25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 4HAZİRAN1993CUMA KULTUR Ölümünden 60 yıl sonra Ahmet Haşim'in düzyazıları şiirleri kadar ilgi uyandınyor Kendi ülkesinde yabaro gibiyaşadı MEVfETFUAT Ahmet Haşim'in yaşadığı dönemde Osmanlı împaratorluğu'nda önemli değışiklıkler olmuş. Türk halkı büyük tehlıkelerle karşı karşıya kalmış. bağımsızlığını yitirecek durumlara düşmüş, Binna Dünya Savaşı, impa- ratorluğun paylaşılması gıbı olumsuz olajlar, bir kurtuluş kavgasına yol açmış, Cumhuriyet ılan edilmiş, Ke- malıst devrimler gerçekleşünlmişür Içe dönûk bir sanatçı ~ Namık KemaL, Tevfik Fikret düşü- nülür, şairlerin gerek siyasal, gerek toplumsal konularda yazdıklan şıir- lerle, ne denli büyük bir saygınlık ka- zandıklan göz önünde tutulursa daha okul sıralannda şiıre yatkınhğıyla ün kazanmış. aynca Çanakkale Savaşı'- na da katılmış bir gencin, böylesine olaylardan uzak, içıne dönük bir sanat anlayışı çerçevesinde kalmış olması in- sanı şaşırtabilir. Ahmet Haşim sa- natçılığırn olaylann dışmda tuttuğu gibı, Birinci Ehinya Savaşı'ndakı ye- dek subaylığı dışında, insan olarak da memlekelinin kurtuluşunda bir görev almayı düşünmemiştir. Gazi Mustafa Kemal için yazdığı duygusal bir övgü yaasırun dışında, Türkiye'nin geçirdı- ği büyük dönüşüm konusundaki gö- rüşlerinı de ortaya vurmamıştır. Haşim'in çocukluğu Ahmet Haşim'in annesi ıle babası Bağdat'ın ünlü ailelerindendiler. Ço- cukluğu Arapça konuşulan çevrelerde geçtı. Türkçe öğrenmesi için İstan- bul'a getırildiğinde on iki yaşmdaydı. Mekteb-ı Sultanı'ye (bugünkü Gala- tasaray Lısesi) grrmeden önce bir yıl arkadaşlan şivesiyle hep alay ettiler, onu "Arap Haşim" diye andılar. Çev- resinde her şey, dil, ilişkiler. alışkanlı- klan. töreler, çocukluğunda gördü- ğünden başka türlüydü. Bu durum onda bir içine kapanmaya, yalnızlık duygusunun hüznüne alışmaya. geç- mişe. küçük yaşta >itirdiği annesıyle geçirdiği günlere özlemle bakmaya yol açtı. Arkadaş bulmakta, çevresine uy- makta zorlaruyordu. Fransız sembo- listlerinın şiirlerine böyle bir yalnızlık, dışlanma ortamında yakınlık duydu. Yazdığı şiirlerin beğenilmesi, bir süre sonra da, öğretmeni Ahmet Hik- *.* AJ^~~ N Fransız sembolıstlennın etkısi değildi, öğretmeni Ahmet Hikmet'ten gelen et- kiler de bu yöndeydi. İçine kapab, yalnız, alıngan, acıh Haşim. okulu bıtirdikten sonra da öz- ledığı görevlen elde edemedi. Yanşma sınavlanyla girilen küçük memurluk- lar, ek görevlerle geçindı. İşsiz kaldığı günlerde ne kadar bunaldığı şu sözle- nnden bellidir: "Muharebe oldu mu. "Sen Türksün. buyur cepheye!" derler. Sulh olup da bir yerden iş, memunyet istedın mi, 'Haydi ordan Arap!' dıye savarlar." Dilinden düşurmedıği bir dize ıse şöyleydı: '"Komadı gitti bu devlet bizi adem \enne! •I" Öğrenciliğinde önce 'Arap Haşim', sonra 'şair\ ölürken de 'şairlerin en garibi'.. met'in onu "şair" diye çağırmaya baş- laması, arkadaşlan arasında bu yö- nüyle öne çıkması, Aıaphğı ikıde bir yüzüne vurulup küçümsenen Haşim için çok önemli bir tutamaktı. Kendini bütünüyle şiıre verdi. İçe dönük. dış dünya üe ancak görünümler, renkler, ışıklar, seslerle ilişki kuran, onlan da soyutlayarak, gerçek ılışkılerinden soyarak kullanan bir şiır.. Haşim'i toplum sorunlanndan uzak bir sanat anlayışına iten, yalnızca Eleştirilmekten hoşlanmazdı Ahmet Haşim ölçüsü kendısi olan kişılerdendı. Kendını sevem sever. sev- meyenı sevmezdı. Eleştirilmekten hiç hoşlanmazdı. Yaptığı işleri beğenir, yennı düşürdü mü bol bol övünürdü. Bencıl. tepeden tırnağa kendine yöne- lik bir kişiliğ olduğu söylenebilir. Böyle bir insanın toplum sorunlanna ilgi duyması, memlekeünın kurtuluş kavgasmda yer almak için sonu belir- sızeylemlere sapması beklenemez. Nıtekım Haşim pek çok aydın Ana- dolu'ya gıderken. ya da Anadolu'ya yardım etmenin yollannı ararken, Istanbul'da kalmış, hıçbır sorumluluk almamıştır. Hem insan, hem de sa- natçı olarak toplumsal sorunlardan böylesine uzak kalmasında. herhalde. çağa ağırlığını koyan Türkçülük akımının da büyük etkısi olmuşmr. "Sen ne kanşıyorsun. Arap'" den- mesin diye. kendı ülkesinde bir ya- bancı gıbı yaşadı Nıtekım Çanakkale Savaşı üzerine şiır yazmalan ıçın şaır- ler savaş alanlanna götürülüp gezdın- lirken, Çanakkale Savaşı'na katılmış olan Haşım'ı kimse hatırlaraamıştı. Onun gibi alıngan bir insan ıçın ne bü- yük yıkım! Ahmet Haşim'in şıir alanındaki tartışılmaz başansı hep kabul edılegel- miştır. Yazın dünyası son yıllarda ye- niden derlenıp toparlanan düzyaala- nnı, denemelenni, makalelerinı. yol- culuk notlannı da büyük bir hayranlık duyarak okumakta. Öylesine kı düz- yazılannın şürlennden daha başanlı olduğunu söyleyenler bile var. MERDIVEN Ağır ağır çıkacaksın bu merdn enlerden. Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve birzaman bakacaksın semâya ağlıyarak... Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta, Kızıl havâlan seyret ki akşam olmakta... Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller, Durur alev gibı dallarda kanlı bülbüller, Sular mı yandı, neden tunca benziyor mermer? Bu bir lisân-ı hafidır ki rûha dolmakta, Kınl havâlan seyret ki akşam olmakta... BİR GÜNÜNSONUNDA ARZU Yorgun gözümün halkalannda Güller gıbı fecr oldu nümayân. Güller gıbı... sonsuz ıri güller Güller ki kamıştan daha nâlân, Gün doğdu yazık arkalannda! Alün kulelerden yıne kuşlar Tekrânnı ömrün eder ilân, Kuşlar mıdır onlar kı her akşam, Alemlenmizden sefer eyler?.. Akşam, yıne akşam, yine akşam. Bir sırma kemerdır suya baksam. Üstümdesemâkavs-imutalsam! Akşam, yine akşam, yine akşam. Göllerde bu dem birkamış olsam! •Pi>ale'den Mütftiş BirBöcek Gece uvkusunun en derinyerinde, keskin bır ısırışla fırladtm. Elektrık düğmesıni çevirdim. Karnı patlayacak kadar taze kan- la dolu bir tahtakurusu. odayı bir anda dolduran göz kamaştıncı ışık ıçınde, neyapacağını, nereyegıdeceğım, nasıl saklanacağını bilemeyerek, sırtında koca yükle ı akalanmış bir hırsız telasıy la, beyaz örlulerm kıvrımlan arasından aptal aptal kaçıyordu. Küçük böceğe dokunmadm \e çetm talıhi, müthıs cesaretı hakkında havretle duşünceye daldım: Hiç şüphe yok kı, arslan bile, bu bir kahve damlası kadar küçük hayvandan daha fazîa cesur değıldır Tırnakları hançer- lerden daha kesıcı, dışlen en ınüthış kılıçlardan daha delicı, sesi gök gürlemelen gıbı hava tabakalarını dalgalandıran, kuyruğu- nun her vuruşu yerleri sarsan koca arslan içın, boş çöllerde ince ayaklı ceylanlar ve güçsüz öküzler boğazlamak bir iş mP Her hayvanm avı, kendisınden daha küçük ve daha koru- masız bir yaratık iken, lahtakurusunun gıdası, kendısinden bir milyon kez büvük, güçlü olan insanın derısı altmdadır. Ne ağla- nacak talih! Uzanmışyatan bir adam, bir tahtakurusu için nedir? Her hal- de Himalaya dağları gibı korkunç bir girinti ve çıkıntı düny ası. Her kımddanışında bin tahtakurusunu ezıp patlatacak güçte olan bu korkunç avtn bumu ucuııdaki tutlı kan damlasını em- mek için küçük böceğin silahı nedir9 Ezılırken parmağa bu- laştırdığıyalnız bir iğrendiriciküçük koku'Se müthis cesaret! "Bıze Göre'den Bu yıl 4 İki Kadın' fılmiyle Antalya, Ankara ve İstanbul fîlm festivallerinde çeşitl i ödüller kazanan yönetmen Yavuz Özkan: ' tafpına yaratiahldaçikacağız AHUANTMEN Türk sineması Amerikan fılm- leri yüzünden salon bulamıyor mu? Laf...Türk sineması ölüyor mu? Kim demiş..."Bunlan bırakıp ışimize bakalım arkadaş- lar1 " Türk sınemasının gerçekten güç koşullan içinde fum yapmak- ta direnirken bır de bunun "An işimiz çok zor" edebiyaunı yap- mayan tek yönetmeni Yavuz öz- kan herhalde. Bu yıl "tki Kadın" fılmiyle Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde halk jünsı, Ankara Film Festivali'nde en iyi yönetmen ve jüri, İstanbul Film Festivali'nde de en iyi fdm ödül- lenni kazanan Özkan, "Ameri- kan sineması paniği"ni anlamsız buluyor ve Türk sinemasının çok kısa bir süre sonra ıstedıği salona gırebıleceğıne inanıyor... - Türk sineması konusunda her- keste gerçekten de o kadar kolay obnayan koşullann getirdiği bir karamsarük varken siz nasıl bu kadar iyimser olabiliyorsunuz? Türk sınemasının en umutsuz göründüğü sıralarda, 60 mılyon- luk ülkede 5-10 tane insan 'Hayır, sınema vardır' diyerek sı- nemamızm kendi dilinı ve esteü- ğini yaratacağını, kendi ülkesin- de ve gjderek de dünyada kendi- sinden söz ettiren bır sinema hali- ne geleceğini kararlaştırdı. Bu ka- rann yavaş yavaş hayata geçtiğı- ni, karşılığını almaya başladığını görûyonız. Bir geçiş dönemi ya- şandı. bu da çok doğal, ama bu geçiş döneminin ardından Türk sineması kendi yolunu bulmuş- tur. Eğer olanaklannı biraz daha genişletebilırse, çok kısa zaman- da Amerikan tekeliyle başede- bılecek bır hale gelecektir, sonra da dünyada, öncelikle Avrupa'- da söz edilen bır sinema ola- caktır. Bu geLşmenın ışıklannı gördük. Sinema bıttı artık, ke- penklenni kapatmahdır diyen akıl almaz bır önyargıyla mah- kum edildiği sırada, bir yandan yüzlerce genç sinemacı kısa fılm- ler >aparak uzun fılme doğru iler- hyor. - Böylesine umutlu obnanız çok gûzel. Ama dünyaya şöyte bir balttğımızda. özellikle Avrnpah sinemacılann bu Amerikan sine- ması konusunu çok ciddiye aldığını. 'korkunç kriz" olarak ni- teledikkri bu sonınlar bütününe çözöm öoerikri bulmak için ku- nansal çatüar altmda bir araya gekikkrini görûyonız. \'e onlann durumu yine de bizden daha iyi. Bu durumda sizin söyledikleriniz ne kadar gerçeğe yakın? Avnıpahlarda böyle bir umut- suzluk var. Bu ışin içınden nasıl çıkacaklannı bitrniyorlar. Biz ne yapacağımızı biliyoruz. Aynca Amenkan sineması bütün dünya sinemasına ıyihk etmıştir bence .. Çünku sınemarun gerçek anlam- da knzde olduğu bır dönemde Yönetmenliğini ve senaryo yazarhğını Yavuz Özkan'ın üstlendiği "tki Kadın" fılminde başlıca rolleri Zuhal Olcay, Serap Aksoy ve Haluk Bilgjner paylaşıyor. Evli bir bakan ile bir fahişenin arasındaki ilişkiyi konu olan fılmin görüntü yönetmeni ise Orhan Oğuz. K A D çok büyük yatınmlar yaparak Avrupa'da ve b\r yığın ülkede >eni sinema seyircisınin oluş- masında ve insanian sinernaya gjtmeye provoke eden birfiilidu- rum yaratmıştır. Bugün var olan ve artmakta olan seyirciyi de Amerikan sineması yaratmıştır. - Ama bu izfcyid, "Amerikan sineması izkyicisi" değil mi si/ce? Yani betirli konulan. belirii kalı- piarı arayan kendi izlevicisini ya- ratmam^ mıdır bu snema? Hayır, ben bu olaya öyle bak- mıyorum. Şimdı, Amerikan si- neması bence kalpazanlık. Yanı sahte film basıyorlar. Olağanüstu bır sanayi kurmuşlar. Her konu- da olduğu gibi sınemada da çok büyük promasyon olanaklan var Yanı sinemayı sadece yedin- ci sanat olarak görmüyorlar, Amerikan külturünün, Ameri- kan rüyasırun dünya>a yayılması olarak görüyorlar. Amerika imajını sinemayla yarattılar dün- yada bır ölçüde. Şimdi biz ne yapıyoruz? Bu kalpazanlığın karşısına baştan sona yaratıcılığı gerektiren yedincı sanat sinemay- la çıkıyoruz. Bizim Amerikan si- nemasının büyük bütçelerinı to- parlamamız hıçbır zaman müm- kün değil ama dünyada ömekler var. Japon, İtalyan, Fransu sine- masmda görûyonız, kimi fılmler Amerikan fılrnlennden daha çok gişe yapıyor Burada da öyle ola- cak. Benim fılmim üç kopya, ye- tiştıremiyorum. Bütün kentler fıl- mi ıstiyor. Yalnız benim fılmim için geçerli değil bu. Bu da göste- nvor kı gelecek yıllarda biz bir- çok Amerikan fılmiyle yanşabi- leceğiz ve seyıra mutlu olacak. - Son dönemde Türk anema- stnda görülen canlanmada Kültür Bakanlığı'nın sinemaya gösterdiği Yavuz Özkan desteğin çok büyük etkisi otduğu- na ve bu desteğin bir 'itici güç' oluştunluğuna inananlar var. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz? KülturBakanlığıbudesteğıver- meseydi gene füm yapacakuk ama bu sayıda yapılamayabilir- di. Çok yeterli olmamasına rağ- men Hıci bır eleman olduğu kcsın. Ama yeterlı olmaması>la ılgılı de Kültür BakanlığTnın desteğıni yadsıyor ya da azımsıyor degilim. Zaten çok da film yapılmadı ama çok film yapılıyor imajı var. - Birkaç yü öncesine göre daha çok film >apılı\or, bir canlanma olduğu kesin ama... Evet tabıı, buna Kültür Ba- kanhğı'nın bir i\Tne kazandırdığı bır gerçek. Ancak televızyonlann katılmalannı da dıkkate almak gerek. Eğer televizyon desteği de olmasaydı. biz filmleri vapmakta zorlanabilir. hatta bazılanmız Napamayabilirdık. Kültür Ba- kanlığj \c televizyon desteği, bızı bır filmi yapmayı düşündürmeye yetiyor. -Televizyon tam tersi bir etki de yapabOir bir süre sonra... Televizyon asla sinemaya ra- kıp değıldır. Rakip gibi gorül- muştur İlk yavgınlaşmava baş- ladığı sırada belb bir etkısi olmuş- tur sinemaya, bızde de renkliye geçtikten ve kanal sayısı çoğaldı- ktan sonra sinemadaki etkileri hissedilmıştir. Ancak bu, bir süre ıçın sınemayı olumsuz anlamda etkiler. ondan sonra sinema tek- rar seyırcısiyle buluşur.. - Yeşilçam. geUşmiş teknikler kullanmak yerine kendi bildiği yöntemlerle çalışmayı yeğliyor sanırun. Ne türde olursa olsun her fibni bir görsel şölene dönüştüren Amerikan sineması karştsında a> akta durabilmesi için Türk sine- masının biraz da teknik olanakla- nnı zorlaması gerekmiyor mu? Ses meselesim çözüp, insan malzemesini yenıden gözden ge- çirdiğimız zaman sağlamaya ça- lıştığımız ve bir ölçude sağlaya- bildiğımvz teknolojiyı tüm bo\-ut- lanyla kavrayabılen teknisyenler vetıştığı zaman bu ış olacaktır Ben bizım ınsanımızın yaratıcı potansiyalıne çok güveniyorum Türk sinemasmda prodüktör- >önetmenlerçalışıyor.. Böyle bir şe\ dünyada >ok! Sinemamızda prodüktörlük kurumu yok. Ama ben şımdı artık sınemada pro- düktörlük yapmak ısteyen insan- larla karşılaşıyorum. - Biraz da "Dd Kadın"dan söz edebilir mîyiz? Bu fîlm çok ilgi çekti... "İkı Kadın"ının en iyi fılmim olduğu soylendi Ben böyle dü- şunmuyorum ama ızleyenler öyle duşünü^orsa sa\ gı duyanm. - Siz hangi fîlminizi seviyorsu- nuz? "Ateş Üstünde Yürümek"i çok sevi>orum. Orada başanlan şev. aamsanacak bir şe> değil bence. Bır kere muhteşem bır ışık. atmosfer ve filmın kendı ıcinde çok geometnk bir düzen içinde akışı var, estetığinı çok se- viyorum. "İki Kadın"da hoş. üyküsu ızlevenlere daha yakın sanıvorum. Özellikle kadın seyır- cı daha çok etkılendı. Filmde kadın meselesıne çok başka bir düzeyde bır bakış. kadını yücel- ten bir ta\ ır var - Evli bir bakan ile bir fahişenin ilişkisini anlatanfilmdegerçek ki- şflerden >ola çıktığınızı söyleyen- ler oldu... Hayır. hayır. Böyle bır fahişe var mı Turkıye'de? Bilmıyorum. Fahışelik yapan ve onurunu ko- rumaya çalışan bir insan var or- tada Nı>e fahişedir kahra- manımız bızim0 Çunkü toplu- mun baştan mahkum ettiğı. klasık namus tartışmasının ya- pıldığı bır yerde kendısinı savun- ması söz konusu. Bunun ıçın bir ekstremı aldık biz. Klasık anlayı- şla o ""dahi" hayatını savunabilir \e bır mücadele verebılır. Karşısında ise her şeyı olan ama hıçbır şe\ı savunmayan bir kadın var. Her şeye teslim olan, ekono^ mık ve sosyal durumu gayet iyi bir bakan kansı. Bu karşılaşmayı vermek ıstedım. Bir de beni en çok şaşırtan, bırçok izleyenin tecavüz sahnesıni yetennce "şid- detli" bulmadığını söylemesi... Burada ne oluv or'' Adam geliyor, kadırun gözünü falan morartma- dan tecavüz edıyor. Kadın da çok fazla direnmiyor, zaten işinı yapmak için buluşmuş adamla. •\ma bir kadına tecavüz edilmesi zaten >etennce vahşi, yetennce kabul edılemez, yeterince karşı çıkılması gereken bir durum değil mı? - İnsanlar bazen farkında ol- madan kendilerini küçük düşûre- biliyorlar... Bu gahba toplumda bizim, üs- tüne gerektiğinde konuştuğumuz ama hayatımızda pek fazla değer vermediğımiz bir ola>. Yani yalnız tecavüz değil. onurumuzu savunmak konusunda zaman za- man >anlış yorumlamalardan ötüru zaaf gosterebıbyoruz. Bu film de ışte aslında bunu anlatan, „ bunu tartışan bir film.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear