22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11AĞUSTOS1993 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI Denizler tükeniyor H.ata insanlarda değil, sistemin kendisinde. Hiçbir düzenlemeye bağlı olmadan işleyen bir pazarsistemi kamuoyu adına kaynaklara egemen olursa, sınırların aşılması ve ortak zenginliklerin yok edilmesi kaçınılmaz. -6- "O zamanlar 8 ağ ile gemiye 2500 kflo balık çektiğimizi çok iyi hatuiıyorum. Bugün böyte bir av için 80 ağa ihtiyaç var. O zamanlar bir morina balığı baharda 15-20 kilo gelirdi, şimdi yakala- nanlar ancak 3-4 kilo ağırlığında." Kuzey Atlantıkli bu bahkçı, aslında dün- yanın bütün balıkçılan adına konuşuyor. Ad- lan değiştirmek yeter, durum her yerde aynı. • 1990 yılında açık denizde avlanan balık mik- tan 4 milyon ton azaldı. Bu, 1972'den beri yakalanan balık mıkıanndaki en büyük düşüş- tü. Bunun bir çöküş belirtisi ya da gecici bir du- rum olup olmadığı, ancak yıllar sonra anlaşıla- bilecek. Yine de bahk avcıhğinın aşın düzeylere ulaştığına ılişkin pek çok işaret var. Baa bolge- lerde balığın hepten ortadan kalkma tehlikesi bile belirdi. Bırleş- Büyümenin Yeni Sınırlan Insanın yok ettiği DÜNYA mmvıifl I Pretaydi: M m Ayıfcta miş Milletler'in gıda ve tanm örgü- tü FAO. dünya de- nizlerinin sürekli olarak yılda 100 milyon ton bahk sağlayabileceği gö- rüşande. ABD'nin Ulusal Bahk vt Yabanıl Yaşam Vakfı'nın araştırmalâ"nna göre ise dünya çapmda avlanan bahklann yüzde 20'sini oluşturan 14 tür "aşın avlan- ma" nedeniyle kaygı verici biçim- de azaldı. Yeniden toparlanabilmeleri için 5 ile 15 yıl arasında bir süreye ıhtiyaçlan var. Bu süre hiç avlanılmasa- lar bile gereki. 30 yaşında ve 700 kilo kadar ge- lebilen ton bahklannın miktan 1970 ile 1990 arasında yüzde 94 düştü. Meksika Körfezı- ndekı Florida Keys'de avlanan yıîhk karides 3 milyon kilodan 1.2 milyon kıloya indi. Hindis- tan'ın güneybaü kıyılannda bulunan Kerela- da yapılan bahkçıhk, bahk varhğının yüzde 60, hatta bazen yüzde 100'ünü kapsayacak şekilde yapıhyor. Norveç sulanndaysa bahkçıhk, de- ğerli türler hemen hemen yok edildiği için an- cak düşük değerh türlerin avıyla yürüyebiliyor. Balık varhğı yok oluyor Son on yılda bahk avcıhğında da müthiş bir teknolojik gelişme yaşandı. Derin donduruculu, çeşitli işleme birimleri bulunan dev gemıler ve onlara eşlik eden av filosuyla, bahklar neredey- se kökünü kaarcasına avlanıyor. Radar, so- nar, uydu gibi olanaklarla bahk sürülen ra- hathkla saptanabiliyor. 50 km uzunluğundakı ağlarla derin bölgelerde bile bahklara kacacak yer kahnıyor. Filolann gıderek artmasıyla bahk varhğı yok ohna sınınna getiyor. Bahkçı fılolan ve son geliştirilen teknikkr bahk varhğıru koruyup gözetmeyi değil, en son bahğı bile yakalama amacına hizmet ediyor. Ama bu yolla bahklan tükettiklerinde kendi varoluş ne- denlerinin de ortadan kalkacagmı hesaplamı- yorlar. Ortak bir kaynağı yağmalayan bu insanlar pazarda hiçbir engelle karşılaşrnıyor. Tam ter- sine. pazar her zaman, ilk geleni ve en çok avla- nanı ödüllendiriyor. Hasıla düşse ve pazara ge- len bahk sayısı azalsa bile varhkh tüketiciler ar- tan fiyaü ödemeye haar bekliyorlar. Böylece Tokyo'nun Sushı çarşısında yanm kilo ton- bahğı rahathkla 100 dolara ahcı bulabihyor. Bu bile bir uyan işareü olarak görülmeyip, koru- ma önlemlerine başvurulmuyor. Bu bir yana, azalan ton bahğı varhğı sonuna kadar yağma- lanmaya çahşıhyor. Çünkü bahk, pazarda de- ğeri olan bir mal. Ahcı sorunu da yok. Pazar, bahğın asıl acil gıdaya ihtiyacı olan insanlara ulaşması için değil, parası olana gitmesi için işli- yor. Açlar pazarda her zaman güçsüz otaıuş- tur. Suç sistemde '"Bahğın. öncehkle zengin ülkelere gitmesi, çok kaygj verici bir durum. Çünkü böylece, asıl acil gıda ihtiyacı bulunan az gelişmiş ülkelere gitgide daha az bahk ulaşabilecek." (Garret Hardin The Tragedy of the Commons, Science, 3.12.1968) Çevrebilimci Paul Ehrlich. bir Japon gazete- ciye Japon bahna avı sanayünin balinalan yok ettiğini. dolayısıyla bu ulusun kendı refahım îli--- \ x baltaladığını söylemişti. Japon gazetecı şöyle karşıhk verdi: "Balina avı sanayisinin balina varhğını korumak gibi bir işlevi yok ki. Bu ko- nuda haksızsmız. Bahna avı sanayi, gerçekte dev bir kazanç potansiyeh sunuyor. On yıl için- de balinalan yok edip yüzde 15 kar sağlayacak- sa, bahna varhğmın sürekliliğinı gözeterek sağ- layacağı yüzde 10 kazançtan vazgecmesi do- ğaldır. Bu arada balinalar yok olacak, böylece kapital de başka bir kaynağı yağmalamaya yö- nelecek." Bir arkadaşımız Malezya'da tropik orman- lan yok eden bir firmadan da benzer bir karşıhk almıştı. Pazardaki aktörler, kaynaklan yağmalayıp yok ederken, ashnda oldukça mantıklı dav- ranıyor. Onlann sistem içindekı dunımlan- ndan ve egemen kazanç koşullanndan bakılı- rsa, davranışlannı anlamak mümkündür. Hata insanlarda değil, sistemin kendisinde. Hiçbir düzenlemeye bağlı olmadan işleyen bir pazar sistemi kamuoyu adına kaynaklara ege- men olursa, sınırlann aşılması ve ortak zengin- liklerin yok edilmesi kaçınılmaz bir şeydir. Kaynaklar, ancak sıyasal kısıtlamalarla ko- runabilir, ama bu da son derece zor bir yol. Pazar ve teknoloji tek başjanna yeryüzünde- ki bahk varhğının yok olmasını engelleyemez. Sınır bihnci yoksa, pazar ve teknoloji sadece çöküşe götüren birer araçtır. "Ne kadar üeri gittik?" Nüfus ve ekonomik büyüme, kaynaklann yok edilmesi ve çevre kirliliği hızla arüyor. İş- sizlik ve yoksulluk, güç ve kar hırsı bu kötü gi- dişin itici motorlan. Dünya ekonomisi için son derece önemli baa kaynaklar ve atıklan kaldı- rma kapasiteâ şimdiden aşın biçimde zorlan- makta. Teknoloji ve pazar toplumun veya egemenle- rin değer sistemine göre çahşır. Gözde hedef büyüme olduğu sürece, gidebildiği yere kadar teşvik edihr. Ama toplumsal adalet ve gelecekte de varhğını sürdürme yeteneği egemen amaç olunca, teknoloji ve pazar bu düşünceye hizmet ederler. Nüfus ve ekonomi, çevrenin maddi A BD'nin UlusalBalık ve Yabanıl Yaşam Vakfı 'nın araştırmalarınagöre dünya çapında avlanan bahklann yüzde 20 'sini oluşturan 14 tür kaygı vericibiçimde azaldı. Yeniden toparlanabilmeleri için 5 ile 15 yıl arasında bir süreye gereksinim var. sınırlannı aşınca ıkı şey olabilir: Ya baş edile- meyen kıthk ve bunahmlar yüzünden çöküş, ya da ekonomik büyûmenin, bir toplumsal görev olarak gönüllü, bilinçli azaltılması. İki insanlık devrimi Insanoğlu varhğını gelecekte de sürdürebile- cek mi? Dünyarun her yerinde, bu gezegenin geleceği, toplumun durumu, çocuklannın ve torunlannın yannlanyla ilgih kaygılar taşıyan insanlar var. Insanlığın ve çevrenin kötü dunı- munu görüyor, büyüme hedefıne saplanıp kahroş yapılann bunu düzeltebileceğinden kuş- ku duyuyorlar. Çabalannın herhangi bir katkı- da bulunacağıru bilseler, seve seve uğraşırlardı. Bugün, Fransız devrimi gibi sıyasal bir hare- ket değil, çok daha derin ve köklü bir dönüşüm gerekli. Tanm devrimi ve endüstri devrimi gibi. Çski şişeleri toplamak, yeniden değerlendirme yoluna gitmek elbette yararh bir şey, ama ge- rekli olan kesın dönüşüm sürecini başlatmaya yetmez. Ne yapabiliriz? Ne yapabiliriz öyleyse? Bu soruya doyurucu bir yanıt vermek için önce tanm ve endüstri devrimlerini anlamak zorunlu. Bu iki dönüşü- mün nedenleri ve gehşimleri tarihçıler tarafı- ndan açık bir şekilde ortaya konulmuş durum- da. Bundan 8000 yıl kadar önce dünya nüfusu 10 milyona ulaşmıştı. O dönemin koşullanna göre bu bayağı büyük bir sayıydı. Çünkü insanlar av ve toplayıcüıkla, yani yabanıl varhklar ve ya- rarh bıtkilerle geçınen göçebeler halinde yaşı- yorlardı. Önceleri kaynaklar her yerde bol bol bulunuyordu. Sonraİan azalmaya başladılar. Bunun üzerine bazı topluluklar besin sağlama genlenne ağırlık verip asıl bölgeleri olan Orta Afrika'dan Yakındoğu'ya yabanıl yaşarru zen- gin yerlere göçtüler. Kimisi de hayvanlan evcilkştirmeye ve ya- rarh bitkiler yetiştirmeye yöneldi. Bunun önemli sonuçlan oldu. Ekip biçtikleri yerde kahnak zorundaydılar. Yerleşik düzene geçti- ler. Günümüzün çiftçilerinin bu öncüleri ister is- temez yeryüzünü değiştirmeye başladılar. tn- sanlann düşünme bicimi de değişti. Mülk, para, güç gibi kavramlar ortaya çıktı. Zana- atçılar, tüccarlar, ordu ve büroİcrasiyle birhkte ilk kentler gehşti. Sınırlı tarımsal alanlar Bugün, bu insanlann düşünsel mirasçılan olan bizler, tanm devrimini ıleriye doğru atılmış büyük bir adım olarak görüyoruz. Yine de bu o zamanın insanlan için biraz aa bir "iler- leme"ydi. Günümüzde birçok antropolog (in- sanbihmcisi) tanmın insanlara hiç de daha iyi bir yaşam sunmadığı görüşünde. Bu gecişın bir zorunluluktan kaynaklandıgını, büyüyen nüfusla başedebilmek için yerleşik düzene ge- cıldiğini söylüyor. Gerçekten de tanm, avcıhk ve toplayıahktan zor bir işti. Ancak tanmla birlikte ınsanhk nüfus artışını sürdürebildi. 1750'lerde dünya nüfusu yaklaşık 800 milyona ulaşmıştı. O günkü koşullara göre bu nüfus ol- dukça fazlaydı. Yine kıthk ve sıkıntılar başgös- terdi. Bir büyüme sınınna daha gelinmişti. Tanmsal alanlar sınırhydı. Enerji yetmiyordu. îngiltere'de, iyice azalan yakacak odun yeri- ne kömür kullanılmaya başlanınca, endüstri devrimınin önü de açılmış oldu. Tabii, kömürü çıkarmak, enerji kaynağı olarak kullanmak zor işü, birçok tekniğin geüştirümesmi gerektiri- yordu. Kültürel değerler sisteminde bilim, tek- nik yaratıcıhk ve buluşlar baş köşeyi aldı. Feo- dahzm yerini kapitalizme bırakırken, insan- lann düşünme bicimi de değişiyordu. Kömür, buharh makinelerin yolunu açtı. Ekrken caddeler, demiryollan, upuzun bacah fabrikalar her yanı sardı, kentler büyümeye başladılar. Artık en önemh üretim aracı olarak tanm arazUeri değil, makineler görülüyordu. İnsanoğlu bir kez daha acı verici, iki yanı kes- kin bir "ilerleme"yle karşı karşıyaydı. Fabrika- da çahşmak daha zor ve daha alçalücıydı. Fab- rikalann çevresindeki geniş alanlarda çöp, pis- lik ve hurda yığınlan yükselmeye başlamışü. O zamanki endüstri insanının yaşam standardı bir köylüden aşağıdaydı. Ama bağımh tanm iş- çisi için sürekli açhk çekerek yaşamaktansa, fabrikada çahşmak daha iyiydi. Yarm: Dünyayı Çevre DevTİmi kurtarır ÇALIŞANLAJRIN SORULARI-SORUNLARI / YILMAZ ŞİPAL 6 Yaş haddinden emekli oluyonım' SorW 657 sayılı Devlet Memurian Kanunu'na tabi olarak çabşıyorum. Ağustos 1993'te 65 yaşmı doMunıyor ve iste- ğkn dışında yaş haddinden emekİi oluyonım. Sonım: Ekim 1993'te yapdacak katsayı artışı, bir görüşe göre benim ikramiyeme yansıyacak, bir başka görüşe göre de yansımayacak. Ağustos 1993'te ernekta' olacağnna göre, ekim 1993 katsayı arttşı benim ikramiyemi etkikr mi? S.K. YANIT: 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Yasası'nın "Yaş Had- di" ile ilgiü 40. maddesine göre "İştirakçilerin vazifeleriyle Ugileri- nin kesibnesini gerekoren yaş haddi 65 yaşmı dokhırduklan tarih- tir." Bu genel kural olmakla birlikte, baa görevlerde bulunanlar için bu yaş sının yükseltilebilmektedir. 65 yaşını dolduran ve EmekJi Sandığı Yasası uyannca emekh- ye sevkedilenlere. yasanın ek madde 20'si ile, emekhlik ikramiyesi yönünden ayncahk getinhruştir. "tşrirakçiİcrden, kanunlarla beiirlenen bekleme süreleri sonun- da. kadrosuzluk \ eya yaş haddi sebebiy le emekliye sevk edilenler \e >azife malullüğü hükûmlerine göre vazife maluÜüğü aylığı bağla- nanlar ile ölüm sebebiyle haklarmda emeklilik işlemi uygulanania- ra; emekli edildikleri veya aylıklarının bağlandığı tarihi takip eden ilk mali yübaşında gösterge veya ek gösterge rakamlarında meyda- na gelecek arttşa. bu tarihte yürürlükte olan aylık katsayısı uygu- lanmak sureriyle ikramiye farklan, emekli ikramiyesi ile ilgili hükümlere göre ayrıca ödenir." Bu hüküm, katsayılann yüda iki kez belirlendiği dönemlerde yürürlüğe girmiştı. 15 Temmuz 1993 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 486 sayı- lı yasa hükmünde, kararnamenin 24. maddesi ile yeni bir uygula- ma getirilmişür. Bu uygulama ile: "Aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar ile ek gösterge ve kıdem a>lığı gösterge rakamlarının aylık nıtarlanna çevrilmesinde uygulanacak aylık katsayısı ile memuriyet taban aylığı göstergesi- ne uygulanacak taban aylık katsayısı, ûcer veya alrışar aylık dö- nemler itibariyle uygulanmak üzere Genel Bfitce Kanunu ile tespit olunur. Ancak mali y ılın ikinci yansında memleketin ekonomik ge- lişmesi, genel gecim şarrJarı ve devletin mali imkânları göz önünde bulundurubnak sureriyle Bakanlar Kurulu bu katsayılan ikinci ya- nnın tamamı veya üçer ayhk dönemleri itibariyle uygulanmak üze- re degiştJnneye yetkiüdir." Kararnamenin verdıği yetki ile 1993 yıh ikinci yansı için biri temmuz, diğeri ekim 1993 olmak üzere, katsayılar üçer ayhk dö- nemlere göre belirlenmiştir. 65 yaşını doldurduklan için istekleri dışında, 1 temmuz-30 ey- lül 1993'te emekh olanlara, ekim 1993 katsayılan da, 486 sayılı kararnamenin 22. maddesi uyannca uygulanacakür. "Yaş haddi" nedeniyle "emekliye aynlanlara emekli edildikleri veya aylıklarının bağlandığı tarihi takip eden ilk katsayı artışından doğan ikramiye farklan aynca ödenir.'' Kısaca, 65 yaşını doldurduğunuz ağustos 1993'te emekli edil- diğjnizde, ekim 1993 katsayı artışı ile ocak 1994 katsayı artışı, emekli ikramiyenize aynca yansıuîacaktır. POLÎTÎKAVEOTESİ MEHMEDKEMAL Tuz Kokarsa Ne Ohr?.. Atatürk döneminde Iran Şahı (devrilen Rıza PehlevT- nin babası) memleketimize gelmişti. Sonradan öğren- dim, iri kıyım olan Şah'ı yatıracak yer sorun olmuştu. Halkevi'nin üst katında özel bir yer aynlmış, burayı mi- mar Koyunoğlu düzenlemişti. Bu bölge mahallemiz olur, hemen hergün Şah'ı görürdük; törenle uğurlanır, törenle karşılanırdı. Şah gelirken yanında biraz askerde getirmişti Bırmangamı, birtakımmı?Bölükdesem,çok olur. Askerler Halkevi'nin önündeki düzlükte talim eder- lerdi. "Silahhopike!.." (Silah omza) "Yahşi kadem..." (Uygun adım) "Yek, dü, se..." (Bir, ki, üç) Çocuktuk, verilen bu komutlan hemen kapmtştık. Ken- di aramızda gülüşerek yinelerdik. Çocukluk, oyun olsun: "Silah hopike..." "Yahşi kadem..." "Yek.dü.se..." Büyükler öğüt verirlerdi, "Aman bu söz/erı" ulu orta her yerde söylemeyin, gülüşmeyin; Şah duyar da ayıp olur." Şah geldi, gitti. Yabancı askerleri ilk kez ben böyle gördüm. Bir şey daha öğrenmiştik, Iranlılara Acem den- meyecekti. O günlerden bugünlere köprülerin altından çok sular akmıştı. Şah öldü, oğlu devrildi, mollalar iktidara geçti. Bizim Doğu'da peşmergeler ayaklandı. PKK'lı peşmer- geler, "Biz de vanz" dediler. Varsınız, yoksunuz, işler uzadıkça uzadı Her gün onu aşkın kişi ölüyor. Amerika'- nın Bağdat seferinde ölenlerden fazla. Belli ki güç yet- miyor. Oyleyse bu ölüm, kırım nereye varacak? Yeni bir teori üretiyorlar. PKK'lı peşmergelerin üstüne ülkücü komandoları salmak... Komandolar kim? Bildiğimiz ka- darıyla, bir zamanlar solcuların üstüne salınanlar... Ül- kücülerin partileri var, bir de orduları olsun!.. Komandolar bir ordu Katılmayan dönektir. ölenlerin listeleri veriliyor hergün... ölenlerin hemen hepsi Batı Anadolu çocukları... Eski bir görenektir; as- kerlerden Doğululan Batı'ya, Batılıları Doğu'ya verirler. Başbakan Tansu Çiller'in de bir önerisi varmış. "Bo- ceği boceğe kırdırmak." Bir böcek türedi mi, onu yiyip bitiren başka bir böceği üstüne salarlarmış. Amerika'da yöntem böyleymiş. Şuna, sırası geldiğine göre, "gerilla savaşı" dersek ne olur? Düzenii güçler başedemiyor, öyleyse gerilla yöntemiyle üstüne yürümek... Bunlar paralı olacak, 15-20 milyon lira maaş alacaklar, düzenii çalışacaklar. Bir gerilla uzmanı şöyle diyor: "Gerilla kentin içinde su- da balığa benzer, aslıyla suretini ayırmak zor olur." Böyle olunca, Doğu için başka asker, Batı için başka asker teorisi nereye varır? Dogu için gerilla teorisi, Batı içtn düğün dernek teorisi ortayaçıkar. Doğu'da ölenlerirv yanı sıra Batı'da düğün dernek tartışması yapıhyor. Yeni zenginler, devletten esirgedikleri vergilerleçok masraflı düğünleryapıyorlar, birçok yıldızlıotellerinsalonlarında kız nişanlıyorlar, oğlan everiyorlar Bir kent yetmiyor, büyük kentlere düğün dernek yapmak için özel ucaklar- lagünübirliğine uçuyorlar. Kimi düşüyor. Parçalanmadan, bölünmeden söz edenler var. Sanki düğünlerle birbirimizden aynlmış değil miyiz? Uçaklar- la gelip gidenlerin bir yoksul düğününe koştuğu var mı? Biz bölünmüş değil, kokuşmuşuz. Ne demiş eskiler, "Et kokarsa tuz dökerler, peki tuz kokarsa?" Şu sonradan görmelerin düğünleri kokuşmuşluğumu- zun örneklerı değil mi? Daha nasıl kokuşacağızL BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Doğru sayılan bir . önermeden, belh birta- kım kurallar aracıhğıyla, 2 bukurallann doğru kıldı- „ ğı ikinci bir önermeye gecme işlemi. 2/ Kişilerin 4 ya da topluluklann birbi- g rine karşı olan ilgisi... Manük. 3/ Kedi ya da 6 köpeğin ön ayağı... Orta -j Asya'da yaşayan Şama- nist Türklerde çeşitü şey- 8 lerden anlam çıkartarak n bakılan fal. 4/ Bijgiçlık * taslayan kimse... Bir kürk hayva- nı. 5/ Deniz kıyısında bulunan kamışhk ve sazhk. 6/ Gökyüzü... Bir nota. 7/ Toprağm nemi... Yal- nız iki geniş yüzü testere ile düzel- tikniş tahta. 8/ İşe yaramaz, kötü... Tanntanımaz. 9/ Bir soru sözü... Yenmek, üstün gehnek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Daha çok Karadeniz bölgesin- de giyilen bir tür erkek ayakkabı- sı... Zihin. 2/ Uzak... Avlu kapısı- nın iki yanına konan uzun taşlar. 3/ Sürtme ağlannda yanlarda bulunan takviye ipleri. 4/ Mahkeme sonucunu gösteren resmi belge... Eski Mısır'da güneş tannsı. 5/ Renyum elementinin simgesi... Eth, yııvarlakça ve şişkin olan sap kısmı yenen lahana çeşjdi. 6/ Hararet... Eski Mezopotamya halklannın gök tannsı. 7/ Istek... Mikroskop camı. 8/ Afrika'da bir ülke... Uzakhk an- latmakta kullanılan söz. 9/ Alevi-Bektaşi törenlerine verilen ad... Boynuzunun biri kınk hayvan. Akdenizin Işık ve Güneş Beldesi İF E GÖKMEN HOTEL ue tfiivemti" tfte Tatü...l$te Dinlence... OdaJarda; Duş,wc, balkon, telefon, surekli sıcak su İki kifilik odada iki ki;i YP. bir gün konaklnaa, kahvaltısı (Açık Bufc) vr akşâm yemegi (Açık Büfe ı dahıl 400.000.TL.- Çabş PUjı-FeÜırye Tel:(9-615) 317 77-317 78 Fıx: (9-615) 438 45
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear