25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 11TEMMUZ1993PAZAR KULTUR Perküsyonist, piyanist, saksofoncu, vibrafoncu ve besteci, Latin müziğinin bir numaralı ismi Tito Puente: 'DiT sorununu çoktan geridebıraktık AHLANTMEN Tito Puente. profesyonel müzik ya- şamma çocukken başladı. 3Ö"lu yıllann Harlem'ınde. daha 15 yaşına gelmeden Laün topluluklanyla çaldı. Çocukluğunun. ilk gençliğinin tutku- su, müziği "evinin ıçine kadargetiren" radyosuydu. VV'oody Allen'ın radyo- nun o ilk büyüsünü anlattığı "Radyo Günleri" Fılminde rol aldı. müzığe aşıktı. bu nedenle radyoyu da çok se\ i- yordu. Jullıard'da müzik dersleri al- maya başladığında, içinde büyüdüğü mûzik kültürünün. dönemin caz usta- lanndan kulağında (ve yiireğinde) ka- lanlann birikimiyle kendıni çoktan bır müzisyen sayıyordu. Tek bir ideali vardı: Küçümsenen. hor görülen. yok sayılan Latin müziğini "yerel dünyası- ndan". küçük caz kulüplerinden çıkanp dünyaya taşımak. 70Tik bir 'delikanir flugünedek heralanda pek çok "ya- şayan efsane"yi konuk eden 21 yıllık Uluslararası İstanbul Festivali'nde gençken aklına koyduğunu yıllarca inatla uğraşarak başaran perküsyo- nist, piyanist, saksofoncu. vibrafoncu ve besteci, Latin müziğinin bır numa- ralı ismi Tito Puente'vi de bu yıl izleye- bildik. Tam zamanında; bugün 70 ya- şındakı '"Mambo Kralı", bir yıl sonra artık konser vermeyecek. müzik ya- şamını besteci, aranjör ve prodüktör olarak sürdürecek. 70 yaşındaki bir "Mambo Kralı"- nın nasıl bir formda olduğunun me- rakı içinde Uluslararası Istanbul Fes- tivali'nın "konuk evi" The Marmara"- ya görüşme umuduyla gittığjmızde Puente, uyuyordu. Bütün gün de uyu- du. O gece Acıkhava Tiyatrosu'nda bu nedenle, açıkçası "yaşlı bir tarih"le karşılaşmayı beklerken, karşımızda 70'lik bir "delikanlı" gördüğümüzde şaşırdık. Puente. fotoğraflanndaki gibi gençti. Beyaz kıvırcık saçlı. esmer tenli, hafıf göbekli bu adam. müziği gibi hareketli ve neşeliydı. Bır kağıda Puente, yüzünü ıısta bir ti>atrocu gibi kullanıyor. Latin ritmi, Puente'nin mimikkrine de yansımtş... "Teşekkür ederim" yazmış. ezber- lemeyeçalışıyordu. Yaşamı konser turnelerinde geçen. çılgın temposuna rağmen hâlâ "dim- dik ayakta"' kalmasını ıse yıne bu çılgın tempoya bağlayan Tito Puente. durmadan çalışüğını anlatıyor. Bir yıl sonra konserlere son verme karan ıse "yorgunluktan" falan değil- en azı- ndan öyle söylemiyor: "Genç müzis- yenler yetiştirmek ıstiyorum. 1980"de adımı taşıyan bir burs oluşturdum ve bugüne dek 82 müzisyene burs ver- dim. Gençlerin çalışmak zorunda kal- madan. okulda kalıp her alanda ken- dilerini yetiştırmelennı istiyorum. Önümüzdeki yıllarda kendimi bu ko- nuya adayacağım." Çok küçük yaşlarda çalışmaya baş- layan Puente'nin çektıği sıkıntılar. La- tinmüzığiningeçmişindeki"iniş-çıkış"- 'lardan farklı değıl. Puente. "çıkış"a katkısı olduğu içın gururlu: "Başta Latin müziği bu kadar büyük ilgi gör- müyordu. Ikınci sıruf. yerel buluyor- lardı. dınlenmıyordu. Yıllarla büyü- dü. Latin muziğın bugün bu denli ka- K. Puente, 70'lik bir 'delikanlı'... (Fotoğraflar: HAYRETTTN SAĞANAK) . uçumsenen hor görülenve yok sayılan Latin müziğini "yerel dünyasından", küçük caz klüplerinden çıkanp dünyaya çıkarmayı başaran Tito Puente. Latin "ruhunun dayanılmaz cazibesinden' söz ediyor. bul görmesınde caz müzısyenlennın katkısı çok büyük. Latin ntmlerini. perküsyonu kullanmaya başladılar. özellikle Dizzy Gillespie bu alanda öncü sayılır. Benım birlikte büyüdü- ğüm Stan Kenton, VVoody Herman. Duke Ellington da caa Latin ntmleny - le harmanlayarak çok sûzd sentezlere ulaştılar. Artık müzığimız tanınıyor. sevilıvor- bunun bir parçası olduğum ıçın çok mutluyum" diyor. Türk ezgileriyle bir beste 400'ü aşkın beste yapan. bugüne dek 104 albüme imzasını atan. dört Grammy'Ii Tito Puente. Latin müziği- nin "dil" sorununu çoktan geride bıraktığını anlatıyor. "Artık kork- muyorum ' diyor. "Eskıden. yenı bir ülkeye gittiğimde nasıl karşıla- nacağımızdan. izleyıciden alacağım tepkiden ya da tepkisızlıkten çok kor- kardım. Bunu aşüm. Nereye gidersek gidelim. hangi ülkede olursak olalım. müzikseverle aynı düı paylaşıyoruz. Anne babalar çocuklanna mambo- nun, salsanın "ça ça"nın parlak günleri- ni, o günlerden gelen Tito'yu anlatı- yorlar. Kapılan açtık." Puente'nin sözünü ettiği "kapılar" gerçekte 70'li yıllarda açıldı. Tito Pu- ente,genç kuşağa kendi müzığinden yola çıkan, Latin ritmıni ustalıkla kullanan, "Oye Como Va" gibi Pu- ente klasiklerini rock'a uyarlayan ve böylece ünlü olan kimi isimlerle ulaştı. Bu karşılıkü alışverişte Puente. Carlos Santana, David Byrne. Gloria Estefan gibi isimlen, bır de Miami Sound .Mac- hine'i sayıyor. Puente, Latin müziğinin - caz. rock ya da pop olsun - her türlü müzikle. kendi deyimiyle "evlılığin- den" hep parlak sonuçlar çıktığına ınanıyor. Latin ntminin. "ruhunun" "dayanılmaz cazibesi"nden söz edi- yor. Bu arada Türk müziğini çc*k sevmiş Puente. Beste repertuanna belki birde '"İstanbul" eklenir: "Eve döner dön- mez Türk ezgılerinden bır melodi seçip biraz salsa'yla kanştırarak bir beste yapacağım..." 'Mambo Kralı' TitoPuenteveAltın Adamlan,tadınadoyulmazbir virtüözlükgösterisi sundular Dolunayla donanmış bir Havanageoesi MEHMETULUĞ '"Super star" kadrolar genelde bir gösteriden öteye gidemezler; örneğin futbolda dünya karmasının oynadığı maçlarda. teknik beceri orneklerinin dışında fazla bır futbol kalitesi bekle- mek yanlış olur. "Star"muzisyenlerin de kimı zaman biraraya gelerek çal- malanndan (çoğu zaman tıcari kaygı- lar peşinde olmakla beraber!) doğan sonuç çoğunlukla fut- boldaki duruma benzer: Be- ceri vegüzel hareket bolluğu- na karşın az mücadele ve he- yecan! Herşeye rağmen dün- ya karması Brezilyalı futbol- culardan oluşuyorsa maç gene de akrobotik hareketler- \t renklenebilir. Cazda da La- tin müzığin ustalannın bira- raya gelmesi çok heyecan ve- ricı olabilir; yeter kı ustalar havaya girsinler. Aşağı yukan bir yıl evvel Tito Puente ve Altın Adam- lan'ru Nevv York'un ünlü Blue Note kulubünde kımıldamaya korkarcasına sandalyelerinde bir put gibi oturan. çoğunluğunu Japon turistlerin oluş- turduğu bir ızleyici karşısında ızlerne şansını bulmuştum. Zaten Blue Note"- ın ahı gitmiş vahı kalmış: Bu kulüpte caz dinlemek. dünya karması sevret- mek gibi birşey, zamaru kısıtlı setlere karşın yüksek fıyatlara dayanabilmek her baba yiğidin harcı değil. O günkü kadro da. salı akşamı İstanbul seyirci- sinin karşısına çıkan kadrodan farklı değildi: saksofonda James Moodynin yerini Irakere'nin kuruculanndan Pa- çada büyük bir heyecan duyacağımı quito D'Rivera ahnıştı. Mongo Santa- umuyordum. Altın Adamlar'ın ada- maria ise progrâmdâ yer almakla be- fardan olduklannı unutarak ne kadar raber o gece hastalığı dolayısıyla çal- da yanılmışım halbuki. James Moody marnışü. Mongo Santamaria İstanbul dışında büyük çogunluğu Küba asıllı 9 konserinde de sahnede pek fazla yer müzisyenden oluşan bu topluluk, almadı. Santamaria, 40"lı yıllann so- nunda George Shearing orkestrasıyla başlayan 50 yıllık müzikal serüvenin ve ilerleyen yaşının etkisiyle artık sah- Istanbul'un sıcak ve dolunayla donan- mış yaz akşamında adeta Havana'- daymışcasına çaldılar. Saksofonda Ja- mes Moody, trompette Charlie Sepul- Tho Puente'nin timballerinin kattığı renk. ateş ve derinlikle seyirciyi yaka- ladı ve bir daha yalruz bırakmadı. Yıllardır birbirleriyle çalan Latin müziğin ustalan. sanınm klasik bir cazcı olan James Moddy'ı topluluğun caz ruhunu pekiştırmenin yamsıra ismi için yeğledıler. Sololannda Latin müziğin ruhunu yakalamaktan uzak kalan ve kanımca heyecanı düşüren çalarak sahnede kaldı. Santamaria'- nın kaüümıyla zaten dorukta olan he- yecan daha da yükseldi, genellikle ne- feslilerin sololanyla başlayan vurmalı çalgılar savaşma dönüşmesı ve Tito Puente'nin lıderliğindeki Latin müzi- ğin Altın Adamlan'nın içiçe geçmiş poliritmleri giderek artan bir tempoy- la. Açıkhava Tiyatrosu'ndaki heyecan arttıkça arttı. Latin müziğinin en büyük ismi, Mambo Kralı Tito Puente'nin timballerinin kattığı renk, ateş ve derinlikle seyirciyi yakaladı ve bir daha yainız bırakmadı. nede az ve öz kalmayı yeğliyor. O gece. içerdeki dumanlı hava. dışardaki sert New York soğuğunu pek aratmadı: Sanatçılann hatasız sololanna rağ- men, dar \e basık sahne müzisyenleri adeta yuttu ve adeta bir klasik müzik konseri ızlercesine pür dikkat oturan seyirciye bir türlü ulaşamadı. Fazla birşey beklemeden gıttiğim içın olsa gerek. pek fazla canım sıkılmadı. Tito Puente ve Altın Adamlan'nın sak ak- şamki İstanbul konserine de bu dü- şünceler beynimde dolanarak git- meme rağmen. en azından bir kaç par- >eda ve flütte Dave Valentin'den olu- şan nefesliler bölümünün birbirinı ta- kıp eden sololany la başlayan konserin akibetı. daha ilk parçadan belirlendi: Sololann ardındun başlayan ritm atağı. usta piyanist Hilton Ruiz'in coş- kulu desteğjyle bir anda atmosferi ısıttı. Konser boyunca davulcu Igna- cio Berroa ve kontrbasta Andy Gonza- les'in sağladıklan tempo ve ntm. vur- malı çalgılanndan büyük isımlerinden biri olmaya aday, genç yetenek Gio- vanni Hidalgo'nun kongalan ve Latin müziğin en büyük ismi- Mambo kralı- Moody. ne kadar zorladıvsa da Küba rüzgarlannı estiremedı. Diğer nefesli sazlarda yer alan Sepulveda ve Valen- tin ise her anlamda mükemmeldıler. Özellikle Dave Valenun'in flüt solo- lanndaki romantizm ve yumuşaklık. gerektiğinde aniden sertleşiyor ve ade- ta bir ritm enstrümanıymış gibi vur- malı çalgılara destek venyordu. Mon- go Santamana sahneye bırkaç parça sonra geldi, ilerleyen yaşına rağmen dınç görünüşünü koruyabilen vurmalı çalgılar ustası, kongalardakı yerini alı- rken genç Hidalgo, bongo ve marakas Konserin bitiminde ayaklanan se- yircınin ısran sonucu 3 kez sahneye geri gelen Altın Adamlar. Tito Puen- te'nın en tanınmış bestelennden biri olan "Oye Como Va"yı da ikınci geri gelişlerinde seslendirdiİer. Üçüncü bis- te nefesb bölümü sahne arkasında bı- rakan Tito Puente. kongada Nidalgo ve bongoda Santamana ıle birlikte tadına doyulmaz bir virtüözlük göste- risiyle konseri bıtirirken. seyircı de sof- radan tadı damağında kalkmanın ver- dığı bir haz ve doyumla geceyi nok- talavarak evinin volunu tuttu. Basa yeni tınılar kazandıran Eberhard Weber, bu akşam saksofoncu Jan Garbarek'le çalacak Beştellegökkuşağıçizmek SERHAN YEDİĞ Müziğin belki de en talihsiz çalgılanndan biri kontrbas. Yaklaşık dört y üz yıldır ınsan duyarLhğına ses veriyor. Ancak hep çağlann yıldız enstrümanlannın gölgesinde, gerilerde biryerlerde kalmış. Vazgecilmezliğinin bilincinden gelen bır al- çakgönüllülükle olsa gerek, eşlikçı olmayı ka- bullenmiş. Çalgının zaman içinde geçirdıği değışim ve akord farkhhklanndan kafası kanşan yirmincı yüzyıl müzikologlan, bas dağannın birkaç beste ile sırurlı olduğunu bile düşünmüşler. Bas ıçin yanlan iki yüz koncerto var. Bun- lardan kacına konser programlan içinde rast- layabılıyoruz? Son kırk yıl içinde kontrbasın birden şansı açıldı. Klasik müzik mtkunlannın yüreklen- dümesiyle onlarca yeni koncerto yazıldı. Vır- tüözler teknik olanaklan gelıştırmeye çahştı- lar. Ancak müziğini tok sesli. bılge çalgısına diledığı özgürlüğü gerçek anlamıyla veren ca? oldu Charles Mingus'un elınde bir eşlikçı ol- maktan kurtulup kcndı şarkısını söylemeye başladı. Geleneksel urmoninın kı^ıtlamalan kınlmıştı Sahnenin yıldızlan. pıyano, sakso- fon. gitar ya da trompet cmektar eşlıkçınin "eşit hak" talebine boyun cğmck zorunda kaldı. Derken caz dünyasından bir kıvılam gibi geçen Jaco Pastorius geldi. Perdeleri söküp. elektroniğin zenginliğıni ekleyerek geliştirdı kendi basını. Son derece etkileyici. lirik. yenı anlatım olanaklan sağlayan bir tınıydı Pasto- ri us' un yakaladığı. Otuz altı yaşında. cinayete kurban gittiğı günlerde, Nevv York'un caz klüplerinde bası ile bir buçuk saati bulan solo konserler ven- yordu Bir buçuk saat solo bas da dinlenir mı diye- ceksiniz. Neden olmasın? Pastorius'un dediği gıbı. basımzla vücudunuzun bır parçasıymı- şcasına bütünleşırseniz şakır bile.. İşte bu akşamki konserde Jan Garbarek'e Pastorius'un tanımladıgı türden bır bascı eş- lik ediyor. Solo albümler kaydedebilecek ka- dar yürekli. bır buçuk saatlık resıtaller vere- bılecek kadar yetkin bir müzikçi. Kırk yedı yıldır müzikle uğraşıyor Eber- hard VVeber. İlk gözağnsı çello ve piyano. Bas çalmasını kendi kendıne oğrenmış. Uzun yılar müzik yan uğraşı olmuş. Otuz ıki yaşı- nda reklamcılıktan ve sinemadan bunalıp kendısinı tamamen müzığe adamış. Müziği bır hobı olarak sürdürdüğügünler- de treejazz.jazz rock ya da standartlan çalan topluluklarda. aynı zaman dilimi ıçındc. yer alması Weber'ın bugunkü anlatım zengınlıği- nın temclını olu^turuyor. 1970'lcrın ba-jinda clcktrobasın ve kontr- basın kısıilı <», ın.ıklarmı artıımak ıçin çaba harcayan VVeber. çalgı yapımcılannın ve elektronik uzmanlannın da yardımıyla kendi basmı geliştirdı. Gövdesiz akustik basa benzıyordu We- ber'in tasanmı. Beş telı vardı ve gövdenin akustik ışlevi elektronik devrelere yuklenmiş- tı. Görüntüsü göz doldurmasa da tınısı ola- ğanüstüydü. Ton zenginliğı artmış. calgının rezonansı etkileyici boyutlara ulaşmıştı. Son derece sıcak. biraz melankolik dinleyicmin duyarhlığını elegeciren, dostça bir tıruydı ya- kaîanan. 1974'te ilk yayımlanan albümü büyük ilgi ıle karşılandı Âvrupa'da. Ödüller kazandı. O tarihten bugüne dek kendi adına on albüm yayımladı. Her albümü yeni bir arayışın urii- nüydü. Parlak sololardan çok başanlı kom- pozisyon üzennde > oğunlaşan Weber, müzi- ğinde. Kuzey Avrupa kültürünün klasik mü- ziğin ve caz geleneğınin belirgin izlen görül- mekte. Geniş kıtlelere seslenen konserlerde ku- raldır. spotlar ve ılgiler her grup lıderlerinın üzennde yoğunlaşır. Keittı Jarrett'ı dinlerken kaçımız alçakgönüllü Gary Peacock'ın farkı- na vardık, James Moody'nin arkasında çalan Da>e Hoiland'ı hatırlıyor muyuz? Bu akşam Açıkhava Tiyatrosu'nda Alman basçı Eberhard VVeber sizler için gökkuşağı çizecek. Sakın yıldızlardan gozünüz kamaş- masın. Gökkuşağının mutluluğundan payınızı almaya bakın. Karatay müzesi onarıhyor KONYA (AA) - Konya'da Kültür Bakanlığı'na bağlı Karatay çinı eserleri müzesi onanlıyor. Konu ile ilgili bilgi v eren müzeler müdürü Erdoğan Erol, onanm kapsamında bu yıl, kubbe fenerinin ve beton dışlık pencerelerin yapılacağını. minare kurşunlannın da yenileneceğini söy ledi. Havalandırma amacıy la yapılan kubbe fenerinin sirkülasyonu sağlayarak rutubeti önleyeceğini kaydeden Erol, böylece müzede sergilenen çıni eserlenn de korunmuş olacağını sözlerineekledi. 'Soruşturma'Romanya'da sahneleniyor BÜKREŞ (AA) - Türkiye'nin Brüksel Büyükelçisi Yddmm Keskin tarafından yazılan "Soruştunna' adlı tiyatro oyunu, Romanya'nınV'alahGiurgıu Tiyatrosu'nda sahnelendi. \ioricaDinescutarafından Romenceyeçevrilenoyunun Marcel Costea tarafından sahneye konulduğu. rolleri ise Mirela Nicolau, Mircea Cretu v e George Pannescu'nun paylaştıklan belirtıliyor. Ankara Devlet Tiyatrosu'nda da oynanan ve TRT tarafından TV filmi halıne getırilen "Soruştunna'da. sevgi arayan bir adamın düş kınklığı yansıtıbyor. Oyıın. ilk olarak 1983 yılında Romenceye çevrilmiş \e Orega Sanat Tiy atrosu'nda uzun süre sahnelenmiştı. 1932'de. Erzıncan'da doğan Yıldınm Keskin. Galatasaray Lısesi ve Lozan Hukuk Fakültesi'ni bıtirdi. İlk öyküsü bir dergide yayimlandığı zaman 14 yaşında olan Keskın'in ilk romanı olan 'Bir Gecenin Beyliği' 1957'deyayımlandı. Tut ki Öleceksın' isımli eseri, Muhsin Ertuğrul tarafından, 1974'te ŞehirTiyatrolan'nda oynatılan,'Akb Başında Bir Adam' ısimli oyunu ise 1978'de Dev let Tıyatrosunda sahnelenen Yıldınm Keskin, bu eseri ile 1983 Korent Tiyatro Feşuvaü Ödülü'nü aldı. 1978'de Dışişleri Bakanlığı Kültür İşleri Genel Müdürlügü yapan Keskin. Sofya. Brezilya ve Lizbon Büyükelçiliklerindebulundu. 1991'denberi Brüksel Büyükelçiliğı görevini sürdüren Yıldınm Keskin,dıplomasi ve sanat çalışmalannı nasıl bağdaştırdığı sorusunu şöy le cev aplandınyor: "Diplomat olmak. y azan hıç değilse dış görevde ıken bazı yaşam sıkıntılanndan kurtanyor. Birde belki bazı yazarlara bulunduklan cev reden kaçmak, tekdüzelikten kurtulmak. başka ülkeler, başka insanlar tanımak olanağı veriyor. Görüş açısını genişleterek değişik bir yaşam deneyimi sağlıyor onlara." Büyükelçi Keskin'in eserlen arasında 6 tiyatro oyunu. 1 hıkaye kitabı ve 1 romanbulunuyor Stallone 'Rambo'imajını sevmiyor STRASBOÜRG (AA) - Rambo fllmlerinin ünlü yıldıa Sylvester Stallone geçmişte çevirdiği bazı filmlerde poîıtık amaçlar için kullaruldığıru söyledi. En son çevirdiği 'Cliffhanger" fılminin tanıtırru için geldiği Paris'te, France-Soır gazetesine bir demeç veren ünlü sinema sanatçısı, 'Superman rollerini sevmediğini, ancak bundan daha önemlisi, Rambo ve Rocky fılmlerinde çizdiği karakterlerin, politik amaçh olarak kullanılmasından nefret ettiğinf söyledi. Rambo imajmı kırmak için komedi fılmlerini denediğini hatırlatan Stallone, bu dalda kesinlikle başanlı olamadığıru, bu yüzden tekrareski tarzına döndügünü söyledi. 'Zile'de Roma döneminden kalma lahit' ZİLE (LBA) - Tokat'ın Zile ilçesınde yapılan inşaat kansı sırasında. Roma dönemıne ait bır genç kız mezan bulundu. Özelliğinı yitirmediği bildirilen lahit mezar arkeologlar tarafından incelemeye alındı. Zıle'nin Cem Evler mev kiinde yüriitülen inşaat kazısı sırasında ortaya çıkartılan mezann yanında yıne Romahlardan kaldığı tahmin edilen maden paralar ile süs eşyalanna da rastlandı. 15 asır öncesineaıt lahit ve tarihi eserlenn bulunduğu inşaat kazısını durduran yetkililer, çıkan topraklann elenmesi sonucu madeni paralar v e kemik kalıntılanna da rastlandığı bildıriliyor. Zile Kaymakamı, konuyla ilgili çalışmalann devam ettiğiru. bulunan genç kız mezannın ini 1982'de Jan Garbarek'in grubuna katıldı Eberhard VVeber. söyledi. ClaudeVin ikiheykeliçahndı Kültür Servisi- Camılle Claudel'in 2 bronz heykeli geçen günlerde Poıtiers Güzel Sanatlar Müzesi'nden çalındı. 'La valse' ve "L'abandon" adlannı taşıyan eserlen sanatçı. 1905 yılında yapmıştı. Sıkı güvenlik önlemlerine rağmen hey kellenn çalınması şaşkınlıkla karşılandı. Heykellerin binnın 45 ötekinin ise 46 cm olduklan açıklandı. Eserlerin her biri 20'şer kilo ağırlığındaydı. Varhk'tabuay Kültür Servisi - Aylık edebiy at ve sanat dergisinin temmuz sayısında çeşitli yazar ve eleştirmenlere "çağdaş Türk edebiyatının oluşum ve gelişiminde en büyük pay sahibi olduğuna inandığınız 5 şair. 5 öykücü. 5 romancı ve 5 eleştirmen-denemeci-incelemeci kimlerdir" sorusu yöneltilerek bir soruşturma yapılmış. 32 yazar ve eleştirmenin yarutladığı soruştunna sonuçlan yine Varhk dergisinin 1967'deyapıtığı benzer bir soruşturma ile karşılaştınlıyor. Bu sayıda aynca Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü'nü şiir dalında kazanan Mesut Adnan ve öykü dalında kazanan Ülkü Çadırcı ile söyleşileryerahyor. Birçok şiir, öykü, incelemenin yer aldığı dergide Salah Büsel'in "Şiırin İlkeleri", Ahmet Cemal'in "Hoşça kal eski kent". Tank Dursun K'nın "Fazıl Hüsnü Dağlarca- Dağlarca şıirin şairi" adlı yazjlan, Vüs'atO. Bener'in "Nihavent saz semaisi" adlı öyküsü. Yüksel Pazarkaya'nın "Cevdet Kudret anlatıyor" başhklı yazılan okunabiür. "\ cru yapıtlarını anlatıyorlar" bölümünde ise Alpay Kabacairnın"Türkiye'desiyasalcinayetler",Robert Musil'ın " Yaşarken Açılan Miras", Roberto Arlt'ın " Yedi Deliler'\Cezmi Ersöz'ün "Hayat biremrin varmı?" ve. Şebnem Işigüzel'in "Hanene ay doğacak" adlı yapıtlan ele alınıy or. L nsal Oskaj 'ın yazısı ıse "toleransın Onündeki yenı duv arlar ya da post-industrial dönemin literati"leri başlığını taşıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear