23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 ŞUBAT1994 PERŞEMBE CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR En devrimci büyükkadınBediş'im... tSMETAY n dedrimci,ama en devrimci büyük kadın Bediş'im se- lam sana. Gidişin, gidişdeğilkiBediş... Sanınm kimse inan- madı gidişine başta büyülderi- miz. Kimisi bilmem kimin ni- kahına, diğerleri ya komşuya ya döviz bürolannı düzeltmek- le uğraşıyorlardı çaresiz! Çok ama çok üzgündüler! Devrimci kadınlar derneği, laiklik sa- vaşçılan, Atatûrkçüler çok ama çok perişan oldular sen gittik- ten sonra seni göremediklerine. Acaba ne giymiştin kıyafet ola- rak? Hartgi kûrkünü, hangi mûcevherini takmıştın gidera- yak Saçını, o güzel. bakımlı saç- lanm yine taramış nııydın özen- lc.Makyajm nasıldı? Her za- manki şıkhğın yerinde miydi? T.C.'nin ilk ve son şık kadını neler giymişti giderayak? Bütün ilerici kadın dernekle- n. Atatûrkçüler, laiklik savunu- cuJan kaçırdılar bu son şıklı- ğını...Gitmiş dediler..Gitmiş ama...Ah...Vah...Duysaydık gitmezdik bir şarkıarun nika- hına...Bilseydik eğer Paris, Londra, Viyana radyolannın anonsunda giderken Bediş'in neler giydiğini haber verdikteri- ni. Ah...Vah...Kaçırdık bir dev- rimci kadının. bir ulusal sanat savaşçısının giderken, beyaz, ak, pak, namuslu gelinliğini gö- remedik. Başında tacı. elinde büyük Ata'nın resmi ve küçü- cük dost çiçekJeriyle. Göreme- dik gidişini.. Ah...Vah...Vah.. Bedia Muvahhit'in 7O.sanat yüının kutiadığı gecede tsmet Ay sahneden seslenmişti:'Benimle evlenir misin Bediş?..' Hep başrolde yaşadı, bir yıldızgibi parladı DtKMEN GÜRÜN UÇARER Küçük Sahne'nin yeniden perdele- rini açtığı gün Türk tiyatro tarihinin değerli isimlerinden biri son yolculu- ğuna çıktı. Bedia Muvahhit Atatürk'ün emriy- le sahneye çıkan ilk "Müslüman Türk kadını olmanın ötesinde çağdaş Türk kadının da simgesiydi, simgesi olarak da kalacak. İlk kez sahneye çıkışından dört yıl sonra, I927'de İcendisiyle yapılan bir konuşmada şöyle diyordu Bedia Hanım: "Evleninceye kadar artist olacağım aklıma gelmezdi. Bir gün Muvahhit bir ziyarette sah- neyi bırakıp giden RozaJar, Eiizekr ye- rine sanatkar bulmak meselesi konuşu- lurken "Bedıa'yı sahneye çıkaracağım' demiş. çok sevilen bir çiçektir. Türk hanı- mlarmın iştiraki ile bu çiçek daha serpi- lecek, daha sevimli bir tıale gelecektir." (2) Bugün, Bedia Muvahhit'in ilk kez sahneye çıkışından 70 küsur yıl sonra bazı kesimlerde "kadmsız" tiyatro yapmaktan söz edilirken Ahmet Mu- vahhidBey'in I924'teanlatuklan,dik- kat çekicidir: "Gaa Paşa •Ateşten Gömlek'i gör- müşler, 'Bedia Hanım niçin sahneye çıkmıyor' diye sordular. Bu sual metn-, leket ve istikbal hesabına iyi bir garanti oiduğu için Bedia, ilk İzmir'de Ibn-ür Refik Ahmet Nureddin Bey'in Ceza B'edia Hanım hep başrolde yaşadı, hep bir yıldızgibi parladı. Tiyatro sanatına tutkusu, tiyatro sanatına saygısı onucumhu- riyetimizin çığır açan kadınlan arasında ön sıralara yerleştirdi. Hakikaten bir hafta sonra ben de kendimi evvela kuliskr arasında, sonra tiyatro sahnesinde buldum; fakat aile- lerimizden gizlemek şartıyla... Lakin aksi gibi Muvahhit, benim resmim olan bir gazeteyi masanın üzerinde umıtmuş, bunu da dadmuz Hafize Hanım gör- müş, anneme göstermiş; aile arasında yayüdı. Bir daha gerek benim gerekse Muvahhit'iiı anoesi oyatroya gehnedi- ter. İlk rolüm Ibn-ür Refik Ahmet Nuri Bey'in Ceza Kanunu' piyesinde, Sacide idi; rolümün zamanı gelmiş ge- çiyordu. Ben hala nefsimle mücadele etmeye uğraşıyordum; fakat Muvah- hit'in 'Haydi Bedia!" diyerek beni sah- neye itroesini hiç unutmam. Bu amirane sesi her sahneye çıkışnnda hatırlarım." (l) Bedia Muvahhit'ten sonra pek çok aydm Müslüman kadın Atatürk'ün îzmir'de söylediği şu sözlere kulak ve- recek ve tiyatro dünyamıza imzalannı atacaklardı: "Dar-ül Bedavi bu mem- leketin hayat-ı sanatında çok sevimli ve Yaşanarak kaziuvhmş devktsanatçıhğL.. Türk tiyatrosunım ilk kadın sanatçılarmdan olan Be- dia Muvahhit bilindiği gibi bir "devlet sanatçısi"dır. Bu sı/atı taşıyan bir çok sanatçımız var ve eminim ki bun- larm büyük çoğunluğu da yaptıkları işlerle, bu namı tası- maya hak kazanmışlardır. Ama bence Bedia Muvahhit 'in devlet sanatçılığı son- radan verilmiş bir sıfat değil, çok önceden kazanılmış bir "özellik"tir. Bu özellik Bedia Muvahhit'in bizzat kendi varoluşuyla ilgilidir. Bu devlet sanatçılığı yaşanarak ka- zanılmıştır: Ikinci Meşrutiyet sonrasmda Türk kadının çalışma yaşamına girişindeki rolünden, sinemada gö'rev alan ilk Türk kadmlarından biri oluşuna; Cumhuriyetin kuruluşu öncesi İzmir 'de Mustafa Kemal'in önünde sah- neye çıkmasmdan, Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra İstanbul'da Desdemona'yı oynayışına kadar... Hatta öğreımen olarak çalıştığı dönemde çarşafa karşı çıktşıyla bile bir düşüncenin öncülüğûnü yapmıştır. Bu nedenle inanıyorum ki, Bedia Muvahhit 'in damar- larında Cumhuriyet düşüncesibir kan gibi dolaşmıştır. O yaşammı bütünüyle bu düşünceye adamıs bir insandır. Bu alandaki öncü niteliğini düşünerek Bedia Muvahhit 'i bir cumhuriyet meşalesine benzetebiliriz. Bu mesale 1923'lerde, Cumhuriyetin kuruluşuna paralel olarak yakılmış, onunla birlikte güçlenmiş ve yeni ateşlerin yakılmasını sağlamıstır. Ozellikle sahneye çıkan her Türk kadınının ruhunda yanmaya başlayan aıeşte, mut- laka bu meşaleden sıçramış bir kıvılcım vardır. Bedia Muvahhit bir devleı sanatçısıdır.(Gökhan Akçura'run 'Bir Cumhuriyet Sanatçısi' Bedia Muvahhit'adlı ki- tabından) Kanunu1 piyesinde, küçük bir rol yaptı, sonra yine İzmir'de... Nebile ro- İünü yaptı, iyi karşılandı; sonra Ana- dolu'da Akhisar'da. Kırkağaç'ta bera- ber temsiller verdik. Bu benim derin hayretime mucip olmuştur; biz halkı müteassıp zannederiz, haJbuki hiç zan- nedildiği gibi karşılanmadı." (3) Birden aklıma geljyor ve hayli ilerle- miş yaşına karşın belleği çok kuvvetli olan anneme soruyorum: "Ogünlerde iziediniz mi Bedia Hanmu?" Hemen yanıtlıyor: "Evet, ilk kez Giresun'da izledint İbn-ür Refik Ahmet Nuri'nin bir oyununda." Orada oynadıklan üç gün de gitmiş tiyatroya. Perçemli ve yuvarlak kesilmiş siyah saçlanndan başının açık oluşuna giysilerinin ren- gine, biçimine kadar hemen her şeyi hatırlıyor. "Pembe tonlanndaydı elbi- seJeri" diyor, "Şık, zarif, güzel, rahat bir oyuncuydu. Şaziye >e kınar ha- nımlar da oynuyordu, ama başrol Bedia Hanım'ındı." Evet, Bedia Hanım hep başrolde yaşadı. hep bir yıldız gibi parladı. Tiyatro sanatına tutkusu, ti- yatro sanatına saygısı onu cumhuriye- timizin çığır açan kadınlan arasında ön sıralara yerleştirdi. 1923'ten, emekliye aynldığı 1975 yılına dek Şehir Tiyatrolan'nda 500 dolayında oyunda rol aldı. Oynadığı bazı rollerle adeta özdeşleşü. 1993'te sahneye çıkışının 70. yılı onuruna Şe- hir Tiyatrolan'nın düzenlediği "Bedia Muvahhit'e Saygı Gecesi" bir değerbi- lirlik örneğıydi. Doksan küsur yıllık anlamlı, onurlu. mutlu, pınltıiı, bir ya- şam noktalanıverdi. Keşke Harbiye Şehir Tiyatrolan'ndan ve Bebek'ten son yolculuğuna çıktığı günde de bu değerli sanatçıyı, bu aydın hanımefen- diyi coşkumuzu. sevgimizi. kıymetbi- lirliğimizi mekanlara taşıyarak uğur- layabileydik... Bedia Muvahhit'in Şehir Tiyatrolan'nın 70. yılında söyle- dikleri; onun, çahşüğı kuruma ve ti- yatro sanatına sevgisinin, saygısının bir küçük kanıtı: "... Temenni ederim ki; Darülbedayi'yi kurup yıkılmaması için omuz veren o geçmişteİd sanatkar- lar gibi. onlardan sonra geienJer de bir- birlerine karşı olan sevgiye dayanarak sonuna kadar bu tarihi Türk tiyarrosu- nu yaşatıp yürütsünler." (4) 1 Refik .Ahmet Sevengil "Mtşnıtijet Tiyat- rosu", 1968. ME Basıme»i sa>fa 315. 2a)nıeser, s.315 3 a>iıı eser, s. 314 4 Şehir Tivatrolan 70. Yri özH Sayta. 1985. sayfa 84. Sinemadan koptu ama sanattan asla...TURHANGÜRKAN Sanat yaşamı Cumhuriyet'- imizle yaşıtü. Cumhuriyet'in ku- rulduğu 1923 yıbnda ilk Kurtuluş Savaşı fılmimiz "Ateşten Göın- Iek"te oynayan iki Tûrk kadın sanatcımızdan biriydi. Aynı yıl Atatürk'ün buyruğuyla "Ceza Kannmı" oyunuyla Izinir'de sah- neye çıkan ilk Türk kadın tiyatro sanatçısi da yine oydu. Bedia Mn- vahhit'ten. tüm yaşamım sanata adamış asırlık sinema ve tiyatro emekçimizden söz ediyoruz. Cumhuriyet'in kunıluş yıldö- nümleri. onun sanat yaşamıyla özdeşleşmiş gibiydi. Cumhuri- yet'in 50.yıldönümü olan 1973'te Bedia Muvahhit de 50. sanat yüını bir jübileyle kutlamıştı. Cumhuriyet'in 70. yıldönümü de sanatçımızın 7O.yıl kutlamalan- na koşuttu. Katıİcsız bir Cumhu- riyet kızıydı. Dile kolay, sahnede ve perdede 70 yıJ. Dolaşun ve solunum yet- mezliği, Türk Tiyatrosu ve Türk Sineması'nda bir çağa damgasını vuran büyük sanatçıyı, 1994'ün ilk ayında 97 yaşmda aramızdan ahp götürüverdi. Sanat dün- yamızın sevimli, esprili, yıllanmış, tatlı 'Bediş'i, eskidikce değeri artan Büyük Bedia'sı artık yok. Yaprak dökümü sürüyor- du. Son günlerde peşpeşe gelen acılarla Hulusi Kentmen ve Nu- bar Terziyan'ın ardından Bedia Muvahhit de sonsuza uğurlandı. Çok panltılı bir yıldız kaydı. Sa- nat ulkesinde görkemli bir taht yıkıldı. Ramp ışıklan önünde alfcşlarla yankılanan 70 yılın üze- rine ağır bir perde indi. Bedia Muvahhit birçok filmde oynamasma karşın. daha çok bir tiyatro sanatçısıydı. Öyle tanındı Bedia Muvahhit birçok filmde oynamasma karşın, daha çok bir tiyatro sanatçısıydı. Hüseyin Baradan ve Selda Alkor'la birlikte. ve tiyatrocu olarak kalmayı ye|- ledi. Tiyatro her şeyiydi onun, tüm yaşamıydı, tek dünyasıydı. Belki de varoluş nedeniydi. Tüm benliğiyle bağlandığı, ilk adı Da- rülb^ayi olan îstanbul Şehir Ti- yatrosu dışında hiçbir sahnede oynamadı. Sinema ise onun için ek bir uğraştı. llk fılmi "Ateşten Gömlek"i çevirirken. sinema, ka- mera nedir, bilmiyordu. Ha- zırlıksız yakalandığı bu ilk de- nemeden yüzakıyla çtküktan sonra da sinemayı hep geri plan- da tutmayı ilke edindi. ilk filmle- rinde başrole çıkmasına karşın, sonraki yıllarda, tanıdığı yönet- menlerin isteklerini, ricalannı kı- ramayıp, biraz da isteksiz, kame- ra karşısına geçip, ikinci derecede karakter rolleri oynadı. Onuruna düşkün, gururlu bir insandı. Yine bir yönetmenin hatın için oynadığı filmin afışin- de adım göremeyince, sinemaya küsüp, bir daha fılm çevirmedi. Sinemadan kopmuştu ama sa- nattan asla. TV'de kendi yazdığı skeçlerde oynadı, meddah prog- ramı hazırladı. Oyuncıduğu dışında iyi bir yazardı. Fransızca ve Rumca bilen Bedia Muvahhit çocukluğunda ada komşulan Yahya Kemal, Vakup Kadri gibi edebiyatçılardan aldığı esinle, ilk eşi Muvahhit ve V asfi Rıza Zobu ile birlikte 290 dolayında "adap- tasyoo" oyun yazdı ve oynadı. Kimine göre 495, kendisine göre 600'ün üstünde oyunda rol ala- rak erişilmesi güç bir rekorun sa- iuoı oidu. Emine Bedia 1897'de İstinaf Mahkemesi Müdde-i Umumisi Mısırlıoğlu Şefık Bey'le Refika Hanım'ın kızı olarak İstanbul Büyükada'da doğdu. Moda'da Dame de Sion Fransız Okulu. Kadıköy Terakki Lisesı'nde oku- du. 1921'de Erenköy Kız Lisesi'- nde Fransızca öğretmenliği yaptı. 1923'te tiyatro sanatçısi Ahmet Muvahhit'le eviendi. Aynı yıl Muhsüı Ertuğnıl'un Haüde Edip Adıvar'ın romanından u>arladığı Kurtuluş Savaşı'mıza ilişkin "Ateşten Gömlek"filminde oy- nadığı Ayşe rolüyle sinemaya gir- di. Neyire Neyir de o filmde Kez- ban'ı oynadı. Aynı yıl filmini gö- ren Atatürk'ün buyruğuyla tiyat- ro sahnesine çıktı ve bir daha hiç inmedi. 1924'tedeoğluSinadün- yaya geldi. İlk eşinin 1927'de öiü- mü üzerine 1933'te konservatu- var öğretmeni piyanist Ferdi Von Statzer'le yeniden eviendi. Kimi fılmlerinde Statzer soyadını kul- landığı halde, ikinci eşinden aynldıktan sonra yeniden Mu- vahhit soyadını benimsedi. Sinemadaki ilk yıllannda Muhsin Ertuğnıl'un sesli olarak çektiği filmlerde başrol oynayan Bedia Muvahhit, "Kanm Beni Aldahrsa" gibi operet filmlerinde kendi sesiyle şarkı da söyledi. 1931de Yunan Eğitim Ba- kanlığı'nın çağnlısı olarak Ati- na'ya gidip "OmeDo"da oynayan sanatçının 1950 ve 1973'te iki kez jübilesi yapıldı. Ancak bunlar onu sanattan koparmaya yetme- di. Devlet sanatçısi sanını taşıyan sanatçı, bundan sonra tiyatro ve sinema tarihinin derinliklerinde yaşayacak. Bedia Muvahhit'in bazı film- leri: "Ateşten Gömlek", "İstanbul Sokaklartnda", "Karım Beni Al- datırsa", "Söz Bir Allah Bir", "Beklenen Şarkı", "Paydos", "Bir Gecelik Gelin","Bozûk Dü- zen", "Şpfb'rün Kızı", "Sokak Kızt". "Uvey Ana", "Zehirli Ha- yat", "Bizim Kız". ODAKNOKTASI AHMET CEMAL BiP Kurumun Otuzuncu Yaşı... Geridebıraktığımızyılda, Istanbul'daki/VusfuryaKü/- tür Ofisi, otuzuncu yaşını doldurdu. ilk kez 1963 yılında gözlerini Istanbul'un kültür yaşamına açan kurum, etkin- liklerini günümüze kadar kesintisiz sürdürdü. Üstelik yalnızca sürdürmekle de kalmadı; aradan geçen zaman boyunca kurumun çalışmaları her yıl daha da yoğunla- şıp farklı boyutlar kazandı. Böylece başlangıçta gözleri- ni yalnızca Istanbul'un kültür yaşamına açmış olan Avusturya Kültür Ofisi, zaman içersinde Türkiye'nin çe- şitli kentlerini kapsamına alan bir etkinlik alanına dönüş- tü. Eğer bu kurumun çalışma amaçları. yalnızca bir baş- ka ülkenin sanahnı, kültürünü, düşünce dünyasmı Tür- kiye'de tanıtmakla sınırlı kalsaydı, başka deyişle tek yanlı bir propagandayı hedefleseydi, kanımca aradan otuz değil, elli yıl bile geçmiş olsa, karşımızda ozellikle sözü edilmeye değer bir olgu bulunmayacaktı. Oysa te- melleri, bu kurumu bir anlamda yaratan ve yirmi yılı aşkın bir süre boyunca yöneten Prof. Hans Erich Kasper tarafından atılıp, onun emekliye ayrılmasından sonra yerine atanan Or. Erwln Lucius'un değerli çabalarıyla daha da kökleştirilen bir anlayış ya da bu bağlamda ger- çekten çok özel diye nitelendirilebilecek bir bakış açısı, Avusturya Kültür Ofisi'ne, benzer kurumlar arasında seçkin bir yer kazandırdı. Kurumun her iki yöneticisinin kurum etkinliklerini yalnızca tek yanlı bir tanıtım değil, fakat iki kültürün karşılıklı etkileşimi açısından verimli birzem/nsaymaları.yukarıdasözünüettiğim "çoközel" bakış açısınm odak noktasını oluşturur. Bu anlayış çer- çevesinde başlangıcından günümüze oluşan bir süreç içersinde Avusturya Kültür Ofisi'nin gerçekleştirdiği tür- lü katkılarla Türk kültürünün de bir parçası olduğunu söylemek, kanımca hiç de abartma olmayacaktır. Otuz yılın dökümünü böyle bir yazı çerçevesinde ger- çekleştirebilmek, elbet olanaksız. Ama günümüze ka- dar gerçekleştirdiği hemen bütün etkinlikleriyle bizim kültürümüzün, sanat ve düşünce dünyamızın zenginleş- mesine katkıda bulunan bir kurumun çalışmaları bağla- mında küçük bir örneklemeye gitmek, böyle bir "doğum gününde" belki küçük bir armağan yerine geçebilir. Otuz yıllık geçmişinin 26 yılı aşan bir bölümünü pay- laştığım Avusturya Kültür Ofisi, önce tam anlamıyfa bir buluşma mekanı olarak anılmaya değer. Teşvikiye Ca- mii'nin karşısındaki Belveder Apartmanı'nın 2 numaralı dairesinde bulunan kurum, rahmetli HaMun Taner'in ve Faruk Yener'in deyişleriyle, bir "a//e yuvasınm sıcaklı- ğını" hep korudu. Ister konser veya konferans vermek için, isterbilimseltoplantılarayada yuvarlakmasa'\op- lantılarına katılmak için gelsinler, insanlar bu kurumun salonlarında hep "resmi" olmanın çok uzağında kalan bir atmosferde ağırlandılar. Bunda elbet kurum yönetici- lerinin de payları büyük oldu. Gerek Prof. Kasper'den, gerekse Dr.Lucius'tan, hangi nedenle olursa olsun ran- devu almak, hiç kimse için hemen hiçbir zaman bir "so- run" olmadı. Kültürel etkinliklerin düzenlenmesine iliş- kin dileklerin kurum yöneticilerince hemen hiçbir za- man geri çevrilmemesi, kimi zaman Avusturya Kültür Ofisi'nin - sayılan beşi ya da altıyı aşmayan - çalışanları- nı bunalımlara soktu; ama kapılar, ne olursa olsun hep açık kaldı... Bugün aradan geçen otuz yıl içersinde Avusturya Kül- tür Ofisi aracılığıyla verilmiş bursların, her iki ülkede gerçekleştirilmiş bilimsel konferansların, açılan sergile- rin, karşılıklı sanatçı ve bilim adamı değişimlerinin sayı- sını verebilmek, gerçekten zor. Bu arada - ozellikle son yıllarda - Türk üniversiteleriyle Avusturya'daki çeşitli üniversiteler arasında kurulan yoğun ilişkiler ve bunla- rın son derece olumlu sonuçları da hiç kuşkusuz ayrıca ele alınmaya değer. Yanılmıyorsam 1970lerde kurum salonlarında başla- tılan ve zaman içersinde her ay düzenlenen "Yuvarlak Masa Toplantıları", Avusturya Kültür Ofisi salonlarına, hiçbir ayrım gözetmeksizin, yalnızca uygar düşüncele- rin dünyasında yaşamayı ve tartışmayı yeğleyen yeni "tiryakiler" kazandırdı. Akşlt Göktürk, Cevat Çapan, Burhan Arpad, Hilmi Yavuz, Doğan Hızian, Selim İleri, Tahsin Yücel, Enis Batur, Zeynep Davran, Zeliha Berk- soy, Haldun Taner, Murat Belge, Şara Saym, Zehra İpşiroğlu, Hulki Aktunç, Bertan Onaran, ŞerH Mardin, Bedia Akarsu, İsmail Tunalı, Doğan Kuban, Bülent özer, Zeynep Oral, Azra Erhat, Erdal Öz, Berke Var- dar, Gül Işık, Yurdanur Salman, Faruk Yener, Filiz Ali, Evin İlyasoğlu.. bunlar, yalnızca rasgele anımsadığım ve yıllar boyu akşam toplantılarında bilgi'nin, aydınlık- ların yolunu açan tartışmaların ortamını hazırlamış ad- larından bazıları... Avusturya Kültür Ofisi'nde geçen yıllanm boyunca belli bir kültüre değil, fakat insana ancak bir 'dünya va- tandaşlığı' atmosferini tattırabilecek ortak bir kültüre hizmet ettiğim duygusunu hep taşımış olmam, şimdi otuzuncu yaşını geride bırakan bir kültür kurumunun ba- şarısı açısından herhalde önemli bir gösterge sayılabi- lir! Ayşe Cesur'un resimleri Akbank Sanat GalerisVnde Kültür Servisi - Ressam Ayşe Cesur'un "Burçlar ve Uçup Giden Mevsimler" başlıklı sergisi Akbank Bebek Sanat Galerisi'nde devam ediyor. Bulgaristan-Razgard'da doğan sanatçı. Bulgaristan Stanke Dimitrov Üniversitesi Resim Bölümü'ndeöğrenimgördü. Yağhboya.pastel. batik ve seramik üzerine çalışmalar yapan Cesur, Bulganstan'da çeşitli sergilere katıldı. kişisel sergiler açtı ve ödüller aldı. 1989'da Türkiye'ye gelen sanatçı, halen Silivri Kız Meslek Lisesı'nde resim öğretmenliği yapıyor. Cesur'un sergisi 8 şubat tarihine kadardevam edecek. Aynntı'dan 'Ekotopya' Kültür Servisi - Aynntı Yaymlan, Ernest Callenbach'ın "Ekotopya" adlı romanıru Osman Akınhay'ın Türkçesiyle yayımladı. Okurlara bir 'ekolojik ütopya' sunan kitapta, ABD'den aynlarak yeni bir dünya kuranlar anlaülıyor. Ekotopya'da, insanlar diğer canhlarla doğal dengeyi bozmadan yan yana yaşamayı hedefliyorlar. Suyu. havayı kirletenlerin cezalandınldığı, kağıdın yeniden kullamlması için gazetelerin iki hafta sonra uçan mürekkeple basıldığı, atıklann yüzde 99'unun kullanıldığı bir toplum kuruyorlar. Yeryüzünü korumak için pek çok öneri getiren romanın yazan Callenbach. dünyanın dört bir yanında çevre ile ilgili konferanslar veriyor. Dostlar Tiyatrosu'nda son ikihafta Kültür Servisi - Genco Erkal'ın Fransa'daki oyunlan nedeniyie Dostlar Tiyatrosu'nun İstanbul sezonu 13 şubat pazartesi günü sona erecek. Bu tarihe kadar cuma ve pazar günleri "Bir Deünin Hatıra Defteri." perşembe ve cumartesi günleri ise Naam Hikmet'ten uyarlanan "İnsanlanm" oyunlan sürecek. 16 şubat günü Fransa'ya gidecek olan Genco Erkal, ilk kez geçen yaz aylannda Avignon Festivali'nde sergilenen Philippe Minyana'nın "NereyeGidiyorsun, Jeremie" adlı oyununu 2 mart-2 nisan tarihleri arasında Paris'teki Gerard Philipe tiyatrosunda oynayacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear