25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18 EYLÜL1993 CUMARTESİ 12 DIZIYAZI 'Bahriyeli cesıır ohır, gözü pektir' Sintinenin Jbfoinck (1938 Donanma Davası) EMMKAMCA -3- Kara Harp Okulu davasından 15 yıl ağır hapis cezasma mahkum edilip, bu cezası temyiz tarafından da onanan Nazım Hikmet; ne "Kerim adında, cılız bir saatçi çırağı"nın tstanbul Emniyet Müdürlüğü Komünist Masası sorgucu- lanna verdiği ıfadeden, ne de Yavuz Zırhhsı Gedikli Üstçavuşu Se>fı Tekdi- lek'e sorguculann yaptırdığı 'Donan- madaki komünist örgüttenme kurgusu'-* ndan haberdar. 13 Haziran 1938'dege- tirildıği Ankara Sıvil Cezaevi'nde Ana- dolu'da bir "infaz" cezaevine gönderile- ceği gûnü beklemektedir. Oysa ki o günlerde tstanbul'da, Emniyet Müdür- lüğü Komünist Masası'nın salhaneye dönen bürolannda Kerim Korcan ve Seyfi Tekdilek'in ifadelenne dayanıla- rak başta Yavuz olmak üzere öteki harp gemilerinde görevli erbaş erlerden Nuri Tahir, Hamdi Alevdaş, Mehmet Ali Kantan, Haydar Korcan. Hüseyin Avri Durugün, Adil Kut, Fethi Ülgezer, Bur- han Cengen, Hıfn Özbarlas tutuklanıp sorguya çekilmişlerdir. Bu ıfadelerden sonra Donanma Kor. Askeri Mahkemesi sivil komünistler Hikmet Kmkımlı, Kemal Tahir, Hamdi Alev Şamilof. Emine Alev Şamilof ve Fatma Nudiye Yaiçı hakkında gıyabi tutuklama karan almış, 13 Haziran 1938 günü de bu karannı *vicahi"ye çe- vtrmek için harekete geçmiştir. Hazi- ran'ın ortalanna doğru Nazım Hikmet tstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nde sünnekte olan bir davasıyla ilgili olarak Sultanahmet Cezaevi'ne nakledilmiştir. Ayın sonuna doğru Donanma'da gö- revli subay ve erler tarafmdan bir sabah erkenden Sultanahmet Cezaevi yöneti- minden devrahnan Naam Hikmet, Ga- lata Köprüsü'nün Kadıköy iskelesin- den bir savaş motoruna bindirilerek Er- kin gemisine götürülür. Erkin o.sıralar- da Adalar açığında demırlidir. Önce er- lerin apteshanesine, daha sonra da sintı- ne ambanna kapatılır. Bir koku, bir de sıcak... Otobiyograik romanı "Yaşamak Gü- vA Şey Be KardesHn" de yıllar sonra tyı, otayı şöyle anlatacaktı: ' ' "Erkin gemisinde erlerin apteshane- sioe attılar. Apteshanenin lumbozlarını kapamtşlar. Ver bir kanş sidik ve pislik- ler yüzüyor sidikte. Bir koku, bir de sıcak... Apteshaneden akşamöstû çı- kardılar. Süngülü iki erin ve bir de gedik- Unin arasında. Dar, demir ve kıvnla knnla inen merdivenler. Demir bir ka- pıyı açtılar, ittiler karanlığa. Kapıyı ka- padılar. Sintine ambarı." Nazım Hikmet gemiye getirildiği sı- ralarda Donanma Davası'nın ilk hanrlık tahkikao bitmek üzeredir. As- keri savcı tarafından ilk sorguya çekil- dığınde hakkındaki iddia kendisine an- latılır: Yavuz Zırhlısı başgediklilerin- den Hamdi Alevdaş'a donanma askeri- ni isyana tahrik amacıyla talimat ver- miştir. Hatta talimat verirken tereddüt geçiren Hamdi Alev- daş'a "Rus ihtilalinden bahsederek, Bahriyeliler cesur olur. Gözleri pek- tir. Rus isyanı da bir bah- riye gedikli çavuşu ta- rafından yapdnûştır." sözlerini söylemıştir... tddialar bu noktaya kadar nasıl gelmiştir? Nazım Hikmet, Yavuz gedikli üstçavuşlan- ndan Hamdi Alevdaş'ı nerede. ne zaman ve nasıl tanımıştır? Ger- çekten aralannda bu tür konuşmalar geçmış mi- dir? Bütün bu sorulan yanıtlayabilmek için bi- raz gerilere, 1920'li yıllann başındaki Mos- kova'ya kadar uzanmak gereği vardır. 1921'de Moskova'da faaliyete geçen Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'- nde (KUTV) Naam Hikmet öğrencidir. Rusya'nın Saratov kentinde oturan ağabe- yinin yanına gidip yerleşen, 1894"te Trab- zon'un Of kazasında doğan Hamdi Alev Şa- milof. askerük çağına geldiğinde Çarlık Ordu- su'nda askere alınır. O sıralarda başlayan Bi- rinci Dünya Savaşı'nda Şamilof, Çarlık Ordusu saflannda as- kerdir. Bolşeviklerin ordu ıçinde yürüt- tükleri propaganda aracılığıyla komü- nist düşünceyle taruşır. 1917 Ekim İhti- lali'nden sonra bu kez Kıalordu saflan- nda askerdir. tç Savaşta Kızılordu'da "Vayenni Komisar" (Savaş Komiseri) olarak devnmin savunmasına katılmış,tır. İç Savaş'tan sonra Hamdi Alev Şamilof da Doğu Emekçileri Ko- münist Üniversitesi'nde öğrencüik yap- avuz Zırhlısı gedikli üstçavuşlanndan Hamdi Alevdaş'a Nazım Hikmet; gemideki erlerin memleketlerinden gelen mektuplan kontrol ettirmesini, acıklı mektuplann bir kopyasını ve adresini almâsıru söyler. Hamdi Alevdaş'ın mütereddit vaziyeti üzerine Nazım Hikmet'in Rus ihtilalinden bahsederek'Bahriyeliler cesur olur, gözleri pektir. Rus isyanı da bir bahriyeli gedikli çavuşu tarafından yapümıştır'der. Pendik İskeie Gazinosu'nu işletmesi dolayısıyla tanıdığı maznunİardan Hamdi Alev'in takriben 1934 senesinde bir gün Taksim'deki evlerinde konuşurlarken kendisine 'Nazım Hikmet seni gör- raek istiyor' dediğini ve kendisinin de •görüselim' diyerek ertesi günü akşamı Hamdi Alev, Alevdaşia evde otururlarken Nazım Hikmet'in geldiğinj ve Nazım Hikmetie bir oda- ya çekildiklerini, Nazun'ın kendisine (seni, uzun boy- lu, arkadaşlardan dinle- dim, anladım. Sen bizim için iyi bir arkadaş ola- caksm, senden bir hizmet bekliyoruz. Sana verece- ğim talimatı alır ona göre hareket edersin) dediğini, bumın üzerine kendisinin de (Ben askerim. bana as- kerliğe körü olacak şeylere dair talimat vermezsiniz değil mi?) dediğini, Nazım'ın cevaben (Hayır. korkma, seni hiçbir suretle mühlik vazifeye sokmaya- cağım) deyip gemide as- keriere gelen mektuplan kim kortrol eder, diye sor- duğunu, Hamdi'nin de bö- lük zabitteri diye cevap ver- diğini. Nazım'ın bumın üzerine (onlar içinde aile- sinden acıklı gelen mektup- l bir kopyasmı ve ad- Nazım Hikmet, 1938 yılı yazında Erkin gemisinin sintinesine in- dirilmeden önce de sik sik adaletin önüne çıkartılıjordu. İşte m m m K U ı bunlardan biri:1930'lu yıllann baştnda İstanbul Ağır Ceza Mah- resienni al. bunu da gemide kemesinin öoünde bir şiir kitabı yüzünden yargılanırken... e n çok seidiğin ve irimat Hamdi Alev maktadır. Nazım Hikmet'le orada ettiğin bir arkadaşa yaptır. Bu gibi ailele- Alev Şamilof tanışıp arkadaş ve dost olurlar. Bu dost- luk ve arkadaşlık ilişkisi Türkiye'ye döndükten sonra da hiç örselenmeden devam eder gider. Şamilof da Nazım Hikmet gjbiTürkiye Komünist Partısi'- nin üst yöneticilerinden biridir. Zaman zaman takibatlara uğramış. tutuk- lanmış, yargılanıp hapis yatmıştır. TKP üst yönetimtyle anlaşmazlık içinde ol- duklanndan 1929 yılı yazında Nazım Hikmet'in liderliğini yaptığı "Muhalif TKP^* örgütlenmesı içinde yer almıştır. Yantt, Pendik önlerindeyken *• •— • - _ - ~ — — • • — 193O1ann feaşında Hamdi Alev Şa- milof, Istanbul'un Pendik semtınde. kıyıda. kır kahvesi-meyhane kanşırnı tskele Gazinosu'nu işlelmektedir. 1932'de donanmanın amirallik gemisi Yavuz zırhlısı, Pendik önlerinde demir- lemiştir. Karaya çıkan erbaşlardan ge- dikli başçavuş Hamdi Alevdaş'la gazi- nösuna müşteri olarak ugramaya baş- ladığında tanışırlar. tkı adaşm bu tanışıklığı zamanla koyu bir arkadaşlık ve dostluğa dönüştür. Donanma Kor. Asken Mahkeme- sınin Gerekçeli Karan'nda özetlendiği biçimiyle Yavuz zırhlısı gedikli başça- vuşu Hamdi Alevdaş; Hamdi Şamilof ve Naam Hikmet'le olan ilişkisini şöyle anlatmıştır ifadesinde: u Gemiler 1932 senesinde Pendik ön- lerinde buiunduğu sıralarda Pavli'deki v e re yardım edeceğiz) dediğini; bundan ev- vel Nazım Hikmet'i Hamdi Alev'in kansı maznunİardan Emine Alev dela- letivle Erenköv'ündeki evinde iki defa zi- yaret etmiş vc tamrmşolduğunu ve bir de- fasında Hamdi Alev'in kendisini bahçede bekleterek Nazım Hikmet'le evin bahce- sinde ve sonra evde uzun bir müddet ko- nuştuklannı ve bundan sonra Hamdi Alev ile beraber gece KalyoncukuDuğu*- ndaki eve döndüklerini ve son konuşma- Hamdi Alevdaş Donanma Davası'nınerba$mahkümu Hüseyin AvniDurugünanlatıyor Komütûst Partisi'nden haberindz yoktuDonanma Komutanlığı Askeri Mah- kemesi 29 Ağustos 1938 günkü hüküm fıkrasında, "Zafer gemisinden kamact- etektrikçi Gedikli Üstçavı^ 1327de Af- yon'da doğmuş İbrahim oğhı Hüseyin Avni Durugün" hakkında. "sucuna uyan As. C.K. 148. maddesine isrinaden ve bu fütiniıı donanmanm emniyet ve selameti- ne tehüke teşkil etmesi ve neticenin veha- meti takdiri şiddet sebebi addüe ve takdi- ren (5) sene müddetle hapis cezaa ile ce- zalandınlmasına ve aynı kamnun 35. maddesi A/l bendi mucibince rütbesinin geri annmasuıa" karar veriyordu. Hüseyin Avni Dunıgün bugün 82 yaşında bir bahriyeli deÜkanlı... Geçen yıl tanışıp Kadıköy"de bir kıraathanede saatlerce sohbet etmiştik. Bu kez tele- fonda, konuşacaklanmızı yaaya döke- oeğimi, Donanma Davası'nın öyküsü- nü anlatmak istediğimi söyrüyorum. "Hay, hay™" diyor. Buluşuyonız... Ben soruyorum, Hüseyin Avni Du- rugün; o güiüeri tekrar yaşarcasına tane taneanlatıyor... - Hangj rüzgârsizi Donanma Davası'- na savurdu. oluyor ilk sorum. - Afyon'da ilkokuMayken "tahrir" (günümüzde 'kompozisyon' deniliyor) derson çok iyiydi. Ders kitaplanndaki manzumekri çok severdkn. Daha sonra dtşandan şör ki- taplan da aîıp oku- maya başjadun. Tahir ile Zühre, Yusuf ile ZOeyha vbgibihalkdestan- lannı da okudum. Afyon'da bir ki- tapçı Galip Bey vardı. Sonradan milletvekili oldu. Onun dükkânmda her yeni çıkan şiir kitabnn ahp okiır- dum. Hatta baa kerder kitap çaldığım bik oldu Ortaokula baş- laymca daha ileri bir kültür seviyesi- neulaşmtştım.lise ikinci sınıftavken Avni Dunıgün askeri okula gitme hevesi oluştu bende. tstanbul'a geldim. Çengelköy'deki kara okuhna başvıırdum. ama yaş durumum- dan ötürü almadılar. Bunun üzerine deniz astsubay okuhına gvdim. Orada da şiire tutkunluğum süriiyordu. Kemal Tahir'in kardeşi Nuri Tahir de bizim soııfuydı. Onunla arkadaş otduk. Şiire ve edebiyata olan tutkum, kimi tantşıklıklan da be- raberinde getirdi. Nuri Tahir'in ağa- beyi Kemal Tahiri, kardeşini ziyarete geküği bir gün spor sahasmm orada tarudnn. O zaman "Karagöz" gazete- sinde çalışıyordu. Yd 1935'ti sanıyo- rum. "Ayda Bir" adında bir edebi- yat-sanat dergisi \a\ınılaıunaya başladı. Ahp oku- yordum. Nazrnı Hikmefin "Orhan Seüm" takma adıy- la ".\ksara" gaze- tesinde yazdığı h- kralannui da tir- yakisiolmuştum.NâzBnHikniet'inkendi- siyle bir tanışıkbğun yoktu. Fotoğraflan- ndan büivordum kendisini... Zaten sivil bir hayatmı yoktu. Sivil hayattaki aile toplantılan ve öteki bir araya gelmeler bize çok yabancıydı, bugünkü gibi der- nekler ve benzeri şeyler de yoktu o za- manlar. Askeri okulda Nuri Tahir'in çevresin- de oluşan arkadaş grubumuzda Nâzım Hikmet'in şiirlerini okurduk. Kendimiz de şiir yazmaya çahşırdık. Tabii ki *İıece vezni"yle. Aruzu filan zaten beceremez- dik...Sonrasonra Nâzım Hikmettarzında "serbest vezinie yazmajı denedik... - Kendiliğinden oluşan bu devrimci gnıbunuzun, o >ıllarda yeraltında faali- yet gösteren Komünist Partisi'nden ha- beri var mıydı? DLTtUGÜN - öyfc bir partiden hiç haberimiz yoktu. \ahnz 'BolşevikKk" diye bir şeyler duyuyorduk. Onlann: hü- kürnetin. devlerin aleyhinde olduklan söyieniyordu. Biz de ne olduğunu merak edip öğrenmeye çahşıyorduk. Konuv la il- gili kitaplar aramaya başladık. "Dün ve Yarm" Kitabevi'nin yayınladığı kimi klasikler gecerdi etimize. Sabiha Zekeri- va ve Haydar Rıfat'ın çevirileriydi. On- İan okurduk. Sonra fekefe kitapianna merak sardık. Doktor Hikmefin yazdığı •'Diyakktik MateryaHzm", Nâzm Hik- met'in "Alman Faşizmi ve Irkçdığın ki- taplannı okuduğumuzu hatırlıyorum. Tabii bu okuduklanmızı bile açıklayıp izah edecek etemanlar yoktu. Kendi ken- dimize bir şeyler öğrenmeye çauşıyor- duk... SÜRECEK lannda kendisinin mütereddit vaziyeti üzerine Nazım'ın Rus ihtilalinden bahse- derek (Bahriyeliler cesur olur. Gözleri pektir. Rus isyanı da bir Bahriye gedikli çavusu tarafından yapılmıştır) dediğini ve baş başa olan bu konuşmadan sonra Nazım Hikmet'in ve kendisinin odadan çıktıklannı ve Nazım Hikmet'in Hamdi Alev ile de uzun bir müddet Rusça bir şeyler konuştuklannı, bundan sonra Nazım'ın gittiğini ve Nazım Hikmet'in direktifı mucibince bu konuşmalardan Hamdi'yi haberdar ermediğini. Emine, kendisini ilk defa Nazım Hikmet'e götür- düğü zaman, sivil bulunmasına rağmen NazHn'ın v merhaba kaptan' hitabiyle kendisini Hamdi Alev'den Ununtş oldu- ğunu anladıgım..." Nazım Hikmet bu iddialar karşısında ilk tahkikat ifadesinde şunlan söylemiş- tir Hamdi Şamiioru Rusya'dan tanıdı- ğını ve Istanbul'da görüştüklerini ve ge- dikli erbaş olarak hiç kimseyi tanı- madığını söyieıniş ve gedikli Hamdi Alevdaş ile yaptlan muvacehede, Hamdi Alevdaş ilk tahkikat ifadesini aynen tek- raıiamış ve buna karşı Nazım Hikmet, Hamdi Alev'in evinde Alevdaş'a direktif verilmesine müteallik olan kısım hakkı- nda (hafızam zaif olduğu ve aradan beş sene geçtiği ve hayatımda bircok insanla temasta bulunduğum için benimle görüş- tüğü zaman sivil olduğunu söyleyen Hamdi Alevdaş'ı tanımıyorum. Hamdi Alevdaş. Erenköv 'deki evime gelmiş ola- büir, kendisini Hamdi Alev'le çağırtmış değilim; Hamdi Alev'in evine dört sene evvel gidip gitmediğimi hatırlayamıyo- rum; belki gitmişimdir ve belki Alevdaş da gelmiştir. Ve belki de konuşmuşum- dor. Yardım meselesini bir türlü hatır- layamıyorum) demiştir." Suçu sabit görüldü 10 Ağustos 1938'de Erkin gemisinin subaylann yemek salonunda kurulan askeri mahkemenin 29 Ağustos 1938 Pazartesi günü günü saat 9'da açı- kladığı karara göre Nazım Hikmet'le il- gilı hüküm şöyleydi- "İcabı görüşüldü ve düşünüldü: 1- Suçu sabit görülen Nazun Hikmet Ran'ın sucuna uygun As.C.K.'nm 94. maddesi mucibince ve siyasi fîkirleri. ma- zisi, neşriyatı ve ev>elki mahkumiyetle- rivle pek aşikar bir suretle bir komünist propagandacısı olduğu anlaşılaıu bu ar- zularını donanma dahilinde kuv>eden fii- le çıkarmak için başgedikli Hamdi Alev- daş'ı bu maksadının husul bulmasına ve genişlemesine alet ittihaz ederek donan- manın inhilal ve ihtilale maruz kalmasına ve şu suretle memleket müdafaasına ya- pacağı büyük tehüke ve zararlar yapı- bnası istenilen suçun kastındaki redaet ve ağıriık takdir-i şiddet sebebi addiyle tak- diren (20) sene müddetle ağır hapis cezası ile cezaiandınlmasına ve TCK 31 ve 33'- üncü maddeleri mucibince hidematı am- meden müebbeden mahrumiyetine ve ceza müddeti zarfında hacr aİtında bu- lundunılmasına ve mumaileyh ?/7/938 tarihinde Harp Okulu Askeri Mahkeme- si'nce askeri, isyana tahrik ve teşvik su- çundan dolayı mahkum olduğu (15) sene ağır hapis cezası .\skeri Temyiz Mahke- mesi'nden geçmek suretiyle kat'ileşmiş ve halen bu ceza infaz edibnekte buhm- muş olmasına ve şu sebeple içtimai cerai- min metcudiyetine binaen TCK 77 ve 69'uncu maddeleri hükümlerine tevfîkan hükmednen (20) sene ağır hapis cezasının üçte ikisi olan 13 sene 4 aymevvelce mah- kum olduğu 15 sene ağır hapis cezasma zammı ile (28) sene (4) ay müddetle ağır hapis cezası ile mahkumiyetine ve mü- ebbeden hidematı ammeden mahrumi- yetine >e ceza müddeti zarfında hacir altmda balundurulınasma." Yıllar sonra Bursa cezaevinde yaz- dığı "Dokuzuncu YıMönürnü" şiirinde.' Naam Hikmet "maeera"sını şöyle özetleyecekti: Dtboyu karlı bir gece, sofradan kaldırdıp, polis otomobiline bindirilip, bir trenle gönderilerek bir odaya kapatılmakla başladı ma- ceram. Dokuzuncu yılı biteli üç gün oluvor. (....) İlki yetmişaltı gün: sessi: düşmanhğında üstüme kapa- nan kapının; sonra, sac birgeminin ba- şaltında vedi hafta. Lakin yenilmedik, kafam: ikinci bir insandı yantmda. Çoğunun yürünü unuttum bûsbütün, yalnız, çok ince, çok uzun bir burun- dur aklımda kalart halbuki kaç kere karşımda oturup dizildiler. Bir tek kavgıları vardı, hakkımda hüküm okunurken: heybetli olmak. Değildiler. İnsandan çok eşyaya benziyorlardı: duvar saatleri gibi ahmak, kibirli, ve kelepçe, zincir filan gibi hazin ve rezildiler." YARIN: SÖZ KONUSÜ GENCİN SOYADI: BENERCİ ÇALIŞANLAREN SORULARI-SORUNLARI /YILMAZ ŞİPAL Gençlerin gelecekleri ve umutları SOfU! Henüz çahşma hayaüna anlmayı başaramadık. Daha doğrusu basarmamıza izin veribnedi. Zorlu uğraşlar so- nucu birşeyleri başardık. Ancak bazı aydınlanması gereken noktalar var. Bizkr, bir üniversitenin Tütün YerJştiricuiği ve tşletmeciliği bölumünden Tütün Teknikeri" olarak mezun ol- duk. Kadromuz obnadığı için, tek çalışma ortamımız olan bir iktisadi kamu kuniuşunda tşe başbunamız da mümkün ola- madı. Büyük çabalar sonucunda kadromuzu çıkartmayı ba- şardık ve 100 adet ' I ütün Teknikeri" kadrosuna açıktan ata- ma izni veriMi. Ancak. KİT kadroiaruıda standartlaşmaya gi- dOdiğinden açıktan atama iznimiz, "Tütün Teknikeri" olarak değil, "Tekniker" olarak çıkanldı. Bizieri düşündüren komı, y aklaşık 4 yıllık bir uğrastan son- ra çalışma hâkkımızın "Tütun Teknikerleri" dışındaki, diğer tekiıikeriere kaptırmamızdır. Kendi çabalanmızla biz "Tütün Teknikerieri", bu kad- rolann bir başka alanda da tş bulma şansma sahip teknikerler- ce kullanümasuidan endişenviz. (I.H.) YANTT: Her yıl açılan üniversitelerin sayısı artmakta. hemen he- men her kasabada bir üniversite açma yoluna gidilmektedır. Bu gidişle yakın bir gelecekte ilk. orta ve lise öğrenimi yerini, üniver- sitelere bırakacaktır. Uluslararası üne sahip bilim adamımız Sa>m Cahit Arf yıilar önce Cumhuriyet Dergi'de yayımlanan söyleşisınde yanılmıyorsam şöyle demişti: Türkiye'de üniversite adı altmda, 27 ortaokul açıldı." Şimdi üniversite adı attındaki okulların sayısı, politik bir yatınm ola- rak yüzlere çıkarılmaya çalışılıyor. Her açılan üniversite yeteıii öğrenim verebiliyorsa, kuşkusuz ya- rariıdır. Ancak, üniversiteierde yararh eğin'm sağlanamnor ve bin bir ümitle üniversite) i bitireııler gerek kamu, gerekse ozel kesimde iş ola- nağı bulamıyorsa. oıtada büyük bir yanirşlık var demektir. Veni açıla- cak ve yeterîi eğitim veremeyen her üniversite, bu yanhşlığı daha da bü- yütecektir. Devletin görevi, Anayasa'mn 130. maddesinde öngöriUen "Çağdaş eğitim öğretim esasJanna dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaclanna uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile" okul açmakür. A>nca bu okuîdan diploma alanlara iş olanağı da sağlamaktır. Sorun yalnızca, tütün teknikerlennin sorunu değikür. Üniversite çıkışlı onbinler, günümüzde ortaokul ve lise düzeyinde eğitime gerek duyulan dahası eğitime bile gerek duyulmayan işler için, kapı kapı do- laşrnaktadır. İşsizliğin boyutlan, ünıversiteleri çoğaltmakla çözümlenemeyecek- tir. Yalancı emzik gibi verilen üniversite diplomalan çoğaldıkça, işsizlik de çoğalacak ve bu arada bilimin saygınhğı da azalacaktır. Bir ülkede öğretimin saygınlığı üniversite sayısının çokluğu ile ölçül- memebdir. Açılan okullar "milletin ve ülkenin ihtiyaclanna uygun insan gücü" yetiştiremiyorsa; bu okullarda gençlerin umutlan ve geleceklen sömü- rülüyor demektir. Düzeltme: 16 Eylül 1993 günlü yaamızda 3855 sayıb Yasa 15 Arahk 1992de değil, 15Ocak 1993'teyürürlüğegiiTOİştir. Bizdenkay- naklanan bu yanbşlık için özür diliyoruz. POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Düşman B Sıkmak.Moskova'ya giden Şükrü Saracoğlu, bir hafta bekle- dikten sonra Stalin'le görüşemeden geri dönüyor. Rus- larla ilişkilerimizde böyle soğukluklar vardır. Bu ne ilki- dir, ne de sonuncusudur. Tansu Çilier'in Moskova ziyareti, çok olumlu geçmiş- tir. Hatta sofrada Gogol'ün müfettişi konuşulmuş, konuş- malar bir edebiyat şölenine bile dönmüştür. Washington da İzak Rabin'le Yaser Arafafın el sıkış- ması, dünyanın şaşkın bakışlarıni üstüne çekmiştir. Bir dosteli sıkmak kolaydır. Ama bir düşman eli sıkmak, öy- le pek kolay denenmez. Tarihin içinde, başından bu yana birbirine düşman olan iki kişi, günün birinde el sıkı- şabilirler. insan, böyie bir el sıkışmasını günün birinde göze alacağını düşünmelidir. İzak Rabin el sıkışırken, "Bir düşman eli sıkıyorum" diye fısıldamıştır. Tarih, uzun yıllar birbirine düşman iki kavmin el sıkışmasına tanık olmuştur. "Tarih konuşuyor" demişlerdir. Ankara'da bizim mahallenin üstbaşı, Samanpazarı'na doğru olan yanı Yahudi mahallesiydi. Yahudiler için bir havra, birdeözel okul vardı. Havrada, belli günlerdetö- renler yapılır, okulda çocuklar okurdu. Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında, istanbul'dan An- kara'ya gelen ünlü yazarlar, Yahudi mahallesinde kira- lık yerler bulabilmişlerdir. Temiz pak pansiyonlar, an- cak bu mahalede vardır. Falih Rıfkı Atay, Yakup Kadri, Sadri Ertem, burada geçen gunleri anlatırlar. Çocukluğumuzda bizi, Yahudilerin "iğneli fıçısıyla" korkuturlardı. Oysa ne iğneyi, ne de fıçıyı gören vardı. Şehir geliştikçe ve yaygınlaştıkça, Yahudiler bu mahal- leden çıkıp Sıhhiye'ye taşındılar. Çocukluğumuzda, Yahudi birçok arkadaşımız vardı. Şimdi bile tek tük var. Israil kurulurken, pek az ülke tanımıştır. Filistin toprak- ları üzerinde bir Yahudi devletinin kurulması istenme- miştir. Yahudiler de bu topraklar üzerine kolayca yerle- şememiştir. Dünyanın dört bir bucağından gemiler dolusu Yahudi, soluğu burada almıştır. Israil kuruldu, Türkiye'den de binlerce Yahudi göç etti. O yıllarda şair arkadaşımız Suphl Taşhan, Israil üstü- ne bir şiir yazmıştı. israil'i öven bir şiirin yazılması, o günlerde çok önemliydi. Çünkü Yahudilere pek sevecen bakılmıyordu. Belleğimdeki kadarıyla Suphi Taşhan'ın şiiri şöyle başlıyordu: Kudüs'ün tunç kapılarında yazar Sabredenden kork, Sabreden ömrünce kazanır Salomonlar. Mişonlar, Yasefler Rebekalar, Raşeller, Esterler Bakın yeni bir vatan kuruyor Sabredenden kork.. Günün birinde, Kurşunlu Camii yakınlarında bir yan- gın çıktı. Yangını "Yahudiler çıkardı" diye söylentiler çıkardılar, ama kimse inanmadı. İşte bu yangından son- ra Yahudiler, bu mahalleden çıkıp Sıhhiye'de yeni yapı- lan apartmanlara taşındılar. Ticaret yaptıklan için, Yahudiler varlıklı kişilerdi. Yaşam düzeyleri de bizimki- lerin çok üstündeydi. Şimdi ben, Akatlar'da oturuyorum; tuhaf bir rastlantı, birkaç apartman var ki, burada Yahudiler oturuyor. Rabin'le Arafat'ın VVashington'da sıkışan elleri, Orta- doğu'yadostluğu getirmeyeceksededüşmanlığı azalta- caktır. Ortadoğu, yıllar var ki, böyle bir el sıkışmayı öz- lemle bekliyordu. BULMACA 1 2 3SOLDAN SAĞA: 1/ Yemekten ve içkiden anlayan. bunlann tadına varabilen kimse... Gözü doymaz, haris. 2/ Gözleri görmeyen... Saygı göster- me, ululama. 3/ Idare organlannın ruhsat verir- ken aldıklan para. 4/ Kolyos, uskumru, sar- dalye gjbi balıklann ufa- ğı. 5/ Ölürn cezası... Ne- cati Cumalı'nın, filme de aktanlmış bir oyunu. 6/ Tapmaklarda, üzerinde kurban kesilen, günlük yakılan, dinsel tören yapdan taş masa... Köpek ve inektere yedirilmek için un ve kepekle haarlanan yiyecek. 7/ Parola... Reçinesi hekimlikte kullaralan bir ağaççık. 8/ Fazla- dan kılınan namaz ya da tutulan oruç... Köpek. 9/ Bir soru sözû... İri taneli bezelye. YUKAR1DAN AŞAĞIYA: 1/ Sarmısağın antibiyotik etkisi gösteren maddelerinden biri. 2/ Is- tek, arzu... Turgenyev'in bir romanı. 3/ Atın, biniciyi sarsmayan bir koşma biçimi... Demirin simgesi. 4/ Afnka'da bir ülke. 5/ Doğalgazın önernli bir bileşeni olan gaz... İri ve bonı biçiminde beyaz ya da san renkli çiçeği olan bir süs bitkisi. 6/ Maddenin, kimyasal bir tepkimeye girebilen en küçük parçası... Eski dilde kapı. 7/Tepesi dar, kenarlan geniş bir tür fes. 8/ Havada buğu durumundayken akşamın ve gecenin serinliğiyle yerde ya da bitkilerde toplanan küçük su damlalan... Bir aüay işareti. 9/ ör- nek alınacak söz... Uzaklık işareti. tLAN T.C. HAYRABOLU SÜLH HUKUK HÂKtMLİĞİ'NDEN 1991/555 Esas 1993/1068 Karar Davaalar Nesrin Gönül ve arkadaşlan vekib Av. Orhan Aksoy tarafından Hüseyin Morakr ve 47 arkadaşı akyhine açılan ortakügın giderilmesi davası sonunda mahkememızin 24.6.1993 gün ve 1991,555 esas, 1993/1068 karar sayüı karanyla Buzağcı köyünde ka- in 21 parsel sayılı taşmmaan satışı suretiyle ortaklığın gidenlmesine karar verilmiştir. Karann adresleri tesPit edikmediginden davahlardan Nuri Can- baz ve Rabia Çahan'a teblıği mümkün olmamışür. Karann ilan tari- hinden itibaren bu davalılara yedi gün sonra tebliğ edilmiş sayüacağı ve adı geçenler tarafından süresinde temyiz edilmediği takdirde onlar yönünden kesinleşürileceği ilamın tebliği yerine ilanen duyurulur. Basın: 51015 tLAN TC KÜÇÜKÇEKMECE1. ASLÎYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN İLANEN TEBLİGATTIR DosyaNo: 1992/1697 Davacı Hanife Yavuz vekili Av. Şerafeddin Atik tarafından Mehmet Yavuz aleyhine açılan boşanma davası sebebiyle: Alemdar Mah. Emrehorhamam Sokak No: 1 D: 4 Eminönü/tst. adresinde ikamet etmekte olan davalı Mehmet Yavuz'un adresine çı- kanlan tebligat bila tebliğ iade edilmiş olup, zabıtaca yapılan tahki- kat neticesinde açık adresinin tespitine de imkan obnadığından adı geçen davalımn duruşma günü 5.10.1993 günü saat 10.30'da mahke- memizde bizzat hazu- bulunması veya kendini bir vekille temsü ettir- mesı, aksi takdirde duruşmarun HUMK'nun 377. maddesi gereğince yokluğunda icra edileceği hususu ilan olunur. 15.9.1993 Basın: 9413
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear