hayal Yolculan'yla dün>a prömıyeri yaptık, Tu- randot, Şen Dul, Don Carlos yeni bir nesil yetışecek kadar uzun aralardan sonra sah- nelendı. İki de anma programı yaptık; ül- kemizin yetiştirdiği en büyük ve en ünlü opera sanatçılanndan biri olan Leyla Gencer ve Türk balesinın kurucusu Ma- dam De Valoua için. - Gençlere ve değişik kesimlerden opera- ya ilgi dujanlara \önelik yapıtlann sayısının artnğı gözleniyor. Bız ödenekh ü>atroyuz, asıl işlevimiz, opera ve baleyı geniş kitlelere tanıtmak ve sevdirmek. Bu bağlamda da her kesimden her yaş kesimıne seslenebilecek nitelikte geniş bir repertuvar oluşturmak zorun- dayız. Nitekim büyük prodüksiyonlann yanı sıra hiç opera bale izlememiş ya da çok az bir tanışıklığı olmuş seyircimize, gençlerimize yönelik olarak u Rossmi'yi Sever misüıiz", "Çaykovski'den Bir Mek- rup Var", Bir Tenor Aranıyor" ile Sihirli Flüt'ten uyarladığımız "Kuş Adam ve Kaz"ı sahneledik. - Yeni sezonda \eni eserler tar mı? Onanm nedenivle karşılaşdacak zoriuklar nedir? Görkemli bir açılış planlıyoruz Yeni sezon için ne yazık ki bir şey söyle- yemiyorum. AKM yılbaşında bitecek mı, daha da sarkacak mı? O açıdan hepimiz çok üzgünüz. Sekiz ayhk bir sezona göre repertuvar haarlamak başka, yılbaşından sonrayı kapsayacak bir dönem için reper- tuvar oluşturmak başka. Yine de daha çok seyircı, daha çok etkinlik ve tüm kad- ronun işlevsel kılınması doğrultusunda olacak repertuvar. Ama şimdi tek amaç, mekan bulmak. Yılbaşına kadar bekleye- meyiz, bu hem Istanbullu sanatseverlere çok büyük bir haksızlık ve saygısızlık olur hem de sanatçılanmızı suskunluğa sürük- lemek çok tehlikeli. Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi'ndeki oyunlar süre- cek, ama sahne çok ufak, orada bir 'Na- bocco', 'Lçan HoDandalı'yi oynaya- mayız. Oraya 'Bir Tenor Aranıyor', özel bale gösterileri ve çocuk oyunlan gidecek. - Açılış nerede yapıiacak? Sezonu Aya Irini'de çok görkemli deği- şik bir gösteriyle açmayı planlıyoruz. Bü- yük kitle konserleri, stadyumlan bile dü- şünüyoruz. İlginç olabilir, belki de bu bizi yeni atılımlara götürecek. Ben çok iyımser bir insanım, hep iyi gelişmeler olacağına inanıyonım. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Önce Mdrajen Vartı... Dilimize Dinozorlann Sessiz Gecesi diye çevrilen ki- tabın, yazıldığı dildeki, Almancadaki adının Önce Hidro- jen Vardı olduğunu söylemiştik. Neyi deyimliyor bu ad? Evrenin oluşumunun yaklaşık 14 milyar yıl önce baş- ladığı hesaplanıyor. Dünyanın katılaşarak aşağı yukarı günümüzdeki biçimini almasının üstünden ise en az 1 milyar yıl geçmiş. Dünayı oluşturan basit organik bile- şimler, bugün yeryüzünde bulunan bütün elementleri içeren bir yığışım halinde, evrenin derinliklerinden gel- miş. Bildiğimiz elementlerin hepsi, hem ilk, hem de en hafıf element olan hidrojenden türemişler. 14 milyar yıl önceki Büyük Patlama'da ortaya çıkan ilk element hidrojenmiş. Şöyle diyor Hoimar Von DHfurth: "Başlangıçta hidrojen vardı. Herşeyhidrojenle, kendi ağırlıklanyla topaklanarak ilk yıldızlar kuşağını oluştu- ran dev hidrojen bulutlarıyla başladı. Bu güneşlerin, çoktan yok olup gitmiş ilk yıldız kuşaklarının merkezin- de, adım adım, ama akıl almaz uzunluktaki zaman ara- lıkları içinde, hafif elementler, atom füzyonuyla ağır elementleri meydana getirmişlerdir." (s.121) Ne kada ilginç: Evrenin oluşumu üzerine böylesine önemli saptamalar yapan bilim, güneş dizgesinin ya da dünyanın başlangıcı konularında "açık seçik, inandırıcı bir açıklama" ortaya koyabilmiş degil. Güneş dizgesinin nasıl doğduğunu açıklamaya çalı- şan tam 30 kuram bulunduğu söyleniyor. Hepsi de bir yanlarından açık vermek^eymiş. (ss. 77-78) Büyük Patlama kuramı üzerinde ise aşağı yukarı bü- tün fizikçiler birleşiyorlar. Çünkü bu olayın odalarımıza kadar giren bir kanıtı var. Fizikçi Robert H. Dteke yaptığı hesaplamalarla Büyük Patlama'nın "evrene yayılan şimşeğinden arta kalan 3 Kelvin derecelik bir ışın yağmurunun gunümüzde varlı- ğını hala koruması gerektiği sonucuna" varmış. Aynca evren kendi dışında bir noktadan başlamadığı, doğru- dan kendisi bir nokta olduğu, Büyük Patlama'y'a o nokta genişleyip şiştiği için, bu ışın yağmuru evrenin her yanı- na eş oranda dağılmış olmalıymış. (ss. 59-60) 1965 yılının ilk yazında Bell Telephone'da çok güçlü bir toplayıcı antenin geliştirilmesi için çalışan Arno A. Penzias ile Robert W. Wilson beklenti dışı bir radyo se- si, bir hışırtıyla karşılaşmışlar. Alıcı anten neyanaçevri- lirse çevrilsin, bu hışırtı kesilmiyormuş. Ps"azitin nedeni sanki aygıtın içinde gibiymiş. Robert H. Dicke olayı öğrenince, Bell Telephone'un araştırmacılarıyla ilişki kurmuş. Penzias ile VVilson'un bir rastlanti sonucu yakaladıkları bu hışırtının, onun yıl- lardır araştırdığı kozmik olayın yankısı oldugu anlaşıl- mış. (ss. 25-27) Hoimar Von Ditfurth şöyle diyor: "Üstelik bu artık-ışınm varlığını göstermek de o kadar zor bir iş değildir. TV yayınları bittikten sonra, TV aygıtı- mız açık kalır ve ekran boşalırsa, ekranda beliren gör- sel-parazit'in bir bölümüne bu ışınların yol açtığı da bi- linmektedir. Anlayacağınız evrenin doğumunun yankısı bu yoldan oturma odalarımıza kadar uzanmaktadır," (s.61) Peki, Büyük Patlama'yla başlayan şişme, dağılma olayı nereye kadar sürecek? Kimi bilim adamları şişme olayının sürekii yavaşlaya- rak sürdüğü görüşünde birleşiyorlar. Evrendeki bütün kütlelerin birbirlerini karşılıklı olarak çekmeleri dolayı- sıyla bir yavaşlama söz konusu. Bu görüş doğruysa, birkaç milyar yıl sonra, şişme son bulup yerine bir sönme başlayacak demektir. "Birbirinin üzerine çullanmaya doğru yol alan evren- deki kütlelerin hızı bu sönme hareketi sırasında gittikçe artacaktır. Sonunda her biri yüz ya da daha çok milyar güneşten oluşmuş (...) o sayısız galaksi çarpışarak kay- naşacak ve bütün evren, Big-Bang'in tersıne birpatla- mayla yok olup gidecektir." (s. 63) Sonra? Sonra başka bir Büyük Patlama'yla her şey yeniden başlayacak... Bilim adamları bu birbiri ardına şişen-sönen evrenler kuramını akla yatkın buluyorlarmış. İki kozmik patlama arasındaki süre ise yaklaşık 80 milyar yıl olarak hesap- lanıyor. Adının aldatıcılığı bir yana, güzel bir kitap Dinozorla- nn Sessiz Gecesi. Yalnız birtakım bilgiler vermekle kal- mıyor, insanın evrene, dünyaya, dolayısıyla yaşama bakışını da etkiliyor. Suyun hidrojenle oksijenin külü olduğunu bilir miydi- niz? Bilginler tıpkı şairler gibi... Şöyle de diyebiliriz- Gerçekler ne kadar şiirsel... *YerüdaTgrubunun 4. resîm sergisiKültür Servisi - Resim sana- tında Türkıye'de ilk kez 'sosya- Kst reaüzm' anlayışını benimse- yen ve savunan 'Yenidal' gru- bunun 4. resim sergisi Kadıköy Belediyesi Merkez Sanat Gale- risi'nde açıldı. Yenidal grubu- nun kuruluşu 1950'lere kadar gidiyor. Ressam Avni Meme- Kültür • Sanat 293 89 78 (3 hat) BEYOĞLÜ EÜRIMAGES SİNEMASI "Eunmages'm katkılartyla SİNEMA YAZARLARININ SEÇTİKLERİ 2 Bugün ŞARKÜTERİYön: MARC CARO &JEAN-PIERRE JEUNET (Tel:251 32 40) 12.15-14.30-16.45-19.00-21.15 PERA SİNEMASI (251 32 40) | \&ef oö-> S.^emas v an TEPENİN KRAU YOn: Srever Scde Cc g i Oyuncular Jesse B'aüto d Jeroen Krabbe Usa Eıchhen '2 00 14 "5 '5 3C 1S 45 21 00 ALKAZAR'IN SEÇTİKLERİ Tel: 245 73 83-245 75 38 Yılın "en iyi film" listelerine giren en seçkin eserleri Alkazar gösterdi Alkazar AlkazarAvrBpaEtamages 6Tem Çarş TATLI EMMA SEVGİLİ BÖBE KAFKA Istvan Szabo Steven Soderberg 1200-14 15-16 30-18 45-21 00 12 15-14 30-16 45-19 00-21 15 7 Tem Psrş CHAPLIN ELVEDA CARİVEM Rıchard Attenborough Chen Kaıge 12 00-15 00-18 00-21 30 12 00-15 15-18 00-21 45 8 Tem Cuma TATTIE DANIELLE DÜNYANIN TÛM SABAHLARI Etıenne Chatıllıez Alam Corneau 12 00-14 15-16 30-18 45-21 00 12 15-14 30-16.45-19 00-21.15 9 Tem C tesi ELVEDA CARİVEM AYAZOA BİR YÜREK Crıen Kaıge Claude Sautet 12 00-15 15-18 30-21 45 12 15-14 30-16 45-19 00-21 15 1988den beri böyle bir protest mûzik dinlemediniz! ekrem ataer MARE NOSTRÜM (Bizim Deniz) Madımak'ta | p [ , ^ m | lanan üeoıın^^^Fcr^^^H^^^^I • He Canım ^ ^ * ' , ^ ^ H H ^ ^ H (UoneUone) ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ Ş ^ ^ ^ H • Sardunyava Ağıt ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ M . * ^ ^ ^ | •MayısAylann ^ ^ ^ ^ ^ H ^ ^ R | | l ^ ^ ^ l Güludûr ^ ^ ^ ^ I ^ ^ ^ K f l ^ ^ ^ ^ | • Benım Kabem ^ ^ ^ B l *I B ^ B V - I B ^ L ^ L ^ H Fnsandır ^ ^ ^ ^ H . ^ L ^ L H B ^ I ^ L ^ L H • Sol Kolıım Yaralı | ^ ^ ^ | H | ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ B ^ ^ ^ H • Yunı Bre O^^^^^^^^^^B^^^^^^I Hızır Paşa H H ^•^•^•^•^•^L^LB • Sıvas Ellennde ^ ^ ^ B - ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ | Sazım Çalınır ^ ^ ^ H k ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H • Işçı Maışı • • H H H B B B V H H İ I H I MAJÖR PLAK (O 212) 527 61 28 j Kültür Sanat ılanlarınız ıçın 293 89 78 (3 hat) BULUNMAZ TİYATRO İ S T A N B U L Yön H. Hilmi Bulunmaz ÇAĞDAŞ KARAGÖZ Oyn: Gürsel Akyel Akın Güneş-Mete Özdemir Cuma 20.00 doğlu, seramik sanatpsı Nejat Tözge, ressarn Marta Tözge, ressam Kemal tncesu. ressam thsan tncesu, ressam Hikmet Aksüt ve yontucu Vahit tncesu'- nun kurduğu grup, ilk sergıleri- ni 1959 yıhnda Beyoğlu Şehır Galerisi'nde açmış. Nisan I96I'de açtıklan ikınci sergi, I^K savalıkça ka- patıhnca grup dağılmış. Uzun bir aradan sonra geçen yıl bir ara- ya gelerek Ken- terler Galerisi'- nde bir sergi açan Yenidal grubunun dör- düncü sergisi, 16 temmuza kadar açık kalacak. (stık-al Cid No: 186 2 Bcyoglu T e l : 513 74 31 -522 65 85- 2S1 60 9 0 - 6 3 8 14 84 KÜLTÜR GEZİLERİtarih topljjm Arkeolog NEZİH BAŞGELEN KULA-BİRGİ 30/31 Temmuz KARADENİZ 13/20 Ağustos FEST SEYAHAT ACENTASI (0-2121258 25 73 • 258 25 89 f<.< ı <. <. < ı Bu yaz açıkhava sinemaları yaz tatilinize renk katacak. Kuşadası, Bodrum, Marmaris ve <, Kemer'de açılan sinemalar sizleri bekliyor. • HikmetAksüt, trfan Ertel, Ab- bas Yaşar, Adij Bayraktar, Fevzi Bflge, Avni Memedoğhı, AH- me Mitap, Neri- man Oyînan ve Mine Demirsöz - ün yapıtlannın yer aldığı sergi- nin gelirinın yüz- de 25'i, toplulu- ğun diğer sergile- rinde de olduğu gibi Nazan Hik- met Kiütür ve Sa- nat Vakfına bağışlanacak. Sergi, pa2ar gün- leri dışında her gün 10.00-18.00 saatleri arasında gealebilecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear