25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4HAZİRAN1993CUMA 10 DIZIYAZI Şeyh Bedreddin'i boşuna mı L/l Çagdaş Bir /Bektaşi Mistigi /k HamdullahErbü asblar? M.ehiti: Oğul, bunlar bizim, sizin Marx'uuzdanyüzyıllar önce savunduğumuz ekonomik ve insancıldüşüncelerdir. Kurmaya çahştiğuuz komün hayatuu Hacı Bektaş-ı Vetiyıllarca uygultuk, öğûtledi. Ama bu devletle ve onunyüzyıthk tecrûbesiyle baş edebümeniz için çok (ükkatti ve örgütlüolmak zorundasuuz. -7- evrede onun adım bilme- yen, ona güvenmeyen, yaşlı-genç, onu gördüğûn- de ayağa kalkmayan kimse yok gibıydi. Hükümet dai- relerinde etkin bir nûfuzu vardı. Kaymakamlar, müf- tûler, hükümet erkanı in- sanlar dahı sık sık ziyaretıne gelir, kendi- siyle sohbet etmeye çalışırlardı. Buna karşm kendisinin, iş icabı uğramalar dışında bir başkasmı zıyarete ya da mısa- fırliğe gittiğıni hiç hatırlamıyorum. Gelini Hoşe dedı ki, "Gittiğı aile ya da bireyler kendisini ağırlamak için peri- şan olurlar, gereksız, belki de güçlerini aşacak masrafîara gırerler diye korkar -kı gitseydi gerçekten öyle olurdu- kim- seye misafirliğe gjtmezdı." Kendisini çok seven dostlanndan Ibış Yılmaz, "Ziyaret edilecek, yanına gidılecek adam mı vardı kiT diyerek manidar bir soruyla cevap verdi. Başka dostlanndan İsmail öksüzoğlu ve İbra- him Erdem ise "Biliyoruz, misafirliği pek sevmezdi, misafirlerini çok iyi ağır- lardı, ama nedense işte... Hem, misafir- liğe gidecek zamanı da olmazdı ki; ziya- ret edeceği insanlar arayı aksatmadan ona getirlerdi, onun ayn bir zıyarete git- mesine gerek kalmazdı" diye yanıtladı- lar. Ibrahim Erdem onun şiirlerini beste- leyerek plak ve kaset yapan ilk kişiydi. "Bizim" dedi, "ondan uzaktakı sohbet- lerimizin temel konusu hep Meluli oldu; en başta onun şiirlerini çaldık, söyledik. Ölümünün üzerinden üç yü geçti, hala daöyledir. Hayaü açıklayan şiirler Ekim 1952 yüında Musa Hazar'la kendisini köyde ziyaret ettiğimizde ben 26 yaşındaydım. Öradaki üç günlük mi- safirliğinuz sırasında yapılan sazlı sözlü sohbetin güzellıği hala hatınmda tazeli- ğini korur. O üç gün benim içın yeni bir düşünce ve inancın başlangjcı oldu. Toplantıya katılan başka zatlarla yapüğı sohbette konunun derinliği ve bügi düzeyi karşısında, bilmediklerimi öğrenmek için soru sormak cesareüni dahi gösteremedim. Şiirlerini herkesin anlayabüeceğj bir dille, ama özellikk de mutlaka bir olay ûzerine, hayatın bir gerçekhğine ışık tutmak üzere ya da in- sanın felsefi bir özdliğmı tanf etmek amacıyla yazardı. Bir tek şiiri yoktur ki hayatın bir yanmı açıklamasın. Daha sonraki yıllarda bir iftiradan dolayı cezaevine düştüğünde ziyaretine gitmiştim; benim onu teselli etmem ge- rektığı yerde gözlerimin yaşardığını gö- rünce kendisi beni teselli etti. Böylesine sağlam bir düşünce temeli ve inançlıhğı olanbirinsandı." Memikle Fidan 1964'te kız tonınu Latife'yi evlendir- di. Daha sonraki yıllarda öz evladı ka- dar sevdigi ve kendisinden son derece memnun kaldıgı damadını seçerken hiç- bir tavır göstermemişti. Evlilik konusun- da söz sahibi olmayı ya da olumlu olum- ama gönül ferman dinlemez ki; gıttik kızı istedik. Hasan Efendı, 'Karacam kızun ayağmıza turapUr, buraya kadar yorulduğunuza bile degmez, alın götü- rün, sözü de bozanz ne yapalım, ma- denîki oğlanla kız birbirlenni sevmişler, sevginin önüne engel olur muT dedi. Kızm annesi ise ağlayarak getirip kızın bohçasını odanın ortasına attı ve •Karaca, kızı sana veriyorum; onun gele- ceğınden sen sorumlusun' dedi. Neyse. Memik'le Fidan'ı evlendirdik, ama ara- dan birkaç sene geçmedi ki Memik Fi- dan'ın ûzerine, yeğeni Ali'nin eşi Eşe'yi kaçırdı ve onunla evlendı. Fıdan bu acı- sevgi ve insan felsefesine de uygun dü- şüyordu. öğrenci hareketleri ^ Eğitimimiz konusunda üzerimize bir inci tanesi gibı ütrerdı. Bizleri okuttu, üniversiteye gönderdi. O yıllarda Türki- ye yeni bir dönemin eşiğındeydı ve önemli toplumsal çalkantılar yaşıyordu. Yetmişü yaşlarda olmasma rağmen De- dem, 1968-69 yıllannda uç vermeye baş- Jayan öğrenci hareketlenne yakından ilgj duydu. Ben o yıllar henûz lise ögren- cisiydim, Maraş'ta eniştemk ablamın sınıf mücadelesınin nasü başanh olabi- leceğjni, Avrupa'daki öğrenci hareket- lennin nasıl toplumsal bir potansiyeli harekete geçırdiğini anlatmaya çalışır- dık. O zaman düşünûr. "Tarih bu tür toplumsal çalkantılara her zaman sahne olmuştur. Zalime karşı hep boyun eğil- seydi, insanhk hiçbir zaman bugûnkü toplumsal düzenler seviyesine gelemez- di. Ama hepsi adım adım olmuş; bana öyle gehyor kı, bu öğrenciler biraz tecrû- besiz ve aceleci davTanıyorlar" diye bizi yanıüardı. Ben o yıllardaki kafamla, Dedemin, babalık duygulanyla hareket etüğjni ve 8Temmuz 1972. ODTÜ MaJuülesi-Ankara: Mehdinm tonınu (Hamdullah) cezaevinden >eni çıkmtjtır. Meluli, tonınu cezaevinden çıkana kadar Ankara'yı terk etmez, avukat ve mahkeme işleriyle uğraşır. Dönem 12Martiktidanıunen$a)dırganvezuIniet dönemidir, Denizler ktam edilmiş, Mahir Çayan ve arkadaşlan KızıMere'de bomba ve kurşun \ ağmunı attında karJedümişler. jandarma ve polis, gerçekleri gönneyen bilinçsiz ve kör köv lûkrin de > ardmuyla dağlarda devrimci avlamaktadır, karakollarda, emniyet saraylarmda insanlar işkenceierden geçirilmekte, işkence altmda ölenlere, ya pencereden atüarak ya da düzmece raporlarta intihar süsü verflmekte, suçsuz insanlar aylarca sorgusuz sualsiz askeri cezaevlerinde, nücrelerde tutulmaktadırlar. Mehıli sosyalist düşâncev le ta.sav>uf düşüncelerini iyke yoğurmuş >e o dönemdeki toplumsal mûcadelede fakirin, ezilenin, sömürülenin ve devrim sa> aşcüannın yanında yerini alnuştır. Konmnu sıradan bir sempatizan değil, mücadele içerisinde ûzerine düşeni yapmaktır... 1968'Hyıllarda iyice kabarmaya başlayan ve devrimci-demokratik iktidarayönelik toplumsal mücadeleler sırasında yazüanlardan Kar yağdı dağlara daraldı kuşlar Ava çıktıfırsat bulan oşoşlar Gelir bahar elbetgeçer bu kışlar Açılır çiçekler biter inşallah Uzath geceler bitmez demeyin Bu karanlıkgünlergitmez demeyin Söner ateşimiz tütmez demeyin Yanar birgünymar tüter inşallah Kuzularpay oldu çakala kurda Yürekler dayanmaz bu ağır derde Böylesuçsuz kanı akıtan yurda Olur bir gün daha beter inşallah Gelinpaylaşalun dostlar bu gamı Her zaman yezit mi sürecek demi Denizlerdeyüzen şu azgm gemi Gark olur denize batar inşallah Sabreyle Melulim beklesırayı Unutma sözümügözet burayı Yakındayıkılır tahtı sarayı Eylerine baykuş öter inşallah ya dayanamadı ve bir yıl içerisinde ağır bir hastalığa yakalanarak henüziki yaşı- ndakı oğlu Tacım'ı buakıp bu dünyadan aynldı. İşte oğul, ben o gün bugündür bir daha birine ne kız istedim, ne de kız . Hem sev- adeta kaçardı. Bir gün nedenini sorduğumda dedi ki, "Bir gün duyduk ki kardeşim Memik'le Ağcaşar'da Hasan Efendi'nin kızı Fidan birbirierine aşüc olmuşlar. Fidan sözlü, bohçası, çeyizi vs. her şeyi hazır imiş, esas olarak evlenecek çiftler karar ver- melidir. Büyüklerin yapacağı şey, o gençlerin isteklerini yenne getirmek, on- lara rahat bir yuva hazırlamak ol- malıdır." Bu, onun yülarca içinde yoğrulduğu yanında kahyor, ben liseye, kardeşlerim de ortaokula gidiyorduk. Dedem her yanımıza gelişinde özel olarak bize gaze- te aldırtır ve haberlen, yorumlan kendi- sine okumamızı ısterdi. Haberleri yorumlarken, "öğrenciler isteklerinde haklı, oğul" derdi, "ama bu zaJim devlet ta Hz. Hüseyin'den bu yana hep haksızhk etmiş ve mazlumlar ezil- mekten hiçbir zaman kurtulamamı- şlardır. Korkanm bu öğrenciler sonun- da yenilirler ve ya canlanndan ya da is- tikballennden olurlar." Ben ve eniştem Halil özpolat, o zamanki kıt bilgileri- mizle sosyalist ülkeleri ömek gösterir, bizi o çalkanulann içine sûrüklenmek- ten, dolaylı da olsa, alıkoymaya çabştığını düşünür ve Dedemı, "Haklı mücadelelenn içinde siz de doğrudan yer almalısınu" demedıği içın, için için eleş- tirirdim. Yıllar sonra onun söylediği bir- çok şeyde haklı çıktığını gördükçe, o eski konuş,malanmızı hatırladım hep. 'Aceleci davranmayın' 1970 yüında Ona Doğu Teknık Üni- versitesi'ni kazandım ve Ankara'ya git- tim. Ikinci yıl kardeşlerimi de Ankara'ya aldık ve böykce ülkenin kalbine taşınmış olduk. Burada olaylan çok daha yakından izleyebıliyorduk. Sık sık ziyaretimize gelir, uzun süre yanımızda kalırdı. Ben sosyalist düşünceyle ilk defa doğrudan tanışıyordum. Bana öğrenci hareketlerinin içinde yer almamamı hiç- bir zaman telkin etmedi. Sadece, benim ve arkadaşlanm için, "Aceleci davranmayın, karşınızdaki devlet >ıizyıllann tecrûbeayle üstünüze geliyor, onu sandığınız kadar kolay alte- demezsiniz. Aynca, çok kısıüı yöntemler kullanıyorsunuz ve sizlerle birlikte yola gelen, ben de bu mûcadelede vanm di- yen her insana güvenmeyin, yol arkadaş- lannızı iyi seçin ve sizi yan yolda bıraka- cak insanlarla yola çıkmayın. Hz. Hüse- yin Kufeblerin vaatlerine inanıp yola çıktı ve Kerbela'da başına gelenleri siz benden daha iyi bıüyorsunuz; bütün, dostuz diyenleri geri çekildiler ve Hz. Hüseyin 70 yoldaşıyla tek başma kaldı. Hem madem bu kadar inançlı ve kararh mücadele etmek istiyorsunuz, o zaman niçin üç-beş yıl sabredıp de okullanruzı bitirdikten ve devletin yönetim kademe- lerinde görevler aldıktan sonra bu işi yapmıyorsunuz?" O zaman benim verdiğim cevap çok basitti: "Ama Dedeciğim, okulu bitir- dikleri zaman bu insanlann her biri bir yana dağüır, bu gücü, kalabalığı nerede bulacağızr' "Gördün mü yaT' derdi, "Ben size boşuna demiyorum ki, gecici yol arka- daşlanyla yola gjtmeyin. Bu iş örgüt işi- dir, bu i§, arkadaşı için canını verebile- cek insanlann topluca verecekleri mü- cadelenin işidir. Sizleri zorlamak iste- mem, ama büyüklerinizin tecrûbelerini yabana atmayın. Bu arada, bana mad- di-manevı. herhangi bir ihtiyaanız olursa yanınızdayım. Çünkü ben seni öyle yetiştirdim ve tanıdığım kadanyla sen kötü ve yalana yol arkadaşı tut- mazsın. O yuzden, senin inandığın ve güvendiğın arkadaşlannın yeri, bizim yanımızda, senin yerinden farklı olmaz. Vann gidin, Tann yardımanız olsun. İnşallah başanrsınız." Niçin öldüler? O yıllarda yazdığı şiirler yav'aş yavaş sosyalist içerik kazanmaya ve dönemin büyük toplumsal sorunlannı ve taleple- rini içermeye başlamıştı. Tartışma- lanmızda gerek ben, gerek kardeşlenrn, kendisine sosyalist-komünist teoriyi aktardıkça, "Oğul, bunlar bizim, sizin Manûnızdan yüzyıllar önce savundu- ğumuz ekonomik ve insancıl düşünce- lerdir. Sizin kurmaya çahştıgınız ko- mün hayatını Hacı Bektaş-ı Veli yıllar- ca uyguladı, öğûtledi. Şeyh Bedrettin"i boşuna mı asülar? Mansur, Nesimi, bo- şuna mı bu yolda canlannı verdiler? Ama, derim size, bu devletle ve onun yüzyıllık donanım ve tecrûbesiyle baş edebilmeniz ıçin çok dikkatli, feraseüi ve örgütlü olmak zorundasınız. Bu kör halkı, eğiterek yola getiremezsiniz. On- lar, güçlü kimse her zaman ondan ya- nadırlar. Her adımda arkanızdaki ger- çek gücü hesap etmelisiniz. Görûnüşe ve bol zamanlarda verilen sözlere al- danmayın. Bir de bu yoldan çıkar elde etmek için gelenler olacaktır, onlan asla gözardı etmeyin." Herkes güveniyor Bizim örgütlü devrimci mücadelemiz sırasında maddi ve manevi yardımlannı hiçbir zaman esirgemedı bizden. Onun nüfuzlu olduğu hangi toprağa gittiysek dost ve güveniür adamlar bulduk. Ge- nış bilgisi. ınançh ve kararh tavırlan ve yardım ehni her zaman herkese uzatması sayesinde herkes ona gûveniyordu. Dev- rimci düşüncelenmizi ınsanlara anlat- mak. onlan mücadelemize kazanmak için gittiğimiz her yerde ilk kabulü onun adından dolayı gördük. Gençliği sevı- yor, onlara güveniyordu. 1972'de cezaevine ilk düştüğümde, si- yasi mücadelerru adeta kendisi üstlenmiş ve beni cezaevinden kurtarmak için her şeyiyapmıştı. SÜRECEK Elimiz hâlâ ellerinde, biz bir bütünüz O N B I N L E R İCİN YAZD1 Laikliği en iyi anlatmanın yoüannı buîmabyız sürekli olarak; o zaman ancak demokrasi yaşayabilir. Doç.Dr. Betül Çotuksöken Uğur çiçekleri ekelim yüreklerimıze sevgiyle. Aydınlansm düşûncekrimiz Bilginin meyvalanyla Gözlerimizde gülümsemeyle Dolasalım sessizce İnsan olmanın erinciyle YnsufFahvoğlu İnsan olmaktan ve bir şey yapamamaktan utanıyorum. O ölrneyecek. tbraUın Karaman Yazacak kelime bulamıyonım. Şunu bılki ızindeyiz. llyas Karaoğlu Sevgili Mumcu düşüncelerinde her zaman seninJe idim çok şey öğrendim. Sevgiyi içimize gömüyoruz. Gûler Sevgili Mumcu, seni öldürdüklerini saruyorlar. Fakat yanılıyoriar. Seni öldürmekle bin Mumcu'nun doğacaeını bilmiyorlar! BurakCnal Sevgili Mumcu; Çocuklanmız kitaplannı ikinci kez okumaya başladı. Mumculann sayısı çığ gjbi büyüyor. Seni çok seviyoruz, kalbimizde yaşayacaksın. Rahat uyu. tbrahim Avcı/ÖğreOneo-SUivri Seni kaybetmedik, hep içirrüzdesin ve içimizde kalacaksın. Verdiğin, vermeye çalıştığın ilkeler hep içimizde. Veonlanbüyütüp geliştireceğiz. Rahat uyu. Yazgm bu olmamahydı. Meltem Girişen Elimiz hâlâ ellerinde. Biz bütünüz. Fanık Gûrleyen SÜRECEK ÇALIŞANLARIN SORULARl/SORUNLARI YILMAZ ŞÎPAL Işyerinin devri ve kıdem tazminatı 1971 yüında bir kamu kurumunda çalı^naya başla- dım. 1972 yüında bu göre>den istifa ederek aynldıın. 1974 yüında bu kez, özel sektöre ait bir anonim şirkete girdim. 1980 yüına kadar bu şirkette çalıştım ve aynı yü çalıştığun şirket başka patron tarafından satın aundı. Ye- ni patronJar, 1983 yüında ihbar tazminatı vermeksizin kıdem tazminatımı ödeyerek, benim bir başka şirkete gi- rişüni yaptüar ve ben de yeni şirkette çabşmaya başla- dm. Haziran 1993'te emekü olmak isöyorum. Benim sorunum: Tazminat hesabnn, son çahşmaya başladığnn şirkette çalıştığun günler ûzerinden mi, yoksa 1974'ten emekli olacağım Haziran 1993'e kadar geçen süre hesap edilip, ödenen tazminat düşülerek mi \ apüacak? YANTT: îş Yasasfnın 14. maddesi uyannca, "lşçilerin kıdem- teri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yenıden akdedil- miş ohnasına bakılmaksızın aynı ışverenin bir veya değişik işyer- lerinde çahştıklan süreler göz önüne almarak hesaplanır. Işyerle- rinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden bir başka işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçi- nin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı ûzerinden hesaplanır. 12.7.1975 tarihinden itibaren kı- dem tazminatlanndan her ıki işveren de sorumludur. Ancak işye- rini devreden işverenlerin bu sorurnluluklan işçiyi çalışürdıklan sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sımr- hdır." Konuyla ilgili iki ayn Yargıtay karanrun özetini aktanyoruz. (1) "OZET: Kıdem tazmınatı, mutlak surette hizmet akdi iliş- kisinin yasada öngörülen sebeplerle sona ermesi halinde doğan haklardandır. Hak doğmadan önce ara yerde yapılan ödemeler olsa olsa ileride dogacak hakka mahsuben yapılan bir avans nite- liğini taşır. Bu nedenle hizmetin tamamı ûzerinden kıdem tazmi- natı hesabı yapıbnalı, ödemeler düşüldükten sonra sonuca gidil- melidir." (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi. 26.12.1985 tarih, 1985/10295 esas vel985,'.1271Okarar.) (2) "ÖZET: İşçinin hizmet akdi devam ederken kıdem tazmi- natı avansıran, toplam hizmetleri için hak ettiği kıdem tazmina- tından düşülmemesi maddı hata olduğu gibi, o tarihte yapılan ödemeyi kabul eden işçinin bu paradan o zamanki ve emekli ol- duğu tarihe kadar geçen süre içindeki yasal faiz değerlerine göre yararlandığımn düşünülmemesi ve mahsupta bunun dikkatc ahnmamış olması hatadır." (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 22.10. 1986 tarih, 1986/8522 esas ve 1986/9464 karar.) (1) Kaynak: Lebip Yalkın Yayımlan - Cilt AA/13 - Sıra numa- rası267 (2) Kaynak: Yasa Hukuk Dergisi - Mart 1987 - sayfa 411 ANKARA/ANKA MÜŞERREF HEKİMOGLU Yanar HeriDevlet Tiyatroları Vakfı, ölümünün 30. yılında Yanar Elleri adlı oyunla selamlıyor büyük ozanı. Nihat Asyalı'- nın oyunu 75 sanatçının katkısıyla oluşuyor. Nâzım Hik- met'in yaşamından kesitler, ekranda gazeteler, sahne- de polisler, yargıçlar, politikacılar, cezaevinde Nâzım, mektuplar, annesi Celile Hanım, karısı, şiirler, şarkılar. Şinasi Sahnesi'nde ilkgece izledim oyunu. Biryanımda Kültür Bakanı Fikri Sağlar ve eşi Serap Sağlar, öteki ya- nımda Genel Müdür Yücel Erten oturuyor. Değişik ku- şaklardan oluşan kalabalıkta eski dostlar da var. Sanı- nm ortak çağrışımlarla iztiyoruz oyunu. Lise yıllarını, fakülte yıllarını anımsıyorum. Nâzım Hikmet'in şiirlerini gizlice okuduğumuz dönemleri. Kağıda değil belleğimi- zeyazardık. Kağıda yazmak suç! On sırada başka bir koltukta Aydın Menderes ve eşi oturuyor. O neler düşünüyor acaba? Babasının başba- kan olduğu Demokrat Parti iktidarı da var sahnede. ikti- darlar değişiyor, Nâzım'a bakış değişmiyor. Oyun sey- retmiyor, yaşıyoruz doğrusu. Nâzım'ın ötesinde bir dönem yargılanıyor sahnede, günah çıkarır gibi. Koro- nun bir şarkısında "Dostların arasındayız-güneşin sof- rasındayız" dizeleri var. Güneşin sotrasında tarihimizin belli bir dönemi de ışığa çıkıyor bence. Düşünce özgür- lüğü olmayan bir ülkede neler yaşanabileceğini sergili- yor. Büyük gerilimle izlendi Yanar Elleri. Coşkuyla alkış- landı, sahneden de karanfiller yağdı salona. Güzel bir olay kuşkusuz. Kültür Bakanı Fikri Sağlar da güzel söz- ler duydu o akşam, sanatçıiardan da seyircilerden de. Devlet Sahneleri özgürleşti, yasaklar kınldı artık, Nâzım Hikmet'in 30. ölüm yılında Yanar Elleri oyununu tüm sahnelerîn katılımıyla gerçekleşmesi de bu yeni dönemi sımgeliyor. Ama Nâzım Hikmet'in şiirleri okul kitapların- da yer almıyor hâlâ. Mezarı hâlâ Moskova'da Kızlar Manasbn'nda. özlemi hâlâ dinmedi, öz toprağına dön- medi. Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni, Ve de uyanna gelirse, Tepemde bir de çınar olursa, Taş-maş da istemez hani. Sözleri hâlâ gerçekleşmedi! Doğrusu düşünce özgür- lüğü de gerçekleşmedi hâlâ! Bayram öncesinde Adalet Bakanı Seyfi Oktay ile konuştuk bir gün. Meclis'e sunu- lacak tasarıları anlattı umutla. Umuduna saygı duyuyo- rum, ama gerçekleşecek mi acaba? Tasarılar yasalaşa- cak mı? Son günlerde yaşanan olaylar umut vermiyor doğrusu. Düşünce suclanıyor, yargılanıyor, düşünceyi suçlayan maddelerle yazarlar, fikir isçileri tutuklanıyor hâlâ. Tiyatro sahnesinde geniş bir soluk alıyoruz, ama bir mahkeme, tutuklama olayı haberiyle soluğumuz da- ralıyor birden! Çağın içinde miyiz, dışında mı şaşırıyo- • Yanar Elleri oyunundan sonra anılar, söyieşilerle uza- dı saatler. Kimi dosttarım oyunu eleştiriyor, kimi olayla- rın iyi yansımadığını söylüyor. Kimileri "inkılap" sözünü yadırgıyor; ihtilal sozünü yeğliyorlar; neden devrim, ihti- lal değil de inkılap, diyorlar. Bir sözcük ama çağrışımı değişik elbet. O dönemde gazetelerin yüz binlere, milyona varmıyor tirajı, binlerde dolaşıyor. Ama kamuoyu oluşturmaya yetiyor o binler. Yüz elli Türk aydınının imzası büyük önem taşıyor. İnsan hüzün duyuyor doğrusu. Mesleği- mizde ilerleme mi var, gerileme mi? Belli konularda kamuoyu oluşturabiliyor muyuz? Başarıh mıyız, başarı- sız mı? Bes yüz gün geçti, ikinci beş yüz gün başladt, demokratikleşme sürecinde nedeye geldik? Reform pa- ketleri açıldı mı, tasarılar yasalaştı mı? Bu soruları yanrt- larken bir gerçek dikiliyor karşımıza. Kamuoyu oluştu- ranların öz eleştiriye yönelmesi gerekiyor. Bugün milyonluk tirajlar da sağlıklı kamuoyu oluşturamıyor. Sağlıksız oluşumlar da çarpık gelişmelere yol açıyor, toplum duyarlığını yitiriyor nerdeyse! Oysa görevimiz gerçekler doğrultusunda, sağlıklı ka- muoyu oluşturmak degil mi! Seçim alanlannda çoksesli habercilikten söz edenler, teksesliliği destekleyen bir politika uyguluyor hâlâ! Bu poiitika sona ermeden çok- sesli habercilik gelişebilir mi? özgür ve bağımsız gaze- teler yaşam gücü bulabilir mi? Adalet Bakanı basın özgürlüğünü savunuyor; DGM gazeteci tutukluyor; laik- likten söz ediliyor; Sayın Demirel, inananlara da inan- mayanlara da saygıyt savunyyor seçim kürsülerinde, ama inanmayanlara saygısızlık çok tehlikeli boyutlara varıyor. Her olay bir uyarı kuşkusuz, elbet duyarlı olanlara. Yazımı Nâzım'ın bir öğüdüyle sona erdiriyorum. Yaşamayı ciddiye alacaksın, Yani, o derecede, öylesine ki, Mesela kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, Yahut kocaman gözlüklerin, Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda, İnsanlar için ölebileceksin, Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken. Sonra da noktalıyor ozanımız: Sözün kısası yoldaşlar, Insanca yaşadım, diyebilirim. Insanca yaşamak mesleğimizde de çok mutlu bir olay değil mi? Ellerimiz yanabilir ama karanlıklar aydınlığa ulasabilir. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ReşatNuriGüntekin'in 1 ilk romanı. 2/ İstanbuT- daki bir üniversitenin kı- 2 sa yazılışı... Üstü şekerli, ~ renkli ve parlak bir mad- de ile kaplanmış hap. 3/ 4 Bir parçanın ağır ve gör- kerrıli çabnacağını behr- ten müzik terimi... Ceyiz. 4/ Dürülerek boru biçimi verilmiş deri ya da kâgıt tomar... Çıplak vücut res- mi. 5/ Bağıt... Takmüar grubu. 6/ Bir zaman biri- rni... Sahinedeki oyunculara, izleyi- cilere duyurmadan unutulmuş bir sözü ya da tümceyi arumsatma. 7/ Elma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen iç bÖlümü... Karaciğe- rin salgüadığj acı sıvı. 8/ Yazıh olan şey... Hint-İran dil grubuna verilen ad. 9/ Tümör... Bir vasalın derebeyden elde ettiği toprak ya da başka bir rnülk YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Charles Vidor'un yönettiği ve Rha Havworth'un başrolde oynadığı bir film... "Avrupa Yayın Birliğf'nın sımgesı. 2/ Verme, ödeme... Yahudilikte bir nesne- nin dinsel amaçlara uygunluğu. 3/ Kuşak, soy, döl. 4/ Danüa hastalığı da denilen ve ağnlı şişlerle ortaya çıkan hastalik... Do- ku teli. 5/ Tarih öncesi çağlarda tanrüara adak olarak sunulan küçük heykelcik... Evlenn önüne oturmak için taş ve çamurdan yapılan set. 6/ Yiğit... Üst yanı açık boru. 7/ Türlü ağaçlardan elde edilen ve cilaalıkta kullamlan bir çeşit zamk... Akdenız'de, hapishanesi ile ünlü küçük bir Fransız adası... 8/ Dengesini us- talikla korurken top, bıçak, tabak gibi nesneleri havaya aüp tutarak gösteri yapan sanatçı. 9/ Mantar meşesi... Yapılmış, gerçekleşmiş iş.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear