22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 ARAUK1993 ÇARŞAMBA CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR Piyanist Tzimon Barto resitalinde tekniği, piyanizmi ve sempatisiyle sıcacık bir atmosfer yarattı Barto'nun 'başdöndürücü' büyüsü EVİN İLYASOĞLU Astanbul'da sanatsal etkin- likleri kovalamak iyice zorlaşü. Bırakın birkaç sanat dahnı, si- nemayı, sergileri, panelleri izle- meyi. tek sanat dalı ıçinde dahi hemen her geceniz dolabilır bir hafta içinde. İşte geçen hafta böylesine yoğundu müzik orta- mında: Pazartesi gecesi keman- a Massüno Quarta'yı, çarşam- ba akşamı Armstrong-Tuck- well-Vignoles triosunu kaçır- dık. İçinde bulunduğumuz haf- ta yine yoğun: Bu akşam Cemal Reşid Rey Salonu'nda Amen- kalı kemancı Elmar Olivcira, piyanistimiz Judith Uluğ eşli- ğinde çalacak. Yann akşam ise Hüse>in Sermet'in resitali var. Cuma gecesi İDSO'nun konse- rini Aslanov yönetiyor. Emre Aksel ve Tahir Sihner solist ola- rak katılıyor. Cumartesi etnik folklorik_ caz kanşımı birtürle Burhan Öçal ve topluluğu İsviç- re'den geliyor. Müzikseverler aralannda. neyi kaçırdıklannı birbirlerine sorup öğrenince hayıflanıyorlar, oysa tümünü izleyebilmek elde değil. İşte. ol- dukça boş salonda dinlcdiğitniz harika bir resitalden söz edece- ğiz şimdi: Eğer piyanoya özel ilgi du- yan bir müzikseverseniz ve ge- çençarşamba Cemal Reşid Rey Salonu'ndaki Tzimon Barto re- sitalini dinlemedinizse çok şey kaçırdınız. Sanınm Tzimon Barto'yu dinledikten sonra uzun bir zaman insan müzik duymak istemeye- cektir. Belki bir süre İstanbul'daki konserlerden el etek çekmekte yarar olabilir. Öylesine yüksek bir düzeyle karşılaşınca ardından gelenler insanı ne de olsa kötümserlik kuyusunun di- bine çekiyor. Hele dünyanm her yerin- de ünlendiğini anlatıp duran solistleri- mizi, devlet sanatçılanmızı birkaç kez daha düşünüp acımasızca değerlendir- • Barto, bize kış programını sundu. Keşke diğer mevsimlerin programlannı da dinletse bizlere, her mevsim bir kez konuk edebilsek onu! (solda), İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin sahnediğj, bizi düş kınklığına uğratan 'Şen DuF opereti(üstte). meye başlıyoruz. Dış basında sürekli baş döndürücü pianizminden söz edilen. bir kez de Istanbu! Festivali'nde Liszt programı ile alkışladığımız Tzimon Barto bu kez dinleyenleri hipnotik bir ortama sok- tu. Biraz daha pianossimo nasil olabt- hr. ses artık daha ne kadar küçülebilir diyorsunuz ve Barto küçültebiliyor. Daha yüksek forte nasıl olur. bunun daha güçlüsü nedir ki artık derken, daha da güçlüsünü duyurabiliyor. Bir büyücü, bir gizli güç sanki. Genelde ufak tefek, çıt kınldım yapıya sahip erkek pivanistlere alışmı- şken birden sahnede neredeyse iki metre boyunda. halterci. beyzbolcu veya Amerikan futbolcusu gibi birini görünce şaşmamak elde değil. Piyano bile Barto için bir iki beden küçük kaldı. Bir yerde güzel yorum getirmek ka- dar güzel program düzenlemek de ayn bir hüner istiyor. Barto"nun meğerse dört mevsime bölünmüş programlan varmış. Bu. bize sunduğu da bir kış programıymış. Keşkc diğer mevsimle- rin programlannı da dinletse bİ7İere, her mevsim bir kez Barto'yj konuk edebilsek! Haydn'ın Do Majör. 50 Numaralı Sonatı ile başladı dinletisi- ne. Daha ılk notaya bastığı an biz artık ne o salondavdık. nc Harbive'nin or- • • • Soprano Lucia Popp ve Izmir konserlerinde Anadolu Uçlüsü, kemancı Tuğrul Ganiev En şirin sopranolardan biriydiÜNER BtRKAN O,'pera dünyasının en şirin ko- loratur sopranolanndan Lucia Popp, geçen hafta Münih'te beyin tümörü hastalığma yenildi. Parlak. kıvrak. ılık, yumuşak doku- lu bir sesin sahibiydi Popp. Çek asıllıydı, uluslararası opera sanatçıs: olma yolunda ilk durağı, Mozart'ın Figaro'nun Düğünü ve Sihirli Flüt operalanydı. Meslek yaşamının başlannda. "Kırk dokuz Asker" ve "Slovak Robin Hood" gibi fılmlerde rol almış, Vi- yana Halk Operası'nın eski kolora- turlanndan Anna Hrosovky'nin öğ- rencisi olmuş, Pressburg'daki ilk şarkı resitalinde beş dilden liedler söyleye- rek. şarkıcılıkta ilk başansını İca- zanmıştı. Lucia Popp. Mozart'tan Richard Strauss'a kadar, yaklaşık iki yüz yılı kapsayan pek çok bestecinin eserlerini seslendirdı sahnede. Figaro'nun Düğünü'ndeki Barba- rina rolünde öyle başan kazanmıştı ki. ünlü yönetmen Herbert von Kara- jan, Popp'u Viyana Devlet Operasf- na çağırdı, bu saygın opera topluluğu ile Lucia Popp arasındaki ilişki, se- vimli, sanşın. çıtı pıtı koloratur sop- ranonun 54 yaşında yaşamdan aynl- masına kadar sürdü. Mozart'ın Figarosu'ndaki üç bü- yük soprano partisini (Kontes, Su- sanna, Cherubino) aynı başanyla Salzburg ve Münih festivallerinde ses- lendiren, günümüzün en büyük ses sanatçılanndan Elisabeth Sdmarz- kopfun, Sihirli Flütteki iki "Gece Kralicea Aryası"nı dinledikten sonra. coşkuyla "siz bir harikasınız!" diye ye- rinden fırlamasına neden olan Lucia Popp'u müzik dünyası artık plak- lanyla. fılmleriyle anacak. Anadolu Yaylı Çalgılar Dörtlüsü'- nü. geçen yıl Dışişleri Bakanlığı Kül- tür Işleri Dairesi'nin yayımladığı bir CD'de, Saygun'un ve Erkin'in Dörtlüleri'nde dinlemiştik (Şahi. ne oldu Dışişleri'nin o güzel girişimine? Neden arkası birdenbire kesiIdFCD'- lerin?) Şimdi bu topluluğun adı. Ana- dolu Cçlüsü. Dörtlünün üyelennden ikisi (Feza Gökmen/viyola, Giilgün Akagün Sartsözcn/\iyoJonsel). ara- lanna CSO'daki arkadaşlanndan ke- mancı F.rsun Kocaoğlu'nu almışlar. üç yayb çalgıdan oluşan bir oda toplulu- ğu oluşturmuşlar. "Piyanolu" üçlüler Çek asıllı Lucia Pop,"Figaro'mın [)üğünü"nde büyük başan kazanmıştı. ^in~dünya kadâr eser yazjlmış, amaJ keman,Viyola vıyolonsel için yaalan- lann sayısı oldukça kisıtlı. Bu fakir dağarcığın içinden. Macar bcsteci Ernö Dohnanyi'nin (1877-1960) Op. 10 Serenadı gibi nitelikli, zengin bu- luşlan olan bir eseri. bir de Beetho- ven'ın Op.9 Üçlülcrinden birincisini (sol majör) seçip progranılanna almı- şlar. Üç genç yaylı çalgı sanatçımızın. bu denli temiz. dengeîi. entonasyonu düzgün, nüanslara saygılı bir yorum başansı göstermeleri aurur verdı bana, umutlandırdı. Izmir Türk- Amerikan Derneği'nde 22Jcasım ak- şamı dinlediğim Anadolu Üçlüsü'nü. repertuvar arayışlan içinde, zaman zaman yeniden dinlemek isterim. İzmirli dınleyiciler 26 kasım ak- şamı. yıllık programda yazılı piyanis- tin yerine, genç bir kemancı buldular karşılannda: Kemana Tuğrul Ganio, geçen haftanın başanlı solisti Sener Ganiev'in oğlu. Ankara DOB Orkest- rası'nda konuk sanatçı olarak çalışı- yor. Genç Ganiev, oldukça eli yüzü düzgün bir Mendelssohn Mi minör konçerto seslendirmesi sundu konscr- de. Kuzey komşumuzda. "babadan oğula kemancılık" geleneğinin bir baş- ka örneği bu: Oistrakh'lardan. Ko- gan'lardan sonra. Ganiev'ler. Tuğrul Ganiev'i. başka çalışmalan. özellikle oda müziği çalışmalan ile de tanımak isterim. 26 kasım konserinde İzmir DSO. ülkemizin "demirbaş" yabancı yönetmenlerinden Ale\ander Schwinck'in yönetimindeydi. Brahms'ın Trajık L'vertürü. Musorgs- ki'nin Çıplak Dağda Bir Gece ve Smetana'nın Moldau senfonik şiirle- ri, konser programlannın bu üç kısa. sevılen eseri. genç dinleyicilerin be- ğenisini kazandı. tasında, ne de bu gezegende. Tzimon Barto'nun tuşlannın götürdüğü bir yerlerde kendi güncel sorunlanmızdan dnnmış. hani şu eskilerin dcdiği gibi, biraz müzik dinle de rahat- la psikozuna girmiştik. Haydn: Batı müziğinin ulu mıman Bach'ın ilkelerini romantizme taşıyan büyük besteci! Sonatın her bir notas.nda Barto, Haydn'ın Bach"dan romantiz- me ulaştırdığı köprüyü yaşatlı. İki elin birbiriyle söyleşisınde. ak-kara karşıtlıklannda tam bir Haydn dinletti. Derken ro- mantik cağa gırdik. Chopin'ın bir "noktürn'ü ile bu biçımin sözcük anlamında yatan ka- ranlık bir geceye en derin duy- gularla daldık. Ve hemen ona bilişik çağdaş bir bestecinin Sa- rauel Barber'ın Noktürnü. ge- ceye aıt yapıtı seslendi. Sonra bu gecenın gizemi ile birleşen Ra\el'ın "Gecenin Çocuğu"çık- tı karşımıza. Empresyonizmin kendine özgü karşıtbklan. gize- mi içinde. ölümlü insanla ölüm- süz deniz kızının aşkını. dara- ğacının tekdüze sallantısını ve o bir görünüp bir kaybolan cüce- yi yaşadık. Barto'nun dramatik anlatımıyla Ravel'in cücesi bir garip yaratık oldu. Bir sağ elde göründü. bir sol elde. Bır parla- dı. bir küstü. bir sevindi. bır aâ- ladı! Resitalin ikinci yansı, Nor- veçli besteci Edvvard Grieg (1843-19O7)"in lirik parçalan ile başladı (Bilindiğı gibi Gricg'in 150. doğum yilını kutluyoruz. Rıchter gibi pek çok piyanist de bu yıl Gneg çalmaya özen gösteriyor). Barto'nun çaldığı lirik parçalar bır başka tatla liriktı Franz Liszt'in "Bu- dapeşte Karnavalı" başlıklı Macar Rapsodisi ile sona erdi. Ardından bis olarak da bir ünlü Macar Rapsodisi dinledik ki! Ve de Scott Joplin! Yine il- ginç bir bütünlük yaratmıştı sanatçı: Her bir yapıt halk ezgilerinin esinin- deydi. Böylece resitalin ikinci yansı bi- rincı yannın gece karanlıcından annmış. romantizm kaynağından fışkıran ve yirminci yüzyıla varan bir parlaklığ] sergılemişti. Barto'nun program seçimi, müziği tarihine yakıştıran. geçirdiği evnmi duyuran ve tümüylc bir felsefe taşıyan programdı. Tekniği. piyanizmi. sempatisi. ken- dine dolu dolu güveni ve yarattığı sıcacık atmosferle Tzimon Barto'yu yine dmlemek isteriz: Hem de İstan-" bullu dinleyicilerin dopdolu salon- lannda. maç kurbanı olmayacak bır tarihte. Bir şey ddha var: Bence artık dünyaca ünlü olduğunu savunan. bır- takım ödüllere soyunan. yurtıçınde hala anlaşılamadıklannı. onlara bir türlü konser verilmediğini ileri süren kimi sanatçımız da böylesi konserlere özellikle davet edilmeli. Ne de olsa dinleyicinin kulak ölçütü yükselmeye başladı. Artık bizim sanatçılanmızı da bu ölçütler içinde düşünebilmek ıs- tiyoruz. IŞen Dul'da gönlûmüz kanatlanıp uçmaiıydı... Galiba bu hafta Tzimon Barto'dan söz etmekten İstanbul'daki başka et- kinliklere değinmeye sıra gelmeyecek! Örneğin Şen Dul operetinin bizlcrı düş kınklığına uğratan alımsız gala temsi- line bile değinemeyeceğiz. Ne Ruhsar Öcal gibi operamızın en iyi soprano- lanndan birinin tizlerde gezinen sesin- den. ne Cihan Ünal gibi sinema ve ti- yatromuzun baş oyunculanndan biri- nin müziksel yetersizliğınden. ne de müsamere gibi bir ortamdan söz et- mek geliyor ıçimizden. Artık video- banılarla herkesın evıne ulaşan müzi- kal temsillerde teknoloji olanaklanyla zenginleşen harika sahneleri görmez- likten gelmek elde değil. Atatürk Kül- tür Merkezi'nin kocaman sahnesin- den. yüksek tavanından yararlanılıp çok daha görkemli bir ortam yaratıla- mazmıymış! Plastik bir at, patlayan balonlar. güncele yaklaşmak için ek- lenen bir heavy metal discosu ve mik- rofonun yarattığı metalik ses dünyası. yapay bir ortam doğuruyor. Şen Dul gibi uçan bir müzikalde gönlûmüz ka- natlanıp uçmaiıydı. • • • • İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ve Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda bu hafta: Elmar Oliveira'dan Burhan Öçal'a K ültür Servisi Bugün, Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda Elmar CMiveira- nın keman resitali dinlenebilir. Saat 19 00'daki konserde. Olıveira'ya piyanoda Judith Uluğ eşlik edecek. Moskova "Çay- kovski Keman Yanşması"nda Alün Ma- dalya'yı kazanan ilk Amerikalı olan Elmar Oliveira, dünyanın önde gelen orkestra- lanyla konserler veren ve kısa sürede üne kavuşan bir sanatçı. Leonard Slatkin yöne- timindeki Philadelphia Orkestrası'yla Bar- ber'in Keman Konçertosu'nu plak yapan sanatçı, bu çalışmasıyla 1988 "Grammy" ödülünü kazandı. Sanatçı bu gece, Vivaldi, Schumann, Brahms ve Prokofiev'in eserleri- ni seslendirecek. I Hüseyin Sermet'in resitali lyarınCRRde CRR Konser Salonu'nda yann saat 19. OO'da ise Hüseyin Sermet'in piyano resitali var. 1965yılında Ankara Devlet Konserva- tuvan'na giren ve burada Ferhunde Erkin. Uhi Cemal Erkin ve Adnan Saygun'un öğ- rencisi olan Hüseyin Sermet, 1968'de Türk hükümetinin verdiği bursla Fransa'ya gıtti ve Paris Konservatuvan'run piyano, kom- pozisyon ve kontrpuan bölümlerinde öğre- nim gördü. Pierre Sancan ve Thiery de Bnınhoff ile piyano. Olivier Messiaen ile kompozisyon çalışmalan yaptı. Hüseyin Sermet yann, Alkan'ın Fantazi No.1-2'- sini. Prelüd ve eskizlerini ve Allegro Barba- ro'sunu, Liszt'in. Mephisto Waltz'unu ve S t Saens'ın "Danse Macabre" teması üze- rine düzenlemesini ve Bartok'un Allegro Barbaro'sunu seslendirecek. Cumartesi günü. Cemal Reşit Rey Kon- ser Salonu "Burhan Öcal Topluluğu "na e\- sahipliği yapacak. Topluluk, Burhan Oçal. saksofonda Bertrand Denzler, elektro gı- tarda Harold Haerter. elektro asta Tomy Jordi ve bateride Marc Lehan'dan oluşu- yor. Burhan Öçal 1982-1985 yıllan arası- nda "\'urmalı Çalgılar Topluluğu'nun üye- sı olarak çalıştı ve Pierre Favre, Nana N'as- concelos, Boby VVatson, Steve Sallon gıbı ünlü müzisyenlerle konserler verdi. Öçal'ın Maria Joao Piresgibı klasik müzik sanaıçı- lanyla verdiği konserlerde, doğunun sesle- riyle klasik batı Avrupa müziği buluştu. Burhan Öçal Topluluğu'nun konseri Ce- mal Reşit Rey Konser Salonu'nda cumar- tesi günü saat 18.30 ve 21.00'de dinlenebi- lir. 5 aralık pazar günü Cemal Reşil Re> Konser Salonu'nda bir çocuk operası sah- nelenecek. İstanul Devlet Opera ve Balesi- nde Benjamin Britten in sahnelediği opera "Bir Opera Yapalım" adını ta'.ıyor. Opera pazar günü saat 11 .OO'de izlcntoılır. IİDSO'nun solistleri Emre Aksel ve Tahir Sümer İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, bu hafta cuma günü 19.00'da ve cumartesi günü 11 .OO'de şef Ramiz Melik Aslanov yö- netıminde haftahk konserlerini verecek. Solist olarak Emre Aksel (flüt) vc Tahir Sü- mer'in (kontrabas) katılacağı konser prog- ramında: Fikret Amirofun "Azerbaycan Kapriçyosu", C.P. Emanuel Bach ın "Flüt Konceıiosu", K. Ditters von Dittersdorf un "Kontrbas koneertosu" ve Kara Karayev'in "Don Kişot Senfoni Gravürleri" yer alıyor. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Dağıtımcılap Pazarlamanın apayrı bir iş olduğunu belirttikten son- ra, dağıtımcılardanyakınmanm, "Cağaloğlu'ndabayağı bir temizlik yapmış, dayanma gücü olmayan küçük yayı- nevlerini birer birer kapatmışlardır" diye bir dokundur- ma yapmanın anlamı ne? Yayımcılığın kaçınılmaz bir parçası olan pazarlama et- kinliklerinin en önemli bölümü hiç kuşkusuz dağıtımdır. iyi işleyen bir dağıtm örgütüne dayanmadan yayımcılık alanında tutunabilmek çok güç. Bunu biliyorum, benim dokundurmam, Cağaloğlu'nda belli bir dönemde yaşa- nanlara yönelikti. Öncelikle şunu belirtmeliyim: O dönemde (kabaca 1955 ile 1975 arası) "küçük yayınevi" sözü oldukça deği- şik bir anlam taşıyordu. Bugün bu söz, anamalı da çalı- şanı da az olan, az kitap yayımlayan bir yayınevini de- yimliyor. Oysa o dönemde hiç anamalı olmayan, bir odanın içinde tek kişiyle yürütülen yayınevleri vardı. Ba- zısında yarım gün çalışan bir üniversiteli, bazısında gö- nüllu eş dost, bazısında yazar arkadaşlar işlerin ucun- dan tutar, yapılana ticaret olarak değil de bir kültür hiz- meti olarak bakılırdı. Yazarlarm, az satılacağı düşünülerek büyük yayınev- lerince yayımlanmayan değerli kitaplarını, bu küçük yayınevleri, özene bezene, iyi bir iş yapmanın mutlulu- ğunu duyarak yayımlarlardı. Dahası, bu küçük yayınev- lerine güvenerek kitaplar çevrilir, derlenir, hatta yazılır- dı. Bir anamala dayanmadan nasıl başarılır böylesine güç bir yayım etkinliği? Bugün başarılamaz. ama o dönemde başarılıyordu. Borç ya da kredi alarak ya da biriktirdiğiniz üç beş kuru- şu bir araya getirerek bir kitap yayımlıyordunuz: iyi satı- lacak bir kitap... Örnekse De Yayınevi'nin lokomotifi bir briç kitabıydı. Bu ilk kitabın satışından gelen paraya hiç dokunulmuyordu: Anamal oluşacak.. Geçiminizi başka bir işten sağlamayı sürdürüyordunuz. Örnekse Hüsa- mettin Bozok önceleri "Aylık Ansiklopedi"n\n sekrete- riydi, sonraları bütün zamanını yaymevine verdiğinde de babadan kalma bir dükkandan geliri vardı; Vedat Günyol öğretmendı; Şükran Kurdakul ilkin küçük bir ki- tabevı açmıştı, yayımcılığa orada başladı, ayrıca Varlık Yayınevi'nin düzelti işlerini yapardı. İlk kitabın satışından gelen parayta ikinci kitabı, ikisin- den gelenle üçüncüyü, üçünden gelenle dördüncüyü çı- karıyor, bir yandan borçlarınızı ödüyor, biryandan yayın hızınızı arttırıyor, bir yandan da iş yaptığınız kimselerin güvenıni kazanıyordunuz. Böylece yoktan var edilmiş, emeğe, çalışma gücüne dayanan, yalnızca değerli ki- taplar yayımlayan küçük bir yayınevi çıkıyordu ortaya... Pekı, satılan kitapların parası ne sürede ulaşıyordu yayımcılara? Kitapçılar doğrudan yayınevlerine gelip peşin parayla kitap alıyorlar, ilk dağıtımiar da gene peşin paraylayapı- lıyordu. Anadolu kitapçılarına ise bütün siparişler öde- meli gönderilirdi. önceki dönemlerin birçok yayınevi "açık hesap " denilen çalışma anlayışıyla büyük zararla- ra uğramış, bu yüzden kitapçılarla alışveriş peşin para- ya çevrilmişti. Satılamayan kitaplar yeni kitaplarla de- ğiştirilebilirdi, ama bir imza karşılığı senetsiz sepetsiz kitap verme geleneği sona ermişti. Böylece, yayımla- nan bir kitabın getireceğı para ilk dağıtımdan başlaya- rak toplânabiliyordu. Ayaküstü dağıtım yapan kişıler de peşin para öderlerdi Onlara %35, kitapçılara %25 indı- rim yapılırdı. Dağıtımcılar ortaya çıkıp kitapçılara senet karşılığı "ma/" vermeye başlayınca neoldu? Kitapçılar yayınevleriyle ilişkilerini kesip dağıtımcıla- ra bağlandılar. Hem ayağınıza kadar getiriyor, hem de senetle veriyorlar; ne gereği var yayınevi yayınevi do- laşmanın! Denetimi ellerine alınca dağıtımcılar yayınev- lerinden imza karşılığı kitap çekip birkaç ayda bir hesap görmeye yöneldiler. indirim %35'ten %40, 45, 50ye doğru yükseldi. "Şimdi çok işim var, sen hele şu gün bir uğra!"\ar, "Ağabey, senetler biraz uzun vadeli ama, na- sıl olsa kullanırsın!"\ar birbirini izlemeye başladı... Dört beş ayda bir hesap görseniz, altı ay vadeli senet- ler elinize tutuşturulsa... Hele bir de protestosu girdi mi araya... "Tamam, ağabey, ben ilgilenirim, o bizim bor- cumuz. sen üzülme!" Evet, bir zamanlar Cağaloğlu'nda pek çok kimsenin niçin var olduklarına akıl erdiremediği birtakım küçük yayınevleri vardı. Çağdışı şeyler... Dağıtımcılar gereğini yapıp, temizlediler hepsini... Geçenlerde bir dergide ya- yımcılığımızınogünlerındensözedenbiraraştırmagör- düm, adları bile geçmiyordu... Demek büsbütün unutul- muşlar... Kemancı Elmar Oliveira'nın resitali bugün saat 19.()0'da "Deprem Öncesi Erzincan" Sergisi ERZİNCAN (AA)- Erancan'da " 1939 Deprem Öncesi Erzincan" konulu karma resım sergisi açıldı. İlkokul öğretmeni ressam Yaşar Mete ve arkadaşlan tarafından hazırlanan yağhboya ve suluboya resimlerde. Erzincan'm 1939 depreminden önceki yerleşim birimleri ve doğal güzellikleri gösteriliyor. Serginin açılışında konuşan vali vekili Cezmi Batuk. depremde 14 bin kişınin öldüğünü hatırlatarak. ildeki yerleşimi ve tarihi eserlerin o yıllardaki durumunu anlattı. Kültür Müdürlüğü Salonu'nda açılan sergi bir hafta gezilebilecek. Ferhan Şensoy'un oyunu Giresun'da GİRESLN(AA)-GircsunŞehir Tiyatrosu "Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı" adlı oyunla perdelenni açtı. Ferhan Şensoy'un yazıp Fcvzi Bayazıt'ınyönettiğioyııniki ay süreyle sergilenecek. Salı vecuma günleri saat 2O.ÖO"dc Belediye ŞehirTiyatrosu'nda sahnelenecek oy unun bilet fiyatlan 20 bin lira olarak belirlendi, öğrencilere y üzde 50 indirim uygulanacak. ADT'dan 'Ortadirek Düğünü1 ANTALYA(AA)- Ankara Devlet Tiyatrosu. Bertolt Brecht'inyazdığı'Ortadirek Düğünü" adlı oyunu 1-4 aralık tarihleri arasında Antalya'da sahneleyecek. Antalya Devlet Tiyatrosunda sergilenecek oyunu Yılmaz Onay dilimizeçevirdi. UlrichGreb'inyönettiğioyununsahne tasanmı Haris İyigün, giysi tasanmı Nur Üzmen. ışık tasanmı ise Selahattin Çelik tarafından gerçekleştirildi. İkinci Dünya Savaşı döneminde Nazi baskısı altındaki bır ortadirek aileşinin başından geçenleri anlatan oy unda. Değer İmsel. İstemi Betil, Asuman Bora, Volkan Özgömeç, Almula Merter, İlhan Kantarcı, Hüseyin Soysalan. Erkan Alpago ve Mesude Şenol rol alıyor. İDTde 'Godot'yu Beklerken' İZMİR(A.A)- İzmir Devlet Tiyatrosu. hafta boyunca Konak Sahnesi'ndc R.Bolt'un "Her Devirde Adam" adlı oyununu. KarşıyakaSahnesi'ndede Beckett'in "Godot'yu Beklerken"ini sergileyecek. Aynca bugün, Konak Sahnesi'nde Ayla Çınaroğlu'nun çocuk oyunu"Miğfer". Karşıyaka Sahnesi'nde de V. LudvigileC. Veit'in birlikte y azdıklan çocuk oyunu "Yaşasın Sağlık"izlenebilir. Hamle Tiyatrosu Ali Haydar Erçığ'ın yazıp yönettiği " Aman Kanm Duymasın" adlı eseri hafta sonlan Namık Kemal Lisesı'nde sahneliyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear