22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriyet70. YILSAYI24892 S A N A T K U L T U R M A G A Z I N T E L E V I Z Y O N 1ARALIK1993ÇARŞAMM Dört kadından üçünün eşinden dayak yediği Türkiye'de yasalar, hâlâ 'erkek evin reisidif diyor Güvencesiz, nafakasız, sahipsizkadınlar... ASUMAN ABACIOĞLU tZMİR- Her dört kadından üçü- nün dayak yediği Türkiye'de o da. kocasından dayak yiyen kadınlar- dan biri. Adı Saime. Kocası alkolik olduğu için çabşmıyor. 18 yılhk evli- liklerinde çalışan ve evi geçindiren, bunun yanı sıra iki katlı bir ev yapan kendisi. /%na şimdi beş çocuğuyla birlikte sokakta. "Hep ben çalıştim, iki katlı evi ben yaptım, neden şimdi ben sokaktayım" diye sonıyor. Ya- nıtını kimse veremıyor... Kadın ve dayak konusunda dü- zenlenen kimbilir kacıncı panelin konuşmaalan. DEÜ Tıp Fakültesi Psikıj^tri Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Zeliha Tunca ve EÜ Edebi- yat Fakültesi Psikoloji Bölüm Baş- kanı Prof.Dr. Şefık Uysal, kocasın- dan dayak yiyen ve sokağa atılan Saime Hanım'ın, "Ben şimdi kime gideyim" sorusuna yanıt veremiyor- lar. Saime, açüğı sayıstz davalardan, başvurduğu yerlerden sonuç alama- dığını söylüyor. En acı yaru. bir ha- kimin kendisine. "Beyin içiyor diye, e>i alalım sana \erelim istiyorsun. Oh ne ala. keşke ben de kadın olsaydım" demesi. Prof.Dr. Tunca. sorunlan- nın bilincinde olan Saime Hanımla- nn sayısının artması ile kadınlann haklannı arayacaklanru ve elde ede- ceklerini savunuyor... Ama şimdı- lik. yasalar kocalardan yana... Kocası tarafından sokağa atılan bir başka kadın ise Kerime. "Bayan- ların politikaya girmesini. Milli Eği- tim Bakanının kadın oünasmı" isti- yor. Çocuk bayramı kutlanan Tür- kiye'de. çocuklann sokaklarda rezil R'konomik durum kötüye gittiğinde, davranış bozukluklannın da yaygınlaştıgını belirten Prof. Uysal, "Dayak da zaten bir davranış bozukluğudur" diyor. Gelecek konusundaki umutsuzluk, insanlan, yaşamı kendi akışına bırakmaya yöneltiyor. olduklannı. onlann haklannın aranmadığını söylüyor. Dayak ye- diğinde sığındığı karakoldan geri gönderildiğını belirterek, "Biz de bi- lelim. karakollar niye kurulmuş" di- yor. Saime ve Kerime'nin öyküleri bırbırlenne çok benzıyor. Güvence- siz, nafakasız, çocuklanyla birlikte sahipsiz yaşıyorlar... Prof.Dr. Şefık Uysal, Baülı ya- şam biçimlerini yüzeysel olarak be- nimseyip, Batılı değer yargılannı al- mamanın, toplumda rol karmaşası yarattığıru, bunun da şiddeti körük- lediğini söylüyor. Çağdaşlaştığımızı öne sürerken. yasalann hala "Erkek ailenin reisidir" dediği Türkiye'de işte bu durum yaşanıyor. Dayağın yalnızca alt sosyo ekonomik kesim- lerde ve alt tahsil düzeylerinde ol- madığını vurgulayan Prof.Dr. Uy- sal'a göre, "Birbiriınizi ezmek için sıra bekliyonız." Şiddetin bir başka etkeni de ekonomik. Bir ülkede eko- nomik durum kötüye gittiğinde. davranış bozukluklannın da yaygı- nlaştıgını belirten Prof. Dr. Uysal. "Dayak da zaten bir davranış bozuk- luğudur" diyor. Gelecek konusun- dakı umutsuzluk. insanlan, yaşamı kendı akışına bırakmaya yönelti- yor. Sonuç ise toplumsal rahatsızlık ve şiddet... Prof.Dr. Zeliha Tunca. şiddete yönelik kişilerin yetiştirilme tarzlan- na dikkat çekerek, Türk toplumun- da kız çocuklannın "özveri, erdem- dir" modeliyle yetiştirildiklerini. kız çocuklanna, kendini feda et, kur- ban et rolünün verildiğini söylüyor. Erkek çocuklanna ise. sorumluluk verilmiyor. "Sen daha geç büyü" de- niyor. Kişinin denetimini ortadan kaldıran her şeyin. örneğin alkolün, şiddete yol açüğını vurgulayan Prof. Dr. Tunca. nüfus artışının da doğ- rudan şiddet doğuran bir etken ol- duğunu bildiriyor. Prof.Dr. Tunca, araştırmalann. akıl hastalan arası- nda. önyargılann tersine, şiddetin ve saldırganûğın genel topluma göre daha az olduğunu gösterdiğini söy- lüyor. Uzmanlann suçladığı bir başka etken de medya... Prof. Dr. Tunca'- nın sözleriyle "Medya, saldırganlık açısından bir çevre kirliliği yaratı- yor." Çizgi fılmlerle. çocuklann ka- fasına. "Olenlerin dirildiği, saldınnm sevgiyi bitirmediği" gıbi yanlış bir şiddet kavramı sokuluyor. Dayağa yol açan etkenler bir ya- na, Prof. Dr. Tunca. evli kadınlara "Dayağın durdurulması" konusun- da şu öğütleri venyor: "Olgunlaşnuş isek, dayak yeme- meye başlıyonız. Dayak atan erkek hastalarımızdan duyduğumuz en bü- yük yakınma, kanları tarafından dinlenmemeleri. Eşinizi dinle>1n. tkinci önerim, 'Ben onun yerinde ol- saydım" diye düşünün. Bunun yanı sıra, saçını süpürge etmenin dışma çı- karak, hayatıma başka değerler ka- tabilir miyim diye düşünün. Kendisi- ne artı değerler katabilen insaru daha az dayak yiyor." Temmuz ayının ortasında bile, sulannda buzlar yüzüyor Labradofun yağjnur yüldü rüzgarlan NAT1ONAL GEOGRAPHIC Labrador'u bıliyor musunuz? Orada yazlan bile buz gıbi ve yağ- mur yüklü rüzgarlar estığini. don- muş toprağın her adımda çatladığı- nı hıç duydunuz mu? Bugün, Que- bec'in baüsmda ve Newfoundland Adası'nın kuzeyinde. Kanada'nın ve belki de dünyanın en ücra köşe- sinde kalan bu bölgeyi gezdyoruz. Yüzyıllardır rastlanüyla bu böl- geye düşen seyyahlar sarp kayalık- larla dolu kıyılara şöyle bir göz atar ve şanslannı başka bir yerde dene- meye hemen oracıkta karar verirler- di. Yine bir kuzey adamı olan Biami Berjolfsson, 986'da Labrador'u gör- müş ve günlüğüne "Işe yaramaz bir ölke" diye yazmışü. Asya'ya kuzeyden gidecek bir yol ararken yolu buraya düşen Jacques Cartier ise "Sadece vahşi hayvanlara göre" demişti. Yıl 1543'tü. 1833 yı- hnda, kuş resmi yapmak için Labro- dor'a gelen doğa aşığı John James Audubon da diğerleriyle ayru duygu- lan paylaşıyor ve notlannda burası için "Gördüğüm en kasvetli ve en uç- suz bucaksı/ ver" di\ ordu. Kısacası, pek az kimse temmuzun ortasında bile sulannda buzlann yü- zebildiği. kışın en soğuk günlerinde ısının eksi 46 dereceye kadar düştü- ğü bu topraklan sevdi ve orada oturmak istedi. İşte belki de bu kötü şöhreti yüzünden Labrador hâlâ Cartier'nin ve Audubon'un anlattı- klan gjbi kaldı ve kapkara orman- lannı. çay rengi nehirlerini ve garip bir yeşille panldayan bataklıklannı korudu. Bugün Labrador'u dış dün- yaya sadece, çukurlanyla tanınan bir otoyol bağlıyor. Bu yolu kullan- manın gerçekten cesaret istediği söyleniyor. Labrador 291.200 kilo- metre karelik bir bölge ve burada sadece 30.375 kişi yaşıyor. Nüfusu- nun yansı dört yerleşim bölgesine dağılmış durumda: 1950 ve 60'larda demir madenlerinin çevresine kurul- muş olan Labrador City ve Nabush, 1967'de Kuzey Amerika'nın en bü- yük hidroelektrik projelennden bi- rinin ürünü olarak doğan Churchill Şelaleleri. nihayet Happy Valley- Coose Körfezi. Bu sonuncu yerle- şim. II. Dünya Savaşı sırasında ha- va üssü olarak inşa edilmişü. Bugün de burada Alman. İngiliz ve Hollan- dalı savaş pilotlan alçaktan uçuş çahşmalan yapıyorlar. Kıyılardaki bir kaç balıkçılık böl- gesi dışında, Labrador; ayılann. kurtlann, tilkilerin kol gezdiği bir ülke. Balık avlamaya merakhlar için ise tam bir cennet. Alabalık kayna- yan göllere ve nehırlere sadece uçak- larla ulaşılabılmesi bile bu meraklı- lan yıldırrruyor. Aşın avlanma ve çevre kirlenmesinin hışmına uğra- mış olan bölgede siyah sırtlı. kınnızı kannlı, san ve portakal renkli nok- tacıklarla bezeti alabalıklar her gö- reni büyülüyor. Labrador'da yeni yeni bazı geliş- meler yaşanıyor. Trans-Labrador Otoyolu yenileniyor ve Churchill Nehri üzerine kurulacak bir baraj- dan söz ediliyor. Demir madenlerinin ve balıkçılık endüstrisinin kötü durumda olduğu Labrador'da iş çok kısıtlı olduğu için bu gelişmeler son derece önemli. 1949'da resmen Kanada Konfe- derasyonu'na katıldıktan sonra Nevvfoundland'in bir eyaleti sayılı- yor. Eyalet hükümeti. başkent St. John'dan çok uzaktaki bu vahşi bölgeyi pek önemsemıyor. Zaten kendilerini hiçbir zaman Nevvfo- undlandli olarak görmemiş olan Labrador'lular da onlara aldırmı- yorlar. Labrador'un bir diğer özelliği de. halen varlıklannı sürdüren İnnu ve İnuit Kızılderihleri. Sadece 30 yıl öncesine kadar göç- men olan Innular arasında işsizlik ve alkolizm kol geziyor ve intihar oranı çok yüksek. Kabilenin tek is- teği. kendilerine bağımsız bir bölge verilmesi. Böylece kayıplannın bir kısrruru karşılayabileceklerini düşü- nüyorlar. Labrador'un kuzey kıyılannda yaşayan tnuitler de benzer koşullan paylaşıyorlar. Birkaç küçük sanayi şehrinin dışında çalışacak iş yok. Gençler. evleri bırakıp iş aramak ya da evde oturup işsizlik vardımı alıp yavaş yavaş çıldırmak ikilemiyle karşı karşıya. Bu yüzden de sık sık sonu ölümle biten kavgalar çıkıyor. İnuitlerin başan öyküsü de yok değil. İşte bunlardan biri de Fran NVillianıs. Fran'ın görevi. İnuit dih- nin korunmasına yardıma çlmak. Bunun için haftada 20 saat İnuitçe vayın yapıyor. Fran Williams'ın şu sözleri belki de dünyanın en vahşi ülkelerinden birini. Labrador'u. en iyi şekılde anlatıyor: "Biz İnuitler en zor ve üzücii dö- nemleri bile atlatmayı başardık. Bu şekilde devam edeceğimiz konusunda çok iyimserim. Aile bağlanmız çok güçlü. Geleceğe değil, bugüne dönük yaşı- yoruz ve buna mecburuz. Ava çıkmak. balık avlamak, bizim hicbir zaman ölmeyecek özelliklerimiz. Es- ki yaşantunıza dönmeyi biz de istemi- yoruz, fakat hakkımız olan -bir par- ça kömür ateşini. biraz somon balığı- nı ve vahşi çileklerden bir kısmını- is- tiyoruz. înrjyacımız olan tek şey bu." 'Boşayınbeni' diyen her kadın boşanabilmeli LnFUKTEKtN Labrador 291 bin 200 kilometrekarelik bir alana yayılmış durumda. 30 bin civannda bir nüfusu barındınyor. İştebuzgibi soğuk bölgede yaşayan sıcacık gülüşlü bir çocuk. ADANA - Tam 16 yıllık evli. "Keşke doğurma- saydun" dediği üç çocuğu var "Sakın ha" divor. "Adı- mı verir, fotoğrafunı çekersen öldürür beni..." Yediği dayağı anlatabıle- cek "bir kadın" aradığımızı söv lediğımizde. "Çok güç" demişti. Adı "boşatma uz- manı"na çıkan Avukat Zeb- ra Doğan, "Bıçağı kemiğe dayanan birini bulursam sizi buluştururum" deyıp ekle- mışti: "Dayak yediklerini bana bile söyleyemiyorlar ki." Adından. işinden. cismin- den, kccasmın adından ve özelliklerinden söz etmemek koşuluyla görüşmeyi kabul etmişti. Orta yaşına karşın güzelliğiru koruyordu. Bir işte iyice bir maaşa çahşıyor- du. " Hergün,evetevet her gün... "Görücü usulüyle e\lendik. Ailem övle tutucu ki anlata- mam. Baba evinden bir an önce kurtuunak istedim. En kötüsü bile baba evinden iyi- dir diye düşünüyordum, yanılmtşım." "O kadar manvak ki" dedi. "Yani kıskanç. İşyerin- deki erkek arkadaşlardan bi- rini bıçakladı. Hapse düştü, yanltşını anladu ama yine kı- skanıyor. Her gün, evet evet her gün..." Her gün tartışıyorlar ve dayak atıyordu. İşyerine gi- demeyecek denli kötü döv- düğü günler olmuştu. Azar- lıyor. küçük düşürüyor. hatta küfrediyordu. Avukata gizlice gelmişti. Boşanma davası açtığını duy- sa "vallahi öMürürdü." Peki, hiç mi güzellik yoktu bu evli- likte; doğumgünleri, evlilik kutlaması, yükün paylaşımı, sevişmeler?.. Bakışlannı kaçırdı. "AfTedersiniz" dedi. "o şey zorla yapdır mı. İnanın, yanıma gelince içün bir tuhaf oluyor. kusmak geli- yor içimden." Söz verdi, >ine dö>üyor Üç çocuğun hatın ve "bir daha yapmam" diye söz ve- ren eşinin vaatleri yüzünden 16 >ıl sabretmişti. Avukatına "Abla" dedi. "ah bir bo- şasalar beni. Bir kurtulsam şu adamdan... \aşadığıma ina- nacağnn o zaman." Meslekte tam 20 yılmı ge- ride bırakan Avukat Zehra Doğan, boşanmak için gelen kadın müvekkıllerinin neredeyse tamamının dayak yedığini söyledi. Bir kadın için, boşanmayı aklına getir- menın bile çok güç olduğunu belirten Doğan. yaşadığı de- neyımleri de aktararak şunlan söv lüyor: "Çe\Tesinde çok saygın gö- züken bir doktor, doktor olan kansını hem de karakolun önünde dö\ü\ or. Bu sırada da bağırıyor. 'kurtarsınlar ba- kalım' diye. Bu kadın, zapta da geçtiği halde dayak yediği- ni söyleyemedi, utandı. Daha birkaç gün önce bir şirkette yönetici durumunda bir hanım geldi. Boşanmak is- tediğini söyledi. Nedenini sor- dum, 'şiddetli geçimsizlik1 ' dedi. Somut şeyler anlat- masını istedim. 'çok dövüyor' dedi. Kocası da tamnmış biri sözümona; aydın. saygın fa- lan filan. A vukat Doğan'ın görüşleri şöyle: Bir kadın avukat bürosuna gidiyorsa geri dönüş çok güç. Çoğu kadının zaten canına tak diyor. Dayak, bıçağm kemiğe dayanması. Bir gün çok güzel. zarif bir hanım geldi. O da boşanmak istiyordu. Nedenini bilmek is- tedim. 'Dayak atıyor, riksini- yorum ondan" dedi. Eşiyle ya- tarken kusuyormuş. Aklına, dayak atarkenki dunımu geli- yormuş kocasuun." Avukat Zehra Doğan, "Bir kadın" diyor. "avukat bürosuna gidiyorsa geri dönüş çok güç. Ve çoğu kadının za- ten canına tak ediyor. Dayak, bıçağın kemiğe dayanması. Dayaksız boşanmryor çoğu. Aç kalıyor. sefalet çekiyor, azarlanıyor. ama katlanıyor. Ben yargıç olsam 'boşayın beni' diyen her kadını boşar- dm." Hollandalılar cinselliği 12 yaşında tanımaya başlıyor Haber Merkezi - Hollanda'da kızlar ve erkekler 12 yaşından itiba- ren cinsel ilişkide bulunabiliyorlar. Gençlerin cinsel konularda eğitil- mesine okul sıralannda başlandığı- ndan. genç yaşta gebe kalma oranının Batı dünyasında en düşük olduğu ülke Hollanda. Hollanda'da gebeliği önleyici haplar da oldukça ucuz ve elde edil- meleriçokkolay. Genç kızlara hap tavsiye eden doktorlann aılelerle kontak kur- ması yasak. Sağlanan bütün bu kolaybklann ötesinde, Hollanda'da genç yaşta gebe kalma oranının son derece dü- ŞÜk olmasırun esas nedeni, cinsel ilişkiye karşı alınan açık ve tole- ranslı tutum. Cinsel ilişkinin eğlenceli ve riskli taraflan konusunda okullarda eği- tim verilmesi uygulanan müfredat programıyla zorunlu kılınmış. Veri- len eğitim sonucunda gençler cinsel ilişkilerde Avrupalı yaşıtlanndan çok daha dikkatll davraruyor. Kay- da değer diğer bir nokta ise bu genç- lerin ailelerine karşı oldukça açık ol- ması. Genç anne adaylarının sayısında 1980'den sonra görülen düşüşün nedeni ise gebeliği önleyici haplann ve aletlerin yaygınlaşması. Günümüz Hollandası'nda gebeliğe karşı önlem olarak en çok hap kullanılıyor. Hollanda'da cinsel ilişkiye karşı takmılan açık tutum sonucunda tüm sorumluluk gençlere kalıyor. Gençler, cinsel ilişkiye girmek için uygun zamanı kendileri belirlemek durumunda. Hollandalılar. gençlenn cinsel ilişki konusunda bilinçlenmesinde eğitimin ne kadar önemli bir rol oy- nadığını, acı bir deneyim sonucunda öğrendi. 1960'larda gerçekleşen cinsel devrimle genç anne adaylannda bü- yük bir artış görüldü. Bu artış cinsel bilinçlenme için yalnızca açık bir tu- tum takınmarun yeterli olmadığıru somut bir şekilde ortaya koydu. Cinsel devrim sırasında yasak olan kürtajın, 1970'li yıllann baş- lannda serbest kalmasıyla. genç yaş- ta hamile kalanlann sayısında bü- yük bir düşüş görüldü. Genç anne adaylannın sayısında 1980'den sonra görülen düşüşün ne- deni ise gebeliği önleyici haplann ve aletlerin yaygınlaşması. Günümüz Hollandası'nda gebeliğe karşı ön- lem olarak en çok hap kullanılıyor. Doğum kontrol hapı kullanımının bu kadar yaygm olmasının nedeni olarak ulusal sağlık hizmetleri tara- fından bedava dağıülması gösterili- yor. Hollandalı otoriteler, istenmeyen gebeliklerin etnik gruplar arasında daha yaygın olduğunu belirtiyor. 20 yaşın altında olup kürtaj yaptırmak zorunda kalanlann yüzde 12.9'u Hollandab, yüzde 10.7'si Surinam kökenli. yüzde 10.9'u Fash ve yüzde 8.9'u Türk. Hollanda'da yaşayan etnik azmlı- klar arasında gebelik oranının yük- sek olmasının nedeni olarak hap kullanımının yaygın olmaması gös- teribyor. Azınlıklar arasında hap kul- lanımının yaygınlaşmaması da hem kültürel nedenlere, hem de eğitim eksikliğine dayanıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear