25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 EYLÜL1993SALI 12 DIZIYAZI Yüzer-gezer bir yargılama X>/onanma davasının hayattaki sanıklanndan Hüseyin Avni Durugun / ^ ^ ^ ~ ~ \ ^ 'Avukatlanmız, ailelerimiz ve hayatımızla münasebetli olanlann bizlerle alakalannı kesmek için gemi durmadan yer değiştiriyordu' derken, davanın sorgu hakimi yardımcısı Fahri Çoker: 'Efendim, donanma Marmara Denizi'nde tatbikat yaptığı için sürekli denizde geziyorduk. Tabii gemi nereye giderse hep birlikte gidiyomz. Bir gün Silivri'de demirledik' şeklinde anlatıyordu. -6 Soruşturmasında "Sorgu Hakimi Yardmcılığı" görevi yapan emekli bir ha- kim amiralin bile yıllar sonra "anormalli- ği"ni vurgulama ihtiyaa du>acağı Do- nanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi. Erkin'in subay yemek salonunun "duruş- ma saJonu" haline getirildiği mekanda 10 Ağustos 1938 günü ilk celseyi açtı. Ilk başlarda Yavuz'un sintinesinin di- bine indirilen sanıklar haaran sonlannda nakledildiklen donanmanın denizalü ana gemisi Erkin'in sintinesinde Marmara Denizi'nde hareket halindeki gemiyle oradan oraya dolaştınlmaktadırlar. Er- kin bir bakıyorsunuz Adalar açığında demirlemiş, bir bakıyorsunuz Erdek önlerine gelmiş. Birkaç gün sonra Si- livri açıklannda demirlemiş. Buna tam anlamıyla bir "Yüzer-gezer yargdama" demek yanlış olmaz... Nazım Hikmet'in adresi Sintmenin Dibinde (1938 Donanma Davası) EMİNKARACA s. Saruklardan Nazım Hikmet, kan- sına gönderebildiği "16 Temmuz 1938 tarihli mektubunda adresini "Nazım Hikmet-Erkin Gemisi Polis Bûrosu Vasrtasıyla/Silivri" olarak belirtmek- tedir. 26 Temmuz 1938 tarihli mektu- bunda kansına "Burda bir başıma, bir gemi knnbozundan aynı deniz parçası- nı seyretmek ve uykuya kavuşup seni rüyamda görmek için gecelerin çabuk geİmesini beidemekle günlerim geçi- yor" diye yaayor. 7 Ağustos 1938 ta- rihli mektubunda "BLrim mahkeme aym onunda başlıyor" derken, 16 ağustos tarihli Erkin gemisinden yaz- dığı en son mektubunda "Haydarpa- şa önlerine geldik. Gözlerimin karşı- sında seninle beraber doiaştığunız yer- ler" diyor. Davanın gediklı üstçavuş sanıkla- nndan Hüseyin Avni Durugün. 1950'de birdergiye yazdığı mektupta bu "yüzer-gezer yargüama"nın nede- nini şuna bağîıyordu: "AvukatlarımG, ailelerimiz ve haya- tHnızla münasebetli olanlann bizlerle alakalannı kesmek için. gemi durma- dan yer değiştiriyordu." 10 Ağustos 1938 günü Erkin'in su- bay salonunda göreve başJayan Do- nanma Komutanlığı Askeri Mahke- mesfnin başkanlığını Tuğbay Hüsnü Gökdenizer, duruşma hakimliğinı de Salih Köniman yapıyordu. Savcılık makamında Binbaşı Şerif Budak (Bu binbaşı Ankara Kara Harp Okulu davasmda Nazım Hikmet'i 15 yıla mahkûm eden mahkemenin de savcı- lığını yapmıştı), yardımcılan da Teğ- men Fahri Çoker ve Teğmen Haluk Şehsuvaroğlu'ydu. Sanıkîar ve avu- katlan da yerlerini almışlardı. Bugün değibe yaruı... Hüseyin Avni Durugun 1950'de bir gazeteye gönderdiği mektubunda şunlan söyleyecekti: "Birinci celse açıldı. Salonda bulu- nanlar, bizden başka avukatlar ve se- kiz süngülü erdi. Ikinci celse öğleden sonra oldu. İkinci celsede okuduğumuz kitaplardan bahsedilirken bütün arka- daşlar ve avukatlanmız bu kitaplann zararlı ounadıklanm, bunlann piyasa- da serbest satılan kitaplar olduklarını söyledik. Kitaplann zararlı olup olma- dıklannm Adalet Bakanlığı'ndan so- nıfanasnu istedik. Mahkeme, Adalet Bakanlığı'na sormaya karar verdi. Ki- taplann listesi Adalet Bakanlığı'na gönderildi. Üç gün sonra Adalet Ba- kanlığı'ndan gelen tezkere okundu. (Bu tezkere dosyadadır.) Adalet Ba- kanlığı'nın tezkeresi aynen şöyle di- yordu: "Listede isimleri yazılı olanlar ber Tnrk vatandaşının okuması için neşre- dümiş kitaplardır." Aviıkatlanmız söz aldı. Davayı ve bu tezkereyi izah ederek, ortada suç unsu- ru bulunmadığmı, suç unsuru olmaym- ca da, davanuı kendiliğinden düşeceği- ni söylediler. Bunun üzerine Savcı Şerif Budak ayağa kalkarak aynen şöyle bağırdı: "Biz bu davada delil arayacak ka- dar saf değiliz. Bunlar bugûn bir şey yapmamışlarsa yann yapacaklardır!" Ağlayan mahkeme başkanı Avukal Ethem Ruhi Balkan: "O halde bütün şoför ve tayyareci- leri mahkum etmeliyiz. Bugün kaza yapmadılarsa yann kaza yapmalan muhtemeldir" dedi. avcı (Mareşal'ın gönderdiği ikinci özel askeri savcı) Yarbay ŞerifBudak, Almanya'da Spartaküs hareketini ömek getirdi. 'Bir kıvılcım bazen koca bir dretnotu berhava eder, bir ülkeyi yangına verir' gibi parlak edebiyat örnekleri yağdırdı. Sonra 'saftaki 'a'yı 'dört elif miktan' uzata uzata aynen şöyle dedi: 'Doktor Hikmet için delil arayacak kadar saafdil değiliz.' Hemen avukatı susturup yerine oturttular. Ethem Ruhi yerine otur- duğu yerden: "Sayın hakimterim. ortada hiçbir şey yoktur. Siz öküz altında buzağı anyorsunuz!" diye bağırdı. Böyiece Reis Gökdenizer ağlayarak: "Bu çocukiara yazık ediyorsunuz, ortada bir şey yok, bu yaptığınız Do- nanma'ya da suikasttir" diyerek mahkeme reisliğinden istifa etti. Bundan sonraki celselerdemahke- meye Amiral Ertuğrul reislik etti." O yıllarda Sorgu Hakimi Yardım- alığı görevi yapan Teğmen Fahri Ço- ker "yüzer-gezer yargılama" hak- kında bildiklerini gazeteci Emin Çö- laşan'a 1986'da şöyle anlatıyordu: H ... Haluk Şehsuvaroğnı da o zaman harp filosu refakatinde askeri hakim... Haluk, soruşturmaya daha önce başja- mış. Vani. Donanma Komutanlığı bun- lar için ayTica dava açmıştı. Haluk bunlann ilk sorgusunu yapmış ve bu davadan dolavı ayrıcs tutuklanmalan- na karar verilmiş. Bunları önce \-A\\U. gemisûıe getirmişler. Ancak Yavuz'un yer elverişsizliği nedeniyle sanıkların hepsi, Erkin denizaltı ana gemisine nakledilmişler. Aralannda Nazım Hikmet de var. Askeri Hakim Binbaşı Şerif Budak Ankara'dan, ben de İz- mit'ten Yavuz gemisine geldik. O za- man Donanma Komutanlığı Yavuz'da görev yapıyor. (...) Ben denizci teğme- nim... Haluk Şehsuvaroğlu da öyle... Görevimiz Şerif Bey'e yardımcı ol- maktı. Gemi nereye giderse... Yani Şerif Bey, Kara Harp Okulu Mahkemesi'nde sorgu hâkimliği yapmış, sonra da aynı datanm savctsı ounuştu. Bizim Donanma Mahkemesi'nde de aynı durum oldu. (...) Biz de Erkin'de göreve başladık. Tarih 29 Haziran 1928... Sanıklar en alrtaki kamaralarda tutuklu idiler. Günde bir iki saat güverteye ha- valandırmaya çıkanyorduk. Haluk \e ben nöbetleşe gözlemciük yapardık. Bu sırada Nazım, Kemal Tahir, Hik- met Kıvılcmüı gibi si>il sanıklarla, on- lann sorularına ce\ap niteliğinde kısa konuşmalanmız olurdu. ^ a da bir ihti- yaçları olur, onu bize aktarırlardı. Ba- zen de kendi dunımları hakkında sonı sorarlardı." Gazeteci Emin Çölaşan'ın bir baş- ka sorusu üzerine "yüzer-gezer yargı- lamayı" şöyle gerekçelendıriyordu; Fahri Çoker." "Efendim, Donanma Marmara De- nizi'nde tatbikat y aptığı için sürekli de- nizde geziyorduk. Tabii gemi nereye giderse hep birlikte gidiyoruz. Bir gün Silivri'de demirledik. Bir taril günü Nazım Hikmet'in kı/kardeşi ve annesi gemiye ziyarete geldiler»." Davanın önde gelen sanıklan "yü- zer-gezer yargılama"ya sonradan çe- şıtli vesilelerledeğineceklerdi. Bunlar- dan Doktor Hikmet Kıvılamlı. 1971 'de yazdığı anılarmın bir yerinde anormal bir mahkemeşeklinin dünyada emsali var mıdır bilemem." UöPûşûlılû ve dûşûnOMü" Yüzer-gezer yargılama sonunda Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi 29 Ağustos 1938 günü saat 9'da gemi Haydarpaşa önlerindeyken şu "aşağıda yazılı hûkmû" verdi. (Emeki Hakim Aerâti Fahri Çrfcer - Donanma Komutanhğı A&ai MaBkesHsPnde 1938'de Sorgu Hakimi Yardanc-Ri) "tcabı görüşüJdü ve düşûnüldü: 7- Suçu sabit görükn Naztm Hikmet Ran 'ın 20 sene müddetle, 2- Suçu sabit göriUen Hamdi Alev 'in 18 sene müddetle, 3- Suçu sabit görükn Entine Alev 'in 5 sene müddetle, 4- Suçu sabit görükn Hamdi Alevdaş'ın 18 sene müddetle, 5- Suçu sabit görükn Mehmet Ali Kantan 'ın 15 sene müddetle, 6- Suçu sabit görükn !Suri Tahir TipVnin 18 sene müddetk, 7- Suçu sabit görükn Kemal Tahir Benerci'nin 15 sene müddetle, 8- Suçu sabit görükn Dr. Hikmet Kmlamb'nın 15 sene müddetle, 9- Suçu sabit görükn Fatma Sudiye Yalçt 'ntn 10 sene müddetk, 10- Suçu sabit görükn Kerim Korcan'ın 12 sene müddetk, 11- Suçu sabit görükn Haydar Korcan 'ın 15 sene müddetk, 12- Suçu sabit görükn Seyfi Tekdikk 'in 10 sene müddetk, 13- Suçu sabit görükn Adil Kut un 4 sene müddetk, 14- Suçu sabit görükn Hıfzı Ozbarh 'nın 6 ay müddetle, 15- Suçu sabit görükn Fethi Ülgezer'in 3 sene müddetk, 16- Suçu sabit görükn Hüseyin A vni Durugün 'ün 5 sene müddetk, 17- Suçu sabit görükn Burhan Cengen 'in 3 sene müddetk ağtr hapis cezasjyla cezalandmlmalanna; 18- Gd. üstçavuş Rusuhi Tamer, İsmail Tığ, Tahir Tek, Gd. Çvş. Hüseyin Sonat.Muhteşem Tarcan, Mehmet Dağ, Gd. Onbaşt Ali Karakuş, İsmail Esen, Mansur Kınlcım ve sivil Nesim EHs'in 'beraatlerine'... 26 Ağustos 1938'deki dumşma sırasında Nazım Hikmet tarafından çizilen Dr. Hikmet RiMİcımlı'nın karakalem bir deseni. şöyle yazıyordu: "... Bizim ele geçmemiş Marksizm Bibliyoteği yayınları içiıu 'Bu kitaplar erbaşlar tarafından okunmuş ve benimsenmis ve bu hâl ile- rûde Donanma'nın disiplinini sarsıcı mahiyette görülmüş olduğundan, Ka- naat'ı Vkdaniyye'i Tamme ile...' deni- lerek bana 15 yıl ağır hapis verilebil- mişrir. Ben. tek (ve esrarkeş olduğu oıtaya çıkan) sözde aleyhime şahit bile mah- kemeye getirilmeyince, 'delil' istemiş- tim. Askeri İsyana Tahrik suçuma. Sa>cı (Mareşal'ın gönderdiği ikinci ö/el askeri savcı) Yarbay Şerif Budak, Almany a'da Spartaküs hareketi ömek getirdi. 'Bir kıvılcım bazan koca bir dripnotu berhava eder, bir ülkeyi yan- gına verir' gibi parlak edebiyat örnek- leri yağdırdı. Sonra 'safiaki "a'yı 'dört elif miktan' uzata uzata aynen şöyle dedi: 'Doktor Hikmet için delil anyacak kadar saafdil değiliz.' 'Mahkum oldmV Kemal Tahir ise o yıllardaki kansı Fatma İrfan Hanım'a yazdığı mektu- bunda sonucu sıcağı sıcagına şöyle bil- diriyordu: "Canım kancığım, Muhakkak tahmin ertiğin gibi mah- kûm oldum. Sade şu kadarını sana malumat ola- rak anlatayım ki, Nuri Tahir (18) sene ağır hapse mahkum oldu. Ben de (15) sene aldım. Nazım Hikmet'e (15) sene- den başka (20) sene daha verdiler. Hanîdi'nin kansı Emine (5) seneye, Doktor Hikmet'in kansı (10) seneye mahkum oldu. Birkaç güne kadar tevkifhaneye sev- kediteceğiz. Orada koauşuruz. Bir de bugün görüşmek için paşa emir imzaladı. Şimdilik para- dan başka hiçbir şeye ihti- yacımız yok. Hepimiz süıhatli ve neşeuyiz..." Donanma davasmda başla- nndan geçenleri çevresinde- kilere anlatmayı çok seven rahmetli Kerim Korcan, bir gün sohbetimizde şunlan söylemişti: "Karan okuduktan sonra duruşma salonundan aşağıda- ki kamaralardan birine indir- diler. Bir süre sonra hepimiz hep bir ağızdan Marş Enter- nasyonal'i söylemeye bas- ladık. Önce hafiften başlayıp sonra girrikçe yükselen koro- muzun sesi. kamaramn önün- de nöbet bekleyen bahriye üs- teğmeninin tûfeğinin dipçiğini lumbar camına vunnasıyla kesikii. Bahriye üsteğmeni "Şarkı söylemeyin diyordu. "Şarkı mı söylemeyeüm?" de- dik. "Hayır, dedi, bu şarkıyı söylemeyin!.." YAKEV:MaiıkujBilar Anadola hapishanelerinde TC OSMANİYE ASLfYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1989/373 Esas 1993/537 Karar Davacüar Meryem Bindebir vs. vekili Av. Hamit Kavuncu tarafın- dan davalılar Abdulbaki Kıaltaş vs. aleyhine acılan maddi ve manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda. 21.600.000 TL maddi tazminat ile hak ve nesafet kurallan göz önünde bulundurula- rak 4.600.000 TL manevi tazminatın, olay tarihi olan 21.3.1989 tari- hinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsüen tahsüi ile davacılara verilmesine 22.6.1993 tarihinde ka- rar verilmiş olup, dava dilekçesi davalılardan Abulbakı Kıaltaş. Ni- zamettin Mercan ve Yusuf Mercan'a iianen tebliğ yapıldığından veri- len işbu karann da davalılardan Abdulbaki Kİzıltaş. Nızamettin Mercan ve Yusuf Mercan'a iianen teblığine karar venlmiştir. Davalı Abdulbaki Kızdtas. Nizamettin Mercan ve Yusuf Mercan mahkememizce verilen yukanda numarası beürtilen karara bir itıra- anız varsa ilan tarihinden itibaren 15 günlük süre icerisınde bir dilek- ce ile mahkememize başvurmanız. aksi takdırde temyiz hakkınızdan vazgeçmiş sa>ilacağınız karar yerine kaim olmak uzere iianen tebliğ olunur. Basın: 51052 tLAN T.C. BEŞİKDÜZÜ ASLİYE HUKUK HÂKİMLtĞt'NDEN 1993/108 Davaa TEK Genel Müdûrlüğü vekili Av. Sinan Veziroğlu ile Beşikdüzü Merkezmahallesinden Fatime Karadeniz, Zehra Karade- niz. Zekiye Karadeniz, Hasan Karadeniz, Ayşe Karadeniz vs. arasın- da devam eden tescil davasının yapılan duruşması sırasında. davalı- lardan Emine Demır'e dava dilekçesi tebliğ edılememiş olup. yapılan araştırmada adresinin de tesbıt edilemedığınden, dava dilekçesinin iianen tebliğınc karar verilmiş olmakla; Davalılardan Emine Demir'e, tebligat yerine geccrli olmak üzere iianen tebliğine, tebliğ tarihinden itibaren 7 gün sonra tebliğ yapılmış savılmasına daır HUMKnun 509. ve 3l56sayılı yasa iledeğişik 510. maddeleri gereğince iianen tebliğine, her türlü delilleri ile birlikte du- ruşma tarihi olan 26.10.1993 günü saat 09.00'da duruşmada hazır olması, hazır olmadığında duruşmanın gıyabında yapılacağı iianen tebliğ olunur. Basın: 51088 İLAN T.C ELAZIĞ SULH HUKUK HÂKİMLÎĞl'NDEN DosyaNo: 1993/220 Gûllü Erdoğdu ile Mehmet Çelık, Fatma Aslan, Mustafa Çelik ve Hıdır Can'm aralanndaki ortaklığın pderilmesi davasının mahke- memizde yapılan açık duruşmalan sırasında; Davaa: mülkiyeti taraflara ait Elazığ Hoğu (Yurtbaşı) Alo Bağlan mevkündeki pafta 70, parsel 2745 sayıiı taşınmazın satışı suretıyle paydaşlar arasındaki ortaklığın giderilmesine karar verilmesini iste- miş, davalılardan Fatma Aslan ile Mustafa Çelik'in adrcsleri tesbıt edilemediğinden iianen tebligat yapılmasına karar verilmiş olmakla, davalılar Fatma Aslan ve Mustafa Çelik'in 7.10.1993 günü saat 09. OO'da mahkememızde hazır bulunmalan veya kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri, ibraz etmek ıstediklen delılleriru ibraz etmeleri, aksi takdirde yokluklannda yargılamaya devam olunacağı ve karar veri- leceği Famıa Aslan ve Mustafa Çelik'e meşruhatb davetiye tebliği makamma kaim olmak üzere iianen tebliğ olunur. 8.9.1993 Basın: 51078 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇÎ Bitikçı Ali Rıza... Marmara Üniversitesi lletişim Fakültesi, "Basın Dili" konulu bir araştırma yapmış, gazetelerde gördüm. Araştırma, tüm yayın organlarında, özellikle ekonomi, kültür, reklam, moda gibi alanlarda yabancı kökenli söz- cük kullanımı oranında artış olduğunu ortaya çıkarmış. Dilimize giren yabancı sözcükler, yoğunluk sırasıyla Arapça, Fransızca ve Farsçadan geliyormuş. En çok Türkçe sdzcük kullanan gazete, yüzde 75 oranla Cum- huriyet en çok Türkçe kökenli sözcük kullanan köşe yazarlarının da yüzde 89 oranla benim (!), yüzde 87 oranla Melih Cevdet Anday, yüzde 85 oranla Oktay Ak- bal'ın olduğu saptanmış. Tutucu "Zaman" gazetesi de haberi "Türkbasınında uydurukça salgını"diye vermiş. Türkçe sözcükleri kullanma oranı açısından Güneri Cl- vaoğiu ile Güngör Mengi 80, Mümtaz Soysal 79.2, llhan Selçuk 78.2, Ertuğrul özkök 78, Hasan Cemal 77.2, Ali Sirmen 77, Emin Çölaşan la Fehmi Koru 74.3, böyle gi- diyor. Dikkat ettim, Türkçe sözcükleri kullanmamaya çalışanların oranı da yüzde 60'ların oldukça üstünde. Örneğın Mim K. Öke yüzde 69.2, Ahmet Kabaklı 65.3. Rauf Tamer 64, Gürbüz Azak 64.6, ne denli uğraşsalar, tutunan Türkçeyi kullanmak zorundalar: - Aman, Türkçelerini değil de Arapçalarını kullana- yım! Yoksa rezil olurum! diyenlerin de, tıpış tıpış Türkçe sözcükleri kullanmak zorunda kaldıklannı görüyoruz. Yazılarımda yabancı sözcük kullanmamak için kırk yıl- dır uğraşınm. Istediğim gibi bunu gerçekleştirebildiğimi sanmıyorum. içimden diyorum ki: "Istemeyen okuma- sın, ne yapıp edip, yazılarımda, konuşmalarımda tek yabancı sözcük kullanmayayım!" Bunun nasıl güç oldu- ğunu bilmez miyim? Atatürk'ün dediği gibi, "Dilimizi yabancıdillerboyunduruğundan'^başka nasıl kurtarabi- liriz ki? llkokul sıralannda, birsınıfta öğretmen kaldırdı: - Evinizde, odamzda neler var, say bakayım! dedi. - Soba var, mangal var, yüklük var (yataklar oraya ko- nurdu), gusülhane (banyo) var, ayna var, masa, sandal- ye var, halı var, götdöşeği var! Son sözcüğü söyleyince, sınıfta bir kahkaha, bir kıya- met, herkes gülüyor. Oğretmenimiz Ali Rıza Eren: - Gülmeyin, dedi, çocuk/ar Türkçemiz. Halkımız böyle söyler. (Bana döndü) Sen de o sözcüğün yerine "oturma minderi" de olur mu? Çocukluğumda, anamın arkadaşları eve geldiklerin- de, bir köşede oturur, onların kullandıkları yerel sözcük- leri defterime yazardım. Kadınlardan biri, anama sordu: - Ne yapar bu oğlan burda? - Bizim konuşmalarımızı yazar! - Aaa, deli mi ne? dedi biri, ben bu eve bir daha gel- mem! Konuşmalar yazıltr mıymış? - Ne yapayım anam, yazıyor işte! O yazıp doldurduğum defterleri yitirdim. Savunmanım, arkadaşım Emin Değer, çok oluyor bir "Abana"gazetesi vermişti. Gazetenin Aralık 1992deçı- kan 197. sayısı. Gazetenin üçüncü sayfasında eğitimci- yazar Mehmet Saydur'un "Bitikçi Ali Rıza" adlı bir yazı- sı var. Emin Değer'in: - Sen bir değerlendir Bitikçi Ali Rıza 'yı... diye verdiği gazeteyi sakladım. ömer Asım Aksoy'un yardımıyla Bitikçi Ali Rıza'nın bir yapıtını da buldum. (Bitik, kitap demek.) Bitikçi Ali Rıza, Cumhuriyet öncesinde dilde arılaşma çalışmalarına emek veren bir aydın. 1909 yılında Üs- küp'ten Kastamonu yargıçlığına atanmış. 1899 yılında "okuma-yazma" adında an dil calışmalarını içeren bir kitapyazmış. Kitabını da 1909'da Kastamonu'dabastıra- bilmiş. Bitikçi (Kitapçı) Ali Rıza'nın ilk kitabının başında an bir dille şöyle yazılmış: "... Som (tam) Türkçe yazılmış bir bitiktir. (Kitap) (...) Bitiğin her uğuru saklanmıştır. Altındaki basadı bulun- mayançizeklerdüzmedir. Değerıyüz paradır. Kastamo- nu basmalığında basılmıştır. Yıl 1325." Mehmet Saydur'un yazısına göre, kitabın yazılış ama- cı şu noktalarda toplanabilir: 1- Halk dilinden yazı diline sözcükler kazandırmak, 2- Türk dili birikimliğinden ya- rarlanmak, 3- Türkçe köklerden Türkçe eklerle sözcük- ler, terimler türetmek, 4- Zorunluluk karşısında alınacak yabancı sözcükleri Türkçe kurallara "giyindirmek", 5- Yazımda Türk sesbilgisine dayanmak. Bitikçi Ali Rıza Bey'in 1899'da yazdıklarından: "... Her ulus ancak kullandığı ana diliyle gereği gibi dileğini, içindeklnikarşısındakine anlatabilir... Avrupa'- daki uluslann topu, her yeni çıkan bilikleri, dalbiliklerl birden kendi dillerine alırlar, çevirirler. Andan ötürü yükselmede. genişlemede, zenginleşmekte, kepte (söz), güçlükte hepsi birden bir çırpıda, bir tutumda omuz öpüşüyor." Ali Rıza Bey, an Türkçeye doğru gidişi "kendimizi ge- riletmek" olarak ortaya atanlara, anlaşmaya karşı olan- lara seslenirken, günümüze de ışık tutmuş oluyor: "... Beyciğim! Biz Türkçedene vakitilerigittikki, şimdi de geri dönmüş olalım? Biz Türk dilinden söyleşiyor, anlaşıyoruz. Kırkambar dilinden söyleşmiyoruz, ona ağrı bir sözümüz yoktur. Biz kökünden Türkçeyi hiçbir vakit düz olarak söyleyemedik, yollarını yazamadık ki, ileri geri gitmiş olalım..." Bitikçi Ali Rıza Bey için yazılacaklar buncağız değil, olamaz. O daha çok yazıimalı, yaşatılmalı. "Abana" ga- zetesini kutluyorum. Emeği var olsun! BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Çanakkale Boğazı'nın 1 Batı dillerindeki adı. 2/ Üstii kapalı olarak anlat- 2 ma... Utanma. 3/ Antal- Q ya yakınlanndaki kayak merkezi. 4/ İcar. 5/ Bir 4 yanşın belirli uzaklığı g kapsayan bölümlerinden her biri... Bir yere çapraz- 6 lama konulan yassı kiriş -, ya da kereste. 6/ Tarla, bağ ve bahçe çevresine açılan hendek... Duvar içinde bırakılan oyuk bö- 1 2 3 lüm. 7/ Kalayın simgesi... Çok yi- nelendıği için usanç verici bir du- rum alan söz. 8/ Verme, ödeme... Belirli bir iş için aynlan para. 9/ Argoda "'gözcü. dikizci" anlamın- da kullanılan sözcük. VUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Okumayı öğrenme giiçlüğü. 2/ Gözleri görmeyen... Genellikle gü- neşten korunmak için bir yerin üzerine gerilen örtü. 3/ Sarİcaç... Yüz metre kare tutannda yüzey ölçüsü birimi. 4/ Her tür organik yağa verilen ad. 5/ Hayvan damı... Terazi gözlerinden her biri. 6/ Yüz örtüsü, peçe... Mo- torlu taşıtlarda direksiyon ile tekerlek arasındaki bağlantıyı sağlayan mil. 7/ Kraiiçe... Gelenek. 8/ Yapağıdan elde edilerek eczaalıkta ve parfümeride kullarulan sanmtırak renkte yağ. 9/ Platinin simgesi... Yoksullara yiyecek dağıtılan yer.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear