26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 ARALIK1993 PERŞEMBE 12 DIZIYAZI SUNUŞİpek Yolu, tarihinbirdöneminde, dünya ticaretine damgasuıı vurmuş bir simge. Çin 'den Anadolu 'ya yük ve mal taşıyan kervanların; kültürtaşıyangezginlerin vazgeçilmez yolu... Yolbo- yunca hanlar, kervansaraylar... Ya bugün? Bugün, İpek Yolu 'na Manavgat 'tan ko- yulup, Anadolu içlerine doğru, çok değilbeş-altı gün sürecek kısa ama zorlu bir yolculuğu göze alanlar neler görebilirler? Neler kalmıştır o hanlar dan, ker- vansaraylar dangeriye? Dahası, İpek 'Yol'unun kendisi nicedir? Bu dizimizde, bu zorlu tarih yolculuğunu göze alan bir grupgencin, eşeklerle aştıklarıyoldan ve karşılastıkları manzaralardan kesitler sunacağız. îpek Yoli 1993'ûn yolculan, yola düzülürken karşılaşacaklan zorluklan ve tarihten arta kalan yıkıntılar karşısmda duy acaklan üzüntüyü bümediklerinden, pûr neş'e yolculuk programlan yapıyorlar.Oysa zamanla tarihte yolculuğun hiç de sanıldığı kadar kolay obnayacağuu öğrenecekkrdir. Servet umudu ve soyulmak korkusuyla yüklü kervancılar gibi heyecan kaplar insanın içini, tarihten gelip, geleceğini arayan yola ayak basarken Tarih gözler yolıımıı Ânadolu'da., nceleri Asya'dan Avrupa'ya ya da Avrupa'dan Asya'ya mal taşıyan kervanlar gelip geçmiş İpek Yolu'ndan... Sonra Selçuklu-Bizans savaşlan, ardından Haçlı Seferleri'ne yol olmuş Anadolu toprağmın bu bölümü... Tehlikelenmiş, yJdırmış tüccan ve terk edilmiş yazgısına... Neden sonra, bir kez daha kavramış değerini Selçuklular ve kervansaraylarla bezeyip geri çağırmışlar ticaretin nimeûerini!.. - 1 - Yaşh adam gözlerini kısarak, ovaya ve vadiye giren yola hakim kuleden aşağılara bakü, gûnün ilk ışıklanyla yakındaki hanı terkeden bir kervan yemyeşıl sakin akan çayın üzerindeki taş köprüyü geçmek üzercydi. Birazdan dağlann içine doğru gözden kaybolacaklardı. tç geçirerek boş tahta kovayı alıp sahanlığa çıktı bir meşale yakarak dikkatle karanlık dehlızın dik merdivenlerini inmeye koyuldu. Sanuçta su azalı- nca, çaydan su çekmek için bu dik, ama kestirme gizli geçidi kullanıyorlardı. Yaşh gözleri yan karanlıkta çakmaklandı... Ansızın, Alaeddin Keykubat'ın ordusunda genç biryiğitken. kendilerine sarp tepelikten kibirle ba- kan bu kaleyi kuşattıklan gûnü görûr gibı oldu... Dere, tepe, kale... K leopatra'ya sedir tomruklan taşımış azguı Alara Çayi'na bel büktüren heybetli bir te- peye kurulu kalenin gözetleme kulesinde- yiz. Dokunulmamışlığın yaratüğı haliyle kale, in- sanın hayal gücünü öylesine kamçüıyor ki, bu yaşh askeri, biz de göriir gibi oluyoruz. • Güney kervan yolunun başhca menzillerinden Alara Han'ın hemen kuzeyinde yer alan kale, I. Alaeddin Keykubat tarafından Alanya'nın fethin- den sonra zapt edilmiş ve onanlmış (1232). Duvarlannı süsleyen renkli bezemesi ile kale ve aynı yıllarda inşa edilen muhteşem sultan hanı, or- tacağda kimbihr ne etkileyiri bir iz bırakyordu ge- lip geçenlerin üzennde... Haçb yıkar, Selçuk yapar O dönemde Avrupa ile Asya arasındaki ti- caret, Selçuklu-Bizans savaşlan ve Haçh Se- ferleri sırasında gûvenliğini yitiren Anadolu yollannın yerine, daha pahah olmasına rağmen, deniz yollanna kaymıştı Haçh Seferleri sonrası, artan kıtalararası ticaret hacmini farkeden II. Kıhçarslan ve ondan sonraki Selçuklu suftanlan, tûccan yeniden Anadolu'ya çekmek için iddialı gjrişimlerde bulundular. Roma ve Bizans yol şebekesini benimseyip eski- miş yol ve köprûleri onartırken, bunlara yenilerini de eklediler. Yanıara; gümrûk vergilerini düşürerek, ker- vansaray ve hanlann güvenliğjni eşlikçilerle arttı- rarak ve Selçuklu sınırlan içinde soyulan her taci- rin zarannın Hazine'den karşılanmasını sağlayan basit bir sigorta sıstemi geliştirerek, ticaret yol- lannı cazdp hale getirdiler. En etkileyici ginşim ise, bu yollar üzennde geliş- miş bir kesme taş mimarisiyİe inşa edilen anıtsal kervaiısaraylardı. Constantinople'da düğümlenen Bizans'ın ker- van yollan gibi, Selçuklular da kendi yol sistemle- rini oluştururken tûm ana yollar Konya'ya yönel- tildı. Kervansaraylar ağı K ervansaray inşa programı, başkent Konya'- dan yayılarak, yanm yüzyıl içinde tüm önemli Selçuklu şehirleri kervan yollanyla birleşmiş ve sayısız hanla suslenmişti. Bu yollar yüzyıllardır dağlan ve ovalan aşan en uygun geçitlere sahip olduklanndan, gûnümüzde de çoğunlukla asfaltlanmış hallenyle ulaşımı sağ- lamayı sürdürmektedir. Bu, üzennde pek de fazla düşünmediğimiz bir dunımdur. Ancak Alara'nın büyüsüne kapılarak güneyi dağlannda kervanyolu, han. köprü gibi geçmişin izlennı arayarak bir yolculuk yapmaya karar verdi- ğimiz andan itibaren düşünmemiz gerekecekti. Geziyi planlarken gezgjnlerin özgürlüğü. turist tutsaklığırun simgesı olan otomobılden kurtula- rak elde edilebüecegjnden öncehkle bızi asfalta bağlayan dört tekerden vazgeçerek onun yenne kaürlan ikame etmeye karar vermıştik. Biz dağ tepe yürürken. katırlanmız da eşyalan taşıyacaktı!.. Bu durumda geriye sadece modem karayoluna dönüşrnemiş ve aynı zamanda Toroslar gibı sarp bir dağ sılsılesınden kolay geçit sağlayan bir ker- vanyolu aramak gibı. . Yürüyüşe başlayacağımız yörede bol miktarda katır bulunması ve köylükrin de bazüanndan uy- gun bir bedel karşılığı vazgeçmeye haar olması gibi... Yürüyüşün bittiği yerde ise, hiç katır obnaması ve köylülerin kullandığımız katırlara sahip olabil- mek için fazlasıyla heveslenmeleri gibi... Son ola- rak da, bızim katırlann dilinden anlamamız gibi "küçük" sorunlan çözümlemek kahyorduü! Selçuklu kervanyollan üzerine yaptığmuz araştırma ve aynntıh harita çahşmalan sonucu en elverişli geçitlere ve ilginç yeryüzü şekillerine sahip yöre olarak Beyşehir - Manavgat hattını seçtik. aşınlıktan kaçınarak yiyecek seçmeye özen göste- rerek hazırlanmıştık. Ne de olsa çantalan kendimiz taşımak zorunda da kalabilirdik!.. Yürüyüşe başlamak için seçtiğımiz Derebucak, Beyşehir"in 40 km güneyınde. Av tüfeklen üretımi ile ünlü Huğlu ve Gencek'ten geçilerek vanlıyor tlk ızlenım, dik çatılı, modern malzemeli evlerin bize Kuzey Avrupa köylenni anımsatan görüntü- sü... Nüfusunun en az yansı yabana ülkelerde işçi olarak çalışan bu ilçede refahın kaynağı. neredey- se tümüyle. işçi dövızleri. Derebucakhlann gururu C ifte rrmıareli gösterişli yeni camileri Dere- bucaklılann gururu... Yaşlılann tümü, ak- 9 şam vakti meydanın camiyi gören bankla- nna dizilmiş otunıyorlar.. Biz de aynı meydanda bir kahveye gırip hoşbeş edip. derdimizi anlattık. Oğrendik ki; yörede katır bulunmazmış! Bulun- sa da, çok pahalıynuş!.. Eşeklere gelince, yaz başı B Badem önde, Balkız arkada. BöyleUkle'cüveleşmelerT ve dolayısıyla yolculuğun aksaması önkniyor.İpek Yolu'ndan artakalan patikadan tırmanmak Mercedesleriçin bileoldukça zor! Kemal Özergin'in 1965'te oluşturduğu " Anado- lu'da Selçuklu Kervansaraylan" kataloğunda bu hat kısmen Seydışehir - Alanya kervanyolu olarak behrlenmışti. Özergin'in belirlediği hanlann dışında hari- talanmızda adında han geçen mevkı isimlerinin çokluğu bizi daha da umutlandırdı. Aynca, XIV. Yüzyıl'dan ben kışlan Serik ve Manavgat köylerinde geçiren, yazlan ise Isparta - Konya sınırlan arasında kalan Anamas Yaylası- na çıkan Karakoyunlu ve Honamlı aşiretlerinın göç yollan ve konaklama yerleri bu bölgedeydi. Ne kolaymış Yörûklük! eyşehir Gölü"nün altında güney kuzey doğ- rultusunda yer alan ınce uzun Kemboz Ovası ve doğal bir geçişle dağlardan sıynla- rak vanlan komşusu Eynif Ovası. yönikler gibi bızı de Manavgat'a aşıracaktı Bir cumartesı günü, öğle saatlerinde Beyşehir'- deydik. Grubumuz yedi kişiden oluşuyordu. Uyku tulumlan ve çadırlann zorunlu varlığı dışında. sırt çantalanmızı hafif tutmaya ve fazla H B köylülerin ışlerine yaradıklanndan kış boyu bakım yüküne katlanmamak için salıverilen eşek milleti bu zamanlar kıymete binermiş. Toprağa yiten dere erşeye rağmen. özellikle öğretmen Bekir Di- rekçı ve Salih Demirerin önayak olması sa- yesinde, 10 kilometre uzaklıktaki Pınarbaşı köyüne gıdip. "müstakber yoldaşlanmızla tanıştık. sahipleriyle anlaştık. Gidip gelmeleri arasında anlatılardan, yörede pek çok görülesı yer bulunduğunu da fark ettik. Kemboz ovasını katedıp, toprağa kaybolan ve belkı Oymapınar'da yeniden ortaya çıkan Kem- boz deresınin doğduğu Suludere mağarası, duvar- lannda dinı resimler bulunduğu söylenen Balat mağarası... Aynca suyun meydana getirdıği ilginç oluşumlanyla Düden, bunlann bazılanydı. Aynı zamanda "eskiler"in Manavgat'a mev- simlik işe giderken kullandıjş söylenen dağlardaki (onlann deyımi ile) "Ipek Yolu" anlatılan da he- vesimizi ıyıce kabartmıştı; bir an önce başlamak istiyorduk. tbradı - Derebucak karayolu kenannda "yol gecen haru"nda kurduğumuz kamptan ertesi gün erkenden aynlıp, köye gıttik. Eşeklerden biri mey- dandaki çayırlıkta bizi bekliyordu. Ne var ki, di- ğerinin sahibi anlaşmamızdan caymıştı. Köylüler, tıpkı eteklerinde yaşadıklan dağlann arvelenndeki havalar gibi, cabucak fikır değiştiri- venrler, fazlaca yadırgamadık. Başkalanyla ginş- tiğımız pazarlık sonucu başka bir eşek için semeri- ni geri getirmek kaydıyla anlaştık. Bu eşek diğerine göre, biraz bakımsız ve yaşh görünüşlüydü. üstelik de dışiydı. Dişi eşeklere karşı olduğumuzdan falan değil... Bir önceki gün, köylülerin fazla eşekle yolculuklarda. farkh cinsi- yetlerin başa dert oiacağı üzerine yaptıklan uyanyı unutmamıştık da... Ama yapacak bir şey yoktu. Geçmeyen 500 binlik u kez de bize "Kanağı öne katarsımz erkek de peşı sıra gider" dediler. Sonradan bunun pek de iyı bir fıkir olmadığını anlayacaktık! Eh ne de olsa her eşek çıftınin farkh "dinamiklen" olabilir! Bızım onlann sözüne fazla güvenemediğimiz gibi köylüler de herhalde bize güvenemiyorlardı. Erkek eşek için uzattığımız 500 bınlık yeni bank- notu evinp çeviren Mehmet Dayı'nın gözü pek tutmamış olacak kı bu "kağıt parçasfnı geri alıp kendisıne bozukluklan vermek zorunda kaldık. Arkadaşım eş... arkadaşun şek... A ilesınin köklennin derbentük zamanlanna uzandığını anlatan, tarihe meraklı ve yöreyi çok iyi bilen köyün ağası Hasan Kara- bıyık'ın evirun önüne bıraktığımız otomobilleri- mizden köylülerce yüklenen eşeklerimize doğru ilerlerken, son kez gideceğimiz yerlerle ılgılı söyle- şip tarifler aldık. Bu arada diğer arkadaşlar köylülerden eşeklere nasıl hükmedeceğjmızi öğrenmeye çalışıyorlardı. Dışandan bakan biri onlan yeni satın aldıklan bir aletin kullanım talimatıru dinhyor sanırdı. Eşeklere belli bir tnesafeden ve yabancılayarak bakıyorlardı. "Yürümesi için 'deaah' durması için 'çüüş' di- yeceksin.." en temel ilke bu gibi görünüyordu! Tabu her zaman için güçlü sopa darbeleriyle "ikna" yöntemine de başvurulabiürdi! İlk gün için hedefimiz. köyün biraz dışında Kemboz ovasının başında batıya uzanan tepeler boyu ılerleyip, Manavgat'a inen eski kervanyolu- nun "döşeme" denilen büyük taş bloklarla döşen- miş kısa bölümünü yürümek ve az zorlayıa bu ro- tada eşeklere alışmaktı. Döşemenin başlangıcına dek Mustafa Sert adlı köylü bize eşhk ederek eşek- lerin nasıl zaptedıleceğini gösterdi. Laf aramızda, sonradan Badem ve Balkız adını taktığımız yol arkadaşımızı böylesı hızlı bir tem- poda yürütmeyı asla beceremedik. Köylûye maskara olunca S abahın dokuzunda bile ortalığı kavoıran gü- neşin altında düştüğümüz yolda, selam ve- rip sağa sola. bir de Beyşehir Seydışehir yö- resine özgü ahşap oymalarla bezeb cumbalı köy evlerini resmetmeye kalkışınca, baktık ki, öndekı grubu gözden kaybetmişiz. Bırakm cumbalanndan. eşiklerinden, kahvele- rinden bizi gülüşerek izleyen köylü kalabalığını; sulak Kemboz'da yerleşik bilge leylekler için bile tantanah ve renkli bir manzara sergilediğimiz ke- sindı Döşemenin başında yolun dikilerek tepeye tırmandığı yerde defalarca bize nerede su bu- lacağımızı tarifmden sonra aynldık Mustafa Sert'ten... Ve.. Taşlık yolda ürmandıkça ortahğı çınlatan "'deaah" nidalanmıza rağmen eşekler kah oturarak kah yıkılarak sorun olmaya başladı- lar. Hala sesmı duyabildiğımiz Mustafa "Bu eşek- ler sızi irezil edecek"' dıye endişelenirken, yanında- kiler kahkahadan yerlere yıkılıyordu. Bizse, hay- vanlara mı aayalım kendimize mi bilemez haldey- dik. Bulduğumuz ilk düzlükte yüklen boşaltıp, se- merlerin bağlanru sıkılaştırdık. Çantalanmızı ye- niden ve dengeli bir şekilde bağlayıp yola öyle de- vam edebildik. Özellikle bir sonraki gün deneme yanılma yöntemiyle eşeklere en iyı şekilde nasıl yük sanlacağını öğrenecektik ve semerin bir döne- meçte eşeğin sırtından karnına dönüvererek hay- varu devirmesi gibı sorunlan artık yaşamaya- caktık. YARIN:Ovatfan ovaya kervan asırdım ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Nurettin Sözen'le Söyleşi: (6) Bir Kadeh Rakı Yarartıdır!.. Nurettin Sözen, daha söyleşiye başlamamışız, koltuğa ilıştiğım sırada soruyor: - Ne içeriz? - Ben bir şey içmek istemiyorum, soda içeyim! - Yok canım, bir kadeh rakı ıçelim1 Hem yarar size. Size, dedemin öyküsunü anlatayım. Dedem, fbrahim Sözen, hacıydı ve yaşlıydı. Türkiye'nin en büyük doktoru, bana hocalık yapmış olan Ord. Prof Muzaffer Esat Güçhan, ben o zamanlar ortaokuldayım. Dedem hasta: - Bana ondan randevu alın, demiş. Randevu alıyor ağa- beyim. Prof. Muzaffer Esat: - Baba, yahut Hacı, iyisin falan amma, bir koroner yet- mezliğin var, şu ilaçlan kullan, bir ay sonra yeniden gel, göreyim! diyor. Bir iki ilaç, birisi hap, birisi kapsül, neyse veriyor. "Her akşam da bir duble viski al!" diyor. Tabii, ki- barlık olsun diye, "Bir duble viski al ne demek?" diye sor- muyorlar. Viski de o zaman, Türkiye'de de çok konuşul- muyor, dedem de hiç bilmiyor zaten. Abim, dedemle bir- likte gidiyor, o lise son sınıfta falan. Reçeteyi alıp çıkıp gidiyorlar. İlaçlan almak için abim eczaneye gidiyor, eve getiriyor, iki tane ilaç, dedeme. - Abinizın adı neydı? - Ali. İki ilacı veriyor, işte "Bunu şu zaman, bunu bu za- man alacaksın" diyor. Dedem: - Oğlum, diyor, hoca üç ilaç vermişti, bir de suyla alına- cak bir duble ilaç vardı! Abim bozmuyor, viskınin ne de- mek olduğunu anlatmıyor; açıklamak zorunda kalıyor ki, ışte, üçuncüsü alkollü bir şeydır, sert bir içkidir! - Sana yaramaz! - Sana yaramaz, sen hacısın! Onun için eskiden beri, kalp hastalıklarında, viski türünden şeylerin, az miktarda olduğu zaman, koroner damarları açacağına ilişkin bir inanış vardır. Unutamayacağım biranı o. Abim, hepanla- tr. - Peki, içelim o zaman! Nurettin Bey, bana yaşamöykü- nüzü anlatır mısınız? Çocukluğunuzdan başlayıp, dedeni- zedeğin... - Deden deden dediniz de, çok önemli bir insan dedem, Gürün'de... - Ne iş yapardı? - Bakkallık gibi, kasabaların şeysini bilirsiniz, her şeyi satar, defter de satar. Ama oraya gel inceye dek bahçıvan- lık yapmış, tarlada çalışmış hem babam, nem kendisi; sonra kendi emeğıyle bir küçük dükkân sahibi olmuş, or- da çok ileriemiş. Kasabanın ilk kamyonunu o zaman, 1935'li yılları bilirsiniz, üç tonluk, beş tonluk araçlar; kasa- baya gelen bütün mektuplar, bütün memurlar, butün öğ- rencıler, yanı kentle bağlantısı, bütün her şeyi o karşılıyor. Anadolu'nun öykusünu bilirsiniz, sabahtan akşama dek Sıvas'a gidiyor, şimdi bir buçuk-iki saat; o zaman sabah çıkar, akşam varırmış. Kamyon geldiği zaman bütün ka- saba halkı toplanıyor meydanda. - Uygarlık geliyor! - Onun dışında yani, temaşa için değil sadece. Kimisi- nin mektubu geliyor, kimisınin çocuğu geliyor, kimisinin hastası geliyor, kaymakam geliyor, jandarma komutanı geliyor, bütün insanlar onunla geliyor, ne varsa. Şeker, zeytinyağı, benzin onunla geliyor. Bunları hayal meyal ammsıyorum, çünkü bunlar, bizim ailenin, o kasabada en parlak olduğu yıllar, yaşım dasekiz. Benden iki yaş büyük ağabeyım, ilkokulu bitiriyor, Gürün'de ortaokul yok, fakat o yörede "Hoca" diye anılan, danışılan bir insan dedem. Hepadı, "Hoca'l ibrahımHocademiyorlar, "Woca"diyor- lar. Kimin ne sorunu varsa, "Gıdip Hoca'ya bir danışa- lım!" denilen bir adam! Karar vermiş, bütün torunlarını okutacak. Dedem, dedemiz çok önemli bir adam, yani be- nim için. Bana göre, bu anlayışta insanlar bütün toplum için, bütün toplum için tabii, çok önemli insanlar. Gürün'- de o parlak düzeni, kayısı bahçesi ayrı, yonca tarlası ayrı, üzüm bağı ayrı, evi ayrı, bakkal dükkânı var, kentin tek motorlu aracı onun. Buna karşın diyor ki: "Ben hiçbir şey dinlemiyorum, benim torunlanm okuyacak!" Ağabeyim ilkokulu bitırmiş, ortaokul yok, paldır küldür Sıvasa yahut Kayseri'ye gönderecek, bu kezanam ağlamaya başlıyor. 20-25 yaşında anne, "Ben bu çocuğumu bırakmam! Ayrı- lamam!" diyor. Dayanamıyorlar, diyorlar ki: "Madem böyle, o zaman göçeceğiz!" Hiçbir şeyin para etmediği 1950 öncesi, Ikınci Dünya Savaşı sorunlan var, ne tarla satılıyor, ne bir şey satılıyor; elde avuçta ne varsa her şey bırakılıyor, Istanbul'a gelip Beyazıt'ta bir ev alınıyor. Bu evin öyküsü de ilginç; dedem diyor ki: "Ben torunlarımı okutmaya karar verdim." Istan- bul'a sık sık gidip gelirmiş alışverış için, Istanbul'da o zaman ulaşım çok büyük sorun, "Bu yavrularm yollarda zaman harcamasına dayanamam, öyle bir ev alın ki ba- na, -hemşerilerine sipariş veriyor- aldığınız evden, ortao- kula, liseye, üniversiteye çocuklar, yürüyerek gidip gele- bilsinler!" (Gülüşmeler) Düşünebiliyor musunuz, İstan- bul'u tanımıyor, bilmiyor, mal almaya falan gidip geliyor, bir hafta kalıyor, gidiyor. Burda da yerleşmiş hemşerileri, arkadaşları var. Diyorlar ki: - Nasıl bir ev olsun, nasıl bir yer istersin? - Öyle bıryerseçin ki bana, torunlanm ilkokul, ortaokul, liseye, üniversiteye yürüyerek gıtsinler! O zamanın parasıyla en pahalı yer Beyazıt, Koska, La- leli. Laleli'nin biraz Beyazıt a yakın noktasında, bir alba- yın beş odalı evini alıyorlar. Çok ilgınçtir, o ev 1948'in parasıyla 12 bin lira; 12 bin lırayao zaman Marpuççular- da iki tane han veriyorlar. Yanı, Bakırköy'de, Kadıköy'de uçsuz bucaksız arazi almanız mümkün. Ama, dedenin is- tanbul'a geliş amacı başka. Dede, eğitim için geliyor. İki tane erkek oğlu var, iki erkek oğlunun üçer tane çocuğu var; oğullarını okutmamış ama, torunlarını okutacak. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 1/ Tedavisi olmayan bir akciğer hastalığı. 2/ Rad- yum elementinin sımge- si... İskambil kâğnlanyla oynanan bir kumar. 3/ Birayadı.. Kıyametsıra- sında İsrafil adlı meleğın üfleyeceğine ınanılan bo- ru. 4/ Ayak direme.. Bir nota. 5/ "Meyhane mu- kassi görünür taşradan amma ,' Bir başka ferah başka var içinde" (Nedim) 6/ Davranış. ta- vır... Hile... Bir nota. 7/ Kol gücü- nü geliştirmek için kullanılan ve gürgenden şişe biçiminde yapılan jimnastık araa... Mezar. 8/ Adana'nın Düziçi ilçesinin eski adı.9/ Yemenınbaşkenü..Duru, keskin kokulu ve hızla buharlaşan organık sıvı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ege Denızı'nin ilk çağlarda 'Es- ki Deniz" anlamındaki adı. 2/ Akaju da denilen büyük bir orman ağacı.. Katar'ın başkenti. 3/ Bataklıklarda yaşayan iri bir kuş. 4/Banndırma... Sınırnişanı. 5/ Kimse. kişi... Eskiden Karagöz oynatılan kahvelere venlen ad. 6/ İki borunun birbirine birleşti- nldiğı yer.. Tabut... Bir soru sözü. 7/ Kaplama ya da doldurma olmayan.. Doğal ve tanhsel özelliklerinden dolayı koruma altı- na alınan alan. 8/ Yüz, çehre... Dualar anlamında eski sözcük. 9/ Yapılan yıldınmdan koruyan aygıt.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear