25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4AĞUSTOS1993ÇARŞAMBA CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR Bob Marley'den boşalan reggae tahtının tek varisi gösterilen Lucky Dube'un yeni albümü'Victims' piyasaya çıktı GüneyAfrika'dan direniş ritmleri BURAK ELDEM ' 'Bob Murley demişti ki • 'Ne denli sü- recek peyganiberlerimizi öldürmeieri ,' Biz bir yar.da durup izlerken?' I Nereden bilecekti gelecekte Düşmanm bir yanda durup , Bizim kendi kardeşlerinrizi kes- memizi izleyeceğini?" Güney Âfrika'nın son yıllarda yetiş- tirdiği en önemli siyah müzisyenlerden Lucky Dube, son albümü "Victims''la a>nı adı taşıyan parçada bunlan söy- lüyor. Aufıa bulunduğu sözler. reggae'- nin efsanevi sanatçısı Bob Marley'in I980 tarihli "Uprisiııg" albümünde yer alan "Redemprton Song"un ıki dizesi. Yirmi dokuz yaşındaki Lucky Dube. Güney Afrika'da siyah insanlann ya- şadığı trajedinin son beş ytldaki çirkin görünümlerine takmış kafayı. Takılma- yacak gibi de değil: emperyalizmin ve ırkçı saldınlann acısı yetmezmiş gibi. si- yahlar şimdi de birbirlerini öldürüyorlar Güney Afrika'da. Herakşam haberlerde ekranlanmıza geien görüntüler. birbiri- ne acımasızca saldıran siyah gruplan vc onlan bıyık altından gülerek izîeyen be- yaz polisleri gösteriyor. "Hakhhğm askerleriviz biz i Ve bizi buraya hükümet göndermedi ya da. bir- tikte içtiğiniz politikacüar I Yoksullar gönderdi bizi • Acı çekeııler Ve eziien- ler." Albümün bir diğer ilginç parçası olan "SoMiers For Righteousness"de de böyle sesleniyor Lucky Dube, ırkçı be- yazlara. KJasik reggae ritmi ve sıcak me- lodilerle "Victiıns'' albümü. Güney Afri- ka'daki siyah direnişi müzikle anlatıyor. Bugün artık uluslararası düzeyde adını duyuran ve cidöi müzik dergilerin- ce Bob Marley'den boşalan reggae tahtının tek varisi olarak gösterilen Lucky Dube, 1964 Ernelo (Güney Af- rika) doğumlu. On beş yaşındayken gi- tar çalmayı öğrenen ve ilk yazdığı şarkı- larda halkın acılannı anlatmaya başla- yan şarkıcı, "mbaqanga" olarak ad- landınlan. Güney Afrika'ya özgü pro- testsokakmüziğiyleçıkmışyola. 1984 ile 1987 yıllan arasında. Zulu şarkılannı ve geleneksel müzığini öğrenip. onlar ûzeri- ne yoğunlaşmış. Bir süre sonra da, reg- gae ve onun felsefesi Rastafarianizmle tanışmış. "Rastas Never Die" adh albü- mü, bu dönemin izlerinı taşıyor. Seksenlerin ikincı yansından ıtibaren Lucky Dube, Güney Âfrika'nın en önemli protest müzik temsilcilerinden biri haline geliyor. Tıpkı Johnny Clegg, Sipho, Ladysmith Black Mambazo gibi. o da ırkçı yönetimin baskılannı göğüsle- mek durumunda kalıyor uzun süre. Ama ülkedeki popülerllği övlesine artı- yor ki, onbinlerce izleyiciyi alanlara çe- ken bu genç şarkıaya resmi makamlar pek fazla ilişemez oluyorlar bir süre son- ra. 1989'da Lucky Dube. Güney Af- rika'nın en popüler müzisyenleriyle bir- likte, Fransa'da gercekleştırilen Zuhı Turnesi'ne katılıyor. Bu, onu ulusla- rarası starlığa taşıyan önemli bir dönüm noktası. Hemen ardından çok başank bir solo ABD tumesi ve "Avcı" filminin yıldızı John Savage'la başrolleri pay- İaştığı "Voice In The Dark" filmi geli- yor. "Prisoner" (Mahkum) ve "House Of Exile" (Sürgün Evi) albümlen, yal- nızca Güney Afrika'da değıl. ABD, İngiltere, Fransa, kanada ve bırçok Af- rika ülkesınde yayımlanıp büvük ilgi gö- rüyor. Geçtiğimiz yıl da, WOMAD Fe* tivan'nde Lucky Dube, Peter Gabriel _• birlikte sahneye çıkıp şarkı söylüv >r. Lucky Dube'un 1993 albümü "*\ic- tnos"da. toplam on parça var. Gcrck so- und gerek ruh olarak reggae'nin en güzel ömekleri diyebileceğimiz bu parçalarda anlatıianlar, siyah insanlann içinde bu- lunduğu zor koşullar ve bunlara karşın yüksclen direniş. mücadele. Eğer eylül ayında tstanbul'da yapılacak olan WO- MAD Festivali 1994'e ertelenmeseydi, Yedikule Zindanlan'nda Lucky Dube'u da izleme olanağı bulacakîık. Şımdiyse, yalnızca "Victims"la yetineceğiz. Bir çok piyanistimizi piyano tuşlanyla tanıştıran, müziği çocuklara güle oynaya sunan bir öğretmendi Müzikbahçesinde artık Rana Erksan yok EVİN İLYASOĞLL Rana Erksan, bugün üne kavuşmuş nice piyanistimizi ilk kez piyano tabure- sine oturtup tuşlarla lanışuran, müziği çocuklara güle oynaya sunan ög- retmendır. Bir kocaman müzik bahçesidir Rana Harum'ın müzik dünyası. Onun dün- yasında müziğe başlayan çocuklar top oynamakta, mıknatıslı küçük hayvancı- kİarla tuşlarda dolaşmakta özgürdürler. Müziğe ilk adımın önemini bilen, bu karmaşık sanat dalına yaklaşımın yalın olması. sevecen olması gereğini savunan ve kendine özgü başlangıç yöntemleri geliştıren Rana Hanım, ashnda bir piya- no okulu yaratmak iddiasında değildi. Yeuştırdıği öğrencilerin her biri Avru- pa'nın. Amerika'nın bir başka köşesine dağıldı. kendi yüksek müzik okullannda kendilerine özgü "ekoUer"in yöntemini aldı. Ama sanınm tümü de Rana Hanım ıle müziğe başladığı günlerin coşkusunu unutmadı. Kimler yok ki piyanoya başlattıklan arasında: Verda Ernıan, Vleral Güney- man, Ersin Ona>, Mehveş Emeç, Gütse- ren Sadak. Pekineller, Hül> a Tarcaa, Be- nal Tannsever. Seher Tannyar, YıMız Kunutku, Hülya Ardtç. Ova Sünder, Zey- nep Yamantiirk, Suna Erei... Kımi biraz bilıvoımuş. kırru piyanoyu hiç tanımı- yormuş, ama Rana Hanım'ın tuşlan- ndan geçmişler, bugünün ünlü solistleri. ünlü öğretmenleri olmuşlar. Rana Erksan. gerek bu piya- nistlerimizin müziğe ilk adımlannı altı- rmakla. gerekse içinde yaşadığj Cumhu- riyet devrimlerine tanık olmakla, bir ta- rihi kişilikti. Pek çok konserde tstanbullu müzikse- verler onu en ön sırada, elli yılhk eşi ile birlikte, saçında hiç değişmeyen meçi ve pınl pınl yeşil gözleriyle. her yaştan in- sanın gelip elini öptüğü bir dirileyici ola- rak anımsıyacaklar. 1910'da doğmuş. Pek çok söyleşi yapmışız Rana Hanımla. Özellikle ya- şam çizgisine yön veren Cemal Reşid Rey'i anlatmış, ona koşut olarak da ken- di yaşamını. "Babam oMukca tutucuydu. Harita su- bayı idi. Annem ise şiir vazaa, ut calan. hayal dünyası geniş bir insandı. Eve gekn /vana Hanım'ın tuşlanndan geçenler, bugünün ünlü solistleri, ünlü öğretmenleri oldular. Gerek bu piyanistlerimizin müziğe ilk adımlannı attırmakla, gerekse içinde yaşadıgı Cumhuriyet devrimlerine tanık olmakla, birtarihi kişilikti Rana Erksan. bir Ermerti boca ile ilk piyanoya başladım. Sonra Hege ile çabştım, sonra da İstanbul Beledive Konsenahıan'nda Cemal Reşid Rey ile. Ben galiba konsenaruvann ilk pi- yano bölümü mezunuyum. Cemal Reşid, hephnize yepyeni bir dünya sunmuşru. Yalnu piyano çalmak değil, tamamıvla Avrnpai bir yaklaşon öğretmişti." Rana Hanım bu söyleşimızde. Cemal Reşid Rey icin hazırlamakta olduğumuz "Devlet Sanatçılan" başlıkh televizyon programı için, kendi kusağından diğer konservauıvar mezunlan ile bir ara- daydı: Masume Batu, Anjel Agopyan, Vedhe Koray, Jülide Saygun. Her biri Cemal Reşid'in bir başka yönünü anlatıp, 1920'li yıllann ilk çoksesli müzik öğrencileri olmanın coşkusunu yaşıyor- du. Tümü de alaturka müzikle büyü- müş, büyük konaklann, eski Istanbul'- un çocuklanydı. Rana Hanım, "Benim babam öyle he- men açılıp saçılmava izin vermemişti. Önce sıkma başla giderdim konservatu- yara, sonra tülgürek sardık başunıza, son- ra açtldık. Ashnda hepimiz piyano çal- mayı biliyorduk, ama genel kültürü Ce- mal Reşid'den aldık. Analiz Mürikal derslerinde bir operayı 3-4 saat bastan sona sahnedeki bötün karakterieriyle oy- nar, piyanoda çalar \e açıklardı. O za- man teyp fılan yok ki, ne çahlıysa aklmu- zda rutardık, kulağunızda saklardık." Ve Rana Hanım konservatuvardan mezun olunca. Cemal Reşid ona sohsllik yenne piyano öğretmeni olmasını tavsi- ye etmiş. konservatuvardakı deftere: "Fevkalade bir pedagog olma istidadı var, onu kaçırmavalım" dıye yazmış, bövlece mezun olur olmaz, Rana Hanım da öğ- retmenliğe başlamış. îlk gün Cemal Bey. "Seni buraya hoca yapıyonız, ama para vok" demiş. Rana Hanım da şöyle an- latıyor' "Boynuna sanlmaya utandım, ellerine sanldım, övlesine se>indim. Sonra neler geldi geçti, pahalılıklar. savaş sıkıntısı... Ama dünyamızdan müzik hiç eksilme- di, hiç durmadı." Rana Hanım'ın mezun olduğu yıl J.S. Bach'ın Dört Piyano tçin Konçerto'- sunu çalmak üzere onu da çağırmışlar. Diğer piyanistler ise, Cemal Re$id Rey, Ferdi Ştatzer ve ömer Refık Yaltkaya imiş. Bu yapıtın ilk kez çalınması ıçın Istanbul'un çeşitlı semtlerini dolaşmı- şlar, dört tane tınısı birbirine uyan piya- no bulmuşlar. Ve Tepebaşı Tiyatrosu'- nda, salkım gibi localardan sarkan dınle- yici önünde büyük beğenı kazanmışlar. "Dört piyanodan biri olup onlarla bir- liktelik sağlamak konusunda hiç telaşlan- madım doğrusu. Çünkü o güne kadar eş- lik ermc>i, dinlcmeyi öğrenmiştim. sahne- >e de ahşmıştım. Ama konser günü gelip çatınca, siz benim kalbime sorun!" Bırkaç yıl sonra t. Galip Arcan'ı an- mak için bir programda yine bu konçer- to seslendirilmiş; bu kez Cemal Reşid'in yerini Ergican Saydam dlmış "Dört pi- yano deyince konsere rağbet arttığından ileri geîenlerden biri, belediye parasız kaldıkça size bu eseri çaldınp para kazan- malı demişti." Rana Erksan hep anılannı canlı tutup, müziğe başlattığı öğrenalerirjın sonraki başanlannı izleyip. yaşama pınl pınl ba- kabilmışti. "Bugün dümadaki bunca miikemmel piyanist arasına katılabilen ünlülerimizin olması büyük aşama. Ama dinlevicimiz onlan çok daha takdir etme- li. daha çok >e candan alkışlamalı. Kolay iş mi bunca çabaT" dıyordu. Iki ay önce bir mide kanaması ile hastaneye yatana kadar. hala tek tük çocuklan vardı Rana Hanım'ın. Seksek oynayıp. renkli harf- lerle piyanonun tuşlannda ilk gezintileri- ni yapan çocuklar. 43 yaşındaki sessiz 'işkolik' müzisyen Peter Gabriel, gelecek tasanlannın heyecanı içinde: îleri teknolojiyle, modenıle eskiyi kanştıracağım Kültiir Servisi - Pop müziğjn arük tü- kendiğinden. yeni fikirler üretemeyece- ğinden korkanlar için Peter Gabriel yeni bir göruş getiriyor: " Genetik bilimindeki şu tczi herkes bîlir. Melez olan her zantan en canlı, en devingen olandır. Bu kural ay- nen külrürler için de geçerli. Siz eğer de- rin, eski bir tınıyı tekrtolojinin sağladığı olanaklaıia birleştirirseniz, ortaya çıkan çok heyecan verici olabilir." Gabriel'e göre gelecekte; ileri kompü- tür teknolojisi, multi-medya, sanat ve gelişen dünyadan etkilenimler birleşerek bir arada çahşacaklar. "En çok beş yıl içinde, sözunü ettiğim şeyin sinema, mü- zik ve ilerişim endüstrisinin merkezinde yer alacağını düşünüvorum. Aynı şekilde albüm Jediğimi/ şey de ortadan kalka- cak. Her yerde multi-medya ve audk) vi- sual CDIer egemen olacak." Tüm bun- lar. Peter Gabriel'in gerçeklikten uzak boş hayalleri gibi görünebilir, ama sa- natçı şimdiden projelerinin sonuçlanru almaya başlamış bile. Gelecek 5 haftası dolu olan sanatçı, ilk olarak Güney Amerika'da turneye çıkıyor. Gabriel, Dallas'tan Miami'ye sunacağı multi- medya sahne şovlannda, sahne üzerin- deki ağaçlara yerleştirilmiş veya kafası- na bantlanmış minyatür kameralar eşli- ğinde gecen yılki albümü "Us"tan par- calar seslendirecek. Daha sonra tngil- tere'ye gidecek olan sanatçı. doğduğu yerin yakınında. Bath'ta, grubuyla W O MAD Fesüvaline kaülacak. Güney Amerika'dakinin benzeri mul- ti-medya sahne şovlannın yer almaya- cağı bu konserlerde Gabriel, zamanmın çoğunu müzik piyasasına tamtmak için harcadığı Kolombiya, Jamaika ve Zai- re'den müzisyenlerle çalacak. Gabriel WOMAD"ı (World of Music Arts and Dance - Müzik ve Dans Sanatlan Dün- yası) 1982 yılında, Batı'nın ticari müzik dünyasında pek temsil edilemeyen ülke- lerin müziklerini tarutmak amacıyla kur- muştu. Şimdi W0MAD. etkinliklerini Gabriel'den bağımsız olarak Real VVorld topluluğunun yardımıyla sürdü- rüyor. Bu arada ABD'deki yüksek teknoloji- yedayanan şovlarda sürecek. Toronlo'- dan, Detroit'e, San Diego'dan Los An- geles'a uzanacak şovda insanlar müzik ve imajlar denızinde yüzecekler. "müıd blender" denilen her bin 30 kışi alabilen mı' mk ^ ^ ^ ^ ^ ^ H Amerika ^ ^ ^ ^ ^ ^ H turnesine ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ 1 çıka cak olan ^ ^ ^ ^ ^ ^ H Peter Gabriel, ^ ^ ^ ^ ^ ^ H sunacağı ^ ^ ^ ^ ^ ^ H multi-medya ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ 1 sahne şovlannda, ^ | ^ ^ ^ ^ ^ | sahne üzerindeki ^ ^ ^ ^ ^ | ağaçlara M0^^ ^ ^ ^ | yerleştirilmiş ya ^Bpi^^^H da kafasına ^ p \ ^ ^ ^ H bantlanmış ftV''İ^^^I minyatür WM ^ ^ ^ 1 kameralar • ? İ ^ H eşliğindegeçen ^ ı I ^ ^ S y1 ^ * albümü ' 1 I "Nj' "Us"ı 1 I ^1 seslendirecek. bu kapalı mekanlarda uçuyoımuş duy- gusunu veren koltuklara yerleşerek laser discten videodaki görüntüleri ve kompü- tür grafiklerini izleyecekler. Gabriel'e göre, fılmle beraber hareket eden kol- tuklar, ortamdan ayn değilmişsiniz de, onun içindeymişsisiniz etkisi uyandı- racak. Yüksek teknolojinin nimetleri Bath'taki fesııvale çıkıjından ıki gün sonra Amerika'ya dönecek olan sanatçı, ağustos ayı içensinde tekrar festivale katılacak. Ardından Kuzey Amerika'ya gidecek olan sanatçı bu kez Jamaika. Uganda ve Hindıslan'dan sanatçılarla 10'a yakın şovda sahncyc çıkacak. Bu şovlarda bıraz daha ileri tcknolojı kul- lanılacak."A«naç biraz modernle biraz eski olanı kanştırmak. Bövlelikle tüm bir yerkürenin farklı üikderinden farklı kül- türlerin, farklı imajlara sahip insanlannı görecek, müziklerini dinleyeceksiniz". Gabriel tüm bu göstenlerin başka bir projeye temel olacağmı söylüyor. Sa- natçı tüm bu müzikle yüksek teknoloji- nin nimetlerinin kaynaştığı multi- med- ya şpvlann Barcelona'da, Brian Eno ve Laurie Anderson gibi sanatçılann yardımıyla kurmayı düşündüğü Real World Theme Park'ı oluşturacağını ümıt ediyor. Gabriel, bu merkezin yalnı- zca Disneyland'ın müzikal versiyonu ol- mayacağını, oyunculann, film yapımcı- lannın da buradan yararlanacağını be- lirtıyor. "Küçük bir laborutmar gibi. Fakat bu kez insanlar araştırma yapmak için değil, zevk, eğlence, kar ve yaratıcı doyum için bu laborutuvara girecekler. Bana göre ev- lilik çok doğal bir olavdır. Kişisel ilgtteri- min bir kombinasvonudur. Ve teorioıe göre eğer bir şey beni gercekten heyecan- landınyorsa başkalannm da aynı heya- canı dıiyma olasılığı yüksektir". Ritm kütüphanesi Gelecek tasanlannın heyecanı ile sar- hoş, 43 yaşındaki bu sessiz işkolik müzis- yen, 1960'larda müzik yaşamına baş- lamış pek çok diğer müzisyenden daha fazla pop kültürünü etkileyeceğe ben- ziyor. Charterhouse Devlet Okulu'- ndan, Genesis'in kurucu üyeleri arası- nda yer almaya uzanan yol, Gabriel'in benzeri olmayan öyküsünü anlatıyor. 1970'lerde grupla şöhret olan, 1975'de gruptan aynlarak, kariyerine tek başına devam etmeye karar veren Gabriel, rad- yoda bir başka kanalı ararken Alman radyo istasyonunda duyduğu Afrikalı bir orkestranın miiziğinden çok etkileni- yor. Sanatçı 1980lerde anti-apartheida DÜŞÖVCEYE SAYGI MEMET FUAT kadar birçok politik kampanya içinde yer ahr. Güney Afrika hakkındaki en güzel şarkılardan birini, Biko yazan Peter Gabriel, geçen yıl ekimde piyasaya çıkan albümü "Us"ta, önceki çalışmalannın tersine daha kişisel olan şeylere yöneldi. "Us". sanatçı küresel ritmle, daha çok da eski popun konulan olan aa ve aşk ile teknik üzerine düşüncelerini eşleştiriyor. Us, sanatçınm 18 yıllık eşi JiD Moore'la evliüğinin çöküşünü ve oyuncu Rosarme Anjuette ile ilişkısini konu alıyor. Bu zor dönemde Gabriel, duygulannı ifadeede- bilmesini sağlayan bir psikolojik tedavi de geçirmiş. Peki yüksek teknolojinin olanaklanyla donatılmış teatral şov sı- rasında duygulannı göstermekten ra- hatsız olmayacak mı? "Bir kere yazıldıktan sonra her şey ko- laylıkla konirol edilebilir. Böyle bir or- tamda çalıştığım için güçlük hissetmivo- rum. Fakat eğer bir şevler dünyaya göste- rumiyorsa. gizlerunişse esas o zaman güç oluyor. Gömülü duygularla yüz yüze gel- mek ve onlan ortaya çıkarmak işin zor olan tarafı. Terapide ya da yazarken bun- lar ortaya çıkabiliyor ama, terapi benim için daha tehdit edki, çünkü kontrolü efimde değil. Şarkı yazmak ise, duygu- lartmın tınısı için ortam sağlıyor. Ama şarkılar da bir anlamda yalnızca paket- lenmiş duygu demek. Garip ama, duygu- lanmı bir şarkıy a, kitaba y a da resme dö- kersem. kendimi güvende hissediyorum". "Us". parçalann yazılış metodundan dolayı uzun bir çalışma dönemi gerektir- miş. Gabriel, önceden dinlediği ritmler- den esinlenerek yazdığı şiirleri, melodiy- le eşleştirerek çalışmış. Stüdyosunda bir "ritm kütüphanesi'' de yer alan Gabriel iki yeni şarkısını Se- negalli trampetçi.Doudou N'Dlaye Ro- se'un kasetlerinden yararlanarak yazdığını söylüyor. "tlk önce ritmkrle oynarım, daha sonra kasede kaydederim ve bu kasetteri gittiğim her yere götürüriim. Arabamda bir mikrofon sistemi kurdum, bövlelikle ritmleri mınldanabüiyorum. Bence ara- ba, müzik diniemek için en iyi ortamlar- dan biri. çünkü güncel kaygılardan, dik- katinizi dağıtan şeylerden uzaklaşabilece- ğiniz tek ortam. Müziği kolavlıkla dinle- yebildiğim, sessiz Japon yapımı bir ara- bam var". Düşüncelerini Yinelemek Bir eleştirmen arkadaşım, aramızda tartlşırken, söz belli bir konuya geldiğinde konuşmayı kesip, "Ben o ko- nuda yazdım, şu kitabımda var" demişti. O konuyu yeni- den ele almak istemiyor, üstünde konuşmayı bile gerek- siz görüyordu. Bir kere yazmıştı ya... Karşılıklı biransusuşumuzu hiç unutmam. Birdurala- mış, sonra başka bir konuya geçmiştik. Bu yaklaşım "incelemeci tavrı" diye nitelenebilir. Araştırıyor, bilgiler, görüşler topluyor, karşılaştırıyor, değerlendiriyor, birsonuca varıyor, bunudaayrıntılarıy- la yazıyorsunuz. Artık o konu üzerinde daha kısa, başka bir deyimle, ayaküstü konuşmak istememeniz bir bakı- ma doğal. Belki bir gün, gerekirse, yeni bir incelemey- le...* iyi de herkes sizin incelemelerinizi görmek, okumak durumunda mı? O konuda insanlara iletmek istediğiniz düşünceleriniz varsa -ki var, onca emek verip bir incele- me yapmtşsınız- o düşüncelerinizi yalnız inceleme oku- yanlara saklamanız doğru mu? Bu başkalannm işi diye düşünebilirsiniz. "Ben üst dü- zeyde incelemeler yaparım, isteyen onlardan yararla- nıp yazılar, söyleşiler, makaleler yazar" diyerek, vardı- ğınız sonuçların daha çok sayıda insana ulaştmlmasını başkalarına bırakabilirsiniz. Bilim alanında genellikle böyle oluyor. Bilim adamla- rının düşüncelerini herkesin anlayacağı bir dille anlatan aracı yazarlar var. Ama kimi bilim adamları bu işi de kendileri yapıyorlar. Ya düşüncelerini herkesin anlaya- bileceği gibi anlatıyor ya da bazı yazılarını, kitaplarını bu amaçla yazıyorlar. Özellıkle felsefe, toplumbilim, ruhbi- lim alanlarında böyle. Biliyorsunuz, Bertrand Russell, Erich Fromm gibi düşünürlerin yapıtları, çok satılan ki- taplar arasına bile girebiliyor. Yazın dünyasında ise yıllardır tersine bir gidiş yaşıyo- ruz. Romanda düz anlatımdan kaçışı, boşluk bırakmala- rı, üstü kapalı geçmeleri, zaman sıralaması değişiklikle- rini, bilinçakımını yansıtma özlemlerini düşünün; şiirde anlamın sınırlarını zorlayan, sözcükleri içleri boşmuş gi- bi kullanmaya yönelen aşırılıkları düşünün; eleştiride yalnızca uzmanları ilgilendiren yapısal çözümlemeleri, göstergebilim çalışmalarını düşünün... Değil ortalama okurdan, seçkin okurdan bile uzaklaşılmak isteniyor sanki... Gerçi yazın dünyasının bu gidişe bütünüyle kapıldığı söylenemez; yapılan deneylere, genelde, bir katkı, bir zenginleşme diye bakılıyor; ama çok güçlü "moda'laş- ma dönemleri de yaşanıyor. "Artık bu işler böyle sürüp gidecek anlaşılan" diye düşündüğümüz bile oluyor Sanınm, tıpkı bilimlerdekı yaklaşımla -özellıkle eleşti- ri alanında- aracı yazarların ortaya çıkması, yapılan in- celemelerde varılan sonuçların, herkesin anlayacağı bir dille okurlara ulaştrılması gerekiyor. Yada bu işi incele- meciler kendileri üsMenmeliler. "Ben o konuda yazdım, şu kitabımda var" deyip susmamalılar. Düşüncelerini. değişık biçimlerde yinelemekten çekinmemeliler. Bir konuyu bir incelemede ele alınca arkasını bırak- mak, bir daha ele almamak, üstünde konuşmayı gerek- sizsaymak, bence, yanlış bir tutum. Düşüncelerimizi çe- şitli yollarla yineleye yineleye ortaya vurmaktan ka- çınmamalıyız. Bugün bir incelemede, yarın bir eleştirel denemede, öbür gün bir söyleşide ya da bir makalede... Ne zaman, rterede, nasıl gerekiyorsa... Endonezya'nınyasaklı yazarından Kaçak Kültür Senisi - Kitaplan, ülkesi Endonezya'da hala yasaklı olan yazar Pramoedya Ananta Toer'in "İCaçak" isimli romanı Simavi Yayınlan tarafından yayımlandı. Endonezya'run Japonya tarafından işgal edildiği 2. Dünya Savaşı yıllannda, "Buki Duri Cezaevi"nde yazdığı Kaçak'ta Ananta Toer, ülkesinin bu acı yıllannı keskin bir gözlem gücüyle aktanyor. Kaçak. halen Jakarta'da sürgünde yaşayan Pramoedya Ananta Toer'in, Türkçedeki ilk kitabı. Jurassic Park 17eylülde sinemalarda Kültür Servisi- Amerika'da ilk üç haftada 172 milyon dolar ile tümzamanlann kısa zamanda en fazla gişe hasılatı getirenfilmi"Jarussic Park" 17 eylülden itibaren • Türkiye'de gösterime giriyor. Yönetmenliğini Steven Spielberg'in yaptığı film 11 ayn sinemada gösterime girecek. Bu arada yapılan açıklamada filmi Türkiye'ye getiren firmalardan ızin almadan yapılacak herhangi bir promosyon çahşmasından, ürün ithalatından. imalatından, toptan, veya parakende satımından haksız kazanç sağlayacaklara göz yumulmayacağı bildirildı. Jean Brunhesfotoğrafsergisi Kültür Servisi- Yüzyılın en ünlü coğrafyaalanndan kabul edilcn Jean Brunhes'eait fotoğraflann sergilendiği sergi. Fransa Boulogne'daaçıldı. Asıl mesleği coğrafyacılık olan Brunhes, 1910 yılında bir coğrafya kurumunun da başına geçti. O yıldan itibaren Brunhes, aralannda Türkiyedahil olmak üzere tüm Akdeniz âlkeleri, Çin, Kanada, Japonya'nın da bulunduğu 48 ülke gezdi. Bu gezileri sırasında arşivçahşmalanna yöneldi. Bu amaçla fotoğraf çekmeye başlayan Brunhes, 1931 yılına kadar yaptığı çahşmalarda çok büyük rakamlara ulaşü. Brunhes, geçen sürede 72.000 otokrom plaka, 4000 steroskopik plaka ve 170.000 metrefilmkullandı. "Dünya'nın çevresinde. bir coğrafyaa gözüyle, coğrafyaya baİcış" başhklı sergi 27 mart 1994tarihinekadaraçıkkalacak. Yukarda. Brunhcs'ün 1912 yılında BalkanSavaşı'nın çıkması nedcnıyle giüiği Bosna-Hersek'le çektiği "Cami" isimli foloğrafı ycr alıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear