22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 6ŞUBAT1994PAZAR 10 PAZAR YAZILARI Düşlerin,aşklann kafelerinkentiParis İlk gençlik yıllanıun düşler kenti... Adını söylemenin bile büyülü. panltılı çağnşımlara yol açtıgı. romantizmin ve sa- natın başkenti... Simone de Be- aııvoir ın Sartre ile buluştuğu kafelerin adının ezberlendiği, aşklannın ve aydın olarak sı- yasal mücadelelerinin yakın- dan izlendiği. yaşadıklan kenti görme. sokaklannda dolaşma arzusunun büyütüldüğü ilk gençlik yıllan. Birkaç günlüğü- ne Paris'te olmak. bu düşler kentini, haritada "tanıdık, ayak basılmış" bir noktaya dö- nüştürmek heyecan verici.. Birkaç günlüğüne yenj bir kente, üstelik Paris'e giderse- niz; ister istemez çılgınca bir- çok yer, çok şey görme arzusu- na kapılıyorsunuz. O zaman da geride mütluş bir koşuştur- maca, art arda belleğe tıkıştın- lan görüntüler kalıyor. Lou\ re Müzesi. Eyfel Kulesi. Notre Dame, Lüksemburg bahçeleri, Monmarte. Champs-Elysees, Montparnasse... Louvre Müzesi önünde uzun kuyruklar, içeride yüzler- ce insan. İnsanı zaman tünelin- de dolaştıran bir görsel, düşün- sel şölen. ınsanlığın belleği. Bu müzeyi "gördüm" demek fazla iddialı olur. beş saatte koştura- rakşöylebırdolaştık. Lomre Müzesi'nin girişin- deki cam piramitler gibi. Pom- pidou Kültür Merkezi de ya- pıldığı yıllarda çok tartışma konusu olmuş. Paris"in o güze- lim sokaklan arasında, birden karşınıza çıkıveren bu çelık yı- ğını insanı sersemletiyor. Bu görüntüyü düşlennizın Parisi"- ne yerleştirmekte epeyce güç- lük çekiyorsunuz. Bereket içe- risi müthiş. daha doğrusu içeri- de gerçekleştirilenler. Dev bir kütüphane. son 15 günde çı- kan tüm yayınlar ve bu yayın- lan okumak için kuyrukta bekleyerek içeri giren, yerlcre oturarak okuyan insanJar. PARİS TUREY KÖSE Modern Sanatlar Müzesi, Ge- orges Perec'in yaşamıyla ilgib bir sergi, en üstte de Paris'e te- peden bakan bir kafe... Paris sokaklan sürprizlerle dolu. Ansısın karşımıza "Ro- din Müzesi'' çıkıveriyor. Heye- canla müzenin bahçesine giri- voruz. Gerçi Rodin'e karşı bi- raz "soğuk" bakıyoruz çok- tandır. Heykaltıraş, Rodin'in sevgilisi, hayatının 30 yıhnı akıl hastanesinde geçiren Ca- mille Claudel'le ilgıli. bir başka kadının, Anne Delbee'nin kita- bını okuduktan, bu konudaki fılmi ızledikten sonra Rodin'e önyargısız bakmak pek olası değil. Ancak heykeller öylesine büyüleyici ki yaratıcılanna karşı saygı ve hayranlık duy- mamak olanaksız. Yine de yanımızdaki kadın arkadaşı- mız, Camille Claudel'i unuta- mavarak "Belki de bu heykel- lerden bazılannı Camille yap- mıştır" demeden edemiyor... Paris, sokaklar ve kafeler kenti. Montparnase'da bir ka- feye oturuyoruz. Kafe Lilla. Masalann üzerinde geçmişteki konuklannın adlannın yazılı olduğu plakalar var. Şarapla- nmızı içtiğimiz masanın üze- nnde Beckett'ın adı yaalı Karşı masalarda Sartre, Ara- gon. Yan masada oturanlann kalkmasını bekledikten sonra, merakla kalkıp üzerindeki ismi oku\oruz: Yahya Kemal Be- yatlı. Kafe fazla şıkmış, düşle- diğimız gibı bohem bir havası yokmuş, ne gam. Pans'te Yah- ya Kemal'le karşılaşmanın coşkusuyla kadehlenmia onun şerefine kaldınyoruz... Yok oldutarih, geçmişinmodasıgeçti Kimse aydan inmedi. Yetişkin in- sanlann hepsi bir önceki dönemden geldiler. Yani sosyalizmden. Ve o za- man biçimlendı herkesın karakteri, alışkanlıklan. Ama birdenbire "yok oluverdi" koş- koca tarih. İnsanlar ortada kalıverdi- ler. Arük onlan yetiştiren geçmişin modası geçmişti. Sosyalizm, Komü- nist Partisi, büyük önder Lenin, sınıf- sal ve toplumsal çıkarlar. hepsi, gün- demin dışına itiliverdiler. Bunlan sa- vunmak, hatta bunlann sözünü etmek bile sıkıcılık oluverdi. İnsan, bütün birikimini geçmişe borçlu olsa bile gözûnü kırpmadan ihanet edebilir ona. Yok sayabilir tari- hi. Modası geçmiş bir etiketi alnında taşıma korkusundan dolayı "aydan gelmiş" gibi davranabibr. "Yeni" söz- cüğûnün çekici ve biraz da aldatıcı parlaklığına ortak olabılmek içın bü- tün eski giysilerini bir kenara savurup çıplaklığıyla övünmeye ginşebılır. Çevresindeki herkesi aldatabilir. Hat- ta kendisini bile. Rusya'da rrulyonlar- ca insan bunu kanıtladı. Ama yalnız Rusya'da değil. Başta eski komünist- ler, sosyalistler. Ne yapmalı? "Erkek adam sözfinden dönmez" deyip değışen zamana karşı savaş mı açrnalı, yeldeğirmenlerine kı- lıç saUar misali.. Değişmek, insanın özü, aklın erde- mi kuşkusuz. Geçmişteki düşünceleri- ni yalnızca geliştirmek değil, değiştir- MOSKOVA HAKAN AKSAY mek de insanın görevi, en doğal eyle- mi. Buna diyecek bir şeyim yok. Benim diyeceğim, kendı gölgesine saklanıp yaşamaya çahşanlarla ilgıli. Ya da "modayı izieme se\dası'\ la eski benliğini terk edenlerle. Geçmişini yok sayanlarla. Hatta yalnızca dünüyle durmadan alay edebildığinden dolayı bugün kendihğinden bir üst aşamaya yükseldiği karusında olanlarla. Ne ol- duğu belirsiz bir "dönekiik edebiyatı"- ndan övünme payı çıkaranlarla. Bu "bir solukta yenileniverenler"de en az eskisinden bir adım ileri gıtme- yen "değişmez likirlerin ve ideoiojile- rin köleleri" kadar trajikomik durum- dalar. Rusya'run bu tür "yeni beyzadeleri" sıkıntı veriyor. Yalnızca "artık de>ir değişti" diye kelebek papyon takan, konuşmasına İngilızce sözcükler ka- tan, 'business" işini kutsal sayan, "ge- misini kurtaran kaptan" anlayışıyla ne pahasına olursa oisun güçlenmeye ve çevresindekileri ezmeye çahşan, ger- çek doğum tarihini 2-3 yıl öncesi ola- rak göstermeye bayılan, geçmışte sa- hip olduğu tek tük ahlaki niteliklere bile şimdi enayilik damgası basan, pa- rayı ve işbitiriciliği göklere çıkaran ki- şiler. Geçmişiyle gerçek bir hesaplaş- maya girişmeden ve bir koyun sûrüsü içinde fark edilmeden yeni bir tarihe kapak attığını, bedavadan yeni bir kimlik bulduğunu sanan epeyce insan çıktı ortaya. Neyse İci bu "şıpsevdi yenilikçiler"in yanı sıra uykusuz gecelerini dürüstlü- ğünden değil, poütik yanlışlanndan annmak için geçiren ve geçmişini in- kar yanlışlanndan annmak için geçi- ren ve geçmişini inkar etmeden gelece- ğinj mükemmelleştirmeye çalışan, göl- gesinden ve sürülerden bağımsız ger- çek bireyler de var... Gençlereylemleeğleniyor NekrgörmedikiGüneyAfrikaçocukları.500 yju^ ^ ç , b i r geçmişten m i r a s k a j a n ^dĞeU nefret ve ayruncılık manzaraları arasında büyüdü kaç kuşak. Yeni kuşak umutlu: Si\ah ve be- yaz toplumların liderleri geçmişin üzerine bir çizgi çekmek için elele verdi. Ancak her iki taraf- tan da radikal gnıplann sürdürdüğü şiddet. umutlarına gölge düşüriiyor. Siyah lider Mandcla, bu gruplan iç savaş tehlikesine karşı uyararak yasal seçim mücadelesine çekmeye çaltşanJann başuıda geüyor. En büyük desteği, girtiği her yerde onu neşeyle karşılav an çocuklar. Stuttgart yakınlanndaki küçük Sinnsheım kentınde tek bir sinema var. Akşam sekiz se- ansı için gişenin önündeki kuy- rukta çoğunluk gençlik. Spiel- berg'in "Jurassk Park" filrni il- gilerini çekiyor. Küçük bir kamyonet ağır ağır şinemanın önünden geçi- yor. İçinde üç genç. Yaşlan on sekiz. "Bu filme de çocuklar gi- der" diyor direksiyondaki. On- lann amacı başka. Heyecan ve macera anyorlar o akşam. Birkaç sokak ötede bir bahce kulübesinin önünde duruyor- lar. Kamyonetten ınip hızla ıçe- ri ginyorlar. Tavan tahtalannı yerinden oynaup saklamış ol- duklan iki havalı tabanca ve iki havalı tüfekle 200 kadar mer- miyi çıkanyorlar. Pazartesi günü Mannheim'da silah satan bir dükkandan almışlardı. Yaş- lan on sekizin üzerinde olduğu için satıcı zorluk göstermemişti. Sınnsheım'ı terk edip Heilb- ronn yönünde sürüyorlar kam- yoneti. Ve geçtikleri ilk köyde sağa-sola ateş etmeye başlıyor- lar. Kaldınmda yürüyen bir adam isabet alıyor. O günkü ilk "kurban"lan kanıını tutarak 5TUTTCART AHMET ARPAD yere yuvarlanıyor. Sah ve çar- şamba turlannda tam yinni bir insan bu gençlenn havalı ta- banca ve tüfeklerinden çıkan kurşunlarla yaralanmışü. İki saat sonra Sinnsheim'a dön- düklerinde toplam yedi "isabe- ti" az bulacaklardı. Yann ak- şam devam ederiz deyip, silah- lan yine kulübeye saklıyorlar. Ancak ertesi sabah polis evle- rininkapısınadayanıyor. Kam- yonetin plaka numarası yarala- nanlardan birinin aklında kalmıştı. Karakolda verdiklen ifadelerde "Caıunuz sıkıMığı ve neşemizi bulalım diye sağa-sola ateş ettik" dıveceklerdi. Tutuk- suz yargılamak üzere gençlen serbest bırakan Heidelberg Başsavası'nın gerekçesi de şöy- le: "Ne içki içip sarhoş ounuşlar ne de esrar kullanmışlar. Canları sıkılan normal aüe çocukları bunlar. İnsan öldünnek gibi bir niyetieri yok. Yaptıklarını, ya- şam deneyi olmayan toy gençle- rin davranışı olarak kabuUen- mek gerek." Sınnsheim olayı, Almanya'- da genç insanlar arasında git- tikçe yaygınlaşan anlamsız yere kaba kuvvet kullanmaya yat- kınlığın en iyi örneği. Bu örnek- ler okulda sınıf arkadaşlanru dövmekten, metroda yolculara saldırmaktan, yabana evlerini kundaklamaktan, insan öldür- meye kadar uzamyor. Neden hep aynj. İstatistikler bu gibi olaylann Unnandığını kanıtlı- yor. 17-20 yaşlan arasında ben- liğini henüz tam bulamanuş, çevresine kendini kabul ettire- memiş gençlenn aşağıhk duy- gulanna kapılması çok kolay. Yaşam koşullanrun son yıllar- da zorlaştığı Almanya'da git- tıkçe artan "çetelere" kaülan gençler. gerçekleştirdilderi ey- lemlerle kendilerini kanıtladık- lannı ve yaşamlannın biran- lam kazandığıru sanmakta. Ancak gebşme çağındaki gencin bu duruma düşmeden yönlendirilmesi görevi iÛc başta aılesine ve öğretmenlerine dü- şüyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear