25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17 TEMMUZ1994 PAZAR 14 KULTUR Tarzıru nasıl geliştirdiğini anlatmasının olanaksız olduğunu belirten Betty Carter, geçmişe değil Geleceğe bakmayı yeğüyorALİSÖNMEZ İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı ta- rafından düzenlenen Uluslararası istanbul Caz Festivali'nin bu yılki programında, caz müziğine katkılan göz önüne alındığında kuşkusuz en önemli isim, vokal caan efsane sa- natçısı Betty Carter'dı. Son dört yıl içinde ikinci kez tstanbul"a gelen Car- ter'ı izlemek üzere, cuma gecesi Açı- khava Tiyatrosu'nda bulunan 2000 kadar seyircinin (tstanbul'da cazdan gerçekten anlayan bu kadar az müzik- sever olduğunu görmek, gerek beni ge- rekse festival yöneticilerini hayal kınklığına uğratıp üzdü) kalplerini, sahnedeki inanılmaz şovu ve kendine özgü stiliyle fetheden Betty Carter'la konser öncesinde görüştük. Sanatçıy- la söyleşi yapmak isteyenlerin çokluğu karşısında, Carter'ın ajansı sadece 15 dakJkayla sınırlı tek bir söyleşiye izin vermişti. Ama mûkemmel sa- natçılığının yam sıra son derece içten ve sempatik bir kişiliği olduğunu da keşfettiğimiz Betty Carter'la sohbet uzayıp koyulaşınca, yanm saati aşan bir sürenin sonunda, Maria Glen'in ekibi sahnedeki yerini aldığında, sözü bağlamak zorunda kaldık. Aşağıda, bu kapsamlı söyleşiden derlediğimiz bir özeti bulacaksınız. tlham perisi bir anda geliyor - Vıllardan beri repertuvarınızın bü- yük bir bötümûnü besteteriniz oluştunı- yor. Nasıl beste yapıyorsunuz, şarkı sözlerini nasıl yazıyorsumız? Besteler birdenbire beynimde olu- şuyor! Şaka yapmıyorum, gerçekten! Bir ezgi duyuyorum, değişik bir şeyler hissediyorum ya da piyanomda otu- rurken yeni sester keşfediyorum. Ba- zen tek başıma arabamı sürerken geli- yor ilham perisi. Yanımda hep teybimi taşınm, "Yeni bir fîkir ya da melodi bu- lursam" diye. Şarkı sözlerine gelince bazen önce onlar ortaya çıkıyor, ba- zense beste yapıldıktan sonra ilave edi- yonım. tşte böyle. ama her zaman ani- den ve kendiliğinden oluşuyorlar. Her seferinde farklı doğaçlama Başkalaruıın bestelerini yorumlar- ken sözcükleri \a da melodiyi parça- layıp yeniden oluşturduğunuz, kendini- ze özgü bir stiliniz var. Diğer şarkıcıla- rinkinden tamamen farklı bu yorum an- layışını nasıl geliştirdiniz? Yıllar boyunca sayısız şarkı yazıldı. Bunlan yorumlamak için farklı bir kavram geliştirmek gerekir diye düşü- nüyorum. Zaten caz sanatçılannın yaptıklan da bu. Bazı melodileri keşfe- dip kendilerine göre yorumluyorlar. Cazda insan yıllar boyunca kendini eğitıp geliştiriyor. Benim yorumlanm da kendiliğinden oluşuyor. Hiçbiri zorlama değil. Ama ömeğin bir aranj- man yaptığımda değişik tempolar se- çebilirim, yavaş veya çok hızlı ya da değişik zaman ölçüleri kullanabilirim. Ama tarzımın nasıl geliştiğini tanım- lamam imkansız! Bir örnek vereyim. Az önce grubumla "Body and SotıFu çahştık. Yıllardan beri söylemediğim bir şarkıydı. Çocuklar da bilmiyor- lardı, ama şimdi bir parça daha öğren- diler. Bu arada ben de bu parçayı her zaman söylediğimden farkh bir biçim- de yorumlayabileceğimi keşfettim. Yıllar boyunca edindiğim deneyün sa- yesinde. artık her parçayı, her seferin- de farklı bir doğaçlamayla seslendire- bilirim sanıyorum. "Caz mirasını iyi biliyorum. Marsalis'in bana yaptığı müzikle öğretebileceği hiçbir şey yok! Yine de ben geleceğe bakmayı yeğliyorum. Geçmişi taklit etmek cazın geleceği için çözüm değii:" -Yıllardan beri grubunuzda yetişen gençler. ünlü müzisvenler olarak yol- lanna de> am ettiler. Özellikle Mulgrew Miller. Benny Green, Stephen Scott ve Cynıs Cbestnut gibi piyanistleriniziıı her biri ayrı birer yetenekti. Bu gençleri nasıl keşfediyorsunuz? (Gülerek) Onlar beni bekliyorlar! New Yorİc'ta gerçekten yetenekli sayısız genç müzisyen var. Ben de çok dolaşıyorum ve bu gençlere rasthyo- rum. Stephen'a rastladığımda 18 yaşmdaydı, Benny Green ise 19, Cyrus benden önce başkalanyia da çahşmıştı, ama ben onu bulduğumda işsizdi! Ve bu son grubumda çalan pi- yanist, Jackie Terrason, gerçekten müthiş yetenekli ve ileride çok başanlı olacak. Gerçi yaşı biraz ileri (28 yaşı- nda), ama şimdiye kadar çalıştığım pi- yanistler arasında en hassas olanı. - Peki bir gnıbu dağıtıp yenisini kur- maya nasıl karar veriyorsunuz? Başıma dert açtılar mı kovulurlar! (Kahkahalar) Geç kalmaya başladı- klannda endişelenirim; birlikte çaldığımızda müziğe eskisi kadar ken- dilerini vermediklerini gördüğümde bu iş bitmiştir. Belki onlar daha farkı- nda bile değildirler, ama artık bu çevre onlara dar gelmektedir. îşte ben bu durumu önceden hissederim ve onlan kendi yollanna gitmeleri için serbest bırakınm. O dönemde idealisttik - Yıllardan beri bağunsız çakşmayı seçen ve büyiik plak şirketlerinin ticari kaygılarla sanatçüara kanşmalanndan rahatsızlık duytn bir kişiydiniz. Ama Fotoğraflan ERDEN SİDAL yakın geçmişte, dünyanın en büyiik plak gnıbu Polygram'a dahil olan Ver- ve ile cahşmaya başladınız. Böyle bir karan nasıl verdiniz? Karan aslında ben değil onlar verdi! Öyküyü uzun mu tutayım kısa mı? ('Kısa' yanıtı üzerine), Carmen McRae ile bir düet albümü doldurmuştum. u Bunu yayunlayacak bir şirket bulur muyum" diye, "Etrafta bir araştınna yapayun" dedim ve bu arada Verve'e de gitdm. "Bu albümle ilgflenir misi- niz" dedim. "Hayır" yanıtını alınca çok sinirlendim, ama meğerse aslında benimle ilgilenirlermiş! O zaman "Look What! Got" için yapüğım kayı- tlan bir albümde toplamayı seçtiler. düet albümü ise daha sonra yayım- landı. - Verve ile anlaştıktan sonra şöhreti- niz artı. Peki, bu deneyimden sonra bü- yük plak şirketleri hakkında ne düşünü- yorsunuz? "Besteler birdenbire beynimde oluşuyor! Şaka yapmıyorum, gerçekten! Bir ezgi duyuyorum, de- ğişik bir şeyler hissediyorum ya da piyanomda otu- rurken yeni sesler keşfediyorum. Bazen tek başıma arabamı sürerken geliyor ilham perisi. Ama her za- man aniden ve kendiliğinden oluşuyorlar." Dilerseniz. "Daha geniş bir kitle ta- rafından takdir edilmeye başladım" dı- yelim! Zaten eskiden de kendi adıma endişe etmıyordum; ama biliyordum ki büyük şirketler para kazanmak için bu işin içindeler. Ve caz da para getir- miyordu. 6O'lı ve 70'li yıllardaki or- tamdan söz ediyoruz: "Beatles, Tamla Motown, avangank" dönemi. Ve bu dönemde caz yapanlann hiçbiri para kazanamıyordu. tşte bu nedenle bağımsız çabşmayı yeğlemîşüm... Ti- carette her şeyin başı para! Kim aksini söylüyorsa kendini aldatıyor. Bizler o dönemde idealisttik. Ben de "Para önemsiz, caz bir sanattır ve para yapsın yapmasuı doğru bildiğimizi kaydede- riz" dıyordum. Ama tabii şirketler buna yanaşmıyordu. onlar başka alanlarda daha kârh çıkacaklannı bili- yorlardı. Hepsi caz bölümlerini ka- pattı. Ama aradan yıllar geçti, caz ye- niden popüler oldu. Ve bu dönemi at- latabilen bizler yeniden ön plana çıktık. Şimdi çoğu genç yetenek istedi- ği müziği yaparak caz dünyasında ko- layca sesini duyurabiliyor. Yalnızca Billie Holiday - Caz dünyasında beğendiğiniz şarkıcılar kimler? Genç kuşakta ilginizi çeken isimler var mı? Örneğin Cassand- ra\VUson? Eskilerden sanınm yalnızca Billie Holiday. Kendine özgü bir tarzı, müzi- ğe farklı bir yaklaşımı olan tam bir caz şarkıcısıydı. Sarâh Vaughan'ın sesi mükemmeldi. çok güzel ve zengin bir tınısı vardı. Melodilere sadık kalarak yaptığı "songbook" kayıtlan ile seç- kinleşen Ella Fitzgerald ise swing yö- nünden eşsizdi. Bana gelince. melodi- lerde risk alabilmem açısından galiba aralannda en özgür davranan benim. Onlar risk almayı sevmezlerdi. Tabii benim bu tavnm da ancak zamanla gelişti. Şu anda söyleyenler arasında Abbey Lincoln ve Shirley Horn benim kuşağımın isimleri. Horn aslında iyi ve hoş bir balad şarkıcısı. Lincoln de kendine özgü bir anlayışı olmasına rağmen. hayran olduğu Billie Holi- day'in etkisinden kurtulamıyor. Genç- lere gelince, çok beğendiğim kimse yok. Zaten onlann da bu dönemde iş- leri çok zor. Cassandra V\ ibon gerçek- ten büyük bir yetenek, ama henüz hangi yolda gideceğini tam bilemiyor; folk mu söyleyecek yoksa caz mı? Ba- kalım birkaç albüm daha doldursun, ilgisini belli bir alanda toplasın; hakkı- nda ancak o zaman karar verebiliriz. Yine de gırtlaktan gelen, derinbği olan, zengin bir sesi var kuşkusuz. Ümit vaat ettiğini söyleyebilirim. -Son dönemlerde caz müziği Ameri- kalı siyahi gençlik arasında pek ilgi gör- mezken Türkiye'de, Avnıpa'da ve belki FESTIVALDENIZLENIMLER Yepyenibiryıldızla buluşma Kültür Senisi- Uluslararası İstan- bul Caz Festivali izleyıcileri önceki gece yepyeni bir sanatçıyla tanıştı- lar: Nûıa Simone tahtının yeni varisi kabul edilen Maria Glen. Kendi de- yimiyle değişik tarzlann bir bileşimi olan, her tür müzikten hoşlanan in- sanın tat alacağı müziğiyle ve doğaç- lama şovuyla özellikle genç dinleyi- cileri coşturan Maria, festivalin caz- severlere sunduğu en hoş kazanı- mlardandı. Dar bir pantolon, gömlek, yelek ve başında fötr şapkayla sahneye çıkan Marla'nın. ince uzun endamı, kısacık saçlan ve tavırlan cinsiyeti üzerinde tartışmalar çıkmasına yol açtı. Birçok kışi konserin sonunda Marla'nın kadın olduğunu şaskınlı- kla öğrendi. İnanılmaz eneıjisiyle sahnede ora- dan oraya koşan. nplayan Marla Glen, bir ara da hızını alamayarak seyircilerin arasına kanştı. Ama se- yirciler Glen'in şarkılanna eşlik ede- mediler. Bunun nedeni şarkı sözleri- nin yeterince bilinmemesi olsa ge- rektf. Glen her ne kadar "Ben sağa sola mesaj dağıtan bir kadın papaz deği- lim. Zaten bu Tann'nın tşidir" dese de şarkı aralannda dünya banşıyla, çevreyle, çocuklarla ilgili mesajlar ver- meyi de ihmal etmedi. Marla Glen, kendisine eşlik eden grubuyla da büyük bir uyum içindey- di. birlikte şarkı söyleyip birlikte dans ettiler. Sanatçının sahneye davet ettiği seyircilerin de dansı görülmeye değerdi. Bir saate yakın sü- ren konserin sonun- da, Glen'in hızından izleyicile- rin başı dönmüştü adeta. Israrb alkışlar ve cığbklar üzerine bis yapmak üzere sah- neye dönen Marla, bu kez Şile bezinden şalvar. uzun bol be- yaz bir gömlek ve Marla'nın bundan sonraki caz festi- vallerinin müdavimi olacağı bir ger- çek. Gecenin ikinci yansı ise efsanevi bir sanatçıyı getirdi cazseverlerin karşısı- na. Modem caz şarkıcılannın en so- nunculanndan biri olan Betty Carter, sahneye çıkar çıkmaz tüm atmosfere hakim oldu ve piyanoda Jacky Terras- son. basta Eric Revis ve davulda Wilbe TerilTden oluşan üçlüsüyle bir buçuk saatlik bir riiya yaşattı İstanbullulara. Üç yıl önce de İstan- bul Festivali'ne kaü- lan 'Betty Bebop', ge- rek dığer caz sa- natçılanndan çok farkh olan repertu- van gerek izleyiciyle kurduğu sıcak diya- logla elde ettiği po- zisyonun hakhhğmı ve sarsılmazbğını bir kez daha ortaya koy- du. "Benim bir şarkıyı seslendirdiğimde onun değiştirmemem mümkün değil. Bu be- nim > apımda olan bir özellik"diyen Betty Carter, sahneye ilk çıktığı andan baş- layarak, tıpkı bir 'dişi kaplan' gibi ora- dan oraya dolaştı. Coşkuyla şarkı- lannı seslendirirken. üçlüsüyle ve se- yirciyle espiriler yaparak, kahkalara atarak iletim kurdu. Ancak izlemeye gelenlerin Betty Carter'da arayıp bulamadıklan ne vardı da konserin yansından sonra tribünler sürekb boşaldı, onu anla- mak pek mümkün değil. Anlaşılan. bunun sahnedeki sanatçı ve onu iz- lemeye çabşanlar için ne kadar ra- hatsız edici bir durum olduğu bilin- miyor. Sonuçta bu konserde de er- ken çıkan izleyiciler nedeniyle başla- yan minibüsçü feryatlan eşliğinde Betty Carter dinlenmek zorunda ka- bndı. Bu konserin bir başka özelliği de Betty Carter'ın o güzelim şarkı- lannın en hoş. ağır bir yerinde tri- bünlerden ara sıra yükselen bir er- kek kahkahasıydı. İzleyicilerin bir türlü yorumlayamadıklan bu kah- kaha ya başlannda koca kulaklı- klarla gülüp konuşan kamera- manlara ya da akustiği hesaba kata- mayan büfecilere aitti. Caz festivallerinde ve genel olarak festivallerde organizasyon konu- sunda oldukça yol alındı, ancak şimdilerde izleyicilerin neden oldu- ğu sorunlar oldukça ilgi çekiyor. Bu da insanlan festivalden festivale koşturan nedenler konusunda soru işaretleri yaratıyor. de tüm dünyada geniş kitteler tarafın- dan sevilmeye başiandı. Bu konuda ne- ler söyleceksiniz? Siyah gençlik 6O'lı yıllann başında cazı terk etti. Çünkü bizirn ırkımız için ritim her şeyden önemlidir. Oysa bir 20 yıl kadar, ritimsiz ve caz olduğu iddia edilen bir müzikle vakit kaybedildi. Ritmi, swingi obnayan bu müzik, sa- nat müziğine düşkün Avrupalılar ta- rafından benimsenirken Amerikan zencilerini ise cazdan soğuttu. -Ama 'free" cazın öncüjeri de siyahi müzisvenler değil mhdi? Örneğin Arc- hie Shtpp. yaptığı muziğin si\ah ırkın özgürlük mücadeksinin bayrağı oldu- ğunu iddia etmişti. Biliyorum, ama siyah ırkın müziğini yapüklannı iddia eden bu kişiler, mü- ziklerini Harlem'e bile sokamadılar! Yürekten gelmeyen, ruhu olmayan bu avangard müzik, siyah ırkın deneyim- lerinden uzaktı ve çoğu kişiyi cazdan uzaklaştırdı. Avrupalılar ise bunu bir türlü sanat müziği olarak algıladılar ve bağırlanna bastılar. Archie Shepp'e gelince, onun yaptığı "Sahibinden önce ahıra girme" deyişine uyar! Sözde öz- gür caz yapıyordu. ama cazın geçmi- şinden habersizdi. Halbuki şimdi, an- cak yıllar sonra. cazın köklerine inme- ye başladı. Peki niye böyle yaptılar? Çünkü özgür çalmak kolay iştir. Her- kes "özgürce" çalabilir! Geîeneklere bağlı kalmak ise zor iştir, bilgi ister, emek ister, yaratıcı olmayı gerektirir. Aynca yaptıklan bu müzikle siyah- lann kapısını da çalmadılar ki! Gitti- ler, beyazlara seslendiler ve çoğunluk- la Avnıpa'da çaldılar. Oysa Dizzy Gil- lespie, Art Blakey, ve ben, hepimız Amerika'da kalıp zencilerin ruhunu yakalayan bir müzikle doğru bildiği- miz yolda ilerlemeyi yeğledik. Avru- palılar ise kendilerine yakm bulduklan müzisyenleri kucakladüar. Rap, ticari bir müziktir Siyah gençlik günümüzde rap ya da 'hıp-hop'la coştuğuna göre, acaba artık caz, Amerikalı siyahlann çağdaş yaşam biçimini ya da kültürümi yansıtmıyor olabilir mî? Şunu baştan söyieyeyim: Rap ticari bir müziktir. Rapin kökeni 20 yıl önce- sine ve iki adet pikaba dayanır. Ama geçen süre içinde teknoloji genç ku- şaklann işini kolaylaştırdı: "sampter"- lar ve bilgisayarlar sayesinde istenilen müziği, müzisyene gereksinim duyma- dan, çok ucuza ortaya çıkarma ola- nağı doğdu. Plak şirketleri, bu kadar ucuza mal edilen ve mityonlar ka- zandıklan bir müziği sürekli destekle- yip pazarlıyorlar. İşin temelinde hep daha fazla para kazanmak yatıyor! Caz müzisyenlerine de para kazan- dıracak çalışmalar yaptınyorlar. Her- bie Hancock gibi yıllann ustası bir mü- zisyen ya da Steve Coleman gibi genç bir yetenek gidıp rapçilerle plak yapı- yorsa bu, çağdaş toplumun beklentile- rini sağlamak için değil, sadece daha fazla para kazanmak içindir! Tabii herkes istediğini yapmakta serbesttir. - Öyleyse yüzyıllık caz mirasını genç kuşaldara taşımaya çalışan VV'ynton Marsalis mi doğru yolda sizce? Onun seçtiği kulvar da bu. Ama ör- neğin ben, zaten caz mirasını iyi biliyo- rum. onun bana yaptığı müzikle öğre- tebileceği hiçbir şey yok! Belki genç in- sanlar, bu çalışmalardan yararlanabi- lirler. Yine de ben geleceğe bakmayı yeğliyorum. Geçmişi taklit etmek cazın geleceği için çözüm değil diye düşünüyorum. - Ve geldik son sorumuza: Size 45 yıl önce takılan 'Betty Bebop' lakabından gerçekten nefret ediyor musunuz? Gençliğimde gerçekten çok kızı- yordum. Aptal ve seksi bir çizgi fılm kahramanını çağnştıran bir isimle anı- lmak hiç hoşuma gitmiyordu. Ama aradan yıllar geçtikçe olgunlaştım sanınm ve artık beni rahatsız etmiyor. "Ne derlerse desinler" deyip geçiyo- rum (Grafık sanatçısı Yeşim Demir'in Betty Carter konsen için yarattığı, Carter'in dolgun dudaklanyla o müt- hiş ağzının v-urgulandığı posteri göste- rerek). Amâ yine de şu güzel posterde olduğu gibi tanıtımında bana ait özel- liklerin ve Betty Carter isminin kul- lanıldığını görmek, beni çok daha mutlu edivor... Ünlü Ingiliz yazar ve düşünürü Aldous Huxley'in 100. doğum yıldönümü kutlanıyor Gerçek bir aydın sorumluluğu taşıdıKültür Senisi- Bu yıl, 1894'te doğan "düşünce edebiyatı"mn baş- latıalanndan, meşhur İngiliz yazar ve düşünürü, dünyanın gelmiş geç- miş sayıh aydınlanndan bir tanesi olarak kabul edilen Aldous Hux- ley'nin yüzüncü doğum yıldönü- mü kutlanıyor. Gerek yazınsal, gerekse kişilik özellikleri açısından adeta Olim- pos tannlannın heybetine ve ze- kasına sahip, hemen hemen her konuda geniş bir bilgi dağarcıği olan bir insandı. Anne ve baba soyu dahi bilim ve edebiyat dünyasının dev isimleri ile dolu olan bu yazar, çağdaşı ve çok yakın arkadaşı yazar D.H Law- rence'a göre başta genlerinden ötü- rü farkb bir konumdaydı. Büyükbabası Thomas Henry Huxley, 19. yüzyıbn sonlannda en yakın arkadaşı Charles Danvin ka- dar başanlı bir biyoloji uzmanı, babası Leonard Huxley meşhur Cornhill Magazine edebiyat dergi- sinin yöneticisi, annesi Julia Ar- noM. Viktorya çağının en tanınmış şair ve eleştirmenlerinden Matthew Arnold'ın yeğeni, yazar Humphry VVard'ın kızkardeşi ve tanınmış eğiümci ve tarih uzmanı Thomas Ar- nold'ın torunu. erkek kardeşi Julian Huxky ise Londra King's Collage'- da da profesörlük yapan bir doğa bi- limleri uzmanıydı. Böyle güçlü bir secereye sahip ol- duğu için hemen soylu ve yüksek ta- bakadan gelen öğrencilerin okutul- duğu Eton'a ardından da Oxford zeceklerini bilemedikleri için bocala- yan, umudunu yitiren insanlann ha- yatlannı anlattı ve esas çıkışını da çağdaş uygarlığin makineleşmesini gelecekteİci boyutlanyla eleştirdiği yeni dünya ütopyası ile sağladı. Anavatanı Ingiltere'de ve 1. ve 2. dünya savaşlannın üzerindeki kötü etkilerini bir an önce unutmak için Balliol koleji'ne kabul edilen Hux- yerleştiği Amerika'da, doğumunun Huxley, büyük gözlem ve alay gücü sayesinde günümüzü önceden görerek bocalayan, umudunu yitiren insanlann yaşamlannı anlattı ve esas çıkışını da çağdaş uygarlığin makineleşmesini gelecekteki boyutlanyla eleştirdiği yeni dünya ütopyası ile sağladı. ley'nin edebiyat yaşamındaki en bü- yük tutkulanndan bir tanesi, insan zekasının işleyişini kavramak oldu. Bu yüzden de romanlannda, dü- şünceler öteki öğelere göre hep daha ağır bastı. Huxley. büyük gözlem ve alay gücü sayesinde günümüzü önceden görerek, can sıkınüsı içinde. neye inanmalan gerektiğini ve hangi de- ğerlere göre kendilerine bir yön çi- 100. yıldönümü nedeniyle kutlama- larla amlan, Flamingo Yayınlan'run sanatçının tüm kitaplannı yeniden bastıği bir dönemde, Türkiye'de ya- zann en son "Point Counter Point- Ses Sese Karşı" adlı romanını Türk- çeye çeviren Prof.Dr.Mina UrgaıT- dan yazar hakkındaki görüşlerini alıyoruz: "Aldous Huxley gerçek bir aydındı ve ölümüne kadar da çaltşmalannda gerçek bir aydının nasıl olması gerek- tiğini bizlere gösterdi. Roman ve araştırma türii kitap- larda da çok başardıdır ancak bana göre onun gerçek yetenekleri deneme alanında ortaya çıkıyor. Hatta benim çevirmiş olduğum 'Ses Sese Karşı' adlı romanında dahi anlatımının içine ikide birde küçük denemeler serpiştir- meden duramıyor. Bunun sebebi ise çok geniş bir bilgi sa- hası olması. Koyun- ların tiroid guddele- rinden, Kızılderililerin totemlerine, fosfonın yeryüzünden etkilen- mesinden Mozart'ın müziğinin en ince ay- nnttsına kadar bir çok şeyi gerçekten bilir. Eh bu geniş bilgi- si ister istemez deneme türüne elveriş- U.." Uzun yıllar İstanbul Üniversitesi'- nde İngiliz dili ve edebiyatı okutan Mina Urgan, Huxley hakkındaki konuşmasını şöyle sürdürüyor: "Neredeyse her romanında kendine benzeyen hir kişi bulunur. Örneğin' O Çıplak Vapraklar'daki Calamy, "Eyeless in Gaza'daki Anthony Bea- vis, 'Ses Sese Karşı'daki Philip Quar- les. Bir de ilginç yönii vardır ki bu, 'Ses Sese Karşı'da da göriilüyor. Ken- di ağzından konuşarak yine kendi ro- manlannın kusurlu ve eksik yanlannı onu eleştirenlerin çoğundan daha açık seçik oiarak beürtir." Sonunda İkinci Dünya Savaşı'- ndan kaçmak için gittiği Kahforni- ya'da uyuştunıcuyu. LCD' yi, gi- zemciliği ve KaUforniya'ya özgü inançlan benimseyen Huxley. imge- ciliği kullanan arkadaşlan E.Pound, H.Doolittle, T.E Hulnıe, D.H Law- rence'ın tersine savunduğu ilginç bir düşünce vardır: "Gezegenimiziıı yüzde 99^'lik bir bölümü yeterince zeki değil ve estetik anlay^ ve zevkten yoksundur ve on- ların korkunç budalalıklanna karşı hiç birşey yapılamaz. Önemli olan yüzde 0.5 lik bir oranla üstfln olan ki- şileri diğerlerini iyi yönetmesi için em- niyete almaktır" Prof.Dr. Mina Urgan'a göre de; 'Yeni Dünya - Brand New VVorld ' yapıtında olduğu gibi saldırganlığın yükselmesinin ardında. özenli teknis- yen bir uygarlığin gelişeceğini ve psi- kobiyolojinin bu u> garlığın merkezini oluşturacağuu öngörür. Yılın aşk kîtabt'nı Spielbeng fîlme çekiyor • ANKARA (AA) - ABD'de yaşanan romantizm fırtınası ülkemize taşındı. Yıbn aşk romanı "The Bridges of Madison County" yakında Türk okuyucusuyla buluşmaya hazırlanıyor. ABD'de 1993'te yıhn kitabı seçilen, best-seller listelerini altüsteden Robert James Waller'in lOmilyonsatan kitabı, "'The Bridges of Madison County" Türkiye'de Ajans Yayınlan tarafından yayımlandı. Roman, aynı zamanda Oscar ödüllü birekiple birlikte, •'sinemarun harika çocuğu" olarak tanımlanan ünlü yönetmen Steven Spielberg tarafından beyazperdeye uyarlanıyor. Yapımalığını Spielberg'in üstlendiği fîlmin yönetmeni ise Oscar ödülü sahibi "Driving Miss Daisy" fılminin yönetmeni Bruce Beresford. Başrolünü Oscar ödüllü aktör Clint Eastwood'un üstleneceği fılm, Western türiinün unutulmaz aktöriinün ilk defa aşk filmindeoynaması açısından da büyük önem taşıyor. Caz Festivali'nde MicrosoftShovv • Kültür Servisi - Yazılım şirketi Microsoft, Joe Henderson ve Russell Malone'un caz konserini izleyen cazseverlere bir multivizyon gösterisi sunacak. Microsoft, 18Temmuz 1994 Pazartesi akşamı Açıkhava Tiyatrosu'ndaki konserde sunacağı multivizyon gösterisinde izleyicilerc. eğitim ve kültür ağırlıklı yazılımlardan oluşan Home Products serisini tanıtacak. Microsoft Home Products serisi: Sinemadan caza, tarih öncesinin dev yaratıklan dinozorlardan 1994'ünaktüel olaylanna, 19. yüzyıl ressamlanndan bilgisayarla çizgi roman hazırlamaya, Strauss'tan Beethoven'in 9. Senfonisi'ne kadar uzanan geniş bir yelpaze ile kültür veaktüel bilgileri, sadece kunı bir metin olarak değil, yardımcı grafıkler. hareketli video, müzik ve animasyonlarla inceleme imkanı da veriyor. Yerebatan konserleri • Kültür Servisi - İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kültür etkinlikleri Çerçevesinde düzenlenen "Yerebatan Konserleri"nin ikincisi dün yapıldı. İstanbul Üniversitesi Etnomüzikoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi Icra Heyeti tarafından gerçekleştirilen "Tarih İçinde Türk Musikisi KonserTni müzikolog Yrd. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç yönetti. Asya Türk illerinden Anadolu'ya, Rumeli'den Kıbns'a uzanan geniş bir coğrafyada gelişen Türk musikisi örneklerinin icra edildiği konserde. aynca eski Türk danslan. Türk destanlan ve tasavvuf musikisinden de seçkin örnekler sunuldu Antalya'da içkili açıkhava sineması ANTALYA(AA)- Antalya'run Lara kıyısındaki Aquapark'ta açılan içkili açıkhava sineması, 150 kişilik kapasitesi ile sinemaseverlere hizmet veriyor. Bar ve sinema kanşımı bir ortama sahip olan açıkhava sinemasına gelenler, son günlerin hasılat yapan filmlerirü izlerken önlerindeki sehpalarda da içkilerini ve çerezlerini buluyorlar. Aauapark Halkla Ilişkiler Müdürü Ârzu Varol, fılmlerin her akşam saat 21,30'da başladığma belirterek 100 bin liralık giriş ücretine, yerli içki, çerez ve meyvenin de dahil olduğunu söyledi. Turizm sektörünün sürekb olarak kendini yenilemesi gerektiğini kaydeden Varol, içkili açıkhava sineması uygulamasını ilgi çekeceğine inandıklannı bildirdi. İçkili açıkhava sinemasının temmuz ayı programı ise şöyle: 18-19 temmuz: ü ç Silahşörler, 20-21 temmuz: AhlaksızTeklif, 22-23 temmuz: Çıplak Silah, 24-25 temmuz: Carlito'nun Yolu, 26-27 temmuz: Alaaddin, 28-29 temmuz: Şirket, 30-31 temmuz: Sliver. Mûslümanlapdan Schvvarzenegger filmine tepki • W ASHINGTON (AA) - ABD'deki Müslüman toplumunun temsilcileri, Arnold Schwarzenegger'in "True Lies" adlı yeni filmine, Araplar ve Müslümanlara "önyargıh ve haksız" yaklaştıği için sert tepki gösterdiler. Washington'da fılmin ilk kez gösterildiği sinemarun önünde bir gösteri düzenlendi. Göstericiler,"Yok edici, yalanlan yok et", " Araplar'ın hepsi terörist değil, terönstlerin hepsi de Arap değil" ve "Oynamadan önce düşün şeklinde pankartlar taşıdılar. Gösterialer, danttıklan bildirilerde de "Sizin kökeniniz ya da dininiz küçük düşürülürse ne yaparsınu" dedüer.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear