Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 2 ARALIK1993 PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
SUNUŞİpek Yolu, tarihinbirdöneminde, dünya
ticaretine damgasuıı vurmuş bir simge.
Çin 'den Anadolu 'ya yük ve mal taşıyan kervanların;
kültürtaşıyangezginlerin vazgeçilmez yolu... Yolbo-
yunca hanlar, kervansaraylar...
Ya bugün? Bugün, İpek Yolu 'na Manavgat 'tan ko-
yulup, Anadolu içlerine doğru, çok değilbeş-altı gün
sürecek kısa ama zorlu bir yolculuğu göze alanlar neler
görebilirler? Neler kalmıştır o hanlar dan, ker-
vansaraylar dangeriye? Dahası, İpek 'Yol'unun
kendisi nicedir?
Bu dizimizde, bu zorlu tarih yolculuğunu göze alan bir
grupgencin, eşeklerle aştıklarıyoldan ve
karşılastıkları manzaralardan kesitler sunacağız.
îpek Yoli 1993'ûn
yolculan, yola
düzülürken
karşılaşacaklan
zorluklan ve tarihten
arta kalan yıkıntılar
karşısmda duy acaklan
üzüntüyü
bümediklerinden, pûr
neş'e yolculuk
programlan
yapıyorlar.Oysa
zamanla tarihte
yolculuğun hiç de
sanıldığı kadar kolay
obnayacağuu
öğrenecekkrdir.
Servet umudu ve soyulmak korkusuyla yüklü kervancılar gibi heyecan kaplar insanın
içini, tarihten gelip, geleceğini arayan yola ayak basarken
Tarih gözler yolıımıı Ânadolu'da.,
nceleri
Asya'dan Avrupa'ya ya da
Avrupa'dan Asya'ya mal taşıyan
kervanlar gelip geçmiş İpek
Yolu'ndan... Sonra Selçuklu-Bizans
savaşlan, ardından Haçlı Seferleri'ne
yol olmuş Anadolu toprağmın bu
bölümü... Tehlikelenmiş, yJdırmış
tüccan ve terk edilmiş yazgısına...
Neden sonra, bir kez daha kavramış
değerini Selçuklular ve
kervansaraylarla bezeyip geri
çağırmışlar ticaretin nimeûerini!..
- 1 -
Yaşh adam gözlerini kısarak, ovaya ve vadiye
giren yola hakim kuleden aşağılara bakü, gûnün
ilk ışıklanyla yakındaki hanı terkeden bir kervan
yemyeşıl sakin akan çayın üzerindeki taş köprüyü
geçmek üzercydi. Birazdan dağlann içine doğru
gözden kaybolacaklardı.
tç geçirerek boş tahta kovayı alıp sahanlığa çıktı
bir meşale yakarak dikkatle karanlık dehlızın dik
merdivenlerini inmeye koyuldu. Sanuçta su azalı-
nca, çaydan su çekmek için bu dik, ama kestirme
gizli geçidi kullanıyorlardı.
Yaşh gözleri yan karanlıkta çakmaklandı...
Ansızın, Alaeddin Keykubat'ın ordusunda genç
biryiğitken. kendilerine sarp tepelikten kibirle ba-
kan bu kaleyi kuşattıklan gûnü görûr gibı oldu...
Dere, tepe, kale...
K
leopatra'ya sedir tomruklan taşımış azguı
Alara Çayi'na bel büktüren heybetli bir te-
peye kurulu kalenin gözetleme kulesinde-
yiz. Dokunulmamışlığın yaratüğı haliyle kale, in-
sanın hayal gücünü öylesine kamçüıyor ki, bu
yaşh askeri, biz de göriir gibi oluyoruz.
• Güney kervan yolunun başhca menzillerinden
Alara Han'ın hemen kuzeyinde yer alan kale, I.
Alaeddin Keykubat tarafından Alanya'nın fethin-
den sonra zapt edilmiş ve onanlmış (1232).
Duvarlannı süsleyen renkli bezemesi ile kale ve
aynı yıllarda inşa edilen muhteşem sultan hanı, or-
tacağda kimbihr ne etkileyiri bir iz bırakyordu ge-
lip geçenlerin üzennde...
Haçb yıkar, Selçuk yapar
O dönemde Avrupa ile Asya arasındaki ti-
caret, Selçuklu-Bizans savaşlan ve Haçh Se-
ferleri sırasında gûvenliğini yitiren Anadolu
yollannın yerine, daha pahah olmasına rağmen,
deniz yollanna kaymıştı
Haçh Seferleri sonrası, artan kıtalararası ticaret
hacmini farkeden II. Kıhçarslan ve ondan sonraki
Selçuklu suftanlan, tûccan yeniden Anadolu'ya
çekmek için iddialı gjrişimlerde bulundular.
Roma ve Bizans yol şebekesini benimseyip eski-
miş yol ve köprûleri onartırken, bunlara yenilerini
de eklediler.
Yanıara; gümrûk vergilerini düşürerek, ker-
vansaray ve hanlann güvenliğjni eşlikçilerle arttı-
rarak ve Selçuklu sınırlan içinde soyulan her taci-
rin zarannın Hazine'den karşılanmasını sağlayan
basit bir sigorta sıstemi geliştirerek, ticaret yol-
lannı cazdp hale getirdiler.
En etkileyici ginşim ise, bu yollar üzennde geliş-
miş bir kesme taş mimarisiyİe inşa edilen anıtsal
kervaiısaraylardı.
Constantinople'da düğümlenen Bizans'ın ker-
van yollan gibi, Selçuklular da kendi yol sistemle-
rini oluştururken tûm ana yollar Konya'ya yönel-
tildı.
Kervansaraylar ağı
K
ervansaray inşa programı, başkent Konya'-
dan yayılarak, yanm yüzyıl içinde tüm
önemli Selçuklu şehirleri kervan yollanyla
birleşmiş ve sayısız hanla suslenmişti.
Bu yollar yüzyıllardır dağlan ve ovalan aşan en
uygun geçitlere sahip olduklanndan, gûnümüzde
de çoğunlukla asfaltlanmış hallenyle ulaşımı sağ-
lamayı sürdürmektedir.
Bu, üzennde pek de fazla düşünmediğimiz bir
dunımdur.
Ancak Alara'nın büyüsüne kapılarak güneyi
dağlannda kervanyolu, han. köprü gibi geçmişin
izlennı arayarak bir yolculuk yapmaya karar verdi-
ğimiz andan itibaren düşünmemiz gerekecekti.
Geziyi planlarken gezgjnlerin özgürlüğü. turist
tutsaklığırun simgesı olan otomobılden kurtula-
rak elde edilebüecegjnden öncehkle bızi asfalta
bağlayan dört tekerden vazgeçerek onun yenne
kaürlan ikame etmeye karar vermıştik.
Biz dağ tepe yürürken. katırlanmız da eşyalan
taşıyacaktı!..
Bu durumda geriye sadece modem karayoluna
dönüşrnemiş ve aynı zamanda Toroslar gibı sarp
bir dağ sılsılesınden kolay geçit sağlayan bir ker-
vanyolu aramak gibı. .
Yürüyüşe başlayacağımız yörede bol miktarda
katır bulunması ve köylükrin de bazüanndan uy-
gun bir bedel karşılığı vazgeçmeye haar olması
gibi...
Yürüyüşün bittiği yerde ise, hiç katır obnaması
ve köylülerin kullandığımız katırlara sahip olabil-
mek için fazlasıyla heveslenmeleri gibi... Son ola-
rak da, bızim katırlann dilinden anlamamız gibi
"küçük" sorunlan çözümlemek kahyorduü!
Selçuklu kervanyollan üzerine yaptığmuz
araştırma ve aynntıh harita çahşmalan sonucu en
elverişli geçitlere ve ilginç yeryüzü şekillerine sahip
yöre olarak Beyşehir - Manavgat hattını seçtik.
aşınlıktan kaçınarak yiyecek seçmeye özen göste-
rerek hazırlanmıştık.
Ne de olsa çantalan kendimiz taşımak zorunda
da kalabilirdik!..
Yürüyüşe başlamak için seçtiğımiz Derebucak,
Beyşehir"in 40 km güneyınde. Av tüfeklen üretımi
ile ünlü Huğlu ve Gencek'ten geçilerek vanlıyor
tlk ızlenım, dik çatılı, modern malzemeli evlerin
bize Kuzey Avrupa köylenni anımsatan görüntü-
sü...
Nüfusunun en az yansı yabana ülkelerde işçi
olarak çalışan bu ilçede refahın kaynağı. neredey-
se tümüyle. işçi dövızleri.
Derebucakhlann gururu
C ifte rrmıareli gösterişli yeni camileri Dere-
bucaklılann gururu... Yaşlılann tümü, ak-
9 şam vakti meydanın camiyi gören bankla-
nna dizilmiş otunıyorlar..
Biz de aynı meydanda bir kahveye gırip hoşbeş
edip. derdimizi anlattık.
Oğrendik ki; yörede katır bulunmazmış! Bulun-
sa da, çok pahalıynuş!.. Eşeklere gelince, yaz başı
B
Badem önde, Balkız arkada. BöyleUkle'cüveleşmelerT ve dolayısıyla yolculuğun aksaması
önkniyor.İpek Yolu'ndan artakalan patikadan tırmanmak Mercedesleriçin bileoldukça zor!
Kemal Özergin'in 1965'te oluşturduğu " Anado-
lu'da Selçuklu Kervansaraylan" kataloğunda bu
hat kısmen Seydışehir - Alanya kervanyolu olarak
behrlenmışti.
Özergin'in belirlediği hanlann dışında hari-
talanmızda adında han geçen mevkı isimlerinin
çokluğu bizi daha da umutlandırdı.
Aynca, XIV. Yüzyıl'dan ben kışlan Serik ve
Manavgat köylerinde geçiren, yazlan ise Isparta -
Konya sınırlan arasında kalan Anamas Yaylası-
na çıkan Karakoyunlu ve Honamlı aşiretlerinın
göç yollan ve konaklama yerleri bu bölgedeydi.
Ne kolaymış Yörûklük!
eyşehir Gölü"nün altında güney kuzey doğ-
rultusunda yer alan ınce uzun Kemboz
Ovası ve doğal bir geçişle dağlardan sıynla-
rak vanlan komşusu Eynif Ovası. yönikler gibi
bızı de Manavgat'a aşıracaktı
Bir cumartesı günü, öğle saatlerinde Beyşehir'-
deydik. Grubumuz yedi kişiden oluşuyordu.
Uyku tulumlan ve çadırlann zorunlu varlığı
dışında. sırt çantalanmızı hafif tutmaya ve fazla
H
B
köylülerin ışlerine yaradıklanndan kış boyu
bakım yüküne katlanmamak için salıverilen eşek
milleti bu zamanlar kıymete binermiş.
Toprağa yiten dere
erşeye rağmen. özellikle öğretmen Bekir Di-
rekçı ve Salih Demirerin önayak olması sa-
yesinde, 10 kilometre uzaklıktaki Pınarbaşı
köyüne gıdip. "müstakber yoldaşlanmızla
tanıştık. sahipleriyle anlaştık.
Gidip gelmeleri arasında anlatılardan, yörede
pek çok görülesı yer bulunduğunu da fark ettik.
Kemboz ovasını katedıp, toprağa kaybolan ve
belkı Oymapınar'da yeniden ortaya çıkan Kem-
boz deresınin doğduğu Suludere mağarası, duvar-
lannda dinı resimler bulunduğu söylenen Balat
mağarası... Aynca suyun meydana getirdıği ilginç
oluşumlanyla Düden, bunlann bazılanydı.
Aynı zamanda "eskiler"in Manavgat'a mev-
simlik işe giderken kullandıjş söylenen dağlardaki
(onlann deyımi ile) "Ipek Yolu" anlatılan da he-
vesimizi ıyıce kabartmıştı; bir an önce başlamak
istiyorduk.
tbradı - Derebucak karayolu kenannda "yol
gecen haru"nda kurduğumuz kamptan ertesi gün
erkenden aynlıp, köye gıttik. Eşeklerden biri mey-
dandaki çayırlıkta bizi bekliyordu. Ne var ki, di-
ğerinin sahibi anlaşmamızdan caymıştı.
Köylüler, tıpkı eteklerinde yaşadıklan dağlann
arvelenndeki havalar gibi, cabucak fikır değiştiri-
venrler, fazlaca yadırgamadık. Başkalanyla ginş-
tiğımız pazarlık sonucu başka bir eşek için semeri-
ni geri getirmek kaydıyla anlaştık.
Bu eşek diğerine göre, biraz bakımsız ve yaşh
görünüşlüydü. üstelik de dışiydı. Dişi eşeklere
karşı olduğumuzdan falan değil... Bir önceki gün,
köylülerin fazla eşekle yolculuklarda. farkh cinsi-
yetlerin başa dert oiacağı üzerine yaptıklan
uyanyı unutmamıştık da... Ama yapacak bir şey
yoktu.
Geçmeyen 500 binlik
u kez de bize "Kanağı öne katarsımz erkek
de peşı sıra gider" dediler. Sonradan bunun
pek de iyı bir fıkir olmadığını anlayacaktık!
Eh ne de olsa her eşek çıftınin farkh "dinamiklen"
olabilir!
Bızım onlann sözüne fazla güvenemediğimiz
gibi köylüler de herhalde bize güvenemiyorlardı.
Erkek eşek için uzattığımız 500 bınlık yeni bank-
notu evinp çeviren Mehmet Dayı'nın gözü pek
tutmamış olacak kı bu "kağıt parçasfnı geri alıp
kendisıne bozukluklan vermek zorunda kaldık.
Arkadaşım eş... arkadaşun şek...
A ilesınin köklennin derbentük zamanlanna
uzandığını anlatan, tarihe meraklı ve yöreyi
çok iyi bilen köyün ağası Hasan Kara-
bıyık'ın evirun önüne bıraktığımız otomobilleri-
mizden köylülerce yüklenen eşeklerimize doğru
ilerlerken, son kez gideceğimiz yerlerle ılgılı söyle-
şip tarifler aldık.
Bu arada diğer arkadaşlar köylülerden eşeklere
nasıl hükmedeceğjmızi öğrenmeye çalışıyorlardı.
Dışandan bakan biri onlan yeni satın aldıklan
bir aletin kullanım talimatıru dinhyor sanırdı.
Eşeklere belli bir tnesafeden ve yabancılayarak
bakıyorlardı.
"Yürümesi için 'deaah' durması için 'çüüş' di-
yeceksin.." en temel ilke bu gibi görünüyordu!
Tabu her zaman için güçlü sopa darbeleriyle
"ikna" yöntemine de başvurulabiürdi!
İlk gün için hedefimiz. köyün biraz dışında
Kemboz ovasının başında batıya uzanan tepeler
boyu ılerleyip, Manavgat'a inen eski kervanyolu-
nun "döşeme" denilen büyük taş bloklarla döşen-
miş kısa bölümünü yürümek ve az zorlayıa bu ro-
tada eşeklere alışmaktı. Döşemenin başlangıcına
dek Mustafa Sert adlı köylü bize eşhk ederek eşek-
lerin nasıl zaptedıleceğini gösterdi.
Laf aramızda, sonradan Badem ve Balkız adını
taktığımız yol arkadaşımızı böylesı hızlı bir tem-
poda yürütmeyı asla beceremedik.
Köylûye maskara olunca
S abahın dokuzunda bile ortalığı kavoıran gü-
neşin altında düştüğümüz yolda, selam ve-
rip sağa sola. bir de Beyşehir Seydışehir yö-
resine özgü ahşap oymalarla bezeb cumbalı köy
evlerini resmetmeye kalkışınca, baktık ki, öndekı
grubu gözden kaybetmişiz.
Bırakm cumbalanndan. eşiklerinden, kahvele-
rinden bizi gülüşerek izleyen köylü kalabalığını;
sulak Kemboz'da yerleşik bilge leylekler için bile
tantanah ve renkli bir manzara sergilediğimiz ke-
sindı Döşemenin başında yolun dikilerek tepeye
tırmandığı yerde defalarca bize nerede su bu-
lacağımızı tarifmden sonra aynldık Mustafa
Sert'ten... Ve.. Taşlık yolda ürmandıkça ortahğı
çınlatan "'deaah" nidalanmıza rağmen eşekler
kah oturarak kah yıkılarak sorun olmaya başladı-
lar. Hala sesmı duyabildiğımiz Mustafa "Bu eşek-
ler sızi irezil edecek"' dıye endişelenirken, yanında-
kiler kahkahadan yerlere yıkılıyordu. Bizse, hay-
vanlara mı aayalım kendimize mi bilemez haldey-
dik.
Bulduğumuz ilk düzlükte yüklen boşaltıp, se-
merlerin bağlanru sıkılaştırdık. Çantalanmızı ye-
niden ve dengeli bir şekilde bağlayıp yola öyle de-
vam edebildik. Özellikle bir sonraki gün deneme
yanılma yöntemiyle eşeklere en iyı şekilde nasıl
yük sanlacağını öğrenecektik ve semerin bir döne-
meçte eşeğin sırtından karnına dönüvererek hay-
varu devirmesi gibı sorunlan artık yaşamaya-
caktık.
YARIN:Ovatfan ovaya
kervan asırdım
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Nurettin Sözen'le Söyleşi: (6)
Bir Kadeh Rakı Yarartıdır!..
Nurettin Sözen, daha söyleşiye başlamamışız, koltuğa
ilıştiğım sırada soruyor:
- Ne içeriz?
- Ben bir şey içmek istemiyorum, soda içeyim!
- Yok canım, bir kadeh rakı ıçelim1
Hem yarar size. Size,
dedemin öyküsunü anlatayım. Dedem, fbrahim Sözen,
hacıydı ve yaşlıydı. Türkiye'nin en büyük doktoru, bana
hocalık yapmış olan Ord. Prof Muzaffer Esat Güçhan,
ben o zamanlar ortaokuldayım. Dedem hasta:
- Bana ondan randevu alın, demiş. Randevu alıyor ağa-
beyim. Prof. Muzaffer Esat:
- Baba, yahut Hacı, iyisin falan amma, bir koroner yet-
mezliğin var, şu ilaçlan kullan, bir ay sonra yeniden gel,
göreyim! diyor. Bir iki ilaç, birisi hap, birisi kapsül, neyse
veriyor. "Her akşam da bir duble viski al!" diyor. Tabii, ki-
barlık olsun diye, "Bir duble viski al ne demek?" diye sor-
muyorlar. Viski de o zaman, Türkiye'de de çok konuşul-
muyor, dedem de hiç bilmiyor zaten. Abim, dedemle bir-
likte gidiyor, o lise son sınıfta falan. Reçeteyi alıp çıkıp
gidiyorlar. İlaçlan almak için abim eczaneye gidiyor, eve
getiriyor, iki tane ilaç, dedeme.
- Abinizın adı neydı?
- Ali. İki ilacı veriyor, işte "Bunu şu zaman, bunu bu za-
man alacaksın" diyor. Dedem:
- Oğlum, diyor, hoca üç ilaç vermişti, bir de suyla alına-
cak bir duble ilaç vardı! Abim bozmuyor, viskınin ne de-
mek olduğunu anlatmıyor; açıklamak zorunda kalıyor ki,
ışte, üçuncüsü alkollü bir şeydır, sert bir içkidir!
- Sana yaramaz!
- Sana yaramaz, sen hacısın! Onun için eskiden beri,
kalp hastalıklarında, viski türünden şeylerin, az miktarda
olduğu zaman, koroner damarları açacağına ilişkin bir
inanış vardır. Unutamayacağım biranı o. Abim, hepanla-
tr.
- Peki, içelim o zaman! Nurettin Bey, bana yaşamöykü-
nüzü anlatır mısınız? Çocukluğunuzdan başlayıp, dedeni-
zedeğin...
- Deden deden dediniz de, çok önemli bir insan dedem,
Gürün'de...
- Ne iş yapardı?
- Bakkallık gibi, kasabaların şeysini bilirsiniz, her şeyi
satar, defter de satar. Ama oraya gel inceye dek bahçıvan-
lık yapmış, tarlada çalışmış hem babam, nem kendisi;
sonra kendi emeğıyle bir küçük dükkân sahibi olmuş, or-
da çok ileriemiş. Kasabanın ilk kamyonunu o zaman,
1935'li yılları bilirsiniz, üç tonluk, beş tonluk araçlar; kasa-
baya gelen bütün mektuplar, bütün memurlar, butün öğ-
rencıler, yanı kentle bağlantısı, bütün her şeyi o karşılıyor.
Anadolu'nun öykusünu bilirsiniz, sabahtan akşama dek
Sıvas'a gidiyor, şimdi bir buçuk-iki saat; o zaman sabah
çıkar, akşam varırmış. Kamyon geldiği zaman bütün ka-
saba halkı toplanıyor meydanda.
- Uygarlık geliyor!
- Onun dışında yani, temaşa için değil sadece. Kimisi-
nin mektubu geliyor, kimisınin çocuğu geliyor, kimisinin
hastası geliyor, kaymakam geliyor, jandarma komutanı
geliyor, bütün insanlar onunla geliyor, ne varsa. Şeker,
zeytinyağı, benzin onunla geliyor. Bunları hayal meyal
ammsıyorum, çünkü bunlar, bizim ailenin, o kasabada en
parlak olduğu yıllar, yaşım dasekiz. Benden iki yaş büyük
ağabeyım, ilkokulu bitiriyor, Gürün'de ortaokul yok, fakat
o yörede "Hoca" diye anılan, danışılan bir insan dedem.
Hepadı, "Hoca'l ibrahımHocademiyorlar, "Woca"diyor-
lar. Kimin ne sorunu varsa, "Gıdip Hoca'ya bir danışa-
lım!" denilen bir adam! Karar vermiş, bütün torunlarını
okutacak. Dedem, dedemiz çok önemli bir adam, yani be-
nim için. Bana göre, bu anlayışta insanlar bütün toplum
için, bütün toplum için tabii, çok önemli insanlar. Gürün'-
de o parlak düzeni, kayısı bahçesi ayrı, yonca tarlası ayrı,
üzüm bağı ayrı, evi ayrı, bakkal dükkânı var, kentin tek
motorlu aracı onun. Buna karşın diyor ki: "Ben hiçbir şey
dinlemiyorum, benim torunlanm okuyacak!" Ağabeyim
ilkokulu bitırmiş, ortaokul yok, paldır küldür Sıvasa yahut
Kayseri'ye gönderecek, bu kezanam ağlamaya başlıyor.
20-25 yaşında anne, "Ben bu çocuğumu bırakmam! Ayrı-
lamam!" diyor. Dayanamıyorlar, diyorlar ki: "Madem
böyle, o zaman göçeceğiz!"
Hiçbir şeyin para etmediği 1950 öncesi, Ikınci Dünya
Savaşı sorunlan var, ne tarla satılıyor, ne bir şey satılıyor;
elde avuçta ne varsa her şey bırakılıyor, Istanbul'a gelip
Beyazıt'ta bir ev alınıyor. Bu evin öyküsü de ilginç; dedem
diyor ki: "Ben torunlarımı okutmaya karar verdim." Istan-
bul'a sık sık gidip gelirmiş alışverış için, Istanbul'da o
zaman ulaşım çok büyük sorun, "Bu yavrularm yollarda
zaman harcamasına dayanamam, öyle bir ev alın ki ba-
na, -hemşerilerine sipariş veriyor- aldığınız evden, ortao-
kula, liseye, üniversiteye çocuklar, yürüyerek gidip gele-
bilsinler!" (Gülüşmeler) Düşünebiliyor musunuz, İstan-
bul'u tanımıyor, bilmiyor, mal almaya falan gidip geliyor,
bir hafta kalıyor, gidiyor. Burda da yerleşmiş hemşerileri,
arkadaşları var. Diyorlar ki:
- Nasıl bir ev olsun, nasıl bir yer istersin?
- Öyle bıryerseçin ki bana, torunlanm ilkokul, ortaokul,
liseye, üniversiteye yürüyerek gıtsinler!
O zamanın parasıyla en pahalı yer Beyazıt, Koska, La-
leli. Laleli'nin biraz Beyazıt a yakın noktasında, bir alba-
yın beş odalı evini alıyorlar. Çok ilgınçtir, o ev 1948'in
parasıyla 12 bin lira; 12 bin lırayao zaman Marpuççular-
da iki tane han veriyorlar. Yanı, Bakırköy'de, Kadıköy'de
uçsuz bucaksız arazi almanız mümkün. Ama, dedenin is-
tanbul'a geliş amacı başka. Dede, eğitim için geliyor. İki
tane erkek oğlu var, iki erkek oğlunun üçer tane çocuğu
var; oğullarını okutmamış ama, torunlarını okutacak.
BULMACA
SOLDAN SAĞA: 1
1/ Tedavisi olmayan bir
akciğer hastalığı. 2/ Rad-
yum elementinin sımge-
si... İskambil kâğnlanyla
oynanan bir kumar. 3/
Birayadı.. Kıyametsıra-
sında İsrafil adlı meleğın
üfleyeceğine ınanılan bo-
ru. 4/ Ayak direme.. Bir
nota. 5/ "Meyhane mu-
kassi görünür taşradan
amma ,' Bir başka ferah
başka var içinde"
(Nedim) 6/ Davranış. ta-
vır... Hile... Bir nota. 7/ Kol gücü-
nü geliştirmek için kullanılan ve
gürgenden şişe biçiminde yapılan
jimnastık araa... Mezar. 8/
Adana'nın Düziçi ilçesinin eski
adı.9/ Yemenınbaşkenü..Duru,
keskin kokulu ve hızla buharlaşan
organık sıvı.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Ege Denızı'nin ilk çağlarda 'Es-
ki Deniz" anlamındaki adı. 2/
Akaju da denilen büyük bir orman
ağacı.. Katar'ın başkenti. 3/ Bataklıklarda yaşayan iri bir kuş.
4/Banndırma... Sınırnişanı. 5/ Kimse. kişi... Eskiden Karagöz
oynatılan kahvelere venlen ad. 6/ İki borunun birbirine birleşti-
nldiğı yer.. Tabut... Bir soru sözü. 7/ Kaplama ya da doldurma
olmayan.. Doğal ve tanhsel özelliklerinden dolayı koruma altı-
na alınan alan. 8/ Yüz, çehre... Dualar anlamında eski sözcük.
9/ Yapılan yıldınmdan koruyan aygıt.