22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 EYLÜL1993 PAZARTESİ 12 DIZIYAZI Yavuz'un doıınız alıınmla 30 kişi Sintinenin JDibinck (1938 Donanma Davası) EMİN KARACA Aynı davada 15 yıla mahkum edilen, sonraki yıllann ünlü romancısı Kemal Tahir, 1965'te Vala Nurettin'in kendisiyle yaptığı röportajda şunlan söylüyordu: 'Evvela Yavuz kruvazörüne götürülmüştük. Orada Almanlar'ın domuzlan besiye kapadıklan sintine bölümlerine konulduk. Güverteden 101 basamakla iniliyordu. Deniz seviyesinin çok altındaydı. Motorla hava verilen bir yerdi. Sinekler havasızlıktan düşüp ölüyordu...' -5- 13 Haziran 1938 günü Yavuz arhlısırun sintinesinin dibıne doğru giden yolculuklannı davanın önde gelen "sanıklan" yıllar sonra değişık biçimlerde anlattılar. Bunlardan Hik- met Kjvılcımlı, 1971 yılında kaleme aldığı anılannda şöyle anımsıyor o günlen: "(•••) Akşam üstü, yanılmıyorsam Kmknn Kütüphanesi'ni kiliderken bir sivil yaklaştı. Üfak bir sonı için müdü- riyete dek çağırıyorlardı beni. 'Ufak sonı'lan pek bilirim: 'Eve uğrasamT. 'Hemen döneceksiıuz. Evi ne telaşa ve- receksiniz?' 'Doğnı ya... PaJtomu fa- lan alırdım.' 'Acele bekliyorlar. Beş dakika. Gece kalacak olmayınca...' Kütüphaneyi kilitlemiş, elimde y azı- larnnı temize çekmek için küçük, bo- zuk daktilo makinem, acem Sefaretha- ıtesi'nin kale duvarına doğnı yokuş yu- kan çıkıyordum. Si\il neredeyse kolu- ma yapışacaktı. Durdum. 'Bari, şu daktilo makinesini kütûphaneye bıra- kayun.' Herif daktiloma >apıştı. Elim- den aldı: 'Size zalunet olmaz ben taşmm.' 'E, size zahmet olacak canun. tçeriye bıraksakT Adam sinirleniyor- du: 'Şimdi alacakaranlıkta anahtar bul, kilit ara, kepengi kaldır. indir... uzayacak. Zati geç kaldım. Bana çıkı- şacaklar.' Kaçacakmışım... (...) Müdüriyet'te, hiçbir sivil niye çağnldığımızı bilmiyor. Orfalık ka- rarmış. Beni beklemişler. Paldır kültür Adliye'ye gönderildim. Daktilom falan kolaydı. Dönüşte alırdını! Savcüık odasma girince, okunanı yaniış duyduğumu sandım. Donanma Kor Askeri Mahkemesi, beni gıyabı- roda tevkife karar rermiş. Kaça- cakmtşım. Gıyap kararı alınmış. 'Nasıl olur? Tevkif için insana bir şey sorulur. Karşılığı alınır. Ben dağ başında kaçak değilim ki? Evim var. tşyerim belli. Kanuni bir tevkif önünde değilim. İtiraz ediyorum.' "Onu Askeri Mahkeme'ye söylersin." *Siz de adalet satcısısınız. Bu kanunsuz muameleye müdahale eünelisiniz. tşimde gücüm- deyken nasıl kaçak olurum?" 'Biz bil- meyiz. Sen...' 'Canım, savcı bey, ben kaçak değilim. Bu ne böyie geceyansı usulsüz yakalama.' 'Usulsüz değil. Mahkeme tezkeresi elimizde.' Muavinler beş altı kadar kalabalık. Hepsi ayakta, sinirli. Belki beni bekle- mişler. İşlerine, evlerine veya eğlence- ierine gidecekler. Benim yiLzümden ge- cikmiş/er. Daha abullabut birisi, öte- detı meydan okudu: 'Çok söylenme.'' 'Teessüf ederim. Burası Adliye evi. Vatandaş kanunca hakkmı burada da aramazsa..." Oaha eU >üzü düzgünce başka bir sa>cı yardımctsı atddı: *Sabahtan beri kaçmışsınız. Sizi arıyorlar. Bir de ka- çak olmadığınızı söyiüyorsunuz.' 'İşûn vardı, kitap seçiyordum.' (...) Sen be- ğendiğini anlat. Önlar kararlarını ver- mişier, yahut yukarıdan almışlar. Ağzınla kuş tutsan boş. Bildiklerini okuyacaklar. Durum besbelliydi. 'Bari suçumuzu öğrensek.' *Suçumı- zu kendiniz bilirsiniz.' 'Bilseydim sorar mıydım? Ceza Lsulii Kanunu'nun 103. maddesi (o zaman madde ezberimdey- di>enlerini indik. (Şimdiki genel posta- ne üstü o zaman Âdh'ye idi.) Postane önünde silahlı bahriyeiiler. Askeri ara- balar. Bizi bir açık kamyonun üstüne attılar. Bahçekapı'ya doğnı yıldırım çabukluğuyla gidiyomz. İçimizden bi- risi: •Oh!' etti, 'dünya >armış be.' Hep güldük. Benden başkalan Kap- laltı'nın havasız, pis cehenneminde geç vakte kadar boğulnıuslardı. Kamyon hızlandıkça akşamın serin havası ci- ğerleri açıyordu. Ancak gidiş nereye.. aklunın köşesinden gecmiyordu. Bir gün muhafaza altında apteshaneye gi- derken kapısı açık duran bir kamara- da, N'azım'ın paltosuyla şapkasını asılı gördüm. (Tenunuz başlangıcıydı. Gemi Erdek'te demirli bulunuyordu. Hava bunaltıcı sıcaktı. Buna rağmen Nazım hapishaneden getirilirken pal- tosunu, hem yatak hem yorgan yerine ihtiyaten beraber aimıştı.) Dönüşte yine kapıyı açık buldıun. Oralarda da benden başka kimse yoktu. Böylece Nazım'ın sorguya götürüldüğünü an- Nazım'uı fıreasından Hikmet Krvıkımlıftrçasıyta N azım Hikmet Nazan'iB cizgisiyle Tahir Kena» Dinçtaka'nm Yavuz'un gedildi rim Korcan di):"... Tevkif sırasında maznuna işle- diği suç tebliğ edilir' diyor. Kanun bu emri veriyor size. Suçunıu olsun bildir- meye mecbursunuz.' 'Değiliz.' Bir işaret. Sivil polisler kollarıma girdiler. Tartaklanmaktansa çıktım. Kapı önünde çok beklemedim. Kemal Tahir getirildi. Hamdi Şamilof getiril- di. Emine. Fatma Yalçı getirildi. Der top olduk. 'Bu ne yahu? Siz bir şey anladımz mı?' 'Askeri mahkemeymiş." 'Sebep?' 'Söylemiyorlar." 'Saçma bir şey öyley- se.' Çevremiz sıkı sarıldı: 'Haydi!' AdJiye'nin ıssız, karanlık, geniş mer- neden?" Donanma davasında 15 yıl ağır ha- pıs cezasma mahkum edilen gazetecı \e yazar Kemal Tahir. 1960'lann başında Vala Nurettirnn kendisiyle yaptığı röpx>rtajda savaş gemilcrinde başlanndan geçenlen şöyle anlatıyor- dır İkisi kadın otuz kişiydik "(...) O sırada ikisi kadın otuza yakın idik. Erkin gemisinde ayrı ayn kamaralarda bulunduğumuz için, kim- lerin bizimle beraber sorguya çekildi- ğini bilmiyorduk. Söylediğim gibi Nazım'ın da gemide bulunacağı ladım. Bir saat sonra yeniden oraya gitmek istedim. Bu bahane ile çıktım. Bu sefer kapı kapalıydı. Yanımdaki nöbetçi ile konuşur gibi yaparak bizim- le beraber tevkif edilenlerin adlarını bağırmak suretiyle Nazun'a duyur- mak. iyi körii küçük bir yardunda bu- lunmak istedim. Ihtilattan memnuiyet hali. sorgu bitene kadar 25-30 gün sür- dü. Sonra görüşebildik. Donanmada ne kadar kaldınız? - Evvela Yavuz kruvazörüne götu- riilmüştük. Orada Almanların domuz- lan besiye kapadıklan sintine bölümle- rine konulduk. - Nasıl yerlerdi buraları? - Güverteden I0l basamakla inili- Donanma Da vasının erbas mahkûmu Hüseyin AvniDurugün anlatıyor 'Başmuzagelendevlettcrövümmdikalasıydı' - Karar verildıkten sonra neler oldu? DURUGÜN- 29 ağustos günû karar verildikten sonra hepimizi Merkez Kumandanlığı'na getirdiler. Orada Merkez Kumandanı bir ge- neral dikildi karşnnıza: "Abe çocuk- lanm siz niye buradasuıız? Eğer bir şey yaptınızsa ben sizleri kazığa oturturum. Yok yapmadınızsa AJlah kolayhk >ersin" dedi. Birkaç gün sonra sivilleri. yani Nâzım Hikmet, Hikmet Kıviktmlı, Kemal Tahir ve iki kadın mahkum Emine ile Fatma'- yı Sultanahmet'e gönderdiler. Ata- hırk'ün ölümünden birkaç gün sonra bizi de Sultanahmet Tevkifhanesi'ne yoUadılar. Onca sıkmtıdan sonra Sultanahmet bize cennet gibi gehniş- ti... - Sultanahmet Ceza ve Tevkife- vi'nde günleriniz nasıl geçti? DURUGÜN- Bir yandan hafta sonlarını beklerdik dört gözle. Pa- zar olsun da yakmlanmız, tarudı- klanmız gelsin ziyaretimi/e. dışar- danhaberalalun derdik. Nâzım Hik- met'in anası gelirdi sık sık. Resim derslcri verirdi ziyaret saatlerinde. Oraın dtşında kitapokurduk. Eğitim çauşması yapardık. Nâzım Hikmet ve Hikmet Kr* dcımlı bize yol göste- rip neyin ne olduğunu anlatmaya çalıstılar. Hiçbir şey bclmiyorduk bizaskermahkûmlar.Şuurlunareket ne demektir, okuyup yazmak nasıl olur öğrenmeye çalıştık. Bir kitap nasıl okunur, ondan nasıl bilgi elde edilir, işçilerle, işçi sınıfıvla nasd mii- nasebet kunılur bunlan öğrettiler. Biz asker olduğumuzdan çok disip- linliydik. Onlar sivil hayattan gel- diklerinden •'başıbozuk"tular. Ama bize uyarlardı. Gece yarılanna ka- dar kitap okurlardı. Sabahieyin bir de bakardık, okudukları kitaplan ranzalardan aşağıya atı atıvermiş- ler. Sabab erkenden biz de onlan spora kaldınrdık... - Davanız askeri temyizden de onanarak geldi. Bundan sonra? DURUGÜN - Mahkûmiyederi- miz temyizden tasdik edilerek gekfik- ten sonra biz asker mahkûmlan Si- nop'a gönderdiler. 1939 yılmn mart aymda bir gün bir vapurun ambarma doUurdular bizL Başmızda mutıafiz- lar. Sinop'a bir öğkden sonra vardık. Halk safai- le yığılmtş bizi bekliyordu. Müd- de-i umumi (sava) dearalarm- davTntj. BLzim için "tşte Yavuz ge- misini kaçınp sa- tacak olanlar" di- yorlardı. Orada öğrendik biz da- vamızın asUra. Meğer suçumuz \avuz'u kaçırma- ya kalkışmaknuş. Muhafızlar bizi hapisaneye getirip teslim etti. Eski- den orası için "Si- nop Kalesi" lafmı duymuştuk. İşte o kaİeye girdik de- Hüseyin Avni Durugün rendik. Kotra vaptık önce. Bembe- yaz yelkenleri de ağaçtandı. Ceviz ağacından tavla, takunya, sigara ta- bakalan vaptık. Çiçek gibiydi hepsi. Kotra yapımından epeyce para ka- zandık. İzmir Fuan'nafilangönder- tip sattırıyorduk... Akşamlarunızı okuyup yazma, tartışma için prog- ramlamıştık. Komün hayatı yaşı- yorduk. Ne gelirse komüne bırakıhrdı. Ne masraf yapda- caksa. yönetici arkadaş karar- laştmrdı. Yemek yapardı. Haftada bir gün sırayla ye- mek ve temizJik nöbeti tutardık. Kadınlarhapisha- nesindeki Emine arkadaşunız da çamaşırlanmızı yıkardı. Fatma da ona yardım eder- di. Ama Fatma daha sonra Dok- tor Hikmet'in yartığı hapisfaane- yegirti. - Aranızda sı- zinle birlikte dik... Cezaevinin üçte biri denizin üzerine otunıyordu. Bizi oray a koy- dular. Öteki mahkûmlardan aynydık... - Sinop Kalesi'nde nasıl geçiyor- du sünlenniz? DURIGÜN- Müdde-i umumi- den vekâlete bildirin de bize iş versin- ler dedik ilk başta. Müdde-i umumi yetkisini kullanarak bi/e atölye açtı. Daha sonra İttihatçılann, muhaüf- lerini hapsertikleri bölüme nakktti- ler bizi. El işieri yapmak istiyorduk ama, ağaç işlemesini bilmiyordu hiç- birimiz. Ceviz ağacı nasd işlenir, dt- şarıdan bir usta getirtip ondan öğ- mahkûm olan.eskidenTKP'nın üst yönetimındebulunmuşNâzım Hik- met, Hikmet Kıvılcımlı ve Hamdi Şamilof gibi kişiler de bulunuyor- du. Peki. mahkûmiyetinizden sonra TKP'vle bir ilişkiniz oldu mu° DURUGÜN- Yukanlarda söyle- miştim, bizim tevkif olmadan önce Türkiye Komünist Partisi'yle hiçbir organlk bağımız yoktu. Bizler mahkum olduktan sonra da Türkiye Komünist Partisi bizleri hiç arayıp sormadı. Yardım mardım hakgetire. Kendi aramızda niye böyle dav- randıklannı tartışırd'ık. Yalnız duy- duğumuz şey ler vardı: Partinin lideri Doktor Şefik Hüsmi'yle, Doktor Hikmet ve Nâzım Hikmet başta ol- mak üzere Hamdi, Emine, Fatma gibi partililer çabşma halindeyîniş- ler. Şefik Hüsnü ve ekibi bunlan ekarte etmiş. Karşdıkh birbirlerini kötülemişler, birbirlerinin aleyhinde laflar söylemişler. Partiden atıl- mrşlar bunlar diye duymuştuk. DH şarıdaki adamlan tanunadığımcz, teşkilatla da bir münasebetimiz ol- madığından hangi taraf haklıdır ko- nusunda bir karara varmamız zor- du. Sanırım TKP'nin hepimize gös- terdiği kayıtsızlık ve ilgisizliğin altı- nda bunlar yatıyordu. Gene de bütün olup bitenlere rağmen TKP, şuuriu insanlann iradesinde obaydı o tavn takınmazdı bizlere... O nedenle TKPnin ilgisizliğini ve kayıtsızlığını beceriksizliğine verirün ben. Nite- kim Kürtlere de aynı *urdumduy- mazlığı göstermişler yJlarca. Yalıiı- zca Doktor Hikmet. bir zamanlar 1930larda Kiirtleri tutmay L onlarla bir aksiyon gösterip aktif bir çdiiş vapmayı düşündüklerini anlatmıştı bize. - Bugün bunca yıl uzaktan baktıgınızda Donanma Davası hakkında nedüşünüyorsunuz? DURUGÜN- 55 yıl sonra Do- nanma Davası'na baktığunda şuntı diyebUirim: Bizim başuruza gelen, son yıllarda sık sık kullanılan "dev- let teröriT'nün dikalasıydı. Bugünkü şartlarda, insan haklanndan söz edi- Lip duruluyor. Eğer böj le bir şey var- sa 'iade-i muhakeme" (yeniden yargılanma) hakkı istememiz gere- kiyor, bize yapılan haksıziığın tashi- hi için. Kalan ömrümde ben bu işin peşine düşmek istiyorum. Bu tür yaymlann da böyle bir şeyi hedefle- mesj gerekir... BİTTİ yordu. Deniz seviyesinin çok altı- ndaydı. Motorla hava verilen bir yerdi. Sinekler havasızlıktan düşüp ölüyordu. - Ne yer, ne içerdiniz? - Parası olan subay tabldotundan yerdi. Parası olmayanjar asker kara- vanasından bedava yiyordu. Yavuz'da sorguya çekildik. Sayunız çoğalıp bu- rada barindınlmamız imkânsu görül- düğünden bir hafta sonra Erkin gemisi- nenakledildik." Aynı Kemal Tahir, yıllar sonra 1970'te yakın dostu Dr. Hulusi Dos- doğru'ya ise şunlan anlatacaktı: Herkesi bir yere tıkıştırmışlar "1938'lerde Uzakdoğu'ya işleyen ve emsallerinin hepsi çok tan çürüğe çıkmış bir gemi satın almıştı bizim gemi uzmanlanmız. Adını Erkin koy- duiar. Erkin koskoca bir gemiydi. De- nizaltı ana gemisi olarak kullandıyor- du. İçine subayların dinlenmelerini sağlayacak tek tek kamaralar ve isri- rahatleri için her şey yapılmıştı. Bizi de mareşal, 'Yavuz'u kaçıracaklar' diye tıkmıştı buraya. Yavuz'u bir gözünü- zun önüne getirin, sonra bir de kaçıra- cak olan bizleri... Dünyada buna ina- nacak bizim mareşalden başka kimse çıkmaz. Erkin'de sorgularımız yapdı- yor. Herkesi bir yere tıkıştırmışlar. O arada Doktor Hikmet'i de iki kapılı dar bir dolaba koymuşlar. Herifte boy dersen iki metre, akıl dersen iki milim ya var ya yok. Ayakta dikilemiyor, fa- kat dolap da oturacak kadar geniş de- ğil. Zavallı, yandan ikiye katlanmış olarak on beş gün oracıkta kıstınlıp kahnış. Ben kafese yeni kapatılmış arslan gibi kapalı olduğum yerde dönüştüriip duruyonım. -Beni buraya tıkamn...- diye bir kalaya başlıyonım ki arkası dümdüz gidiyor. Deniz ortasında alev alev yanıvoruz. Hiç ötesi yok..." Donanma davasının 30 Nisan 1938 günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü Komünist Masası polislerince ilk gö- zaltına alınan sanığı Kenm Korcan da gemideki sorgu günlerini şöyle yazıvordu: "İşte o günlerde tutuklanıp Donan- ma Komutanlığı emrine Yavuz Harp Gemisi 13. böünesi mahpushanesine kapatıldığım zaman lumbarağzındaki Ihakim bürosunda ifade vermeye baş- lamıştım. (...) Donanma Kurmay Baş- kanı Ruhi Devellioğlu, komünistlik yo- luyia askeri isyana teşvik tahkikatı- ndan resmen sorumlu olmadığı halde, beni hakim bürosuna sık sık çağııtıyor; kendi alev hime. arkadaşlanm aleyhine ifadeye zorluyordu. Çapımı dağlar boyu asar şeyierdi söyledikleri. (...) Beni hemen işkenceye almalannı em- retri. Düşündü. nasıl bir işkence uygu- lamalıydı, bir an evvel benim aklımı başıma getirsin ya da aklımı çıvdırsın. Önce başımı usturayia kazıtıp dikiş yüksügüne aç bitleri doldurup tepeme bağlatmayı düşündü. Bir de çırılçıplak soymak, bir iç donuy la bırakmak. tem- muz sıcağında Yavuz'a kömür çektir- mek vardı. Aylardır baskı altında iske- lete dönmüştüm. Eğer böyle bir şey ya- parlarsa ölürdüm alinıallah. Kesinlikie day anamazdım. Ama o, uykusuzluk iş- kencesinde karar kılmıştı nedense..." Kuzunun suyu bulandırması bahaneydi... Donanma davasının Kerim Kor- can'dan sonra gözaltına alınıp sorgu- lanan ikinci sanığı Yavuz zırhhsı ge- dikli üstçavuşu Seyfı Tekdilek de (Seyfı Baba) yıllar sonra Aydın Ayde- mir'e şunlan anlatacaktı: "Terfiim geldi. Üstçavuş oldum. Arkadaşlardan biri, 'Gemide erlerin birinde Marksist kitaplar var' dedi. 'Kimde?' dedim. 'Haydar Korcan'da dedi. 'Getirin kitaplan da okuyalım' de- dim. Kitaplar geldi... Haydar Korcan, Kerim Korcan'ın ağabeyi imiş. Bizim donanmada asker. Rütbe gözetmeksi- zin ona yaklaştık. Bize kardeşi Kerim'i anlattı. Çok kitabı olan, durmadan okuyan biriymiş Kerim. Evieri kitap doluymuş. Mesleği saatçilikmiş. Küçökpazar'da babastnın yamnda çalışırmış... Bir akşam gemide biraz demlendik. Çakırkeyifiz... Her şey güzel. Arka- daşlar kafa dengi. deniz pırıl pırıl, gök- te kocaman bir ay. Kağıt kalem iste- dim. Bir mektup yazdım Kcrim'e: 'Aziz kafadasım, Talih ve tesadüf bir gün bizi birleşti- recektir. Nerede olursa olsun. Gözle- rinden öperim. Daha bir şey ler varsa gönder...' Mekrubu eski harflerle yazmıştım. Kerim'den istediğim, sol içerikli ki- taplardı. Aradan bir süre geçti gecmedi. Bir akşam üzeriydi. Bir baktun, bölük ça- vuşu gelmiş başımda dikiüyor. Biz de o anda yemek yiyoruz. Sofradayız. Hiç unutmam. sözü aynen şöyle başçavu- şun: 'Kalk, doğru yüzbaşımın kama- rasına!' Yüzü karmakarışıkti başçavu- şun. İşin içinde bir bokluk olduğunu anladım. Çataldaki lokmayı bıraktım. Yüzbaşının odasına girdik. Hiçbir şey sormadan içeri attılar beni... Sabah oldu. 'Kalk, gidiyoruz' dedi- ler. Göfürdükleri yer Müdüriyet'ti. O sı- rada İstanbul Polis Müdürü Salih Kılıç adında biriydi... (...) Velhasılı Kerim beni ben Kerim'i tanıdun. Uzun ydlar birlikte yata- cağımız mapusane arkadaşlığının em- niyet müdürlüğündeki ilk teşerrünj... Kerimin erini didik aramışlar. Yazdığım mektup, kitaplannın birinin arasından çıkmış. Kuzunun suyu bu- landırması bahaneydi. Kurt kuzuyu yi- yecekti. Böylece tevkifatım başladı. Arkamdan gelen gelene..." YARIN: Yüzer-gczer •aUume POLTnKA VE OTESI MEHMED KEMAL Çiftesaraylar VardL. Geçende Yeşildirek'ten geçtim. Karakol yerinde duru- yor. içkıli bir saz salonu olan Çiftesaraylar yerinde yok. "Düyunu Umumiye I istanbul Erkek Lisesi" yerli yerin- de. Ama kocaman bir duvar çekmişler. Çiftesaraylar buranın en görkemli saz salonuydu. Gösterişli fasıllar burada olurdu. Hamiyet, Mualla, Safiye burada söylerdi. Büyük hanendelerin söylemesi, Sabite Tur dönemine değin geldi. Sabite Tur, Salih Orak'tan ayrılınca Tepe- başı'ndan buraya göç etmişti. Biz Ankaralı gazeteciler, yolumuz uğradığında bura- ya gelirdik, ya da arkadaşlar konukseverlik etmek için bizi buraya getirirlerdi. Mazı kalbimde biryaradır. Gazi Paşa'nın Dolmabahçe'de kaldığı gecelerden bi- rinde canı çok sıkılıyor. Sarayın arka ya da yan kapıları- nın birinden yavaşça sıvışıyor, korumaları atlatıyor, soluğu Çiftesaraylar'da alıyor. Delikanlılık yıllarında ca- nı saz dinlemek, bir iki kadeh demlenmek isteyince bu- ralara düşermiş. Bu kez de öyle yapıyor, bir araba bulup Çiftesaraylar'a geliyor. Arkalarda Kız Kulesi'ni gören masalardan birine oturuyor. Omuzbaşındaki garsona, "Kavun, beyazpeynir..." diyor. Garson da alışıktır, "Baş üstüne..." diyor. Gazi Paşa, Çiftesaraylar'da bir yandan içkisini yu- dumlarken, bir yandan da korumaları onu aramaya ko- yulur Gazi Paşa'nın zaman zaman böyle kendini kapıp koyvermesi vardır. Gazi'nin saraydan böyle bir kaçışında, Neyzen'le bu- luşmaöyküsü vardır. Bunlardan biri Balıkesır de geçer. Balıkesir Milletvekili Süreyya özgeevren'e "Neyzen'i bulun!.. "der. Çiftesaraylar'da da buluştuğu söylenir. Bir öyküsünü de edebiyat öğretmeni, yazar Hakkı Sü- ha Gezgin şöyle anlatır: "... Atatürk, Neyzen'i dinlemek istemiş. Bana geldiler, sokulduğu inleri bildiğim için arayıp buldum, alıp götür- duler. Atatürk'e uzun uzun ney üflemiş. Sofrada kendin- den geçmeyen kalmamış. Herkes hazza kapılmış. Paşa duyduğu hazzın bedelini ödemek için, Tevfik Bey' demiş, bu akşamın anısı olarak size ne gibi bir hizmette bulunabilirim?' Neyzen, 'Hiçbir şey istemem Paşam' demiş. Paşa, durmadan ısrar edince, "Ha' demiş, 'öyle ise iki şey isterim.' 'Nedirbuikişey.' 'Birisi, benim nüfus tezkerem yok, bana ne olur brr ka- fakağıdı çıkart.' Paşa şaşırmış. 'Nasıl olur? Senin yaşın kaç?' 'Altmışa yaklaştım. Ama bugüne değin nüfus kağıdı çıkartmadım. Çünkü biat edecek (uyulacak) bir hükümet bulamadım. İlk kez senin hükümetine biat ediyorum.' Paşa, bu ince, nükteli, zarif isteğe karşın son derece duygulandı. Çevresine baktı. Neyzen, ikinci isteğinisöy- lemiyordu. Biraz suskunluktan sonra, Ikincisi, ikinci isteğinizi söylemediniz. İkinci isteğiniz nedir?' 'Ikincisi mi? İkinci isteğim şudur: Benim bir kardeşim var. Hiç durmadan bana eza ve cefa ediyor. Her işime karışıyor. Onu cezalandırmanızı rica ediyorum.' Herkes gülmeye başlıyor. İkinci isteğin bir şaka oldtP ğu anlaşılıyor. Neyzen 'e derhal bir nüfus kiğıdı çıkarılı- yor, veriliyor..." Nüfus kâğıdı öyküsünün birkaç türlüsü vardır. BULMACA 1 2 3 4 5 6 1 2 3 4 5 I I ı ı ft fflhr 1 6 7 8 ü H-L \T 9 f SOLDAJV SAĞA: 1/ Toprakbilim. 2/ Üze- rinde sayı saymaya yara- yan boncuklar bulunan dikdörtgen biçiminde tahta levhaak... Eski Mı- sır'da güneş tannsı. 3/ Havadaki su buhan... İki yüzü beyaz kapsız yor- gan. 4/ Franz Kafka'nın bir romanı. 5/ Kat kat ça- kıl ve kumdan oluşmuş yer kıvnmı... Kars yakın- îanndaki ünlü harabe yeri... Tuzağa düşürülen şey. 6/ Boks yapılan alan... YObik, rutarga gibi adlar da verilen bir si- nir hastabğı. 7/ Bir cins kertenke- le... Bir mevsım. 8/ Düşmanlık. 9/ Hint-lran dil grubuna verilen ad... Sarma. kuşatma. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tannlar tarafından kendisine verilen kutuyu merakma dayana- mayarak açan ve umut dışmda bütün kötülüklerin dünyaya yayü- masına neden olan mitoloji kahra- manı. 2/ Oyunda cezah çocuk... Yaprak sigara. 3/ Bir zeka oyunu... Seslenen, çağıran. 4/ llkel bir silah... Yanardaglardan çıkan hamursu ve yoğun külte. 5/ Işık akısı birimi... Bankada hesabı olanlara gönderilen ödeme ya da çekme mektubu. 6/ Es- ki Mısır'da ölülerin koruyucusu olan tann... Yan memnunluk anlatan bir ünlem. 7/ Boru sesi... Tumturakh konuşma. 8/ Iri ve siyah taneli bir üzüm cinsi. 9/ Ekın biçilirken saptan dökülerek ertesi yıl kendiliğinden çıkan tahıl. GAZİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ'NDEN Üniversitemiz Çorum llahiyat Fakültesi'ne 1993-1994 eğitim- öğretim yılında ön kayıt yoluyla 30 öğrenci alınacaktır. Ön Kayıt Yaptıraçak Adaylann a) 1993 yılında yapılan ÖSS ve ÖYS sonucunda hiçbir yükse- köğretim kurumuna yerleştirilmemiş olması, b) ÖYS"de 440 ve daha fazla (TS) puanı almış olması gerekli- dir. c) Başvoırular 27 Eylül. 1993-1 Ekim 1993 tarihleri arasında (mesai saatlerinde) Gazi Üniversittsi Çorum Meslek Yüksekoku- lu Karakeçeli Mah. Samsun Cad. No: 99 Çorum adresine adayın kendisi veya bir yakını tarafından yapılacaktır. Süresi içinde başvuran adaylardan ön kayıt için tespit edilen kontenjan dikkate alınarak. en yüksek puandan başlayarak yapı- lacak puan sıralamasına göre İcayıt hakkı kazananlann listesi 4 Ekim 1993 Pazanesi günü Gazi Üniversitesi Çorum Meslek Yük- sekokulu, Karakeçeli Mah. Samsun Cad. No: 99 Çorum adresin- de ilan edilecektir. Kayıt hakkı kazanan adaylann kesin kayıtlan 11-15 Ekim 1993 tarihlen arasında Gazi Universitesi Çorum Meslek Yükse- kokulu. Karakeçeli Mah. Samsun Cad. No: 99 Çorum'da yapda- caktır. DUYURULUR KEStN KAYIT İÇTNGEREKLf BELGELER a) Lise veya dengi okul diploması aslı, b) ÖYS sınav sonuç belgesi aslı, c) Nüfus cüzdanının onaylı örneği, d) Erkek öğrencilerden askerlık tecil belgesi veya askerlikle ili- şiği olmadığına dair belge, e) Adli sıcil belgesi, 0 12 adet vesikalık fotoğraf, g) Yeni tanhlı ikametgâh belgesi. h) Öğrenci harcı makbuzu. (Öğrenci haranın ilk taksidi kayıt sırasında tahsil edilecektir.)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear