25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17TEMMUZ1994PAZAR DIZIYAZI DİN, TİCARETVE SİYASET ERBİLTUŞALP Q Araştırdı ve yazdı y —- nlaşılması en güç uyan ise Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Yalım Erez'in Başbakan Yıldınm Akbulut'a yaptığı irtica uyansıydı. - rez'in aşın dinci akımlardan endişelendikleri uyansma Akbulut, "Dinin iyi öğretilmesinden yanayım, aksi halde dinimizin geleceği tehlikeye düşer" yanıtını veriyordu. ecmettin Erbakan ve arkadaşlan 12 Mart yönetiminin sola karşı can simidi olacaklardı. Muhsin Batur ve Turgut Sunalp paşalann ta İsviçre'lere kadar gidip, solun yükselişini önleyeceğine inandıklan Erbakan'ı ülkeyeçağırmalanyla ilgili savlar, bugüne dek yalanlanmış değil. Kirli savaştan, sinsi savaşa...— — — afa Giray, 1983-1990 yıllan S arasında 17'sı subay 97'sı ast- subay olmak üzere toplam 114 kişinin ırticai faaliyetler nedeniyle ordu ıle ilişkilerinin kesıldığıni açıklayacaktı Oysa, 12 Eylüll 980-6 Kasım 1983 arasında Silahlı Kuvvet- immtmm ler'den uzaklaştınlan 1011 su- bay, astsubay ve askeri öğrencınin nere- deyse tamamı sol görûşlüydü. 1990 yıhnda herkes. hep bırağızdan, ır- ticadan yakınıyor; herkes herkese irtica uyansında bulunuyordu. "Sonunda olan, ülke ve ulusa olmuş, la- iklik ve insan haklan bir güzel haklanımş- tir" görüşüyle Korgeneral Cemil Mete, en çok ılımlı Müslümanlarla, entelektüel İs- lamalann canını sıkacaktı: "Milli Eğitim ve tçişleri Bakanlıklan kadrolarıyla yetinmeyerck orduy a gerici ve yobazlan sızdırma çabaları ısrarla sür- dürubnektedir. İşin ilginç yönü irticaya arfca çıkan bazı kendini bilmezlerin laikli- ğin boğazlanmasında orduy u ve diğer Ata- türkcü güçleri kendi desteklerinde göster- meye özenmeteridir." Türkiye'dekı 29 ünıversıte rektörünün, Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol'un istemi ûzerine hazırladıklan raporda "şeriat teh- Gkesinden" söz edilecekti. Anlaşılması en güç uyan ise Türkiye Odalar ve Borsalar Birbği Başkanı Yalim Erez'in Başbakan Yıldınm Akbulut'a yapnğı irtica uyansıydı. Erez'in aşın dinci akımlardan endışe duyduklan eleştinsıne Akbulut. "Dinin iyi öğretilmesinden yana- yım, aksi halde diniınizin geleceği tehlike- ye düşer" yanıtını veriyor, başta partı içindeki tankatcılar olmak üzere, ülkenin tüm şeriatçılanndan, aklı sıra, puan top- luyordu. •Nasd irtica denirdi... 1993 Ağustosu'nda Yüksek Asken Şu- ra, tarihinde ilk kez kadın bir başbakanın başkanlığında toplanacaktı. Ekonomı profesörüyken söyledıklerinı unutan Çil- ler, Şura'nın gündemindekı "irticai faali- yetlere kanşan 40 Silahlı Kuvvetler mensu- bunun durumunun görûşûlmesi" maddesi- ne bir türlü akı! erdıremıjordu. Nama- zında nıvazında ınsanlann, "minarelerin- den eksik etmemeye söz verdiği ezan sesi- ni" dınlemelenne "nasü irtica denirdi" an- layamıyordu. RP'nin 27 Mart yerel genel seçim başa- nsından sonra "Tûrkiye'nin Cezayir'e dö- neceği" savlan bir anlamda gerçekhk ka- zanacaktı. Refahlı kimliğınin, siyasi yel- pazede yer alan herhangı bir sağ partı kımliğiyle uyuşmadığı ortaya çıkıyordu. Parti ideologlannın "Bu iş" olarak kodla- dıklan, "adildüzen"diye şifreledikleri "şe- riat" bir talep olarak, hergün biraz daha ağırhk kazanıyordu. Milli Nizam Partisi'nden bu yana, solu yıkmak amacıyla devlet tarafuıdan koru- nup kollanan Islami hareketin, günün bi- rinde orduyu ve polisi de içine alacak bi- çimde vaygınJaşacağı hıç hesap edilme- mışti. Örneğin, Silahlı Kuvvetler'de Ata- türkçü görüşlenyle ünlü Mıllı Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Refet Ülgenalp Paşa; 12 Mart'ta Nizam Partisi'nın kapa- tılmasına karşı çıkmış, parti yönetıcilen- nin yargılanmalannı önlemişti. Erbakan ve arkadaşlan 12 Mart yönetiminin sola karşı can simidi olacaklardı. Muhsin Ba- tur ve Turgut Sunalp paşalann ta İsviçre'- lere kadar gıdip, solun yükselişini önleye- ceğine inandıklan Erbakan'ı ülkeye ça- ğırmalanyla ilgili savlar, bugüne dek ya- lanlanmış değil. lÖnlenemeyen getişme Necmettin Erbakan'm ordu stratejisiy- le "ilgili kjşjsel düşünceleri" İslamın ordu içindeki "önknemeyen gelişmesinde" önemli bir nokta olarak tanhe geçtı. 40 kişilik emekli bir subay ekibinin ha- arladığı söylenen ancak, daha sonra sa- dece Erbakan'ın kafasında biçimlendiğı ortaya çıkan "yeni ordu stratejisi; genel otarak şeriat yanlılarının, özeide RP'nin" orduya bakışlannı eksıksiz yansıtacak aynntılar içeriyordu "Ordunun Atatürk tabusu olmay acaktı. tnançlı kişiierden olu- şacak ordunun birleştirici harcı RP'nin programı olmalıydı. Ordu ABD ve Avrupa etkisinden kurtanlmalı ve mutlaka NA- TO'dan ayrdmalıvdı. Kurulması düşünü- len İslam L'lkeleri Birliği'nin uluslararası cavdırKilık gücünün temelini, Türk Silahlı Kuvvetleri oluşruracaktı. Ve ordu, darbeci geleneğinden kurtarılacaktı." RP'nın 4 Olağan Kongresf nde bekle- nen gerçekleşecek; Atatürkçü kımlikle- riyle Türk Silahlı Kuvvetlen'nde yıllarca hızmet veren 35 emeklı subay büyük gü- rültülerle partıye katılacaklardı. Partının yeni kazanımı emeklı subaylar konusun- da yapılan değerlendırmeler çok değışık oldu. Kimine göre "Kontrgerilla RP içine sız- mıştı" kimine göre ise "katılımlar bir Fai- sal Finans organizasyonuydu." Oysa Er- bakan. bu yargılan bir kalemde silecek kadar usta bir politıkacı olduğunu "Atatürk sağ olsaydı, oyunu bize verirdİ" dıyerek gösterecektı. Bu gelışmeler insa- nı; ister istemez tanh bilinciyle düşünme- ye zorluyor. 1983 yıbnda Ulusal Kurtuluş'un direnç noktası Afyon Kocatepe'den Orta Asya'- ya "figûratif bir dönüş" yapan Kara Kuv- vetleri Komutanlıği'nın yeni amblemiyle başlayan değışimın; nesnel bir yorumla, yerli yerine oturtulması gerekiyor. Yeni amblem her ne kadar 16 Türk devletinin fıgürleri üzerine sülize edüiyorsa da; Os- manh'nın "mehter ve top" simgelerinde görünür bir ağırhk vardı. Osmanlı ordu- sunun yenileşme hareketleri üzerindeki olurnlu etkisi yanında, yenileşmeye dıren- mesi konusundakı eylemlen gözardı edil- memeliydi. Bu konuda en çarpıcı örnek, 31 Mart gerici isyanıdır. Bu ısyandan günümüze göndermeler yapılacak en gerçekçi örnek ise Volkan gazetesi ve Derviş Vahdetf dır Dervış Vahdeti ve günümüzdekı ben- zerlerinin ortak yanlannı çok güzel anla- tan belgeyı su yüzüne çıkarmanın tam za- manı. Derviş Vahdeti'nin Padişah Abdülha- mid'e vazdığı mektubu okurken. neredey- se yüz yılbk bir aradan sonra, şeriat yanb- lannın aynı yollardan geçtığini görme- mek olası değil: "Padişahım, ben nasd doğdum büyüdüm? Pederim, pabuççu es- nafından kıbnslı Mahmut Ağa idi. Babam bûtün gün çalışır, bir lokma ekmek parası kazanır, ufak bir evcik- te hepimiz bir yorgan altında bir sıcak çorba bile içemezdik. Gördün mü hayat nedir? Dört yaşında mektebe gir- dim, beş > aşında Kuranı hatmettim. On dört va- şında hafız oldum. Bir parça Arapça dil bilgisi, biraz İslam hukuku öğ- rendim. Nakşibendi ta- rikatma girdim. Yaşun yirmiyi buldu. Çalıştım, biraz daha okudum. Ec- nebi dil öğrenmek lazım geldiğini hissettim. An- cak başımdaki sarıkla ve Kuran okumakla meşgulken din düşmanı bir kavmin lLsanını nasıl öğrenebilirdim ki? O sıralarda İstanbul'a gel- dim. İki ay sonra Kıb- ns'a döndüm. Gözüm açıldı. Ötekinden beri- kinden biraz İngilizce öğrendim. Kıyafet de- ğiştirip hükümet memu- ru oldum. Kraliçe adına verilen balolarda redin- gotlu, eldivenli bir adam olarak göründüm. Yir- mi beş sene hoca mesle- ğinde, hoca itikadında, hoca kıyafetinde medre- se köşelerinde bir Müs- lümandım, şimdi mede- ni oldum. Her yüksek gördüğüm dereceye ayak bastıkça, gözlerün daha ileriye çevrüiyor- du." Ordusu. polisi, öğ- retmenıyle devlet; tarih boyunca şeriat yanlı- iJoruna sosyolojik ölçekte bakıldığmdaise Fethullahçıhk olgusu, daha çok kanşıyor, özgür irade kurumunu zedeliyordu. Nurcu, Işıkçı, Süleymancı, Humeynici, Hizbullahçı, Cundullahçı olmak öncelikle 'kişilerin özgür iradelerine bağlı bir keyfıyet' iken, Fethullahçı olmak niçin "Fethullah Gülen Hocaefendi Hazretleri'nin istencine" bağlanıyordu? F ™ Jr *| ^Hl ı—ML_ •' lannın hep ilgi odaği oldu. Örneğın Türk Sılahlı Kuvvetleri, böy- lesıne somut gelişmelerden sonra bile, "kapüannı irticaya kapatma" yöntemle- nnden hala bir ölçüde uzak duruyor. As- keri okullara ahnacak öğrencıler ko- nusunda gazetelerde yapuğı duyoırulara "İmam hatip okulu kaynaklılar giremez" koşulunu her nedense koymuyor. •Sinsi savaşa... Bir gazete haberi.. Bu haberin kavnağı bir belge.. Ve bu habere ilişkin bir >argı karan.. Tümünü bir solukta, art arda okuyun- ca; genye sadece kendi anlayabileceklen bir dılde "Allah-u Teala Hazretleri'nin la- netlerine mazhar olsunlar, ilelebed felah buhnasuılar" demekten başka bir şey kal- mıyordu. Islamıyet-sıyaset ilişkıleri ölçü ahndı- ğında. yaşanabilir bir ülkenin 'bed' duala- ra değil; çağdaş bir hukuk düzenıne ge- reksınımı olduğu her gün bir kez daha or- taya çıkıyor Çünkü Türkıve'de İslamıyet adına yapılan siyasette de salt yalan üreti- liyor. Gazetedeki o haber, o haberin belgesi ve o haberle ilgili yargı karan; bu savdan hareketle irdelendiğinde 'İslamiyetin siya- sette kat ertiği yol' açık seçık görülcceku. Emruyet Genel Müdürlüğü İsühbarat Daıresi'nin bir raporuna dayandınlan .P'nin 27 Mart yerel genel seçim başansından sonra "Tûrkiye'nin Cezayir'e döneceği" savlan bir anlamda gerçeklik kazanacaktı. Refahlı kimliğinin, siyasi yelpazede yer alan herhangi bir sağ parti kimliğiyle uyuşmadığı ortaya çıkıyordu. Parti ideologlannın "Bu iş" olarak kodladıklan, "adil düzen" diye şifreledikleri "şeriat" bir talep olarak, her gün biraz daha ağırhk kazanıyordu. haber 'bir tarikat/cemaat' yanlılannın polise sızdığını duyuruyordu. Elimizde Izmir 14. Noterliği ve İzmir 2. Sulh Ceza Mahkemesı aracıhğıyla gaze- teye ulaşan bir 'düzeltme/tekzip yazısı' var. Bir de Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savalığı'nın kovuşturmaya yer olmadığina ılışkın karan. Tersine bir akıl yürütmeyle önce düzeltme tekzip ya- zısını, sonra emniyet raporunu, en sonra da gazete habenni 'usulüne uygun' bir yöntemle sunup; siyasette ızledıklen yo- lun inceliklerini' kavramaya çahşalım. Gienel olarak hukuk, özel olarak ıleti- şım hukuku açısından düzeltme tekzip kurumu; yanıt hakkının eylemlı olarak kullanılmasını anlatıyor. Demokratik re- jimin işlerliğinın bir göstergesi olarak ka- bul edılen bu hakkın, herkes tarafından kirletilmeden kullanılması gereğine inanı- yoruz. •Fethullahçılar polise sızdı Tartışılmasma üst yargı yollannda ha- la devam edılen iş bu düzeltme/tekzip metni' aynen şöyle: "9 Nisan 1994 günlü gazetenizde Fet- hullahçılar Pobse Sızdı" başlıklı bir yazı yayınlannuş ve bu yazıda gerek müvekkili- mi ve gerekse güzide polis teşkilatuntzı töhmet altında bırakıcı gerçek dışı beyan- lara rastlanıhnıştır. Öncelikle belirteUm ki; ülkemizde birlik ve beraberliğe son derece ihtiyaç duyduğu- muz şu günlerde, birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyen karanlık emelli birtakım mihraklar, doğrudan halkla teması olan medya kuruluşlarını yanltş yönlendirmeye çahşimaktadniar.Güzel ülkemizin güzel in- sanlannı inanan-inanmay an. laik-antilaik. Ale>i-Sünni, Türk-Kürt şeklinde ay ırmak için çalışanlar olduğu gibi, her kesimden halkın se>gisine mazhar olmuş şahsiyetleri >e devlet kurumlarmı çeşitli suni sebeplerle karalayKi \e şaibe altında bırakıcı tutum ve tavir sergUendiği de görülmektedir." 'Fethullah Hocaefendi Birlik Sembolü- dür' başlığı taşıyan yazının bu bölümün- de; bır 'düzeltme' amaandan daha çok bir 'suçlama' yaklaşımı gözlenıyor. Bu metni yazana göre 'Fethullahçılar Polise Sızdı' haberinı yazan gazetecı ıle bu haberi kul- lanan gazete ^önetımı; öncebkle "Ülkemizin birlik ve beraberliğini bozmak isteyen bir- takım karanlık emelli mihraklarm etkisi altı- ndadırlar." İkıncı ola- rak da 'Halkın sevgisine mazhar olmuş şahsiyet- lerle, devlet kurumlannı karalayarak' suç ışle- mektedirler. Örneğımizde, basın ahlak kurallanna uyu- larak yapılacak bir dü- zeltme tekzip istemınin "Böyle bir polis raponı yok" dıye başlaması ge- rekırdı. "Hocaefendi Hazretleri'nin" birleşti- ricilik erdemınden söz etmenin bir 'kumazhk' olduğu ortada. 'Ka- ranlık emelli birtakım mihraklarla işbirliği' gıbı geçerb bir suçla- mayla da yargı üzerine baskı kurulmak ıstendi- ği açık. Düzeltme/tekzip metninin. kamuoyu açısından 'asıl önemli yanı'nı bir dın adamının amacına varmak için ız- lediğj örtülü yöntemı anlatan yazının içeriğı oluşturuyor. Herkesin çok iyi bildıği gibi, din- de amaç insanlan kur- tarmaktır'. Dın adam- lanna göre bu yolda başvurulacak her araç ise 'mubahtir'. Örneği- mizde bağımsız yargı da, özgür basın da böy- le bir amacın aracı ola- rak görülüyor. Kimin kimden neyi, ne için ıs- tediğı; neyin doğru, neyin yanbş olduğu kesin çızgilenyle belirtilemıyor "Malumdur ki, müvekkil, Fethullah Hocaefendi yüzbinlerce, belki milyonlarca insanımızın sevgi ve teveccühüne mazhar olmuş bir şahsiyettir. Müvekkil bu sevgi selinin şahsına değil de hayatını geçirdiği ve son nefesini de vermeyi murat ettiği Al- lah (C.C.) ve sevgili pey gamberimize ait ol- duğu bilincindedir. Müvekkilim hayatını adadığı tebliğ ve irşat vazifesi gereği, yüzleri aşan video ve teyp bandı kasetlerinde ve kitaplarında her zaman ülke ve milletin birlik ve beraberii- ğini savunmuş. karanlık emellere alet olun- mamasını kürsülerden anlatmış ve milletin derdini kendi derdi bildiği gibi, milletin se- vincini de kendi sevinci bilmiştir. Şahsına yapılan tarikat, örgüt veya grup gibi, hukuk devletinde obnası gerektiği şe- kilde, mahkemeler vasıtasıyla yalanlatmış ve saytsı 40'ları aşan mahkeme kararlany- la Fethullahçdık diye bir grubun olmadığı- nı, halkın içinde halkla beraber olmak sev- dasının olduğunu, birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyenlerin oyunlarına gelin- memesi dileğini her fırsatta anlatagebniş- tir." Bu yaklaşım bize ve hiç kimseye "Em- niyet Genel Müdürlüğü Istihbarat Daire Başkanlığı'nın" bovle bır raporu olmadı- ğını anlatmıyor. Aynca bır grup polisin ınançlan çerçevesinde örgütlendıklen sa- vını çürütmüyor Metnın bu bolümün- den, sadece. Fethullah Gülen "Hocaefendi Hazretleri'nin" dinı kişiliğıyle mılyonla- nn sevgisinı kazanmış 'muhterem bir zat' olduğunu anbyoruz. Bu sıfatı kazanırken izlediği yol ve yön- temlere değınıbnıyorsa da Hocaefendi, mikrofon ve kameralar karşısında konu- şuyor; kıtaplar yazıyor; yaşamının her arunda ülke ve mılleün birbk ve beraberli- ğini savunuyordu. O konuştukça ve yaz- dıkça birtakım ınsanlar da ona canı gö- nülden bağlanıyor, dinsel kimlıklerini Hocaefendı'ye teslim ediyorlardı. Tıpkı \illann devlet ve siyaset adamlan Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Nec- mettin Erbakan, Alparslan Turkeş gibi; tıpkı son yıllann devlet ve siyaset adamla- n Tansu Çiller, Mesut Ydmaz, Murat Ka- rayalçm gıbı. |Müslüman ve Nurcular Metne göre 'karanlık emelli mihrakla- nn' dolduruşuna gelen gazeteciler de Ece- vitçiyim, Erbakanayım, Türkeşçiyim di- yen milyonlarca ınsanın 'çıhk-çilik' eğı- bmlenni bır yana bırakıp; Fethullahçıbk- la uğraşıyorlardı. Demırel'e, Ecevit'e, Er- bakan'a ve Türkeş'e oy veren yüzbinlerce pobsi, asken, öğretmenı görmezden gebp toplum önünde ve yargı karşısında ken- dilennı 'Fethullahçı' olarak tanıtanlan haber konusu yapıyorlardı. Kendilerini bu sıfatla tanrtan, Müslü- man ve Nurcu kımbklerinin önüne Fet- hullahçı sıfaü ekleyen insanlar gerçekten bir suç ışlemiş mi oluyorlardı? Demokratik bir toplumda devlet, yurt- taşlannın dinı inançlan karşısında taraf- sızsa. herkes istedığı dini ve mezhebi seç- mekte özgürse; yurttaşlar dini inançlannı özgürce dile getirme hakkına sahiplerse, Hocaefendi'nın telaşı nereden kaynak- lanıyordu? Soruna sosyolojik ölçekte bakıldığında ise Fethullahçıbk olgusu, daha çok kanşı- yor, özgür ırade kurumunu zedebyordu. Nurcu, Işıkçı, Süleymancı, Humeynici, Hizbullahçı, Cundullahçı olmak öncelik- le 'kişilerin özgür iradelerine bağlı bir key- fiyet' iken, Fethullahçı olmak niçin "Fet- hullah Gülen Hocaefendi Hazretleri'nin is- tencine" bağlanıyordu? O zaman. 'yüzbinterin, belki milyonU- nn sevgi seüni' çevresınde toplayan bu in- sanın çevresi neyı anlatıyordu? Bu bir ta- rikat mıydı, bir cemaat mıydı; bir grup muydu, bir örgüt müydü? Dılbilimi açısından bu 'raslantısal ola- rak bir araya gelen bir insan topluluğu' mu? Ya da 'bir imamın arkasında namaz kılan Müslümanlar' mı? Veya 'bir mezhep- ten, bir inaıuştan olan halk topluluğu' mu? Yann:SavaşınHilesir Yalanın Vizesi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear