Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 11TEMMUZ1993PA2AR
OLAYLAR VE GORUŞLER
I-
Meclissınıfta kaldı!Sizier, değişmez, toparlanmaz. milleti her söylediğinizi hikmet
olarak algılayan koyunlar sanmaya devam ederseniz, en kısa
zamanda o sizi değiştirecektir. bundan hiç kuşkunuz olmasın.
tnsanlanmızı böylesine umutsuzluğa düşürmeye hiç hakkınız
yoktur.
Prof.Dr. TÜRKAN SAYLAN
3
temmuz cumartesi günü sa-
bah saat 10.00dan akşam
saat 20.00'ye kadar TVnin
karşısında TBMM"deki ko-
nuşmalan büyük bir sabıria
dinledim ve görüntüleri ızle-
dim. Dinlerken ve bakarken bazan
sade bir seçmen. bazan ıddiasız bir
partili, bazan politikaya atılmak iste-
yen bir yurttaş. bazan da birikimi olan
insanlann siyasal yaşamda yer alma-
lan için çaba gösteren bir biİim insanı
olarak gözlerimin önüne serilen gö-
rüntüleri nitelemeye. değerlendirmeye
çalıştım.
Çocukluğumuzda TBMM'ye ülke-
nin en saygın, en akh başında. en ağjr-
başlı ve en yurtsever insanlannın seçil-
diğini: bu insanlann sokaktakılerden
ve bizlerden çok daha farklı olduklan-
nı sanır; ülke sorunlanna ait her şeyi
çok iyi bildiklerine ve bizleri yönetecek
niteliklere sahip olduklanna inanır-
dık.
O dönemlerde TV yoktu. bizim de
düş gücümüz kuvvetliydi. Türkiye"nin
Büyük Millet Meclisi'ni oluşturanla-
nn; yurttaşhk bilgisi kitaplannda fo-
toğraflannı gördüğümüz Cumhun-
yet'in ilk devrelerindeki "mebus"lara
ya da "saylav'lara benzediklerini, on-
lar gibi kibar. düzgün giyimli. düzgün
oturuşlu, güzel ve saygılı konuşan seç-
kinler olduklannı sanırdık.
Sonra yemin törenlerinde seslerini
duymaya.kısacıkvekâğıttanokunarak
söylenen milletvekilı yemininde çoğu-
nun nasıl zorlandığıru, özellikle "de-
mokrasi" ve "laik" sözcüklerini söyle-
mekte ne denli güçlük çeküklerinı far-
ketmeye başladık. Çocuk aklımızla
bunun yöre farkına bağlı olabıleceğini
dûşünüp çok da üzerinde durmayarak
güven ve inancımızı sürdürdük
sanınm.
TV ile başlavan görsel ve işitsel bilgı-
lenme, seçilrniş parlamerHerlerimizi
çeşitli toplantılarda yaptıklan konuş-
malar ve davranışlar nedeniyle izleme
olanağını verdi bizlere. Yine de iyim-
serliği elden bırakmıyor. onları tanı-
maya, seçilmelerine, bakanlık gjbı
önemli görevlere atanmalanna neden
olan niteliklerinı ve farkhlıklannı an-
lama> a çalışıyorduk.
Öncelen, belli bir konunun bakaru
olarak, o konuda bilgi birikimi bulu-
nan kışılerin seçildığını. dolayısıyla bir
bakarun. konusuna hâkim, bu konuda
kendini yetiştirmiş bir seçkin olacağını
saruyorduk. Sonralan bunun böyle ol-
mad'ığmı, bakanlann belli konularda
bilgi birikimi olanlardan seçilmediğini
ve siyasal dengelere göre atandı-
klanru, birçoklannın da bakan olduk-
lannı TV'den öğrendiklerini hayretle
gözlemeye başladık. Sağlık Bakanı
olarak pazarlamacılar. Milli Eğiüm
Bakanı olarak avukatlar gördük
karşımızda, hepsi de analanndan ko-
nunun uzmanı olarak doğmuş gibi gj-
nşiyorlardı işe: önceki yönetimin
yapugı her şeyi bir yana bırakıp (ya da
yanm bırakıp) tam tersi bir uygulama-
ya ve de atamalara girişince her şey
yerli yerine oturuyordu. Onlarca, ah-
şılrruş, gelenekleşmiş davranış biçimi
buydu ve kimse de bunu yadtrgamı-
yordu.
Devlet yönetiminde devamhhk diye
bir şey yoİctu. Birinin başlattığını öteki
bozuyordu. Firsatını bulup bir baka-
na "Sağlıkta hükümet politikası değil
bir devlet politikası olması ve sürekli-
lık içinde yürütülmesi gerekir" demek
cesaretini gösterdiğimde; "Ne demek
devlet politikası.. böyle saçma şey olur
mu" diye yarut aldığımı hiç unuta-
mam.
Evet. yıllar geçti, seçimler seçimleri.
ihtılaller ıhtilalleri ızledi. Kih seçilen-
ler kâh aiananlarla yönetildi ülkemiz ve
bızler hep demokrasiyı, uygarhğı, çağ-
daşlığı, bizi ereklere taşıyacak vekille-
rimizi arayıp durduk. Dıyojen ömeği..
ve sonra TBMM oturumlannın bazı
bölümlerinin TV' kanahyla halka açı-
lması olayı gerçekleşti. Ne önemli ne
ilen bir adımdı bu. İngıltere'de bile
daha gerçekleşmemişti, parlamento
görüşmelerinin TV'ye açılması. Biz ise
seçuklerimizin Millet Meclisi'ndeki
davranışlannı, konuşmalanru izleye-
bilecek, ülkemizin yönetilişi hakkırida
bilgi sahıbi olabilecek, TV yoluyla da
olsa mekanızmaya bir anlamda katıla-
bilecektik.
TBMM oturumlannı ilk izlediği-
mizde sıralann boşluğunu, toplanüla-
nn bir avuç ınsanla sürdürüldüğünü,
kürsüdeki konuşmacılann adeta boş
bir salonda prova yapan oyunculara
benzediğini farkettik. Öncelen bu du-
rumun olağandışı olduğunu, daha
sonra rasüantısal olarak üst üste geldi-
ğini düşündük ve neden sonra da ola-
ğan bir durum olduğunu anlayıp şaş-
kınlıklar içinde kaldık. Ülkenin en
önemli konulan bir avuç insanla görü-
şülüyor ya da görüşülemiyor; böylece
bınlerce yasa tasansı TBMM'de üpkı
milletvekiUerimiz gibi "uykuya yatı-
yordu".
Neyse ki toplanülann tümünde sa-
lon bomboş olmuyor, yılda birkaç kez
de olsa çok önemli oylamalarda ya da
çok iddıalı durumlarda salon oldukça
doluyordu. O zaman da konuşmacıla-
ra tepki olarak sıra kapaklanrun vu-
rulduğuna, milletvekillerinin küfiirle-
şip kavga etüklerine, birbirlerine ve
konuşana el kol hareketi yaptıklanna.
bir şeyler fırlattıklanna, birbirlerinin
üzerine yüriidüklerine, hatta silah çe-
kip öldürdüklerine bile tanık olmaya
başladık. Dinlerken birbirleriyle soh-
bet ediyor. gazete okuyor ya da uyuk-
luyorlardı, çoğu oturuş adabından
bile yoksundu.
Sade vatandaş olarak büyük bir düş
kınklığı yarattı bu gözlemlerimiz; mil-
letvekiUerimiz örnek insanlar olmaky-
düar; böylesine saldırganlıklar. sataş-
malar, konuşanlan susturma gjrişim-
leri, dinlememe gibi tepkiler obnama-
lıydı. olamazdı. Her yerde olduğu gibi
TBMM'de de bir disiplin gerekiyordu.
Acaba yanlış mı görüyorduk, yoksa
kırk yılda bir olup biten bir davranış
mıydı bu? Zamanla hiç de öyle olma-
dığını, her önemli birleşimde kavgalar
çıkuğıru, kötü laflann söylendiğini ve
de bunlann daha sonra tutanaktan çı-
kanldığını öğrenmeye başladık.
Peki bu insanlar milktin hangi tara-
fını nasıl temsil ediyorlardı? Halkımız,
bizleT hangj nileliklerine göre onlan
seçip ülkeyi yönetsinler diye buralara,
karşımıza getiriyor sonra da davranış-
lanna şaşkınhkla bakabiliyorduk?
Yanhşlık nereden kaynaklaruyordu
acaba? Üştelik bu kötü tablo, iktidar-
lar değiştikçe düzelme, değişme gös-
termiyor, adeta eşyanın doğal yapısıy-
mısçasına giderek daha da kalıcı olu-
yordu. Bizler. yurttaşlar ya bomboş sı-
ralara konuşan bir konuşmacıyı sakin
şekilde dinlemekten ya dafiavgalıgü-
rültülü, ne konuşulduğu bile anlaşı-
lamayan kalabalik oturumlan ızle-
mekten başka seçeneğe sahip değildik.
Politika bu muydu? Birbirine saygı-
sızhk, konuşulanlan dinlememek. ko-
nuyla ilgisi olmayan konuşmalar. ha-
karet düzeyine varan kara eleştiriler,
gerçek bilgi sahıbi olmadan, dolduru-
luşa getirilerek ve magazin basırurun
özel yaşamla ilgili dedikodulanndan
yararlanılarak yapılan suçlamalar, on
yıllardır nane şekeri saüalannın na-
melerine benzeyen aynı eskimiş slogan
cümlelerle kelime oyunlan yapmak
marifet rniydi; iç ve dış siyaset böyle
mi yürütülür, böyle mi denetlenirdi;
milletvekili maaşlan böyle mi hak edi-
lirdi? Milletimizin layık olduğu düzey
bu mu idi?
Evet, pek çok insan, "Ne yapabm
biz buyuz, bizim vekillerimizin de da-
ha farklı olması beklenemez" diyerek
konuyu genelleyebiliyor, olduğu gibi
kabulü yeğliyorlardı, ama bu hiç de
doğru ve mantıklı bir davranış değildi
bence...
3 temmuz cumartesi günü saat 10'-
dan 20'ye kadarki on saatte kendimi
çeşitli kimlikteki insanlann yerine
koyarak izledim. TBMM'yi ve millet-
vekillerini; benimle birlikte ülkemin
sağduyu sahibi kadın-erkek, genç yaş-
lı, tüm ınsanlan da izliyordu kuşku-
suz. Ne yazık ki konuşulanlann çoğu-
na yakını, ınandığını, bildiğini ve ülke-
si için yapılması gerekeni savun-
muyor, yahiız ve yalnız "TV'de halka
konuşma fırsaünı en iyi şekilde nasıl
değerlendiririm" düşüncesiyle sözcük
oyunu ve duygu sömürüsü yapıyordu;
hiçbirinin ilkeleri çıkarlannın önünü
alamıyordu. Meclis yerine dışanya hi-
tap ederken de yurttaşlan koyun saru-
yorlardı, onlan inandırdıklanna gü-
venleri tam olarak çalımlannı atıyor-
lardı.
Dinleyenler ise çoğunlukla
TBMM'de var olmanın anlam ve öne-
mini kavramaktan yoksundular. san-
ki mahalle kahvesinde maç dinliyor ve
geleneksel şekilde hakeme laf atıyor-
lar, birbirleriyle ağız dalaşına giriyor-
lardı. "'Sayın" sözcüğünün adeta bir
hakaret ifadesi olarak bol bol kullanıl-
dığı salonda, aslında ne kendilerine ne
birbirlerine ne de onlan seçme gafle-
ünde bulunan millete saygmm en ufak
bir izi vardı.
Sanınm politika pek çok aklı başın-
da insarun uzak durmaya özen göster-
digi bir iticilik kazand^bu yüzden. Bu
yüzden politikaya aülmaktan söz eden
nitelikli insanlara "dur" diyor dostla-
n. Bu yüzden halkımız sevmiyor, gü-
venmiyor, inanmıyor politikacılara;
söyledikleri sözlerin hiçbirinin temelli
olmadığını, ilkeli olmadığını biliyor,
gözlüyor ve yaşıyor. Partiden paıtıye
dolananlar, göklere çıkardığıru bir sü-
re sonra saf değiştirince yerin dibine
bauranlar hiç de iyi örnek olmuyor in-
sanımıza... Hiç, ama hiç kimsenin si-
yaseti böylesine yozlaşürmaya, siyaset
adamını böylesine olumsuzlaştırmaya
hakkı yok!
Halkımız, takım tutar gibi parti tut-
maktan, oy makinesi olarak görül-
mekten usandı. Farkh bir politikacı
özleminde artık. özüyle sözü, söyle-
dikleriyk davranışlan, ilkeleriyle ya-
şam biçimi tutarh; belli konularda ger-
çekten bilgi birikimi ve fikir üretimi
olan; uzmanı olmadığı konulan bilen-
lere soran; her konuda olur olmaz,
herkesi akılsız sayarak ahkâm kesme-
yen; demagoji ve polemiğe sapmayan;
kendisine olduğu kadar seçmenine ve
de seçmeyenine, TBMM'ye, öbür mil-
letvekillerine, yöneticilere, yasalara ve
genel insanlararası kurallara saygılı,
dürüst; aldığı yüksek maaşı hak eden,
TBMM'ye düzenli katılan, kaülmadı-
ğında cezalandınlacağının bilincinde
olan; uçaklan bekletmeyen; yollan
kestirtmeyen; yeniden seçilmeyi değil,
seçildiği sürece hizmet vermeyi amaç-
layan poütikacılar istiyor milletimiz.
Artık hiç kimsenin yalnız eleştiri,
yalnız iğneleme dinlemeye dayanacak
hali yok; cözüm seçenekleri getirilme-
den yapılan eleşürilerin, süslü sözcük-
lerle ve başanlı hitabetle de olsa inan-
dınalığı kalmadı. Kendimizi ve baş-
kalannı aldatmayahm ve bir an önce
özeleştirimizi yaparak o dillerden düş-
meyen "değişim" ve "yeniden yapılan-
ma" sürecine gerçekten adım atalım.
Sizier, değişmez, toparlanmaz. mil-
leti her söylediğinizi hikmet olarak al-
gılayan koyunlar sanmaya »devam
ederseniz, en kısa zamanda o sızi de-
ğiştirecektir, bundan hiç kuşkunuz ol-
masın. tnsanlanmızı böylesine umut-
suzluğa düşürmeye hiç hakkınız yok-
tur. (•)
(•) Bu yazı, görevım gereken bılinç ve so-
rumlulukla yapan saygıdeğer milletvekıUeri-
mıa kaosamaz.
ARADABIR
MEHMET H. DOĞAN
Bltmeyen Kavga
Inançla bilincın, körükörüne ınanmakla bilmeye, anla-
maya çalışmanın yüzyıllardır süren kavgasında bılinç, kör
inanç karşısında bir kez daha yenik düştü 1990'lann Türki-
yesi'nde 36 ölüsüyle.
400 yıl önce Bruno'yu. konuşmaması için ağzına tıkaç
sokarak yakmaya götüren ve dıri dirı yakanların Ortaçağ
artığı torunlan, Sıvas'ta 36 Türk aydınını, şairinı, ozanını.
yazarını dumanla susturdu, dırı diri ateşe verdı bir otelin
içinde.
Televizyonda herkesın gözien önünde gerçekleştinlen
bu Ortaçağ vahşetinı, bu akıl almaz katliamı anlamanın
yolu, bu 36 insanın "nıçin öldüğünü" değil "nıçın öldürül-
düklerinı" sormaktan geçiyor. Çünkü 21 yüryıla girmeye
hazırlanan dünyanın büyük bölümünde insanlann düşün-
celeri yüzünden, düşündüklerini çeşitli yollardan açıkladı-
kları için öldürülmelerı, çok eskiden gorülmuş bir karaba-
san olmalıydı çoktan. Her türlü öldürme çoktan çağdışı ol-
malıydı.
Gel gelelim, bu yaşlı dünyanın, ozanların özlemi "tek-
düzenli renginde" değil de, kapitalin "tek odaklı düzenin-
de" son on yıldır insanlar bırbirinin boğazına sarılmaya
ktşkırtılıyor, bırbirini sonsuza kadar susturmaya cesaret-
lendiriliyor, bu uğurda etnik köken mi, millıyetçılık mı, diıv
sel inanç mı ne bulunuyorsa kullanılıyor, sömürüluyor.
Evet, bu saırleri, bu yazarları. bu halk ozanlarını, bu aydı-
nları niçin öldürdünüz?
Bu soruyu, daha cuma namazında başını secdeye koy-
duğunda bu melaneti nasıl işleyeceğını, bılısiz (cahil) ın-
sanlan nasıl kışkırtacağını. peşinden nasıl sürükleyeceğini
düşünenlerden. planlayanlardan; Kültür Sarayı'nı basan-
lardan; Pir Sultan Abdal'ın heykelini, öldürüluşünden dört
yüz yıl sonra nasıl kör bır hınçla yerinden söküp sokaklarda
sürükleyenlerden, sürükletenlerden; oteli kundaklayanlar-
dan; içeride yanan insanlan tekbir getirerek alkışlar içinde
seyredenlerden; canını kurtarmaya çalışanları yeniden
ateşin ıçine süren, tartaklayan. dövenlerden. nasılsa kurtu-
lanları polisin elinden alıp kara kalabalığa teslim etmeye
çalışan yöneticilerden... Ölüler henüz yerlerde yatarken,
daha neyın nasıl olduğunu araştırmadan, Sıvas'tan
ayağının tozuyla çarpıtıcı beyanlarda bulunan, öldürenleri
değil de, ölenleri öldürülmek istenenlen suçlu ilan ederek
zihinleri bulandırmaya çalışan bır İçışleri Bakanı'na, 36
ınsanınbarbarcaö!dürüldüğünübırandaunutup,"dışarıda-
kilere bır şey olmamış" dıyen. olaylar bır mezhep kavgası-
na dönüşmediğı ıçın neredeyse sevınen bir Başbakan'a
kadar bütün sorumlularasormakgerekir: Bu 36 insanı niçin
öldürdünüz, niçin öldürttünüz?
Vereceklerı hiçbir yanıt, bulacakları hıçbir bahane, sa-
pacaklan inkâr yollan, bu ülkenin sağduyulu, namuslu, iyi
niyetli insanlarını, yüzlerce yıldır ölmekten korkmayan
aydınlannı, şairlerinı, yazarlarını ne bugün, ne de yarın
inandıramayacaktır. Vereceklen bır yanıt yoktur çünkü.
Oysa çok basit!
insanlar düşünmesin, konuşmasın, yazmasın istiyorlar
onlar. Düşünmekten, anlamaktan, öğrenmekten korkuyor-
lar çünkü. Aydınlıktan, kafaların aydınlanmasından korku-
yorlar... Yüzyıllardır karanlık içinde yaşamaktan körleşmiş
gözleri, kendilerine sunulanı, gösterılmeye çalışılanı göre-
miyor artık.
Kendilerinden ayrı düşünen, kendilerınden başka ko-
nuşan, yazan insanlara verilecek yanıtları edecek sözleri
de yok bu yüzden. Bir tek şey bilir onlar: Susturmak, sustu-
ramazsa öldürmek!
idam sehpalarına, bıçaklarına, dürbünlü tüfeklerine, sa-
atli bombalarına Ortaçağın karanlıklanndan çekıp çıkardı-
kları bır yenisini eklediler. Ateş, kundak.
Bir kez daha anlıyoruz ki. Türk aydını için değişen bır şey
yok aslında. Düşünen, konuşan, düşüncelerıni şıirle, yazıy-
la, resimle dıle getıren insanlann yazgısı yüzyıllardır hep
bu olmadı mı? Hapse atılmıyor muydu hep. sürgüne gönde-
rilmiyor muydu, ya köşelere sıkıştırılıp ya sınır boylarında
öldürülmüyor muydu zaten! Ama onlar da o ufacık beyin-
ciklerıni bırazcık işletip anlamaya çalışsalar ya! .Hoşgörü,
düşünceye, insana saygı hep bızden; bağnazlık, an-
layışsızlık, zorbalık hep onlardan mı gelecek?
«IYF?
Cörkemli coğrafyalar ATLAS'ı, Temmuz sayısında da
yeni keşiflere, maceralara ve yolculuklara çıkıyor.
ülkecle
gençlere
bedava
KARANLIKIÇINE
YOLCULÜK
Fethivt-deki bu kanvonu
ilk kez A7I.AS geçli.
Karaman'ın gi/emli
topraklarında jip safari.
Kimsenin görmediği Fethiye,
Datça ve
Marmaris köşeleri.
Ihlara Vadisi ve insanlan.
Bahadağ'dan Ölüdeniz'e
uçanlar.
Amasra, Apolyont Gölü,
Portofino, devre mülk tatil.
BenANDAÇMANDI
Erkeklige ilk adıtnımı korktnadan attım.
Beni sevenlere duyururura
10.71993
İznik gölü kenannda sahibinden satılık 43
dönüm çiftlik arazisi
Tei: 265 78 35
GÜLERYÜZLÜ CÎDDtLİK
Vedat Giinyol
30.000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yaymlan Turkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-htanbul
Zayi
İTÜ Makuna Fakültesi'nden aldığım 615-11781 No'lu dıplomamı
kaybettım. Hükümsüzdür.
HA MDl BOĞAÇ ÖZDEM/R
PENCERE
Nesimi Çimen Niçin
Diri Diri Yakıldı?.'.
Ozan Nesimi Çimen, Sıvas'ta Pir Sultan Abdal Şenlik-
lerinde yakıldı.
Neden?
Olayın nedenini anlamak için 15'inci yüzyıla doğru
uzanmak gerekiyor; Nesimi Çımen'in diri diri yakılma-
sındaki sır, beş yüzyıl önce Halep'te diri dıri derisi yüzü-
len Seyyid Nesiminin yaşamında gızlidir.
•
Nesimi'nin doğum yeri kesinlikle bilinmiyor, Diyarba-
kırlı, Bağdatlı. Tebrizli olduğu söylenir. Doğum yılı da
saptanabilmiş değil, İsa'dan sonra 1404 olduğunu ileri
sürenler ağırlıktadır. Gençliğinde çok dolaşmış; Iran,
Irak, Anadolu'yu gezmiş; Maraş'ta bir süre kalmış, bir
ara Bursa'ya yerleşmiş, sonunda Suriye'de karar kıl-
mış.
Nâzım Hikmet 20'nci yüzyıl Türkhyesi'nde düşünceleri
bakımından sakıncalı gorülüyordu...
Nesimi 15'incı yüzyılın sakıncalı şairlerindendi; insa-
na ınanıyordu, insana dönüktü, insanı seviyordu, insan-
da gorüyordu Tann'yı...
Şeriata karşıydı...
Seyyid Nesimi'ye göre insan sürekli sevgi eyleminde
yoğrulmalı, çevresindeki bütün nesnelerde Tann'yı gö-
rüp sezmeliydi, şiirlerinde bu sevgiyı uyum, coşku ve
derinlikle işliyor, yobazları kızdırıyordu.Tanrı'yı sevmek
için tapınma (ibadet) gereklı değildi, sevgi yeterliydi; in-
san namazını sonradan kılabilır orucunu sonradan tuta-
bilirdi, oysa sevgilısiz geçen bir yaşam süresinin eksıkli-
ğini sonradan gıdermek olanaksızdı.
•
Şiirlerine yansıyan düşünceleri şeriata aykırı görülün-
ce, MemlukSultanı Nasirüddin Berkukoğlu'nun buyruğu
üzerine öldürüldü Nesimi...
Şairin diri diri derisi yüzüldüVlalep'te...
Nesimi derisi yüzülünce üryan (çıplak) kalmıştı...
Şiırınde "Ey sevgili, senin yüzunde 'Tann yücedir' ya-
zısı vardır, güzelliğine vurulmamın, seni sevmemin
nedeni de budur" diyen şair, sözünün bedelini ödedi.
Halk arasındaki söylenceye göre Nesimi, yüzülen de-
risini hilat (padişah kaftanı) gibi sırtına alıp Halepin on
iki kapısından birden çıkıp strrolmuştur
Bektaşilerin en yüce yedi şairınden biridir, unutulma-
mıştır anısı, şiirleri, yaşamı...
Arif Nihat Asya, Nesimi için bir rübai yazdı:
Şîrin'i ya Şeyhl. ya NevaJ'ye verin,
Çöl lalesi Leylâ yı Fuzulî'ye verin;
Lâkın kapanıp kabrine, dünyada bütün
Hii'atleri uryân Nesimi'ye verin.
Nesimi'ye kefeni çok görenlere karşı Arif Nihat, padi-
şah kaftanınıyakıştırıyorşaire .
•
Günümüzde yaşanan çoğu olayın gizemi, tarihsel za-
manın mantığında saklıdır..
15'inci Yüzyıl geride kaldı...
ikinci Binyıl'ın sonuna geldik...
Ama, Seyyid Nesiminin adaşı, Alevi ozanı Nesimi Çi-
men de Sıvas'ta diri diri yakıldı.
Neden?
Bilmem ki artık "neden" diye sormanın gereği var mı?
Beş yüzyıl arayla iki ozan da aynı nedenle öldürülmüş-
tür, şeriat yobazının acımasızlığı bir kez daha damga-
landı.
Her iki Nesimi de insanı sevdiklerı için cezalandırıldı-
lar; Batı'nın ve Doğu'nun karanlık tarihlerinde insanı
sevmek, insana dönmek, insanı amaçlamakkolay olma-
mıştır; çünkü dinsel bağnazlık, insana katlanamaz, kul-
luk üzerine kuruludur. A
HER
FARKIMIZ
TURLARIMIZ
BİÜHÇÜ TATİL ROTALARI
YEŞİL YOLCULUK/DOĞU KARAOENİZ 3.380.000 .-Tl
Sınop, Samsun, Kümbet Yaylası Gıresurt, Akçaabat, Trabzon, Sümela
Manastın O( Sarp sınır kapısı, Ayder Yaylası, Kaçkartar. Ordu Amasya,
Hattuşaş, Yazılıkaya, Ankara Kales AnadcİL MederaysHeri Mûzesı
KARADAN ÜKYA/PATARA/FETHİYE ZMTOMO ^TL
Xanfros, Leioon. Patara, Tios, SaMıkent, Kaş Kalkar, D«mt«, Uyra, KahM
(BatıKkent), üçağız, Kale, Theimessos (Fethıye), Karmylassos (Kayaköyl.Ölûdenii
KARADAN KARYA/KIZKUMU • MARMARİS 2.280.000 ..TL
Şelale, Turgut, Pıramrl, Bayırköy (Syma), Bytassos (trekking), Eıflel Sayir Koyu
(Inbukü). Çökertme, Dışlee Adası, Kamarya Adası, Hemıtıa Tapırtağı (trekking)
I Datça Knidos, Dalyan, Köyceğız, Kaunos ve Izîuzu seçmelıdır.)
&nnçii Taiıl Rotaları programlarımızda ulaşım yanm pansiyon esasına göre konaklama
(sabah kahvaltısı & akşam yemeğı) transferter tüm çevre gezıten, miıze, arrft kem ye
ören yen gınş Ocretien TC TurEm Bakartiığı kokartı taşryan protesyonel rehberter
eşiığınde çevre gezılen KDV fıyata dahıkjır
DİNLENME TURLAfll / KENTİN STRESfNDEN KAÇINJ
ALANYA • ASSOŞ - KAŞ • MARMARIS/KIZKUMU - KUŞADASI -
AYVALIK • FETHİYE - PATARA • OLYMPOS - BODRUM • KAPADOKYA • SIDE
SINIR ÖTESİ PROGRAMLARI
KIBRıS - ROQOS - ITALYA
DALMA / TREKKİNG / RAFTİNG PROGRAMLARI •
MAVİ YOLCULÜK
Fethıye Konaklamalı amator dalgiçlara yönebtı programlar
• 1 hafta sjrelı Mavı Yolaıluk & dalma programlan
Mavı Yolaıluk (rote seçeneklı)
Lıkya'da trekking
Çoruh'ta raftıng
Peşin ödemede %S indirim. 3 aya kadar vade olanagı.
BAYBASOS TURİZM^eSiSr^
İSTANBUL 3381651 -3469175 / ANKARA 42590821
KAŞTA YAZ+ KIŞ ŞİRİN BİR EVİNİZ VAR
AMMOTEL
Yazın billur deniz
sonbaharda doğada yürüyüş
kışın Toroslar'da avcıhk ve
ilkbaharda emsalsiz medeniyetler
İŞTEÜK^A
* Tüm odalar balkonlu. du«lu, WC'li
' 24 saal sıcak »u
* PANORAMtK \IANZAR-\LI CİCt BİR TF.RAS
2 KİŞİ ODA + KAHVALTI (AÇIK BÜTE|: 250.000, TL.
2 KlŞt OD\ + K.ALTI + AKŞAM YEMEĞt: 400.000, TL.
T0M CUMHURİYET OKURLAMIU %10 İNDİRİM
Rezervasyon: 9 (322) 61791
Kış için Istanbul 338 8Ş 07
Adres: Recep Bilgin Cad. Wo: 12/B KAŞ