23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 25 NİSAN1994 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Çöplüktekipartiler! Çöplükte oy ve seçim sandığı arayanlarm, kalorifer kazanlannda yanmış seçim pusulalannın peşine düşenlerin yapmalan gereken asıl şey, çöplükte ve kazanlarda kendilerini. yani partilerini aramalandır. Prof. Dr. MUSTAFA ALTINTAŞ 2 7 Mart 1994yerel seçimleri- nın iizerinden yaklaşık üç haftayı aşkın süre geçmış olmasına karşın seçim so- nuçlan üzerinde yaratılan kuşkular ve umutlar varlığj- nı korumakta. özellikle Ankara çöp- lüklerinde oy arama ya da çöplükten utnut bekleme süreci canlı tutulmak is- tenmektedir. Demokratik siyasal yaşamın vazge- çilmez öğeleri olarak nıtelenen siyasal partiler, ulusal istendn oluşmasını sağlayarak demokratik bir devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması amaanı güden ve ülke çapında uğraşlarda bu- lunmak üzere örgütlenen tüzelkişiliğe sahip kuruluşlar olarak tarumlanmak- tadırlar. (Bkz. 2820 sayılı Sîyasi Parti- ler Yasası md. 3 ve 4.) l980"li yıllarda en çok yinelenen kavramlardan birisi de toplum olarak "çağ atlamış" olmamız ile "21. yüzyı- lın Türk vüzyılı olacağına" ilişkin söy- lemdir. Çağ atlamaşı, başka ülkelerin üretip de pazarladığı mallan. yine on- lardan sağlanan borçlarla vitrinlerde sergiliyor olmaya indirgeyenler ıle Sovyetler Birhği'nin dağılması sonra- sında Atlantık~ötesi ülkelerce yürütü- len "yeni dünya düzeni" adlı yeni sö- mürü düzenine destek verme>e dönük "Adriyatik'ten Çin duvarlarına kadar Törk dünyası" söylemini pompala- yanlann ülkeyi vardırdıklan nokta. yerel bir seçımi bile güven vcrici bir bi- çimde gerçekleştirememek olmuştur. "Adriyatik'ten Çin duvarlarına kadar uzanan Tûrk dünyası" değil, tam tersi- ne "ulusal sınırlarındaki güvenüği bile yabancı güçlerden uman bir dolet" ile •'gericiliğin ve yobazlığın at koşturduğu bir ülke" kalmıştır. Yanşmaya dayanan her türden kar- şılaşmalarda bir miktar hile. bir mik- tar kurnazlık, bir miktar faul. bir miktar kural dışılık vardır. Ceza alanı- na giren bir futbokunun kendisinı kasıtlı bir biçimde yere atması ve pe- naltı yaratması, bir güreşçi ıle boksö- rün faullü davranışlan. bir basketbol- cunun rakibını faulle engellemesi. hemen her karşılaşmada yaşanan olaylardır. Yanşmaya katılan her ıki yanın da sıkça yinelediği bu türden olay ve davranışlann önlenmesinı sağ- layıcı tek etmen ise bilindiğı gibi ha- kemdir. Eğer karşılaşma alanında bulunan hakem özenli ve iyi niyetli ise bu türden aldaücı davranışlann önü- nün alınması \e karşılaşmanın kural- lan içinde sonuçlanması sağJanabılir. İster yerel \e isterse genel olsun, he- men her seçimde rakipler. ahlaksal kaygu içinde değılseler, yukanda sıra- ladığımız benzer davranışlar ıçine gire- rek, sonucun kendilerinden yana oluş- masmı sağlamaya çaba gösterirler. Bu çabalar, seçim öncesinden, daha seç- men listelerinin oluşumundan baş- la\arak. oy a>ınm ve sayımına seçim tutanaklannın düzenlenmesine kadar sürdürülür. Geride "ne çağ atlamışTürkiye". nede Rakip oyuncunun "şike" ıçın ayartılması. yanşmacmın "do- pingli" kılınması, "sahte lisansla" sa- haya oyuncu sürülmesi gibı, seçimler sırasında da "hayali seçmenler yazı- mı", "seçmenlerin çıkar karşılığı ayar- tılması", "başkalartnın yerine oy kulla- nılması", "sayımm sahte oy pusulalan ile yapılması", "gerçek oyların ortadan kaldınlması", "seçim tutanaklannın değiştiribnesi" benzeri olgulann va- şanmasından söz edilebilir. Seçimler- de vaşanan ya da vaşandığj ilen sürü- len bu türden "yasadışdık" ile "sahte- cilik" savlannın önü bir yandan yasal düzenlemelerle ahnmaya çalışıhrken. asıl görev, "ulusal istencin oluşmasını sağlamak"tan sorumlu olan siyasal partılere düşmektedir. Siyasal partiler, seçmen listelerinin hazırlanmasından, seçim tutanaklannın düzenlenmesine ve bunlann seçim kurullanna iletilme- sine kadar olan "seçim süreci"nde ge- reken özeni göstermek ve ulusal istenç üzerinde bir kısım kuşku ve tarüşma- lann ortaya çıkmasının önünü kes- mekle görevlidırler. Çünkü ulusal is- tencin, hıç kımsenin kuşku duymaya- cağı bir biçimde vansıması, demokra- tik bir devlet ve toplum düzeninden beklenen "çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanın" birinci adımı özelliğini ta- şımaktadır. İlk adımda gösterilecek tökezleme. ne demokrasiye inana bı- rakır ve ne de uygarlık düzeyine ulaş- mayı mümkün kılar. Ulusal istencin kuşkulu olması. toplumsal katılımı önler ve toplumun seferber edebileceği kaynaklann getirisınden toplumu yoksunbırakır. 27 Mart 1994\erel seçimleri. 1946- dan bu yana yapılan seçimler içinde, ya>gın olarak "şaibeli" tanımlaması- na konu edilen ilk seçim özelliğini de taşımaktadır Bugün hemen kimsenin sahiplenmek ıstemedığı 1982 Anaya- sası oylaması bılc bu türden bir suçla- maya konu kılınmamış bulunmakta- dır. 1946 seçimlenyle 27 Mart seçimle- rinin ortak özelliğı. "şaibelilik" olma- sına karşın, şaibeli suçlamasını yapanlann kimlikleri açısından ilginç farklüıklar göstermektedır 1946 yılın- da yaşanan şaibelerden iktidar partisi sorumlu gösterilir ve muhalefet partisi tarafından suçlanırken, 27 Mart se- çimlerinin şaıbelilığinden ıküdar par- tıleri yakınmakta ve muhalefet partile- nnden birini suçlamaktadırlar. Bu ılgınçlik, iktıdann ve onu oluşturan si- yasal partilerin güçsüzlüğünü ve "muktedirsizliklerini" ortaya sermek- tedir. Bir seçimin güvenlik içinde ger- çekleşmesınden ve güvenilirliğjnden birinci derecede sorumlu olan, siyasal iktidardır. Çünkü ne kadar bağımsız kurumlar ehne bırakılırsa bırakılsın, bu kurumlann işlerliğini sağlamakta da sorumluluk siyasal iktidara düş- mektedir. Siyasal iktidar ve onu oluş- turan siyasal partiler. seçim sürecinde kendilerinden beklenen özen ve titizli- ği ve görevı yerine getirmemişler. bü- lün bunlann kaçınılmaz sonucu ola- rak ortaya çıkan "seçim hilelerinden" yakınmaktan öteye de gıdememekte- dirler. Bu nedenle çöplükte oy ve se- çim sandığı arayanlann. kalorifer kazanlannda yanmış seçim pusulala- nnın peşine düşenlerin yapmalan ge- reken asıl şey, çöplükte ve kazanlarda kendilerini. yanı partilerini aramalan- dır. Ancak bunu bile yapma becerisini gösteremeyenler. toplumda ve yalın yurttaşta "sahte umutlar" yaratarak günahlannı bağışlatma cabası içinde- dirler. Oylann değil de siyasal partilerin çöplükte yitip gitmelerinın nedeni. 19801ı y ıllarda siyasetın. özellikle ken- disıne kiıle partisi denen sıvasal partı- lerde "ticarileşmesi" \e kentte ve kır- daki üretken kesıme polıtıkanın yasaklanarak belirgin özelliği "kur- nazlık ve köşedönücülük" olan kasaba- lı rantiyecilere teslim edilmış olmasıyla ideolojilerden kopanlmış olarak oy- nanan bir ortaoyununa düşürülmesidir. 1961 Anayasası ile siyasetin kırsal üre- ticilere yasaklanması, 1982 Anayasası ile de bu kez kentteki aydının. örgütlü kitlelerin, sendikacılann ve üniversıte gençliğinin siyasetten yasaklanması, siyasetin tümü ile özdeksel ve beyinsel üretim ile ilgisi olmayan "tüketicile- rin" eline düşmesı sonucunu vermiştir. Tüketiciler ise politikayı var olanı ola- bildiği ölçüde yağmalama ve talan etme üzerine kurguladıklanndan ola- cak. birbirlerini yiyip bitirmeyi "yük- sek polirika" saymaktadırlar. Ülküsel ve toplumsal amaçlar için değil de bireysel ya da grupsal çıkarlar için polıüka yapıldığının dışa vurumu. seçim sonrasında kopartılan "sandık- lar çalındı", "oylar değiştirildi", "se- çimlere şaibe gölgesi düştü" çığlıklan olmuştur. Politikayı, kendilenne göre oluşturduklan ülküsel temel üzerine konuşlandıran partilerin seçmen yazı- mından başlayarak tüm seçim sürecin- de etkinlik göstermeleri, seçmene ve sandığa sahip çıkmalan karşısında si- yaseti "ideolojiler öldü, yaşasın yükse- len yeni değerler"e bağlayanlann za- vallılıklan ve umarsızlıklan, yaratma- ya çalıştıklan "sahte umutlar" ile daha da belirginleşmektedir. Her siyasal partinin her sandık için bulundurduğu ve görevlendirdiği üye- si. görevli olduğu sandığa ilişkin kesın sayılan kendi partısinin sorumlu mer- kezlerine taşımış olmalı, ya da seçim tutanağına, karşı oyunu düşürmüş bu- lunmalıdır. Bunlan yapmaksızın, seç- men yazımından başlayarak tüm se- çim sürecinde üzerine düşen görevın gereklerini yerine getirmeksizin, ne "ulusal istencin" koruyucusu ve kolla- yıcısı"" olabilirsın ve ne de "demokrasi- nin \azgeçilmez unsuıiarı" olarak cid- dıvealınabilirsın. Çöplükte oy arama yenne, çöplükle partilerin aranmasında daha büşük toplumsal çıkar bulunduğu görüşün- deyim. TARTIŞMA Geç kalmış itiraf R P Genel Başkanı Necmettin Erbakan. nihayetbaklayı ağzından çıkarttı: -RP'nin iktidan kanlı mı olacak, kansız mı? diyor ve ekliyor: "Hep beraber göreceğizr' 1961 Anayasası ıle aralanan özgürlükten yararlanarak kurulan sol partilerin genel başkanlanndan hiç birisi böyle bir söz etmedi. Edemezdi de. Hemen savcılar harekete geçer. gereğini yaparlardı. Hâlâ da yapıyorlar sol partiler için. Kapatılanlar. kapatma davası açılanlar... Peki, Erbakan bu ülkede yaşamıyor mu? TC yasalan ona işlemiyor mu? Refah Partisi'nin kanlı iktidan ile neyi söylemek isüyor Erbakan? Yani: -Seçimle, oyla olmazsa, testere ile.. mı demek istiyor'? Hem de 31 Mart'ınyıldönümünde. Menemen"ı mi. Kubilay olayını mı vurgulamak istiyor?.. Neyi isterse istesin, ortada bir gerçek var. 27 Mart yerel seçimlerinde alınan oy. çenesını açmıştır Erbakan'ın. Cesareüni de arttırmışa benziyor. " RP'ye geçiş dönemi tatlı mı olacak tatsız mı, canlı mı olacak cansız mı, kanlı mı olacak kansız mı, yumuşak mı olacak sert mi olacak? Hep birlikte göreceğiz." Peki şimdi ne olacak? Durmadan "soku" kovalayan Nusret Demiral harekete geçecek mi? Soruşturma açacak mı? Partinin kapatılması gibi birgirişimi olacak mı? Sanmıyoruz. ama yıne de umut ediyor ve bekliyoruz. İstanburda, Ankara'da acılan ayetlı yeşil bayraklar... "Şeriat gelecek, dertler bitecek' biçimındeatılansloganlar... Evet, tüm bunlar mı cesaret verdiHoca'ya? Yoksa, iktidar ortağı DYP milletvekili Ertekin Durutürk'ün. Ayasofya'nın ibadete açılması için verdiği önergenin Meclis'te 153 oyla kabul edilerek gündeme alınması mı cesaretlendırdı? Yoksa, gecenin karanlığında "ıyi saatlerde olsunlar"dan "vahiy" mi geldi? Her ne "hikmet" ise. Bekleyeceğiz ve göreceğiz. Kanlı mı olacak, voksa'Carîh Saadettin Malkoç PENCERE Karanın da Karası Var»1979da Iran Şahı Rıza Pehlevi, halk ayaklanmasıyla devrildi; Humeyni yönetımi kuruldu, şeriat düzeni gerçek- leşti, Tahran'da mollalar egemenliği pekişti. Peki, nasıl oldu bu ış?.. Daha önce Iran'da laikanayasal rejim mi geçerlıydı? Bu soruya yanıt verebilmek için Humeyni'den önceki Iran'ın 1907 tarihli anayasasına göz atmak yeter. İran Anayasası besmele ile başlıyordu; "Esirgeyen bağışla- yan Allah'ın adıyla": "Madde 1 • Iran'ın resmi dini İslam dinidir." "Madde 2 - Meclisin çıkardığı yasalann islam dinine aykırı olup olmadığını ulema (din bilginleri) saptar." "Madde 11 - Milletvekilleri Allah'ın tanıklığında şaha sadık kalacaklarına Kuran üzerine yemin ederler." "Madde 18 - Şeriatın yasak ettıkleri dışında bılim, sanat ve edebıyatın öğrenilmesi ve öğretilmesi serbesttir." Ne var ki bu anayasa, mollalara yetmemiştir; şah istib- dadına karşı direnen aydınlar, demokratlar, liberaller, solcular, sosyalıstlerle birlikte halk kitlelerini peşlerinden süruklemışler; Şahı devirince, sıra ötekileri temizlemeye gelmiştır... Deterjan reklamı uyarır: Beyazın da beyazı var... Karanın da karası vardır! Şeriatın en koyusu bile yobaza yetmez, daha koyusunu siyasete dönuşturmek isteyenler çıkacaktır. • Din bir kez siyasete alet edıldı mi, sonu yoktur; şeriat mantığıyla polıtıkaya bakıldığı zaman, Almanyadakı Ce- malettin Kaplan Hoca hakhdır. Refah Partisi, şerıatı istiyor; ama, bunu açıkça soylemi- yor, "takıyye" yapıyor. Kara Ses' Cemalettın Kaplan'ın ise sırtında yumurta kufesı yok: Almanya'da yaşıyor, ya- bancı bir ülkede yuvalanıyor ve açıkça vurguluyor: "Islam'da sıyasi parti bid'at'tir." "Bid'at"; Hazreti Muhammet donemınde olmayan, sonradan türeyen, 'haram' anlamına gelıyor. Politikaya din girdı mı, ağzınla kuş tutsan aklı devreye sokamazsm; şeriat yolunda gerıye doğru yarışı kımın ka- zanacağı belli olmaz. Iran'ın hali ortada!,. Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, 'Müslüman Kardeş- ler'e şirın gorunmek için bir dizı onlemı uygulamaya koy- du; İslam dininden donenlerin ceza hukukunda ölüm cezasına çarptırılacağını açıkladı; zına ve içkıye karşı şe- riata uygun onlemler aldı: hukuk sıstemını şeriata uydur- mak ıstedı; ama. şerıatçıların kurduğu pusuda oldürüldü. Cezayır, 1976da yapılan reterandumla "resmı dinı is- lam demokratik halk cumhuriyetı'ne dönüşturuldü; ama, nafıle 1 . Bugun Islamı Selamet Cephesı ortalığı toza du- mana boğuyor, ulke kan revan ıçındedır. Mağrıptan maşrıka butun İslam coğrafyasında şeriatçı- lık kavgası suruyor Şenatçı siyaset, Turkıye çok partılı rejime gırdikten son- ra once Demokrat Partinin. ardmdan Adalet Partisi'nin şemsıyesı altında palazlandı; yeterınce guçlendıkten son- ra, ortamı kollayıp partısını kurdu. Ancak bugun Retah'ı sollayacak politikalara doğru yelken açanlar var; şerıatçı- ların Erbakan ıle yetıneceklerıni sanıyorsa, Necmettin Hoca aldanıyor. Çünku karanın da karası var... • Şerıatçıyla uzlaşarak değil, şeriatçıya apaçık karşı çıka- rak sorun çozulebılır. Anadolu Muslumanını uyarmak ve demokratik ortamda bütün olanakları kullanarak "kara tehlıke'ye karşı sefer- berliğe gırmekten başka çare yok... Son 1 S yıldla, dünyada gerçekleştirilen en büyük yapım< Kurtvluş Savaşımızın Destanı*- rüMCirı Yönetmen : Ziya ÖZTAN Senaryo : Turgut ÖZAKMAN Mûzik : Muammer SUN Yapım : TRT Rutkay AZIZ... Mustafa Kemal Savaş Dinçel... İsmet Paşa AydaAKSEL...Halide Mahmut CEVHER.. .Fevzi Paşa
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear